DONANMA MECMUASI 64 / 19,EKİM.1914
DONANMA MECMUASI 64
29.Zilkade.1332 – 6.Teşrinevvel.1330 – 19.Ekim.1914 – PAZARTESİ.
DONANMA CEMİYETİNİN HAFTALIK GAZETESİDİR.
MİLLET MÜSELLEMİN DOĞRU: HAYATI ASKERİYE
______________________________________
HEYETİ TEMSİLİYEMİZ
VE
ŞÜKRANI AZİM
Gazeteler ile de ilan edildiği üzere donanma cemiyeti geçen Cuma gecesi şehzade başındaki millet tiyatrosunda Burdur ve Isparta mesaibzadegânı (felaketzedeler) menfaatine muhterem ve âli himmeti dâhiliye nazırımızın himayeyi mahsusalarında büyük bir müsamere tertip edilmiştir. Gündüzün güzide sınıfı nisvân (kadınlar), kulüb (kalpler) rakikanın (yufka yürekli) bu felaketten ne derece mütehassis (duygulu) olduğunu anlatıyordu. Gece ise şimdiye kadar tiyatro hayatında hiç görülmemiş bir vakayı mesude ile pür renk ve letafet idi. Çünkü;
Veliaht âliyi saltanat Şehzadeyi Civan baht devletli necabetli Yusuf İzzeddin Efendi hazretleri tiyatroya şeref bahş olmuşlar, “yarım Türkler” piyesini tenzilen temaşa ve muharriri eseri huzuru celil necabet penahilerine celp ile lütfen bezl iltifat buyurmuşlardır. Gerek cemiyetimiz, gerek heyeti temsiliyemiz, gerek muharriri eser bu iltifatı necibanenin minnettar abidesidir. Tiyatro hayatı bu iltifat ile yeni bir lezziş (titreme) terakki duyduğu sırada dâhiliye nazırımız heyeti temsiliye’ye hatt destleriyle (elleriyle) müzeyyen (süslü) bir kart ile beraber bir buket vermişler, sanat nefise’yi temaşaya ekâbirin ne nazarla baktığını bu suretle ispat ederek cümleyi minnettar eylemişlerdir.
Bu hatırayı saadet bahsi şükran olarak şurasını arz edelim ki cemiyet takdim ettiği defteri mahsusunda muazzez (değerli) Veli ahdimizin muharrir ile mümessillere ait taltifat (ödüllendirme) ile imzayı necabet penahileri gibi bir giranı (ağır) kadir hediyeye mazhar olmuştur. Muhterem dâhiliye ve bahriye nazırlarımız ile polis müdür umumiyesi Bey efendinin cemil takdir ve teşvikleri de o deftere ziynet bahş olmaktadır.
Bu kıymettar yadigârların fotoğrafyaları ayrıca neşir olunacaktır. Burada Veliahd hazretlerine gerek müsaibzadeğan için ibzâl (bol harcama) buyurulan atıfetten (şefkat gösterme) gerek sanat temaşaya karşı tenzilen ibraz buyurulan takdir ve rağbetten dolayı cemiyetimiz hakkındaki iltifatlarından mütehassisen (duygulu) arzı şükran ederiz. Genç Türklerin pek yüksek iki simasına, Talat Bey efendi ve Cemal Paşa hazretine karşı zaten ihtisasat minnettaranesi bipayan (sonsuz) olan cemiyetimiz bu vesile ile beyanı teşekkür eder, ruhu cemiyet olan cemiyetkaran halka ise her zaman minnettarız.
HATIRA-İ ŞÜKRAN
Velî -ahd- ı Âlî saltanat-ı devletlü necâbetlü efendi hazretleri
Müsameremiz
Bu nüshamızın sahife-i ûlînine revnak- bahş olduğu üzere velî-ahd-ı saltanat-ı devletlü necabetlü efendi hazretlerinin âtıfet-i necâbet penahileri vesilesiyle müşârün-ileyh hazretlerinin tasvir-i dil-pezîrleri ile muvaşşah (gönüle hoş gelen tasvirlerle süslenmiş) şu ilaveyi karilerimize takdim ile mübâhî (övünen) oluyoruz:
Arzın mucîb (hayrete düşüren) harabi bir raşesi (titreyiş) ile kaderin gavr-ı siyah müthişine uçan zavallı Burdur ve Ispartalılar, kar ve çamur içinde melcesiz (sığınacak yerleri olmadan); maruz-ı felaket kalan kısm-ı beşer için milletin samim ül kalbinden kopan, keyyise-i hamiyetinden rizan olan (dökülen) har ve müşfik yardımları teveccüd ederek az, çok bir muavenet-i maddiye teminine bir dini hamiyet bilen cemiyetimiz teşrin-i evvelin (Ekim ayının) ikinci Cuma gecesi Şehzadebaşı’ında sırf kendi teessüs-gerdesi olan tiyatroda bir müsamere-i fevkalade tertip eylemiş idi.
Ulüvv-i refetleri malum ve müsellem olan velî-ahd-ı saltanat efendi hazretlerine heyet-i idaremiz azasından Cemil Paşa Zade Reşit Bey Efendi vedâatıyla (emanet olunan şey) takdim edilen davetname üzerine müşârun-ileyh (adı geçen) hazretleri bizzat tiyatroya teşrif edeceklerini tebşîr (müjdeleme) buyurarak cümlemizi vâye-dâr sürur eylemişler ki bizim için pek kıymetdar olan şu beşâret azmi hemen o gün ki akşam gazeteleriyle ilan edilmiş ve ilan vaki’ derhal tesirini göstererek didar-ı necabet – penahilerine müştak (özleyen) her dem olan halk vaktinden evvel tiyatroya koşmuşlar ve teşriflerinden pek çok evvel tiyatroyu hınca hınç tabirine mâ-sadak (uygun) surette doldurmuşlardı.
Saat dokuz buçukta maiyet-i fehîm-ânelerinde müşârun-ileyh Reşit Bey Efendi olduğu halde teşrif-i necabet-penahileri vuku’ bularak dâhiliye nazırı Talat, Polis müdürü Bedri Bey efendiler ile cemiyetimiz reis-i sânîsi ve Bursa mebusu muhteremi Rıza ve cemiyetimiz müfettiş umumiyesi ve Lazistan mebus-u mücahidi Sudi ve heyet-i idaremiz azasından Ahmet Talat, müdür-i umumi Ziya Bey efendiler tarafından tiyatro kapısından bilâ-istikbal tiyatromuzda suret-i mahsusada müretteb ve müzeyyen locaya isal olunmuştur.
Bu sırada sırf memlekette yokluk içinde yorulmak bilmez bir sa’y-ı (çalışma) musirr (ısrarla) ile çalışan ellerin mahsûl-i mesaisi olarak meydana getirilen donanma bandosu terennüme başlar ve halk, veli-ahd hazretlerini alkışlar ile istikbal eylemiştir. Musika bundan sonra bir konser iata eylemiş musika sanatkaran heyeti lûtfen takdir-i necabet-penahilerine mazhar olarak kendileri vâye-dâr-ı iltifat olmuşlar ve bi-l-mukabele (karşılık olarak) arz-ı teşekkür edilmiştir.
Musikinin hitamında ince saz ile yapılan bir fasl-ı rakîk-i ahengdâr da nazar-ı takdir bedâyi’ perestelerini mucip olarak saz heyetini de lütfen dilsiz nam iltifat necibaneleri buyurmuşlardır.
Konserin hitamını müteakip fâzıl-ı muhterem üstâdımız İzmir mebusu Abidah Efendi hazretleri sahneye geldiler. Kendilerine has selâset-i müessirane ile âmâl-ı milleti teşrih ettiler. Kendilerinin tabiri veche ile (65) yaşında değil (25) yaşında bir genç gibi, “İleri” emrine amade bir vatanperver hissiyle hazar-ı teşvik ettiler.
Fâzıl-ı muhterem müşarünileyh vermiş oldukları konferans. Bir konferans değil belge, Müslümanlara vazife-i cihat ve ictihâdlarını (gücün yettiği kadar çalışma) irâe (gösterme) için irad olunmuş bir şar-ı hamâset idi. Tâbiiyyet-i ecnebiye de kalan Müslümanların yaya kaldırımlarından bile yürümek hakkından mahrum olduklarını insan bu seyyah her diyarın ağzından işittiği vakit Avrupa medeniyetini örten perde-i siyahın yırtıldığını görüyor ve bu perdenin altında İslam için yapılan ve yapılmak için hazırlanan faciayı bütün haratetiyle hissediyordu. Vahdet-i İslam’dan başka bir çare-i halâs olmadığını bir daha anlıyor.
Fâzıl-ı muhterem gayz-ü milliyenin teveccüh edeceği istikametleri temin ederken ruhundan taşan tesirler, bir ahenk-i selsebîl ile akan cümleleri hafif bir vakfe-i inkita uğratıyor. Ve işte bu vakfeler milletin cebin masumine yad-ı hiyanet ile sürülen lekelerin temizlenmesi için ayrıca irad olunmuş hatfı birer şar-ı lahuti kuvvetine haiz bulunur idi.
Bütün temaşa-geran (seyirciler) gibi veli-ahd-ı saltanat efendi hazretleri de nutk tarzında irad edilen bu şar-ı hemaset ile mütehassıs olmuşlar ve Abidah Efendi hazretlerini nezd-i celil fehimanelerine celb ile iltifat fevkalade ibzal ve amal-i milliyede ki uluyeti ve büyüklerin bu ulu emellere rehber olmasında ki hikmeti bi hakkın takdir buyurduklarını bir daha isbat buyurmuşlardır.
Piyes; Aka Gündüz’ün “Yarım Türkler” namındaki piyesi idi. Muharrir, bu eseriyle genç Türk’ün mefkûresini anlatıyor ve kendi ruhunda kanayan yaranın bütün acılıklarını kendine has bir lisan-ı samimiyet ile halka tefhîm (anlatma) ediyor idi. Bütün enzar-ı temaşa bir taraftan oyunun pek müheyyic (heyecan veren) safahatını seyrederken diğer taraftan bilâ-ihtiyâr (kendiliğinden) göz ucuyla veli-ahd-ı saltanat efendi hazretlerinin evzâ-ı necibanelerini tedkik ediyor ve kendilerini pek ziyade mütehassıs eden bu piyesin ruh-i fehimanelerinde ki tesiri görüp istikbal-i milletten bihakkın müftehir ve mağrur bir derya-i sürur ve ibtihaca gark olup gidiyor idi.
Piyesin mevzuunda ki gaye-i milliyi pek ziyade takdir buyuran veli-ahd-ı saltanat hazretleri perde arasında Reşit Bey Efendi vasıtasıyla muharrir-i eseri huzur-u necibanelerine davet buyurarak “Sizin eserlerinizi pek ziyade şayan-ı takdir görüyorum. Yazılarınızı daima ve dikkatle okuyorum. Bu yolda ki eserlerinizin temadisini (sürmesini) beklerim.” Cümel-i taltifesiyle garik-i iltifat buyurmuşlardır. Tac-u taht-ı saltanat-ı varis-i meşrua ve muhterem olan müşarün-ileyh hazretlerinin tiyatromuza teşrif-i necabet-penahileri ne kadar büyük ise bu yolda ayrıca bir eser-i teşvik sanatperveri ibraz buyurmaları ve bilhassa terbiye-i milliye nokta-i nazarından şayan-ı dikkat olan bu oyunun ibtidasından, intihasına kadar hazır bulunmaları memleketimizde sanat namına birinci olmak üzere kayd olunacak bir hadise-i ulviyedir ki ati-i sanat için bunu bir berâatı istihlal olarak kaydetmeden geçemiyoruz. Donanma cemiyeti zaten tiyatroyu “milletin tehzib-i ahlakı için en iyi yer vasıta” olduğu kanaatiyle tesis etmiş ve memlekette tiyatro namına ortaya konulan münazır-ı hissiyenin önüne geçmeğe çalışmış ve çalışmakta bulunmuştur. Sanat ve tiyatro namına ekabir-i milletten bu gün gördüğü şu teşvik-i temadi ettikçe cemiyette elde edeceği muvaffakiyetlerle attığı hatve-i milliyi tesri’ (hızlandırma) edecek ve bu izde yürüyüp gidecektir.
Müsamereyi himaye-i devletlerine almakla büyük bir eser-i teşvik gösteren mücahit muhterem dâhiliye nazırımızın bilhassa Bursa’da yerli sanatkârane işletip heyet-i temsiliyemiz namına iata ettikleri imzalarıyla müzeyyin (süsleyen) ve kartvizitleri ile muvaşşah (süslenmiş) çiçek tablosu sabit bir fikr-i sanat ile çalışan mümessileri büyük bir his-i şükran ile müterafık (arkadaşlık eden) rûh-nevâz (ruh okşayan) bir heyecana düşürmüş ve bu his müteheyyicen esvâte (sesler) muntabı’ şekl-i samim ve Harini Nurettin Bey sahne üzerinde bedaheten irad ettiği nutk-ı müteşşekiranesinde pek güzel irâe (gösterme) eylemiştir. Nurettin burada samim-i kalbinden kopup gelen teşekkürleri evvela veli-ahd hazretlerine takdim ettikten sonra muhterem dâhiliye nazının siyaset-i hükümette açtığı şeh-rah-ı hakikat (hakikat yolu) üzerinde muntabı’ (yaratılıştan olan) his-i fedakârı ve sebat levhasını tevkir etmiş ve demiştir ki işte memleketi siyaseten kurtaran bu vücud, sanatta böyle himaye ediyor.
İşte bu hakikattir ki, bizi teşvik ediyor. Heyet-i temsiliyemiz ise atiden emin olmalıdırlar. Ve kendilerinden bu gün cemiyetimizin beklediği gayret ve himmettir. Çünkü müntesip oldukları sanat; bu kadar büyük zevat tarafından mazhar-ı hamiyet ve iltifat oluyor. Bunun en büyük ve bariz bir delili de aşağıya bir hatıra-i fahr-engiz şükran olarak kaydettiğimiz sutûr-ı (satırlar) takdirdir ki, ser-tâcı iftiharı veli-ahd hazretlerinin hitab-ı celil necibaneleridir. Ba’de muhterem dâhiliye ve bahriye nazırlarımızın ve polis müdür-i umumisi beyin takdirleridir.
Kıymetdar bir yadigâr olmak üzere hatt-dest müşarünileyh ile diğer yazıların fotoğraflarını ayrıca mecmuaya derc edeceğiz. Veli-ahd ali-i saltanat hazretleri (Yarım Türkler) piyesinin hitamını müteakip, kapılara kadar şitab (acele) eden halkın heyecanlı ve samimi alkışları, tevkirleri (güzel karşılama) arasında avdet buyurmuşlardır. Kapıya kadar dahiliye ve bahriye nazırlarımız ile polis müdür-i umumiyesi Bedri, Reis-i sani Rıza Bey ve zevat saire tarafından teşyî (uğurlama) edilmiştir.
Veli-ahd-ı saltanat hazretleri hareket-zadegan için ihsan buyurdukları yüz lirayı yaverleri Hüsnü Bey efendi vasıtasıyla cemiyetimiz reis-i sanisi Rıza Beye tevdî’ buyurmuşlardır ki, teşvik-i sanat ile fikr-i refetin bu ulvi ahenk-i imtizacına takdir-i havan olmamak kabil değildir.
Cemiyetimiz; bu hadise-i ulviyenin müteşekkiri ebedisi olarak veli-ahd hazretlerinin hâk-pây-ı (ayağının bastığı toprak) necabet-penahilerine takdim-i güldeste-i şükran ve dâhiliye ve bahriye nazırlarına da arz-ı minnet bî-pâyân (sonsuz) eyler ve hamiyet-kâran (hamiyetli) halka ayrıca teşekkürlerini iblağ ederler.
Veli ahd-ı saltanat hazretlerinin yadigâr-ı kıymetdarları
Tiyatroların ahlak üzerindeki tesiratı gayr-i kabil inkârdır. Memlekette bu sanatı müterakkî (ilerlemiş) görmek isterim. Bu akşam temaşa ettiğim piyesi takdir ettim. Tekâmülünü arzu eder ve medeniyete olan hizmetini takdir ederim.
2 Teşrin-i Evvel, Sene 1330
Veli-ahd-ı Saltanat
Yusuf İzzettin
“Yarım Türk” piyesiyle sanâyi’-i milliye namına Türkler iftihar eder. Müellifi ve mümessilleri şayan-ı tebrikdir.
2 Teşrin Evvel, Sene 1330
Talat
“Yarım Türk” piyesi heyet-i milliyemiz de rahneler açmak (gedik, yarık) istidadında bulunan nim terbiye-i –frenkaneyi müzeyyif olması itibariyle cidden istifade bahistir. Müellifini tebrik ederim. Mümessillerini ise, hakikaten Osmanlı sanat-ı temsiliyenin istikbali hakkında pek kuvvî ümitler veren gençler buldum.
2 Teşrin Evvel, Sene 1330
Ahmet Cemal
Terbiye-i milliyemizle Frenk taklitçiliğinizi zi-hayat bir mübarezesini musavvir olan “Yarım Türk” piyesini kemal-i takdir ile temaşa ettim. Müellif ve mümessilerini tebrik etmeği bir vazife addederim.
2-3 Teşrin Evvel, Sene 1330
Polis Müdür Umumiyesi
Bedri
EDİBAMIZ NEREDE ?
Donanma mecmuasının makaleyi evvelini böyle bir serlevha ile intişar ettiği için taaccüp mü ediyorsunuz? Biz böyle bir taaccübe sebep bulamıyoruz. Mademki edebiyat, maneviyatı insaniye ye hadim darız. Kuvvetini galeyanı maneviden alan, şevki kalbiyi, bedeli maddiye kalp için uğraşan bir cemiyette o hademin marifeti her zaman anar. Onlar susarsa, cemiyetin lisanı hali teşviki de akim kalmış demektir. Onun için soruyor:
– Edibamız nerede, ne için yazmıyorlar? Hazan geldi. Şarkın gül ve bülbül iptilayı kadimi, eğer kalbinle, mehtaba tahvil etmemiş ise mahzun kalplerden rizan (dökülen) olan giryeyi (gözyaşı) alma pek benzeyen sükûtu evrak, feryadı ahir andelib (bülbül) onlara hiçbir şey ilham etmiyor mu?
– Yalnız bülbül mü var? Garbın cehimden (cehennem) nişan veren afakından dura dur, bir seda galeyana geliyor. Gazete sütunlarında lakayı dane okunulan telefat cetveli, geride kalanların feryadı mütehassıranesini (duygulu) < hâmûş (suskun) hâmûş figan> şeklinde anlatmıyor mu? Şarkta sakin durmuyor. Elbette bir büyük hareket, derinden gelen bir velvâl (ağlama) var. <<İslam mazlum>> âlemi kımıldanıyor. O ilmin kalbgahı ise hakkını silahla müdafaa için mahyayı hareket… Belki edibamızın, bulundukları mahallere
– Pierre Loti’nin aşk kadimi olduğu İstanbul’un akşamları gamkin (kederli), geceleri habide (uykuda) duran o sokaklarında giden sevgililer için akıtılan yaşlara bir reşhayı (sızıntı) teselliyet olsun esirgenir mi?
– Cihan yerinden oynamış. Herkes medeniyetin hücum bi âmânı karşısında – velev zayıf olsun – nidayı maneviyi teşvik istiyor. Bakın Karadeniz’den gelen ufak bir haber, üç yüz senelik düşmanı kadime karşı kalplerde gizli duran gayzı ebed karini uyandırıyor. Cenabı hak razı olsun… Büyük kemal olmasaydı millet, kin kadimini teraneyi şiire tevdi edemeyecekti. Bereket versin. << … Harp açtı yine düşmanımızdır>>
– Hitabesiyle gönülleri lerzedar intikam eylemiş. Ya siz neden duruyorsunuz? Neden sükût ediyorsunuz? Piyasadaki kâğıt kâhtı (kıtlık) mani ise devri iptidaiye rücu ederek işar ve asarınızı hafızadan hafızaya nakil eden bulunur. Altı yüz senelik tarihte altı defa misli görülemeyen bir musibete hedef olduk.
– Eğer tabiri caiz ise, meslek bedbiniyi şiar ittihaz eden bir alman hâkim meşhuru, edebiyatı medeniyeti milliyenin natıkayı beyanı addediyor. Medeniyet garibiyenin sefahat muhtelifesini tetkik, onun iflas maneviyesini ispat ederken mebnayı edası hep edebiyat oluyor. Fransız edebiyatını münfesih (bozulan), İngiltere’yi ruhsuz görüyor. Alman edebiyatını zinde, milletin saik itilası buluyor. Ve bu gün de o millet hakkı hayatını kuvvetiyle cihana tastik ettiriyor. Hakikat bu ise biz ne haldeyiz? Daha doğrusu hangi derkedeyiz (anlayış)?
– Yine soruyor? Bu sükûttaki? Zavallı Faik Ali
– <
– Ben ağladım yine tesiri destanımdan>>
– Demekle hatamı etmiş? Harbi garba bakın:
– Her safta bir şair var. Ruhu milliyi galeyana getiriyor. Her harbi bir ressamı muktedir, gülle arasında enzarı (bakışlar) ibret ümit vaz ediyor. Terbiyeyi milliyesini ikmal etmemiş milletler elbette heyecana muhtaçtır. Biz, bu tehayyücü (heyecan) ya kelime, ya fırçaya medyunuz. Kalem kırılmış, fırça çoktan kurumuş.
– Fakat bu hastalık saridir. Yalnız o zadeyi müsteski (karnı su toplamış) ölmez. Milletin maneviyatını da mezara sürükler. Ne haldeyiz. Nefi’yi gulüvv (taşkınlık) meyandan dolayı tahatti (haddini bilmeme) edenler, saki nameyi meşhurine sanat namına ağızlarının suyunu akıtsalar bile onun
– Ne olurdu, donanma mecmuası her hafta, müheyyiç (heyecan) bir iki manzume ile sahifelerini tezyin etse? Ne olur, Eyuplu destancı. Taşralarda gözümüzle gördüğümüz, İstanbul’un hücra köşelerinde duyduğumuz veçhe ile hissiyatı ümmete, insani hicabından terleten o ifadeyi ucubesiyle tercüman olmasa da, sizler kâh yeni lisan, kâh pür tamtarak ve hoş eda bir şiveyi beyan, bazı defa rustayı bir cereyan ile bu ümmet şu son fakat pek mahallin, hatırlı, hatırlı fakat çok şerefli vazifelerini anlatsanız. . . Görüyoruz, arada sırada zayıf bir seda var. Zaafı nispetinde munis can. Etvar (tavırlar) sabaveti (çocukluk) letafeti şebab (gençlik) ile mezç etmiş prestidelere benziyor. Ne kadar acıklı bir tesadüf tali ki, pek nadir görülüyor. Öyle bir yar can ki, görmemek eziyor. Her gün görülse rüz-efrüz (günden güne) bir iştiyak ile sevilecek. Çünkü ruhu bir ihtiyaç, manevi bir gıdadır ki, onun takdiri bu biçare memleketi tek gözlükle görenlere ait değildir.
– İşte bir hasbihal.. Elbette ne kimsenin şahsi hameyi tarize geçmiş, ne de iktidarı şahsi istihdaf (hedef edinme) edilmiştir. Belki şu hasbıhal müteellimane (elemli); Bütün erbabı şiir ve edib için ifasına mecbur olduğumuz bir hürmetin aksi tesiratıdır. Çünkü bugün kişver (iklim, memleket) fikrin sahibi onlardır. Bu ümmet, her zaman irşada (doğru yolu gösterme) muhtaçtır. Önünde gördüğü misal imtisal ile ölüme bi perva atılan şu kitleyi fedakâr. Hizmet gizaran manevisini de hiçbir zaman unutmaz. Onun bir hitabı irşadını herzecan eder.
– Halk arasına biraz girmeğe tenzil eden o zaman görürsünüz ki, bu halk, âlemin hürmetkârıdır. Kendisinden biraz fazla bildiğine kail olduğunu öyle dinler ki, bunun acıklı misallerini bile gördük. Söyleyin ümmetin şevk mesnevisini tezyit eden. Onlara din vatandan bahis edin. Fezail fedakarıyı anlatın. Toprak muhabbetinin ne harikalar gösterdiğini anlasınlar. Milliyet, fazilet, itaat, vefak ve ittihad sizin kaleminizden bedialar saçsın. Harp meydanında güle güle olacak her nefer, eserinizi okumasa bile dinlemiş, hatta ezberlemiş olsun. Rica ederiz, yedi senelik bir devreyi meşrutiyete bakalım. Ne bir nağmeyi milli, ne bir teraneyi müheyyiç var. Eyyamı ahireyi musibetin şairlere ilhamatı, müthiş hevesi muhabbet bir fikrin hezeyanını andırıyor. Olanlar ise bizi ileriye sevk edemiyor. Yapanlar elbette mazur, hatta takdire şayan.. yokluk içinde bir şule göstermişler. Dinleyin; subhgah (sabahleyin) neşvelerin akus zeyfesine benziyor. İşitin. Zaten aslında hazin aver olan musiki şarkın en hazin makamatından bulunan fasıl
– Mecmua, halkındır. Kalblerde lerziş, fikirlerde heyecan ister. Onun için kalemin feyzini münker değil, ona esirdir. Ve bu hasbıhalin saiki de budur.
– Donanma.
FİKRİ TAKİB “ 1 “
Tedkikatı mahsusa üzerine bir eserimizde yazmış olduğumuz âtîdeki satırları bir daha edelim ki;
<
Petro 1107 (1697) de Azak kalesine otuz bin kişi ile hücum etti ise de muvaffak olamadı. Fakat politikası aleyhtarlarına bir nümayiş olmak üzere Moskova’ya kemali tantana ile girdi ki kendisinde mevcut olan fikri takibin birinci nişanesi bu idi. Bu âdemi muvaffakıyet, ıslâhât müessese ve mutasavvereyi ihlal edecek derecede bir sarsıntı uyandırdı. Teşkil ettiği Rus askerî nizamiyeyi cedide si, asakiri kadimeyi gayri muntazamadan fazla bir iş göremedi iddialarını yükseltti. İşte bu velveleler üzerine Petro Don nehri boyunca vücuda getirdiği tersanelerde, bilhassa Voronej /Voroezh tersanesinde; Şapka 1700 – Sandal 300 – Sal 100 adet yaptırarak o zaman için müthiş görünen böyle bir kafileyi sâbiha (gemi, keşti) ile Azak’ı muhasara ve zapt etti. İşte Karadeniz’in burnuna indirilen ilk Rus donanması budur. Kagul kruvazörü
Yuvan Selatost zırhlısı
Rusların Karadeniz’de tamamıyla tesisi kuvvet etmeleri 1870 tarihine müsadiftir (rastlayan). Paris muahedeyi mahudesi ahkâmı katiyesinden olarak Ruslar Karadeniz’de donanma bulunduramayacaklar iken seneyi merkume’de (adı geçen) Fransızların yine Almanlardan Sedan’da yedikleri sübül-ü galibiyet üzerine o zaman Rusya reiskârında bulunan Gorçakof, Paris muahedesine vâzi’-ül-imzâ’ (imza koyan) olan devletlere bir nota göndererek bu maddeyi nakız (zıt, karşı) etti. İşte bu günkü günde gerek Romanya ya, gerek Bulgaristan’a ve dolayısıyla bize karşı bir nümayiş olmak üzere dolaştırdığı rivayet olunan donanması bu tarihten itibaren Karadeniz’deki faaliyet bahriyesi eseridir.
Bu donanmanın kuvveti, kıymeti hakkında ne denilirse densin, ne türlü nazariyat yürütülürse yürütülsün, Rusların donanma hakkındaki fikri takiplerini izah etmekten hali kalmaz. Hâlbuki bu donanma birkaç sene sonra üç dretnot ile daha ziyade kesbi kuvvet edecektir. Fennin son emir ettiği kavâid-i (kurallar) tahkimiye ye muvaffak olarak inşa edildiği Almanların bile tahtı itirafında olan Anvers istihkâmatı on iki günde yarılıp dökülerek mahva ve münderis (yok olmak) olduktan sonra himmetin yalnız topların kuvvetine kaldığı hakikati bir daha tecelli etmiş oluyor. Şu halde bizim de düşman bi imanımıza karşı aynı echizeyi (cihaz) nâriyye (ateşli) ile mechuz, aynı sefaini cedideyi harbiye ile müsellah (silahlı) olmaklığımız icap eder. Bunun için de donanma hakkında şu birkaç seneden beridir bir de uyanan fikri milliyi idame etmek şarttır.
Bu gün yine bütün mahiyetiyle arzı endam etmiş bir hakikat var ise o da kuvvettir. Fakat bu kuvvet ilmin, sanatın mahsulesi olan kuvvettir.
Böyle bir kuvvetin husulü ise gençliğin fikr-i ta’kib (peşini bırakmama) üzerinde çalışması ve onu rehber ittihaz ederek umum efradı milletin donanma cemiyeti gibi müessesatı âliyeye zahir ve muavin olması şarttır. Şurası da şayanı dikkattir ki donanma cemiyeti kuvveyi irşadiyesini daha ziyade taammüm (yayılma) etmelidir. Birde fikr-i ta’kib henüz doğmamıştır bile. Belki hükümeti hazirenin birkaç meselede gösterdiği sebat bize bir misal olabilir. Hâlbuki hariçten başka misaller tedariki de asandır (kolay). Mesela Yunanlılar. Bu yaygaracı millet geçen harpte bize bahr-i sefid’i ancak bu fikir sayesinde mesdud (kapalı) bıraktılar. Hem de bir gemi ile!
( 1 ) Moskof donanmasına ait bulunan bu makale bilhassa şayanı tavsiyedir.
Ahmet Rasim
Muharebe haberleri
KANDAROMAN HÜCUMU
Kordonun cenubi şarki istikametinde bir silsileyi cibal teşkil eden Kutloren elyevm Alman ordularıyla oradaki muvaki müstahkemde bulunan Fransız askerleri arasında vukua gelen kanlı müsademelere sahne olmaktadır. Birer tabii istihkâm halinde olan ormanlarla mestur bu dağların şark eteklerinden Fransızlar pek mahirane bir surette istifade eylemişlerdir. Fransa idareyi askeriyesi geçen ilkbahardan beri buralarda müstahkem mevkiler vücuda getirmekle meşgul bulunuyordu.
Eylül’ün yirmi dördüncü gecesi ve yirmi beşinci günü sabahı ormanlarda yakın mesafelerden pek şiddetli muharebeler vuku bulmuş idi. Fransız askerleri kendilerini muhafaza eden ormanlarla muhat yollardan bilistifade Alman kıtaat askeriyesinin bulunduğu mevkilere kadar mükerreren ilerlemişler, fakat her defasında azim telefat ile geri püskürtülmüşlerdi.
Bu muharebeler neticesinde geçenlerde Almanlar tarafından zabt edilen Kandaroman istihkâmına karşı icra olunan hücumu re’y-el-ayn (kendi gözüyle) müşahede eden bir Alman harb muhabiri meşhudatına dair âtideki malumatı veriyor:
Eylülün yirmi beşinci günü öğleden sonra askerlerimizin kanları bahasına zabt ettikleri tepeler üzerinde bulunuyordum. Düşman şarapnelleri etrafımıza yağmur gibi yağıyor, ormanlarda mermilerin şiddetinden dallar şiddetli bir çatırtı ile kırılıyor ve her taraf kesif bir dumana bürünüyordu.
Şambala tesmiye olunan eski ve pis bir köyde muharebenin bütün tesiratı görülebiliyordu. Askerler sokaklarda koşuşuyorlar yük otomobilleri yaralıları taşıyor, istasyona vürud eden trenden bir alay asker çıkarılıyor kim bilir hangi taraftan gelerek bir semti meçhule doğru sevk olunuyordu. Askerlerin göğsünde görülen Croix de fer (demir haç) nişanından bu alaya mensup efradın başka bir tarafta cesurane harb ettikleri anlaşılıyordu.
Şambala’da ilk defa olarak Alman askerlerinin mezarına tesadüf ettim. Yere dikilen bir metre kadar yükseklikte bir taşın üzerine filan alaya mensup on askerin oraya medfûn olduğu yazılı idi.
Şambala’dan sonra yolumuzu takibe devam ederek yavaş yavaş Kutloren’e çıktık. Yukarıda . . . . . . mevkiinde ağır bataryalardan birinin önünde tevakkuf ettik. Bu batarya birkaç günden beri kemali muvaffakiyetle düşman mevkiini döğmüş idi. Oraya vasıl olduğumuz zaman batarya on kilometre uzakta bulunan bir köyü yıkmak için emir almış idi. Batarya kumandanı topların vazifesini, vaziyetini izah etti ve işaret usulüne ve tarassut hizmetine dair malumat verdikten sonra kendisine havale edilen vazifeyi şayanı hayret bir maharet ile mevkii icraya koydu.
Altı kilometre ileride yani hedefin bulunduğu nokta ile bataryanın mevkii arasındaki mesafenin yarısında mürtefi (yükselen) mevkilere ileri karakolları sevk ve bunlar batarya ya telefon ile rabt olunmuş idi. Buradan her bir merminin tesiri muayene ediliyor ve inhiraflarla nişanda lazım gelen tadilat derhal batarya ya bildiriliyordu. Bundan maada diğer noktalarda bulunan topçu askerleri işaretlerle topların tesiratını ve ihbaratı lüzumeyi ita ediyorlardı.
Karşıdaki dağlardan top sesleri geliyordu. Bulunduğumuz mevkiden hedef kemali sükûnetle tayin edildi. Emirler verildi. Kısa bir işareti müteakip toplar toprağı sarsan müthiş bir gürültü ile mermilerini on iki kilometre uzaktaki hedefe doğru savurmağa başladılar. Kısa, hafif bir çıngırak sedası! Yeni bir emir; – elli metre aşağı. . . bunu müteakip mermiler yine semada hedefe doğru uçuşmağa başladı. On altı mermi atıldıktan sonra vazife hitam bulmuş idi. Uzaklardan ufukta bir köyün yanmakta olduğu görülüyordu. Alman ordusunun cenahlarını meşgul etmek için Fransızların süper ittihaz eylemek istedikleri bir köy süpürülmüş idi. Artık şimendifer için yol açılmıştı. Toprağın titremekte olduğu ve top sedalarının insanı tedhiş ettiği esnada topçulardan biri bileyi taşının yanına oturmuş, kemali sükûnetle bıçağını biliyordu. Ale-l-acele (çabucak) vücuda getirilen bir kafes içindeki iki tavuğu da yanında duruyordu. Toplar patladığı zaman topçu neferi yerinden bile kımıldamıyordu. Onun için yanındaki tavukları son zamanlarda işite işite alıştığı top sedasından daha ziyade haizi ehemmiyet idi.
Bulunduğumuz mevkiinin biraz daha yukarısında akşamdan beri devam eden muharebenin hitam bulduğu Kandaroman istihkâmı üzerinde temevvüç (dalgalanma) eden Alman bayrağından anlaşılıyordu. Fransızlar pek kahramanane bir surette kendilerini müdafaa etmişlerdi. Fakat Alman istihkâm efradı şiddetli müsademelerle ele geçirdikleri yollardan âl humbaraları (havan topu mermisi) ve bayıltıcı duman neşir eden bombalar istimal etmişlerdir. Kandaroman istihkâmı etrafında vuku bulan muharebelerde Alman askerleri düşman mevkilerini bu dumana maruz bırakdıkları halde Fransızlar silahlarını terk etmemişlerdir. Ekseriya Alman efradı siperlerin medhallerinden Fransız askerlerine;
Asıl Kutloren cihetinde müsademe pek şiddetli olmuştu. Ötede beride henüz kaldırılmamış naaşlardan müsademenin ne kadar şiddetli olduğunu anlıyorduk. Bütün tepe üzerinde bulunduğumuz mevkiden ancak iki Alman neferinin na’şını görüyorduk. İkisinin de üzerlerine paltoları örtülmüş idi. Birisinin bıçağı kırılmış ve bir kürek sapı ile muvakkaten sarılmış idi. Bu suretle biçareyi kurtarmak istemişlerse de bir şarapnel parçası muzafferiyet ümitleri ve galibiyet emniyetleri ile dolu olan kafasını parçalamış idi.
Naaşlardan birinin yanında çamura bulanmış bir kartpostal duruyordu. Galiba kart paltosunun cebinden çıkmış idi. Yerden kaldırdım ve atideki satırları okuduğum zaman son derece müteessir oldum.
Sevgili zevcim,
Evvela cümlemiz sana selam ediyoruz. Hepimiz sağ ve salimiz ve senin de öyle olduğunu ümid ediyoruz. Arkadaşlarından Pol…’ün eylülün altıncı günü Hoblier muharebesinde telef olduğu haberini alarak müteessir oldum. Yirmi altı ağustostan beri Felix’de bir şey yazmıyor.
Seni samimane ve sadıkane selamlayan zevcen
Helen C.
Ebeveynin ve kardeşlerin de selam ediyorlar. Rica ederim süratle cevap gönder.
Kadının adresi mektup üzerinde muharrir olduğundan bu mektubu son bir hatıra olmak üzere kendisine bilahare yollamağa karar verdim. İhtimal ki zavallı zevce şu anda dahi zevcinden cevap bekliyor. Böyle bir ümidi kim mahvetmek ister.
Akşam otomobillerimiz bizi Meç’e iade etti. Geceyi orada geçirecek idik. Eylülün yirmi dördüncü gecesi ve ertesi günü vuku bulan muharebelere iştirak eden imparatorun oğlu prens Oskar dahi bulunduğumuz otele gelmiş idi. Esnayı muharebede prensin yanında bulunan arkadaşlarından bazıları telef olmuş idi. Gerek bu felaket ve gerek muharebenin yorgunluğu prensi hasta düşürmüş ve mûmâ-ileyh’e (adı geçen) bir ay tedavi Meç’e nakil olunmuş idi. Eylülün yirmi altıncı günü prensin Kolonya (Cologne)’da bulunan zevcesi otomobil ile Meç’e gelmiş idi. Öğleden sonra imparator dahi hasta oğlunu ziyaret etmişti. Pederin oğluna kavuşmasını müşahede etmek şerefine nail olanlar pek az idi. Hasta odasının kapısı açıldığı zaman imparator oğluna doğru kollarını açarak; – Yavrum, evladım, işte buradasın! Diye bağırdı.
Pazar günü sabahı prens Oskar’a varid (gelen) olan bir telgraf namede kendisine Croix de fer (demir haç) nişanının birinci rütbesi ita edildiği tebşir (müjde) olunmuş idi. O esnada Meç’de mezkûr nişan bulunamadığından General Von Steinmetz 1870 muharebesinde kazandığı nişanı prens Oskar’a verdi.
zandığı nişanı prens Oskar’a verdi.
HATIRAYI ŞÜKRAN
Veliahd âli-i saltanat devletli necabetli efendi hazretleri
İSTİKBAL: ev 9 : tahtelbahrinin kaptanı mülazım (vediken) ve refikası
Sokakları süpürenler: Rusların evvela zabt bilahere tahliye ettikleri şarki Prusyada
İnsterburg kasabasında Rus esirası
General Hindenburg General Von Kalun
TAYYARENİN MENAKIB-I İHTİRAİ
Avrupa’nın harbi umumi ismindeki şu ihtihalac-ı ictimaisinde mütekaddim (eski) harblerde olmayan bir başkalık var. Şahidi olduğumuz bu azim harbde yeni bir silah az çok tesirini gösteriyor. Bir zamanlar gürzler, palalarla göbek göbeğe çarpışan beşeriyet, gün geçtikçe daha fazla kabiliyet tahribe almak ve kendini daha ziya de korumak hissiyle asırlarca, devirlerce çalıştı. Paladan sonra oku; oktan sonra top tüfenk gibi efvah-ı nariyye (ateşli silahlar) icad etti. Hasmını kahretmek hususundaki itişamı hiçbir şey teskin edemiyordu. Kör oğluna ma’tuf(isnad olunmuş) olan bir tabiri tarihiyle bu delikli demirlerde kabul olduğu kadar hatta göz görmeyecek noktayı tahrip edecek derecede tekmil etti. Bununla da kalmadı. Denizlerde hâkimiyet daiyesiyle (içten gelen bir duygu) seyyar kaleler, dretnotlar, torpidolar, taht ’el-bahriler ihdas etti. Bu da yetmedi. Nihayet şu son senelerde yeni bir silah intihar buldu. Tayyare ve kabil-i sevkler. İşte bu defa Avrupa muharebesinde gördüğümüz yeni silah.
Anvers’in, Paris’in, Viyana’nın üzerinde uçan bu heva-i meşreb(gelgit tabiatlı, hoppa) aletlerin attığı siham-ı kazaların tesiri maddisi onların sakin şehre ilka(bırakmak/bir kusuru başkana yüklemek) ettikleri havfe (korku)nisbetle hiç kalır. Yer deniz dar gelen insanlar hevanında (zelillik/alçaklık) bikr (dokunulmamış/ilk olarak) sulhperverisini hetk etti(yırttı/yardı) : Onu da şerik-i mukatelesi (ortak savaş/kavga) ediyor. Şairin dediği gibi:
Ya rab bir avuç toprak için mi bu mezellet (zelillik)
Cidden bu böyledir. Bu eşref-i mahlûkat kadar birbirini yiyen bir başkası var mı? Sadedi geçiyorduk. Maksad-ı aslımız bu silahtarlık, tayyare ve kabil sevkin tarz-ı keşfini basit eyledi.
Tayyare ve kabil sevk balonun şeref keşfi (Santos dumont) ismindeki bir Brezilyalınındır. Santos dumont 1873 senesinde (sao paulo) şehrinde doğmuştur. Babası kahve zirai iken kendinde makine ve makinistliğe fazla bir meyil olduğundan babasının malikânesindeki bu gibi ameliyat-ı mekanikliği yapar, şimendifer taretlerinin sevkiyle uğraşırmış. Bu meylini o şehrin mühendis mektebine girip şahadetname almak suretiyle biraz teskin ederek Fransa’ya gelmiş ve orada bütün bu keşfiyat-ı hevaiyyesini ihzar (hazırlamak) etmiştir.
Seyr-i semaya dair olan bu ihtiraatı(icat etme) ne suretle düşündüğü ve muvaffak olduğu hakkında kendisi diyor ki:
-Seyr-i sema hususunda ilk fikir bana pek basit ve adeta inanılmayacak bu suretle geldi: gençliğimde büyük bir zevk ile okuduğum (jul verne)’nin romanlarındaki cuhuda seyehat ismindeki eser bu yolda bana ilk rehber oldu. Bu büyük adamın, keşfiyat ilmi ve fenniyeyi vukundan evvel hakikaten şayanı hayret bir fatanetle (akıllılık) hikâye şeklinde basit edişi gençliğe edilen en büyük hizmetlerindendir. İşte ilk fikri bana jules verne verdi. Keşfiyatıma yeni başladığım zaman- doğrusunu söylemek lazım gelirse- yaptığım şey hakkında büyük bir fikr mahsus olduğu gibi bu yolda benden evvel veyahut benimle beraber yapılan şeyler hatveler(adımlar) hakkında da malumatım yoktu. Bunu ne bir tefahhür(övünme) ne de başkalarının mesaisini küçük düşürmek için söylemiyorum. Yalnız hakikati ezhar ı(hakikatin yüzü) içi söylüyorum. Fil-el hakika malumat-ı kâfim (yeterli bilgim) yoktu. Fakat vaktinde işe başladım. Bazı muhteri’(mucid) vardır ki; düşüncesini tatbik etmek istediği zamanda lazım gelen vesaiti tedarik edemez. Çünkü o vesait daha icad edilmemiştir. Bir kısım da geç kalır ve ihtira (icat etmek) ettiği şey’in ehemmiyeti kalmaz. Ben vaktinde tesadüf etmek bahtiyarlığına nail oldum.
1892-1893 senelerinde idi. sanayi şehrinde zatü’l hareke(otomatik) motorlar gösteriliyordu. Bunlar kuvvetlerine nazaran gayet ağır şeylerdi. O sırada fikrime hafif fakat en basiti daha kuvvetli motorlar icad edildiği takdirde seyr-i havainin kolaylaşacağı geldi. Aldanmamıştım. Birkaç sene sonra bu tarzda motorlar ihtirağ edildi. Bende zaten birkaç zamandır adi balonlarla uğraşıyordum. Derhal sigara şeklinde müvellidü’l humuza (oksijen) ile imal olunur bir balon yaptırdım. Buna rabt eylediğim sepete bir motor bir perva bir de dümen ilave eyledim. 1898 senesi şubatında müthiş bir havada ilk tecrübeye çıktım. Kar ve bora olurdu. Beş altı yüz metre irtifad de balon büküldü. Ve sukuta başladı. Birkaç dakika sonra bu sukut bütün hayat-ı ihtira ve tecrübede en büyük iz bırakandır. Nihayet ben ölüme hazır iken sağ salim yere inmek müyesser(kolaylıkla) oldu.
Kabil-i sevk balonlar ve tayyareler hakkında nazari olmak üzere mesai sarf ettim: bütün işlerimi tecrübe ve faaliyet ile yaptım. Zaten bu tarzda çalıştığımı evvel ve ahir inşa eylediğim 14 muhtelif model, kabil-i sevk balon ve 19 sistem tayyare ispat eder. Daima düşündüğümü derhal tatbik ederek netice-i hulasayı tekmile çalıştım. Bu esnada sahib-i malumat birçok zevatın(şahıslar) kıymetli nasihatından müstefit olduğumu inkâr edemem. İşimi sırf tecrübeye istinad ettirdiğim için nazarı mütalatlarından(düşüncelerinden/fikirlerinden) lazım olduğu kadar istifade edemedim. Bu tecaribim (tecrübelerim) esnasında mütaddid(birçok) defalar sükût ettim. Fakat yıldızıma emniyyetim vardı. Bu yanımda taşıdığım muska(nüsha) da benim için ikinci bir kuvve-i maneviyye teşkil ederdi. Havanın muhtelif cereyanlı tabakat (tabakalar) arasında kimsesiz kalan tayyare böyle bir zahiri manevi lazımdır. Evet, söylediğim gibi sukutlardan (düşme) hiç müteessir olmadım desem caizdir. Bunların içinde bende en fazla hüsn-i dehşet uyandıranı ilk kabil sevkle olan sukutumdur. Diğerleri beni müteessir edeceği yerde bir tair de (uçan/uçucu) bulunması lazım gelen itidal(ölçülülük/ortalama) demi kazandırdı.
İlk mesaimi kabil sevk balonlara hazırlamış iken motorların git gide hacmi ufaldığı halde kuvvetinin tezayüd (çoğalma) eylemesi beni “havadan hafif“ nazariyesinden “havadan ağır“ nazariyesine sevk etti. İlk yaptığım “dömevazıl“ ismindeki makine 7, 14, 60, 160 ve nihayet 220 metre kadar mesafe kat’ eyledikten sonra büsbütün muvaffakiyet hâsıl oldu. Ancak bütün bu muvaffakiyette kat’ eylediğim mesafeler hatt-ı müstakim(doğru çizgi) idi. sağa, sola aşağı, yukarı sevk meselesine hal edememiştim. Fakat yaptığım makine o kadar seri’ idi ki bunu da derhal hall(çözme/neticeye varma) bence pek kolaydı. o zaman makinemle saatte 90 kilometre sürat elde ediyordum. Bu o zaman için büyük bir sürat idi. benim için en büyük şeref (rolan garo) gibi (odamar) gibi en muktedir tayyareciler benim (dömevazıl) sistemdeki makinemle ilk tayyarelerini yapmışlardır. 1910 tarihinden itibaren bu ilimden kısmen çekildim. O sıralarda diğer sistemlerle yaptığım tecrübeler hoşuma gitmedi. Bu günkü makineler hem eli hem ayağı işgal etmesi hesabıyla her halde biraz giriftedir. Zihin bununla fazla meşgul oluyor. Bir de bunların fiyatları fazla olduğundan hem layık olduğu kadar tevessü (yayılmak/genişlemek) edemiyor, hem de istenilen tecarib( tecrübeler) yapılamıyor. Binaen aleyh ümid ederim ki hali hazırda tayyare fabrikaları bu noktayı nazarı temil ederek daha ucuz fakat daha tehlikesiz makineler yaparlar. O zevk tayyareni daha fazla kimselere verirler.
Mösyö santos devmun mütalatını burada bitiriyor. Bu mütaalattan görülüyor ki ilk kabil sevk balon ve ilk tayyare ne Almanların iddia ettikleri gibi onların ne de Fransızların iddiaları vecihle bunlarındır. Bunun şerefi bir Brezilyalıya aittir. birinilir bu iki makine ancak ıslah eylemişlerdir fakat el-fazıl el mütekaddim değil mi ya?
M. Burhaneddin
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
General Von Hıdringen General Von Bolod
Kataronun manzarayı umumiyesi.
TAKVİMİ HARB
Ağustos 17: Avusturya – Macar orduları Drina nehri sahilinde Sırpların mühim kuvvetlerini mahvedip kati bir muzafferiyete nail oldu. Bu muharebede Sırplar binlerce esir ve külli miktarda mühimmatı harbiye verdiler. Avusturya orduları kemali muvaffakiyetle Karadağlıları mağlubiyete duçar ettiler. Novi sad’da Avusturya donanması Karadağ mevkiini bombardıman etti. Çar Nikolay II Petersburg’dan Moskova’ya gitti. Tuğu’da İngiliz ve Alman kuvvetleri arasında bir müsademe vuku bulmuştur. Stavlopoven’de Ruslar duçarı mağlubiyet oldular. Almanlar Ruslardan otuz bin esir ve altı mitralyöz aldılar.
Ağustos 18: Rusya’nın Bahri Siyah filosunda bir isyan zuhur etmiştir. Odessa şehri birçok noktalardan muhterik (yanma) olmuştur.
Kısa bir müsademeyi bahriyede Almanya’nın ev 15 Tahtelbahri İngiliz kuvveyi bahriyesini mağlup etmiştir.
Rusya hududunda kâin Milavitsa şehri Alman orduları tarafından işgal edilmiştir.
<
Ağustos 19: Japonya hükûmetinin Kiyaecu meselesi dolayısıyla Almanya’ya bir ültimatom tebliğ etmiş olduğu teyit etmiştir.
Bir Fransız süvari fırkası Namur’un şimalinde kâin Pervez mevkiinde şiddetli bir muharebeden sonra Alman süvarileri tarafından püskürtülmüştür. Fransızlar mağlubiyetlerini setr etmek için birçok desâise müracaat ediyorlar. Bu muharebede Fransızlar meydanı harpte külli miktarda mühimmat terk ettiler. On zabit beş yüz asker maktul ve mecruh düşmüştür. Öğleden sonra Bavyera (Freistaat Bayern) ve Baden orduları veil (Weil am Rhein) civarında Fransa’nın beşinci piyade birliğini hemen mahvedecek derecede mağlubiyete duçar ettiler. Fransızlardan beş yüz kişi esir düştü. Almanların bu muvaffakiyetini Fransızlar kendilerine hamlettiler. Akşamüstü beş millik ciheti şarkisinde tekrar muharebe zuhur ederek Almanların muvaffakiyeti ile hitam bulmuştur. Rusya’da zuhur eden isyan git gide kesbi şiddet ediyor. Hükümet kuvveyi muslihaya (silahlara) müracaat etmiştir. Terlimon civarında Alman askeri Brüksel’e dâhil oldu. Tumhout civarında Alman orduları bir sahra bataryasıyla bir ağır top bataryası ve bir Fransız sancağı ve beş yüz esir almışlardır.
Ağustos 20: Alman askeri Brüksel’e dâhil oldu. Strazburg ve Stralsund isminde iki küçük Alman kruvazörü İngiltere sahilinde bir İngiliz tahtelbahrini gark edip diğer iki torpido muhribini hasar dide ettiler.
Tsingtao valisi Japonya’nın ültimatomunu teyiden Berlin’e atideki telgraf nameyi keşide etmiştir.
<
Rus hudut devriyeleri Avusturyalılar tarafından püskürtülmüştür. Bu muharebeden Ruslardan otuz maktul ve yüz yirmi mecruh vardır. Papa X. Pius (aziz Pius X) vefat etmiştir.
Ağustos.21: Bavyera vali ahdinin tahtı kumandasında bulunan Alman askeri Ardennes ile Charleroi arasında yüz seksen kilometrelik bir cephe üzerinde Fransız ordularını müthiş bir mağlubiyete duçar ettiler. Sekizi mütecaviz Fransız ordusu münhezim (bozgun) oldu. Fransızlardan otuz bin maktul ve mecruh vardır. Bundan maada Almanlar 10000 esir alıp elliyi mütecaviz top ve on iki mitralyöz zapt etmişlerdir.
Emden isminde bir Alman kruvazörü şarki Asya sularında Rusya’nın gönüllü filosuna mensup bir vapuru zapt ve tevkif etmiştir. Lehistan’da kâin Kaliskie mevkii civarında Avusturya askeri mühim bir Rus kuvvetini duçar inhizam (hezimet) etmiştir. Bu muharebede Ruslardan iki bin yüz esir vardır. Avusturyalıların zayiatı azdır.
Ağustos.22: Orenburg hattı üzerinde müteaddit Rus kuvveyi askeriyesi birinci Prusya kolordusu tarafından püskürtülmüştür. Bu muharebede Almanlar Ruslardan 10000 esir alıp sekiz kadar da top zapt etmişlerdir. Avusturya askeri Lemberg şimalinde Rus süvari alaylarını püskürtmüştür. Ruslardan binlerce kişi esir düşmüştür. Almanlar Namur’u bombardıman ettiler. Drina nehri sahilinde Avusturya ile Sırp askeri arasında mühim bir muharebe vuku bulmuştur.
Ağustos.23: Bavyera veliahdının tahtı kumandasında bulunan Alman kuvveyi askeriyesi Lunavil, Bilamun, Jerey hattını tecavüz etti. Birinci Alman kolordusu Lunavil’e dâhil oldu.
Alman veliahdının tahtı kumandasında bulunan ordu Lungovi’de Fransızları püskürtmüştür. Vüj civarında vukua gelen muharebelerde Almanların Fransızlardan 150 top zabt etmiş olduklarını teyid etmiştir.
Dük Alber hattı Dovertemburg’un tahtı kumandasında bulunan Alman ordusu Samura nehrini geçerek bir Fransız ordusu kâmilen perişan etmiştir.
Almanya hükümeti Japonya’nın mutalebatına (talep) hiç cevap vermemiş. İşkodra’daki Alman müfrezeyi askeriyesi Avusturya askeri ile birlikte Sırpları mağlubiyete duçar edip Vizgrad’ı işgal etmiştir.
Nis’ten itibaren Lüksemburg hududuna kadar bütün cephe üzerine büyük muharebe başladı.
Şarki Prusya hududunda büyük muharebat vukuuna intizar olundu.
Ağustos.24: Almanya, Bavyera veliahtları ile Albert hattı Dovertemburg şimdiye kadar ihraz etmiş oldukları müteaddit muzafferiyetlere mükâfat Croix de fer nişanına nail oldular.
Resmen teyit olunduğuna göre Avusturya’nın Zanta kruvazörü Fransız filosuyla muharebe ettiği zaman gark olmuştur.
İtalya’da gürültülü nümayişler, halk Orlando web design hükümetin bitaraflıktan sarfı nazar etmesini talep ediyor.
Ağustos.25: Namur’un baş istihkâmı Almanların yeddi zaptına geçmiştir. Avusturya orduları Radom üzerine ilerlemektedir.
Krasnik civarında General Viktor Dankl von Krasnik tahtı kumandasında bulunan Avusturya askeri Rusları şiddetli ve kati bir mağlubiyete duçar etmiştir.
Nuzyeliça civarında Avusturyalılar Rusların hücumunu defe muvaffak oldular. Nansi civarında Fransız ile Alman Kuvayı askeriyesi arasında şiddetli bir harp başlamıştır.
Ağustos.26: Krasnik civarında Rusların hezimeti kahkariyesi (geri çekilme) pek mühim olduğunu resmen beyan ediliyor. Avusturyalılar, 70 kilometrelik bir cephe üzerine harp ederek Ruslardan yetmiş bini mütecaviz esir yüz elli top ve bir iki sancak almışlardır. Mağlup ve münhezim (sinen) olan Rus kuvveyi askeriyesi dört kolordudan mürekkepmiş. Namur’un son dört istihkâmı da Almanların yeddi işarına geçmiştir.
Almanların hunin bir muharebeden sonra Fransızların le Nugvi kalesini de işgal ettiler.
Charleroi’da dahi büyük muharebat başlamıştır.
Ağustos.27: Magdeburg isminde küçük Alman kruvazörü Finlandiya körfezinde bir devir icra ederken Odo Nisholim adası civarında sis sebebiyle karaya oturmuştur. Düşman gemileri bu küçük kruvazörü takip ederek kumandan teslim olmamak için sefineyi batırmıştır. Bir Alman torpidosu mahal kazaya şitâbân (çabuk) olarak mürettebatın kısmı azamını tahlis etmiştir.
Garb sahneyi harbinde düşman her taraftan geri çekiliyor.
Mubuj civarında İngiliz kuvveyi askeriyesi Almanlar tarafından püskürtülmüş ise de bilahare yeniden kuvveyi imdadiye alarak harekâtı taarruz iyeye başlamıştır.
Sambre, Namur ve Meuse nehri arasında mağlup ve münhazim olan sekiz Fransız ve Belçika kolordusu Mubuj’un garbında Alman orduları tarafından takip edilmektedirler.
Anvers’ten bir huruç hareketi icra eden Belçika askeri püskürtülmüştür. Sahneyi harbe sevk etmek üzere hükümet mustahfaza (koruyan) sınıflarını tahtı silaha davet etmiştir.
Japon donanması Çing tao limanını bombardıman etmiştir. Sen Katarin civarında Almanlar ile İngilizler arasında bir meydan muharebesi vuku buldu. Fransız ordusu başkumandanı Alsas’ı tahliye ye karar vermiştir.
Avusturya’nın Tokyo sefiri geri çağırılmıştır.
Ruslar Galiçya hududunda harekâtı taarruz iyeye başlamışlardır.
Fransız fırkası kâmilen mağlup ve perişan olmuşlardır. Almanlar müttefiklerden binlerce esirden maada yedi sahra bataryası ve bir ağır batarya zapt etmişlerdir. Alman askeri Fransız cebel kuvvetlerini dahi İnalık havaleyi şarkisine kadar püskürterek kemali muzafferiyetle ilerledi.
Fransa hükümeti kendisinin de müdafaaya ihtiyacı olduğunu beyanla artık Belçika ordusuna muavenet edemeyeceğini Belçika hükümetine bildirdi.
Şarkta 400 kilometrelik bir cephe üzerine Rus ve Avusturya kuvveyi askeriyesi arasında muharebe şiddetle devam ediyor.
Viyana’dan varit olan haberlere göre Odessa’da müthiş bir ihtilal zuhur ederek asker; zabitanı telef etmişlerdir.
Pantelemon isminde bir Rus kruvazörü Odessa’yı bombardıman etmiş.
Fransa’da Manevviler şehri Almanların yeddi işgaline geçmiştir.
Heligoland körfezinde Alman ile İngiliz donanmaları arasında bir muharebe zuhur ederek üç Alman kruvazörü ile iki torpido gark olmuş, İngiliz gemileri dahi hasar zede olmuşlardır.
Kambera le chateau civarında Alman ve İngiliz kuvveyi askeriyesi arasında mühim bir muharebe zuhur etti.
Almanlar Belçika Kongo’suna hücum etmişlerdir. Avrupa matbuatı kırk iki santimlik Alman toplarının harikalar tevlid ettiğini beyan ediyorlar.
Ruslar Galiçya’da Tomasov mevkiini işgal etti.
Şarki Prusya’da Almanlar ile Ruslar arasında birkaç günden beri devam eden büyük meydan muharebesi Almanların zaferi katisiyle hitam bulmuştur.
Ağustos.29: Alman karargâhı umumiyesinden vaki olan işara göre üç günden beri şarki Prusya’daki Jilkenburg ve Telsburg havalisinde devam eden harb yine Almanların muzafferiyetiyle hitam bulmuştur. Alman kuvveyi askeriyesi Rusları hududa doğru takip etmektedirler. Bu muharebelere üç Rus kolordusu ile süvari fırkası iştirak etmiştir.
Amerika reisicumhuru MR. Wilson müttehit Amerika hükümetinin sonuna kadar bitaraf lığını muhafaza edeceğini beyan etti. Afrika’da Alman ve İngiliz müstemlekat orduları arasında müsademeler başlamıştır.
Petersburg’dan keşide edilen telgraf nameler Rusların Limburg’a doğru ilerlemekte olduklarını mu’lindir (bildiren).
Ağustos.30: Şarki Prusya’da kâin Jilkenburg şehri civarında vaki olan muharebede Ruslar hezimeti kahkariyeye duçar olup Almanlara 70000 esir verdiler. Bu muharebede Rusların bütün mühimmat ve bataryaları mahvoldu.
Avusturyalılar Limburg civarında kuvveyi faikayı haiz olan Ruslar ile muharebeye başladılar.
Fransız ordusu kumandanı General Joseph Joffre ile tahtı emrinde bulunan diğer kumandanlar arasında şiddetli bir ihtilaf zuhur etti.
Longovi şehrinde dumdum kurşunu imaline mahsus bir fabrika