DONANMA MECMUASI 66 / 2,KASIM,1914 PAZARTESİ
DONANMA MECMUASI 66 / 2,KASIM.1914 Pazartesi.
İNGİLİZLER BOĞULURKEN
***********************************************************************
Bayram tebriki – id bir balayı id ediyoruz (aziz bir bayramdayız). Cebel Arafatta lebbeyk tazarruleyhe nalan Müslümanlar sevinsinler. Bayramın ilk günü zaferin birinci hatvesi oldu.
Kurban bayramının her iki cihettende sevgili halife ve hakanımıza mübarek olmasını haktan diler ve cümle Müslümanlara takdimi tebrikat ederiz.
Bİ-HAMDİ LİLLAH ERİŞTİ DEVRİ İKBALİ OSMANİ
* * * * *
Ne için bu duayı tekrar etmeyelim? Çünkü ikbali Osmani şafaklar gibi cihanı nura gark ediyor. Bu tulû-i şemsi (güneşin doğuşu) ikbâl; Heyeti mecmuası itibariyle belki o kadar parlak görülmeyebilir. Bunu böyle tahmin edenleri telin (lanetleme) etmeyeceğiz. Fakat hakikate bakın! Sinop hailesinden (dram) devri seneviyesinde moskof donanmasının hilal önünde serfürû (baş eğmiş) etmesi ikbali Osmaninin feyzi istikbaline güneşler kadar parlak bir ayet berâat-i istihlâl (methiye) değil midir?
300 seneden beri düşman! 300 seneden beri yalnız doğrudan doğruya ondan fazla harbimiz var. Mağlup olduğu zaman serfürû etmiş. Bizim zayıfımızdan istifade zamanı geldiği zaman tırnaklarını uzatmıştır. Ondan fazla harbimiz. . . İçlerinde öyle elim mağlubiyetlerimiz vardır ki her müverrih onları kayıt ederken midad (mürekkep) beyan yerine hun vicdan rizan (vicdanın kanı aksa) etti denilse şayandır.
Tarih, galibin mağluba karşı öyle zulüm ve i’tisaflarını (yolsuzluk) nakil eder ki, namı beşeriyete leke olduğuna inanmayan var ise insan değil sırtlandır. Ya bilvasıta olan tahrikâtına ne diyelim! Bizim gafletimiz semeresi olarak yapılan bir muahede ile şarkta mukim cemaati Hıristiyaniye meselesini ihdas eden moskoflar, bu güzel memleketin Hıristiyan tebaasına karşı daima bir muallimi ifsad (fesat hocası), moskof diyarı daimi bir kanunu fesat olmuştur. İşte Balkan hükümet sagiresi (günah). Hepsi onun mevlûd-u tasallutudur (sataşma).
Bugün ise devlet, muhafazayı hak ve haysiyet namına hiçbir emeli tecavüz beslememek şartıyla silah müdafaanın hakkını veriyor. Türkiye’nin hayat ve mematı mevzuu bahis olduğu bir dakikada ruhu galibiyet olan Karadeniz hâkimiyeti bahriyesi muadelesi devleti Osmaniye lehine büyük bir meçhulünü hal ediyor. Nasıl sevinilmez?
Meselenin siyasete taalluk (ilişiği) eden nikatı (noktalar) bahis ve vazifemizin haricindedir. Bizim yegâne hedefimiz; Namusu istiklalin muhafazası endişesidir. Şu satırları yazdığımız dakikada ilanı harp gibi artık mevzuat beyhudeden addedilen merasimi siyasiye vuku bulmamış idi. Netice ne olursa olsun, atılan ilk topların affı Allah dehşet averinden o düşman kadimin sahilini zir ü zeber (alt üst), donanmasına bilmem hangi limanı ebedi mukarr (kabullenilmiş) edecek derecede barkayı (şimşek) muzafferiyet parladı. Bu gün olmasa yarın görülecek netice için; Nuran’ı bir işaret lâhuti (ulûhiyet âlemi) değil midir?
Donanma cemiyeti için iftiharı azim ile kayda şayandır ki ilk muvaffakiyeti bahriyenin birer kin mühimmeni saye-i hamiyet millette aldığı iki torpido muhribi teşkil etmiştir. Millet, muvaffak olan torpidoların isimlerini sahaifi takdir matbuatta gördüğü zaman, mesaiyi sabıkasının muvaffakiyeti haliye ile tetviç ettiğini anlayarak elbette sevinmiştir.
Bu kayıt iftihardan sonra durup muhasebeyi istikbal eyle – velev bir dakika olsun – meşgul olalım. Ne olacak?
Söyledik, yine tekrar edelim. Netice; er veya geç birdir. Millet, şunu bilmelidir ki, ihtirazı (çekinme) nispetinde mutazarrır olur. Biz ne kadar kaçınsak etrafımızda idrak ve şuur değil hırs ve fütur halkalarından mürekkep bir zincir var. Zeliline evlerinde oturmak isteyenler, kadınlarının yanına, Türk ve Müslüman âleminin şu an tarihisinde silahın hakkını vermek isteyenler vazife başına!
Donanma.
MOSKOF DONANMASI NE OLDU
**********
Şayialar tahakkuk etti. Donanmayı hümayun ile moskof gemileri çarpıştı. Donanmamız kazandı. Moskof sahilleri yüzlerce seneden beri görmediği o muhib Türk ateşini gördü. Bu hususta ceraidi yevmiye ile intişar eden resmi malumat bir veçhe atidir.
Donanmayı Osmaninin muvaffakiyeti
Osmanlı ajansı tarafından resmen tebliğ olunmuştur:
Donanmayı hümayun bir kısım cüziyyesi teşrin evvelin 14 ve 15.nci günleri Karadeniz’de talimlerle meşgul iken Rus filosu evvela bütün talimleri takip ve ihlal ve dünkü 16.nci Perşembe günü de donanmayı hümayuna taarruz ederek muhasımane ibtidar (işe başlama) eylemiştir.
Vuku bulan muharebede donanmayı hümayun tarafından avn-i hakkla (Allahlın yardımı ile) Purut namında 5000 tonilatoluk ve 700 kadar torpile hamil bir torpil vapuru gark ve Rus torpidolarından birisi mühim haşarata duçar edilmiş ve bir kömür gemisi zapt ve müsadere olunmuştur. Gayreti milliye, gayreti vataniye olsa gerektir. Torpidosu tarafından atılan bir torpil ile 1100 ton hacminde Kubans ismindeki Rus topçekeri batmış ve muaveneti milliyenin attığı bir torpil ile de diğer bir Rus gambotu pek mühim hasara uğramıştır.
İş bu muharebe esnasında gark ve tahrip olunan Rus sefaininden kurtarılan 3 zabit ile 72 nefer esir edilmiştir. Donanmayı hümayun hamdü lillâh bir zarara uğramamış ve muharebe donanmayı hümayunun lehine olarak devam etmekte bulunmuştur.
Hükümeti seniye donanmayı hümayunun bir kısmı cüzisine karşı, Rus donanmasının vuku bulan işbu tecavüz ve taarruzunu şüphesiz şiddetle protesto edecektir.
Karadeniz’de bulunan filomuzdan ahiren alınan malumat bir veçhe atidir. Alınan esirlerin ifadesinden ve gelen donanmadaki torpil sefinesinin vücudundan Rus filosunun boğaz methalini torpil ile kapamak istediği ve bu suretle ani bir tecavüze maruz kalarak Rusların ilanı harpsiz muhasımane başladıklarına zehap olan filomuz dağılmış olan Rus filosunu takip ederek Sivastopol’ü topa tutmuş, Novorossisk limanında elli petrol deposu ile on dört askeri nakliye sefinesini ve hububat mağazalarını ve telsiz telgraf istasyonunu tahrip etmiş ve Odesa’da bir Rus kruvazörünü batırmış ve diğer bir kruvazörü fena halde harap etmiştir. Bunun da battığı tahmin olunuyor. Aynı limanda bulunan yüklü beş gemi mühim hasarata uğratılmış ve Rus gönüllü donanmasından bir vapur batmıştır. Beş petrol deposu tahrip edilmiştir. Gerek Odesa’da ve gerek Sivastopol’de donanmamıza sahilden top ateşi icra edilmiştir.
Batan gemiler hakkında malumat
Bu tebliğde batırıldığından bahis olunan torpil vazina mahsus Brut namındaki sefine, 1879 senesinde deryaya tenzil edilmiş eski bir gemi olup tebliğde söylenildiği veçhe 5000 tonilato cesametine malik ve 12 mil sürati haiz idi. Rusya’nın Karadeniz’de bundan maada Behresany namında yine 5000 ton cesametinde ve 12 mil süratinde bir torpil sefinesi daha vardır ki, o da 40 senelik bir gemidir. Bu iki geminin her ikisinin de hiçbir kıymeti Harbiyeleri olmayacağı tabiidir. Yalnız torpil vaziine mahsus sefineler, torpillerin denize indirildiği sırada patlayıp bir kazaya sebebiyet vermemeleri için, hususi tertibatı haiz gemilerdir ki, harp esnasında sefaine yeniden bu tarzda tertibat yapmak bittabi zaman ve külfete muhtaç bir iştir.
Gayreti milliye torpidosu tarafından bir torpil ile gark olunan Kubanaç namındaki topçekere gelince. O da 1887 senesinde yani 27 sene evvel deryaya tenzil edilmiş ve 1250 tonilato hacminde ve ancak 12 mil sürate haiz eski bir gemi olup iki adet 20 santimlik ve ancak 35 çapında bir büyük topu, 1 adet 15 santimlik ve yine 35 çapında mutavassıt topu, 6 adet 4,5 santimlik ve 1 adette 3,5 santimlik küçük ki, ceman büyük küçük on topu hamil idi. Rusya’nın Bahri Siyah’ta aynı cesamet ve kuvvet ve süratte üç topçekeri daha vardır ki onların da isimleri: Doneç, Nereç, Oraleç, dir.
MOSKOFUN NESİ VAR?
Moskof’un Karadeniz donanması hakkında sırası geldikçe resimleri ile beraber malumat vermiş idik. Bu gün o malümat mufassalayı bir cetvel tarzında telhis ediyoruz. Şurasını ihtardan maniyi nefs edemeyiz ki: gemilerin adedinden ziyade toplarına, süratine, zırhlarına birde o saf maneviye bahsi bu cetveldeki rakamların mütalaasından hakim olmalıdır.Anvers halkı hicrette! Bu muhaceret bizim de başımıza iki sene evvel gelmiş, biçare Rumeli Müslümanları çamurlar içinde can çekişmiş idi.
16 adet muhtelif ebatta kruvazörler, muhafazalı kruvazörler, muhafazasız kruvazörler, torpidolar vardır. 9 adet tahtelbahirler vardır. Süratleri 7 ila 15 mil arasındadır. Bu tahtelbahirlerin birincileri 1907 senesinde inşa olunmuştur. Rusların bu tahtelbahirleri hissen idare edebilmeleri pek melhuz (olabilir) değildir. Çünkü Rusya’nın Bahri Baltık filosunda da bir hayli tahtelbahri bulunduğu ve Baltık denizindeki Alman filosu mütemadiyen hali faaliyette olduğu halde şimdiye kadar Rusların bu tahtelbahirler ile bir şey yapabildikleri görülmemiştir.
**************
BAHRİ SİYAHIN MOSKOF SAHİLİ
Osmanlı donanmasının bir kısmına Rusların taarruzu üzerine Karadeniz havzası vukuatı azimeye sahne olduğundan bahri mezkûr fevkalade kesbi ehemmiyet ediyor. Rusların Bahri Siyah ve Azak denizi sahiline indikleri zamandan itibaren bahri mezkûr evvelce dahi iki devlet arasında birçok muharebatı bahriye ye sahne olmuş idi. Ruslar Bahri Siyah sahiline kadem (ayak) basmazdan mukaddem bahri mezkûr şimdi Marmara denizi olduğu gibi sırf bir Osmanlı denizi idi. Ruslar evvela Kazaklar vasıtasıyla Karadeniz’de Osmanlıları taciz eylemişler ve muahharen (sonra) kendileri meydana çıkmışlardır. Ruslar evvela Azak denizine ve muahharen Karadeniz’e inmişlerdir. İşte o zamandan itibaren bahr mezkûr Osmanlılar ile Ruslar arasında birçok kanlı vukuata sahne ola gelmiştir. Bilhassa Kırım muharebesinde bahr mezkûrun Rusya sahili ehemmiyeti bütün cihana şamil vukuatı azime ye sahne olmuş idi. Bahr Siyah, bir körfez makamında olan Azak denizi ile beraber 382843 kilometre murabba (kare) vüs’atındadır (genişlik). Bahr mezkûr gayet derin olduğundan her tarafı seyri sefaine kabil bulunduğu cihetle bu deniz pek kıymettardır. Bahr mezkûrun a’makı (derinlik) bazı taraflarında ve bilhassa Kırım sahili civarında 2000 metreye baliğ oluyor. Karadeniz’in cenup sahili ile Kafkasya sahili az girintili çıkıntılı ise de şimal sahili oldukça girintilidir. Ezcümle Kırım şebeh ceziresi Bahri Siyahın ortasına uzanmıştır. Kırım şebeh ceziresinin ciheti şarkisinde Azak denizi bulunur. Azak denizi sığ bir deniz olup Karadeniz ile irtibatını temin eden (Kerch) Taman boğazı oldukça dar ve müdafaası mümkündür. Mezkûr boğaz Kırım muharebesi esnasında dahi kesbi ehemmiyet eylemiş idi. Azak denizi kapalı bir Rus denizi gibidir. Azak denizine mensup olan Don nehrinin mensubunda Rustof (Tsyurupyns’k) şehri ile Taygan (Tagonrog) hububat ihracatı ticaretinde ziyadesiyle haizi ehemmiyettir. Kerch boğazı Rusların elinde bulunduğu vakitte orası sahneyi harekât olmasa gerektir. Rusya’nın Kafkasya sahilinde Batum ile Poti mevkii müstahkem ise de Novorossiysk (Ts’emez) namlı meşhur ticaret limanı müstahkem değildir. Karadeniz’deki Rus mevkii müstahkeme sinin en mühimi Kırım şebeh ceziresinin cenubunda kâin Sivastopol’dür. Kırım ahaliyi İslamiye si tarafından Ak-yar tabir olunan bu liman kürreyi arzın en güzel ve tahkimata en elverişli limanlarından biridir. Limanın ön tarafında dil gibi olan yer tahkim edildiği gibi limanın arkası dahi gayet yüksek dağlar ile muhat olduğundan tahkim edilmiştir. Bahr Siyahtaki Rus donanmasının üss-ül-hareke (karargâh) ve istinatgâhı bu mevkii müstahkemedir. Her ne kadar Sivastopol’de inşaatı bahriye tezgâhları yok ise de muvakkat tamirata mahsus tertibat vardır. Sivastopol bir an dahi müdafaaya elverişli bulunuyor. Rusya’nın Bahr Siyah kumandanlığı devairi ve bahriye mektebi âlisi buradadır. Şehri mezkûr civarında büyük bir tayyare mektebi olup burada muhtelif sistem tayyareler ile hemen her gün talimler icra edilmekte idi. Sivastopol tayyare mektebi umum Rusya’daki tayyare mekteplerinin en mühimi ve mükemmelidir. Sivastopol sivil ahalisinin bir kısmı İslam olup ahiren gayet dil-nişin (hoş) bir cami şerif bina eylemişler idi. Son zamanlarda Ruslar mezkûr limanı büsbütün tüccar gemilerine set eylemişler idi. Sivastopol’den sonra en mühim harp limanı Nikolayev ‘dir (Mykolaiv). Rusların inşada bulunan dretnotları ile zırhlı kruvazörleri burada bulunduğundan bu liman pek mühimdir. Kefer namı cedidi Tevdüsya (Sakçagöz) olan bu liman Kırımda olup hububat ve ot ihracatıyla meşhurdur. Gayet cesim bir tahaffuz-hanesi (karantina) olup Hicaz’dan avdet eden bilcümle Rusya ve İran Hacı Müslim’ini burada karantinaya tabi tutuluyor idi.
**********
Bir ingliz kruvazörünün garkı
KAÇ MUHAREBEMİZ VAR
1695 Koca Petro’nun Azak üzerine hücumu ve menhuzmen ricata mecburiyet.
1696 Koca Petro’nun ikinci seferi, Azak Rusya hâkimiyetine geçer.
1703 Ahd Ahmet salis orduyu Osmani yeni bir zafere mazhar olur ve Azak’ı istirdad (geri alma) eder.
1733 Kırım hanları meselesinden dolayı Sultan Mahmut Han evvel ahdında zuhur eden muharebe ki Azak’tan yeniden Ruslara geçmesine mucib olmuş idi.
1768 Kazakların hudut hakanıyla taarruzları ve Yalta şehrini ateşe vermeleri üzerine Sultan Mustafa han salis ahdında ikinci Katarina’ya karşı açılan sefer ki Sultan Abdülhamit han evvel ahdı namesinin akdiyle hitam bulmuştur.
1786 Sultan Abdülhamit evvel ahdında Rusların Kafkasya’da vuku bulan taarruzatı ve Basarabya’da harekat ahd şeknasesi sebebiyle ilan olunan muharebe ki Sultan Selim han salis ahdında Yaş muahedenamesiyle hitam bulmuştur.
1810 Sultan Mahmut han sani tarafından ilan olunan muharebe ki 1812’de Napolyon’un Rusya ya karşı ilanı harb etmesi üzerine İngiltere’nin tavassutuyla nihayet verilmiştir.
1828 Rusya’nın devleti Osmaniye ye karşı ilan ettiği muharebe ki 1829’da Edirne ahdnamesinin in’ikadıyla (akit etme) hitam bulmuştur.
1853 de Kırım muharebesi 1856 daki Paris muahedesinin in’ikadıyla hitam bulmuştur.
1877 Sultan Abdülmecid han sani ahdinde Bosna – Hersek iğtişaşı (kargaşa) neticesinde Rusya’nın devletimize karşı ilan ettiği muharebe ki Ayastafonos muahedenamesinin in’ikadı ile hitam bulmuş ve muahharen (sonradan) Berlin ahitnamesinin akdini mucib olmuştur.
(KARAHARMAN) MUHAREBEYİ BAHRİYESİ
Ukraine namı altında sahaifi tarihiye ye girmiş olan bu hata cenubi Rusya’nın Kyiv, Chernihiv (Czernikof) ve Poltava vilayetlerinden müteşekkildir. Ruslar buraya, Oukraina ve Lehliler ise Ukraina derler. Bizim tarihlerde ale-l-ekser (çoğu zaman), belki sehve (yanlış) kalem ve tertip olarak Ukrania yazılıdır. Eslafın (eski) bunu envaı mazmümiyyetin (ilaveli) hangisiyle okudukları malum değildir.
Ukraniye “havaleyi serhat, nevahiyi (taraf) hudut” manasınadır. Tarih umumide on altıncı asır miladiden itibaren burada bir Kazak hayatı başladığı kabul edilmiştir. En meşhur nehri vaktiyle Turla namı ile tanıdığımız Dinyeper nehridir. Mehaza bizde Özü yani Dinyester Kazakları vukuatı tarihiyece ayrı bir şöhrete maliktirler.
Ukranya kelimesi bugün bir kelimeyi siyasiye olmak üzere iptida, muhterem Tasviri Efkâr’ın sahifelerinde görülmüş ve iata ettiği malumatı umumiyeyi tarafı acizanemizden dahi Ukranyalılarla mazide vukua gelmiş olan temas ve münasebetimize dair bazı tafsilatı hususiye ilave edilmiştir.
Tafsilat mezkûr meyanında dahi görüleceği üzere Osmanlılık Ukrayna’yı ancak bir Kazak diyarı ve onunla vuku bulan temas ve münasebetini de yine ancak bir Kazak meselesi olmak üzere tanımıştır. Fakat Rusların bu hataya tamam istilalarından itibaren Ukraniya’nın hayatı ictimaiye ve siyasiyenin kâmilen Rus hayatı ictimaiye ve siyasiyesine kalb edilmiş zannı verdirilmiş olması hasebiyle yalnız biz değil, Avrupa dahi burayı Moskova Ruslarına nispetle küçük Rusya ve küçük Ruslar diye tanımağa başlamış, bir haldeki Ukranya namı frenci, Kilikya gibi esmayı kadimeyi tarihiye arasında karışıp kalmıştır. Fakat bilhassa bizler biliriz ki bu isimler bazı eczalı mürekkeplerle yazılmış satırlar gibi ateşe veya diğer bir şeye maruz bulundurulunca sararıp morarıp nazarı dikkate hiç yoktan görünmektedir. İşte Ukranya ‘da aynı suretle şu günlerde görünmeğe başladı.
Fetih Kostantiniye’yi müteakip donanmayı hümayun Karadeniz’de cevelan ettikçe arada sırada bazı merakibi saire ye tesadüf etmekten ve onlarla cenge girişmekten hali kalmamıştır.
Mellahin (gemicilerin) Osmaniye bu merakib sagıreyi temaşa ettiklerinde bunların adeta bizim mavnalardan büyücek, icabında yelken veya kürek ile yürür, içlerinde kırk elli kadar tüfek endaz bulunur bir sabih deniz eşkıyası çeteleri olduğu anlamışlardır.
Kazaklar bu ufak teknelere Şayka namını veriyorlardı. Kullanışlı, bahusus Özü, Don, Volga nehirleri gibi sularda pek ziyade elverişli idi. Gece sahil baskınlarında ise ayrıca ehemmiyetleri var idi. Usulca yanaşırlar, köy veya kasabaya dağılıp yağmaya koyulurlar, ele ne geçerse kapıp anı vahidde kıyıdan ayrılırlardı. Hatta 1033 tarihinde Karadeniz boğazından sessizce geçerek Yeniköy’ü yağma etmişler ve birkaç hane yakmışlardır.
Trabzon, Sinop, Samsun, Giresun, Varna ve emsali bilâdı (yerler) sahiliye bir zamanlar bunların şerrinden emin değil idi. Bunlar takıyyeden (gizlenme) kurtulur kurtulmaz nehirlere iltica ederlerdi. Donanma ise buralara giremezdi. Bu sebeple bilahare donanmayı hümayunda da Şayka kullanılmak icap etti.
Sür name ittihaz ettiğimiz Karaharman muharebeyi bahriyesi donanmamızın bu şaykacılarla vuku bulan musademat adidesinin en mühimidir. 1035 senesi vekayinin birincisi olan bu muharebeyi müthişe gayetle garip safahatı havidir.
Karadeniz’in bilhassa şimal ve şimal garbisi sahillerinde emniyet ve asayişin mefkudiyeti İstanbul’ca anlaşılması üzerine kaptan Recep paşa kumandasında olarak kırk üç pare kadırga ve kaliteden mürekkep bir donanma irsal edilmiş idi. O esnalarda askerin hiçbir sınıfında nizam ve intizam kalmamış, donanma Varna’ya vardığı zaman kurban bayramına tesadüf etmiş idi. Bayramda ne yapılır? Dövüşülür değil ya. . . Filvaki donanma halkından yeniçeriler ile cebeciler arasında bir arbede zuhur ederek cebeciler Varna kalesine girdiler. Naima’nın nakli veçhile: Top ve tüfek ile döğüştüler. Paşa bu maktulenin ertesi sabah muhakemesini bila ceza baş fesat olan iki cebecinin boynunu vurdu. Daha ziyade arama mahal olmamak hasebiyle donanmayı ormanın mevkii mühimmesinden olan Kagrad, Balçık, Minkali, Karaharman, Soluna – sine, Kiew, AK kirman dolaştıktan sonra Özü suyu cihetindeki Kiel burun önüne geldi. Derhal tahkikata başladı. Ahali üç yüz kadar Şaykanın bu sahilde gezindiğini gördüklerini ve baade Trabzon taraflarına gittiğini işittiklerini haber verdiler. Fakat güzergâhları bu sahil olmakla Trabzon’a gitmekte bir sebep olamadığını, donanmanın geceleri kenarda yatmayıp hazır durması makul olacağını da bildirdiler.
Recep paşa, tamam bir buçuk ay gündüz Özü önünde, gece boğazdan yedi sekiz mil alargada (demir atmadan) yattı. Bir aralık donanmanın alargada bulunmasından bilistifade bunların Özü suyuna girebilmeleri ihtimali çoğaldı. Binaenaleyh donanma Rumeli yakasını dolaşmağa, taharri etmeğe başladı. İşte bu taharri esnasında idi ki Karaharman’ın önünde ve yedi sekiz mil alargasında kaptan gemisinin direk başında bulunan gözcüsü:
_ Köseler göründü!
Diye haber verdi. Köseler tabiri askeri bahriyemiz arasında Kazak ve Şayka demek idi. Bu haber üzerine donanma birden bire uyandı. Gemilerin çaşdaklarını açtılar. Leventler yani tüfek endazlarımız sevinip cenge hazırlandılar. Kırk üç pare kadırgadan kaptan yanında yirmi bir kadırga var idi. Bakisinin kürekçileri zebun (zayıf) ve rüzgâr yok idi. Bundan dolayı henüz erişememişlerdi. Şaykacılar rüzgârın mefkudiyetini (yokluk) ve donanmanın perişanlığını görünce çattılar. Naima burada diyor ki:
Zira rüzgâr var iken bir kadırgaya yüz şayak çatamaz. Limanlık havada ise bir şayka bir kadırgaya sarılmak mümkündür. Yirmi kadırganın dokuzu yeniçeri gemisi idi. Kazak mağrur olup her bir kadırgaya yirmişer otuzar şayka çattı. Ve her birinde ellişer tüfek endaz kâfir mevcut idi. Cümle yürüyüp kadırgalara saldırdılar. Her geminin başı kaygısı olup birbirine bakmadan kaldılar. Hayattan ümitleri kesilip bir mertebeyi cenk eylediler ki felekler de melekler tahsin (takdir) ve sapaş (aferin) edip bu cengin şiddetinden müttehayyir (hayret) oldular. Kaptan paşanın suvar olduğu baştarda (amiral gemisi) üç fenerinden bilinip zebade üşendi edip baştan ve yandan koyuldular. Zira kıçta tırabzanlar var idi. Tüfek endaz çok idi. İki yüz kadar kâfir canını dişine alıp düşenlere bakmayıp baştardaya girdiler. Orta direğe varınca girenleri bir mertebe kırdılar ki kâfir leşinden geçilmez oldu. Zan ederim ki şu birkaç satır harbin dereceyi şiddetini tefhime (anlatış) kifayet eder. Şayanı dikkat olan bir cihet de şudur ki o zamanlarda kürekçiler bütün Kazak korsanları efradından idi. Bunların ayakları zincir band idi. İşte kürek cezası budur. Buna Forsa dahi derler. Harbin devam ettiği müddetince rüzgârın mefkudiyetine bunların da kürek çekmemeleri inzimam etti. Donanma gayetle mehalik bir vaziyete girmiş idi. Hatta sefain saire baştardanın mahvolduğuna kail olmuşlardı. Fakat leventlerimiz kemali cerait ve cesaretle içeriye girenleri katl ettikleri gibi baştardaya saldıran şaykaları baş alabanda ile bastırıp iki tarafta olan şaykalarla beraber batırdılar. Naima tarihinin verdiği tafsilatta şu satırlar dahi mevcuttur: tersane kethüdası hacı Memi gemisi dahi mahvolmağa karib olmuştu.
Uzun piyale gemisine dahi üşendi idiler. İnayeti hak ile cümlesini basıp galip geldi. Ol yararlığı mukabelesinde Recep paşa Kelgrad limanında ana tersane ketküdalığını verdi. Ve kâtip Mahmut Efendi gemisi ki Abdi kaptan elinde idi. Yeniçeri cerileri onda dahi pek çok cenk ettiler. Can Alim zade ağa gemisi tefennin endaze çok, sebkibar (düzenli) bir gemi idi. Üzerinde kıyasa gelmez cenk oldu. Bir gemiden ahir bir gemiye imdat mahal olmakla her biri başlı başına bedeli makdur edip naçar can ve gönülden döğüştüler. Küffar galebe derecesine varıp az kalmıştı ki ehli İslam husulü zaferden meyus olalar. Ümmeti Muhammed bu hali görüp esbaptan kati imdat edip derunu cenap hakka tazarru (yalvarma) ve niyaza ağaz (başlama) ettiler.
Anlaşılıyor ki donanma hayatı hücum ve ik’addan pek ziyade rahnedar olmuşlardı. Bereket versin ki bu esnada rüzgâr esmeğe kadırgaların yelkenlerini doldurmağa başladı. Naima’nın dediği gibi efradı bahriyemizi her biri yeniden zinde oldu. Kadırgalar şaykaları çiğneyip batırıyordu. Deniz üzerinde sağ kalanlarının feryat ve figanı asumana erip derya yüzü kızıl kanla boyandı. Elhasıl üç yüz elli pare şaykadan ancak otuzu kaçabildi. Şu hesaba göre muhacemiyetin adedi 15700 kişiye baliğ oluyor ki o zaman için gayetle mühim bir kuvvettir. Bu şaykaların baş ve kıç taraflarında saz çubuklarından örülme bağlı demetler var idi ki içlerine su dahi dolsa bunlar batmalarına mani olurdu. Bu derkeye gelmiş olan şaykalardaki Kazak’lar boğazlarına kadar suya batmış oldukları halde yine harp ediyorlardı. Mevarih şehir; bu Kazak taifesi kadar bir ayet canlı, maanid kavim görülmemiştir. Diyor ki cereyan vuku dahi bunu müeyyiddir.
Donanma selamete erdikten sonra tutulan hesapta: gark olunanlardan maada yüz yetmiş iki şayka ve yedi yüz seksen bir de esir alındığı deftere kayıt edilmiştir. İşte bu günlerde ismini söyletmekte olan Ukrayna Kazak’ları böyle Kazak’lardır.
Ahmet Rasim
İSLAMİYETİN FAALİYET SAHNELERİ
AFRİKA’YI ÖĞRENELİM!
Yüzlerce senelerden beri bin türlü felaketlerle musab (musibete uğramış) ve nalan olduğumuz halde acaba hakkıyla mütenebbih (aklını başına toplamak) olabildik mi? felaketlerimiz hakiki menşe’ilerini görebildik mi? evet! Müstesna add(itibar edilecek) olunacak kadar ma’dur ve mahdud(sınırlı) olan ashab-ı gayret ve irfan tanıyoruz ki, bu cihetleri maddi ve manevi fedakârlıklarla tetkike, tenevvüre uğraştılar. O menşe-i felaket ve zillet olan karanlık köşelere doğru birkaç meşale-i hidayet ve ibret uzattılar; lakin henüz sakin olduğu şehir ve karye’nin (köyün) dört saat ötesinde ki ihvan-ı vatan ve din ahvalini(durum) öğrenebilmekten uzak kalmış, hatta insanı öğrenmeye, faaliyete sevk ve teşvik eden bir hissi lahutinin mevcudiyetini bile bahar atalet ve gafletle meşbu(doymuş/tok) dimağında artık kaybetmiş olan bizler için ödediğimiz ma’dud(sayılı/belli) ashab-ı gayretin himmetleri, o birkaç meşale-i tenevvür ve ikazın envari (aydınlıklar/ışıklar) ne kadar te’sirsiz kaldı ve kalıyor. O insanlara o alil el vücud (hasta vücut) bedbaht mahlûkata benziyoruz ki: etrafımıza bakmak, nerede ve kimlerin arasında olduğumuzu öğrenmek için olduğumuz yerden doğrulamıyoruz. Nasılsa ve bir veraset gayri müftehire(övünen) ile benimsediğimiz, yapıştığımız bir noktayı kaybetmeyelim, bize ölmeyecek kadar birkaç lokma versinler de diyoruz, ölünceye kadar kâfi! Bu vasi’(geniş) semaların altını kim dolaşacak, bu kaynar denizleri kim aşacak, dünyanın dört köşesine dağılmış ihvan-ı dinin lisan-ı hal ve melalını(sıkıntı) kim öğrenip kim dinleyecek? Yed-i mühin gasbane ile sine-i İslamiyet’ten çekilinceye kadar yüzlerce sene elimizde duran Trablusgarp’a, Bingazi’ye ehemmiyet vermiş miydik? Hatta mevcudiyetinden oğlu, kardeşi, pederi Fizanlara sürülmüş, kumlara gömülmüş, pederler, valideler, biraderlerden ma-ada (başka) avamımızdan kaç kişi haberdar idi. Cezayir kıtası, o bahasız (kıymetli) hazineyi, o Berberiye cennetini Hüseyin dayıların Mehmet kaçıkların elinde senelerce bırakıp ta nihayet göz göre Fransızlara kaptıran biz değil miyiz? (1)
(I) Mağlum olduğu üzere geçen asır mebadiyyesinde (ilk başlarda) Fransızların vukua getirdikleri bu hareket-i istila karaneyi Cezayir dayısı Hüseyin ağanın elindeki yelpazeyi Fransız sefirinin çehresine vurması hadisesi teşri eylemişti. Bununla beraber gerek Fransızlar, gerek sair birkaç hükümet Cezayir’in artık incelen münasebatı devliye arasında bu seciye ile mevki tutamayacağına kani ederler. Cezayir; Tunus, Trablusgarp gibi İslam diyarlarını ve milliyunlarca (milliyetçiler) muhtaç nur ve irfan-ı İslam’ı teslim ettiğimiz paşalar, dayılar o halde idiler ki: bunlardan biri Avrupa hükümetinden birinin gönderdiği sefirin sakalsız olmasına hayretten fazla, kendisine tahkir –i (küçük görmek) add ile hiddet eylemiş, sefirde “şayet sakal bir meziyet, letafet numunesi olsaydı kralım size keçi gönderirdi! Diye harife-i (adi ve bayağı adam) anlatmıştır. Mora isyanının alevleri senelerce evvelden beri Baltıktan gelen Rus sefaininin getirdiği ihtilalciler, para ve esliha (silah) ile beslenmekte iken mevki hükümeti işgal eden, selameti diniyye ve kavmiyyeden mes’ul mahsul olan vükela (vekiller) ve vüzera (vezirler) bile böyle bir şey’e ihtimal veriyorlar mı idi? Çeşme mağlubiyeti hailesini (trajedisini) ihtiva eden Rusya harbinin mukaddemesinde dostumuz geçinen bazı Avrupa sefireleri Rusların Bahr-i baltıktan Akdeniz’e donanma gönderdiklerini büyüklerimize ihbar ettikleri zaman bu mübarekler baltıktan Akdeniz’e gelmeyi diyar-ı zulmette ab-ı hayvan taharrüsüne (maddiyat ile ilgili) gitmek kabilinden add etmişlerde kahkahalarla gülmemişler miydi? Hatta her söze kulak verecek olsak, ihtimal pek de yanlış olmayan bir rivayet bize müzakerat-ı(müzakereler) sahiyye esnasında Rus murahhasının( delegesinin) haritanın kara tarafını kendine deniz tarafını bizim murahhasın önüne çevirerek hicar-ıvasia’dan(geniş taşlık alanlar) bize bol bol arazi vermiş olduğunu ihbar etmiyor mu? Misalleri, bu acı hicab alud-u vakayi artık ta’dad (birer birer söyleme/sayma) ile çoğaltmayalım. Tarihimizin nıfs-ı ahirinde hangi yaprağı açsak bir yenisine tesadüf edebiliriz. Yalnız düşünelim ki: bu gidişle giden bir milletin akıbeti daha iyi olmak mümkün mü idi? ve bütün bu rezaletlerin sebepleri cehalet, koyu, müstekreh (iğrenç/iğrenilen), zelil bir cehl’den(cehaletten) başka neydi? O cehl ki: tıynet-i ulviyyeyi (yüce yaradılış) neşr edeni nur-u nar şevk ve izzeti söndürür, insanı haysiyetsiz, ehemmiyetsiz bir mahlûk-u mekruh(iğrenç/şeriatçe hoş görülmeyen) haline getirir. Vatandaşlarım ve dindaşlarım bu korkunç hastalıktan cidden korkalım, ondan tahaffuza(korunmak/sakınmak) tebaüd (uzaklaşmak) edelim; hayır daha emin; daha ulu bir işi yapmış ve vazifemizi ifa etmiş olmak için titremez ellerimizde tutacağımız semapaye meşail(meşaleler) gayret ve irfan ile bu caduyi dehr-i didenin(dünyanın gözü) üzerine yürüyerek anı dönüştürelim bakalım!
Şu âcizane satırlarımız tabi böyle bir mesele olabilmekten, onur-u mukaddesin hüviyetinden çok uzaktır; lakin insanın gam-ı mazi ve elim-hal ile düştüğü öyle halet-i ruhe oluyor ki: bir parça olsun İslam diyarlarından bahsetmeyi, hatta isimlerini saymağı? Onları unutmamış olduğumuzu ispat-ı makamında bir teselliyat add ediyor. Bende şu harb-i umumi hailesi (trajed/dram) içinde çalkalanan bir sefineyi, kürre-i arzı tutmuş olan İslamlık sefinesini düşünürken Afrika kıtası kendisine senelerden beri bağlanmış hayalatımla (hayallerimle) İslamiyet’e aid amal-i muazzezem(şerefli/aziz dileğim) ile piş-i nazarımdan(gözümün önünden) geçti.
Afrika bir cihan vasi’ (büyük/geniş) olakcak ki: cesametçe(büyüklük) bugün kürre-i zemini ribka-i (kemend/ilmekli ip) esaretinde tutan Avrupalıların mecmu memalikinde (tüm memleketinde) tam üç misli! Nüfus-u mevcudesine gelince doğrusu bugüne kadar henüz mu’temed (güvenilen) olabilecek kayyidat-ı muntazam elde edebilememiş, yahud muhtelif devletlerin yaptıkları kayyidat işe yarayacak surette cem’ ve telfik (birleştirmek) olunamamıştır; ancak bu kıtanın nüfusu yüz elli milyondan iki yüz milyona kadar tahmin ediliyor.
Avrupalılar bu kıtaya HEATHEU CONTNENT yani (putperest kıta) derler; yani Afrika’da İslamiyet’in pek ziyade inkişaf etmiş olmakla beraber bunu nazar-ı dikkate almazlar, Hristiyan bulunan Habeşistan ise küçüklüğü nazar-ı dikkate alınmasına man’i olur. Afrika kıtasının resmi, ismi ilmiyeside DARK CONTİNENT “ karanlık kıta“ der ki: Afrika’ya aid malik olduğumuz ma’lumat coğrafyanın şimdi bile noksanı hatta fıkdanı(kıtlık/darlık) düşünülürse bu isim pek muvaffaktır. Bazıları diyorlar ki: “karanlık kıta“ ünvanının itlası yevparçenin ilm ve medeniyete en sonra kapılarının açabilmiş olmasından dolayıdır. Bununla beraber Afrika’nın şimal-i sahilinde (sol tarafındaki kıyılarda) Romanyalılarla kartacalıların,masrilerin ve müverrehan (tarihli olarak) İslam-ı arapların muntazam medeniyetler kurmuş olduklarına gerek ticaret ve gerek tetkikat ve gerek neşr-i din için hayret-engiz (hayret veren) bir basiret ve meharetle münhemik (bir işin üstüne çok düşen) seyr-ü seyahat oldukları cihetle Avrupalıların daha kendi kendilerini bilmek isti’dadını (kabiliyetini) haiz olmadıkları zamanlarda Afrika’nın dahilini tanımışlar, Zengibar (Afrika’nın en uç noktası) gibi yerlerde hükümetler kurmuşlar, ticaret istasyonları, kervanları te’sis eylemişlerdir. Ancak tarih ilminin aldığı revş’e (usul/yol/tutum) göre kâh sefahat şelalelerine kâh harp avazelerine(ün/şöhret /yüksek ses) boğulan akvam medeniyyey-i islamiyye ve şimaliyye oralardan gelen zenci kölelerle fildişi ve deve, tuyu kuşu ve altın tozundan başka meta’ ve intifaya (menfaatlenme) rağbet etmediklerinden Afrika’nın merkezine doğru müthiş bir süratle yürümüş olan seylabe-i İslamiyet düçar-ı tevkif olmuş, bu günün İslamiyet çocuklarıda Afrika’ya aid malumatı Avrupalıların son seyahat-ı fedakaranelerine medyun(borçlu) bulunacak bir seviyeye gelmişlerdir. En iyileri kendi Avrupalı seyyahların önüne bir takım İslam kavimler, İslam hükümetler, cinsen zenci değil Arap olan hükümdarlar çıkması bizim elimizin altındaki hazine-i la-yefnadan (tükenmez hazine) binlercesine istifade edemediğimizi gösteriyor. Afrika’nın sevahil-i garbiyye ve şimaliyyesi Avrupalılara katiyyen meçhul iken Araplar, islamlar sahil-i şimal ve sahil-i şarkı tamimiyle tanıyorlar, gidip geliyorlar, ticaret ve hükümet ediyorlardı. (vasco da gama)’nın bile beş yüz sene kadar evvel ümit burnunu ancak “ömer“ ismindeki bir garp kılavuzun delaletiyle dolaşmış olduğu malum değil midir? Trablusgarp faciası zuhur etmeseydi “senusi“ ler ismi mukaddesini kaç kişi bilecek idi? Sadık el-müeyyed paşanın devr-i sabık’ında (bir önceki hükümet/padişah devri) şeyh SENUSİ’ye azimetini haki (toprak)olan sahray-ı kebire (Afrika’nın en büyük çölü) doğrusu ve merhum şehbenderzadenin “senusiler“ i gibi eserlerin acaba kaç yüz, kaç bin tanesine ihtiyacımız vardır? Yüz sene evveliyyesine gelinceye kadar ise Avrupalılarında Afrika kıtası hakkında ki ilimleri sahili-i şimaliye ile ümit burnu mıntıkasına ve sahili-i saireden birkaç nokta-i müteferrikaya münhasır kalmış idi. Kırk elli sene mukaddimini (öne geçiren) “Afrika dâhili“ nin harita üzerinde birkaç mevki mefruza (boyun borcu olmuş) ve mahud (ahdolunmuş) “cibalikamer“ ile geçiştirildiği görülmektedir. El-yevm Afrika kıtasının ihtişam-ı tabiyyesini teşkil eden enhar-ı cesime(büyük nehirler) ile göller o zaman tamamıyla gayri ma’lum idi. biz İslamların nazar-ı dikkatini celp etmemiş olan Nil nehri vadisi geçen asır zarfında kısmen BRUCE (birus) isminde bir İngiliz seyyahı tarafından gezilmiş idi. (mango-park) ismindeki seyyah da (1809) senesinde (nicer/Nijer) nehri havzasında terk-i hayat idi. lakin “kıtay-ı mezalime“(zulm kıtası) ye (krampif) ve (rebehman) ın (1840-52) seyahatlerine kadar ciddi bir nur keşfi talik etmedi. Esasen Hristiyanlığı akvam ve haşyesi (korkusu) arasında neşre me’mur olan bu iki adam hatt-ı istivaya (ekvator) dört derece mesafede (klimanjoro) gibi ulu zirveleri (yüce zirve) beyaz karlarla mestur bir silsele-i cibal olduğunu keşf ederek al-i hayret içinde bıraktılar. Bundan başka geniş bir bahr-i dâhilinin mevcudiyeti şayi’leri de (herkesçe bilinen) dalgalanıyordu. Bundan sonra (livinges), (bartu), (sipin), (girant),(beyger),(stanli), (kameru) gibi birçok seyyahlar feda-i rahat ederek, feda-i hayat ederek Afrika haritasını diğer kıtaatın(memleketler/ülkeler) haritalarıdır derece-i mükemmeliyetine isal eyleyen ma’lumatı neşrine hediye ettiler.
Bazı Avrupa müellifleri Afrika’ya “kıtay-ı mezalime“lakabının ahalisinin cehaletinden seviye-i ictimaiyyelerinin aşağılığından dolayı tensip (uygun görülmek) edilmiş olduğu söylerler. Burası bir harabet ve sefalet ve cinayet-i umumiyye yuvası suretinde gören bu sınıf müelliflerin, müttefiklerin başlıca delilleri Avrupa medeniyet-i muahedesinin(andlaşma/karşılıklı and içme) temas ettiği kıtaat ve akvam üzerinde vücuda getirdiği korkunç bir ahlaksızlık, sefahat ile esir ticareti meseleleridir. Lakin şurası da malum olmalıdır ki: İngiltere hükümetini esir ticaretini men’ etmeye sevk eden sebeb evveli şeriat-ı islamiyye altında sine-i ailede birleşen, temeddün (uygarlaşmak) eden şarkta ki miktarı pek kalil eserayi zenciyenin hali değil, fakat Amerika kıtasına ve hind garbı cezairine büyük facialarla gemi gemi götürülüp bin facia faci eziyetler içinde öldürülen, çalıştırılan eserayi Hristiyan’ın teşkil ettiği levha-i haile idi. (1) halbu ki: bedbaht afrika ahalisinin bela-yı siyah (kara bela) serlerinin yalnız Avrupa medeniyetinin temasıyla hâsıl olan te’siri makûs (ters etki) ile esir ticaretinden ibarette kalmamıştır. Bu kıtanın hususiyle nur-u islamiyetle tenevvür etmemiş havalisinde bin türlü elvah-ı (tablo/levha) zalimane ve mezalime mevcuddu. Her kabile diğer kabileye bela sebep, bela kanun düşman can bulunur. Onunla döğüşür, en müstekreh adetler (kötü/iğrenç adetler) hüküm ferma oluyordu. İnsan kurban etmek, insan yemek, katil, garet (saldırı) ve müdhiş bir levn(renk/çeşit) ve na- paki(temiz olmayan) bu milyonlarca insanın meşgalesi, mukadderatı idi. Afrika vahşileri, yine olduğu gibi islamiyetin giremediği noktalarda (tabib) denilen sihirbazlarının yed-iğfal ve esaretinde ve bir takım şeyatin(şeytanlar) mahilenin(işaretin/alemetin) pence-i haşyetinde idiler. Afrika ahali vahşibesinin mezheb-i umumiyyesi için Avrupalıların kabul edip ıstılah-ı umumi yerine koydukları (fetişizm) tabiriyyeti kullanabiliriz ki: ale’l-ıtlak (genel olarak) bir kuvve-i ma-fevkat tabiayı(tabiatüstü) ihtiva ettiğine i’tidad olunan gerek hacer u şecer makulesi (ehemmiyetsiz) bi-ruh (cansız) ve geren nesnas (bir çeşit maymun) gerek beşer-i nev’inden zi ruh-u mevad ve mahlûkata taabbüd (kulluk etme/tapınma) etmekten ibarettir. (mab’adı var)
ALİ RIZA SEYFİ
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
Umumi kumandan
İtalya hariciye nazırı müteveffa
San Geoliano Avusturya ordusu umumi kumandanı Arşidük
İbret: moskofa hücum eden alman askeri moskofça öğreniyor.
Almanya – Fransa
5.makale
Tarihçeyi münasebat
Fransa hükümeti bir taraftan Fas meselesinden dolayı Almanya ile aralarında hâsıl olan ihtilafın mukalemeyi (söyleşme) düveliye (devletlere ait) tariki (yolu) ile halline muvafakat eylemekte, diğer taraftan da hissi intikam kesb şiddet etmiş olduğu için ordusunu tanzim etmek ve her ihtimale karşı harbe hazırlanmak üzere Rusya’ya mebâliği kilye (paralar) vermekte idi. Böylece Fransa, Rusya ve İngiltere hükümetleri gizli gizli müzakereler ile harp zeminlerini ihzar ederken, öte taraftan Almanya hükümeti her üçüne ve indelhâca (gerektiğinde) onlara muavenat (yardım) şitaban (koşan) olacak diğer hükümetlere galebe çalmak için gece gündüz uğraşıyordu.
Fas meselesi dolayısıyla evvelce Almanya ile aralarında bir itlâf hâsıl olmuş ve bazı imtiyazatı iktisadiye iatasına muvafakat etmiş iken, Paris kabinesi, İngiltere’nin teşviki ve tahriki üzerine yeniden birçok müşkülât çıkarmağa başladı. Esasen Almanların Fasın menafi iktisadiyesine iştirak etmeleri İngiltere’nin işine gelmediği gibi, Fransa dahi ileride Almanların Fas ahalisinin muhabbetlerini kazanarak yavaş yavaş ihraz (elde etme) nüfus etmeleri ihtimalini düşündüğünden evvelce vermiş olduğu vaadi incâz etmek (yerine getirmek) istemiyordu.
Bunun üzerine Almanya şedidelmal (şiddetli) bir nota tebliğ ederek Elcezire mükerrerâtına riayet etmediği takdirde aralarındaki münasebâtı siyasiyeye halel geleceğini Fransa’ya bildirdi.
Her şey de İngiltere’nin reyine müracaat eden Paris kabinesi bu defa da meseleyi Saint James kabinesine arz etti, fakat İngiltere hükümeti neticede Almanya ile bozuşacağını hissederek Fransa’ya ta’lîl (sebep göstererek) siyasetini takibe emir vererek bu suretle müthiş bir ihtilâfın önünü alabildi. Ondan sonra, yine İngiltere ve Rusya hükümetlerinin teşviki üzerine, Fransa türlü türlü vesile ve bahaneler bularak Fas’ın cihat muhtelifesine sevkiyat icrâsıyle memleketin aksam muhtelifesini tahtı işgale aldı. Bundan maada Elcezire hududu civarında pazarlara taaruz eden kabaili âsiye bi tenkil (uzaklaştırma) ve teeddüp vesilesiyle havaleyi mezkure ye dahi mefruzeler sevk ve bazı muvakıa hakimeyi işgal eyledi. 1911 senesinde Fas şehrini tedik ve Fransız zabıtannın tahtı kumandasında bulunan Fas askerine bilmuharebe galebe çalan baaz kabail asiye üzerine mühim bir kuvvet sevk ve Fas şehrini de işgal eyledi.
Bunun üzerine Almanya’da efkârı umumiye son derece heyecana gelerek matbuat Fransa’ya karşı tedabiri kat’aya ittihâzını (itibar etme) talep etti. Hatta bazı mahfeli siyasiyede Fas meselesiçün Almanya ve Fransa hükümetleri arasında her halde bir muharib zuhur edeceğine dair de şayialar deverana başladı. Almanya hariciye nazırı Mösyö Keiderlen ve ihtira (icat) Fransa sefiri Jul Kambune bu hareketin hukuk düvele mugayyir olduğunu beyanla Fransız askerinin derhal Fas’dan çekilmesini talep etti. Fransa hükümeti bir taraftan bir çok aşair ve kabaili isyana teşvik ve diğer taraftan da kıtada tesisi sükûn ve asayiş bahanesiyle bir çok muvaki muhammeyi zapt ve işgal etmekte idi. Fransa’nın bu hareketi Almanya’dan maada İspanya’nın dahi şikayetini celb etti. Fas İngiltere’nin müdahalesiyle Paris kabinesi tavizat itası suretiyle İspanya hükümetini iskâta (sükûn etm) muvaffak oldu. Fransa’nın maksadı Fas’ı istilâ olduğu için askerini Fas’dan çekecek yerde bilâkis yeniden gizli gizli kuvvetler sevk etmeye başladı. O zaman Raihştag meclisinde bu mesele mevzuu bahs olarak azadan birçoğu Fransa’nın yegâne maksadı Almanya’yı harbe teşvik olduğunu beyanla her halde şiddeti taleb ettiler. Azadan biri şu sözleri söylüyordu:
“Fransa hükümeti İngiltere ve Rusya’nın teşvik ve tahriki üzerine her zaman menafi siyasiye ve iktisadiyemizi muhill (ihlâl eden) bir hattıhareket ta’kib ediyor, görülüyor ki itilâfı müsellese hükümetleri Almanya’ya karşı ilânı harb etmek için daima bir vesile arıyorlar. Rusya hudutlara daima asker sevk ediyor. Fransa hükümeti bundan ikdam, yani Agadir meselesinde bizim mütâlaâtımıza karşı serfürû (itaat) eylemiş ve hatta en meşhur siyasi âdmini (adamları) bize kurban etmiş iken şimdi büsbütün makûs bir siyaset taakib etmek suretiyle maksadını açığa veriyor. Bu hareket tahammülfersa bir mahiyet kesp eylemiş olduğu için Berlin kabinesi namus ve haysiyetimizin muhafazası zımnında etrafımızda çevirilen rollerin esasını keşif etmek üzere her halde basitkârane bir faaliyet ibraz etmelidir. Düşmanlarımız mutfaklarımızı bile iknaya muvaffak olmuşlar, hafîyen deveran eden şaiyalara göre İtalya – Fransa ve İngiltere – İtalya hükümetleri arasında müstemlekât meseleleri için hafî itlâflar akd edilmiş Fransa ve İngiltere hükümetleri ileride her ihtimalle karşı sükût etmek, bitaraflık eylemek için İtalya’ya Trablusgarb’ı vaad etmişlerdir. Hakâ’ik siyasiye tezahür etmiş iken artık sükût etmek elbette menafi hakikiyeyi milliyemize mugayyirdir. Almanya hükümeti kuvve-i kahre-i askeriyesi sayesinde karşısına çıkan düşmanları herhalde teedüb edebilir. Bu derece haizi kuvvet iken daima kuvvetsizlere Mağlub olduk. Mukallime-i düveliye tariyki ile bir meselenin halli kabil olamazsa ricali siyasiyemiz hemen düşmanın muttalitına karşı muvaffakatkârane Chicago web design bir vaziyet alıyorlar. İşte bu hal binelmelal hissiyatımıza mugayyir olduğu gibi, biz bu suretle yar ve ağyare karşı kendimizi tezelil etmiş oluyoruz”.
Bu nutuk gerek Rayhşetak meclisinde ve gerek Almanya efkârı umumiyesinde pek şiddetli bir heyecan tevlîd eyledi (meydana getirdi). Şarkta Rusya ve İngiltere, garbde ve cenubda Fransa hükümetleri Almanya’nın menafi iktisadiyesini, sanatını, ticaretini mahfetmek için her şeyi göze alıyorlardı. Bu muhtelif kuvvetler arasında mahsur kalan Almanya hükümeti bir mahrec (çıkış) bulmak, kendisini onların iktisadı tezyikatından kurtarmak velhasıl geniş bir nefes alabilmek için elbette er veya geç kılıcını kınından çıkarmaya satvet (ezici kuvvet) celadet-i askeriyesini (kahramanlık) göstermeye mecbur olacaktı.
1911 senesi martın onbeşinci günü, yani Fransa’nın Fas’a asker sevk ettiği zaman, imparator Wilhelm hazretleri Koniksberg’de bir heyeti askeriye muvacehesinde irad ettiği nutukta şu sözleri söylemişti:
“Ben daima Almanya’nın salih ve sükûnet dairesinde terakki etmesini isterim, bütün gaye-i emelim sanat, ticaret ve terakkimizin bir zemini sulh ve müsâlemet (barışıklık) üzerinde inkişaf etmesinden ibarettir. Cihangir bir imparator ünvanını ihraz edecek yerde sulhperver bir hükümdâr diye yâd edilmekliğimi tercih eylerim, fakat düşmanlarımız şu emelimi her zaman hande-i istihza ile karşılıyorlar. Her teşebbüs terakkiperverâne mehail çıkarmağı adeta bir vazife addediyorlar. Ben sulhden bahsederken onlar rekabeti iktisadiye vadilerinde çırpınıyorlar. Ben itlâf dairesinde her şeyin halini arzu ederken onlar daima mucibi ihtilâf olacak mesaili tevlidden (meydana çıkarma) hâli kalmıyorlar. Bir haldeki bir gün bütün arzularıma rağmen onların şu hakdan uzak hareketlerine bir nihayet vermek için kılıcı kınından çıkarmağa mecbur olacağım. Almanya sanayi ve ticari bir memleket olduğu gibi aynı zamanda kendisine karşı müşkülât ika eden müteadid kuvvetleri tehdid etmeye muktedir askeri bir hükümet ve memlekettir. Rakiplerimiz bu hakikati pek ala bildiklerine rağmen, yine bulanık suda balık ulamak siyasetini takibden hali kalmıyorlar. Bu müşkülât, bu mani, hukuk şikananne tehdidat ve harekatın artık uzun müddet devam etmesini arzu edememek bizim dahi rakiplerimiz kadar, ve belki onlardan daha ziyade yaşamağa ihtiyacımız, hakkı hayatımız vardır, bizi tezellil etmek isteyenler bir gün hakiki kuvvetimizin azametine, karşı itirafı acz ve zayifi mecbur olacaklardır. Yine tekrar ederim ki her şeyden evvel dünyada sulh ve musallimet payidar olması yegane gaye-i emelimdir, şayet rakiplerimizin harekâtı bu emniyenin hiz hakikate isaline mani olursa artık her türlü mesuliyetden tecrid ederek onlara meydan okumağa mecbur olacağım, bu mecburiyetin mahiyeti maddiye ve manevviyesi benim için azap ve vicdani tevlîd etmeyecektir. Ben daima sulh imparatoru olduğumu açıktan açığa beyandan tehaşi (sakınma) etmeyeceğim, zira hakkı hayati olan bir memleket onun muhafazası zımnında hariçden edilen bütün tecavüzat ve taaruzatı refî ve def’aya mecburdur. İşte bundan dolayı Almanya hükümeti her ihtimale karşı daima muhafazayi şan ve namusa hazır ve nazır kalmalıdır.”
İmparator hazretlerinin bu nutku Almanya’da büyük bir hüsn tesir hâsıl etti. Matbuat haftalarca müşaraleyhin sözlerini rehber ittihaz ederek müteaddit mükâlat neşr etmek suretiyle vaka’ müstakbale hakkında efkârı umumiyeyi iyiden iyi tenvir etti ve hazırladı. İngiliz matbuatı bu nutkun mahiyeti büsbütün makûs bir maksatla telakki ederek onun İngiltere, Fransa ve Rusya hükümetlerine karşı açıktan açığa bir tehditten ibaret olduğunu söylediler.
Fransız matbuatı daha şiddetli bir lisan isti’mal ederek imparatorun Almanya’da şimdiden efkârı umumiyeyi hazırlamakda olduğunu ve Alman ordularının er geç Fransa hududuna tecavüz edeceklerini beyanla Fransa’da efkar umumiyeyi pek fena bir hicrana sevk eyledi, Rus matbuatı dahi aynı lisanı isti’mal ediyordu.
O esnada Fas meselesi tekrar kesbi şiddet etmiş olduğundan Almanya hükümeti Mugadver Limanının sureti katiyede Almanya’ya terkini taleb ettiği gibi Fas şehrine asker sevk etmek lüzumu his edildiği takdirde Almanya ile müzakereden ve aralarında itlâf hâsıl olduktan sonra içeri hareket mecbur olacağını Fransa’ya ihtar eyledi. Fransa hükümeti Fas şehrine orada mukîm (oturan) Avrupalların muhafazayi can ve mallarının muhafazası için asker sevk etmekte olduğu ve bundan Almanların dahi istifade edeceklerini beyan eyledi. Fakat Fransa’nın yegâne maksadı Fas’ın havaleyi muhtelifesini yavaş yavaş taht istilâsına almaktan ibaret olduğu için bir taraftan mukalemeyi düveliye tarifi ile Almanya’yı iknaaya çalışır, diğer taraftan güya isyan eden kabaili tenkil etmek ve Fas şehrinde mukim Avrupalıların can ve mallarını muhafaza etmek için külli miktarda asker sevk etmekteydi. Paris kabinesi diyor ki “Molla Hafız’a karşı isyan eden payitahtı muhasıra altına alan kabaili tenkilde izharı aciz edecek olursak sultan müşaraleyheye makamında paydar olamayacak ve sükutunu müteakip bütün kıtada müthiş bir iğtişaş (kargaşa) ve ihtilal zuhur ederek bütün tabai ecnebiyenin can ve malları tehlikeye uğrayacakdır.” Halbuki 1909 tarihinde akdedilen Elcezire mukavelenamesi mucibince Fransa hükümeti Fas’a kuvveyi askeriye sevk etmezden evvel her halde Almanya’nın muvafakatını istihsale mecbur olacaktı. Fransa hükümeti sevk ettiği kuvveyi askeriye hakkında Almanya’ya katiyen malumat vermediği gibi hakikati dahi ketum etmek suretiyle pek ma’bub ve hukukşaknane bir siyaset takib eyledi. Fransa’nın hareketi Fas’ın tamamiyet mülkiyesini mahal olduğu için Almanya’da efkârı umumiye tekrar heyecana gelerek matbuat yine bu mesele hakkında şiddetli bir lisan istimal (kullanmak) etmeğe başladı.
MÜTERCİM: AYŞE ÖNEM AYDOĞAR
Almanya veliahtı: erkânı Harbiye’siyle
Harap fransa: Longovi şehrinin ba’delharap manzarası.
TAKVİM-İ HARB
Eylül
Eylül 1- alman hassa ordusu Kompiyeni civarında Fransız ve İngiliz ordularını zayiat-ı azime ile püskürtmüştür. şimdiye kadar İngiliz ordusunun duçar olduğu zayiatın miktarı yirmi bine baliğ (toplam/yekün) olmuştur.
Eylül 2- müttefikin orduları sen- marn (marne nehri) mevzi hattı üzerine uzun bir müdafa hattı teşkil ettiler. berlinde (sehdan) sene-i devriyesi şenlikleri gayet meserret karane nümayiş ile icra edilmiştir. Ruslar limberg civarında muvaffak olduklarını beyan ediyorlar, limberg muharebesi yedi gün kemal-i şiddetle devam ettikten sonra bazı esbabı tabiyyuye dolayısıyla Avusturya ordularının geri çekilmeleri ile hitam (son/nihayet) bulmuştur. İngilizler müdafayı milliye için iane-i cem’ane (yardım paralarının bir yerde toplanması sureti) başladılar.
3-Almanlar vil-sur-turop ve şato-biyer mevakıni işgal ederek marn nehrini mürura hazırlık gördüler. ve zaten ordunun bir kısmı laferte-su juvar mevkinde nehri geçmiştir. Fransa hükümeti Almanların Paris’i işgal etmeleri ihtimaline mebni(-den dolayı) bordöye nakil olunmuştur.
4- İngiltere vekili Asquit(Herbert Henrry Asquit) (kild hilda) de harb-i hazıra dair uzun bir nutk irad etti. Belçikalılar Anvers üzerine yürümekte olan alman ordusunun savletini tevkif etmek için havali mezkureyi su ile ihata Almanlar ise setler vasıtasıyla suyun hücumunu men edip ileri harekette devam ettiler. Bu sırada birçok Belçika ve alman boğulmuştur. Anvers civarında on iki saat devam eden müthiş ve hunin(kanlı) muharebeden sonra Belçika askeri nehre çekilmeye mecbur olmuştur. Bu muharebede İngilizlerden 5218 kişinin telef olduğunu Times gazetesinin neşrettiği bir listeden anlaşılıyor.
5- Ayrı ayrı sulh akd etmek için Fransa, İngiltere ve Rusya hükümetleri arasında bir itilaf hasıl olmuştur. “panfinder“ ismindeki bir İngiliz kruvazörü bir Alman taht-el bahri tarafından gark edilmiştir. Bunu İngiltere bahriye nezareti dahi tasdik etmiştir. Almanlar bazı esbab-ı akseriye dolayısıyla Paris muhasarasından(kuşatma) vaz geçerek muvakkaten (geçici olarak) şark istikametine doğru yavaş yavaş ve muntazam surette geri çekilmeye başladılar. almanlar “Rens“ şehrini işgal ederler. Alman orduları “aberkorn“ şehrine hücum ederek iki saat zarfında harikulade bir şecaatle şehri işgal etmişlerdir. “tomaşev civarında Avusturyalılar recate(geri çekilmeye) mecbur oldular.
6-Almanlar marn nehrini kâmilen (tamamen) geçtiler, Berlin’de şenlikler icra edildi. la-ferte-su mevkii kamilen Almanların eline geçmiştir. İngiltere ordusu kumandanı Cezal French birinci defa olarak harbe dair bir rapor neşretti. Marn civarında Alman ve Fransızlar orduları arasında müthiş müsademat (çarpışmalar) başladı. Fransızlar bazı noktalarda geri çekilmeye mecbur oldular.
7- Almanlar ileri hareketlerinin son noktasına vasıl oldular. bütün hat üzerinde harp şiddetle devam ediyor, İngiliz matbuatı (gazeteler/kitaplar) Fransızların zayiat-ı azimeye düçar olduklarını itiraf ediyorlar. Paris’in havali şarkiyyesinden itibaren Verduna kadar top ve tüfenkin düellosu devam ediyor. Bu muharebelerde İngilizlerin zayiatı 4796 nefere baliğ oluyor. almanlar Mobuju işgal edip Fransızlardan 30,000 esir ve 50 top aldılar. İngiliz matbuatı Fransız ordusunun hareketini tenkit ediyor.
8- İki gün evvel Paris’in havali şarkiyyesinden itibaren Verduna kadar bütün hat üzerinde başlayan müthiş harbe el’an (şuan) devam ediyor. Fransızlar Almanları geri çekilmeye icbar (zorlamak) ettiklerini ilan ediyorlarsa da alman karargah-ı umumiyyesi bunu katiyen tekzip etmiştir. reva-ruska hattı üzerinde Ruslar ile Avusturyalılar arasında harp kemal-i şiddetle devam ediyor. Ruslar Mykolaiv şehrini işgal ettiklerini beyan ediyorlar. “raku“ civarında geri püskürtülmüşlerdir.
9- Londra’dan keşide(yazılan) edilen telgraflara göre yetmiş bin hint askerini hasıl olan ….ingiliz vapuru Hindistan sahilinden Marsilya’ya müteveccihen (yönelerek) hareket etmiştir. İngiltere kralı müstemlekata (sömürgeler) hususu murahhaslar (delege) izam ederek gösterilen muavenetten (yardım) dolayı beyan-ı teşekkür etmiştir. İngiliz gazeteleri İngiliz ordusu kumandanı Cezal Frencin ikinci beyannamesini neşrettiler. Verdun civarında harp şiddetle devam ediyor. Londra’dan keşide edilen telgraf nameler alman ordularının müttefiklerin kuva-yi faikalarına(manevi üstünlük) karşı geri çekilmeye mecbur olduklarını mealindir.
10- Almanlar vitry lev fransuva civarında müttefik orduları üzerine hücum ve yarmaya teşebbüs ettiler. Cezal “buta“ Almanya’nın cenubu Afrika’daki müstemlekesini işgal için bir kuva-yi askeriyye sevk etmiş olduğunu beyan ediyor. cenubu Afrika’da “ NİYAZALANT“ mevkiinde almanlar ile İngilizler arasında hunin (kanlı) musadamat-ı hadise olmuştur. İngiltere baş vekili Mr. Asquit eylülün dokuzuncu gününe kadar İngiliz askerinin adedi 439.000 baliğ olduğunu beyan ediyor. İngiltere hükümeti hukuk-u düveliye mugayir olarak Mısırdaki Alman ve Avusturya konsoloslarına pasaportlarını vermiştir.“somalin“ civarında Sırplar ile Avusturyalılar arasında harp şiddetle devam ediyor. Rus karargahı umumiyyesi “tomaşov“ şehrinin iştigalini beyan ediyor.
11- Şampani havalisinde harp son derece kesb-i şiddet etmiştir. Tarafeynden binlerce zayiat var. Almanlar bugün Fransız sağ cenahını yarmaya tekrar teşebbüs ettiler. Fakat Fransızlara kuva-yi imdadiye (halktan alınan vergi) vasıl olduğundan alman askeri tevkife mecbur olmuştur. Fransızlar “LUNEVİLLE“ şehrini tekrar işgal etmiş olduklarını beyan ediyorlar. Yab-ali imtiyazat-ı ecnebiyyeyi lağv etti. İstanbul’da büyük şenlikler oldu. İngiltere harbiye nazırı Mr. Çörçil Londra’da irad etmiş olduğu bir nutukta harbin uzun müddet devam edeceğini beyan etmiştir. Times gazetesi son muharebelerde İngilizlerden 3488 kişinin telef olduğunu yazıyor. Şimdiye kadar İngilizlerin düçar oldukları zayiatın miktarı 10.769 baliğ oluyor. Londra’dan çekilen telgraf namelere göre İngilizler YENİ GİNEDEKİ alman müstemlekelerine hücuma başlamışlar.
12- Verdun civarında harp şiddetle devam ediyor. Fransızlar Almanların meydan-ı harpte bir çok esir ve top terk ederek recate mecbur olduklarını beyan ediyorlar. Alman orduları bugün tekrar Anverse hücum etmiş, ağır bataryeler şiddetli bir ateş açmıştır. Belçika askeri bir huruc (ayaklanma) hareketi icra etmiş ise de akşam üstü tekrar şehre çekilmeye mecbur olmuşlardır. Galiçya da Rus ve Avusturya orduları arasında muharebe üç günden beri kemal-i şiddetle devam ediyor.
13- almanlar şark-ı Afrika’da kain İngiliz müstemlekelerine hücum ederek sevk’ül-ceyş (karargah) nokta-i nazarından haiz-i ehemmiyet bir çok mevkii işgal etmiştir. İngiliz (9: ü) taht’ül-bahri Almanya’nın “hela“ ismindeki ufak kruvazörünü gark etti. Bordöden keşide edilen telgraf nameler müttefik ordularının SEVESO’na yaklaşmış olduklarını mealendir. (INN) nehri sahilinde almanlar Fransız orduları üzerine kuvvetli bir batariye ateş açmışlardır.
14- almanlar karargah-ı umumiyi Fransa’da sen müne-hüven münfunkun mevkiine nakil ettiler. Alman veliahdının taht kumandasında bulunan ordu bazı esbab-ı askeriye dolayısıyla geri çekilmeye mecbur oldu. San nehri civarında Rus ile Avusturya orduları arasında müthiş bir muharebe başlamıştır. Cenubu Afrika’da Alman ve İngiliz kuvvetleri arasında hunin bir musadama zuhur ederek Alman kuvvetleri “RAMAN’S DRİFT“ mevkiini işgal ettiler.
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
Zübde-i vakayi
SON HAFTA
Hafta içinde zuhura gelen hadisatı Harbiye’nin en mühimi üç yüz senelik düşman-ı kadime(eski) örülen darbe-i intikam, Sinop havalisinin tekerrürü tarihisi demek olan Rus limanlarının bombardımanı teşkil ediyor. Biz Balkan afakındaki zalim mübhemiyetin (belirsizlik/anlaşmazlık) izolesini Galiçya ve Lehistan’daki muharebatın neticesinden beklediğimizi bundan evvelki musahebelerimizde (konuşmalarımızda/görüşmelerimizde) söylemiş idik. Fakat aradan bu kadar zaman mürur(geçip gitme) ettiği halde tali’harbin (doğan harbin) henüz iki tarafından hiç birisine irae-i çehre-i zafer etmemesi Balkanlardaki şek ve tereddüd sehaini tekşif(beyin keşfi) ettikçe ediyor. Ve bu keşif perdenin setr ettiği (örttüğü) hakiki keşif ve tahmin etmek bir türlü kabil olamıyor idi.
Nihayet bu perdede hiç ummadığımız bir taraftan yinehiç me’mul (ümit edilen) etmediğimiz bir tarz ve zamanda Rusların barbar bir tecavüzüyle; yavuz ve midilli sefine-i Harbiyelerimizin Karadeniz’e çıkmamasını nüviye ve remiya gibi resmi bir gazete lisanıyla talebe başlayan ve bilahare donanmamızın icra ettiği manevralara mümanaat (men etme/önleme) ve bu mümanaatı mermi endahtı (atma/atış) suretiyle bir tecavüz-ü fiiliye kadar vardıran haysiyyet-şiken (şeref kırıcı/itibar düşürücü) bir tecavüzüyle yırtıldı. Bu tecavüze layık olduğu cevabın nasıl ve ne suretle verildiğini ceraid-i yevmiyye (günlük gazeteler) ile neşr olunan tebligatı siyasiyye pek güzel bildirdiğinden biz tekrarından, tafsilinden (ayrıntılı açıklama) sarf-ı nazar ediyor yalnız pek açık bir hayâsızlık ile bu vukuatten bahseden Rus gazetelerine bir, iki söz söylemekle iktifa(yetinmek) ediyoruz.
Rus matbuatı ilk tecavüzün bizim tarafımızdan vukunu idda ediyorlar. Bunun aksi sabit ve Rusya’nın Karadeniz boğazı önüne torpil dökerek bizi her türlü hareketten men’ ile elsiz, ayaksız kendi siyaset-i meş’umesine (uğursuz) sürükleyip götürmek istediği resmen mütahakkık (doğruluğu ortada olan); olmakla beraber farz-i mahal olarak aksi hali sabit olsa bile Sinop havalisini ibda edenlerin bu bahçede biraz sükût etmeleri daha doğrusu daha insanca bir hareket olacağı itikadındayız… Karadeniz vukat-ı bahriyesinin; yevm-i zuhurundaki vezayet-i harbiye ve siyasiyyeyi göz önüne getirecek olur isek; Balkan siyasetine icra ettiği ve edeceği te’siri pek çabuk keşfedebiliriz. Evvela Almanlar geçen hafta şark ve garpta ne vaziyette bulundular ise o gün de aynı vaziyet-i faika ve hakimeyi muhafaza ediyorlardı. Yalnız saha-i siyasette büyük faaliyetler ru-nümu (meydana çıkan) olmakta Balkanlılar her iki cereyan-ı muhalif arasında o güne kadar muhafaza edebildiği lerzan(titreyen) ve hizan(sıçrayan) bir sükûn-u muntazırın daha ziyade idamesinden aciz kaldıklarını izhar (ortaya çıkaran) eden asabi heyecanlar ibraz etmekten hali (boş) bulunmakta idi.
Makedonya hakkında Bulgar amalinin kısmen tatmini ile keffe-i siyasetine bir kuvvet ilavesine çalışanlar bunu Sırbistan’ın zararına olarak kazanmaya muvaffak olacaklarını ümit etseler bile şark-ı terakiye için edilen vaadler ne Bulgaristan’ı ikna edecek bir mahiyette ve ne de bu gün ki Türkiye, başkalarının tatmin-i ihtirası için yumuşak bir lokma olabilecek vaziyette idi. onun için Bulgaristan’ın vaziyet-i hazırasını(bir yere yerleşmiş) terk ile neticesi meskuk(damgası vurulmuş/belirli) bir tecrübe-i tali’(tulu eden/doğan) siyasetine kapılmaktan pek uzak kalacağında hiç şüphe etmiyor idik. tuhaf tuhaf, garip garip cilveyi siyasiyyeler ibraz eden ve en nihayet kral karolun(Carol) vefatı akıbetinde ittihaz(kabul etme) edeceği siyaset için diplomatları pek ziyade düşündüren Romanya; yeni kral tarafından hükümetin istifasının adem-i kabul ile ima ettiği ciddi ve sebatkar siyaseti ile tamamı bi tarafeynden ayrılmayacağını gösterdiği için balkanların Romanya ve Bulgaristan tarafından ateşe verilmeyeceği ve bu ateşin ancak ve ancak balkanın cenubi tarafında kalıp siyasetinin itilaf-ı müsellese tarafından idare edildiği pek bahir (apaçık) olan Yunanistan tarafından zuhur edeceğini düşünüyor idik. Rusya, Bulgaristan’ı kendi amal-i siyasiyyesine izole edemedikçe yapmış olduğu nümayişi bahriyenin de te’sirsiz kaldığını gördükçe Bulgaristan’ı Yunanistan tarafından Bulgar hududuna, asker sevk ettirmek suretiyle tehdit edecek ve o aralık bu güne kadar hep âdem-i muvaffakiyete uğramakla beraber bir türlü kat’i ümit edemediği Romanya muavenetini Avusturya’ya karşı olmasa bile Bulgaristan hududuna tahaşşüdat-ı(birikmeler/toplanmalar) askeriye de bulunmak suretiyle te’mine çalışacak idi.
Rusya’nın bu bab da en ziyade istinad ettiği (güvendiği) mübna-i ümid; geçen balkan harbi neticesinde Romanya’nın bir tenezzüh(gezinti) askeri ile bad-i heva (bedava) işgal ettiği Silistre ve havalisinin romanlara vermiş olduğu zevktir.
Fakat hiç hatırdan çıkarılmamalıdır ki o gün ki hal ile bugünün vaz’i arasında hemen yek-diğerine hiç benzemeyecek kadar mühim fıraklar (gruplar/alaylar/topluluklar) büyük tehalüfler (zıtlıklar) vardır. o gün Bulgaristan helakı Rum ilinden tardı gibi Slavlık hissiyatı arasında en mukaddes bir mevki tutan bir te’sir ile mün’akid (resmi olarak kabul olunmuş) gayet hararetdar ve neticenin her türlü ümidin fevkinde olarak zuhur etmesiyle pek cazibedar, bir şekil alan müşhade-i ittifakiyenin bir Slav ve kardeşliği besbasının (saçmalığı) yine slav olan Sırpların slavlık ile hiç münasebeti olmayan ve yakın bir maziye kadar mücadelat-ı mezhebiye neticesinde pek çok kardeşlerinin kilise kapılarında kanını akıttığı halde düşman müşterek ad ettikleri Türklerin Rum ilinden tardı gayesi o günde maziyyesinin bütün hatırat-ı huninini unutarak al(hile), ile verdikleri Yunanlılar ile birleşip kendisini adeta mavha çalıştığı sırada Romanya; o zaman Sırbiyyeyi himaye eden Rusların te’siratı ile zahirde sulh-i umumi namına hareket ediyormuş gibi bir vaz’ ile Bulgar hududunu müsellehan (silahlı olarak) tecavüz eden her türlü kuvvei mukavemetten(karşı koyma/direniş) bir müddet için aciz kalan Bulgaristan’ın payitaht kapılarına kadar dayanıyor. Ve o günde hiçbir mukavemete tesadüf etmeyerek icra ettiği bu müşeyyid (sağlam) askeriyenin masrafını da bi-çare Bulgaristan Silistre ve havalisi ile tesviye ediyor.
Fakat bu gün ki Bulgaristan o değildir. Yunanistan ile tutuşacağı bir harb-i muhtemelde Sırbistan’ı hiç kale almayabilir. Çünkü bu gün ki Sırbistan ancak muhafaza-i mevcudiyet gayesiyle can çekişir gibi uğraşıyor. Avusturya orduları Rusya ile ziyadece meşgul olmalarına binayen Sırbistan’ı istedikleri gibi ezemeseler ve hatta Sırp orduları bu sene arazisinde istedikleri gibi ilerlese bile harp uzadıkça menabi’hayatiyyesi (hayati kaynakları) ma’dum(mevcut olmayan/yok olan) denecek kadar mahdud (belli/sınırlı) olan bu küçük hükümetin ordusu açlık gibi bir düşmanın mağlub-u tabiyyesi olacağı şüphesizdir.
Binaen aleyh Bulgarlar cenup tarafında Yunanlılar ile istedikleri gibi boy ölçüşebilmek için arada yalnız Romanya ile Türkiye’nin vaziyetlerini ka’le almak icap ediyor. Türkiye Bulgaristan esaset-i menafinin ne derece müttehid (birleşmek) olduğu birçok defalar münakaşa edilmiş ve her iki devlet rical-i siyasiyyesi (siyasi mevki sahibi olanlar) arasında bu cihetler o kadar açık ve samimi lisanlar ile konuşulup anlaşılmıştır ki Bulgaristan için bu taraftan düşünecek bir cihet kalmamıştır. O halde münakaşa edilecek yalnız bir cihet kalır. Bulgaristan Rusya’nın eser-i tahriki neticesi olarak Yunanistan tarafından bir tehdid-i askeriye düçar olacak olur ise Romanya ikisine evvelki gibi bundan istifadeye kıyam edebilecek mi? Avusturya’nın adeden yek müttefik Rus kuvvetler ile uğraşması kendini şimal-ı garb-ı cihetinden emin ise bile Türkiye’nin bu gün ki aldığı tarz ve vaziyeti Romanya siyasiyyunini düşündürmeye kifayet etmeyecek mi? bütün akıl ve mantık icap ettirdiği bu hakiki düşünceler ile itilaf-ı müsellesenin sarf ettiği nükudü siyasilerin son şiddetle biri biri karşısında çarpıştığı bu an pür-ü heyecan arasında balkanların devre-i sükûnu ve intizar-ı temdide (uzun bekleme) muvaffak olup olmayacaklarını ve yahud herc-ü merc (darmadağın) umumi cereyanına kendilerini kaptıracaklarını kestirivermek pek kolay kabil olamıyor. Yalnız bugün ortada her tarafı üryan bir hakikat var ise o da yunanistanın herçi-bada bad (ne olursa olsun) itilaf-ı müsellese menfaatine ortaya atılmaya amade bir vaz’i ve tavır almasıdır. Balkan vaziyeti siyasiyyesinin kısmen bu suretler tezahürü Türkiye’nin hayat-ı müstakili nokta-i nazarından şa’şaa-paş (parıltılı) bir ufk-ı ümidin nişane-i inkişafıdır(ortaya çıkmasıdır.) Şems-i saadetin tulu’ne intizar(doğmasını beklemek) ederek bizim için kapanacak hesapların dem-i ruiyetinin hululi (gelip çatması) demek olan bu havalide zuhur edecek karışıklıkları kemal-i ümit ile karşılayabiliriz. Bu temenni kalbimizin bizi sulh-u âlem düşmanı ad etmeye kimsenin hakkı yoktur. madur bir kavmiz. Kadın karnı düşmanın suretiyle imha-i masumin gibi bir vahşetin en don (aşağılık) bir derecesini göstermek, beş yaşında kız çocukların bekrini (bekaretini) izole gibi asmetin (konuşamayan/sessiz/dilsiz) en mukaddes bir perdesini yırtmaktan hayâ etmeyen düşman hariciler karşısında halas-kar(kurtarıcı) ünvanı, garaz-kar (kindar) mahiyeti ile teşkil eden düşman dahililere müstenid(dayanan/güvenen) büyük kabinenin ta’yin ettiği fakat mevk-i harbe azimeti gecesi “mezun-u hanriyet gibi bir darü’l-sefahade imrar edecek kadar endişe-i vatandan gafil kumandanlar elinde namussuzca idare olunan harbin, bize memleketimizin sülüsini (üçtebir) gayp ettiren içli dışlı bir ihanetin, Cenab-ı adil mutlakın ihsan ve ihzar ettiği(hazırladığı) fırsat-ı intikamı ile mesutuz. akdah-ı yes’ ve elemin verdiği telhi(acıklı) harabiyi hakikate inkılap etmek üzere bulunan bu hayal-i nuşin (tatlı hayal) izoleye sesimiz; medeniyetsizliğimize hamil olunacak yerde yine şiar-ı insaniyet(insanlık) olan hissi intikamımıza bağışlansın. Ferdiyetlerde intikam hissi merdud (reddolunmuş) olsa bile milletlerde mergubdur(kabul edilmiş). O derece mergubdur ki hissi intikamdan mahrum olan milletlerin hakkı hayatı bile yoktur.
İngilizlerin oralarda vaki tecavüzleri Fransızlarında diğer iki müttefiki gibi sefirini geri alması artık itilaf-ı müsellese devletlerinin Türkiye hakkında besledikleri emellerin nelerden ibaret olduğunu pek güzel gösterdiğinden âlem-i islamın kıblegah-ı diniyyesi olan makam-ı meali hilafet ulemasının serir atalet ve rahamuti(büyük merhamet) terk ederek İngilizlerin, Fransızların, Rusların ribka-i zulm(zulm ipi/kementi) ve esaretinde kalan Müslümanları ikaz, onları cihad-ı diniye davet zamanının hulul ettiğine ve hatta geçmek üzere bulunduğuna kani’z.
Bunun için bir defa afganistanı göz önüne getirin! İngiltere ve Rusya’ya karşı iki ordu gönderen bu azimperver kavim ulemasına, hutebasına (hutbe okuyanlar) irad ettirdiği hutbelerde bütün İslam’ın intikamını almaya çalıştığını halka anlatıyor ve mücahedeye hazırlanan Afganların bütün ruhları daha şimdiden lerzide-i hiss intikam oluyor. Orduda doğan hissi intikamın tevlid edeceği (meydana çıkaracağı) heyecanların saff-ı harbdeki (askerler) kıymet-i maneviyyesini bizim gibi bütün ömrünü düşmanlar ile uğraşarak geçiren akvam pek güzel bilir.
Ah ne olurdu. Bizimde camilerimizde hatiblerimiz halkın anlayacağı bir lisan ile gayz-i milli (milli öfke) ve dininin teveccüh edeceği istikametleri ta’yin ve irae (yol gösterme) isteseler de milletin ruhuna harp için ölen dindaşlarının, ahure kalb edilen cami’lerinin intikamını almak için pür-ü gayz (öfke) ve kin bir hararet; aşk-ı vatanın, hissi fedakârının icap ettirdiği bir kuvvet, bir kan, bir cereyan verseler. Ve deseler ki Beyoğlu’nda, galata, Sirkeci de içerilerine girip bi hissi lakayt alış, veriş ettiğiniz bir çok yunanlı mağazalar sizden kazandığı paralar ile bir averof(zırhlı) aldılar. Ve işte o averof felaketlerimizin en acı hatmesi olan balkan harbinin galib-i hakikisidir. Ve bunu her hafta her gün tekrar etseler. Sebep olacakları feyz-i milli ne kadar büyük olurdu. sonra, bir kısmı da kırıma, kazana kafkasyaya, hinde, mısıra, Cezayir’e, Tunus’a, Fasa, gitseler, Cenab-ı müntakim-i aleyhinin ihzar ettiği bu dem-i fırsattan istifadeye kıyam için islam-ı teşvik etseler; nusus(doğruluğu şüphe götürmeyen bilgiler) kariniye ve ehadisi nübüviyyeden (peygamber sözleri) bu sahada irad edilecek nükûl-u mukaddesiye(mukaddes hikayeler) ulemamız tesadüfi etmiyorlar. Yoksa duygumu yok! Türkün bir şiar-ı ahlakiside ulemasına hürmettir. Fakat ulemasından da vazifesine riayet bekler…
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
Hava-yı silahlar:
[Zeplin]’ler ve kabil-i sevk balonlar
Muhârib (harb tekniğini iyi bilen) memleketlere mensup gazeteler, mecmualar, İngiliz pây-ı tahtının Alman balonları tarafından bombardıman edileceğini yahut edilemeyeceğini uzun uzadıya yazdılar. Bazısı bunun imkânından bahsederken bir kısmı da bu teşebbüsün Londra’ya hiçbir zarar îrâs (verme) edemeyeceğini serdeyledi. Geçen de yine bir telgrafta Almanya’da torpil endaht edecek balonlar yapıldığı bildiriliyordu. Ne olursa olsun bu gün seyr-i semada mevcut iki nazariyeden (havada ağır) aletle uçmak hususunda Fransızların (havadan hafif) aletlerle uçmak ve bunları ikmal hususunda da Almanların temeyyüz (benzerlerinden farklı olma) ettiklerine şüphe yoktur. Tayyarelerin tarz-ı şekli hakkında serd ve mütâlaayı başka bir zamana bırakarak son günlerde – yazdığım gibi – telgrafların, gazetelerin bahsettikleri zeplinleri, kabili sevk balonları izah edeceğiz.
Kabili sevk balonlardan bilhassa zeplinler Almanya’da en büyük ehemmiyetle takip edilen ihtirââttendir. Her gün bir yenilik ilavesiyle ikmal olunan bu balonlar yalnız alet-i harb olarak yapılmıştır. Hamburg ile Berlin arasında hava-i zeplin postaları ihdâs olunarak 6-7 bin kişi naklolunmuştur.
Avrupa harbinin ibtidasından takriben yedi sekiz ay evvel, İngiliz gazeteleri gece Londra ve civarı limanlarının üzerlerinde siyah ve cesim şeylerin cevelan ettiğini ve bunların mahiyetinin ne olduğunun anlaşılamadığını yazdı. Nihayet İskoçya cehtinden gelen bir vapur kaptanı sabaha yakın İngiliz sahili üzerinde cesim, bir zeplin balonu gördüğünü nakletti. Ta o zamanlar en yakın muvafık havaiyesi [Heligoland] adası gibi Londra’ya 600 kilometre mesafede olan bir yerden böyle gece seferleri yapan Alman balonları için Oostende’n Londra’ya iki yüz kilometrelik bir mesafeyi kat ettirmek birkaç saatlik bir iştir. Bu sebeple bunu yeni bir şey telakki etmemek ve daima böyle hadisata – imkânına binaen – muntazır olmak gerektir.
Alman balon filosu üç nevi (türlü) kabili sevk balonlardan mürekkebtir:
Birincisi – Sert ve bükülmez balonlardır. Başlıcası Jeplin sistemi.
İkincisi – Yarı sert balonlardır. Başlıcası gros sistemi.
Üçüncüsü – Yumuşak balonlardır. Başlıcası parseval sistemi.
Bunlardan jeplinler [Z] harfiyle [Z – 1, Z – 2] gros sistemide [Militar] isminden muhakkak İş bu (bununla beraber) rumuzat balonculuk âleminde adeta rumuzat-ı kimyeviye gibi malumdur.
Biâen aleyh (Bundan dolayı) bu harflerin yanında ki adetlerin en büyüğü o cinsden Almanya’da mevcut balonların adedini gösterir.
Balonların şu üç nevine göre evsâf-ı mahsusası vardır:
1- Sert balonlar, zeplinler 1898 senesinde Kont Ferdinand von Zeppelin (tam adı Ferdinand Adolf August Heinrich Graf von Zeppelin) tarafından ihtiza olunan bu balonlar iki ucu mahrutî (konik) olmak üzere uzun bir üstüvane (silindir) şeklindedir. Alüminyumdan mamul bir kaburga, üzerine geçirilmiş gayr-i kabil nüfuz bir kumaşla mestûr (kaplanmış) olarak balonun cesmini teşkil eder. İş bu kaburganın arasında müteaddid ufak müvellid-ül-ma balonları vardır. Zeplin kabiliyet-i suûdiyesini (yükselme kabiliyetini) işte bu ufak balonlardan alır.
Müvellid-ül-mâ’ (hidrojen) dolu olan balonların taaddüd (sayısı artma) ve tefrikinde ki maksad bir balona mermi isabet edip delerse delinmeyen ufak balonlarla havada durmayı ve hiç olmazsa anı sukut (aşağı inmesini) temin eylemektir. Balonun altında ve madeni kaburgaya merbut (bağlanmış, eklenmiş) geniş yolcu ve makine ve kumanda sepetleri vardır. Bu sepetler o kadar geniş ve muntazam yapılmıştır ki, adeta bir vapur güvertesi gibidir.
Balonların kabiliyet-i suûdiyesine (yükselme): 20 ile 22 bin metre mükâ’abi (mikap, küp) cesametinde bulunan bu sefain-i havaiye 2.500 kilogram bir jikleti kaldırabildiği gibi saatte 75 kilometre süratle hareket eder. Bu balonlar cidden gayet mükemmel yapılmış birer hava-i kruvazördür ki bölmeleri hasebiyle düşman kurşunundan pek az hasar-dide (hasar görmüş) olabilirler.
Zeplinlerin en yeni modellerinden olan [LZ-2] askeri balonu 147 metre tulunda (uzunluğunda) ve 22.000 metre mükâ’abi (mikâp, küb) cesametindedir.
İki sepeti olup önünde kende-behri 160 beygir kuvvetinde olmak ve iki kanatlı bir pervaneyi tahrik etmek üzere iki motor, arkadaki sepette de yine 160’şar beygir kuvvetinde ve dörder kanatlı iki pervaneyi tahrik eylemek üzere iki motor vardır. İş bu pervanelerin hepsi balonun altında mevzuâdır. İcabında bir motorla iki pervane ve icabında iki motorla bir pervane tedvir (döndürülebilir) olunabilir.
Ön ve arka sepetlerin üzerinde [V mukattanda (ayrı) uzanıp giden bir kısım vardır ki, bu balonun adeta sintinesi makamındadır. Bu kısım balonun alt tarafına ve sepetlerin de fevkine (üstüne) tesadüf eder. Her sepetten, ufak alüminyum bir merdivenle iş bu koridora çıkılır. Bu koridorun zemini kırk santimetre genişliğinde alüminyum döşeme ile döşenmiştir. Yukarıya bakılınca sıra ile dizilmiş 16 adet ufak müvellid-ül-mâ’ (hidrojen) balonları görülür. Burada kazma gören, ip vesair levazım ile ihtiyat makine aksamı bulunur. Ön sepetten arka sepete giden kumanda telleri de buradan geçer. Orta yerde mikyas hava (hava ölçer), mikyas hararet (ısıölçer), irtifa-i nema (yükseklikölçer) gibi aleti muhtevi olan kumandan odası vardır. Biraz ileride bütün levazımıyla bir helâ, daha sonra küvet vesairesiyle mükemmel bir fotoğraf şambier nüar (karanlık oda) bir de telsiz telgraf cihazını hava-yı telgraf odası vardır. Balonun hem altındaki sepetlerine hem de üzerine mitralyöz vaz’ (konulabilir) olunabilir.
2- Yarım sert, gros bunlar zeplinlere nazaran daha küçüktür. Tuluları (uzunlukları) [80] metre kadardır. Süratleri de vasatî 50 kilometredir. Bunlarda balonun şekl-i daimisini muhafaza eden ve ufak balonları hava-i olan bölmeli madeni kaburga yoktur. Yalnız nısf-ı tahtâniyyesinde sepeti balona rabt etmek üzere yarım bir kaburga vardır. Yarım sertlik işte buradan geliyor. Bu balonlar 5.000 ile 8.000 metre mükâ’abi (mikâp, küb) hacimdedirler. Cismisert olmaması hasebiyle süratin tesiriyle tazyik hava balonun şeklini az çok değiştirir ve zeplinlere nazaran yirmi beş kilometre kadar bir tenâkus bu tebdil-i şekilden ve havayı yırtamamaktan inbas eder. Balonların jeplin kadar sürat olmamakla beraber kaburgaların ağırlığı olmadığından az müvellid-ül humûza (oksijen) ile nisbeten daha çok siklet kaldırır ve hangarlara girip çıkarken ve karaya inerken daha kolaylıkla ve kırılmak tehlikesi olmaksızın idare olunur. Pek hafif bir gaz olan müvellid-ül-mâ’ (hidrojen) az çok balondan kaçar. Bundan dolayı balonun şekline bir bozukluk arz olabilir. Bunu gidermek ve balona şekli aslını vermek için bunların içerisinde hava doldurmağa ve kaçan gazın yerini kapamağa mahsus ufak baloncuklarda vardır.
3- Yumuşak Balonlar, Parseval: bu sistemde ne yarım, ne bütün hiç kaburga yoktur. Boyu azami olarak 60 metredir. Sürati gros sisteminden de aşağıdadır. Adeta 40 kilometre kadardır. 2 ile 5 bin metre mükâ’abtır (mikap, küp). Ancak hafif ve kolay idare edilebilir. Şekli daimesini groslarda olduğu gibi hava baloncuklarıyla muhafaza eder. Fransızların kabili sevk balonlarının ekserisi bu tiptedir.
Zeplinler havayi dretnotlar add olunursa, groslar kruvazör ve parsevallerde torpidoya add olunmalıdır. Bu üç sistem Almanya’nın askeri balonlarında esas olarak kabul edilmiştir. Zeplinlerin vasatî (ortalama) dolu 150 katri 12 grosların tulu (uzunluk) seksen arzı 10 parsevallerin 50 arzı (genişlik) 8 metre kadardır.
Gerek mükemmeliyet-i idare gerekse şekil ve mukavemeti itibarıyla bu balonlar şayan-ı hayret bir deha ile yapılmıştır. Bilhassa zeplinlerin bu tekâmülü Fransızlar – ki Almanların her cihette bir rakibi daimisidirler – bile itiraf ediyorlar. Ve kendilerinin bu hususta pek geride kaldıklarını söylüyorlar.
Zeplin balonlarının şu mükemmelliğiyle beraber tâli daima bed-çehre (çirkin yüzlü) göstermiş ve bu uğurda 12’ye yakın mühim kazalar olmuş, birçok can telef olmuştur. Bundan bir sene kadar mukaddem yine zeplin sisteminde bir kabili sevk balon tecrübe esnasında 300 metre bir irtifada iştiâl ederek kendisiye beraber 24 canın ihtirakını (yanıp tutuşmasına) bâdî (sebep) oldu. Bu vak’a bütün Almanya’yı müteessir etti. Fakat azimkâr imparator balonun ait olduğu bahriye nezaretine çektiği bir telgrafta “Kazadan müteessir oldum. Fakat bu teessür bizi münkesir (kırılmış) değil daha ziyade gayretle çalışmağa sevk etmelidir” diyordu. Öyle şedid-i aleniye bir hükümdarın o yılmaz tebaası da fi-l-hakika (Gerçekten) her felaketten bir ders, intibah alarak balonlarını bu hal-i kemale getirdiler.
Almanya hükümetinin son senelerde bu hava-yı filolara verdiği ehemmiyeti taktir için bütçede bu fasla (bu şarta) mevzu karşılığı tetkik kafidir.
1911 senesinde Almanya bütçesinde tiran (uçuş) karşılığı 9 milyon iken 1913 senesinde 53 milyon marka [takriben 3 milyon Osmanlı Lirası] baliğ olmuş ve o sene, meclis-i milliyeden bu husus için 132 milyon marklık bir kredi istemiştir. Bu 132 milyon marklık 79 milyonu orduya ve 53 milyon bahriyeye tahsis olunmuştur.
Alman hükümet kabili sevk balonların hayat-ı vasatisini (ortalama süresini) dört sene itibar eylemiş. Bu parayı Almanya orduya bahri beşer balondan mürekkeb iki filo ve bunların mevkuf ve hangarlarını ve bahriyeye de [14]’ü ihtiyat olmak üzere [50] sabih (yüzen) tayyare imali için taleb eylemiştir. Bütün bu bu sefain havayiyenin tahrik ve idaresine memur olarak zabit, küçük zabit ve nefer olmak üzere cemen 1452 kişi temin olunmuştur.
Mim Burhaneddin
Çevirmen: Birsen SEZGİN