DONANMA MECMUASI 75 / 4,OCAK,1915 Pazartesi.

Donanma mecmuası 75 – 4,Ocak,1915 pazartesi

0486_0027-75_Page_01-222,kanumuevvel,1330 – 17,Sefer,1333 donanma mecmuası 75 – 27

0486_0027-75_Page_01

0486_0027-75_Page_02 - 2

Ölüm saçarken: dünyanın en mükemmel ağır bataryalarına malik olan Almanların müheyya endaht bir ağır obüsü “bu resim gece mehtabında alınmış olduğu için biraz karanlık çıkmıştır”.

<<<<<>>>>>*****<<<<<>>>>>

MUVAFFAKİYETİ BAHRİYEMİZ

=======

           Geçen haftaki nüshamızın ilk sahifesi kahraman ordumuzun Kafkasya’daki Rus ordusuna karşı ihraz eylediği muzafferiyete ait tebşirat (müjde) ile tezeyyün etmişti. Bu nüshamızda ise şanlı donanmamızın muvaffakıyeti ahiresini sürnameyi iftihar ve ibtihac (bolluk) eyliyoruz. Bir aydan beri donanmamıza tesadüf etmek korkusuyla ininden çıkmayan Rus Bahri Siyah filosu nihayet Kânunuevvelin on birinci gününde biraz eseri faaliyet göstermek fikriyle Sivastopol’den çıkmış ve Osmanlı donanması tarafından görülmek korkusuyla gecelerin karanlıklarında seyir ederken sefaini Harbiye’mizden birinin hücumuna maruz kalmıştır. Kahraman sefinemiz büyük küçük yirmi gemiden mürekkep bulunan düşman filosunun saf harp gemilerinin, Rostislav zırhlısına ateş açtığı gibi Ulag ve Atus ismindeki torpil gemilerini de batırmıştır. Sabaha karşı diğer bir sefineyi Harbiye’miz daha evvelki gemimize iltihak etmiş ve bu iki sefine o koca Rus filosunu harbe icbar etmek üzere tekrar düşmana hücum etmişler ise de Moskoflar ber mutad Sivastopol kalesinin topları arkasına iltica etmişlerdir.   Bu gidişle korkak Rus filosunun nihayet bir gün şeci (cesur) donanmamız tarafından harap ve perişan edileceği eltafı subhaniyyeden memuldür.

İSTİKLÂLÎ OSMÂNÎ

         Kânunusaninin on yedinci çarşamba günü, istiklâlî Osmânî’nin devri senevisine tesadüf ettiği bazı erbabı tetebbu (inceleme) ile memleketin ümidi istikbâlî olan gençler tarafından kabul edildiği cihetle o gün merasimi mahsusa icra kılınmıştır. Merasimi mahsusayı tasidiyenin, yâd mefahirin milletteki kuvveyi zindeyi tezyid, mefahir ecdadın ihyası şevki imtisali teşdid edeceği o kadar bariz bir hakikattir ki tekrarını cidden zait addederiz. Zaten makalenin sebebi tahriri bu değildir. Bu vesile ile iki hakikati enzarı dikkate vaz etmeği ve zaafımızı cümlesinden addettiğimiz için evvela tebrik ile söze başlıyoruz. İstiklali Osmaninin Kânunuevvelin on yedinci gününe tesadüfü henüz resmen kabul edilmese bile memleketin aksamı münevvere si bu ciheti iltizam ettikleri içindir ki, istiklali Osmani merasimi şehrin mevaki muhtelifesinde yer yer alaim-i meserretle karşılanmıştır.  

         Malum olduğu üzere istiklali Osmani için iki kol vardır. Biri sultan Selçuki tarafından tabl ve ilm ve menşur imaret irsali diğeri de inkırazı devlet Selçuki’ye üzerine cenabı Osman’ın ilanı istiklaliyedir. Arada on sene fark vardır. Dursun fakihin ilk hutbeyi istiklali meclidatı resmiyede muteber olmasına göre şimdilik esahh kayd bu olmak lazım gelir. Fakat o zaman vakayı tarih ile zapt etmemek ne kadar mültezim ise şehri arabiyenin bu gün şehir rumiye ile tetabuku bil hesap kabil olmayacağı hakikati riyaziyesinin nazarı dikkate alınması o derece ehemdir.

         İşte bu esbabı göz önünde bulundukça istiklali Osmani devri senevisinin on yedi Kânunusaniye tesadüfü henüz katiyet ile tebeyyün etmemiş olduğunu bil zarure kabul etmek lazım gelir. Biz tarafeynin bu hususta gösterdiği delili burada münakaşa edecek değiliz. Yalnız Tasviri efkâr refikimizin geçen gün bilmünasebe pek haklı olarak ihtar ettiği veçhile bu hususta da ilk defa görülen tehalük ile şimdi gösterdiğimiz teavün ve tesamuh arasındaki fark muellimi göz önüne getirdikçe teessüf etmemek kabil olmuyor. İstiklali Osmaniye’nin yevm ilanı sureti mevsuka ve resmiyede bilinmek; Mesaili milliyeden maduddur.

         Tarihi Osmani encümeni geçen sene gazetelere gönderdiği bir beyannamede naşiniyede birçok tarih kitaplarının esamiyesini biltadad bu hususta tetkikat ve tatbiatta bulunduğunu ilan eylemiş idi. O tetkikat ne derece müteabbi, takat-şiken olursa olsun bir seneyi kâmile zarfında elbette bir neticeyi katiyeye ererdi. Ahlak milletteki zayıf noktaları taharri eden erbabı tetkik bizim her gün Ziya Paşanın;

<<Yâ başladığın kâr-ı pezîrâ-yı hitâm et>>

 İhtarına muhatabı hakiki olduğumuzu anlarlar. Çünkü bizlerin hiçbir işi yed yerayı hüsnü hitam olma-

mıştır. Ahlak milletteki şu zayıf bizi birçok fevaidi medeniye ve içtimaiyeden mahrum bırakmıştır. (1)

         İşte birinci nokta. İkinci nokta ise istiklali Osmaninin devri senevisini tesid eden erbabı şebabe aittir. Onlarca pek ra’na malum olduğu üzere istiklalin manayı sahihi; Merasimi mahsusa icrasıyla kabili teyakkun değildir. Ademi imkanı ise vukuatı maddiye ile meydanda duruyor. İstiklali milli demek, milletin şuur ve kuvvetine tamamen sahip olunması demektir. Biz, bu günün evladı, yarına bakıyoruz. Çünkü istiklali zahiri ile şikeste emel, der zirciri esareti imrar umur ederek bugün şebabdan haraba dönen bir nesil; İstikbalin olamaz. İstikbal ise bu gün avazeyi tesiyed arasında devri esvak eden gençlerindir. O gençlik ise; Bugün memleketin serhadde vazifeye; Her yerde hizmete muntazır olduğunu unutmamalıdır. Hilafete muhacime vuku bulduğu, düşmanların matâmih nazarı hayatımız olduğu, ka’be ü raze bile hedef ad olduğu, bir sırada yafta nidasıyla sokaklarda bir yevmi millîyi tebrik ve ihya eden hamiyetkaran erbab için o kadar çok hizmet vardır ki, kendilerinin himmeti cezileyi vatan perveraneleri ve kıyaset mülimeleri tekrardan bizi tahzir ediyor. Yalnız vesileden bilistifade birkaç söz yazdık…

(1)     – Burada bilmünasebe tekrar edeceğimiz bazı nukadı tarihiye vardır.  Osmanlıların zuhuru hakkında Tevarih mevcuda da yeknesak ve yek mail bazı rivayet vardır. Hâlbuki ki tetkikatı ahire gösteriyor ki bunların çoğu her milletin mübadeyi zuhurunda görülen le jandlar (legends) kabilinden bazı menkulattır. Bunu ilk defa iddia eden sahibi tarih büyük Kemal Bey merhum oldu. Kayı hanlıların asaleti ırkiye ve irsiyesi hakkında tarihinde ateşin sözler yazdı. Yalnız Hayrullah Efendi tarihini açalım. Âşık Paşazade ’den naklen saltanatı Osmaniye’nin tesisinden evvelki ecdadı Osmaniye’nin isimlerine ve hatta medfenlerine dair orada malumat mevcuttur.

Tarihi Osmani encümeni azayı mümtazesinden Arif ve Osman Ferit Beyler arkadaşlarımızla, hasbihal esnasında bu hakayikten birçok defalar bahis olunmuş idi. Sad hayf ki, henüz hiç biri kısveyi neşriyata bürünmedi. Demek istiyoruz ki, tarihimizin en mühim bir devresi bile hala zulmet şok içindedir. Hizmeti ilmiyenin henüz takdir edilmediği bu yerlerde ondan istifna göstererek hasbet-en-lillah neşir füyûz tetebbu edecek zevatı görememek ne kadar acı oluyor.      

Donanma

ÇİN TEHLİKESİ

Çinli istilası

Şahidi olduğumuz şu muareke-i (savaş/kavga)cihanın Aksay-ı şark(uzak doğu/çin/japonya) şa’besi(kabile/taife gibi..) arasıra inzarı kendine celp etmekten hali kalmaz. (kiya üçu) ya japonların hücum-u na-hakkı(haksız) buranın zabtıyla netice -i pezira (netice bulan) olurken (Marshall) adalarının zabtına Amerika cemahir(Amerikanın kamusal alandaki ismi) mıntıkasının itirazı bilahire de Japon kuvay-i askeriyyesinin Çin memalik’i dahilisinde bazı hutut-ı hadiyyeyi (demir yolları) istila etmesi anasır-ı muharebe arasına girecek başka yabancılarda bulunacağı zannını takviye ediyor. Amerika cemahir mıntıkasının maddeten bir zarar karşısında bulunmasına, Japonyanın da bu kuvvetli komşunun her zaman hatırını saymakda bir mecburiyet hissedişine göre Amerikanın harbe iştirakına ale’l-husus (ençok/hususiyle) Mr.Wilson gibi bir reis-i sahipperver zamanında ihtimal yoktur. Halbuki arazisinde Japon askeri cevelan(dolaşan) eden Çin bu vaziyette değildir.Ale’l-husus civarında yine kendi ırkına mensup bir hükümetin bu tarzda müdahele-i misaha da (ölçmek) bulunması Çin hükümeti için bir tehlike adeta bir tehlike-i mevcudiyet teşkil eder. Bu sebeple bu hükümetin, er geç Japon ve hem-desti (ortak/birlik olmak) aleyhine hareketi istib’ad (ihtimal vermeme) olunamaz. Dört yüz milyon nüfusa malik olan Çinin, medeniyetçe ileri gitmesi bu harb de bir uzv-u müesser olmamasını eylemez. Mevki’n vaziyeti ister istemez ona layık olduğu ehemmiyeti atfediyor.

Çinin söylediğimiz gibi harbe iştiraki Japon için mühimce bir meşgale -i ru-siyeh (yüzü kara-ayıbı olan) içinde Asya da ki arazisi itibariyle bir mehleke (tehlikeli yer/iş) teşkil ederken Avrupa bu tehlikeden azade kalır. Bugün için Çinden ona zarar gelmez. Fakat; ati bu şekl-i siyasiyi muhafaza eder mi?.. Milel (millet) ve akvamın(milletler) gerek vaziyeti nisbileri gerekse derece-i temeddünleri (uygarlaşma) değişmez mi?… Beş on senedir ; garp (batı) uleması, ictimaiyyununu (toplumbilimciler/sosyologlar) hatt-ı tac-daranını (padişahlar/hükümdarlar) bile işgal eden ırk-ı asfer (büsbütün boş)tehlikesi- er geç vaki’ olmayacak mı?… Bizce bunun bağdeten (ansızın) ve misahan (ölçmek) vukuna sebep ve imkan yoktur. Ancak Çin gibi dört yüz milyon bir halkı taşıyan bir hükümetin biraz terakki ediyor mu onun harpdeki sesinin yükselmesini intac (netice verme) eder. Bugün amal-ı tahkim (sağlamlaştırma), medeniyettir. Buna bir de kesret-i (bolluk/çokluk) nüfus inzimam (katılma) ederse ne olmaz?…

El-hasıl (sözün kısası) Çin ve Çinli tehlikesi hakikaten mevcud ise de bir şekli misahada değil, temeddün ve terakki-i iktisadi itibariyle mevcuddur. İşte bun bendimiz tehlikenin bu şeklini izah edecektir.

Son sistem eslihalarla (silahlar) mücehhez(donatılmış), milyonlarla sarı adam ordularının Avrupaya istila edeceği hakkında ki hayallerden sarf-ı nazar (vazgeçme) bu gün için ve bu nokta-i nazardan alem-i iktisayatta ika’na (vuku) namzed olduğu tebeddülat (değişiklikler), hakiki (ırk-ı asfer tehlikesi) ni teşkil eder. El-yevm mahsus olan bu tehlikeyi tavzih(açıklama/aydınlatma) için biraz geriye irca-i nazar (geriye bakma) lazımdır.

Japonyanın ilk evan (zaman/çağ) terakkisi olan 1868 senesinde Çin hükümetinin müsaide-i mahsusası olmadan memalik-i ecnebiyyeye gitmek Çinliler için idam cezasıyla memnu’ iken Amerika da (Yale) darülfünunundan tabip olarak neşet (yetişme/çıkma)eden doktor (Yong u ying) in gayretiyle hükümet yüz kadar genç Amerikada tahsile gitmesine muvafakat (razı olma) eyledi. Fakat eski (mandaren)lerin yaygaraları üzerine bu kararı geri aldı.

Nihayet 1907 de Japonların Mançuri muharebesinde ki muvaffakiyetinden mütahasis (duygulanan) olan Çin İmparatoriçesi bir kaç gencin Avrupa ve Amerika da (şeytan ecnebi) lerin esbab-ı (sepep/vasıta) terakkisini tetkik etmesine müsaade etti.

Bunun üzerine Çin de Avrupa ve Amerika ulum-i fünununun tetkik ve tetbi'(araştırma) lehine büyük bir meyl hasıl olarak yüzlerle, binlerle genç cihan-ı medeniyete yayıldılar. O kadar ki 1908 de Japon Darülfünun ve askeri mektebinde 14.000 Çinli talebe vardı.

1909 da memalik-i ecnebiyyede tahsilde bulunan Çin talebesi 520.000 baliğ olmuştu ki : bu hal bir kaç sene sonra memlekette mühendis, doktor, alem olarak büyük bir ordunun ihzar edildiğini gösterir.. Halk ulum-u garbiyenin ta’limiyle meşgul iken hükümette en ufak şehirlerde bile asıl garbiyye üzerinde mektepler te’sis ediyordu. Bu tarzda mekteplerin yalnız 1900 da açılanları üç yüze varıyordu. 1907 senesinde Çin hidmetinde (hizmetinde) bulunan Japon muallimler adedi 2000 i geçmişti.

Yarım asır kadar var ki ; aşağı tabakaya mensup bir çok Çinli memleketten hicret ederek çalışkanlığı ve kanaati sayesinde bir müddet sonra az çok bir sermaye ile memleketine avdet etmek de idi.

1890 da Amerika cemahir mıntıkasında ki Çinlilerin adedi (107.488) ‘e ve bunların bankada ki mevduat nakdiyeleri 180 milyon frank’a baliğ olmakta idi. Bu zengin muhacirler vatanlarına avdet edince memalik-i mütemeddinenin (medeni) medayihini (övülmeye layık işler) ve oralarda ki bedayi’i (güzellikleri) zikr etmekten kendilerini alamıyorlardı. Bu mütemeddin Çinliler hicret eyledikleri memleketlerde gazete okumaya alıştıklarından memleketlerinde de bu ihtiyacı hissettiler.

1905 de Pekin de yalnız lisan-ı ecnebi üzere gazete neşr olunuyordu. Günden güne Çince gazeteler intişare (üretilmeye) ve adedleri çoğalmaya başladı.

1908 de 200, 1909 da 400 Çince gazete neşr olunuyordu. Pekin de Çin kadınları bir kadın gazetesi te’sis eylediler. Tibet’in merkezi olan (alhasa) da bile hafta da iki defa intişar etmek üzere bir gazete çıkıyordu.

(Makoden) da aile-i imparatoriye mensup birisi okuma bilmeyen halka gazete okutmak üzere bir mutali’ hane te’sis eyledi. Pekin de fakir fakat okuma bilen kimseler her gün cehren (alenen)/yüksek sesle) gazete okuyarak bir kaç para kazanıyorlardı.

Çin işte bu matbuatın sevk ve teşvikiyle 80.000 kilometre tulunda telgraf hututuna(yollar/çizgiler) ve 8000 kilometre demir yoluna malik oldu. Halbuki 1896 yalnız (Tein-Çin) ile (Pekin) arasında 130 kilometreden ibaret demir yol var idi.

Çin de demiryol te’sisatı garip bir macereya maliktir : 1870 de Amerikalı, Avrupalı bir çok şirketler Çinde hutut-u hadidiyye (demiryolları) vücuda getirmek için hükümete müracaat ettiler. Eski manderanlar biraz düşüneceklerini söylediler. Bu düşünce tamamı 17 sene sürdü. Ve bu uzun düşünce neticesinde (Şangay) ile (Kuçang) arasında 15 kilometre kadar bir hattın temdidine (uzatılma/uzatma)muvaffakat eylediler. Pek dar olan bu hat manisiz ve arızasız düz bir arz (yer anlamında) üzerinde olduğu halde daima münhaniler (eğri/kamburlu) resm eyliyordu. Çünkü her yerde bir mezar, bir çeşme, bir ev, bir bahçe hulasa(özetle) bir şey hail (engel) oluyor. Ve bu hailleri istimlak (kamulaştırma) kabul olamıyordu. Bir de (ervah-ı habise/kötü ruhlar) yi agzeb (gazaplı-öfkeli) etmekten ihtirazen (sakınmak suretiyle), toprağı bir karıştan fazla kazmak mani edilmişti. Ne ise bin müşkülat ile bir hat vücud buldu. Ve aile-i imparatoriye mensup bir prens huzurunda resmi güşadı(açılış töreni) icra kılında. Fakat iki hafta sonra Çin hükümeti bu hattı satın aldı. Ve ray, travers, vagon, lokomotif dökovil mevcud ise hepsini denize döktü.

Halbuki o sene bir Çin şirketi (Tien-Çin) den 135 kilometre mesafede kain (kayping) neft(petrol türevinden bir çeşit yağ) madinleri işletmeye başladı. Bu şirketin müdürü olan (kinder) ismindeki zat maden işlerinde isti’mal(kullanma) edilmek üzere bar-gir (at/beygir) le çekilir bir dekovil hattı inşa etti.

Yine bu adam, Japon günleri boş zamanlarında vücuda getirdiği ufak bir lokomotifi bu hatta gürültüsüzce tatbik eyledi. Sene-be-sene (yıldan yıla), mösyö (kinder) in şu ufak hattı büyüyor, ehemmiyet kesb (kazanma) ediyordu.

1891 de Sedd-i kebir (çin seddi) geçmiş, Mançuriye de kavl (söz/laf) salarak dünyanın en uzun hattı olan maveray Sibirya hattıyla iltisak (birleşme) nida eylemişti.

1894 senesinde Şangay ticariyyenin sermayeleriyle 30-40 milyon sermayelik bir maden dökümhanesi te’sis olundu. Bu müessesenin bulunduğu (Han-Bang) şehri (yang-çekiyang) ve (Han) şehirlerinin birleştiği yerde kalabalık bir şehir olduğu için hem nakliyat hem de amele bulmayı, sendikasızlık, grevsizlik, ucuzluk yüzünden fevkalade münasib bir yer idi. Bu müessese bidayette ecnebi sonraları tekmil Çinli mühendisler marifetiyle idare olunuyordu. Müdürü (Li) ismindeAmerika’nın (Yale) darülfünunundan me’zun bir mühendis idi.

1904 de Çin’e 2 milyon franklık ray, ma’mulatı madeniyye idhal eden Amerika fabrkilaları 1910 da hiç ithalatta bulunmadılar.Çin’İn söylediğimiz fabrikasında geçen sene 3500 usta, 2000 amele, 2000 madenci, müstehdem (hizmette bulunan/kullanılan) idi. Fabrikanın makineleri 21000 barigir(beygir) kuvvetinde idi. Bu fabrikaya ibtida (başlangıç/önce) Çin’e ba’de (sonra) Amerikaya kadar demir ihracatında bulundu. Turistler bu ucuz ve fevkalade iyi olan ma’mulatı severek satın alıyorlardı. Çin hutut-u hadidiyyesinin (demiryolu) kısm-ı izamı yerli demirleriyle yapılmıştır.

Çinlilerin şu zikr eylediğimiz say’ (çalışma) na-gehanesi(birden bire) Avrupa ve Amerika’yı düşündürecek bir mahiyettedir. Her yerde en az Para ile en çok çalışan Çinli ameledir. Bunların şu rekabetsiz ucuzluğuna karşı bir çok yerlerde tedabir-i (tedbirler)mahsusa(özel) ittihaz edilmiştir. Fakat Çinlilerin o kadar musirr(direnen/inatçı) ve sebatkardır ki ; böyle tedbirler onlara te’sir etmiyor, bir Çinli bir yerde bir işte muvaffak olsa onun arkası kesilmez. Ne kadar bunu duyan Çinli olursa koşar gelir, kazanır ve er geç memleketine avdet eder. (Singapur) şehrinin hali bu hususta bize bir misal olabilir. Bu şehir yirmi sene evvel bütün Malezyalı ile meskun idi. Bu gün nısfından(yarısı) fazlası Çinli olmuştur. Singapur’da ki Çinli milyonlarının adedi 40 dan fazladır.

Şu hulasa-i terakkiyat (yükselmeler) Çinin yakın zamanda alem-i medeniyette, İktisaden payeciği tesisatıve tahvilatı pek ayan gösterir. İşte ırkı asfer tehlikesi düşündükleri gibi bir meslah bir alay müstevli’den(istila eden/yayılan) ziyade çalışkan, sabır ve kanaatkar bir nüfus iktisadi sahibi Çinlilerden gelecektir.

Burhaneddin

MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN

NASIL GİTMİŞLER

Derne – 8.Mayıs.1911                                                                                                  on birinci makale

           – hayır. Köylere ve şehirlere yakın mıntıkalarda topraklar, eşhasın tahtı tasarruflarında olduğu halde; şehirlerden, köylerden içerilerdeki topraklar, şahsen değil, bütün bir kabilenin bir cemaatin. O suretle ki hükümet oralarda hiçbir hak tasarruf tanımıyor. Yalnız kabileleri biliyor. Kendi hakkı hakimiyetini istimal ediyorsa da, toprakta her hangi bir parçayı, asla hiçbir şahsa ferağ edemiyor. Bu halde dahi, bedevi Arap, toprağı ıslaha sai değil, yalnız kendi rızkını çıkarıyor. Onunla kanaat ediyor. Fakat, şehre yakın olan bu mıntıkadaki eşhasa ait en güzel toprakların hektarını Arap’tan cüzi bir meblağ mukabilinde, mubayaa etmek mümkün oluyor. Burada menfaati şahsiye mevzuu endişedir.

           – Tekmil bu tepedeki toprak, bu suretle mi ıslah edilmiştir?

           – Tamamen: Derne’den Bingazi’ye ve Derne’den Sulunda ve Mısır hududuna kadar hepsi.

           – Bunu bizzat görerek tetkik ettiğimi?

           – Derne’den Bingazi’ye kadar seyahat ederek bizzat gördüm. Daha uzakları görmek için bu günlerde İskenderiye ye, Mısır’a kadar bir seyahate hazırlanıyorum. Fakat, yüzlerle Arap dostlarımın delaletleriyle bil kıyas biliyorum ki; Cibalin daha cenubunda dahi müsavi hal cereyan etmektedir.

           – Arap sahibi malikin his menfaatini, ne gibi şerait tatmin ediyor?

           – Toprak ondan; Ben o toprağı sayim ve sermayem ile kıymetlendireceğim. İlk mahsulde, peşinen ilk sarf ettiğim meblağı alacağım. Mütebakiyi yarı yarıya taksim edeceğiz. İşte şerait.

           – Buna razı oluyor mu?

           – Memnuniyetle razı oluyor.   O kadar ki; Her taraftan sahibi arazi Araplar, beni davete geliyorlar, ve istiyorlar ki kendi topraklarına aynı şeraitle iştirak edeyim. Bunlarla uyuşmağa lazım olan vesait bende yok. Eğer kafi miktar sermayem olsa, bütün tepelerin, vadilerin yarısını bu tertip ile, İtalya’ya temin edebilirdim.

***

*********

         Bir İtalyan hemşehri böyle söylüyordu. Artık siz tasavvur ediniz bir İtalyan konsolosu daha nasıl söyleye bilir. Bu memleketin daha ne kadar kabiliyeti olduğunu görmek, anlamak için, buraya gönderildim. Sirenayka’nın şayanı hayret tepelerine, vadilerine bir seyahat yapmak lüzumuna kendimi ikna ettim. Sonra bir Türk toprağındayız, lazım olan ruhsatı resmiye yi almak için, konsolosuma yanaşmağa mecburum. Böyle diyerek, memuriyemize gitmeğe karar verdim ki; O vis konsül vazifesini hamil idi. Derne’den Bingazi’ye kadar seyahat arzusunda olduğumu kendisine söyledim. O bana cevap verdi:

           – Mümkün değil. Bu taraflarda kabileler hırçın; Yollar emniyetsiz. Birkaç hafta evvel, Amerikalı asarı antika mütehassısını öldürdüler. Sizi, Bingazi seyahatine bırakmağa muktedir değilim. Hem, niçin şövalye Arvene ile birleşerek, şimdiye kadar hiçbir beyazın ziyaret etmediği, pek ziyade faydalı bir iklimden geçmek suretiyle, İskenderiye ye gitmiyorsunuz?   Arvenenin geçeceği yolda, kabileler iyidirler. Yol emindir. Şövalye Arvene, oralarca tanınmıştır. Ben onun seyahatinde zerre kadar tehlike görmüyorum.

           – Pek âlâ..

Şimdi Arvene’yi aramağa gidiyorum. Konsolos, beni başından def etmek için, Arvene ile seyahatime çaresiz ruhsat verdi. Bir gün sonra, vis konsolosa geldim. Kaşlarını çatmış, hiddetli idi.

         Bana dedi ki;

         – Biliniz ki; sizin seyahatinize müsaade etmeğe, artık muktedir değilim.

         – Fakat, bana onu siz tavsiye ettinizdi…

         – Düşününüz; Bu dakikada Trablusgarp’ta müteaddit İtalyan misyonerleri var. Asarı antika misyonerleri, sonra medeniyet mütehassısları var. Şimdi bunlara bir de, gazeteci misyoner iltihak ederse, Türkiye tarafından şüpheler ve müşkülat tevlit edebilir.

         – Hangi hakiki sebeple? Eğer beni kabilelerin iyilikleri ve yolun emniyeti hakkındaki temininiz bir sebep olursa?

         – Ben sizin vatan perverliğinize müracaat ediyorum.

         – Israr edersem ne yapabilirsiniz?

         – Her hangi suretle olursa olsun, mani etmeğe mecburum. Vatan perverlik namına, seyahatten vaz geçtim. Fakat öyle bir makus, konsolosumuzun iltica ettiği bir vatan perverlik namına değil. Bir İtalyan konsolosu tarafından, boynuma polis tasmasının takıldığını görmekten mesul olmamak, bunu görmek istememek vatan perverliği namına seyahatten vaz geçtim.

 

Türkün (Cihat) tahlili;

ALLAHUEKBER

 

Ağlardı Balkan,

Çağlardı al kan,

Hançer yürekte,

İnlerdi Turan,

 

Türkün dökülmüş suçsuz kanından

Canlandı tufan, çalkandı heryan.

 

Allahuekber!

Allahuekber!

Taş, sen de ey Türk!.

Tanrın beraber..

∞∞∞∞

Tanrım buyurdu,

Ay işte doğdu;

Sönmez ışıklar

Parlattı yurdu;

 

Her yer seçildi.. Balkanla Kafkas

Sisler içinde tutmaktadır yas.

 

Allahuekber!

Allahuekber!

-Yollar açılsın –

”Bozkurt” u gönder!

∞∞∞

Emretti hakan :

Vur, aksın al kan!

Kurtulsun artık

Turanla iman;

 

İçten ve dıştan düşman kovulsun,

Yad ses boğulsun, yurd güçle dolsun!

 

Allahuekber!

Allahuekber!

Nil’ler, Aras’lar

Genç Türke koşar.

∞∞∞

Süngüyle mızrak

Zincirle tokmak

Türkü ayırmaz..

Kafkas bir uçmak;

 

Öz yurtta Türkler zincirle bekler

Koş, kurtar! Artık doğsun dilekler.

 

Allahuekber!

Allahuekber!

Del ”Kaf” ı ey Türk!

Hak böyle ister. 

 

Gümüşhane, 5 teşrinisani 1330

İzzet Ulvi

Mütercim: Ayşe Önem Aydoğar

BÜYÜK ALEV

         Bu iki ve yalnız aşıkların, bu sahradan köylerin ve küçük şehirlerin önlerinden firar eden vagonun içindeki nezaketleri; İkisinin de aynı hal ve aynı derecede olmakla beraber, aşkı bipervalarının ve bu firar eden trenin manayı serbestisi, pek vazi ve kati idi. Ne yolculuk, ne zaman, ne insanlar, ne hayat artık hiçbir şey hakikatte mevcut değildi. Yalnız, yalnız aşk vardı. Yalnız onların o vasi istikballeri, onları uzaklara, çok uzaklara; Orada aşktan başka bir şey bulunmayan uzaklara taşıyan bu tren içinde, artık yalnız aşk kalmıştı. Başka bir şey yoktu. Grasia, Ferrante’nin o name kâr sesiyle kendisini çağırdığını, iki üç defa tekrar tekrar çağırdığını işitti. Fakat bu, belki Ferrante’nin sesi değil, Ferrante’nin sedayı ruhu idi ki; Grasia’nın ruhu da onu dinlemeğe vukufu vücut etmişti. İki üç defa, güneşin tenvir ettiği, ani bir manzara, mümted, nazar aşıp bir yeşilliğe serilmiş latif ve küçük bir köy manzarası karşısında ve aynı pencerenin camı önünde, alemi hariciyenin ne kadar güzel olduğunu seyir etmek için, iki yüz, biri birine pek yakınlaştı. Fakat bu hariç ne kadar güzel olsaydı, kalplerinde taşıdıkları kadar olamazdı. Henüz bir kelime teati etmemişlerdi. His ediyorlardı ki; Bu saati, sıkıntılı gecelerde ne kadar çok temenni etmişlerdi. Ve his ediyorlardı ki; Bu saat, onların bi intiha arzularının ve yüksek sükûnet engiz aşklarının vücut bulmuş hakikati idi. Öyle zan ediyorlardı ki; Her hangi bir kelimenin teleffuzu bu aziz mahsulü, mütemerkiz saadeti bulandıracaktı. Hiç birisi, ondan başka bir şey bilmiyordu. İkisi de başka hiçbir şey anlamıyorlardı. Diyebilirlerdi ki; Artık onların aşklarının tadıyla ölçülemez. Yalnız, güneş Toskana’nın şairane sahrası üzerine inmeğe başladığı vakit, tabii ve tatlı bir ifadeyi hüzün mevcelendi. Bu kendilerinden hariç bir hüzündü ki; Eşyadan zümrüdün manzaradan, öyle güzel vadilerden, beyaz evlerden, yamaçlar üzerlerinde şırıldayarak akan sulardan. Evvela kırmızı sonra mor, daha sonra sincabi, böyle gürizan ve nazar aşıp renkten renge uçan köy çan kulelerinden; Gurubun yerden göğe çıkan bütün esrarengiz ve hüzün engiz elvah mevcedarından geliyordu. Tren’de bir yorgunluk his etmiş gibi, süratini hafifletmişti. İstasyon düdükleri az canlı, az şatır, bazıları kısık, bazıları boğuk idi. Nehir, zahiri pinhan; Sanki bir faciayı saklamak, boğmak için gürültüler çıkarıyordu. Ferrante içinde Grasia’nın narin elini sıkmakta olduğu elini ansızın açtı. O narin el, boşta kalarak, eldivenler içinde üşümeğe başladı. Bir mezarlık gördüler. Köyün küçük mezarlığı. Beş altı birkaç beyaz taş.

         Grasia hafif sesle kendi kendine söylüyor gibi;

           – Mesut ölüler… Dedi.

Ferrante aynı seda ile cevap verdi;

           – Kim bilir. Belki hala seviyorlar.

           – Dünyada mezar biliyor musun? Grasia, ona yaslanarak ve nim mahmur bir nazar ile bakarak süzdü.

           – Hayır, fakat hepimiz de, hepimizin içinde mezar vardır.

           – Çok şeyi ölürken gördük mü?

           – Çok şeyin ve çok insanın öldüklerini gördüm ki; onlar bir vakit yaşıyorlardı.

           – Kederli, kederli… Diyerek kendisini vagonun arkalığına bıraktı.

           – Mukadderiyet, insanın umuk ruhundadır. Onu başka yerde aramağa hacet yok. Ferrante sanki bir hissini söylüyormuş gibi cevap verdi.

         Sustular. Grasia, peçesini tekrar indirdi. Başını göğsüne doğru eğdi. Ferrante kalktı. Bir müddet, nim gölgede oturana baktı. Sonra tekrar onun yanına oturarak;

           – Grasia?

           – Ferrante?

           – Ne oldu?

           – Hiç… Vasi bir işaretle söyledi.

<mabadı var>

0486_0027-75_Page_14          Daima melun: şarki Prusyada köylü kıyafetinde yakalanarak ceza sezasını bulmağa giden Rus casusu.

0486_0027-75_Page_13İki tacidar gaddar: biri kendi milleti için, diğeri alemi insaniyet ve bilhassa İslamiyet için gaddar meşhus kesilen Belçika ve İngiltere kralları, her yerde Alman yumruğu altında ezilen miskin askerlerini teftiş ederken .

0486_0027-75_Page_10Flanders’de Alman ordusu: Flanders’deki Alman kıtaatı yeni siperler yapmak üzere odun ihzar ederken.

0486_0027-75_Page_10-2Büyük bir muhib ve arkadaşımız: Macaristan başvekili olup Türklere karşı muhabbet mahsusasiyla temayüz eden kont Tiza (Count István Tisza) cenapları.

0486_0027-75_Page_09-2İngilterenin hukuk şenliğinden bir numune: İngilizler tarafından bila sebeb idama mahkum edilmiş iken Almanyanın teşebbüsatı üzerine tahliye edilen Alman konsolosu Herr Adolf Alars

0486_0027-75_Page_09Alman mermileriyle yanan bir şehir: Alman donanmasının geçenlerde icra ettiği müthiş bir bombardumana maruz kalarak harap olan ve ahalisinden bir çoğu yirmi sekizlik Alman gülleleriyle ezilen Scarborough namındaki İngiliz şehri.

0486_0027-75_Page_06Ser muzafferiyet: küçük Alman yavruları avcı talimleri yaparken.

0486_0027-75_Page_05Ser muzafferiyet: düşmanlarına son ve kati darbeyi izmihilali indirmeğe hazırlanan genç Alman idmancıları terbiyeyi ibtidaiyeyi askeriyelerini ifa ederken.

 

Siyasiyat

İNGİLTERE

ve

Harb-i hazırdaki mes’uliyeti

makale : 2

Sör Sazanof Almanyanın hakikaten harbe hevaşger(istekli) olduğunu zannetmiyor, fakat onun da bizim hareketimize göre davranacağına kail oluyor. Şayet Fransa ve Rusya ile suret-i kat’ide müttehid(birlik olmak) davranacak olursak, harp asla vukua gelmeyecek fakat şayet bu iki hükümeti kendi hallerine terk edecek olursak, seller gibi kanlar akacak.Neticede biz de harbe sürüklenmiş olacağız.

Harbiye nezareti tedbir ve ihtiyata davet edecek bir ahin-imümküneyi anladım. Şayet Rusya seferberlik icra edecek olursa Almanyanında sade seferberlikle kanaat etmeyeceğini, Rusyanın seferberliğini bitirmesine meydan vermeyeceğini ve der-akab (hemen arkasından) ilan-ı harp edeceğini söyledim. Harbiye nazırı da cevaben Rusya’nın Sırbistan’ı Avusturya’ya ezdirip Avusturya’nın Balkanlara hakim bir devlet olmasına tahammül edemeyeceğini, eğer Rusya Fransa’dan yardım görecek olursa, Harbin her türlü mehalikine (tehlikeli işler/yerler/helak olacak yerler) göğüs germeye hazır bulunduğunu söyledi. İhtilafi taaccül etmek(acelecilik) arzusunda olmadığına ve şayet Almanya hükümeti Avusturya’nın hareketini ta’dile(değişiklik/doğrultma) muvaffak olamazsa, vaziyetin ümitsiz telakki (kabul etme) edilebileceğine beni tekrar ikna’ etti.

Şimdi Almanyanın Rusyaya ansızın taarruz ettiğine dair vaki olan iddianın son derece mecruh olduğunu bundan daha mukin'(ikna eden) bir surette nasıl isbat edilebilir? Sazanof İngiliz sefirine söylediği sözlerde gösteriyor ki, Rusya daha bidayette (başlangıçta), Avusturya hükümeti mutalebatına (istekler) serfüru (baş eğme/söz dinleme) etmediği takdirde muharebe etmeye suret-i katiyyede azim etmiştir. Rusya için asıl mesele Sırbistan değildir, Avusturya’nın Balkanlarda faik bir vaziyet iktisap (kazanma-elde etme) etmesine mani’ olmaktadır. Binaen aleyh Rusya hükümeti, Fransanın yardımına emin olduğu için harbe suret-i katiyyede karar vermiştir. İngiliz sefirinin raporlarında harbin mesuliyetini Almanya’ya tahmil (yükleme) ettirecek tek bir kelime bile mevcud değildir. Bilakis, ma-i kitap sör Corc Buchanan sör edvar grey tarafından me’mur edildiğini ima etmek istemediği halde, muma-ileyh 27 temmuz da Rusya hükümetini tedabir-i (tedbirler) askeriye ittihazından vaz geçmek için mösyö Sazanofa yeni bir tebligatta bulunuyor:

Mesaimizin muvaffakiyetle neticelenmesi için zat-i alileri ihtilaf vukua getirmekten ictinab (sakınma/çekinme) etmelisiniz. Şu halde, Rusya hükümetinin seferberlik emrini te’hir edeceğine ve hatta emir-namenin neşrinden sonra dahi kıtaatın hududu geçmeyeceklerine itimadım vardır”

Bunla beraber Rus seferberliğinin tehlikeleri yalnız İngiltere’nin Petersburg sefiri tarafından ihbar edilmemiş, Almanya tarafından da lazım gelen ihbaratta bulunulmuştu. 28 Temmuzda İngilterenin Berlin sefiri sör Goschen (Edward Goschen), Alman baş vekili ile vuku’ bulan mülakatı hakkında telgrafla bir rapor göndermişti. Bu raporda şu maddeler mündericti( içinde yer alan) : (ma-i kitap, 71)

 

Alman baş vekili gazetelere yazdırdığı gibi fi’l-hakika Rusya’nın cenupda 14. kol orduyu seferber hale koyduğu sahih ise vaziyet gayet tehlikelidir, baş vekil de gayet müşkil bir vaziyette kalacaktır. Zira bu halde Viyana’ya i’tital (aşırı olmama hali/ölçülülük) tavsiye etmek de devam edemeyecektir. Şimdiye kadar ancak kısmen seferberlik icra eden Avusturya da aynı tedabire tevessül (başvurma/girişme) edecek, şayet bundan bir harp zuhur edecek olursa, mes’uliyet kamilen Rusya’ya raci'(ait/dair) olacaktır.”

(Goschen)’n 30 Temmuz tarihli diğer bir telgraf namesinde (ma-i kitap, numara 98) hariciye nazırı Von Jagov ile vuku bulan bir makaleme izah edilmiştir. Bu telgraf namede şöyle deniyor:

” Müşarü’l-İleyh Rus seferberliğine karşı Almanya’nın müşkil bir vaziyette kalacağını ve almış olduğu raporlara nazaran Fransa da tedabir-i lazime ittihaz olunduğunu size beyan etmekliğimi musirren (ısrar ederek) söyledi.”

İngiltere hükümetinin ma-i kitabındansonra daha bir kaç vesika neşr olundu. Bunlar içinde İngiltere’nin sabık Viyana seferi sör Maurice de Bunsen’in bir raporu vardır. Bu rapor Eylül tarihli der, yani harbin başlamasından tam bir ay sonradır. Bu vesikanın neşrinden maksad yalnzı Rusya ile İngiltere’yi mes’uliyetten kurtarmak ve kabahati Avusturya Almanya siyasetine atmak değildir ; Keza Almanya ile Avusturya beynine nifak tohumu saçmak için mes’uliyeti Avusturya’dan ziyade Almanya üzerine atmaktır. Sefir Bunsen öyle gösteriyor ki, Güya Temmuzun 13’nde Almanya hükümeti Rusya’ya bir ültimatom göndererek Viyana ile Petersburg arasında icra edilen mezaküratın muvaffakiyetle neticelenmesi ihtimalini akim (neticesiz) bırakmış. Bu raporda şu satırlar mevcuddur :

”Temmuzun 27’sinde (Rusyanın Viyana sefiri) mösyö Şebekev, mösyö Sazanofla gayet iyi bir neticeye müncer olması muhtemel olan mezakürata devam etmesi için kont sapariyi selahiyetname verdirmeye Avustarya hükümetini iknaya çalışmıştı. O gün kont Berthold cevap verdi ; fakat iki gün sonra (ayın 30’unda Rusya hükümeti Avusturyaya karşı kısmen seferberliğe başladığı halde mösyö Şebekevi’yi ikinci defa olarak gayet dostane kabul etti, mezaküratta devam edilmesine razı olduğunu söyledi… Ağustosun birinde Avusturya hükümeti Sırbistan’a gönderilen notanın hükümet-i mezkurenin tamami-i istiklaliye kabul-ü te’lif (uzlaştırma) olmayan noktalarının bir tavassut (aracılık etme) heyetine tevdi’ne (bırakma/emanet etme) razı olduğunu bildirdi… maalesef Viyana ile Petersburg beyninde cereyan eden bu mezaküreler birden bire münkatı( kesilmiş/son bulan), çünkü münakaşa gayet tehlikeli bir zemine, Almanya ile Rusya beyninde doğrudan doğruya bir ihtilafa müncer oldu. Temmuzun 31’nde Almanya Petersburg’a da , Paris’e de, birden iki ültimatom göndererek araya girdi. Bu ültimatom bir kaç gün te’hir (gecikme) etmiş olsa idi, Avrupa tarihinde şimdiye kadar görülmemiş en büyük bir harpden halas olurdu”.

Bu beyanata karşı evvela şunu tahattur (hatırlatma) ettirmek icap eder : Avusturya ile Rusya beyninde mezaküratın son dakikaya kadar devam etmesi ancak Almanya’nın fasılasız mesaisi sayesinde mümkün olabilmiştir. Sir moris Bunsen bunu zikr etmek istemiyor. Bunla beraber mezkur mezakürat, İngiliz sefirinin anladığı gibi, aslı muvaffakiyetle neticelenecek gibi değildi. Viyana da intişar (yayılan/üreyen) eden ” framdenbilat gazetesi 25 eylül 1914 tarihli nüshasında Avusturya’nın bu babdaki fikrini izah ediyor. Avusturya’nın Sırbistan’a gönderdiği notanın bir çok noktalarını tahfife (yükünü azaltma/hafifletme) meyilli olduğuna dair Bunsen’in raporundaki en mühim fıkra (bend/madde) hakkında şu mutaalayı yürütüyor : ”iyi ma’lumat alan bir menba’dan (kaynak) istihbarımıza göre bu beyanat hakikate külliyen muhalefettir. Avusturya’nın Belgrat da icra eylediği teşebbüsün mahiyet nazar-ı dikkate alınacak olursa bunun başka türlü olması da kabul değildir”.

MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN

                                

EAZÂM-I ISLAM

                Fakat Cemaleddin, İran da bu ikinci ikameti esnasında, şahın ne kadar televvün mizaca (renk değiştirmeye) sahibi olduğunu sureti katiyyede tecrube ve tahkik eylemiştir.Evvela nezdi şahide emniyeti kamile mesaiadat mahsusaya nail olduysada bilâahire, tahran halkının pek ziyade teveccühü ve muhabbetini celb etmiş olan bu ecnebi alimin şahsında kendisi için bir rekabet his ve müşahede eden, sadrı azâm Emir Sultan Mırza Ali Esgar Han, Müşarun ileyh (yukarıda ismi zikredilen), tanzim etmiş olduğu ıslahat-ı adliyye layhasından istifa ederek, tertip ettiği hile ve desaisili (hileye aldanmaya çalışan) Şahın nazrı teveccühünden ıskâta (düşürmeye) muvaffak oldu. Cemaleddin kendisini tehdid eyleyen tehlikeyi nazarı teemmül ve itibara alarak mukaddes bir darul-Eman (emniyetli şehir) ad olunan tahran civarında Kain Şah Abdulazim’in hâzırasına iltica etti. Orada, zulm ve tazyık (sıkıntı ve ızdırap) altında eğleyen memleketin muhtaç olduğu ıslahat-ı siyasiye hakkındaki nazariyat ve mutaliatını harisane dinleyen bir kürve ile etrafı muhat olarak (koruyarak) yedi ay âram eyledi. Nihayet sadrı azamın teşvikiyle, iltica etmiş olduğu mahalli mukaddesin kendisine temin ettiği hakk-ı masuniyete (emniyeti temine) riayet edilmeyerek, şah tarafından gönderilen beş yüz süvari Cemaleddin’i Şah Abdülazim den cebran çıkardılar; bu sırada sıhhatinin pek ziyade muhtel (bozuk)olmasına ragmen zincirbend olduğu halde tâ Osmanlı-İran hududunda Kain Hanikin’e kadar sürüklediler. Buradan Basra’ya giden Cemaleddin cüz-i bir müddet sonra tekrar Londra’ya azimet etti ve İran da hükmeframa (hüküm veren) olan tedhiş (dehşetle düçâr olmak) ve ihafe usul idaresi aleyhinde, yazdığı makalelerle, verdiği konferanslarla, şiddetli bir hucum ve cidale (mücadele) başladı. Cemaleddin’in bilhassa cebr ve şiddetle memleketten tard (kovma) ve ihraç eylemesi her tarafta , hatta nefs İran da , ıslahat taraftarlarının teşdid ittihadına ve suret-i aleyhte icrayı fualiyat eylemesine badı (sebebi) oldu. İran dan tard ve tebid (uzaklaştırma) edildiği andan beri hüküme nufuz sahibi zevata (zata) gönderdiği mektuplarla Cemaleddin ıslahat taraftarlarını gittikçe daha ziyade şiddetli açıktan açığa icrayı fiil ve tesire sevk eğliyordu. Bin sekiz yüz doksan sene miladisinde İran hükümeti tarafından tenbihini ihtisarı imtiyazının bir ingiliz heyeti maliyesine îta olunması ve bu suretle bir ecnebi teşebbüs iktısadiyyesinin menafini tervicen(itibarını artırarak) memleketin mühim bir membağı varidattan (elde edilen hasılattan) mahrum edilmesi muşarun ileyhin muhacemat ve mucadelatının devam ve temadisi için bir zemin nuyin ehdas (müjdeli haberler)eyledi.

                Cemaleddin bu fırsattan bila istifade Samerra da ki Müçtehid Azam-ı Mirza Hasan Şiraziye hükümeti İraniyye aleyhinde bir itham name teşkil eden ve (( iade-i islam)) ın istifadesi için emvali umumiyyetin tebzir(dağıtılmak) ve israf edildiğini ahbâr eyleyen meşhur mektubu irsal etti.Bu mektupta deniliyorduki: Şimdiye kadar verilmiş olan imtiyazı mühimme avrupalıların memlekette tefavvuk iktisadiyelerini(iktisadi başarılarını) temin etmişdi; bu defa iğta olunan tenbih ki imtiyaz-ı inhisarisi (yalnız onlara mahsus imtiyazları) bütün İranı avrupalıların eline teslim etmiştir.

                Yine bu mektupta Cemaleddin, rical hükümetin (hükümet adamı) , bilhassa sadrı azam Ali Esgr Han’ın Su-i istimalatı ve mutaliatı(kötü kullanımı) ve iğtisafatını(yolsuzluğunu) meydana koyarak mutaliat-ı diniyye ye istinad ederek ulemayı şeriatle erbabı muarifin rehavet ve adaletini bil-izale bunları şiddetli bir fiil ve harekete sevk etmek için bezli mechud (cihad ortamı) eyliyordu.

                Müçtehid Azam trafından tenebbühünü istiğmaline nehy eden fetvanın neşri işte bu muracatın birinci neticesi oldu. Bu fetvanın suduru(verilmesi) üzerine ahalinin tenebbühünü istimalinden imtina etmek hususundaki sebat ve ısrarı karşısında hükümet ashabı imtiyaza mühim bir tazminat itâ ederek, akid etmiş olduğu mukavele nameyi mecburen fesh etti.Ulemayı şeriatın te’yid ve muzahiratiyle (zahir etmesiyle) İran da husule gelen pek ziyade fu’al bir hareket milliyyede Cemaleddin’in netice-i tahrikatıdır.Bu hareketi milliyyenin zuhurunu müteakibendir ki bin sekiz yüz doksan altı sene-i miladiyyesi martın on birinci günü Cemaleddin’in taraftarı mesleği olan Mırza Muhammed Rıza Tarafından Nasreddin Şah katledildi.

                Bin sekiz yüz doksan iki de Londra da geçirdiği müddet kalile (kısa zamanda) esnasında osmanlı seferi vesadetiyle Abdülhamid Kendisine bir mektup gönderdi.Bu mektup ile Hakan Sabık, onu kendisinin mihmanı(konuğu) olmak üzere İstanbul a davet ediyor ve bundan böyle İstanbulu ikametgah-ı daimi ittihaz(kabul) etmeye teşvik eyliyordu. Cemaleddin bir takım terddütlerden sonra davet-i vakıaya icbet etti.

                Şehri yedi bin beş yüz kuruş maaşla ikdr olunup nişantaşında yıldız civarında kain güzel bir hanede ikametine tahsis olundu.Cemaleddin burada kibarane(büyük adamlara yakışır halde) bir huzur ve refah içinde ve kendisiyle sohbet ve mülakata ragıp ve talip olanlarla münasbet-i daimi halinde yaşıyordu. İstnbul da güzeran(geçmiş) olan hayatının ilk beş senesi böylece Abdulhamid’in âsarı tevcihatıyla (verilmiş rütbesiyle) yıldız halifeleri tarafından aleyhinde kurulan dam tezviratı(kurulan tuzak) arasında yuvarlanarak geçti.Her ne kdr bir çok defa İstanbulu terk edip gitmek için müsâde taleb etti isede red olunup ikametine tahsis olunan o güzel hanede mezhep bir esaret içinde yaşamaya icâr edildi(zorlandı). Cemaleddin’in aleyhinde Hakan Sabıka pek garip journalları(vukuat kayıt defteri) verimiştir.Âti deki (ilerideki) vukuyu o zamanlar kendisini ziyaret etmiş olan bir alman siyahare bir zat Cemaleddin nakl ve hikaye etmiştir:

                Genç Hidiv Abbas Hilmi Paşa ilk def olaral İstanbul a gelmişdi; benimle muarefe peyda etmek istemiş ; her gün öğleden sonra liecelü tenezzüh (gezmek maksdı ile) kağıthaneye gittiğimi birinden haber almış. Sanki tesadüfen bana rast gelmiş gibi bulunduğum mahalle geldi. Bir çeyrek kadar mulakat ettik.Bu hadise hünkara ahbar edilmiş yekdiğerimize (birdiğerimize) tesadüfen mulaki oluşumuz evvelce kararlaştırılmış bir mulakat şekline ifra olunmuş (çevrilmiş) hatta bu mulakat esnasında Hidiv e halife omak üzere biat ettiğimde uydurulmuş.

                Nasreddin Şah’ın hadisei katlinden sonra Cemaledin müşkil bir hal ve mevkiide kaldı; İran daki düşmanları Şah’ın katli için teşkil edilen cemiyeti hafiyyenin İstanbuldan idare edildiğini ve prevlerinden (yönettiği adamlardan) biri olan katili fiili katli icraya sevk eden Cemaleddin’in kendisi olduğunu şayialarını neşr ediyorlardı (yalanlarını doğruyorlardı).Vakın Abdulhamid Cemaleddin i İran hükümetine teslim etmeye razı olmuyordu; Fakat husmasının padişah nezdindeki ilkatı (kaygısı) müfsidanesi (fesat ilka eden) gittikçe daha ziyade tehdid amiz bir şekil alıyordu. Abdülhmid’e her sözünü isma ettirmeye (işittirmeye) muktedir olan meşhur Ebu-l Hudade kendisinin en şedid hasması meyanında bulunuyordu.

                İşte böyle muhlik(tehlikeli) ve muhavvef (gizli) ile muhat oldugu (karşılaştığı) bir sırada idi ki çenesinde zuhur ve tevessu eden (ortaya çıkan) seretan (kanser) illeti müdhişesi Cemaleddin’in -Teâla ve İstiklâl Emete İslamiyye Uğrunda- sa’yu(çabası) ve cidali ile geçen hayat-ı faniyesine hitam verdi.( Milad: 1897)

                Müşarun ileyh pek mutebehhir olduğu ilimu ilahiyye ile felsefe-i islamiyye ye dair ancak bir iki eser telif etmiştir. Felsefe-i maddiyyunun meslekini (yolunu)red ve ibtal için farisi olarak yazdığı risale Muhammed Abduhu tarafından “Risaleti fii ibtal mezhebi dehriyyin ve beyan müfasidihim ve isbatı enneddine esasul medeniyyeti velküfra fesdül umran” (“Dehriyyun ekolünün iptali, ve mefsedetlerinin (bozgunculuğunun) isbatı, medeniyetin esas din olup, fesdın küfür oldugu hakkında risale”) İnvani tahtında arapçaya nakl ve tercüme edilmiştir.Bedars istanının dairatül muarifindeki (babı) maddesi Cemaleddin’in yadigâr kalemidir.Paris de intişar etmiş (yayılmış) olan mevkuta (sürekli yayına) tesis etmiştir.Cemaleddin, tetemettel beyan ınvanı tahtında Afganistan’ın bir tarihçesinide yazmıştır.

(L.)

MÜTERCİM: SAYNUR MEYDANCI

 

VUKUATI AHİREYİ BAHRİYE

Avusturya tahtelbahirlerinin faaliyeti

<<>><<>><<>> 

          Avusturya tahtelbahirlerinin faaliyeti – harbi umuminin bidayetinden beri Avusturya donanmasının hiçbir faaliyet gösterememesi calibi dikkat olmaktan hali kalmıyordu.  Bahri Sefiddeki İngiliz ve Fransız donanmalarının haiz oldukları tefevvuk karşısında Avusturya donanması – epey hatırı sayılır bir kuvvet olmakla beraber – mecburen Adriyatik denizinin muntihasındaki Pola harp limanına kapanıp kalmış idi.  Hasmının tefevvuku katiyesine kani olan her kuvveyi bahriyenin, hatta İngiliz donanması gibi nispetsiz bir faikıyet addiye ye malik olanların bile müstahkem limanların ağuşu emniyet ve himayesine iltica ettiği bir muharebede Avusturya donanmasının da faik kuvvetler karşısında açık denizlerde dolaşmaktan ictinab etmesi, tabii gayet musib ve haklı idi.  Fakat Bahr-i Sefid’deki Avusturya donanması gibi bir mevki vaziyette bulunan Bahri Şimaldeki Alman donanması hafif ve seri kruvazörleriyle akınlar, parlak muvaffakiyetler hasıl eyleyen tahtelbahr hücumları icra etmeğe ve düşmanının tefevvuku addiyesine rağmen şecaat ve maharetle idare edilen bir kuvveyi bahriyenin neler yapmağa muktedir olduğunu bütün aleme göstermeğe başladığı zaman herkes Pola’daki Avusturya donanmasından da bazı hareketler ve muvaffakkıyetler ümit eylemişti.  Bilhassa Adriyatik denizinde biperva dolaşan Fransız filolarına tahtelbahrlerle muhacematta bulunmak tamamen mümkün idi.  Avusturya tahtelbahrleri, beş ay müddetle bu intizarları boşuna çıkardıktan sonra, nihayet bu hafta beklenilen faaliyeti gösterdiler.  Geçen zamanı telafi etmek ister gibi mühim bir darbe ile işe başladılar. 

          12 numaralı tahtelbahrin Fransa donanmasının en yeni, en kavi, en mükemmel gemilerinden biri olan Gorbe namındaki amiral sefinesine indirdiği darbe münasebetiyle harbi umuminin bidayetinden beri Bahr-i Sefid’de Avusturya donanması ile Fransız – İngiliz kuvveyi müşterekesi arasında ceryan eden bazı harekattan halaseten bahsetmek faideden hali değildir.

         Almanya ile Rusya arasında muhasamat (çarpışma) başlayıpta bir hafta zarfında harp diğer devletlere de sirayet edince Avusturya donanması, İtalya’nın ilanı bi-taraf etmesi üzerine, bahri sefidde yalnız başına Fransız – İngiliz kuvvayı müttehidesi karşısında kalmıştı. İki taraf kuvvetlerini şöyle bir mukayese ve hülasa edersek Avusturya donanmasının, bir açık deniz muharebesinden hiçbir ümit muzafferiyet beklemiyeceğini ve Pola limanına iltica etmede haklı olduğunu görürüz.             

           (Aşağıdaki hesaba on santimetrelikten büyük toplar ithal edilmiştir. Avusturya’nın yeni iki kruvazatörü sade on santimetrelik toplarla mücehhez oldukları için bu nev’i toplar yalnız orada hesaba ithal olunmuştur).

Avusturya Donanması

     Zırhlı sefain;

     3 dretnot;           36 aded, 30,5 santimetrelik 36 adet 10 santimetrelik

                                 (12   ”       30,5        ”

     3 şebedretnot   (24   ”       24           ”

                               

                               (12     ”     30,5         ”

   3 zırhlı               (36     ”     19           ”

 

     3 zırhlı               9       ”     42           ”           36 adet 15 santimetrelik

 

     3 eski zırhlı;     12     ”     24           ”           18 adet 15 santimetrelik

 

                                 (4       ”     24           ”           12 adet 10 santimetrelik

   2 zırhlı kruvazör (5         ”     19           ”

 

                     60 adet                       5,30 santimetrelik

                     49 adet                       24             ”

                       5 adet                       19             ”             olmak üzere

     114 adet 102 adet vasat top ile mücehhez 17 kat’a sefineyi harbiyeden mürekkep bulunmaktadır. Fakat Viyana, Budapeşte; Murnark namında ki üç zırhlı 1895 senesinde inşa edilmiş eski gemiler oldukları için açık deniz flosundan ihrac edilerek sahilin muhafazasında istihdam olunmaktadır.

 

         Kruvazörler;

         5 adet kruvazör; 16 adet 15 santimetrelik

                                     24 adet 12         ”

                                    16 adet 10         ”

                                   ———

                                     56

         Bu yedi kruvazörden (Kaiserin Elisabeth) sefinesi bidayet muhasematda (hasımlık) iksayi şerikte bulunmakta olduğundan Tschank kalesinde Almanlarla beraber ifayı hezimet eyleyerek orada batmıştır.

         Torpido sefaini;

                                       19 kıt’a torpido bot muhribi

                                       30   ”     açık deniz torpidosu

                                        31   ”     torpido bot muhribi

                                         6   ”     tahtelbahir olmak üzere

         86 kıt’a torpido sefinesinden mürekkeptir. 1914 senesi ibtidasında Destgah’da bulunan beş kıt’a tahtelbahirden bazılarının inşaatı da son zamanlarda hitam bulmuştur.

                      

                                     Fransız Donanması

 

           Zırhlı sefain;

         4 Drednot ; 48 adet, 30,5 santimetrelik 88 adet 14 santimetrelik

        6 Şibh (benzer)

             Drednot ; 24 adet 30,5             ”

                               72   ”   24               ”

         5 Zırhlı         24   ”   30,5             ”         18 adet 16,4         ”

                                30   ”   19,4             ”           36 ”     16,4         ”

         4 Zırhlı           16   ”   30,5             ”           30   ”     14           ”

                                                                             10 adet 16,4         ”

         6 Eski zırhlı 10 adet 30,6 santimetrelik   47 adet 14           ”

                               10   ”     19,4         ”            

         22 Zırhlı    

               kruvazör   66   ”     19,4         ”              102   ”   16,4         ”

                                                                               42     ”   14           ”

 

                         122 adet 30,5 santimetrelik

                           72     ”   24           ”

                           10     ”   27             ”

                           99     ”   19             ”             olmak üzere

           303 adet büyük 324 adet vasat top ile mücehhez 47 sefineyi harbiyeden müteşekkildir.

           Fakat bazı eski gemiler eski oldukları için bazı zırhlı kruvazörleri gibi muvazzaf açık deniz flosuna dahil değildirler.

 

           Kruvazörler;

         12 adet kruvazör; 2 adet 24 santimetrelik 44 adet 16,4 santimetrelik

                                                                              28   ”     14             ”

                                

           Fransız kruvazör filosu 2 adet büyük 72 vasat topla mücehhez 12 sefineden müteşekkildir. Bunlardan (feriyan) sistemi üç kruvazör 1893 senesinde inşa edildiklerinden elyom ihtiyat flosuna dahil bulunmaktadırlar.

 

           Torpido sefaini;

             87 kıt’a torpido bot muhribi

             14   ”     açık deniz torpidosu

             145 ”   torpido bot

             76   ”   tahtelbahirden mürekkep olmak üzere

           322 kıt’a torpido sefinesinden mürekkep bulunmaktadır.

Tahtelbahrler kısmen tecrübe sefinesi olduğu için bir kıymet sahiheyi harbiyeyi haiz olanların mikdarı 55 kadardır.

 

                                     İngiliz Donanması

             Hali salihdeki teşkilata nazaran İngiltere’nin bahri sefiddeki kuvvayı bahriyesi 4 dretnot kruvazörü, 4 zırhlı kruvazör, 4 seri’a kruvazör, 16 torpido top muhrib 17 açık deniz torpidosu 6 tahtelbahrden mürekkep olarak kısmen Malta, kısmen Cebelitarık’ta bulunuyordu.

             Zırhlı sefain;

             4 Dretnot kruvazörü 32 adet 30,5 santimetrelik

                                               (22   ”     30,4         ”             20 adet 15 cm.

             4 Zırhlı kruvazör     (14   ”     19             ”

             4 seri’a kruvazör                                                   18 ”     15 ”

 

             Binaen Galya Bahr -i Sefid’deki İngiliz Donanması 68 büyük 38 vasat topla mücehhez 12 sefineden müteşekkil bulunmaktadır.

             Fransız ve İngiliz kuvvetlerini biribirine zimederek Avusturya donanması ile mukayese edersek atideki netice hasıl olur.

              

               Fransa – İngiltere   Avusturya

   Dretnot           ;   8                3

   Şibh Dretnot   ;   6                 3

   Zırhlı                 ; 15                 9

     ” Kruvazör       ; 26                 2

   Kruvazör           ; 16                 7

   Torpido bot     ; 176               61

   Tahtelbahr       ; 82                 6

   Toplara gelince; Fransa – İngiltere   Avusturya

               Büyük Top           473               114                                  

             Vasat Top               335                158

             Yekun                     1006               272

         İşte Avusturya donanmasıyla Fransız – İngiliz kuvveyi müttefikesi arasında bu derece azim bir frak mevcut bulunduğu içindir ki Avusturya donanması Pola limanına iltica etmeğe mecbur olmuştu.

         Avusturya filolarının Alman donanması gibi arasıra akınlar yapmağa muvaffak olamayışındaki esbaba gelince evvela; asli harekelerinin ta Adriyatiğin nihayetinde bulunması, saniyen Bahr-i Sefid’deki Fransa ve İngiltere’ye ait sahillerin Pola Limanından çok uzakta olması, salisen Avusturya donanmasında iki hafif kruvazörden ma’da saatte yirmisekiz, otuz mil seyredebilen sür’ati aliyeye malik gemilerin mefkud (gayri mevcud) bulunması bu gibi akineler (hücumlar) icrasını imkansız bırakan mühim bir remani’a teşkil ediyordu. Daha harbin ibtidasında Zemanta ismindeki 2350 tonluk, 18 tonlu ve 20 mil sür’ati haiz küçük bir kruvazörle bir torpido muhribinin keşif icra ederken Fransız flosu tarafından yakalanarak batırılması, Avusturyalıların akın yapmak hevesini kırmıştı. Tahtelbahrlerin ademi faaliyetine gelince; bu nazik vasıt’amali müşkil silah harbden Avusturya donanmasında ancak 230 – 240 tonluk altı sefine mevcuttu. Beş tanesi de henüz inşa ediliyordu. Tahtelbahirlerin muvaffakiyetle iş görebilmesi için bu sefainin mükemmel bir halde bulunması ve mürettebatın gayet iyi bir ta’lim ve terbiye ve memarese görerek tecrübe dide ve maharet ta’ae sahibi olması iktiza eder. Anlaşılan harbin ibtidasında Avusturya flosundaki tahtelbahirler bu evsafı tamamen haiz bulunmuyorlardı. Gorbe zırhlısına hücum eden tahtelbahrin 12 numaralı olması da bu fikri teyyid edecek delaildendir. Çünki 1914 senesi ibtidasında mevcut tahtelbahirler birden altıya kadar numaraya haiz bulunurlardı. Yediden onikiye kadar numara alanlar ise henüz derdest inşa idi. Anlaşılıyorki Avusturya tezgahları geceli gündüzlü bir s’ai ile bu sefinelerin inşaatını ilmale muvaffak olmuşlar ve ilk darbeyi vurmak şerefini bu yeni gemilerden biri ihraz (nail olmak) eylemiştir. Selnamelerdeki malumat, eğer sahih ise, bu 12 numaralı tahtelbahir daldığı zaman bin ton mai mahrecinde büyük bir sefinedir. Süratı sathı bahirde 18 mil, denizin içinde 10 mildir. Beş torpido kovanıyla mücehhezdir.

       Tahtelbahirin hücumuna maaruz kalan Gorbe drednotuna gelince bu sefine Fransa’nın en yeni ve mükemmel saffe harb zırhlılarından biri idi. 23500 ton cesametinde 28000 beygir kuvvetinde, 20,8 mil sürate haiz ve 12 kıt’a 50 çap tuvalinde 30,5 lik büyük 22 adet 45 çap tuvalinde 14 lük vasat, 4 adet 4,7 lik küçük ve 4 adet 45 santimetrelik tahtelbahir torpido koğanıyla mücehhez idi.

     Su kısımı, başta kıçda 180, merke sefinede 270 milimetrelik krop çeliğinden mamul zire kuşakla mahfuz, güvertenin sahanı ise 70 – 48 milimetredir. Kapudan kalesi 300, büyük toplar 270 vasat toplar 180 milimetrelik zırhlarla muhafazalıdır.

     Kurbe tahtelbahrin iki torpiline maruz kalarak fena halde duçar hasar olmuş ise de teknesinin müteaddit bölümlere ayrılmış ve tertibatı mahsusaya haiz bulunmuş olması hasabiyle batmadan Malta’ya kadar götürülmüştür.

     Fransız donanması esasen Adriyatikte bir aselharekeden mahrum olduğu için ifayı vazife ederken pek ziyade müşkülata ma’aruz bulunuyordu. Bilhassa kışın, fırtınalı havalarda aselharekeden mahrum olarak Adriyatikte barınmak mümkün olamayacağından her halde oralarda iyi ve mahfuz bir limanla geçirmek lazımdı. İşte bunun içindir ki Fransızlar Avusturyanın Kotor Limanını zapt etmek istiyorlardı. Karadağlıların elinde bulunan Lofçen dağı mezkur limana hakim bulunduğu için Fransızlar oraya ağır toplar çıkarmışlar, top mevzileri yapmışlar ve ara sıra limanı bombardımana başlamışlardı. Fakat günün birinde, Fransız donanmasının orada bulunmayışından bilistifade bir Avusturya drednotu Lofçen dağını bombardıman ederek bataryalarını iyice döğmüş, tahrib etmiştir.

     Avusturya tahtelbahiri Gorbe’yi torpillediği sırada Avusturya sahil bataryaları ile top çekerleri de Kuri ismindeki bir Fransız tahtbelbahirini, Pola limanına hücuma hazırlanırken, yakalamışlar, bütün mürettebatını da esir etmişlerdir. Kuri sefinesi 1913 – 1910 seneleri arasında inşa edilmiş olan 16 kıta tahtelbahrden biridir. 550 – 400 tona cesametinde ve 7,8 – 12 mil sürate haiz, yedi torpido koğanıyla mücehhez olup Fransa’nın eniyi tahtelbahrlerinden madud bulunuyordu.

     Avusturya donanmasının, muvaffakiyeti cedidesini temadi (süreklilik) ettirerek Bahr-i Sefid’deki Fransız, İngiliz filolarının rahatını kaçırmasını temenni eyleriz.

                           15 Kanunievvel 1330

Abidin Daver

Mütercim: Ayşe Önem Akdoğar

 

 

 

0486_0027-75_Page_01

 

 

 

 

 

 

 

 

comprar viagra generico

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.