DONANMA MECMUASI 96/48 3,Haziran,1915
DONANMA MECMUASI 96 / 48 3,Haziran,1915
Perşembe; 20,Receb,1333 – 21,Mayıs,1331 – 3,Haziran,1915
Donanma cemiyetinin haftalık gazetesidir.
HATIRAT: Muhafaza-i din ve vatan yolundaki hizmet-i fedakâraneye karşı taltif ve takdir ibzâlinde pişvâ-i azim olan sevgili halifemiz, padişahımız efendimiz hazretleri selamlık resmi aliyesinde medar-ı iftihar-ı ümmet olan Muavenet-i Milliye ve Sultan Hisar torpidoları süvarilerini müstağrak-ı iltifat buyururlarken. . .
* * * * * * *
HMS Majestic ve HMS Agamemnon
Melun İngiliz iki zırhlı daha gaib idi. Biri HMS Majestic diğeri HMS Agamemnon sisteminde bir zırhlı. Birincisi beş dakikada Alman torpili ile batmış, diğerinin akıbeti henüz malum olamamakla beraber, bu harbin nihayetine kadar hiçbir işe yaramayacağı aşikâr bir hakikat bulunmuştur. Müttefikimiz Almanların tahtelbahirler ile gösterdikleri muvaffakıyet-i ahire Çanakkale’de Osmanlı hamasetiyle birleşerek itilafçıları hayran ve perişan bırakmaktadır.
* * * * * * * * * * *
BİZ İFTİHAR EDELİM.
Garbı şarki tanımaz edasını biz – birkaç nokta-i nazardan – kabul etmeyeceğiz. Şark bir büyük âlem, garb da – zahirine bakarak – bir kitle-i muhteşemdir. İki âlem beyninde birçok münasebet vardır. O münasebatı tesis veya idame edenler, onun devamında alakadar olanlar, kendi muhitleri haricinde marifet arayanlar elbette şarkı da bilirler. Müsteşriklerden, sair âlemlerden sarfınazar, bugün garpta şarkı bilen vardır. Bilmeyenler ekseriyeti teşkil edebilirler. Fakat garb; Şarki bilir. Bilenlerin bilmeyenlere öğretmemesi ise, cehl-i nasdan istifade içindir. Bilenler; an-kasdin bilmezler. Buna tecâhül arifane değil <<tegafül garazkârane>> demek evlâdır.
Farz edelim ki; Garb Şarkı tanımasın. Düşmanlar, garazkârlar, hâsılı hevammdan farkı olmayan bir sürü avam diyar-ı Şarki vahşetzar, sükkâneti hunhar bilsin. Vukuat, bu cehl-i amiyanenin aksini ispat ettikçe hicab ve ar onların, iftihar bizimdir. Evet! Vukuat; Her gün medeniyet-i Şarkiyeyi âlâm, fezail-i milliyemizi garazkâr olmayanlara efham etmektedir. Bir seneye yakın harp ediyoruz. Bu diyarda kabl-el-harb, en ziyade düşman, en ziyade hunhar ve mutearrız olan Moskof, İngiliz ve Fransız olduğu halde acaba düşmanın bu güzel topraklarda sahib-i servet olan tebaasından kaç kişinin hanesine, emvaline taarruz olundu? Hâlbuki daha geçen gün İngiltere’de, şu meşrutiyet ve hürriyetin validi olmakla iftihar eden İngiltere’de Alman tebaası müthiş bir hücuma giriftar oldu. Can ve mal bedhah, hunhar bir takım esafilin ihtirasatına pa-mal oldu. İngilizler bile bu yağmagerliği itiraf ettiler. Fakat bahane bulmağa çalıştılar.
Yine soruyoruz: istanbulu da bir yana bırakıyoruz. Garbın nur marifetten mahrum diye hiçe saydığı Anadolu’nun neresinde o hunhar düşmanın tebaasına tecavüz olundu? Düşman ise, mevâki-i müstahkemeye, orduya karşı bir şey yapamadığı zaman köylere, fukaraya hücum etti. Gayri müstahkem mevâki-i yaktı. …. Size burada bir telgraf nameyi nakil ile iktifa edeceğiz.
[Lugano, 39 ( K. ) – Avam Nasık harekâtı İtalyanlardan çoğunu da ızrar edecek bir istidat gösterdiğinden Milan’da hükümet el nihaye 500 kadar kişiyi tevkife, Alman emvali ve emlakına karşı keyfi bir surette yapılan tahribatın tahdidine karar vermiştir. Vukuatı gözüyle gören bir şahidin nakil ettiğine göre Milan’daki Alman konsolos hanesinin kapısı zorlanmış ve konsolos odasında bulunan imparatorun resmi tahrip edilmiştir. Konsoloshane tamamıyla küle kalp edilmiştir. Üst katlar ateşle tahrip olunmuştur.
Milan’da Westinghouse İngiliz ticarethanesi müessesatı ile İsviçrelilere ait diğer bir takım müessesatın da tahrip edildiği işar olunuyor.
Avanti gazetesi Alman müsabıkının yağma edildiğini ve eşyalarının yakıldığını teyid ediyor.]
Şu telgraf name fazla söze ihtiyaç bırakmıyor. Varsın, Garb-i Şarki barbarlıkla itham etsin. Fakat fiil, kulu tekzib ettikçe onlara hicab ve arı, bize iftihar. . .
Şark, marifet-i hazirede elbette garbın derecesine irtika edememiştir. Fakat marifet ümmet, tehzib hareket ederse bu cihet hemen yalnız havza münhasır kalmış gibidir. Almanya gibi Avusturya gibi marifeti nefsiye, tehzib halk faziletleri efradına kadar teammim eden yerleri bırakalım. Bugün Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya da avamdan öyle gılzet ruh nemayan olur ki, Şark’ın o ufuk saf ve nezihi altında bir misline tesadüf olunamayacağını iddia etmek, boş bir tefahir değildir. Cahil denilen, nazar-ı merhametle bakılan öyle köylüler vardır ki, nisbet-i fazilette, nice âlemlerin fevkinde durur. Şark terbiyeli, merhamet kâr, nasfet şiardır. Biz harb-i hazırdan çok şey kazandık. Ve istikbalin zaferle dolu olduğuna iman-ı kâmilimiz vardır. İtikadımızca terbiye-i milliyenin bu haddi tekemmülde durması, bunun fiiliyat ile mertebe-i sübuta vasıl olması harbde kazandıklarımızın en büyüklerinden biridir. Bugün İngiliz, Fransız menabi eracifi istedikleri surette istedikleri kadar yalan söylesinler. Yalan denilen şey sabun köpüğüne benzer ki ufak bir nefhayı hakikat ile söner, biter. . .
Vahşilere, gaddarlara hicab ve ar, bizlere iftihar.
Donanma.
Çanakkale’de
ALMAN TAHTELBAHİRLERİ
Gösterdikleri şecaat ve maharet ve İngiliz sefain-i harbiye ve ticariyesini gark ve tahrib hususunda ibraz eyledikleri gayret ve faaliyet ile bütün âlemin, hatta her Alman eser-i terakki ve tefevvukuna karşı gayri kabili zabt bir kin ve adavatla mütehassis olan hasûd Fransızların – ki tayyarecilikte olduğu gibi tahtelbahircilikte de birinciliği kendilerinden başka kimseye vermek istemiyorlardı – bile hayret ve takdirini celb eden Alman tahtelbahirleri birden bire hiç ümit ve intizar olunmayan bir sahada, Çanakkale sularında icrayı faaliyete başladılar ve daha ilk hamlede yekdiğerini takiben üç İngiliz zırhlısını maf ve tahrib ettiler. Bundan üç dört ay mukaddem bir Alman tahtelbahri en yakın Alman limanından gidip gelme 3500 kilometrelik bir mesafede bulunan İrlanda Denizinde Liverpool limanı açıklarına giderek İngiliz sefain-i ticariyesini gark eylediği zaman herkes hayretler içinde kalmıştı. Filhakika son sistem tahtelbahir sefainin bu kadar uzun seyahati teceddüd levazıme ihtiyaç görmeksizin icra edebilmesi nazariyatça tamamen kabil idi. Daha 1912 senesinde bir Fransız tahtelbahri 2000 milden fazla bir mesafeyi bir defada alabildiği levazımla kat edebilmişti. 1913 senesinde inşa edilmiş olan Gustave Zede ismindeki Fransız tahtelbahri saatte on mil seyir ederek 2300 mil kat edebilmektedir.
1914 – 1915 senelerinde inşa olunan Alman tahtelbahirlerinin daha büyük ve mükemmel olmaları münasebetiyle daha vasi bir sa’yi harekete malik bulunacakları tabiidir. Son zamanlarda Çanakkale’yi en yakın Alman limanından ayıran 5500 kilometreyi yani 3000 mili mütecaviz bir mesafeyi bilâ muavenet kat edebilecek kadar cesim, mahrukat ve me’kûlât ambarları geniş Alman tahtelbahirleri yapılmış olduğunu farz ve kabul etsek bile kâğıt ve harita üzerinde kolay gibi görünen bu seyahati muvaffakıyetle başa çıkarmak için yine harika derecesine çıkan bir azim ve metanete ihtiyaç vardır. Hiçbir limanda tevkif ve istirahat etmeksizin yapılan bu seyahat velev esnayı sulhta bile olsa, mahdut bir zaman zarfında denizin altında iş görmek maksadıyla inşa edilmiş olan küçük sefineler için değil hatta her türlü esbabı mükemmeliyet ve istirahati haiz sefain-i cesime-i harbiyye ve ticariyye için bile uzun ve yorucu bir sefer mahiyetindedir. Düşmanın harp gemileri tarafından görülmek ve gark edilmek gibi endişelere, tehlikelere inzimam eden mehalik-i havaiyeyi, sonra bu işlek denizlerde uzaktan görünen her duman, her yelkenden içtinab ve ihtifa etmek için tebdili tarik veya dalmak mecburiyeti mevcut bulunduğunu nazarı dikkate alırsak Çanakkale’ye gelen fedakâr ve metin tahtelbahircilerin ne kadar müşkül, pür-taab ve tâkat-fersâ bir seferi muvaffakıyetle hitama erdirmiş oldukları kendi kendine tezahür eder. Alman tahtelbahirleri Almanya’dan kalkıp Çanakkale’ye gelmekle yalnız boğaz civarındaki İngiliz – Fransız sefain-i harbiyyesini batırmak gibi büyük ve mühim bir muvaffakıyet elde etmekle kalmamışlar; Aynı zamanda şimdiye kadar tarih-i bahrinin asla kayıt etmediği muazzam bir seferi başa çıkarmak gibi şanlı bir zaferde kazanmışlardır.
İngiliz – Fransız gemileri el-yevm saklandıkları limanlardan meydana çıktıkça, tevali etmesi muhakkak olan bu ilk muvaffakıyetin ka’r-ı bahre indirdiği İngiliz zırhlıları hakkında kârilerimize bazı malumat ita ediyoruz.
Bahri Sefid ve Adalar Denizinde ilk tahtelbahir tarafından batırılmak şerefi HMS Triumph (1903) zırhlısına ait bulunmaktadır.
HMS Triumph – mezkûr zırhlının plan ve resimleri İngiliz bahriye mühendislerinden Sir Edward Reed tarafından tanzim edilmiş, bunun Swiftsure – class namını taşıyan arkadaşı da Elswick tezgâhlarına ısmarlanmış idi. Bu iki geminin 1904 senesinde inşaatı hitama ermiş ve o sırada Rusya – Japonya seferi başlamak üzere bulunduğundan Moskoflar bu iki sefineyi Şili hükümetinden satın almak istemişlerdi. Müttefiki Japonya ya bir muavenet olmak üzere İngiltere her iki sefinenin bedelini tediye ederek zırhlılara vaziyet etmiş ve Rus bahriyesini bu iki kuvvetli gemiden mahrum eylemiştir. HMS Triumph 12000 ton hacminde 14000 beygir kuvvetinde, 20,1 mil sürat seyiri haiz idi. Teslihatı 47 çap tûlunda 25,4 santimetrelik dört, 50 çap tûlunda 19 santimetrelik on dört, 7,6 santimetrelik on dört 5,7 santimetrelik dört top olmak üzere 36 top 4 mitralyöz ve 45 santimetrelik iki tahtelbahir torpido kovanından mürekkep bulunuyordu. HMS Triumph bir defalık borda ateşle 1543 kilogram sıkletinde mermi atmaktadır. Krupp çeliğinden mamul olan zırhları muhafaza güvertesinde 38 – 76 kaptan kulesinde 279, su kesiminde 76 – 178, ağır top taretlerinde 230 – 229, mutavassıt bataryada 178 milimetre sihanındadır. Mürettebatı 700 kişiden mürekkeb 949900 İngiliz lirasına mal olmuştu.
Majestic Class – Majestic sınıfı, İngiliz donanmasının muvazzaf kısmına dahil bulunan sefainin en eskilerinden mürekkeb olmakla beraber yine 20 – 21 senelik gemilerdir. Majestic ve arkadaşları 9 tane olup 15150 ton cesametinde ve el-yevm 16 – 17 mil sürati haiz bulunmaktadırlar.
4 adet 35 çap tûlunda 30,5 luk – 12 adet 40 çap tûlunda 15 lik – 18 adet 7,6 lık – 12 adet 4,7 lik olmak üzere 46 topla 2 makinalı tüfek ve 45 santimetrelik 3 torpido kovanıyla mücehhezdirler. Borda ateşi 1710 kilogramdır. Her birinin mürettebatı 757 kişi olup birer milyon İngiliz lirasına mal olmuşlardır. Zırhları Harvey çeliğinden mamul ve muhafaza güvertesinde 63 – 102 kaptan kulesinde 76 – 355 mutavassıt toplarda 152 milimetre sihanındadır. Bu gemilerin bacaları sair sefainde olduğu gibi arka arkaya değil yan yana vaz olunmuştur.
HMS Agamemnon – torpillenmiş olmakla beraber henüz batıp batmadığı sureti katiyede anlaşılamamış olan HMS Agamemnon zırhlısı eşi HMS Lord Nelson ile birlikte İngiliz donanmasının en büyük zırhlılarından maduddur. Çanakkale’ye gelen sefain-i harbiyye meyanında HMS Queen Elizabeth muharebe gemisiyle HMS Inflexible muharebe kruvazöründen sonra en büyük ve en kuvvetli gemi HMS Lord Nelson ile HMS Agamemnon’dur.
Bu iki zırhlının inşalarına 1906 senesinde başlanılmış, planları İngiliz mühendislerinden Watt tarafından tersim edilmiştir. 18200 tonluk dretnot ile 16600 tonluk HMS King Edward sınıfı arasında mutavassıt bir kuvvet ve cesamette bulunan bu iki sefinenin dretnottan en büyük farkı bütün toplarının bir bordaya ateş edebilecek surette tabiye edilmemiş olmasıdır. Filhakika dretnotun on büyük topundan sekizi bir bordaya ateş edebildiği halde HMS Agamemnon’un on dört büyük topundan yalnız dokuzu bir anda aynı tarafa ateş edebilecek bir tarzda tabiye edilmiştir.
Pruva hattında icra edilen bir harpte dretnotta yalnız iki top muattal kaldığı halde HMS Agamemnon’da beş top ateş iştirak edememektedir. HMS Agamemnon’un bütün topları aynı zamanda bir bordaya ateş edilmiş olmamakla beraber bu gemi ile arkadaşı, topları kısmen 23,4 santimetrelik ve süratleri iki mil noksan olmakla beraber yine dretnotla ve kendileriyle aynı zamanda vaz tezgâh edildiği halde bunların ikmalinden iki sene sonra yani 1910 da tamam edilen Fransa’nın Danton sınıfı zırhlılarla mükemmelen harp edebilecek bir kuvveti haizdirler. Bu gemilerin yalnız bir kusuru vardır ki o da pek o kadar denizci olmamaları yani havalarda biraz fazla yalpa etmeleridir.
Her biri 1500000 İngiliz lirasına mal olan bu 16750 tonluk ve 19 mil sürate haiz iki zırhlıdan HMS Lord Nelson sefinesi Palmers Shipbuilding and Iron Company, Jarrow, HMS Agamemnon ise William Beardmore and Company Dalmuir tezgâhlarında inşa edilmişlerdir. Mürettebat 865 kişidir. Dört adet 45 çap tûlunda 30,5 luk – on adet 50 çap tûlunda 23,4 lük – 24 adet 7,6 lık – 5 adet makinalı tüfek ve beş adet 45 santimetrelik torpido kovanıyla mücehhezdirler. Borda ateşi 2404 kilogram sıkletindedir. Zırhlarına gelince: Krupp çeliğinden mamul olup muhafaza güvertesinde 76, kaptan kulesinde 76 – 305 su kesiminde 102 – 305 büyük topların taretleri 203 – 305 milimetre sihanındadır. Eğer HMS Agamemnon battı ise İngilizler, Çanakkale önünde şimdiye kadar uğradıklarının hepsinden büyük bir ziyaa duçar olmuşlardır. Batmadıysa da hiç şüphesiz aylarca tamire muhtaç hale gelmiştir ki bu da yarı yarıya bir ziyâ demektir.
Bu vesile ile Çanakkale’deki müttefikinin şimdiye kadar ne kadar sefine kayıp ettiklerine dair atideki cetveli vaz-ı inzar kariîn eyliyoruz.
İsim: ton sürat: top kıymet
Bouvet Fransız | 12000 | 18,2 | 34 | 1,200,000 İngiliz lirası |
Ocean İngiliz | 13150 | 19 | 32 | 900,000 |
HMS Irresistible “ | 15350 | 18,7 | 34 | 1,000,000 |
HMS Goliath “ | 13150 | 19 | 32 | 900,000 |
HMS Triumph “ | 12000 | 20,1 | 36 | 950,000 |
HMS Majestic “ | 15150 | 17 | 36 | 1,000,000 |
HMS Agamemnon “ | 16750 | 19 | 40 | 1,500,000 |
99450 | 244 | 7,450,000 |
Batan 4 tahtelbahir, 5 torpidobot muhripleri, 10 kıta nakliye sefaini ve torpil taharri gemisi hariç olmak üzere müttefikin donanması şimdiye kadar 99450 ton cesametinde 7,450,000 İngiliz lirası kıymetinde 244 topla mücehhez 7 sınıf harb gemisi kayıp etmişlerdir. Buna sefain-i saire mağrukayı da ilave edersek 110,000 tonu mütecaviz koca bir filonun Çanakkale sularının ka’rına inmiş olduğu tezahür eder. Şimdi kemali haz ve fahr ile tekrar edebiliyoruz: Çanakkale Fransız – İngiliz kuvveyi beriyye ve bahriyesine bir mezar olmuştur.
Abidin Daver.
Hatırat – Şehâmet-i Osmaniye’nin ve azim galibiyetin meşhus misalleri olan bu zevat (Muavenet-i Milliye) ve (Sultan Hisar)ın kahramanlarıdır. Sağdan birinci Muavenet-i Milliye’deki Yüzbaşı Ferl Bey ve dördüncüsü Sultan Hisar’daki kahraman Alman zabiti sağdan ikinci Muavenet-i Milliye süvarisi Ahmed Bey, üçüncü de Sultan Hisar süvarisi Ziya Beydir. Osmanlı – Alman silah arkadaşlığı bu vakayı harikulade bütün feyz tesiriyeti göstermiş, düşmanlarımızı bile mütehayyir bırakmıştır.
Fenni bahislerden
HÂKİMİYET-İ SEMA VE ALMANLAR
– 1 –
[Vaziyet-i arziye, menafi ve avâkıb siyasiye sevkiyle sergüzeştlerimiz birleşen ve ser-nüviştimizin aynı mefhumu ihtiva etmesi muhakkak olan Almanya’nın hususat-ı içtimaiyede olduğu kadar kudret-i muharebecede hal-i hazır nisbisini tetkik etmek, kendi vaziyetimize ait bir tetebbuyla iştigal mahiyetinde olduğundan ihmale değer yeri yoktur. Bu düşünce sevkiyledir ki, Almanya’nın hâkimiyet havaiyeyi elde etmek için sarf eylediği mesai ve istihsaline muvaffak olduğu netayiçi mütalaa edeceğiz. Muharebat-ı beriyye ve bahriyenin son harpte mühim bir fail-i müştereki olan uçucu aletin Almanlarda tarzı tekâmülünü anlamak – tenebbü fikrinden olanlar için – kaideden ari olmasa gerektir.]
Bazı kanaatler vardır ki; Saik hakikisi ne olduğu bilinmeden kökleşmiş adeta senelerce tetebbu mahsul etmiş gibi sahiplerinde birer kıymet-i ilmiye kazanmıştır. Alman ve Fransız tayyarecilik bahsi de bu şekildeki tufeyli kanaatlerden ad edilse sezadır. Filvaki gerek matbuat gerekse tevatür bu hususta tesirden hali ad edilemezse de meseleyi fen ve hakikat noktayı nazarından görmek o tevatürün kıymet-i itibariyesini sıfıra indirebilir. Musırren şayi değil midir ki <<Almanlar kabil-i sevk balonlarda Fransızlara faik fakat tayyare hususunda onlardan dûndur.>> İşte bu herkesin katiyetle söylediği sözün kıymeti ilmiyesini göstermek için tayyarecilik hususundaki Alman himmetini yazacağız. Hem (şahit aranırsa işte iddia) denildiği gibi bir Fransız muharririnin esâsâtından iktibassen derç edeceğiz:
1884 den 1898 tarihine kadar – velev ki balonla olsun – uçulan yegâne memleket Fransa idi. Pilâtre de Rozier ve Crabb bu tarihlerde şöhret kazanmış bilâhare Santos De Moun onları istihlaf eylemişti. 1898 de ilk Alman balonu projesi yapıldı. 1900 de birinci jeplin uçtu. Ve ondan sonra Fransızlar balon hususundaki tefevvuka veda ettiler.
Dün Fransızların tayyarece olan tefevvuku bugün tıpkı balonda olduğu gibi elden gitmek üzeredir. Meseleyi iyice anlamak için iki koşucu farz etmeli. Bunlardan biri ilerlemiş gidiyor. İkincisi arkada fakat her an için aradaki mesafe azalıyor. Yani arkadaki öndekinden daha fazla mesafe kat ediyor. Bu halde bir müddet sonra ikincinin öndekini geçeceği katiyeti riyaziye ile sabit olmaz mı? İşte Fransa ve Almanya geçen sene evâsıtında bu halde idi. Bugün hal-i harb dolayısıyla ne ihtiralar ne de mesai hakkında malumat alamadığımızdan netice hakkında bir şey demeyiz. Ancak Almanlardaki şu süratin esbabını zikir etmekle iktifa ederiz.
Fransa’da tayyare teşkilatı askeriyesi gayet garip bir şekildedir. Müstakil bir müfettişi umumi tarafından bilâ murakabe idare edilir gibi görünen bu teşkilatın alelade bir general gibi, kıtaatı fenniye müdüriyetine, harbiye Nezaretine, meclis-i vükelaya, meclisi mebusan tayyare encümenine, meclisi ayan tayyare encümenine hülasa birçok makamata irtibat ve mütabaatı vardır. İstiklali yoktur. Hâlbuki böyle bir halde hiçbir iş göremez ve nitekim görememiştir.
Almanya’da da doğrudan doğruya erkânı harbiye-i umumiye tarafından idare edilir başka kimse karışmaz.
Sivil teşkilata gelince: Fransa’da (L’Aeroclub de France) ismindeki heyetin salahiyet namesi olduğu iddia edilir. Hâlbuki motorlar münasebetiyle bu işe otomobil kulübü de girmiştir. Sonra bir de “tayeran heyeti milliyesi” mevcuttur.
“Tayeran cemiyet-i umumiyesi” de işe karışır. Milli tayyarecilik komitesi’nin de mevcudiyeti vardır. Fakat bütün bu cemiyetler müstakil ve münferide iş görmek isterler. Birbirini çekemezler ve nihayet hiçbir hizmet edemezler.
Almanya’da ise 91 adet tayeran cemiyetini bilatevhid idare eden “Deutschen Luftfahrer-Verbande” isminde bir heyet vardır. Sivil işler hep onun elindedir. Diğer cemiyetler onun izni ve malumatı olmadan hiçbir şey yapamazlar. Senenin tayyare musabakatına ait programını o tanzim eder. Geçen sene Fransa’nın L’Aeroclub’ü musabakat programına Monaco’da iki yarış ve “binet” müsabakasıyla Manş ve Bahr-i Muhît’de iki tayyareyi sebha yarışı ve Paris – Londra yarışı derç etmiş, bunların ikisi için de muayyen tarih yerine muhtemel günleri yazmıştır. Almanya’da ise Fransızlardan bir ay evvel program tanzim edilmiş ve müfredatından sarf-ı nazar ettiğimiz 11 adet müsabakanın yevm ibtida ve intihasıyla verilecek mükâfatları ve mahl icraları derç edilmiştir.
Bu müsabakalar, tayyarecileri teşvik için sırf spor noktayı nazarından tertip edilmiş olup tayyare mühendisleriyle motor amillerini tergib için de ayrıca tedbire tevessül olunmuştur. İsmini yukarıda yazdığımız “Deutschen Luftfahrer-Verbande” heyeti bu hususta “National Flug Schipend” ismi verilen tayyarecilik sermaye-i milliyesine istinad ediyor. Bu sermaye, Fransa Tayeran kulübünün cemi için vuku bulan teşebbüsüne mukabil prens Hanry Duprus tarafından tesis edilen ianat ve teberruattan mürekkebdir. Fransa’da, toplanan hükümet askeriyeye tayyareler ve tayyare menzilleri ihda edilirken Almanya’da daha iyi düşünülerek – 9 milyon miktarında olan – bu ianat ile tayyarecilere, inşaat mühendislerine ve motor fabrikatörlerine mükâfatlar tahsis olunmuştur. Bu meyanda tayyarecilerin sigorta ücretlerine muavenet, hangarların inşa ve muhafazası masarifine iştirak keyfiyetleri de dâhildir. Almanya bu mesaisinin neticesini çabuk elde etmiştir. Kaiserliche hazretleri de iki defa iki yüzer bin mark vererek motor inşaatçılarını teşvik etmişlerdir. İşte bu sayede Stofler, İngold, Langer gibi kahramanlar merhaleli ve merhalesiz mesafe derci nihayesini kazanmışlardır.
Bu büyük heyet birincisine 100000 mark verilmek üzere ceman 300000 marklık bir mükâfat tahsisiyle 24 saatlik tayeranlar ihdas etmiş ve bu suretle gece uçmaları meydan almıştır. Sağlam metin bir makine, iyi bir tayyareci, muntazam ve münevver bir menzil olmadan yapılamayan bu tayeranlar şu söylediğimiz levazımın ikmaline vesile olmuştur.
[Zy fleet] ismindeki İngilizce gazete Alman tayyare heyeti umumiyesinin mesaiyesini şu suretle zikir ediyor;
Hatırat – kahramanlarımızın bir diğer ferah-âver levhası.
24 saatlik tayeran için mahsus olan 300000 franktan 125000 Frank’ı Ştufler’e ve 75000 Frank’ı ikinci olan Şlegel’e verilmiştir. Bunlardan maada 1913 senesinde Alman tayyarecilerine tevzi edilen mükâfatın mecmuu 625000 Frank’a baliğ olmuştur.
Bir saat bilâ fasıla ilk tayeranını icra eden tayyareciye 1250 Frank ita edildiği gibi bu tayyarecinin alacağı her yolcu için de 625 Frank bir ikramiye verilmekte ve saatlerin adedi arttıkça 1250 ve yolcunun adedi nispetinde de 625 Franklar zam edilmektedir.
Almanya için altı saatten fazla bir dereceyi nihaye temin eden tayyareci bu şerefi muhafaza ettiği müddetçe her ay 2500 Frank aylık alır. 24 saatte 600 kilometreden aşağı olmamak üzere arazi üzerinde tayeran eden tayyareci aynı şerait dâhilinde ayda 5000 Frank alır. Altı tayyareci yekdiğerini müteakip 2500 Frank aylığa nail olmuşlardır. Senede beş tayyareci yetiştirmeğe vasıta olan her tayyare fabrikasına 50000 Frank ikramiye ita edilmektedir.
Tayyarecilerin hayat sigortaları meselesi de şayanı dikkat farklar irae etmektedir.
Fransa’da tayyareciler yalnız vefat veyahut ağır yaralanmak halinde sigortadan para alabilir. En müsait sigorta kumpanyaları senede 1000 de 75 ücret teminiye alırlar. Bunun bir seneliği peşin verilmek lazımdır. Binaenaleyh vefat halinde 50000 ve ağır yaralılık halinde 50000 ki ceman 100000 Frank’a sigorta olmak isteyen bir tayyareci bir seneliği peşin olarak 7500 Frank ücret verecektir ki; El-yevm Fransız tayyarecilerinin ekserisi bu hal maliyede olmadıklarından sigortalı değildirler. Almanya’da ise sigorta kumpanyaları hükümetten aldıkları emre binaen üç türlü tazminata razıdırlar. 1 – vefat, 2 – ağır yaralılık, 3 – yevmi zarar ve ziyan. Ücret teminiyenin ancak üç aylığı peşin alınır. Bu üç nevi tazminatın beheri 50 şer bin Franktan 150000 Frank’a kendini temin ettiren Alman tayyarecisi senede 2500 Frank vermeğe ve bunun da üç aylığını rub’ olarak 625 Frank tediyesine mecburdur ki; bunun da nısfını [National Flug spende] tediye etmektedir. Şu halde bir Alman tayyarecisi 150000 Frank için peşin olarak 312 Frank kadar bir meblağ tediye ettiği halde bir Fransız tayyarecisi 100000 Frank için senede 7500 Frank vermektedir. Aradaki fark ne kadar barizdir.
Hatırat: Muavenet-i Milliye ve Sultan Hisar kahramanları selamlık resmi aliyesinde güzergâh-ı şahanede
Alman sigorta kumpanyalarının bu müsaadelerine mukabil hükümet tayyare müsabakalarında, müsamerelerde hülasa bu hususa mütedair her paralı içtimada yüzde bir ilave ederek elde edilen parayı kumpanyalara tevzi eder.
1913 senesinde National Flug Spende’nin aylık, mükâfat, ikramiye, tetkikatı fenniye teşvikine medar olmak üzere verdiği paraların mecmuu 2200000 Franktır.
1914 senesi için tanzim edilen bütçede 375000 Frank uzun mesafe müsabakaları için, 125000 Frank müstemlekat müsabakaları için, 300000 Frank motor müsabakası için, 150000 Frank bir tayyareyi sebh müsabakası için, 300000 Frank Baltık havzasında bir tayyareyi sebhe mevâkfi tesisi için ki; Ceman 1700000 Frank tahsis edilmiştir.
1914 senesi Kânunusanisi nihayetinde Alman tayyare heyeti umumiyesinin verdiği son tayyareci şahadetnamesi 667 numarayı haizdi. Bu adet – askeri tayyareciler dâhil olmadığı halde – Almanya’daki şahadetnameli tayyarecilerin miktarını gösterir.
Berlin civarında Yohanstal isimli tayyaregahta 1912 de ceman 1966 saatlik ve 1913 de 4096 saatlik tayeran icra edilmiştir. 1913 senesinde mezkûr tayyaregahta icra edilen tayeranların adedi 36817 dir. Yalnız Teşrinievvelde 4732 tayeran icra edilmiştir. 1912 de mezkûr ayda 2537 tayeran icra edilmiştir.
Hali hazırda Almanya’da 20 gece feneriyle mücehhez 43 Flugfeld yani tayyare gâh vardır. Ordunun 22 adet tayyaregahı vardır. Bunlardan bir kısmı kabil-i sevk balonlara da melci olabilir. Alman bahriyesinin bidayet harpte 36 adet tayyare sebhesi mevcut iken Fransa’nın ancak 6 tane idi.
Şu ufak teşkilat farkı bile Alman tayyareciliğinin terakki katiyesi hakkında bir fikir vermeğe kâfidir.
M.B. Orisi
Hatırat: Muavenet-i Milliye torpido muhribinin şecî, fedakâr zabitan ve efradı.
Bahriye meselelerinden:
İNŞAAT HATALARI
– Fransız bahriyesinde –
Fransızlar mantıkçı bir millettir. Bu hasletlerinin çok kere zararını çekerler. Onlar hayat ve tabiatın icabına göre değil, zihni mantıklarının emir ve nehyne göre hareket ederler. Bilirsiniz ki hayat ve tabiat bizim mantığımızdan hariç ve ekseriya muhalif safhalar arz eder.
İşte ben bu makalede Fransızların gemi inşasında mantık kurbanı olarak nasıl hatalara düştüklerini yirmi senelik bir tarihçe ile göstereceğim.
1890 – 1895 tarihlerinde zırhlılar alelumum şu tarzda inşa ediliyordu: 12,000 – 15,000 tonilato cesamet, 17 – 18 mil sürat, 4 adet 305 lik büyük top on iki adet 152 lik vasat top, on altı – yirmi 76 lık küçük top vesaire. .
O zamanlar İngilizlerin, Japonların, Amerikalıların, Rusların, İtalyanların, inşa ettikleri zırhlılar hep şu gösterdiğim <müşterek enmûzec> de dâhildi. . Bu tecrübelerin verdiği bir netice idi. .
Fransızlar böyle hareket etmediler; inşa ettikleri Bouvet, Charlemagne, Carnot ve emsalini iki adet 305 lik iki adet 270 lik büyük topla teçhiz ettiler. Bir zırhlının en mühim tarz silahı büyük topları olduğu için Fransızların bu tabiye ile nasıl hataya düştüklerini kısaca göstereyim. Diğer hükümetlerin zırhlılarına tabiye ettikleri 305 likler ikişer ikişer başta ve kıçta bulunurdu. Binaenaleyh her dördü birlikte her iki tarafa aynı zamanda endaht yapabiliyordu. Fransızlar iki adet 305 likden birini başa birini kıça 270 liklerinden birini sağa birini sola vaz ettikleri için bu muhtelif çaptaki büyük toplardan ancak üçü bir tarafa ateş edebiliyor. Muharebe esnasında yandaki bir top mutlaka muatıl kalıyordu. Aynı zamanda 305 liğe mukabil 270 lik bir topun mermisi daha küçük ve tesiri bittabi daha az idi.
Fransızlar bu gemileriyle zarar ettiler. Nihayet kendileri de anlayarak sarfı nazar ettiler.
Coşima muharebesi oldu: bu müthiş melâhim ispat etti ki denizdeki çarpışmalarda en büyük rolü 305 lik toplar icra ediyor. Binaenaleyh bütün devletler bu toplarla mücehhez zırhlı inşasına başladılar. İngilizler, Almanlar, İtalyanlar, Ruslar, Avusturyalılar. . .
Artık inşa edilen zırhlılarda ondan aşağı olmayarak 305 lik tabiye ediliyor. Ve bunların sekizi hatta onu hep birden bir tarafa endaht icra edebiliyordu. Fransızlar yine mantıklarına tabi oldular. O 305 liği az gördüler. İnşa ettikleri Condorcet, Danton, Mirabeau, Voltaire, Diderot zırhlılarını şöyle teçhiz ettiler: Dört 305 lik, on iki 240 lık büyük top.
Dört 305 lik her iki tarafa ateş icra edebiliyordu. On iki 240 lıkdan ise ancak altısı bir tarafa endaht yapabilecekti. Bu bir zarardır. Aynı zamanda 240 lık mermiler 305 liklere nazaran küçük ve tesirsizdir ki bu daha büyük bir zarar demekti.
O zaman, yani Condorcet sistemindeki zırhlılar inşa edilmeğe başlandığı hengâmede birçok bahriye münekkitleri, hususiyle İngiliz muharrirleri kati tenkitler serd ettiler. Filhakika Fransızların netice olarak aklı başına geldi. Biraz sonra inşa ettikleri Jean Bart sistemiyle umumi ahenge girdiler. Ne çare ki o altı zırhlı henüz yeni iken modadan düşmüş bulundu.
Bugün Fransızların yine hataya düştükleri görülüyor. Evvelki makalelerimden birinde uzun uzadıya teşrih ettiğim veçhile bugün her hükümet 381 lik toplar isâga ediyor. Ve inşa eyledikleri zırhlıları bunlarla teçhiz eyliyorlar. İngilizler, Almanlar, İtalyanlar, bu tarzdaki zırhlılarından bir kısmını denize tenzil ettiler bile.
Fransızlar yine umumi ahenkten kaçarak zihni mantıklarının verdiği azamet fikrine sadık kalıyorlar. Planlarını tanzim ettikleri Tourville, Lille, Lyon, Duquesne zırhlıları şu topları taşıyacak: 16 adet 343 lük! Hâlbuki diğer hükümetler yalnız 8 adet 381 lik top vazıyla iktifa ediyorlar.
İlk nazarda 16 adede göre pek müthiş çarpan; ne çare ki 343 milimetrelik bir mermi 381 lik bir zeminin kat edeceği mesafeye gidemez. İstikbalde Fransa bir devletle deniz muharebesi yapacak olsa kendi zırhlıları düşmana hasar ika edemeden gark olacaklar.
Zekâlarına rağmen daima mantıklarının kurbanı olan Fransızlar şu umumi harpte aynı zamanda İngilizler gibi dessâs, hilekâr bir kavmin de kurbanı oluyorlar ki hakikaten tuhaftır.
Sadede gelelim: Fransızların aşağı yukarı yirmi seneden beri gemi inşasında irtikâp ettikleri hatalar zırhlılara münhasır kalmamaktadır. Zırhlı kruvazörleri de aynı surette, pek çok hatalı olarak yapılmış ve bugün umumiyetle kıymetlerini kayıp etmişlerdir.
Bugün bilhassa İngilizler ve Almanlar 280 – 305, hatta 343 milimetrelik toplarla mücehhez zırhlı kruvazörlere maliktir. Fransızların zırhlı kruvazörlerinde en büyük top 194 milimetreliktir. Aradaki müthiş farkı teemmül buyurunuz. Mamafih bu kadar kıymetsiz olan Fransız zırhlı kruvazörlerini – bahriyeye vukufu olmayan bir zat – temaşa edecek olursa dört altı baca ile pek müthiş görür!
Hatırat: iki tarihi sefinenin mensubu müctemian.
İşte Fransızlar ve işte inşaattaki hataları!
Yek-tâ Bâhir
Hatırat: Sultan Hisar torpidosunun kahraman zabitan ve efradı.
HATT-I HARP GEMİLERİ
Tekne inşaatı
1914 ŞİMAL DENİZİ MUHAREBE-İ BAHRİYESİ
Mabad
Evvelce kruvazörler, şilepler müstesna olmak üzere posta vapurlarının ekserisinden batî idi ki bu hal birçok milletleri hal-i harbde posta vapurlarına hafif esliha tabiyesiyle düşmanın ticaretini maf fikrine sevk etmişti. Muavin kruvazör sıfatıyla bu postalar, Alabama’ya birer eş olur ve yakalanmadan büyük büyük zararlar ika edebilirlerdi.
Hâlbuki bu gemilerin süratini muayyen bir hadden yukarı çıkarmak bunların seyir ve sefer masarifini ziyadesiyle artıracağı cihetle hemen gayri mümkün idi. Binaenaleyh fenni harp mütehassısları, kruvazörlerin süratleri ne bahaya olursa olsun tezyid edilmelidir dediler. Ve fen bunları, kruvazörlerin torpidobot muhriplerine benzeyecek veçhile inşa edilmelerine zaferyab eylediği cihetle silahlı tüccar sefaininin kıymeti maddeten tenakus etmiş oldu. Çünkü bu gemiler, gayet müthiş eslihaya malik cesim kruvazörlerle kolaycacık avlanabilirlerdi. Kezalik küçük kruvazörlerde bundan müteessir oldular. Binaenaleyh hal-i hazırda ikinci sınıf kruvazörler inşaatında his olunur derecede bir tenakus hâsıl oldu.
Bugün, sekiz adet 12 pusluk top ile mücehhez HMS Inflexible gibi bir gemi hatt-ı harpte mevki alabilir. O bilfiil seri bir hatt-ı harp sefinesi demektir ve aynı evsafa haiz olan diğer gemilerle birleşince HMS Nelson 1805 de Cadiz açıklarında kemali muvaffakıyetle kullandığı seri-ül seyir firkateynler gibi bir tarassut filosu da teşkil eder.
Sonra, bu kuvvetli, büyük kruvazör, istikşafat hususunda ne kadar faydalıdır. Her şeyi hakkıyla görebilmek için düşmanın ta kalbğahına kadar sokulmak lazımdır. Bu kruvazörler için zırh göz, cesamet sürat demektir.
Biri sizi pek yakından tarassudata kadar kiler, diğeri ise sizi, kemali selamet ve sahih malumat ile geriye getirir. Küçük kruvazörler, pek kolay kaçırılır, yakalanır ve pek ziyade yaklaşmadan da batırılır.
HMS Indefatigable, HMS Indomitable’dan 25 kadem kadar boyludur ki bu sayede vasattaki iki tareti biri birinden daha açık olarak tabiye mümkün olmuştur – haizi ehemmiyet derecede bir terakki – yoksa diğer teçhizatça öbürlerinin tamamıyla aynıdır.
Hatırat: Osmanlıların muazzam silah arkadaşı Almanların havarik kahramanisinden bir hatıra ki tarih-i harb ve şehamet ikayı nam eden SMS Emden kahramanlarından birçok mehaliği istisgar ederek kurtulup gelen ve sergüzeştleri malum bulunan kahramanlarına fedakâr vükelamız intizar ederken.
Bundan sonra inşa edilen HMS Lion, HMS Princess Royal ve HMS Queen Mary namındaki daha boylu, daha büyük ve daha seri olan kruvazörler de, dört taret merkez hattı üzerindedir. Yalnız baştaki iki taret biri birine yakın ve içindeki topları diğerinin üzerinden ateş edecek veçhile biraz yüksektir. Bu gemilerde 12 pusluk topların yerine 13,5 puslukların kabulü silah kuvvetini ziyadesiyle artırmıştır. Su hattı, evvelki gemilerde 7 pusluk zırh ile mahfuz olduğu halde bunlar da 9 pusluk zırh iledir. Bütün taretleri merkezi hat üzerinde tabiye etmekten mütehassıl faide ile baştaki iki taretin – biri birine pek yakın bulunmaları hasebiyle – büyük bir hedef göstermesinden husule gelecek zararın yekdiğerini tazmin edip etmediği münakaşaya değer bir meseledir. Çok kimseler Indefatigable sistemini tercih ediyorlar.
Büyük toplarından maada bütün bu sınıfların, torpido muhacematını def’a mahsus hafif eslihası, fırsat zuhurunda kullanmak için de torpidoları vardır. Binaenaleyh biz bu silahın topla mukayesesi itibariyle kıymetini nazarı mütalaaya alabiliriz. Yüz sene evveldir ki Falton bir gemi teknesinin su altına gelen kısmına karşı külliyetli miktarda barut patlatmak suretiyle o gemiyi tahrib veya kuvvetten düşürmek fikrini ortaya koymuştu. Müşkülat, barutun oraya kadar keşif olunmaksızın sevkinde idi. Bu fikir, evvela barutu bir filikanın pruvasından dışarıya doğru çıkan bir uzun sırığın ucuna bağlamak suretiyle mevkii fiile konmuştu. Bu tarzda tahtelbahir hücumlar hakkında muharebat güzeştede icra edilen teşebbüsatı müteaddideyi zikir etmek pek uzun düşer. Bu usul, daha kati olan bir diğeri bulununcaya kadar devam etti. Hakikat halde ise, düşman gemisine pek okadar yaklaşmaksızın barutu gemi ile temas ettirmenin çaresi bulununcaya kadar Robert Whitehead torpidosu bu şart mühimme ifaya zaferyab olmuştur.
Bu torpido, taifesi olmayan ve makine ile sevk olunan ufak bir tahtelbahir bot idi. Makine bir defa hareket ettirildikten sonra, başka bir takide ihtiyaç göstermiyordu. Bu ufak botun baş tarafında külliyetli miktarda ali furanlı barut bulunuyordu ki gemiye çarptığı anda kendi kendine ateşleniyordu.
Mabadı var.
Hadisat: Ahiren ka’rı bahre inen Moskofun Panteleymon zırhlısı.
Hatırat: SMS Emden kahramanlarının kumandanı Yüzbaşı Hellmuth von Mücke.
İki hatıra: Kari’îlere iki fedakâr muhteremin resmini takdim ediyoruz. İkisinin mevkii maneviyesi sineyi tevkir milletdir. Fakat maddeten biri yine o kitmân teranede, diğeri vazife başındadır. Sağdaki resim o şehiddir ki, kendisi Beylerbeyi Sarayı muhafızlarından iken Kafkasya muhacematına iştirak etmiş ve harikulade kahramanlıklar ibraz ile ihraz-ı rütbeyi şehadet eylemiştir. Nam-ı mübareki Mülazım İzzeddin’dir. Diğeri o kahramandır ki kendisinin sekiz misli büyük tahtelbahir ile çarpışan ve onu batıran Sultan Hisar mürettebatının topçu neferidir.
PEK GARİP BİR VAKA
Edirne’den gönderilmiş aynen derç olunmuştur.
Efendim,
Muhterem mecmuanızın fi 30.Nisan.1331 tarihli ve 94/45 numaralı nüshasında Avusturya imparatoru hazretlerinin hayatı hususiyelerine dair fantezi bir makale var. Bu makale taraf acizaneden yazılmış ve [Almanya’da vatanperverlik] ser levhalı diğer bir makale ile beraber müdür ve ser muharrir Hüseyin Kazım Beye verilmişti. Mumaileyhe, Almanya’da Vatanperverlik ser levhalı makaleyi 35.nci nüshaya derç etmiş ve imparator hazretlerine ait olanını, müşarünileyhe hazretlerinin cüluslarına mesadüf fi 8 Haziran sene 1915 tarihinde çıkacak mecmuaya koymak üzere hıfz ettiğini söylemişti.
Makalenin tarafımdan yazıldığı mensub olduğum Karagöz heyet-i tahririyesiyle beraber ikdam ser muharriri Abdi Zühdü Bey Efendi de bilir.
Binaenaleyh makalemin H. Sayid imzasıyla neşrini hukukuma tecavüz telakki eder ve keyfiyetin muhterem mecmuanızın ilk çıkacak nüshasıyla ilanı istirhamını takdimi ta’zimât ve tekrimâta zerîa ittihaz eylerim efendim. Fi 5.Mayıs.sene 331
Fuad Sami
Mecmua
Mesele; Bir hakk-ı kanuni olduğundan Fuad Sami Beyin mektubunu aynen derç ettik. Yine hakk-ı nizamiye istinaden gerek kendilerine, gerek efkârı umumiyeye pek garip bir vakadan bahis edeceğiz.
Filhakika mezkûr iki makale Fuad Sami Beyin tarafından mecmua idaresine gönderilmiş ve hatta imparator hazretlerine ait makalede – hatırımızda kaldığına göre – sarı defter kâğıdı üzerine yazılmış idi. Müdürümüzün bir aylık mezuniyeti üzerine mezkûr makale makalat sairenin mahfuz olduğu mahalden mün’adim ve muahharen İbn Mevlânâ tekenni eden Hasan Sayid isminde bir zat tarafından idareye getirilerek ücreti ahz olunduğu memurin idarenin ifadesinden münfehim olmuş ve bilahare mecmuaya derç edildiği görülmüştür.
Edebiyatta mezheb hulule cevaz var ise bu sureti de mecaz görmek lazım gelir. Belki Hasan Sayid Efendi bunu muharriri makale ile sabıka-i ülfetine istinaden yapmış olabilir. Bu cihet, belki kabili tefsir ise de makalenin inadamını ne suretle tevil edeceğimizi tayinde hâlâ izharı acz ediyoruz.
Mecmua idaresi, gerek mecmuanın, gerek Fuad Sami Beyin hakk-ı kanuni ve mantıkisini müdafaa için ilan keyfiyeti bir vecibe bilir.