DONANMA MECMUASI 14 / Nisan.1911

DONANMA TARİHİ 14  –  Nisan.1911

BAHRİYE TOPÇULARIMIZIN MUVAFFAKİYETİNDEN BİR SAFHA.

TURGUT REİS ZIRHLISINDA 29.MART.1327 TARİHİNDE İCRA OLUNAN TALİMİNDE İSTİMAL OLUNAN HEDEF OLUP MESAFESİ 2000 / 2500 METRE.  SEFİNE SÜRATİ SEKİZ MİL, İSABET YÜZDE 45, HVDVFİN TULU 4.5 METRE VE İRTİFASI 3 METRE.

Sırat mustakim matbaası.

DONANMAYI OSMANÎ MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ

Kalbinde vatan muhabbeti, millet sevgisi bulunan

Her Osmanlıyı beyannameyi kemal dikkatle

Okumaya ve okutmağa davet

Eder.

     Osmancık yurdunun saf evladı, Osmanlı hamiyetinin hakiki sahibi!  Osmanlılığı muhafaza eden cenabı hak ondan da pek büyük, pek hayırlı iş gördük.  Çünkü Osmancığın toprağını, ana bucağını, kardeş mezarını, aile ocağını düşman ayağı altında çiğnetmemek için çalıştık.  Çünkü donanma ianesi verdik.  Donanma ianesi duyar duymaz koştuk.  Kâh keseyi boşalttık, kâh dişini sökerek müzayedeye koyduk.  Göz bebeğin evladını donanma ianesi namına cariye yapmak istedik.  Hasılı büyüklük ne ise onu gösterdik.  İşte bunu beyan, sendeki Osmanlı yüreğinin büyüklüğü karşısında mebhüt kalan donanma cemiyeti seninle biraz konuşmak istiyor.  Zira ne senin vazifen, ne de onun hizmeti yetmiştir.  Yetmiş değil daha yeni başlıyor.

     Muhterem Osmanlılar!

     1325 senesi temmuzunun altısından bu güne kadar geçen müddet imtihan devresidir.  Şimdi bütün cihan bize bakıyor.  (şu fikir, daha düne kadar zalim elinde esir millet acaba iane ile donanmasını yapabilecek mi?)  diyor.  Sen bu hamiyet imtihanında fedakârlık meydanında ne yaptık?  İşte ufak bir hesap:

Dört tane son sistem torpido muharebe,

İki cesim zırhlı, beş mükemmel nakliye

Sefinesi altık.

     Bununla beraber iftihara ebediyen haklısın!  Daha düne kadar mevtine hüküm edilen,  fıraş inkırazı başında mirasçıları bekleyen bu millet teşkil ettiği bu cemiyet vasıtasıyla iki seneye karip bir zamanda İngiltere, Almanya gibi donanmaları pek yüce, pek kuvvetli olan devletlerde henüz yeniden yeniye yapılan dört torpido aldı ki bir iki milyonluk bir zırhlıyı bir saniyede berhava eder.  Bu zaman hayatının altı aylığını teşkilat ile geçiren bir cemiyet, ey muhterem millet!  Senin hamiyetine güvenerek iki zırhlı aldı ki bu gün yalnız ufacık komşuları değil, daha büyüklerini düşündürüyor.  Cemiyet bununla kalmıyor.  Osmanlı bayrağına hasret duran sahillerimize Osmancığın ruhundan selamlar götürmek için nakliye sefaini de aldı.  Sen pek güzel bilirsin ki artık Osmanlı askeri vatanın bir ucundan diğer ucuna yine vatan için yine millet için koşarken âcil teknesine binemez.  Yolda meşakkatten, pislikten ölemez.  Çünkü

Sayfa: 1250

o, Osmancık has evladıdır, yine sen bilirsin ki artık Osmanlı hükümeti (selameti vatan) için bir yere asker sevk ederken elinde para ecanibe minnet edemez.  Çünkü o, şükür ve minneti yerinde sarf eden eski Osmanlıların ahfadıdır.  Yine sen pek güzel bilirsin ki, artık Osmanlı sularında Osmancığın evladı Osmanlı sancağı görmek ister.  İstanbul limanında en muhteşem sefineler ecanibin, en köhne gemiler Osmanlının olmasına tahammül edemez.  Çünkü zillet, bu çarelerin zadeyi itiyadıdır.

     Cemiyet, bu gün elinde iki berat ile duruyor.  Birinde hal:  (750000)lira

 Mitat paşa reşit paşa gemilerinin galata rıhtımında ahali tarafından istikbali.

vererek millete kazandıklarını gösteriyor, diğerinde istikbal yazılı:  Milletler, istikbal için yaşar.  Bahusus milletin mahsuleyi imali, hülasayı hamiyeti, semereyi himmeti olan donanma cemiyeti istikbal karibde Osmanlı milletinin büyüklüğüne güvenerek tavsiyesini nahad ettiği bir milyon liradan mütebaki kalan (769259) lirayı verecektir, her ay kırk bin lira vermek için imzaladığı senedin mühür taahhüdü milletin zimmet haysiyetindedir. 

     Ey muhterem Osmanlı!

     Sen olmasaydın, sen büyüklük göstermeseydin bu din azimi kim taahhüt ederdi?

     İstikbal bununla yetmiyor.  Her ati karibdir.

sayfa: 1251

hükümetin ahiren sipariş ettiği iki muazzam zırhlının bir üçüncüsünü donanma cemiyeti yadigârı millet olarak cihan medeniyetin inzar takdirine arz etmeyecek mi?

     İşte bunun içindir ki, bütün Osmanlılardan (hamiyette sebat) terkibindeki büyüklüğün büyük tecelliyatına intizar eden cemiyet, iki üç sene sonraki şevketi bahriyemizin bu günkü esasını kurmak isteyen fedakaranı vatandan donanma ianesini unutmamağa rica ediyor.

     Fedakâr askerler!  Hamiyetli memurlar!  Muhterem köylüler!

     Bu gün Osmancığın kıymetli bucağı yine fedakârlık bekliyor.

TURGUT REİS ZIRHLISININ 10,5 / 8,8 SANTİMETRELİK TOPLARI NİŞANCILARININ ENDAHTDAN SONRA HEDEF ORTASINDA ALINMIŞ FOTOĞRAFIDIR.

Haydi, mensup olduğun şubeye aylığından bir miktarını terk ettiğini bildir.   Ey âlicenap köylü!  O şube, senin beş kile buğdayını kayıt etsin.  Koş! Bereket mübareğinde titriyor.  Yavuzun ruhanini imdat ediyor.  Bildirim görülüyor.  Cihan bize bakıyor. 

     Donanma ianesine koş!

Sayfa: 1252

MİTHAT PAŞA VE REŞİT PAŞA GEMİLERİNİN GALATA RIHTIMINDAN KALKIP ŞAMANDIRASINA GİDERKEN.

 

DARALŞEFİKA TALEBESİNE

MİTHAT CEMAL

Sayfa: 1255

 

Ruznamemden bir sahife natamam

BİR MAHBUY FENAYAB İÇİN

Çanakkale – 1316

Ali Riza Seyfi.

Payidar tesirlerden

ÇOCUKLARIMIZ. . .  

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ MARAŞ ŞUBESİ HEYETİ.

1 – REİS EVVEL SUPHİ BEY.  3 – AZA MUZAFFER EFENDİ.  6 – AZA SÜLEYMAN EFENDİ.  7 – AZA MAHMUT TAHSİN EFENDİ.

8 – AZA AHMET ŞÜKRÜ EFENDİ.  10 – AZA OSEB EFENDİ.  11 – AZA DERVİŞ EFENDİ.  12 – AZA HACI HASAN EFENDİ.

15 – AZA HASAN EFENDİ.  16 – AZA KIRIMCIYAN EFENDİ.  17 – AZA DURDU EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ MEDİNEYİ MÜNEVVERE ŞUBESİ HEYETİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ BOLU ŞUBESİ REİSİ NUH ZADE VASFİ EFENDİ.

GÖZTEPE

20.mart.1326

Selma Servet Seyfi

İNKILÂB

     Hevesimizin önünde tecessüm eden şu kâinat, tekmil işgaliyle ahvaliyle cümlesiyle beraber usulü hakikatin sıfat tezahüriyesinden başka bir şey değildir.  Zatı hakikat ise zaten mahsusattan olmadığı için usulü hükümet sahneyi basiriyeden içeri sahayı basirette aranmalıdır ki:  hükümetin o vakit hükümet olduğu bilinsin.

     Şu noktayı nazardan <<inkılâb>> tağyir, tebdil, tahvil, teceddüt, istihale, tekâmül, istifa gibi birçok manaları tazmin ederek şebat ulum ve fennin kâffesinden nasibedardır.  Nasibeder olduğu için yukarıki manalardan biriyle tarif mümkündür.  Binaenaleyh <<inkılâb>> hakikatin sahayı azimde tezahürat tabiyeyi seviyesidir;   Tabiri felsefesiyle tarif mümkündür.   Şu halde <<inkılâb>> hakikatin zatında değil, suretinde olduğu ve zaten hakikat müteaddit olmadığı anlaşılır.

     Evet, öyle olduğu için böyle tarif edildi.  Evet, hakikatin kendisi asla taaddüt ve inkılâb hakikatin zatında değil, suretindedir.  Şu gördüğümüz kâinat kâffeyi manisiyle beraber hakikatin meriyet ademde lamütenahi suret ve şekiller de irtisamından başka zira farzı mahal olarak her şeyin hakikati başka başka olmak itikadında bulunursak, elimizdeki ulum ve fennin kâffesini, ezcümle ve kimya ve tabiatı inkâr etmiş oluruz.

     Suretler hakikaten başka başka hakikatler olmuş olsaydı ulum ve fenne asla yol bulamazdık;  Hatta şu mevcudiyetimizi de göremezdik.  İmkân bu sebepten batıl ve atıl olup kalırdı.  Kanun atıfet tabiat, ferman inayeti kudret böyledir. 

     Evet böyledir.  Ezcümle üzerinde yaşadığımız küreyi arzı mesela;  izanibe edecek bir dereceyi hararete arz edersek akıbet gaz haline geleceği şüphesizdir.  Demek ki nice binlerce çehreden arzı endam hakikati şimdi bir gazdan başka bir şey göremeyiz. 

     Gaflet etmeyelim!  Bizde o kereler zamanla birlikte mahkûm fena oluyoruz.  Biz de o hakikatin müstesna bir çehresiyiz.  Dehşet getirmeyelim!   Mahkûm fena olan tezahürat hakikatimizden ibaret bulunan izanımızdır.  Yoksa hakikatimiz değil.

     İnkılâbın yukarıda gösterdiğimiz manisini bir kere de nefsimizde cem ederek tasvir felsefesiyle tasvir edelim!  Sonra kıyası nefis tarikiyle eşya saireyi hesap edelim. 

     Umum insanlar hakikatleri müsavi olduğu

Sayfa: 1262

Halde suret ve şekildeki istidatları seviyesinde tezahür ve intiba ederek cinsiyette niyetleri, niyette şahsiyetleri tahakkuk ediyor.  İşte;  Buna hakikaten suret ve şekilde tağyiri diyebiliriz.  Umum insanlar neslen bade nesil islafdan ihlafa intikal ediyor.  İşte;  Buna hakikatin suret ve şekilde tebdili diyebiliriz.

     Umum insanlar devren bade devir şebabetten şeyabete doğru gidiyor.  İşte;  Buna hakikaten suret ve şekilde tahvili diyebiliriz.

     Umum insanlar haynen bade heyn şebadan çoğa, çoğdan şeba ve merzden sıhhate, sıhhatten marze düçar oluyor.  İşte buna hakikaten sureti ve şekilde teceddüdü diyebiliriz.

     Umum insanlar mertebeyi bade mertebe birçok edvarı maneviye ve maddiyeyi geçerek şu ilmi hayata ve sonra ilim memat’a ve daha sonra da kim bilsin daha ne kadar o elim edvara doğru gidiyor.  İşte buna da hakikatin sureti ve şekilde istihlâsı diyebiliriz.

     Umum insanlar tecrübeyi bade tecrüben tenvir fikir ve tevsi ilime malik oluyor.  İşte;  Buna hakikatin sureti ve şekilde tekâmülü diyebiliriz.  

     Umum insanlar terbiyeyi bade terbiye kemalat hakikiye ye malikiyetini gösteremiyor.  İşte;  Buna hakikatin suret ve şekilde istifası diyebiliriz.

     Faale inkılâba eşyanın istimdat tabiyesi yegâne sebeptir.  Faale istimdat ise (ihtilaf imkâna ve azmine neyle ahkâm muhtelif olur) düsturuna göre ispatı mevcudiyet ettiği içindir ki kendisine istidat deniyor.  Bu ise kanunu kimyanın neticeyi tabiyesidir.

     Evet, sabitane bir itikat cazimle bütün bu kütleyi kâinat tekmil, icramiyle ecsamiyle fezasıyle esiriyle medeniyetiyle nebatatıyla civanatiyle hatta maddiyatıyla maneviyatıyla hatta havasıyla hissiyatıyla kanun kemanın netayiç tabiyeyi hakikisidir, demekten kendimi alamam.  Binaenaleyh amak maziden amak istikbale doğru kâinatın kâffeyi sıfatıyla hatta gayri zamanı sıfatıyla birlikte bir manzumeyi kanun kimya olduğu ve bu kanun ise bütün manasıyla inkılâbdan başka bir şey olmadığı ehli basiret indinde muhakkaktır.

     Şuraya kadar gördüğümüz tafsilattan maksat;  inkılâb, kanun tekâmül ve istifaya müstakilen bir nevi isbadad tabiyelik vazifesini gördüğünü tefhimdir.

     İnkılâbı bazen şeker ve limonun birleşmesi sakinane bir limonataya, bazen de soda ve limon tuzunun birleşmesi gibi ferani sütlüce teşebbüs edebiliriz.

     Tekâmül ve istifa ise arının usaresinden geçen muvad zeharın balmumu;  Bal olması kılındandır.  Her inkılâbı inkılâb, tekâmülü tekâmül, istifayı tevlit ettiği için inkılâb, tekâmüle tekâmül istifaya istifa gayeye bir güna istidat tabiyelik vazifesini gördükleri tezahür eder ki:  işte, hikmet tabiiye ve kemaiyye budur.  Kâinatta maddi ve manevi hiçbir zerre, hiçbir şey bu kadar ki:  bu ferman kudrete göre itaat olmasın.

Sayfa: 1263

 

İnkılâbın ne derece şümullü bir ihatada olduğunu anladık!  Şimdi meramımıza geçelim!

     İnkılâb, manevi ve suri tecemmülat ve teşekkülat künyeye karıştığı gibi beni beşerin de kâffeyi ahvaline karışır.   Karışır da maddeten inkılâp içtimai, inkılâp idari, inkılâp siyasi, inkılâp iktisadi ve manende inkılâp ahlaki, inkılâb dini, inkılâb ilmi gibi bir takım suretlere tecelli eder.  Tecelli ederek asıl gayeye doğru tali makülâta hizmet eder.

     Asıl şu makaleyi yazmaktan maksadı inzar basiret ve dikkati şu birkaç cümleye celp içindir. 

     İnkılâbın hedef gayesi tekâmül ve istifadır.  Esnayı inkılâbda tekâmül yerine tenakus, yani derecat yerine derecat ve sübut yerine nafi gibi bir takım akis amil tezahürat, faal istimalden hatayı fahişinden neşet etmiş bir eser infialidir ki hak gelir batıl gider kabilinden olarak behemehâl bir nevi derecenin yerini diğer bir nevi derece işgal edecektir.  Binaenaleyh temini hak ve galebe için ve caip inkılâbiyeye sevk derece sırf mahsul vacibidir.

     Bundan aşağısı bazı vecaibe muhtasaran arz ve beyandır.

VECAİBE İNKILÂB İÇTİMAİ

     Hiçbir vukuat günü yoktur ki:  aynı aynına tekrar ve avdet olsun.  Tekrar eden şey kalil kesir, garip basit bir münasebetten başka bir şey değildir.  Şu halde çehreyi inkılâb kisveyi istimdada göre revnema olur.

     Kisveyi istidat bazen ihtilaf imkânı ile muhtelif olur.  Binaenaleyh kâffeyi eşya üzerinde mühim bir hâkimiyet gösteren muhtelif amil çopanın tesirat tabiyeyi hususiyesine maruz kalan cihet şimaliye ve cihet cenubiye ve cihet şarkiye ve cihet garbiye sekinesi tesirat hususiyeyi eklemeye tabidirler.

     Bir halde ki:  hatta levin ve şekil ve hacimde bile muhtelif olurlar. 

     Görülüyor ki:  insanlar semt semt beyaz, esmer, siyah, bakır gibi mütebâyin renkte ve hutût ve cehiye ve cismiyesi umudu ya afakî vaziyette, cüssesi mütekallis ya münbasit hacimlerdedir.  İşte, cismen muhtelif olan kütleyi beşer elbette hissende muhtelif olmak emri tabiidir. 

     Kisveyi istimdat bazen ihtilaf azmine illede muhtelif olur.  Binaenaleyh kâffeyi eşya üzerinde mühim bir hâkimiyet gösteren muhtelif amil cüviyenin tesirat tabiyeyi hususiyesine maruz kalan fasıl rebii, fasıl seyf, fasıl harif, fasıl şitar simiyat ve zuvi el hayatı tesiratı hususiye mevsimiyeye tabidirler.  Bir halde ki:  Hatta leven ve şekil ve hacimde bile muhtelif olurlar. 

     Görülüyor ki:  İnsanlar vakit vakit mütegayyir bir renkte, müşammaz ya mübtesim bir şekilde, kerim ya sert bir hacimdedir.  İşte bünyenin ahlaka duçar olan beşer elbette hisse de muhtelif olmak emri zaruridir. 

     Kisveyi istimdat bazen ihtilaf azmine ve imkâna ille de müttefiken muhtelif olur.  Mademki:  Esas inkılâb olan mürür ile tekâmül ve istifa

Sayfa: 1264

 

sabittir;  o halde hüküm ihtilaf muhakkaktır.  Binaenaleyh <<bu günkü eşya dünkünün aynı değildir>> desturunun amil muassarası altında mahkûm kaldığımızı kendimize rehber ittihaz etmeliyiz.  Binaenaleyh coğrafya cihetiyle bir semtin kavmiyle diğer semtin kavmi arasında, tarih cihetiyle bir zamanın insanlarıyla diğer bir zamanın insanları yanında zaten tefaveti ve saffen münasebeti gözeterek aynı aynına taklidden ictinab, istidadı istidadına kıyasa intisap vecibeyi sebebiyedendir.

VECAİBE İNKILÂB İDARİ

     İstidada göre inkılâb biri vukuu, diğeri ikaya olmak üzere ikiye inkısam eder.  Bu da esbabı inkılâb ve eseri inkılâbın yanlarında iştirak eden istidadı tabiyenin kemal mu iffet ve mer efekanlarından naşi olmak itibariyledir.  Kemal mu iffetin varsa inkılâb adeta his olunmayacak bir surette tecelli eder ki:  Buna inkılâb vukuu demek yakışık alır.  Muvafakat yoksa inkılâb, esbabı istidadın dereceyi badiyet ve mefkudiyetine göre şiddetle zuhur eder.  Bu da ikayedir.  Şurası muhakakdır ki:  Evvelkisinden kemali batait, ikincisinde kemali sürat vardır.

     Aynı zamanda nazarıyatın kuvveyi intikaliyesine karşı ameliyenin kuvveyi intikaliyesi daima mukavemetten izharı aciz ile mihaniki diğer bir kuvvete arzı iftikar ederek her halde tehlike mahuzdur.  Çünkü:  Nazariyattaki sürat ve hads ameliyyanda pek dundur.  Nazariyat mağlup olan bir sahip idare ameliyatda galip olamaz.

      Nazariyattan gafil olan bir sahip idare daima noksanıyla muatebdir.

     İstidat cihetiyle alet içtimaiyeyi teşhis ederek nazariyata aminsal eden bir sahip idare tabip hâzık gibidir.

     Binaenaleyh her iş işte;  Bundan beklenir.  Çünkü:  Nazariyat ilmiyesini tecrübat imaliyesine tatbik ediyor demektir.  Tabii beşer de mündemiç bu istimdat, açsam eşyada mündemiç nâr istimdat gibidir.

      Şu istimdat beşer bazen öyle bir sıraya gelir ki:  Adeta bu safer hali alarak adını bir sadme ile hemen iştial ediyoruz.  Buna dereceyi intibah demek layıktır.  Bazen olur ki:  Haylice bir delik ve temasa muhtaç olur.  Buna tenbiye icap eter ki:  İcrayı nasihat demektir.  Bazen olur ki:  fehim gibi diğer bir maddeyi müştaile ile nefh ve işale mütefekkir olur.  <<nus ile yola gelmeği etmeli tektir, tektir ile uslanmayanın hakkı kötektir>> kavline masadık olur.  Binaenaleyh intibah yerine tembihe, tembihe yerine darbede daima akis amil tehlikesi mahuzdur.  Beklide muhakkaktır.

     Bu mesrudâtımız istimdat tabii üzerine idi.  bir de istimdat vardır ki:   fosforla fehim bir birine ihtilat etmiş gibi bir hal alır ki:  hangisi galipse ona göre mağlup etmek çaresine gitmek icap eder.  Hâlbuki bu da bir nevi sevki tabiden başka bir şey değildir.  Şeytanı

Sayfa: 1265

 

Matı etmek yahut mutii şeytan yapmak adeta hali feverandaki ateşi itfa etmek yahut bir maddeyi feveranı bir ateşin haline getirmek gibidir ki:  ilaca ilaç icap eder, şu tatbikat ameliyeye tecrübiyat nazariye hakimdir.  Başka çaresi olmasa gerektir.

VECAİP İNKILÂB SİYASİ

     Emir siyasette (harici) daima söz galibindir.  Ve hale bakılırsa bunda haksızlık şuası olduğu zan olunur.  Hâlbuki:  Galibiyet ayrıca bir hak olmasaydı galip etmek mümkün olamazdı.  Nakıs bir kuvvete malik olan, hak galibiyeti daima temin etmiş demektir. 

     Sözle yürütülen nüfuz ve haysiyeti göze gösterilen kahır ve haşmet ahkâm eder.  Kahır ve haşmet olmak adat esbabı kuvvet etmek ile tahakkuk eder.  Binaenaleyh manevi ve sûri ittifaktan ittifaka, satvetten satvete daima yükselmelidir.  Emir siyasette hak temlik, hak istimlaktan itaaten daha akva, idareyi daha ehvendir.  Binaenaleyh metaı siyaset, kanuni siyasetten daima hayırlıdır.  Tedbir siyasette zevahirden ziyade zemair, halden ziyade istikbal nazarı basirete alınmazsa islaftan ihlafa da edilmiş olur. 

     Elcait zamaniye ve mekaniyeye görememenin olduğu kadar ne yapılmak icap ederse yapılıp terviç makasd zamanındaki teklifi daima muhataba tevcih etmenin çaresini bulmak temeşşüt siyasiyeyi tahvin eder.

     Emir siyasette istimal olunan vesait kavliye ve haliye zevahirinden ziyade hifaya maniye mütehammil olmalıdır ki:  Gayei maksat mevsimsiz tebadir etmemiş olsun. 

     En tahammülsüz bir maksadı sırasıyla daha ehveni ehven üzerine tercihen göstere göstere muhataba kabul ettirmek pek de harcı az mekân değildir.

VECAİBİ İNKILÂB İKTİSADİ

      Gayeyi iktisat, servettir.  Asıl servet bir milleti sineyi semahatinde ikdâr eden muhitin bahşiş künüz fitretidir ki:  O semahata göre esbabına tevasül ile hasıldır.  İstidadı muhit neye mahya ise onu istihsale say etmek semere bahş olur.  Yoksa faraza, zirai bir muhitte sanata edilecek sayi menhud olacağı şüphesizdir. 

     Servet işten de dişten de ikisinden birden inkişaf ederek efzayiş bulur.  En büyük servet muhitin yetiştirdiği nevi beşer, saniyen mevalitdir.  İstidat muhabbete nispeten sayileri natamam olan bir milletin etrafı muhite arzı iftikar eder.  İzhar aciz eder.  Mülkün sahabeti tabiyesinden mahrum kalır.  Mahkûm izmihlal olur.  Sayi bir ciheti nafia, diğeri ciheti maarif olmak üzere iki şehbelli bir şahindir ki:  mensup olduğu millet onun zir cenahin muhitinde mustazil

Sayfa: 1266

refah ve saadet olur.  Efradı milletin ikdamı hatvatı servet tabiyenin müstahsil kataratı olmalıdır ki:  Vakit nakit olsun.

     Henüz vaktini nakit edemeyen bir millet henüz iktisaden fakirdir. 

     Kuvveyi iktisadiye kuvveyi ictimaiyenin rabt gayri mefarikidir.  İktisatsız içtimai irtibaratsız imad haymeye benzer. 

     İçtimai muharebelerin yerine şu son asrımızda siyasi istimlâkler, iktisadi haller kaim oluyor.

     Hulûl iktisadi istimlâk siyasiyi, neticeyi sulh mesalih suretinde istilayı mudidir.  Çehre hep o çehre;  fakat aklı gözünde olanlara göre kisveler başka başkadır.  Aldatır, kan dökmeden kanını içine uyuşturmak işte budur. 

     Ya istihsal servet hususunda rekabet etmek yahut imsak hususunda pazar revaca salâbet vermek çarelerinden birine müracaat etmek icap eder.

     Hele işten artırmak için bize daha pek çok zaman lazımdır.

     İhtiyacatımızın izafen meza iffeten fevkinde olarak haset nefsaniyemizi tatmin için sarfiyata çoktan beridir, maruz olmuş kalmışız.  Bari hiç olmazsa kar ve zarar hesabımızın husule tevazüne kadar dişten artırıp da menafi ve maarifimizi tezyit ve terkiyesi edilse zan ederim ki:  bundan daha büyük fedakârlık olamaz. 

     <<Benim neme lazım>> demek hakkına malik değiliz;  zira bugün malikânemiz olan şu mukaddes vatanı vaktiyle ecdadımız kan îsâr ederek bize bıraktılar.  Biz bugün mal îsâr ederek ihlafımıza tevzi etmezsek bu gün sineyi semahatına sığındığımız vatana bigânelik etmiş oluruz.  Biz bigânelik edersek acaba vatan bize ne yapar?  İmsak hususunda kimse kimseyi mecbur edemez.  Lakin iflas hususunda muaheze değil hatta hacze bile kıyam olunur. 

     Çarenin en nafizi, en mükemmeli bil hamle sanayimizi garbı taklit değil şark usul kadimesi üzere tecelli ettirmektir.  İnzar şarkın garba müteveccih olmasına mukabil inzar garbın da şarka celbine çalışmaktır.  Her hizmeti hükümetten beklemek doğru bir fikir değildir.  Bahusus ki:  şu zamanımızda hiçte doğru değildir.  Devri sabıkın bize devir etmiş olduğu bir takım harici dahili nice zinciri esaret siyasi vardır ki:  siyaseten idareyi iktihamı gayet müşkül, hatta müteazzır olanları bile mevcuttur.  Bu ağlâlları kırmak hususunu külliyen siyaseti resmiye ye terk etmek adeta hükümeti göz göre göre uçurumlara sevk etmek demektir ki:  neticede hükümet vasıtasıyla tevcih edecek maruzatın yine kime ait olabileceğini bir kere düşünelim!  Hükümetin hep icraat siyasiyesi milletin hep nakit ve efradının tahtı zamanında değimlidir?  Hükümet milletin şahsı manevi mesulüdür.  İnzarı siyaset hep ona müteveccihtir. 

     Bir taraftan varsın hükümet vazifesiyle meşgul olsun.  Etrafı kırmadan o zincirleri kırmağa sayi etsin.  Bir taraftan da millet tedbir gayri resmiyeyi siyasi ile umur hükümeti tehvin

Sayfa: 1267

ve teshile bezl mukadderat etsin.  Bu da bir nevi tûr idaredir ki:  hürriyet ve meşrutiyet sahibi olan bir millet her veçhe ile serbesti muameleye sahip oluyor demektir.  İşte neticeyi ittihat millet olarak bu yekünat meydanda.  Acaba buna benzer bil ittihat sair vesailik imkânı yok mudur?  Fakir itikadında bulunduğumuz bu millet murat ederse ittifak ve ittihat ederse dört beş sene zarfında ittihat akçesiyle milyonlarla liralara malik bir şirket tesisine kadir olamaz mı?  Hata etmiyorsam bir değil bir kaç

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ TRABZON ŞUBESİ AZASINDAN VE TÜCCAR MUTEBERANDAN MAHMUT SALİH EFENDİ.

müesseseye malik olmak istidadını haizdir.  Meşhur darbı meseldir <<ekmeğin iyisi hamurun büyüğünden olur>>derler, pek doğru pek iktisadi bir sözdür.  Usul iktisaden başlıca menbaları, teşriki emval, teshili mesai, taksimi amâl, sürat, emniyet, sendika tarikiyle usulü himayettir.

     Kuvveyi muhasebeye birisi umuru ticarete, diğeri

Sayfa: 1268

umur nafıa ve ziraata ait olmak üzere sırf mali olarak iki büyük müessese maliye ye teşebbüs etse de meydana getirse, getirse de fır dolayı sahilden ve civar sahilden başlayarak müteselsilen içerilere doğru yürüyerek mülkün içinde ispatı mevcudiyet ve faaliyet etse, etse de vatanında keyif mayeşayı ağyarsızca yarlık gösterse o zaman bu millete el dil uzatacakları bakalım görebilir miyiz?  Bizde garip bir hayal ham vardır ki:  bu söylediklerimizi hayal mahal itikattan da bulunmaktır.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ TRABZON ŞUBESİ AZASINDAN BANKER KOSTEROPULO YORGİ EFENDİ.

yok yok bu itikat pek yanlıştır.  Memleketleri sırf sanata ve sanatın temin revacı zımnında el memleketlerinde siyasete muhtaç olan milletler işte gözümüzün önünde ibret almalıyız.  Biz ise memleketlerimiz her sene taze taze hayatlara, yeni yeni bahşişlere malik olduğu, hiçbir siyaset külfetine muhtaç olmadığı halde bu derece tereddütlere cevaz vermek doğrusu hiç de caiz değildir. 

     Acanip;  ey aydın;  hesap belli milletimizin dörtte biri senede üç beş liraya yine kendi

Sayfa: 1269

Servetinin hesabına olarak üç beş sene ihtiyaten imsak ve ita ederek bu müesseselere dahil olsa bu dediklerimizin olacağında hiç şüphe yoktur.  Lakin iptida bu emir hayra delalet edeceklerin umuma karşı mümin bir usul salmada meydan hamiyet ve insaniyete ve sahayı faaliyete atılmaları icap eder.  Uzun söze hacet yok;  kâfidir sanırım.

VECAİBİ İNKILÂB MANEVİ

     Tetebbuat ilmiye ve fenniye tevfikan hakkıyla bir tefekkür edersek inkılâbat maddiyeden başka yerde azim bir hulûl inkılâp manevi esnasında olduğumuzu hakkıyla takdir ve teykin ederiz.  Bu bir hakiki emir vakıadır.  Şems irfan, şarkdan garba doğru seyahatini ikmal ile zeval ve gurup müddetlerini tekmil edeli hayli zamandır, üzerinden asırlar geçti.  Geçtiği yerlerde bıraktığı asar nur marifet taraf taraf kimi nevmid, kimi zelam leylde kaldı.  Bir taraf amik bir gunüdeyi nisyanda mastaba niş iken diğer taraf muhatabdan ve lamba ışıklarından istifade ediyorlar.  Hal bu ki bu kadar çok sönük bir ziyadan ne kadar istifade olunabilir?  Tekâmüle doğru şimdi tekrar o şems irfan işrak ediyor.  Bu defa ikmal nev akis edeceğinden kanun tekâmül namına hiçte şüphe yoktur.  Şurası dikkat ve basiretten asla kaçırılmayacak hakikatlerdendir ki:  şems irfan evvelki işrakında maddeten inkişaf etti.  Maddeten müntafi oldu.  Bu defa manen inkişaf ediyor.  İşte bu defaki inkişaf ahlaken, dinen ilmen teceddüt zamanıdır.  İktisat bahsinde zikir olunan <<hulul>> ün gevemezinden tekrar bu mebhasda da işaret etmek icap eder.

     Harben istimlâk ve iktisaden hulul olduğu gibi ahlak ve ilim ve din cihetiyle de <<hulul>> vardır. 

     Tekrar ederiz ki:  çehre hep çehredir.  Kisveler başka başkadır.  Lakin hep öldürmek değil mi?  Darbe ile de ölür.  Açlığa mahkûm etmekle de ölür.  Zehirlemekle de ölür.

     Tekrar ederiz ki:  faal istidadın hatayı fahişinden ihtiraz vacibdir.  Sonra ok yaydan çıkarsa geri gelmek ihtimali kalmaz.  Milletini vatanını seven bekasını ister.  Bekasını isteyen çaresiz ölmeye çalışır.

Sayfa: 1270

E D R E M İ T

A. FARUK

 

TARİH EDEBİYAT

KIRIK KİLİSEDE DERC İANEYE GAYRET EDEN VATAN EVLATLARI

MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİNE İHDA OLUNUP CULUS HÜMAYUN RUZ MESUDUNDA AHALİYİ CEMİYETİNDEN TARAFINDAN MÜZAYEDEYE VAZI OLUNAN YADİGARİ MİLLET TORPİDO MUHRİBİ MODELİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ REİSİ MAHMUT NAİLİ EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ REİS SANİSİ VE BELEDİYE REİSİ ALİ ENVER BEY.

İNEBAHTI (LİPONTO) MUHAREBESİ

(sıngın donanma seferi)

_geçen nüshadan mabad_

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ UZUN ÇARŞI – MERCAN AĞA ŞUBESİ REİS BAHAETTİN BEY.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ AZASINDAN HÜSEYİN HÜSNÜ EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ AZASINDAN SERVET HİLMİ EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ AZASINDAN HÜSEYİN HİLMİ EFENDİ.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ DARIDERE ŞUBESİ AZASINDAN AHMET HAMDİ EFENDİ.

MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ KASIM PAŞA ŞUBESİ AZASINDAN YÜZ BAŞI HÜSEYİN HÜSNÜ BEY.

Bir mülahaza

BİZDE TARİH

Hüseyin Kazım

 

Cemiyeti milliye numunelerinden

REŞİT PAŞA GELİRKEN

     Donanma cemiyetinin teşkilinden bir gün evvel, yani 5.Temmuz.1325 de onu teşkile sayi olanlardan biri görülmüş, onunla konuşulmuş olsa idi dimağına saran, sinesini şişiren amal ve tasviratın kabil değil o vasati, hatta o lanetenahiyyeti ihata olunamazdı.

     O zaman kalp öyle bir aşkı vatanla meşguf dimağı o kadar pür emel ve pür ateşti ki her an teneffüste vatanın haris istiklali, vatandaşların sermayei kemali olacak mühib, kahhar bir levhayı ihtişam gösteriyordu.  Her yerde ondan bahis ediliyordu.  Her söz ona can oluyordu. 

     O zaman öyle tasavvur ediliyordu ki birkaç sene bu lüzumu teslim etmekte tereddüt eylemeyen bu vatanın aşık evlatları el ele verecek el ele çalışacak ve bu ittihat ve inzimam <<donanmadan bir şehri mutantan>> yapacaktı.  Bu memleketlerde yaşayanlar, kazananlar bütün bütün kazancını kat kat artıracak.  Vatanı düşman pençelerinden, yabancı taarruzlarından koruyup böyle müthiş bir ihtimal ile mahv ve heba olacak namusunu, şerefini hıfz ve haraset eyleyecek kavi, mühib kalelerin daman asudesinde her endişeyi atiden bi ümit, namussuzcasına alçakçasına, ecnebi ellerin mazalleyi zulüm ve hebaşetinde sürünmeden, didinmeden masun bir ömür istirahat yaşamak hususunu merci görmekte elbette şüphe etmeyeceklerdir.

     Otuz milyon nüfusun ayda kırkar para verdiği farz olunsa Osmanlıların bu sahipsiz muhafazasız;  binaenaleyh hatta şansız, şerefsiz denizleri yılda bir muhribin nevazişleriyle pirayedar olmakta hiçbir mani görmeyecektir.  Denizler, yeşil gözlü bir masumun nikâh malulüyle bize her bakışta bu ihtiyacı tekerrüre çalışır gibi geliyordu.

     Denizlerimiz bize verdiği la tahassüll nimetlere karşı hiçbir minnet darlık görmemişti.  Onu o kadar ihmal etmiş, o kadar metruk ve munis bırakmıştık ki denizler artık kudurmaya, bazen intikamcı, bazen merhamet kar nazarlarla tehdide başlıyordu ve diyordu ki; – eğer beni büsbütün boş, büsbütün yalnız bırakırsanız sizi beslemeden, sizi yetiştirecek kuvveti istihsalden aciz kalırım.

     Sonra ilave ediyordu:  –  ben bunca senelerdir işte sizin menhuç ve hademenizim;  size senelerden evvel verdiğim sözde vefa ediyorum;

Sayfa: 1302

Fakat biliniz ki sizin değil;  sizi bana terk ve tevdi eden o kahraman ecdadınızın müntekzarıyım.  Bütün vefakârlığım, bütün fedakârlığım, ancak geçmiş zamanın yadı hatıratı namına ifa olunmuş hediyeyi hürmetten başka değildir.

     Siz, o kahraman eslafın, ahd ve misakı yolunda, namus taşlık yolunda can feda olan, ecdadın ihmalkâr evlatları, siz benim ismeti osmaniyemi hetk ve pamâl edecek namerdane yol açıyorsunuz;  siz beni unutuyorsunuz.  Fakat emin olunuz ki benim meyil ve merbûtiyyetimi başka mecraya döktüğünüz gün, namusunuzun, Osmanlılığınızın hatta hayatınızın son günüdür.

     İşte denizler böyle diyorlardı.  Demek ki son günler yaklaşıyordu.  Bu sabır ve mütehammil deniz artık susmak istemiyordu.  Semalarda denizlerin bu sedayı giryan ve nalânı, Basralarda böyle donanmadan bir şehir müstahkem husule getirirken dimağda müthiş yangınlar, müthiş feveranlar yapıyor.  O kadar ateşli hevesler uyandırıyordu.

     Nihayet aylar geçiyordu.  Nihayet bu azim ve emel, bu azim ve emelin nihal boyunu işte numaralar veriyordu.  Yadigârı milletler, numuneyi hamiyetler, gayret vataniyeler, muavenet miliyleler ve en sonda Turgutlar, Barbaroslar Osmanlı sahillerine bütün Osmanlıların selam ve ihtiramını teyide gelmişlerdi demek hayal, hakikat oluyordu, ne mesut bir hakikat.

     <<Reşit paşa>>, <<Mithat paşa>> gelirken işte bu mesut hakikatlerden biri daha vücut buluyordu.  <<Reşit paşa>>, <<Mithat paşa>> birer vapur olarak değil, belki bu vatanı, bu devleti âlâ için bütün hayatı hazır ve ifna imiş iki münciyi hakiki gibi bekleniyordu.   Vapur Sarayburnu’ndan görününce halkın bütün hissiyatında bir coşuş dalgalanıyordu, bu iki sene içinde vakit vakit yeise münkalib olmuş gibi zayıflayan hayal tekmil bütün revnakiyle istilayı efkâra başlıyor, cemiyetin azim ve cezmi, cemiyetin istinatgâhı olan vatan evlatlarında gayreti hamiyet bir kat daha artıyor, kuvvetleniyordu.

     Reşit paşa ile Mithat paşa gelirken havanın gösterdiği letafet ve ciyadet bu iki vapur istikbal için mahşerler terkip ve şekil eden halka başka bir his hoşnudu bahis ediyor, kalabalık arttıkça artıyordu. 

     Vapur yaklaştıkça çehrelerde bir server hakiki limanşar oluyordu.  Rıhtıma yanaşan Reşit paşaya ilk defa cemiyetin merkez umumi heyet idare reisi Şefik Bey, imam efendi girmiş ve kemali tahallükle çıkan şubeler azası ve ahaliden mürekkep bir cemmi gafir güvertede edilen duayı beliğ en samimi amin han olmuşlardı.  Bade <<Mithat paşa>> Mesudiye muzikasının ahenk terennümünü saçarak Reşit paşa

Sayfa: 1303

20 SENE ZARFINDA DÜVELİ MUAZZAMAYI BAHRİYENİN KUVVETLERİNİN MUKAYESESİ.

İle Boğaziçi’nde bir cevlan yapmış, sahilsaray hümayunun önünde demirleyip cemiyetin reisi azamı olan zat malikâneye takdim tazimat eylemiştir.

     Biz bütün vatandaşlarımıza bu şanlı günün sefahat tarihiye sinden münhasıran bahis etmek vesilesiyle bir taifeyi tebrik tekraren takdim eder.  Donanmaya verilen bir kuruşluk bir vapur, bir zırhlı yapmakta bir tesir mühimi haiz olduğunu bu gibi emsaliyle temin edip ifayı vazifeye o günkü safhayı galeyanın, o günkü coşkulu hissiyatın ihrasını – ki hakayıkı fenniyedir – nazarı dikkate arz ediyoruz.  Bu levhayı alınan gemilerin kıymet ve ehemmiyetini layıkıyla taktir ettirir. 

     Geçen nüshamızda ilave suretinde hediye ettiğimiz resim Mithat paşanın olup diğeri de tamamıyla aynı sistemdedir. 

     İngiltere de çelikten inşa edilmiş olan bu vapurlar 1901 seneyi miladiyesinin 7 ci ayında denize indirilmiştir. 

     Bu gemiler, ingilterenin Bristol limanıyla

Sayfa: 1304

Jamaika adası yanında doğru posta icra etmek üzere sureti mahsusa da inşa edilmişlerdir.  Binaenaleyh temin mükemmeliyetleri için hiçbir masraf dan kaçınılmamıştır.

     Bu gemiler hayn inşalarından beri muntazaman postalarını icra etmişler, fakat bundan altı, yedi ay evvel İngiltere ve Jamaika hükümetleri tarafından verile gelmekte olan tahsisat kat edildiği cihetle kumpanya artık idare edememiş işte;  gemilerin hüsnü muhafazası için mütemadiyen icra edilen masarif ve evvelce kumpanyanın giriftar olduğu divan azime yüzünden tahsil eden zemin müsait, her biri yüzer bin liraya yaptırılan bu gemilerin beherini 32şer bin liraya mubayaasına muvaffakıyet hasıl olmuştur.

     Gemilerin tulü 370, arzı 47, umku 22, kadem olup hamule tonajı 5000dir.  Makineleri çifte uskurlu ve Tripibol Expention dır.

     Birinci ve ikinci sınıf yolculara mahsus iki yüzü mütecaviz yataklı kamaraları birinci ve ikinci sınıf istirahat ve yemek salonları sigara salonları vardır.

     Gemilerin her tarafı elektrik ile tenvir olunmuştur.

     Makine dairesinde, çifte elektrik makinesi 24 saatte 30 ton su yapar bir inbik makinesi, filtre, vesaire her türlü yardımcı makineler mevcuttur. 

     Ana kömürlüğü 1100 ton kömür alır ve 600 tonluk bir de ihtiyat kömürlüğü vardır.  Su safrası 700 tondur.

     Binaenaleyh en uzun seferlere kifayet edebilecek suyu mevcuttur.

     Tecrübe sürati 17 mil olup vasatisi 14 mildir.

     Güvertelerinin tekmili tik ağacından (Hint meşesinden) mamuldür.  Gemilerde çifte soğuk hava makinesi (buz makinesi) mevcuttur.  Üst tavanlar kâmilen tecrit edilmiştir.  Binaenaleyh binlerce ton taze meyve ve sebze bozulmaksızın günlerce muhafaza ve nakil edilebilir.  İçinde fırını ve et vesaire taze kumanya muhafazasına mahsus soğuk hava deposu mevcuttur.

DONANMA MECMUASI.

Sayfa: 1305

FENNİ BAHİSLER

TAHTELBAHİRLERİN AHVALİ HAZIRASI

Ve

YENİ SİSTEM KÜRE BİR TAHTİLBAHİR

Duplex boat

 Şekil 1

TAHTELBAHİRİN SU ÜSTÜNDE SÜRAT AZAMİYE İLE SEYRİ

 Şekil 3

SEFİNE BİR SU İÇİN TEVKİF ETTİKTEN SONRA TEKRAR DENİZ ALTINDA SEYİRE HAZIRLANMAKTADIR.

 ŞEKİL 2

TAHTELBAHİRİN SU ÜSTÜNDE SÜRAT AZAMİYE İLE SEYRİ.

 ŞEKİL 4

SEFİNE HEMEN TAMAMEN MAKTUSU İKEN BİR TORPİDO ENDAHT ETMESİ.

 ROMADA İLİM İNSAB SERGİSİNİN MANZARAYI UMUMİYESİ.

 SEFAİN CEDİDEYİ HARBİYEDEN

AMERİKANIN GEORGİA ZIRHLISI.

Ahmet Vahit

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.