DONANMA MECMUASI 20 / Ekim.1911
DONANMA MECMUASI 20 – Ekim.1911
VATANINI MİLLETİNİ EN ZİYADE SEVENLER ŞEVKET VE AZAMETİNE ÇALIŞANLARDIR.
İLANI HARPDEN EVVEL HABERİ OLMAKSIZIN İTALYANLARIN TOP ATIŞI İLE KARAYA DÜŞEN TOKAT TORPİDOSU SUVARİSİ YÜZBAŞI TURGUT BEY.
Gücünüz yettiği kadar düşmana karşı hazırlıkta bulunan! Hitabeyi lahutiye sine muhatap olduğunu bilen ve düşünen her insan kendi nefsinde, vatanın hayatına müteallik iki suretle adat hazırlıkta bulunabileceğini mülahaza eder ki esas itibariyle tekmil kuvvetin, istihzaratın menbağı olan bu iki kuvvet bulunmadıkça bir kavim ne mevcudiyetini kendi bilir, ne de başkasına anlatabilir.
1 – kuvvet maneviye
2 – kuvvet maddiye
Kuvveyi maneviyesiz bir kavim bir ayaklı insan, bir kanatlı kuş gibi şeh-rah akdamda naili matlup olamadığı gibi öç terakkide vasıl derecat olamaz.
Mevcudiyetini yara, ağyara bildirebilecek bir kavim kuvveyi maddiye sinden makdem kuvveyi maneviye sini ihzar, takviye etmelidir ki: kuvveyi maneviyeden mahrum olan kavim hiçbir zaman kuvveyi maliye istihsal edemez.
Tarihi akvam bize pek vazıh surette bu nasihati ibzalda semahat ile gösteriyor ki büyük hükümetler ahalisinin tuttuğu ahlaksızlık ile kuvveyi maneviye sinin münkesir olması yüzünden küçük hükümetlere daima zebun, mağlup ola gelmiş ve daima küçükler büyükleri duçar perişanı eylemiştir.
İşte bunun bize en vazıh bir berhanı: Hicaz kıtasının bir köşesinden şuleyi paş olan nur İslam’ın şark ve şimalindeki kesri, kayser hükümetlerini namları kalmamak üzere duçar izmihlal eylemidir.
Kuran hakayık ehil islamın biri iddianın önüne bedel olduğu beyan buyrulur da bu hakayıka vakıf olmayanlar, bu hüküm hâkime inanmak istemezler. Yahut inanırlar da tevil etmek isterler. Hâlbuki bu gün Trablus garp mücahidin İslamiyesi azalıkları ve kuvvetsizlikleri ile beraber kendilerinin kat kat kuvvetinde bulunan iddiaya karşı koyup duruyorlar. Mehaza yalnız kuvveyi maneviyenin de kifayet etmediğini de belbedahe bize bu hadise ispat etmektedir.
Din mübin İslamın mebdeyi intişarında öyle zan olunduğu gibi her kes muharebeye sevk olunmaz idi. fakat harbe gidenler bilfiil gitmeyenler ise bilvasıta harp ederlerdi. Mücahidin islamdan nice kimseler bizzat harple meşgul iken geride kalan ahvanı din onların evlat ve ayalini muhafaza ve iaşeyi tekeffül ederek muharipler ancak harbi düşünürlerdi. Elhasıl o mütemmim ahlak hamide
Sayfa: 1794
olan zat saadeti nisapdan aldıkları dersle istikmal ettikleri ahlak hamiyyede sayesinde tekmil eden kuvveyi maneviye onları hiçbir fedakârlıktan mani etmez. Bu suretle kuvveyi maddiyetleri de tekemmül etmiş bulunuyordu.
Yoksa kuvveyi maneviyesi tezlezle uğramış, maneviyat namına kendisinde hiçbir şeyi kalmamış olan bir kavim beyi angebutdan daha ehven olarak iddianın gözünde gözükmesi elbette bir takım hukukunun tarize duçar olmasına sebep olur.
Kuvveyi maneviye sine istinat eden akvam, kuvveyi maddiye sine aldananlara her zaman galip geleceği gibi, maneviyatı mükemmel bir neferin kuvveyi maneviye sine halil tarı olmuş on nefere galebe edebileceği teslim olunmayacak şeylerden olmasa gerek.
İşte bu günkü mücahittin Osmaniye’nin namusu milliyi muhafaza ten cansiperane mücahide ettikleri Trablus ve civarı hicret seniyeyi peygamberinin yirmi altıncı senesinde ehli islamın malik oldukları kuvveyi manevi yenin tekmili sebebiyle, evvelce Akdeniz’e bizim küçük göl tabiriyle kendilerini büyük göstermek isteyen ahlakı bozuk, kuvveyi maneviyesi muhattal olan Romalıların ellerinden çekip aldıkları yerlerdir ki: Bir Arap kabilesi hissen ahlak, hissen idare ile beher sefide bizim <küçük göl> diyecek kadar büyük bir Roma hükümetini şaşırtmıştır.
Şu halde birinin diğerine sebep ikincisinin de evvelkine lazım ve gayri mefarik olduğunu iddia ettiğimiz şu iki kuvvetin istihzarı ile bize emir ettiği beyan olunan <. . . . . >ayet celilesi bizim için bütün tertibat ve teşvikatın fevkinde mucip intibah ve ibret olacak bir emir cemile lahuti olduğunda şüphemiz yoktur. Yalnız şurası teessüflerle yâd edilecek ahvaldendir ki ahalimizin bir kısmı bu hükümeti, bu lüzumu anlayarak elinden geldiği, imkânının yettiği kadar kuvveyi maddiyemizin takviyesine medar olacak ianeyi vermekten çekinmek küçüklüğünde bulunmayıp verdiği halde diğer kesim ahali henüz bu fedakârlığın dereceyi lüzumunu anlamakta pek geri kalmıştır.
Hâlbuki donanma cemiyetinin esası kendisini Osmanlı bilen ve Osmanlılığın kaderini âli gören ve daima âli olduğunu isteyen her fert Osmaniye’nin cemiyetin talep edeceği mahiye bir kuruşu vermekten çekinmek şöyle dursun, kendi eliyle şubeye koşup vermeği ikdam ve zayıf bilir ümidiyle teşkil etmişti. Heyhat! Ki: Bu ümidin bugün bir kısmen boşa çıktığını görmekle müteessifiz evet kısmen boşa çıktı. Çünkü Osmanlılık nam belendini ala maksadıyla az çok fedakârlıkta bulunan bir kısım ahalimizin gayret meşk üreleri sayesindedir ki bahriyemiz dirildi, ölmeden kurtuldu. Fakat bu günkü düşmanımıza karşı koyamadı. Acaba neden? İşte fedakârlığımızın âdemi kifayesinden değil mi?
Acaba! Hangi fert Osmanî tasavvur olunabilir ki Osmanlılığın kadrini tezyide medar olacak kırk parayı bir ayda tedarik edemesin? Hangi Osmanlı bulunabilir ki şevket milliyenin tealisine
Sayfa: 1795
medar olacak kırk parayı cemiyete vermekten çekinsin!
Bu gün hükümetin teklif ettiği vergiyi vermekle vatani, milliyeti hakkındaki fedakârlığını, mevcudiyetini ispat etmiş olamaz. Çünkü er geç onu vermek mecburiyetindedir. Fedakârlığın vatana, millete mahnen miyarı o vatanın, o milletin tealisi hususunda yüreğinden koparak ihtiyari bir surette fakat vatanı hakkındaki muhabbetin icbarıyla yayılacak fedakârlık, verilecek ianedir.
Osmanlıların öteden beri meftur oldukları sahavet nazar dikkate alınırsa donanmamıza edilecek iane hususundaki tekâsülümüzün bahlemize ve görgüsüzlüğümüze delalet etmediği, etmeyeceği pek vazıh surette anlaşılır. Evet! Bu tekâsül bahlemizden değildir. Yalnız bizde temkin, temerküz etmiş bir hal kaydının, anlaşılmaz bir tesamuhun esiridir. Bu gün bu esir tesamuh en büyüğümüzden tutar da en küçüğümüze gelinceye kadar görülür ki, nice erbap servet ve ganamızın bu babda unutulmayacak af olunamayacak derecede gösterdikleri müsamahaları hep bu kabildendir.
Bu halin biz bir müsamaha neticesi olarak bizde tecelli ettiğini bir asır behil ve hususiyet olmadığını itiraf ediyor isek de bu lakaydiliğin bu hal tesamihin da kuvveyi maneviyemizdeki noksandan neşet ettiğini unutmayalım. Bu esasa mübenni idi ki kuvveyi maneviyeden mahrum olan bir kavim, kendi mevcudiyetini gösterebilecek kuvveyi maddiye tedarikinden aciz kalır demiş idik.
Mehaza, emir celil el haysi bize bu iki kuvvetten her ikisini ihzar ile amirdir ki bu ikiden herhangisini ihmal edersek diğerinden mahrum olacağımız cihetle haysiyet milliyenin namusu Osmaninin şevketine, ikbaline melce olacak en küçük ber halil beşikte çocuklarımızı dahi düşündürmesine mülkümüzün ta orta göbeğinde açılacak en büyük bir rahne, namusu milliye vuku bulacak en müthiş bir tariz büyük bildiğimiz o mukadderatı milleti elinde tutanlarımızı dahi düşündüremeyecek kadar bir düşüncesizliğin karşısında kendimizi görmek mecburiyetinde bulunuruz. İşte bu milletin saadeti bu suretle müntafi olur. Necim ikbali böyle üful eder.
Teessüflerle telhiflerle itiraf edelim ki babalarımız beşikte iken bize bu hissi verememiş. Vermekte kusur etmiş. Bari biz değil kendimiz; çocuklarımıza da bu gibi vatan hissini, milliyet muhabbeti verebilelim de onlar olsun bizim maruz kaldığımız betimiz, tükenmez felaketlere hedef olmaktan halas olsunlar. Bizi hayır ile yâd etsinler ki bizim ihlafımıza yapabileceğimiz en büyük bir hizmet onları bir hissi fedakârı ve vatanperveri ile işbağ edebilmektir. Bu suretle kuvveyi maliyemizin tekmiline bâdî olacak kuvveyi maneviyemizi en evvel ikmale muvaffak olmağa çalışalım.
Beyazıt ressamlarından
Ermenekli
M. Safvet
Sayfa: 1796
DONANMA VE ŞİMENDİFER MESELESİ
ERKANIHARBİYE KAYMAKAMLARINDAN SÜREYYA BEYE LONDRA: 24.TEŞRİNEVVEL.1327
Cerideyi askeriyeden naklen yeni ikdam gazetesinin 588 numaralı nüshasına derç edilen <silah arkadaşlarıma> serlevhalı makalenizi bittabi herkes gibi bendeniz de kemali merak ve dikkatle okudum. Aynı günde bir İngiliz gazetesinde, Rusya Bahrisiyah filosuna mensup ilk üç dretnotun omurgalarının vazi desteğah edildiğine dair gördüğüm bir telgraf üzerine makalenizin – hal ve mevki itibariyle – nazarı millette iktisap edeceği ehemmiyeti derpiş ettiğim ve hakayık tarihiye ye – nezsem icap – vakıf olamayan bazı hamiyetperver an üzerinde icra edeceği tesiratı mazarradan ürkdüğüm cihetle her nokta güç olacaksa da yine atideki cevabı – bunca meşguliyet arasında – karalayıp göndermeyi bir vazife ad eyledim.
Makalenizin başlangıcında <<içtihat>> hakkında dermeyan buyurduğunuz mütalaa tamamıyla iştirak ettiğim cihetle atide dermeyan edeceğim mütalaatı acizanemi de gerek bende gerek daima <<donanma, donanma>> diyenlerin içtihadatından bir nebze olmak üzere kabul buyurmanızı istirham ederim.
Mütalatınıza mukaddeme ittihaz etmiş olduğunuz şu <<……göre zavallı vatanın maruz kaldığı tecavüz hep donanmasızlık yüzünden imiş>> hüküm istihfafıkarını sureti kattiyede cerh edecek ve taraf alilerinden bağyir hakkı duçar istihfaf olan bu fikrin, bu hükmün esasının aynı hakikat olduğunu ispat edecek delail; Tarihimizde saymakla tükenmeyecek derecelerde çoktur. Bu hakikat, tarihimizi felsefeyi tarihiye kuvaidine tevfiken okumuş olan her fert nazarında gün gibi ayandır, bu hususta tek; mamafih pek bariz olan – mali değil fakat ecnebi bir delil iradıyla iktifa edeceğim.
Avrupa müverrihlerinden bir çoklarınca <<yeni çeri kelime cesur, gayyür ve hamiyetli, fakat funun ahval bahriyeye tamamıyla bigane olan bir zat – yani müezzin zade Ali paşa – kumandasında bulunan şanlı donanmamızın İnebahtı daki hezimet yenilgisi>> Osmanlı kuvvetinin, Osmanlı satvetinin mebdeyi sükutu olarak kabul edilmiştir ki pek doğrudur.
Çünkü bundan sonra veya neye defi saniye olarak muhasara edebilecek kadar şiddet
Sayfa: 1797
gösteren ordumuzun azimeti, muhabbeti bu memleketi, bir defa kapılmış olduğu cereyan inhitattan ma teessüf kurtaramamıştır.
Çünkü, bundan sonra; o azametli ordu, kendisinin lazım ve gayri mefariki olan – tabiri fenniyesiyle – müteammim olan donanmanın muzaheretinden bil külliye mahrum kalmıştır.
TRABLUSGARPTA OSMANLI TOPLARIYLA GARK OLAN BİR İTALYAN TORPİDOSU.
Çünkü bundan sonra; cesim devletin istinat ettiği iki koldan biri muattal kalmış ve sağlam olan kol ile yaptığı, yapmak istediği her iş bütün nakıs, neticesiz kalmıştır.
Çünkü bundan sonra, ta bu güne gelinceye kadar ve bu gün dahi devlet bütün manasıyla bir çolak adam makamında kalmıştır.
Bundan sonra, meseleyi tetkik için irade buyurduğunuz misalleri, ma teessüf içtihadınızı ispata yardım etmekten pek uzak görüyorum.
Bu misallerden çıkardığım hülasa, icabında Belçıkanın Alman ordusuna, Sırbistan’ın Avusturya ordusuna birer güzergah teşkil edebilmesi ihtimal nazarisine tatbiken, Mısırın da İtalya ya karşı ordumuz için geniş ve arızasız bir yol teşkil edebilmesi; binaenaleyh bu ihtimal sevkiyle İtalya’nın ordumuzun azametinden ürkmesi yahut diğer bir noktayı nazardan İngiltere’nin İtalya ya tabiriniz veçhiyle <yerinde rahat> kumandası vermesi faraziyatından, ihtimalatından ibarettir ki bunların ameliyat itibariyle ihticaca salih hiçbir kıymeti yoktur ve olamayacağı da aşikardır.
Çünkü İtalya ile aramızda hadise olan vaka bu güne aittir. Bu gün ise ordumuzun azimet haziresinin kahramanlarını! Her veçhile ezmeye kafi olduğu cihanca meselemdir. Bu ordunun Mısırdan geçebilmesini teshil edecek veyahut mümkün kılacak vesait sevk elcişiyenin arzunuz veçhile istihzarı ise bir çok senelere mütevakkıftır. Halbuki yukarıda söylediğimiz veçhile mesele, bu günün meselesidir.
Eğer meşrutiyetin bidayetinden beri donanmaya ihtiyaç katiyemiz tespitinde ehemmiyet verilse idi, elyevm Çanakkale de demirli bulunacak olan
Sayfa: 1798
mühib iki drotnovut ve bir düzüne seri el esir torpido bot muharebenin – faaliyeti değil – hatta Çanakkale de demirli bulunması; İtalya istila ordusunun Trablus sevkini bittabi mani diyemezsem de bir hayli zaman tehir edebilirdi.
Bu tehir, bize siyasiyat ve istihzarat âleminde acaba neler kazandırmazdı? İki drıtmavut bir düzüne muhribin Trablus sevkiyatına – italyanın mühib donanması karşısında – ne veçhile tesir edebileceğini fenne ait olduğu cihetle arzu buyurulursa İstanbul’a avdetimde şifahen arz ederim.
Bu hususta yalnız; İtalya donanmasının Sicilya açıklarında hayali torpidolar görmelerinin ve hatta bunları takip ettiklerinin ne ye muatıf olduğunu sual ile edeceğim. Şimdi yürüttüğünüz faraziyeyi doğru olarak kabul edelim:
İTALYANLARIN MEZALİMİ: RESAY MEMLEKETİN ADAMLARI
Acaba tasavvur ettiğiniz dereceyi kemali bulmuş bir ordunun sureti cebriyede Mısırdan geçmesi kabil midir? Evet, İngiltere isterse – yani siyaseten icap ederse – Mısırdan her halde geçilebilir. İstemediği takdirde…
Evvela, o müthiş İngiliz filosunu, saniyen, Süveyş kanalının seyri sefaine müsait olduğunu, salisen, İngiliz gemilerinin kanalın dolunca
Sayfa: 1799
münasip fasılalarla sıra ile dizilebilmelerini, rabiyen, son sistem <12> pusluk topların yirmi beş mile kadar savurduğunu.
Hamisen, kanalın şark dan gelecek bir ordunun değil yirmi beş mil hatta elli milden itibaren dümdüz bir kum ovasından geçmesi icap edeceğini ve yirmi beş milden itibaren o muazzam ordunun, o müthiş <12> pusluk topların mıntıkayı mehlekesine dâhil olduğu halde korunacak hiçbir sipere malik olamayacağı hakikatini nazarı dikkatinize arz ederim.
Bundan sonra da, bu mükemmel farazi ordunun Mısırı geçip, geçemeyeceğinin takdirini zatı âlilerine havale ederim.
<<ordu kuvvetli olunca her yerde kendisine bir sahayı faaliyet bulur>> hakikatine her asker değil, hatta aklı başında olan her başıbozuk bile emindir.
Esasen <<daima donanma, donanma>> diyenler; ordunun lüzumu yok, şimendifer yapılmasın davasında bulunmuyorlar ki.
Onlar; şimendiferlerin inşasını, maarifin terakkisini ve elhasıl vatanın sureti umumiye de terakki ve tealisini; en birinci unsur terakki olan sulha ve asayişe, sulh ve asayişin istihsal ve istikrarını ise kuvvete müftekir görüyorlar. Fakat bu kuvvetten onlar, yarım mana çıkarmıyorlar. Memleketin vaziyet mevki ye ve siyasiye sini nazarı dikkate alarak bu kuvvetin iki kısımdan mürekkep olacağına ve bu iki kısmın da her noktayı nazardan biri birinin mütemmimi olması lazım geleceğine sureti katiyede kani bulunuyorlar ve seviyeyi idraki dûn derecede bulunan bir vatandaşı ikna içinde <tek kanatlı bir kuşun uçamayacağı> hakikat amiyanesini ileri sürüyorlar.
Artık dononmayı ne yapacağız. Haydi arzuyu umumi veçhile fedakarlık yapdık. Birkaç drıtnat sahibi olduk. Ne yapacağız. İngiltere ile mi boy ölçeceğiz. Buna tabii siz de gülersiniz. İfadenize karşı hayır, asla gülmem donanmayı; haysiyeti milliye ve münafi vataniyeyi muhafaza ve memleketi ordu ile müştereken düşmanlara karşı müdafaa için kullanacağız, evet, icabında İngiltere ile de boy ölçeceğiz derim.
Sizin şüpheniz istiğrabınızı handenizi mucip olacak olan bu iddiamın ispatını da – arzu buyurulursa – avdetimde icrası kabil olan bir mübahaseyi şifahiyeye talik ederim.
Makalenizin aksamı mütebakiyesinin ihtiva ettiği efkar ve mütalaata – bu makalenin hacminin musaadesizliğine mebni – sureti umumiye ve muhtasarada cevap vermek mecburiyetindeyim. Vereceğim cevapların hangi ifadenize ait olduğu biltabii sibak ü siyakdan kolaylıkla anlaşılabilir.
Geçen Rusya seferinde donanmamız, vaki tarihin nazarı tenkidinden her halde kurtulamayacak bazı esbab dolayısıyla kuvveti ve azameti ile
Sayfa: 1800
mütenasip bir iş görmedi ve göremedi; fakat yine Süleyman paşa ordusunu Karadağ dan Dedeağaç’ına ve şark ordusunun kuvveyi imdadıyesiyle bütün levazımatını Trabzon ve Batuma selamet ve süratle sevk ve yine şark ordusunun İstanbul ile olan hat muvasalasını temin, Kafkasya sahilinde alel husus Batum ve Suhumi kale civarında orduya muavenet; en nihayet balkanlarda bozulan ordunun bakiyesini – istanbulu müdafaa için – Varnadan İstanbul’a nakil ve bunlara ilaveten de adalar denizinde gezdirdiği bir filo ile oralarda kıyam vukuuna mani eylemek gibi birçok hizmeti ifa eyledi.
Şimdi bendeniz de bil mukabele – müsaadenizle – soruyorum. (93) harbinin tekrarını bugün farz edelim, derecatı tekâmülün gayesine vasıl olmuş bir şark ordumuzun hudut muvasalası – vesait hazireyi sevk mümkünatı ile – nasıl temin edilecek?
Üç senede oraya bittabi şimendifer yapılmanın değil belki şimendifer yapmak için icap eden müzakerat siyasiyeyi malumenin, bile hallinin mümkün olamayacağını zannetmeğe zatı âlileri de teslim buyururlar.
Hatta bunun mümkün olduğunu farz etsek bile <12> pusluk topların menzillerinin (25) mil ve İstanbul’un Karadeniz’den olan mesafesinin de zan ederim ki – hattı müstakim itibariyle – ancak <14> mil kadar olduğunu hatırdan çıkarmamak icap eder. Misalim bir hakikat der ki harpte en iyi darbe kalbğahına indirilen darbedir. Hatta zatı âlileri de makalenizde birçok işlerin hesabını Atina’da görmek istiyorsunuz. Fakat bilakis bu üç sene zarfında istenilse idi yukarıda ah tahassürle yâd ettiğim iki dert – not; bu gün kemali muhabbetle meclisi mebussan Osmanî önünde demirli bulunabilirdi! Bu iki dert – not; mevcuda kuvvete ilaveten malum eller arasında karadenizde hâkimiyeti bahriyeyi her halde temin edebilirdi.
İspat mı istersiniz? İspatı fenniye sini yine atiye taalluk ederek sureti umumiye de, Rusya’nın bunca meşguliyeti, bunca borç, bunca ihtiyaç altında inlediği halde Karadeniz’de üç adet dretnot inşasına kıyam etmesini ve bunu kendisi için – gazetelerde görüldüğü üzere – bir meseleyi hayatiye addetmesini nazarı dikkatinize vuzua ederim.
Acaba Karadeniz’de hâkimiyeti bahriye. Bizim için mi, yoksa Rusya için mi bir meseleyi hayatiye teşkil eder? Ba husus Rusya, sizin kemali tahassürle yâd ettiğiniz ve daha birçok seneler için tahkikini mateessüf göremeyeceğimiz şimendiferlerine elyevm malik bulunuyoruz. Aynı zamanda Karadeniz’e de hâkim bulunursa ki elyevm hâkimdir ve olanca gayretiyle de kayıp etmemeye çalışıyor.
Bizim üç seneden beri lafıyla vakit geçirdiğimiz
Sayfa: 1801
<<dretnot>> kelimesinin ara sıra matbuata kadar intikali ve donanma cemiyetinin gayreti Rusya yı, böyle üç dretnot u kurdurmağa sevk ediyor. Acaba neden?
Yedi bin küsur mil vasi malik olan sahilimizi iddianız veçhile kâmilen değil hatta nikat muhammesini bile tahakküm için yüzlerce milyon binaen âliye yüzlerce sene lazımdır.
Hâlbuki bir dretnot seyyar bir istihkâmdır. İcabında Karadeniz de icabında Akdeniz de, icabında Şap denizinde, Basra körfezinde ve elhasıl sahil ve siyamızın her noktasında ifayı vazife edebilir.
Zenginlik ve İtalya ya, Rusya ya yetişmek meselesine gelince bu hususta yalnız <esas itibariyle bu devletlere zaten meşrutiyetin bidayet ilanında bitişmiştik> der ve İnebahtını yine atiye taalluk ederim. Çünkü burada pek uzun olur.
Buyruluyor ki <<800>> bin lira yarım dretnot demektir. Hal bu ki bu para ile birkaç yüz kilometrelik bir sevk ül ceyş hattının inşası mümkündü>>.
Şimdi biz biraz daha umumi surette münakaşa için bu <800> bin lirayı himmeten biraz daha teşmili ve hükümetin de inzimam muavenetiyle <2,5> milyon lira farz edelim. Şimdi elde bulunan bu para ile eğer içtihadınız kabul edilse bir sevk ül ceyş şimendiferi yapılmak icap edecek, aks takdirinde bir dretnot.
İçtihadınızı kabul edelim ve bu nakle bir şimendifer inşa edelim. Pek ala nereye? Bittabi Erzurum hududuna diyemezsiniz! Çünkü bu meblağın iki misli bile yetişmez! Haydi, Yunan hududuna, Arnavutluk sahiline falan diyelim.
Arnavutluk sahiline inşa edilecek hattan donanma olmadıkça ancak asayiş dâhili ve ticaret noktayı nazarından istifade edilebilir. Yunan hududuna inşa edilenden ise zaten evvelce ikmal muvaffakiyetle geçilecek bir yolu bir kat daha tesviye etmiş oluruz.
Şimdi bir de bilakis bu para ile bir tek dretnot inşa edelim. Bir defa bu dretnotun gerek adalar arasında gerek sahillerimizin her hangi bir noktasında <<sancak gösterme>> sinin hâsıl edeceği tesiratı ve bu dretnotun yalnız vücudiyeti bile metin diplomatlar elinde Girit meselesini menafi milliyemize muvaffak bir surette ve sureti katiye ve daima da kesip atmak için en birinci hatta <<yegâne>> silah olacağını zan ederim ki kimse inkâr edemez.
Acaba, memleketin terakkisini, şimendiferlerin inşasını ve saireyi düşünecek olan diplomatların beyninden bu ağır Girit yükünü kaldırmak, o işlerin sürat icrası noktayı nazarından ihmal edilebilecek bir kaidemidir?
İşte bu faydanın musaddarı ise izah ettiğimiz veçhile birkaç yüz kilometrelik bir yol değil belki muhteşem bir dretnot
Sayfa: 1802
ADIM
– ÜSTADIM MADMAZEL MARİ TEREZ LARKİYE’YE –
8.Nisan.1321
Mithat Cemal
TARİH EDEBİYAT
BİNGAZİDE İTALYANLARIN (VİKTOR AMANOEL) ZIRHLI KRUVAZÖRÜYLE 350 GÜLLE ATTIKTAN SONRA HARAP ETTİKLERİ KIŞLA.
TRABLUSGARP’DA EL AZİZİYE CADDESİ.
SOĞAN EKMEK
<<HER DERDSİZDEN UMUMA, FUZULİ DEVAYI DERD>>
<<SABIR EYLE EVVEL Kİ: DERDİ YÜRÜBDÜR DEVA VERİR>>
*FUZULİ*
TRABLUSGARPDA KERVAN EVVELDEN KALMA DUVARLAR VE HARABELER.
TRABLUSGARP MUHAREBESİNDEN DOLAYI İZHAR OLUNAN HİSSİYATI MÜBECCELİYE İSLAMİYE VE İNGİLTERE KRALININ HİNDİSTANA SEYAHATİ MÜNASEBETİYLE: HİNDİSTANDA MERKEZİ İSLAM OLAN (DELHİ) ŞEHRİNDE (MEŞHED) CAMİİ ŞERİFİNDE EDAYI SALÂT.
Selma Servet Seyfi.
Sayfa: 1816
OSMANLI AFRİKASI
Beni Egleb hükümeti Trablusgarbda pek meşhur ve mükemmel dar ül sanayiler, dar ül fünunlar vücuda getirmiştir. Gariptir ki bu gün o mübarek kıtaya haydutçasına tecavüz eden İtalyalılar Beni Egleb zamanında ilim ve marifet, sanat öğrenmek üzere oraya pek çok talebe göndermişlerdir ve pek büyük istifadeler eylemişlerdir. İtalya: ihtimal ki bu gün vaktiyle Beni Egleb hükümetinden istediği istifadenin, gördüğü lütfün borçlu olduğu şükranını ödemek üzere Trablus garba tecavüz etti. Bu mütecavizlerin babalarına ilim ve marifet, sanat öğreten bu günkü Trablusgarplıların büyük babalarına bu canavarların ifasına mecbur oldukları muhmideti ifa etmek üzere bu gün eski hocalarını, kadınlarını, çocuklarını, ihtiyarlarını, alillerini canavarcasına, haydutçasına öldürüyorlar.
Tarblusgarb: hicretin 1287 tarihinde bütün şimali Afrikadan mürekkep bir hükümet vücuda getiren Fatımiye devletinin de payitahtı olmuştur. Hicri 550 tarihine kadar Fatımiye devletine tabi olan Trablusgarp, tarihi mezkurede Fatımiye devletinin inkırazından sonra bir müddet de Eyubi devletine tabi olmuştur. 630 tarihinde devleti mezküre dahi munkariz olduğundan, kıtayı mezküre Tunus’ta bir hükümet müstakile vücuda getirmiş olan Beni Hafsi devletinin idaresi altına girmiştir. Bu tabiiyet Beni Hafsi devletinin şirazeyi intizamı muhattal oluncaya kadar devam etmiştir. Bu arada Trablusgarp, bir hayli ihtilal ve isyanların merkezi olmuştur.
Beni Hafsi devleti zaife duçar olduktan sonra zir idaresinde bulunan valiler birer birer ayrıldıkları, taraf taraf isyan eyledikleri sırada Trablusgarp valisinin dahi isyan etmesi üzerine Melik Nasır Hafsi asker göndererek isyan eden valiyi itaat dairesine soktuktan sonra azil edip yerine Abu Mehmet Abdülvahit ibni Hafsi bazı kayıt ve şartlarla vali tayin eylemiştir. Bir hayli tereddütlerle valiliği kabul eden Abu Mehmet Abdülvahitin Hafsi vefatına kadar valilikte kalmıştır. Vefatından sonra yerine oğlu vali nasb olunmuştur.
Gerek Abu Mehmet Abdülvahitin ve gerekse oğlunun emir idareyi mülk ve millette gösterdikleri ulviyet, nisfet ve muadelet memleketin baş terakki ve ümranı
Sayfa: 1817
olmuş ve bunların idaresinde servet ve mamuriyetin eseri katinin her tarafta görülmüştür.
Sefa ki bu servet bu mamuriyet memlekette zevk ve sefahati vücuda getirdiğinden evladı vatanda asabiyet ve hamiyet zaafı duçar olmuş ve Trablusgarblilar adeta Kartacalıların naziri denecek bir hale gelmiştir.
Ticaret, zevk ve sefa, memleketin her noktasına, her sınıfa tamamıyla sirayet ettiğinden vatanın harici tecavüze duçar olup olmayacağı ve olursa nasıl müdafaa edileceği katiyen düşünülmemiştir.
Memleketin, servet, zevk ve sefa içinde bulunduğu bu esnada ecnebi emteasiyle bir İspanyol gemisi Trablus garba gelmiştir.
MEBANİYİ İSLAMİYEDEN: HİNDİSTANDA BENARES ŞEHRİNDE CAFERİYE CAMİİ ŞERİFİ
sefine kaptanı, tayfası gemilerinin hamil olduğu malı satmak için uzun bir zamanlarını Trablusgarp da geçireceklerinden dolayı müteessir bulunurken muvasalatlarından birkaç gün sonra geminin bütün hamulesinin bir Trablus taciri tarafından satın alınması nazarı dikkatini celp etmiş olduğundan tetkikat muktaziyede bulunmuşlar ve memleketin her türlü müdafaadan mahrum ve evladı vatanın her türlü gayret ve fedakarıdan azade olduklarını görmüşlerdir.
Bu hali gören tayfa avdetlerinde keyfiyeti sultan Hafsinin oğlu Ahmet bin Hafsiye hikâye etmeleri üzerine cüzi bir kuvvetle gelip Trablus garbı zabt ve istila eylemiştir.
Ahmet bin Hafsi Trablus garba yerleştikten
Sayfa: 1818
Sonra halkın muhabbet ve teveccühünü kazanmağa sayi ve gayret edecek yerde zulüm istibdadıyla ahalinin nefretamesini celp etmiştir. Memlekette isyan, ihtilal zuhur eylemiş isyan ve ihtilal memleketin her tarafını yakıp yıkmağa başlamıştır.
Zaman zaman teşkil eden bir takım küçük hükümetlere payitaht olmuş olan Trablusgarp Aglebi ve Fatimiler devrindeki rahatı hiçbir zaman görmemiş ve en sonra da hicri 916 tarihine kadar beni Hafsi devletine karşı suri olarak muhafaza ettiği tabiiyeti de kayıp etmiştir.
İslamların Endülüs’ten tardından sonra Afrika kabilelerine, bu kıyılarda bulunan Müslümanlara sarkıntılık etmekten bir dakika geri durmayan İspanyollar Trablusgarp’a da musallat olmuşlar ve Trablusgarplılar muhafaza hâkimiyetlerine hadim olan ittihat ve ittifakı da bırakarak daima bir biriyle muharebe ve mücadele içinde olduklarını haber alan İspanyollar anifen beyan olunan tarihte ve 1600 miladi tarihte Şehrle beraber kıtayı da zapt eylemişlerdir.
O zaman İspanya devleti hükümdarı bulunan Şarlken bu yeni fethettiği memleketin muhafazasını din namına gece ve gündüz Müslümanlarla muharebe etmek şartıyla Rodos’tan Malta şövalyelerine yani Sen Jan şövalyelerine terk eylemiştir.
Trablus hicri 975 tarihine kadar da şövalyelerin elinde kalmıştır. Trablusgarp Müslümanlarının şövalye ve İspanyollardan görmekte oldukları mezalimden pek ziyade müteessir olan Turgut: bütün emelini bütün efkârını Trablusgarp’ı zapt etmeğe, oradaki Müslümanları bu zalimlerin elinden kurtarmağa hasretmiş idi. Bu maksadın husulü için ikide bir de halifeyi cihana, istirham name yazmaktan, bu zavallı Müslümanların ahvalini bildirmekten bir dakika geri durmuyordu.
İspanyolların kırk iki seneden beri sürmekte oldukları hükümeti zalimaneyi, Turgut tan evvel Oruç Barbaros’a ve Hayrettin Barboros’a bütün teferruatıyla bildirdiklerinden Trblusgarp’ın zalim İspanyollar elinde bulunmasından zaten müteessir iken Mehdiye faciası üzerine halifeyi İslam daha ziyade müteessir oldu. Bu tesir neticesi olarak kaptan Sinan paşaya burasını zapt etmek üzere noksansız, cesim bir donanma vücuda getirilmesini emir eylemiş idi. Bu koca donanmanın meydana getirilmesine her Osmanlı kemali şevk ve gayretle çalışıyordu. Bu mesaiye, bu fedakârlıklara göre donanma noksansız olarak meydana gelecekti. Fakat yine bir kusuru vardı. Sadrazam Rüstem paşanın intikamından kurtulmak üzere Fas’a kaçmış olan kahraman Turgut’u yoktu. Turgutsuz, o koca kahramansız bu şanlı Osmanlı donanması Mağribin bu garip sularında ne yapabilecekti. Sinan paşanın gayreti, tecrübesi, cesareti, hamiyeti kâfi değildi. Bu düzenli kıyılarda; Berber, Arap şeyhlerinin dolambaçlı hareketleri karşısında Turgut lazımdı.
Sayfa: 1819
o suları bilen, bu hileli hareketlere hakkıyla vakıf olan o idi. o ise mertçesine gücenmiş, Osmanlılığı zahiren terk etmiş gitmiş idi. o her zaman sultanı, hâkimi bulunduğu Akdeniz’in sularında, kendi donanması üzerinde mukaddes cihadına gece, gündüz durmayıp devam ediyordu. İstanbul’un, bu köhne Bizans’ın entrikalarından daima uzak durmak istiyordu.
MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ MEZİYE ŞUBESİ REİSİ TELGRAF VE POSTA MÜDÜRÜ MEHMET ZİYAEDDİN EFENDİ.
padişah, o koca hükümdar Sinan paşanın bu işi beceremeyeceğini bildiğinden Rüstem paşanın ilkatıyla gücendiği Turgut tan başka kimsenin bu büyük işin üstesinden gelemeyeceğini biliyordu.
Sultan Süleyman, infialini unuttu. Hiddetinden geçti. İzzeti nefsi cihangiranesini kırarak, barışmak, Turgut’un gönlünü almak, Osmanlı donanmasında bulundurmak üzere koca Turgut’a bir kelamı kadim ile altın kabzalı bir kılıç gönderdi.
Birici Süleyman gibi bir padişahın böyle manidar, mukaddes bir hediye göndermesi reisin gönlünü aldı. Gücenikliği geçti, emniyetsizliği kalktı hamiyeti, fedakârlığı, kahramanlığı coştu. Bahusus bu kadar taltife sebep de evvelden beri fethini istirham ettiği Trablusgarp olursa, koca Akdeniz kurdunun arayıp ta bulamayacağı bir iş idi. Zira padişah bu hediyelerle beraber onu Trablusgarp fethine iştiraka davet ediyordu. Bundan başka bu yalnız kuru bir davet değildi. Osmanlı donanmasının, Osmanlı askerinin de kendi emrine tabi olduğu ve Trablusgarp fetholunursa beylerbeyliğinin de kendisine verileceği bildiriliyordu.
Bu uğurda zaten fedasına karar vermiş olduğu hayatını feda eylemek üzere gönlü donanmasıyla beraber derhal emir mucibince şark sularına geldi. Kaptanıderya Sinan paşanın donanmasına iltihak etti.
Osmanlılar, Trablusgarp’ı almak üzere vücuda getirdikleri yüz yirmi parçadan mürekkep ve on bin Osmanlı bahadırını hamil donanmayı kaptanıderya Sinan paşa emri altına vererek garp sularına gitmek üzere adalar denizine çıkarmışlar idi. işte bu esnada kahraman
Sayfa: 1820
Turgut yetişmiş, donanmamızla birleşmiş idi.
Akdenize muhabbet, şecaat saçan, Osmanlı düşmanlarını korkular, titremeler içinde bırakan bu donanmasına boğazını ve civarındaki italya şehirlerini yağma ve harap ettikten sonra miladi bin beş yüz elli bir senesi temmuzunun evvellerinde birdenbire Malta önlerinde göründü.
Sinan paşanın lüzumsuz hareketi, ihtiyatsızca olan teşebbüsatı, Turgutun tevfik kahramanesinden mütevellit ihfiali Maltanın zabtına mani olmuş ve bir hayli yağma ve bazı şehir ve kasabaların harap edilmesiyle iktifasına ve muhasaranın kaldırılmasına sebebiyet vermiştir.
Donanmamız, askerlerimiz burada uğraştıkları sırada Turgutun hasmı kadimi cani Andrea Doria’nın Trablusgarpı tahkim etmek üzere büyük donanma ve pek çok askerle hareket ettiği duyulması üzerine donanma ve asker hemen Maltadan kaldırılmış ve Gevze adası zabt olunduktan sonra Trablusgarpa gitmiştir.
Donanmamız, Trablusgarpa vasıl olduğunda şehir ve havalisinin muhafızı bulunan Gaspar De Villie’ye teslim olunması ve şehri teslim etmesi teklif edilmiş ise de şehrin müdafaa ve muhafazası namus ve uhdesine tevdi edilmiş olduğundan ölünceye kadar müdafaa edeceği ve katiyen teslim etmeyeceğini erkekcesine bildirmiştir.
Bu cevabı red üzerine şehri muhasara etmek ve almak üzere donanmadan altı bin asker ve kırk
MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ ÇORLU ŞUBESİ REİS SANİSİ JANDARMA KUMANDANI YÜZBAŞI KEMAL BEY.
pare top karaya çıkarıldı. Fakat toplar müstahkem ve metin olan kaleye istenildiği derecede tahrip edemiyordu. Bu hal muhasanın uzun süreceğini zan ettirdi. Fakat, bu gibi müşkülat o günde gittikçe artan Turgutun şecaatı, mahareti, gayreti, fedakarlığı bu güçlüğü de devirdi. Atılan lağımlarla kale duvarlarının bazı yerleri yıkıldı. Nihayet iki ay müdafaadan sonra şehir, Osmanlılığa kahraman Osmanlılara her zaman şeref verecek fedakarlıklarla zabt olundu. Şövalye de Villie’nin mukavemeti fayda vermedi.
Hicri sene 975 miladi 15.ağustos.1551. zavallı kahraman Turgut bu kadar fedakarlıklarının hayatı, kani bahsine istihsal ettiği
Sayfa: 1821
Muzafferiyetin mükâfatını, mesaiyi kahramanesinin eseri meşkûresini görecek. Trablusgarp beylerbeyliğine halifeyi zamanın vaadi mucibince nail olacak yerde, Sinan paşanın, neticeyi haset ve istirkabı, sadrazamın Rüstem paşanın eseri kin ve adaveti olmak üzere ne Sinan paşadan ve ne de onun üstünde bulunanlardan kuru bir takdir bile göremedi. Turgut’un, Osmanlıların, Türklerin abı rüya olan o koca kahramanın hakkı sarihi gasp olundu. Her zaman Osmanlıların hakiki kaptan paşası olan Turgut’u Trablusgarp’tan uzak bulundurmak, padişahın teveccüh ve iltifatından uzak tutmak üzere Sinan paşa, Trablusgarp beylerbeyliğini kendi adamlarından Hadim Murat ağaya tevcih etti.
Kısa gören Rüstem paşa ile Sinan paşa bu hareketleriyle koca Akdeniz’in hâkim hakikisini kayıp ettiklerini ve devlet milletlerine ne kadar büyük fenalık ettiklerini düşünmüyorlardı. Birinin gözlerini kin ve intikam, diğerinin de memuriyetini elinde tutmak kaygısı bütün bütün bürümüş olduğundan Turgut’a karşı ne yaptıklarını ne de yapacaklarını bilemiyorlardı.
Bu halden müteessir olan Turgut, kadırgasında durmağı, Trablusgarp’ta durmağa tercih ettiğinden hemen kadırgasına atladı. Cihat ocağı, erler meydanı insanlar yatağı olan Mağrip sularına doğru dümen çevirdi. Sinan paşa ise Turgut’taki fazilet zahire ve mestureyi göremedi. Görecek kadar olsun büyüklük gösteremedi. Hüner ise fazilet zahireden ziyade mestureyi görmektedir.
Erbabı ihtirasın görmeğe muktedir olmadıkları her kader ve kıymet gibi Turgut’un da meziyeti Sinan paşa gibi sonradan görenler mevki bulanlarca bilinememiş ise de küçükten beri denizde yetişmiş, denizlerin her türlü şiddetlerine göğüs vermiş olan reislerce bilindiğinden Turgut’un arkasından onlar da gemilerinin demirlerini alarak Turgut’un arkasına düşmüşlerdir.
Sinan paşadan ayrılmamaları ve kendisini yalnız bırakmamaları hakkında Turgut’un gösterdiği ısrara rağmen Turgut’tan ayrılmayan levent kaptanları bin rica ve minnetle Turgut’u çevirmişler istanbula getirmişlerdir.
Zamanın padişahı reisin büyük hizmetlerini takdir etti. Reisi kaptan paşalıkla beraber Cezayir beylerbeyliğine nasip etti. Fakat Turgut’a karşı olan kin ve intikamını bir türlü alamayan zamanın sadrazamı Rüstem paşa, bu fırsattan da istifade ederek reisten intikam almak istedi. Ve padişaha:
Ben denizlerde büyüdüm, makam maalil hilafette hizmet edemem der. . .
Mücahidat sabıkasında devam etmek istiyor. Diyerek yine karlı ile sancağının tevcihiyle iktifa ettirmiştir.
Gelibolu’da bu haberi alan Turgut bundan
Sayfa: 1822
Pek müteessir olmuş ve ikide bir de ağzına atılan bu karlı ili ne canı sıkılmış olduğundan hemen bir beygir üzerine atlayarak Edirne ye gitmekte olan padişaha yetişmiştir.
Saf ve samimi bir surette huzur padişahîye giren Turgut; her türlü merasimden azade olarak açıkça Trablus’un nazarında ehemmiyeti olduğunu ve beylerbeyliğini istediğini söylemiştir.
Padişah; reisin talebini hemen terviç ettiğinden Turgut’un şahadet tarihi olan hicri 972 senesine kadar bu kıtanın Murat ağadan sonra valisi olarak kalmıştır.
Bir hayli müddet valilikle idare olunan Trablusgarp, bir zaman sonra ocak suretiyle idare olunmağa başlanmıştır. Emir idare irs tarikiyle evlada intikal etmek üzere Karamanlı oğullarına verilmiştir. 1208 tarihine kadar bu aile ocak ağalığında kalmış ise de son zamanlarda halife pek ziyade gaddar ve zulüm etmeğe başladıklarından ve Karaman oğulları arasında münazaa ve mücadele eksik olmadığından halk bunlardan usanıp padişaha, saltanat merkezine hallerini arz ve huzur ve rahatlarını bozanlardan şikâyet etmişler ve doğrudan doğruya hükümet tarafından idare olunmalarını istirham etmişlerdir.
Saltanat merkezince; ahalinin müracaatı nazara alınmış ve valiyi azil etmek ve asayiş iade ve temin eylemek ve umur hükümeti gönderilen valinin eline vermek üzere bir donanma gönderilmiştir.
Giden donanma ve asker asayişi temin etmiş halkın aradığı huzur ve rahatı temin eylemiş ve yeni valiye hükümetin işlerini tevdi etmiş ise de iyiyi kötüden fark edemeyen zavallı ahali, Karaman oğullarından Yusuf paşanın teşvikiyle mûma ileyhin valiliğini istemiş hükümette ahalinin bu istediğini kabul ederek Yusuf paşayı vali tayin eylemiştir.
1248 tarihine kadar Yusuf paşa valilikte bulunmuş ise de halkın idaresinden şikâyet etmekte olduğunu ve idareden aciz ve memlekette isyan ve iğtişaş çıkarak alt üst olduğunu sonradan anlamış ve mecburi olarak istifa edip çekilmiştir. Fakat bu hali fırsat bilen Beni Süleyman kabilesi şehri defaatle yağma eylemiştir.
Mezkûr tarihte ahalinin tekrar müracaatı üzerine devlet ikinci bir donanma daha göndermiş ve idare tamamen merkeze bağlanmış ve idarenin başına merkezden tayin olunmuş bir vali geçirilmiştir.
Bu tarihten beri bu kıta doğrudan doğruya hükümetin merkezi tarafından idare olunmakta bulunmuştur.
—————–
Fizan – Karun evvelinden beri bilinen bir kıtadır. Murihalar babası Herodot tarihinde Fizan’ın eski merkezi olan Garame yahut Cerme kasabasından ve bu kasabaya nispetle de Garmanet adını verdiği fizanlılardan bahis eylemiştir.
Sayfa: 1823
Romalılar şevketli zamanlarında Fizan’ı da zapt ve tahtı idarelerine almışlardır. Trablusgarp’tan Garame şehrine giden yolun üzerinde han ve saire gibi yolculara barınacak yerler yapmışlardır. Bunların bu günde de asarı görülmektedir.
Romalıların kuvveti söndükten sonra Fizan yerli reislerin idaresi altında kalmıştır.
Fizan, hicretin 45 nci senesinde Akabe bin Nafi tarafından fetih edilmiş ve İslam kıtaları arasına konulmuştur. Bu tarihten sonra Fizan çok defa Trablusgarp siyasetine tabi veyahut bitaraf kalarak Sudanilerle münasebat siyasiye de bulunmuştur.
Fizan, Sudanilerin siyasi idaresinde iken Mağrip şeriflerinden Seyid el Müstensar bin Mehmet tarafından zapt edilmiş ve evvela Mehmet namıyla bir hükümet vücuda getirilmiştir. Bu hükümet 1225 tarihine kadar hüküm sürmüştür. O tarihte Karaman oğullarından El Makni evvela Mehmet’in son oğlunu öldürmüş ve hükümeti zapt ile yerine hükümdar olarak geçmiştir. Bu zat yirmi sene kadar Fizan’da hüküm sürmüş ve Sudanla pek çok muharebede bulunmuş ve Sudanlılardan sayısız esir almıştır. Bu El Makni’nin zamanı hükümeti; Fizan’ın siyaseten en parlak zamanı olmuştur.
El Makni ‘den sonra Abdülcelil namında birinin riyaseti altında idare olunmağa başlamış ise de 1245 tarihinde Beni Süleyman kabilesinin şeyhi birçok muharebelerden sonra Merzuk şehriyle bütün Fizan kıtasını zapt etmiş ve bütün bu ülkeyi idaresi altına almıştır.
Trablusgarp, doğrudan doğruya hükümet tarafından idare olunmağa başladıktan birkaç sene sonra 1275 tarihinde Bekir beyin idaresi altında gönderilen asker tarafından bütün Fizan kıtası da zapt edilmiş ve emir idaresi merkezi vilayete verilmiştir.
Bu tarihten beri Fizan ülkesi Trablusgarp’ın bir levası olarak idare olunmakta bulunmuştur.
——————–
Bingazi: bu kıta İslamların fethinden evvel Mısır batalisine tabi olduğu zamanda Batulmayis namı ve ondan evvel de Siranayik namı verilmiştir. Mukaddimede arz olunduğu veçhile Araplar da Birke namını vermişlerdir. Biz Osmanlılar da Bingazi adını vermişizdir.
Kervan; gerek deniz boyunda gerekse içerideki dağların eteklerinde pek çok mamur şehirler varmış. Ahalisi de kıtanın mamuriyeti ile mütenasip olacak derecede çok imiş. Mamuriyetin ve nüfusun çokluğunun devam ettiği zamanlarda kudret elinin Birka’ya ihsan ettiği tabii lütuflardan pek ziyade istifade edilmiş ise de bu gün ne o mamuriyetten ve nede o nüfusun çokluğundan eser kalmamıştır.
Birinci gelenlerde Yunan muhacirleri buraya da gelmişler ve bazı şehirler yapmışlar ve bir hayli zamanda başlı başlarına idare olunmuşlardır. Bu şehirlerin
Sayfa: 1824
Harabeleri bu gün de görülmektedir. Bu şehirlerin en büyüklerinin isimleri, Pürnike ve Tevşire ve namı diğerle Arsi Nuye ve Birke başka bir namla Batulmaiyis ve Apolonia ve Giren yahut Kıran Van Kadim’dir. Bu beş şehirden dolayı bu kıtaya Yunanlılar Pendapolus yahut Ben Kables namını vermişlerdir.
Bikre kıtası İskender’den sonra Mısır batalsesinin eline geçmiştir. Mısırın idaresinde bulunduğu zaman ilim ve maarif hayli terakki etmiş ve bazı meşhur âlimler de yetişmiştir. Mısırlılardan sonra Romalıların eline düşmüştür.
Hicretin 21nci senesinde ve hazreti Ömer zamanında fetih olunarak kıtaat İslamiyet meyanına konulmuştur. Sırasıyla Beni Tolunun, Beni Ağlıbın, Fatimiyenin, Eyubiyenin bir aralıkta Tunus beylerinin idaresine girmiştir.
Trablusgarp’ın ocak dayıları bu dayıda idare etmişlerdir. Trablus doğrudan doğruya hükümet tarafından idare olunmağa başladığı zaman bu raside evvel süratle idare olunmağa başlamıştır.
Hıfzi
Sayfa: 1825
Kırım harbinden bir safha
SERDAR EKREM UMUR PAŞANIN MAVERAYI KAFKAS SEFERİ
VE
Kars niçin sukut etti?
Ali Rıza Seyfi
Medhal
1815 seneyi miladiye sinde beri Avrupa da devam eden sulh umumi 1853 seneyi miladiye sine doğru arz ve mukaddes Kudüs şerifindeki emâkin mübarek’i hıristiyaniye tesahubden mütehassıl rekabet yüzünden ihlal edilmek istidadı göstermiş idi. emakin ve muvaki mezküreye ait çoktan beri Rum ve Latin kiliseleri beyninde münazikiye olan imtiyaza ve hukuk meşveşeye ait burada fazla tafsilata lüzum yoktur. Bunlardan bazılarının veyahut bazı kısımlarının taamiri veya muhafazası için asırlardan beri temadi edip gelen ihtilafat ve münazaat mebhuse bazı vakayı muhammeyi siyasiye tevlit etmek istidadını gösterdikleri hususatta bizce haiz ehemmiyet olabilirler. 1815 seneyi miladiyesinde Fransa hükümeti taraftarı olduğu Latinlerin badeyi münazaa olan muvaki ve emakin mukaddese ye müstakilen sahip olmaları iddiasından vaz geçip mezhepler arasında müştereken idare ve muhafazası cihetine rıza göstermiş, buna Rusya hükümeti de razı olmuş ise de mukabelen üzerlerinde Latinlerin hak tesahibleri bulunduğu asırlardan beri tastik olunarak münazaat vakıadan gelinen hariç kalmış bazı muvakıan da bu idare ve muhafazayı müşterekeye dâhil olması teklifini ileri sürmüş idi. Fransa ise bunu bittabi ret etti. Binaenaleyh meselenin Abdülceyd hanın reyiyle bir meclisi hususi tarafından hal ve fasıl edilmesine karar verildi. Bu meclis emakin ve muvaki münazi feyhanın Rumlarda Ermenilerde ve Latinlerde birer ayrı anahtarı olmasını tensip eylemiş, yalnız hazreti Meryem’in türbesine münhasıran Fransızların sahip olduğu iddiasını fuzuli addeylemişti. Meclis diğer cihetten Beyt ül lahim kilisesinin bir anahtarının da Fransız muhamminleri olan Latinler de bulunmasını muvaffak hak ve adil görmüş olduğundan şimdi Ortodokslar taraftarı olan Rusya hükümeti sefirinin devleti âliye nezdinde ki bütün
Sayfa: 1741
mesaiyesi bu imtiyazın Latinlerden nezi hususuna masarruf olmağa başladı. Fazla olarak yine bu esnada Rusya imparatoru 1774 miladisinde münakid meşhur (kaynarca) muahedesini bahane tutarak devleti âliye tahtı tabiiyetinde bulunan bütün Rumların, daha doğrusu memalik Osmaniye de Ortodoks mezhebine salik bütün akvamın üzerinde hak himayesi olduğunu ileri sürmüş idi. müteakiben ve mütekabilen Rusya ve Fransa devletleri tarafından mazharı himaye olan Latinlerin ve Ortodoksların yekdiğerinin makûsu olan mütalibatı babı âliye müşkül bir mevkide bırakıyor idi. efrenci şabat esnasında prens <Minçikof> hususi elçi sıfatıyla Rusya’dan der saadete vasıl oldu. Elçinin muvasalatını müteakip tebdili sadaret dahi vaki olduğundan yeni mevki iktidara geçen vükela süratle Fransa hükümetini Yunan sularına bir donanma göndermeye kani ettiler. Minçikof ise elan tabii devleti aliyeden olan Ortodoksların hakkı himayesini imparatoru için temin gayretiyle babı âliye gizli bir muahede imzalatmağa çalışıyordu. Babı âli Beyt ül mukaddese deki türbenin Rusya hükümeti tarafından tamir edilmesine müsaade etmiş ve bazı teklifini de kabul edecek gibi mülayim görünmüş olmakla beraber Ortodoks tabii hıristiyanesinin himayesi meselesini katiyen ret eylemişti. Mütalibinde Mısır ve şedid olan Minçikof efranci mayısın beşinci günü babı âliye bir ültimatom vererek üç güne kadar cevabını talep etti. Ancak bir müddet daha icrayı müzakeratta ve heyeti vükelada ikinci bir tebdil vukuuyla babı âlinin ikinci vakti cevap reddinin iatasından sonra Minçikof bir takım tehdidat dermiyan ederek Rusya ya azimete mecbur olmuştu.
Böyle bir ihtilaf ile devletin arasında inkitayı münasebet ve istidadı muhasemanın Rusyalıların mahiyeti malum istila politikaları ve hiyel siyasiyeleri yüzünden nasıl uzanıp gittiğini ve ne kadar büyük müşaki intaç eylediğini burada tarihi siyasete terk ile saatle maksada intikal eyleyelim:
Bu ihtilafat şedidenin defi için düveli mütehabbe merhasları işe giriştikleri halde bunlar da nasılsa Rusya’nın entrikasına kapılmış, hele İngiltere hükümeti Rusya’nın devleti aliyenin Ortodoks tebası üzerindeki hakkı himayesini vazifenin icap ettirdiği ve bir muahedenin mahak ve meşru kıldığı salahiyet kaydıyla adeta tastik etmiş demek olduğundan bu cümle meseleyi şarkiyedeki müşkülatı duble etmiş idi. Rusya’nın İngiltere’ye amaline hadim etmek üzere ne derece ileri gittiği imparatorun bir mülakatta İngiltere sefiri sir Hamilton Sismor’a Türkiye’nin inkıraz bulmakta olduğunda ısrarından münfehim olur. Hatta imparator bu meyande Türkiye’nin inkırazı takdirinde ne yapılmak lazım geleceğinden ziyade nelerin yapılmamak lazım geleceğini sizinle kararlaştırmak isterim demiş ve sonra ilave eylemiş idi. bu yapması istenilmeyen şeyler ise Türkiye’nin yerinde
Sayfa: 1742
tekrar bir Bizans imparatorluğu teşkiliyle Yunanlıların konulması yahut Türkiye’nin bir takım küçük cumhuriyetlere inkısamı veya Avrupa devletlerinden birinin yeddi zabtına temelli olarak düşmesi idi.
Bundan başka maret efrancinin birinci günü 1853 İngiltere sefirine imparator tarafından teslim olunan bir itimatnameyi hususide kendi efkârıyla İngiltere hükümetinin beyanı siyasiye sinde görünen tevafuktan dolayı beyanı memnuniyet etmiş ve Fransa hükümetinin babı âli üzerindeki nüfuzundan ve kaleyi sultaniyeden içeri bir Fransız kalyonunun devleti âliye üzerinde bu derece nafiz bulunmasına müsaade etmeyeceğini ilave eylemiştir.
Bu muhaverat ve muhaberat siyasiyenin devamı esnasında İngiltere hükümetinin bazı mertebe aklını başına alıp Rusya’nın devleti âliye tebaası üzerindeki hakkı himayesini kabul ve tasdikten istinkâf cihetine kaçtı. Lakin ne kadar garip ve haksız ve yine o derece gülünçtür ki; devleti âliye Abdülhamit devrinde bütün kuvvetiyle misli görülmemiş surette ıslahat ve tecdidata devam eyler iken Avrupa siyasiyenin en medkakları olmakla mütemayiz İngiliz seyyahlarının itimadını kazanamamışlar, Londra’da koltuklarında asılsız bir takım efkâr siyasiye ve mütalaat andiye satan bu adamların siyasiye hariciyesine sui tesiri olmuştur. Zamanında onlardan cahil olan İngiltere sefiri dahi Türkler tarafından Hıristiyanlara pek ziyade zulüm edilmekte olduğunu ve böyle giderse Avrupa osmaniyedeki İslam vatandaşları aleyhine, bire sekiz ( ? ) nispetinde fazla olan Hıristiyan sakinenin umumiyetle isyan edeceğini devlet matbuasına bildirmekte bulunmuştu.
Bununla beraber İngiltere ile Rusya arasında hâsıl olan ihtilaf bazı noktalarca İngilizlerin izzeti nefsine dokunacak mahiyet gösterdiğinden İngiltere hükümeti o ana kadar sır tutulan mukalemat ve muharreratı siyasiyeyi neşredivermiş, bu veçhile Rus imparatorunun mafi el zamiri bütün Avrupalılarca anlaşıldığı gibi İngiltere’nin dürüst politikaları da Fransa ile aralarındaki şüpheyi izale ve onları bir dereceye kadar birbirine takrip eylemiş idi. işin böyle sürüncemeye düştüğünü gören Rusya efkârı mahsusasının da meydana çıktığını nazarı dikkate alarak hakkı himaye meselesini el an red eden devleti Osmaniyeyi yola getirmek üzere bir tedbiri cebriye müracaattan çekinmedi.
Takriben temmuz afer incinin iptidasında iki fırka Rus askeri Purut nehrini merver ederek Eflak – Buğdan arazisini <Rus mütallebenin taraf devleti aliyeden kabulüne kadar rehin kalmak üzere > kaydı garbi ve ahde şekinanesiyle işgal eylediler.
Bu hareket hakikatte ve zaherde doğrudan doğruya bir ilanı harp demek olduğundan dersaadetce heyecanı azimeye mucip olmuş, babı âli tarafından bütün devletlere birer takrir verildiği gibi Rusyalılara dahi ihtilaf vakıanın izalesi maksadıyla Sen Petersburg’a bir murahhas gönderileceği
Sayfa: 1743
bildirilmişti. Rusyalıların kendi kuvvetlerine nazaran Eflak – Buğdan’ın bu suretle ve halen işgaline İngiliz ve Fransız donanmalarının kaleyi sultaniye ye civar Beşike limanına girmelerinden dolayı lüzum görülmüştür. Halbuki öbür taraftan, yani İngiltere ve Fransa hükümetleri tarafından bu husus için amirallere verilen emirin memleketin on gün sonra öldüğü temin edildiğinden her iki hareketi askeriyenin iki ayrı noktayı nazardan icra olunduğuna şüphe yoktur. Bununla beraber harbin bilfiil başlamasına sebebiyet verilmemek için Rusya, Fransa, İngiltere ve devleti aliye, Avusturya murahhaslarından mürekkep olarak Viyana’da vukua gelen içtimailerin neticesinde muttalib saire ile beraber Rusya devletinin memaliki Osmaniye dahilinde Ortodoks kilisesinin mevcudiyet ve imtiyaz atını hıfz ve himayeye salahiyettar olduğu tastık edilmiş idi. Ancak bu esasa mebni tanzim olunan nota Çar tarafından kemali mahzuziyetle kabul edildiği halde devleti aliye tarafından sureti katiyyede red olundu. Avrupa kabineleri bu reddi evvela ademi hoşnudu ile telakki eylediler. Çünkü daha evvelce düveli mütehabbe kendilerini fena ve müşkül bir mevki ye koymuş idiler. Filhakika devletlerin beyanat gayri katiyyesinden Rusyalılar asla murat edilmeyen manalar çıkarmış ve Rusya’nın devleti aliye umur dahiliyesinin İngiltere ve Fransa tarafından tastık olunduğu mefhumunu almış idiler. Çar tarafından bu makamda tefsir ve kabul edilen nota dahi sureti resmiye de kabul edilmiş olduğundan düveli mezkura devleti aliye ye şimdi notada bazı tadilatın dermeyanında ısrar etmesi için ve sayede bulunmakla Rusya ya karşı evvelki hareketlerine muhalif bir tarik tutmuş oluyorlardı.
Halbuki: diğer cihetten devleti aliyenin bu veçhile dermeyan ettiği tadilatı bittabi Rusya devleti kabul etmediğinden eylül efrancinin on beşinci günü babı ali tarafından Rusya ya karşı resmen ilanı harp edilmiş ve aynı zamanda Rusya tarafından dahi mukabele olunmuştur.
Eylül efrancinin on dördüncü günü İngiliz ve Fransız donanmaları Abdülhamit hanın talebi üzerine kale sultaniyeden içeri girdiği gibi birkaç gün sonrada Osmanlılar dört noktadan Tuna nehrini merver etmişlerdir. Vidin den merver eden kuvveyi askeriye Kafatı işgal edip birkaç muharebede Rusları pek parlak surette mağlup etti.
Harbin bu veçhile bilfiil ibtidar ettiği esnada dört devlet murahhasları veya nede alenen müzakerat ile meşgul bulunmakta ve bundan sonra bile harbi tatil edebilmeği ümit eylemekte idiler. Ancak bu aralık Sinop limanında yanan ve kuvvetçe gayet dûn bir derecede bulunan Osmanlı donanmasının kancıkçasına Rusya donanması tarafından bir sureti zalimanede mahvedildiği haberi vasıl oldu. On iki büyük ve küçük tekneden ibaret olan Osmanlılar muhalefet hava yüzünden Sinop’a sığınmış iken Sivastopol daki Moskof amirali haber alıp bunları bastırmış, dört beyke kırıp mevcuduyla hepsini ihrak
Sayfa: 1844
ifna eylemiş idi. Faciayı haileden kurtulan tek bir vapurun der saadet’e vüruduyla burada hasıl olan tesir ve gazaptan sırf nazar Moskofların bu hareketi bütün Avrupa’ca dahi pek na-bi-mahal ve danaetkarane addolundu. Düveli muazzama bütün gayret ve hevesleri ile iadeyi sulh ve müsalemete çalışmakta iken bu hareketi namerdanenin vukuu pek ziyade şeref ve haysiyetlerine dokunmuş idi. Hemen lord Clarindon tarafından Çar’a bir şikayetname gönderildi. Bundan devleti Osmaniye donanmasının kendi limanında yatarken duçar hücum ve ihrakı olduğu, binaenaleyh orada İngiltere ve Fransız donanmaları bulunsa idi muhacimlerin defi ve tardına kıyam ve teşebbüs eyleyecekleri muhakkak bulunduğu muharrer idi. Bahrisiyah’ın sahil cenubiye sinde bu veçhile şerare peş olan cürümün alevleri der-akab Çerkezistan ve Gürcistan’a da sirayet etti. Artik vakayı cariyenin rengi bir harbi umumiye yaklaşmış, öyle sudan muhaverat ve muharrerat siyasiye ile mani veya tehiri mümkün olamayacağı anlaşılmış idi.
Moskof ordusunun Oltanicede zayiatı azime ile mağlubiyet meşhurelerinden bir gün sonra vukua gelen Sinop faciası, amiral Dandisin tahtı kumandasındaki Fransız ve İngiliz donanmalarının Bahrisiyah’a duhulü, Türklerle Çatana (kalafat civarında)ki Rus muvaki müstahkemesine bilhucum düşmana ikibin beş yüz telefat verdirerek zapt edişleri yek diğerlerini süratle takip eden vakayı harbiyedendir.
1853 martının on birinci gününe tesadüf eden bu muzafferiyet azimeden bir gün sonra sir Charles Napier kumandasındaki İngiliz donanması Moskoflar aleyhine harekatı harbiyerde bulunmak üzere Baltık denizine müteveccihen hareket olup Kırım ittifaknamesi, yani İngiltere, Fransa, Sardenya devletlerinin Rusya aleyhine devleti aliye ile ittifakı dahi aynı günde der-saadette imzalanmış idi.
22 temmuz efrancide İngiliz, Fransız ve Osmanlı donanmaları Odessa limanıyla istihkamatını topa tutarak oradaki Moskof sefainini gark ve ihrak eylediler.
10 mayıs efrancide Taygır namlı İngiliz sefineyi harbiyesi Odessa civarında karaya gidip iki yüze baliğ olan zabitan ve efradı Moskoflara esir oldular. Sefine dahi düşman tarafından tahrip edildi.
17 mayıs efrancide, Silistre kalesini Moskoflar tahtı muhasaraya aldılar ise de gayet parlak ve bahadırane bir müdafaa ve huruç neticesinde haziran efrancinin onbeşinci günü azim bir rezalet ve perişanı içinde Tunaya dökülerek firar ettiler.
29 haziran efranciyede kaptan Parker kumandasındaki Fire – Birand ve Fiory sefain Harbiyeleri Tuna ağzında senne istihkamatını tahrip ettiler.
Ancak 7 temmuz efrancide Asya hududunda ve Beyazıt civarında Osmanlılar bir mağlubiyete duçar olmuşlardır.
Sayfa: 1745
16 Temmuz efranciyede sir Charles Napier bu general kumandasındaki İngiliz donanması ve Fransız asakiri Baltık denizinde Le Mersend deki karadan ve denizden topa tutup iki bin beş yüz muhafızlarıyla beraber teslim almışlardır. Bundan üç gün sonra da Olahiya ya bir Avusturya ordusu vasıl olmuştur.
Yine bu esnalarda Aksayı Şerikde Kamçatka da kâin Petro Pavulosun istihkâmına üç İngiliz ve üç Fransız sefineyi harbiyesi hücum etmişlerse de iki gün devam eden harekâtı askeriye neticesinde mağluben geri çekilmişlerdir.
16 Eylül efranci de Mareşal Derakov ve lord Rogleny kumandasında mevcudu iki bine baliğ olan düveli müttefike ordusu Kırımda Opatoria mevkiinde karaya ihraç olunup altı gün sonra Elma suyu üzerindeki tepelerde kâin Rus istihkamatına hücum edilmiş İngilizlerden iki bin, Fransızlardan bin beş yüz telefatla zapt olunmuştur.
26 Eylülde Balıklı ova teslim olmuştur. Yunan üzerine gark edilmiş bir takım sefain tekneleri ile mesdud olan Sivastopol limanı ağzına müttefikin donanması yaklaşıp bombardımana başladığı gibi Sivastopol un kara istihkamatına da karadan ateş açılmış. Mevsim senenin teşrinievveli üstüne erişmiştir.
Şimdi burada şu vakayı sıraladıktan sonra maksada intikal edelim:
Kafkasya dağlarını Moskoflara karşı bi misal bir şecaat, maharet ve hamiyetle müdafaa eden meşhur ve mağfur şeyh Şamilin Moskoflar eline esir düşmesi 1855 seneyi miladiyesi ağustosunun yirmi sekizinci günü vukua gelmiş idi. tesadüfat garibeden der ki: aynı günde Anadolu hududunda tahtı muhasarada bulunan Kars kalesi üzerine Rusların vaki olan hücumları zayiat azime ile neticelenmiştir. Şu ufak risaleciğin mevzua Kırım muharebesi değil, Kırım muharebesi safahatından Kars muhasarasına merbut bazı hikâyenin teyididir ki: bu hikâyenin Karsın bu harpteki esbabı sukutu için de fikir merci en mühim anasırdan addoluna bilir. Bu anasır ve esbabı mühimmenin tetkiki sırasında bir bahtiyarlığa daha nail olacağız ki, bu da Karsın son günlerinde onu kurtarmak üzere ihtiyar edilen maverayı Kafkas seferinin inanat hususiyesine, âdemi muvaffakıyete hükümet iktiranına ıtlaadır. Bu bedbaht kaleyi kurtarmak üzere serdar Ekrem Umur paşa kumandasında bir kuvvet sevk olunan kuvveyi askeriye ile beraber bulunan İngiliz müşahir siyahininden ve muharririnden mister Lournes – Oligant hatıratında seferin bazı hikâyesini pek güzel tasvir eylemiş olduğu gibi bilhassa askerimizin meziyet fıtriyesi ve meslekiyesinin bila ihtiyar sitayişhan olmuş bulunduğundan İngiliz dostumdan kitabı istiare etmiş ve kısa bir müddet zarfında lazım gelen notları almıştım. Şimdi
Sayfa: 1746
Bu notları ve Umur paşanın maverayı Kafkas seferini mümkün olabildiği kadar tanzim ve telfik ile bu risaleciği meydana getirdim. Şüphesiz en aciz olsun bir kaideyi temin eder.
—————–
Osmanlı, İngiliz. Fransız ve Sardunya devletlerinin müttefik ordusu Sivastopolun muhip ve metin istihkamatı, kalmaları altında boğuşur iken kuvvetli bir Moskof ordusu tarafından şark hududumuzda Kars kalesinin muhasara ve tazyik edilmekte olduğu malumdur.
1855 seneyi miladiyesi iptidasında Karsı muhasaradan kurtarmak için imdada ihtiyaç bulunduğu herkesçe tahakkuk etmiş idi. hatta bu imdadın ne için daha evvel gönderilemediği birçokları indinde hal edilmez bir sır olup kalmıştır. Bu esbabı tehir, yani Karsa kuvveyi imdadıye irsalinin, muvaffakiyet matlubeyi müstehil kılacak surette senenin kış mevsimine teali olunması hakikatte başlıca esbabı atiyeden ileri gelmiştir.
Kırım muharebesinin nihayetinde İngiltere tarafından neşir olunan mai kitabın mütalaasından dahi anlaşılabilir ki, devleti aliyenin Kars kalesine kuvveyi imdadiye ve levazımı harbiye irsalinde tekâsül etmesi büyük bir hatadır. Lord Stretford’un kavline göre nihayet haziran efranciyede kendisi tarafından vaki olan ihtaratımın nazarı itibara alınarak bu mevsimde bile Karsa bila tehir imdad ve levazımı harbiye irsaline karar verilmesi bad’i teşekkürdür. Bu mevsimde, yani mevsim süyûfun nısfı mürur edip Rus ordusu Kars kalesinin bedenleri altında çadırlarına çekildikleri vakit devleti âliye tehlikeyi his etmiş idi. Bu tehlike bir kere anlaşılınca mani vukuu için teşebbüsat lâzımede bulunulmağa başlandı. Düşman tarafından hasar ve tazyik olunan bir kaleyi hariçten kurtarabilmek için evvela bir ordunun elde bulunmasına ihtiyaç mecburi olup bu ordunun da mukadder ve anasır atiyeden müteşekkil olmasına karar verilmişti.
General (ve Yunan ) fırkası 20000
Başı bozuk Osmanlı askeri ve kokalı 3000
Arnavutluktan gelecek asker 2000
Rumelinden alınacak 5000
Y e k û n 30000
Bu yekûna Mısırın muntazam süvarisiyle Tunus atlıları dahi zam ve Batu’mun muhafazasına memur fırkada ilhak olunur ise yekûn umumiyenin (43000) kırk üç bin kişilik bir orduya baliğ olacağı düşünülmüş idi. ancak Lord Stretford bu hesaba âdemi itimat gösterdiğinden başka bu planın Muvaffak olduğunu itiraf eyleyen General Veyunan birkaç kaydı ihtiyatiye ve itiraziye dermeyen eylemiş ve böyle kırk üç bin kişilik bir ordunun ne miktar vesaiti nakliyeye muhtaç olduğunu mubeyn hükümet osmaniyeye bir muhtıra takdim etmiş idi. bu muhtıra ise o zaman devleti aliyenin içinde bulunduğu meserret ve gavail harbiye ye nazaran mucip tefekkür olacak bir surette idi.
Sayfa: 1747
Misalen general bu ordu için 15000 reis beygir istiyor, bunlardan 5000 reisni yalnız erzak nakliyatına hasreyliyordu. Hal bu ki, bu miktar hayvan serdar Ekrem Umur paşa ordusu için tedarik olunabilinen tam üç misline müsavi idi. müşkülat mesrude den başka Lord Clarendon dahi böyle süratle tahşid olunmuş ve talimat görmemiş ve uzun müddet terbiyeyi muntazamı askeriye altında bulunmamış kırk bin kişiyi mütecaviz bir ordunun düşman sahiline çıkarılması fikrine muhalefet etmekte olup bu da birçok zevatça mazharı tasvip olmakta idi.
Şerait salife tahtında terkip ve teşekkül edilen bir ordunun mavezayı Kafkas seferinde istihdamı mahzurdan salim olmamakla beraber havaleyi mezkurede icra olunacak harekât harbiyenin netayici de pek parlak ve faydalı olacak idi. binaenaleyh sadrazam ve serasker Fuat paşa ve General Mansfield ile Lord Stretford bir meclis akdederek bu meseleyi mühimmeyi mevki tezkere koydular. Mecliste hazır olanların cümlesine malum idi ki, Karsın tahlisi için devleti âliye ordusu bir hareketi seri vaktiye icra etmelidir. Bu hareket katiye ye ait üç türlü plan tertibi mümkün ise de bunlardan en muvafık görüleni Kütayis tarikiyle Gürcistan’a girmektir. Çünkü Trabzon tarikiyle imdat irsali tehlikeyi bir müddet için tahfiften, tehirden başka bir şeyi müntaç olamaz.
İngiltere hükümetinin fikrine kalınca böyle (Kutaysı – Gürcistan) tarikiyle Moskof ordusunun hat ricatına doğru yürümekten ise Osmanlı ordusunun arkasına bir kuvveyi imdadiye göndermek daha muvafık olduğu merkezinde idi. İngiliz rical askeriyesinin bu fikirlerinin salimiyetini ispat etmek üzere dermeyan eyledikleri esbabı asliye biri Trabzon iskelesiyle Erzurum Trabzon arasındaki mesafenin rudut kale ile Tiflis arasındaki mesafeden daha kısa olması idi. lakin Kars imdadına gidecek Osmanlı ordusunun maksada vasıl emrinde Tiflis’e kadar uzaması zaten bi lüzum bulunduğundan İngiliz rical askeriyesinin fikri yanlış idi.
Sureti lazımada tertip, teçhiz ve teslih olunmuş bir fırkayı seferiye rudvet kaleden Suvarım geçidine gidebilmek için Trabzon dan Erzurum’a muvasalat için lazım zamandan çok az bir zamana ihtiyaç gösterir. Hususiyle sarp dağ yolları yerine ala bir Rusya şosesinde kati mesafat olunur. Yine malum, der ki, eğer Umur paşa Suvarım geçidini tutabilmiş olsaydı General Murayef Erzurum da bulunmaktan fazla zahmet verir idi. bundan başka ve muhiren meselenin öyle olacağı anlaşıldığı veçhile eğer Umur paşa Erzurum tarikiyle dahi Kars imdadına gitseydi paşanın mevkii matluba muvasalatından evvel Kars teslim olmuş bulunacaktı. Bu halde kendi fırkası karşısındaki düşmanı galibe karşı kuvvetçe dûn ve müşük seferiye ile bitap bulunduğundan Karsı Moskofların elinden istirdad edebilmek müstahil görünürdü. Hâlbuki,
Sayfa: 1748
Gürcistan tarikiyle Kütayis üzerine yürünülürse Tiflis civarında kıymet ve hassas lâzımeyi cemi Rusya askeri olmadığından Rusya generalinin Kars etrafına topladığı kuvveyi mühimmesinden bir kısmını geri çekmeğe mecbur olması muhakkak idi.
Eğer Umur paşa bir hareket seri ve şedit ile kuvveyi kâffesini bilistishab Kütayise muvasalat etmiş ve Tiflis caddesinin kilidi olan Suvarım geçidini tutabilmiş olsaydı öyle bir mevkide bulunacak idi ki:
Ahvali cariyeye göre ister ise Tiflis üzerine hareket edebilir, isterse ve mevki teslim olmamışsa Ehsihe ve Kars ordusuyla birleşebilirdi. Bundan başka Rudut kale ile Tiflis arasındaki Moskof kuvvetinin on beş bini tecavüz etmediği de malum idi.
Binaenaleyh, ingilterenin hükümet seniye tarafından ittihaz edilen bu tertibatı Muvaffak görmeyip Trabzon tarikiyle Erzurum’a imdat sevki projesini ileri sürmüş olması cidden badi teessüftür. Bununla beraber devleti aliyede ingilterenin planını kabul etmemiş idi. serasker paşa, serdar Ekrem Umur paşa ve General Goyun ve birçok İngiliz emerayı askeriyesi hükümet seniyenin fikrini muvaffak gördüğü gibi Fransa sefiri de bilhassa Rudvet kale tarikiyle yapılacak harekât askeriyenin daha ziyade temin mevkiyat eylemek muhtemel bulunduğunu beyan eyledi.
İşin fenası bu veçhile hâsıl olan ihtilaf efkâr ve aranın sürat azime ile icrasına ihtiyaç kati görmen harekât askeriyeyi bu sübutun tehir, hatta iptal etmesi idi. bir buçuk mahi mütecaviz en kıymettar bir zaman böylece geçti gitti. Serdar Ekrem Umur paşa ise vaktin kıymeti azim iyesinden haberdar olduğu için Kırımdaki Osmanlı ordusunun Asya ya geçirilmesini talep etmekte idi. Lakin İngiltere hükümetinin tavır lakaydisi ve müttefikin kuvvetinin Kırımda müsadif oldukları mukavemet bu kıymettar Osmanlı ordusuyla o maher generalin tamamıyla atıl ve gayri mukid bir halde kalmasına sebebiyet verdi.
Lord Stratford bu hususa ait diyor ki, <bu esnada ise Karstan gelen haberler hoş olmadığı gibi pek kıymettar olan eldeki zamanda tereddüt ve âdemi ittifak ile eza edilmekte idi.> İngiliz murahini ise İngiltere nin bu surat hareketi hükümet seniyenin ileri sürdüğü projenin icrası için elzem malumat coğrafya ve topografyanın âdemi mevcudiyeti hesabiyle daha kolay, basit ve malum olan Trabzon Erzurum tarikinin salim addedilmiş olmasını ithaf ediyorlar. Muaren hükümet osmaniyenin haklı olduğu tezahür edince İngiltere’nin Fransa’yı dahi bu projenin kabulüne icbar ve Umur paşanın mutalibini isafta istical etmesi de bunu muyiddir.
( mabadı var )
Ali Rıza Seyfi
KARS MUHAREBESİ
2
Temmuz efrancinin on ikinci günü serdar Ekrem Umur paşa düveli müttefike generalleriyle Asya seferi hakkında icrayı müzakerat için bir meclisi harp teşkilini talep eyledi. İki gün sonra akidolunan bu mecliste Umur paşa generallere hükümet matbuasından Asya’daki Moskof kuvveyi askeriyesine ait aldığı malumatı beyan ve ahval çareyi harbiyeyi izah edip muvaffakiyete nailiyet için ordusunun Asya’da mevcudiyetine ihtiyaç görüldüğünü ispat etti. Kolonel Siman bu meclis harbin sureti cereyanını yazarken diyor ki:
<<generaller hükümet matbualarının der saadette bulunan sefirlerinden Asya’daki ahvalin, paşanın beyan ve izah ettiği merkezde olduğuna ait bir güne tebligat alamamış olduklarından kati surette rey vermeye çekindiklerini beyan eylediler.>>
Lord Stretford, Lord Clarendon’a vaki olan beyanatında ise <Kars ordusunun hal ve mevkii İngiliz başkumandanına bizzat General William tarafından anlatılmıştır.> diyor.
Mesele bu şekli alınca ertesi günü Umur paşa fikrinin mevkii fiile konulmasına çalışmak üzere Kırımdan der saadete azimet etti. Miralay (Sulu) paşanın refakatinde ve General (Simpson)un bir tahriratını hamil bulunmakta idi. Bundan başka aynı mesele için General (Palesiye) tarafından Fransız sefiriyle görüşmeğe memur edilmişti.
General Simpson, Lord Stretford’a mektubunda demiştir ki:
<<Umur paşanın meclisi harbiye de olan beyanatı kimseyi ikna edemedi. Herkes Kırımdan her ne miktarda olursa olsun asker alınması fikrine muhalefet ettiler. Binaenaleyh, size çok rica ederim ki: bizim efkârımızın hükümeti seniye nezdinde Umur paşanın fikrine tercih edilmesine gayret ediniz çünkü Umur paşa hükümetine bu fikrini kabul ettirir ise fena neticeler hâsıl olacaktır.>>
Hâlbuki Umur paşaya kalsa Kars sukut etmeyecekti ve asıl fena neticelerin sebebi düveli müttefike ekâbirinin bu inat Vecihili idi. Lord Stratford’un aynen derç ettiğimiz parçasının aynı parçaların General Plasie’nin Fransa sefirine yazdığı mektuplarda dahi yer bulmuş olduğuna şüphe caiz olabilir mi?
Sayfa: 1832
Serdar Ekrem’in gayret ve sebatı nihayet ingiltereyi razı eder gibi oldu. Lakin belaya bakınız ki, şimdi de Fransa imparatoru Osmanlı askerinin Kırımdan Asya ya çekilmesiyle ileride hâsıl olacak mesuliyeti kabul edemeyeceğini ileri sürmüş idi. generalin ise ne fikirde bulundukları zaten malumdur.
Umur paşa Kırımdaki Osmanlı askerini Asya ya aldığı halde Kırıma yine o miktar askerin sevki paşa tarafından emri mesrut ise de yine generaller müşaraileyhe istediği askeri vermeyip maiyetindeki Osmanlı ordusunun en az işe yarayan takımını veriyorlar idi.
Bir İngiliz muharriri diyor ki;
<<demek Kırımda mevcut olan düveli müttefike askerinin 150000 yüz elli bin kişiyi mütecaviz İngiliz, Fransız ve Sardunya askerinin selameti 20000 yirmi bin kişilik Osmanlı ordusuna istinat ediyordu. Müttefike generallerine göre, hükümeti seniye tarafından aynı miktarda asker gönderilse bile yine tehlikeyi mülahaza müthişenin bertaraf olamayacağını iddia eylemek sehil idi. ihtimal bu kadar az Osmanlı askerine bu kadar azim itibar, hürmet ve ehemmiyet ithaf olunduğu bir daha tarihte görülemeyecektir.>>
Bu vakanın cereyanı esnasında yani Umur paşanın Asya ya merveri General Simpson ile Plasie’nin reylerine havale olunduğu sırada ağustos nihayeti de gelmiş idi. bütün eylül esnasında – ki Kars muhafızları için en şayanı endişe, tehlikeli bir devir idi – Kırımdaki Osmanlı ordusu (tara) civarında bila hareket durmuştur. Ağustos o esnaya doğru artık Umur paşa bile harekât askeriyenin Karsı kurtarmak için vakit lazımında icra olunabileceğinden şüphe etmeğe başlamıştı. Ancak itimat ettiği kuvvetiyle Karsın tesliminden evvel yetişse bile düşmanı Erzurum vilayetinde yerleşmekten mani edebileceğini düşünerek müteselli oluyor idi. hâlbuki Osmanlı fırkayı seferiye sine merbut olan son alayın Kırımdan sevki bu tarihten tam iki ay sonra mümkün olabilmişti. Bu da artık hareketi askeriyenin lüzum ve ehemmiyetini inkâra kimsede mecal kalmamasından idi. bu hususta nihayet Lord Stretford diyor ki:
<<hakikaten General Simpson da dâhil olmak üzere projeyi bütün kumandanlar tasvip ettiler.>> ingiltere nin Erzurum konsolosu mister Burnt de şöyle yazıyordu:
<Osmanlı kuvveyi mertebesinin Redut kaleye muvasalatı işitmeğe şiddetle muntazırım. Eğer Karsın tahliyesi mümkün ise ancak bu veçhile olabilir.>
General William da:
<<Erzurum’a asker sevk olunabilirse Reduvet kaleden Gürcistan aleyhine hareket edecek Osmanlı fırkası pek kıymettar kuvveti temin edeceğinden bu proje şayanı kabuldür.>>
Eylül efrancinin birinci günü müşaraileyhe General Kars’tan şöyle yazıyor;
Sayfa: 1833
<<erzakın kısmı küllüsü sarf olunup efradın tayınını yarım verilir, bazen de askere yüz dirhem peksimetten başka bir şey veremiyoruz. Para da yok. İslam ahali ve üç bin nişancı açlıktan terki hayat etmek üzeredir. Bütün Ermenilerin yarın şehri terk etmeleri emir olundu. Süvarilerimizi de piyade muhafızın ordusuna ilave ettik. Arpa bulunmadığından bütün beygirler iskelete döndüler. Topçu hayvanatı da süratle aynı hale geliyor. Bundan sonra sahra toplarını nasıl çekeceğiz? Ancak iki mah daha mukavemet edebiliyoruz. Sorarım ki, bu ordunun tahliyesi için ne yapılmaktadır?>>
General William’ın bu sevk ve mühim sualine kolonel Simon, Lord Clarindok’a vaki beyanatına nazaran – Kırımdan üç hafta sonra yine eylül efranciyenin yirmi birinci günü şöyle cevap verilmişti.
<<bu güne kadar General Plasie Kırımda bulunan Osmanlı ordusunun Asya ya mürverine razı almamış idi. bu tarihten üç gün evvel iki bin kişinin azimetine müsaade edildi. Bu tarihten on gün evvel Sivastopol zapt edildi.>>
İşte karilerimize yukarıdan beri verdiğimiz şu tafsilat Kars kalesinin esbabı sukutundan bazılarını pek açık ve gayri kabili cerh olmak üzere araiyeye kâfidir.
Maverayı Kafkas hareketi askeriyesinde Umur paşa ile bulunmuş olan mister Lornis – olifent derki;
<<iptidayı meselede Karsın tahkiminde kusur edilmiş olmakla beraber eğer Fransa hükümeti Umur paşanın fikrini terviçte hiç olmasa İngiltere derecesinde süratle davransaydı bütün müşkülata rağmen Kars kurtulmuş olacaktı.>>
<<hatta Sivastopol düşüp te General Simpson artık Osmanlı ordusunun Kırımda âdemi lüzumunu beyan ettiği vakit General Plesie razı olsaydı bedbaht Kars muhafızları tahlis edilir idi.>>
Biz deriz ki, Kars kurtulmasa bile o esnada Osmanlı ordusu Suram geçidini elde etmiş ve oradan Koz vadiyi mümbitine inerek onun eteğinde bulunan Koru ve Tiflis şehirleri civarında bir ilkbahar seferi ihzar edebilecekti. Nüfus keşideye malik dört vilayet Ruslardan bu veçhile zapt edilince düveli müttefike bu muzafferiyete mukabil Rusya’dan daha fazla şeyler talep etmeğe hak kazanacaktı.
Ali Rıza Seyfi
Sayfa: 1834
HÜSEYİN VELİ EFENDİ
( 1 )
(Kıbrıs makalesine ait resimlerden.)
MAGOSA LİMANININ ESKİ MANZARASI
(Kıbrıs makalesine ait resimlerden)
MAGOSA LİMANININ ŞİMDİKİ MANZARASI
(Kıbrıs makalesine ait resimlerden)
MAGOSA KALESİNE DUHÜL
(Kıbrıs makalesine ait resimlerden)
MAGOSA KUMANDANI MARK ANTONİ BRAGADİNO
Şahabettin Süleyman.
Sayfa: 1840
SEVK – ÜL – CEYŞ
Anasır – ı hendesiye
Anasırı hendesiyyenin tabiri ahirle kuvveyi harbiyenin harpte alacağı nizamın ne kadar bir esası müessir hâkim olabileceğini en büyük ve en küçük şeylerin hemen hendesece nazarı dikkate alınacağını fenni istihkâmda göreceğiz. Tabiiyet ül ceyşde de bunun tesir azime vardır ki tabiyetı esasiyenin harekâtı askeriye kısmında bir esas müessir teşkil ederse de sahra istihkamatıyla vazi ve tabiye kısmında ve muvazin hücumunda zaviye ve hatları kavgayı intaç edecek kanun hükmündedir. Burada ekserisi hatalı bir surette istiamel edilmiş ve bu kısmı oyuncak hükmünde kalmıştı. Fakat bununla beraber her muharebe de düşmanı ihataya çalışılan bu günkü ahvali tabiyede de anasır hendese gayet basit ve mehaza istiameli daima tekrar eder surette yeniden bir tesir hâsıl etmiştir. Mamafih her şeyin müteharrik bulunduğu ve kuvveyi maneviyenin ve hususiyeti ahval ile tesadüfen hüküm ferma olduğu tabii ül ceyşde anasır hendese kale muharebelerindeki gibi icrayı hüküm edemez. Fakat sevk ül ceyşde tesir ve nüfuzu daha azdır. Filhakika burada da kuvveyi harbiye’nin nizamları ile Olka ve Kalmeroların işgali tesiri azmi haiz ise de anasırı hendeseye burada fen istihkâmda olduğu gibi kati ve tabiyedeki misali mühim değildir. Bu tesirin nasıl görüleceği ancak tedricen ve şayanı dikkat olacak surette meydana çıkacakları hallerde basit ve temhid olunacaktır. Burada en ziyade tabiye ül ceyşle sevk ül ceyş arasındaki farka celbi dikkat edeceğiz.
Tabiye ül ceyşde zaman ve mekân en küçük katiyetiyle pek çabuk tekrar eder. Bir kıtayı askeriyenin yan ve arkası düşman kıtası tarafından çevrilirse ricata mecal kalmayacak nokta gelir ki böyle bir hal artık muharebe etmenin müstahil olmasına karib olduğundan kıtaatı mezkureye kendini kurtarmalı veyahut mevkii teslim eylemidir ki bu husus kısmı azamı netayice icrayı tesir edecek surette esas tedbirce endişeler hâsıl eder. Buna mebnidir ki kuvveyi harbiyenin vazi hendesileri neticeyi hâsılada bir maddeyi müessiredir.
Zaman ve mekatın cesameti hasebiyle sevk ül ceyşce bunlar zayıf derecede cay mülahazadır. Bir dar ül harekâttan öbürüne geçilmeyerek bir sevk ül ceyş çevirmesinin icrası için ekseriye haftalar, aylar geçer. Bundan maada mekânın dereceyi vesaiti
Sayfa: 1841
hasabiyle en iyi tedbirle bile noktayı matluba ya varmak ihtimali pek az kalır.
Binaenaleyh sevk ül ceyşte böyle tedbirin yani anasırı hendese tedbirinin tesiri daha az ve hakikaten bir noktaya vardıktan sonra pek az halette tesirleri ziyadedir. Bu kaidenin de bir endişe hasebiyle ihlal veya izale edilmeden tesirini gösterecek zamanı vardır. Binaenaleyh sevk ül ceyşde zamanın talik ettiği iptidai nizamlardan ziyade muzafferata muharabatın ad ve derecesine ait olduğuna hakikat nazarıyla bakmaktan ihtiraz etmeyiz.
Bu fikrin aksi de yeni nazariyatça rağbet bulmuştur. Çünkü bu vasıta ile sevk ül ceyşe büyük bir ehemmiyet verileceği zan olunur. Fakat sevk ül ceyşde akıl ve kiyasetin tesirat aliyesi nazarı dikkate alınmış ve bununla harp alaedilmek ve tabiri ahirle âlemi bir hale konulmak istenilmiştir. Mükemmel bir nazariyattan böyle karışıklığın refi faideyi asliye addettiğimizden ve anasırı hendese bunları tevlit edecek başlıca bir fikir olduğundan bu noktayı sureti müesserede teşrih eyledik. ( 1 )*
On altıncı fasıl
Harekatı harbiyede mütareke ve tevkife dair.
Harbe bir maf ve tahrip mütekabil nazarıyla bakılırsa umumiyetle tarafeyn muhasamiyenin eylerilmekte farzı lazım olduğu gibi her an vuku bulduğu üzere bir tarafın muntazır diğer tarafın eylenilmekte farz edilmesi de icap eder. Çünkü tarafeynin ahvali daima tamamen müteşabih olmayacağı gibi müteşabih kalmaz. Zamanla bu halde tebadil hâsıl olur ki bundan da evvelki zamana tesbitle sonraki vaktin evvelce hareket eden taraftan ziyade intizar eden tarafa müsait olduğu anlaşılır.
Sayfa: 1842
Başkumandanlarının bu hali aynı derecede anlamları farz ve kabul olunursa birisi harekete lüzum hissettiği takdirde diğerine diğerine intizarı muktezi görmesi icap eder. Bundan sonra da her ikisinin de ne ilerlemekte nede intizar eylemekte fayda görmemeleri mümkündür. Aynı maksatça bu karar mukabil katibiyet umumiyeden mütevellit olmadığı gibi her iki başkumandanca müstakbelin hal ve mevkii ya daha vahim veya daha müsait kılacağı ihtimali gibi aynı hakikate müstenit olabilir.
Fakat bu hususta ahvalin tamamen biri birine müşabeheti veyahut başkumandanlarca noksan malumat bu zehabı hâsıl edeceği farz olunursa maksadı siyasiyenin tahlifi bir mütarekeyi mütehammil kılar. Tarafından birisi siyaseten muhacim farz edilmek lazımdır. Çünkü mütekabil fikir müdafaadan harp tevlit etmez. Fakat mütearrızın maksadı hakiki ve müdafaa tarafından maksadı vehmi olur. Mütearrıza hakiki hareket yaraşır. Çünkü ancak bu vasıta ile maksadı hakikisine vasıl olabilir. Binaenaleyh tarafeynin aynı hal ve mevkide bulunmaları suretlerinde taarruz tarafı maksadı hakikisi ilcasıyla harekete lüzum görür. Bu faraziyata nazaran harekâtı harbiye de mütareke ve tevkif vukuu cidden tabiatı muslihatla zıt olmuş olur. Çünkü tarafeyn ordusu birbirine muhasım olmak hasebiyle ateşle su gibi muvazenatta kalamayarak birisi mahvoluncaya kadar yekdiğerine icrayı tesir edeceklerinden daima birbirini mahvetmesi lazımdır. Biri birini kucaklayıp duran iki pehlivan hakkında ne diyelim? Binaenaleyh hareketi harbiyenin kurulmuş bir saat gibi daima işleyip ilerlemesi lazımdır. Fakat harbin bu tabiiyet ve haşiyesiyle beraber zaafı beşer ilcasıyla insanın hem muhatarayı kendi tevlit etmesi ve hem ondan korkması mutezad hal şayanı istiğrab olamaz.
Başlıca tarihi harbe atıf nazar edersek bunun zıddına olarak hedefe doğru bila intika ilerlemek yüzünden harpte orduların hali asliyesi mütareke ve tevkif olunduğu ve hareketin bir hal istisnayı bulunduğunu görürüz. Bu husus tasavvurumuz hakkında bizi aldanabilip bunu heyeti mecmuayı vakaya ile tarihi harp yaparsa da bunların son tertibi yine bizim fikrimize müncer olur. Muharebat ihtilaliye ve dâhiliye bunun hakikatini pek güzel izhar ve lüzumunu ispat eder. Harbin sevk ve idaresi vukuunun tabiyesi nazarıyla baktığımız dereceyi mütannini bunlardan ve hususiyle Bonapart’ın esfarından kazanmıştır ki bu derece mümkün ve imkânıyla beraber lazımdır.
Maksat aslı hareket olmasa idi harpte sarf edilen kuvvetler nazarı akıl ve izanda nasıl mahak gösterilirdi? Fırıncı yalnız ekmeğini sürüp pişireceği zaman fırınını ısıtır. Atları arabaya yalnız hareket olunacağı zaman koşarlar. Düşmanı aynı mesaiye mecbur etmekten başka bir şey yapılmayacak ise niçin mesaiyi şedideyi harbiye ye katlanılsın?
Sayfa: 1843
Maddeyi umumiye ve asliye mahf bulunmasına dair bu kadar yeter – şimdi de ahvali hususiyede değil, tabiyyet maddedeki tadilata gelelim.
Burada zamanın saatin sarih veyahut bila tevkif hareketine mani olan üç sebebi nazarı dikkate almalıdır. Daima tevkife sabit bir temayül hâsıl ettiğinden mevlid bataet bir madde olan birincisi akıl beşerin cebanet tabiyesiyle azimsizliğidir ki maneviyatta gayet ağır olup kuvveyi cazibeden değil, kuvveyi defiden ve alelhusus muhatara korkusuyla mesuliyetten tevlid eder.
Harbin parlak inasırından en mutad olanlar en azim görüleceğinden hareket devam ve imtidad edecek ise musademat kuvvetli ve mükerrer olmak icap eder. Maksat teslihin bu suretlere galebesi gayet nadir olup ahvali harbiye ile suda balık gibi tam ülfet etmiş teşebbüskar ve faal bir muharip kumanda işinde bulunmazsa yahut mafevkden bir mesuliyet tefeyyüz olmasa mütareke her günkü meşguliyet ve eylerilmek bir hal istisnayı hükmüne geçer.
Her an ve zaman ancak kendi hareketini bilen bir muhasım karşısındakine ahvalini – gizli olması hasebiyle – pek az vesaitle keşif edebilir. Buna mebni bazı hal olur ki birinin kaidesi müttefik iken tarafın muhasımın aynı maddeyi kendilerine fayda addederler. İşte bu suretle ikinci kitabın beşinci faslında (kitap 1 fasıl 1 olacak) dediğimiz veçhile her birisi biraz daha beklemeği en makul ad ve tahmin eder.
Saatte tevkif cerhi gibi ara sıra umumi bir tevkif ve mütareke hâsıl eden üçüncü sebep müdafaanın kuvvet azimesidir. ( B ) ye hücum için (D) kendini zayıf görebilirse de bundan (B)nin (D)ye hücum için kuvveyi kafiyeyi haiz olması lazım gelmez. Müdafaa hücuma nispetle mucip olacağı tezayid kuvvet tarzcada mucip nakısa olarak tevfik mukabil tarafta kalır. Binaenaleyh her iki tarafın dahi taarruz için yalnız kendilerini zayıf görmesi değil, hakikaten zayıf bulunması vaki olabilir.
İşte bu veçhile bazı mahuf kıyasetlerle büyük muhataralara karşı korkular fenni harpte de bir noktayı istinat bularak harbin en sert ve müthiş anasırı itibar olunur.
Bu veçhile azmine salife harplerinde silâhaltında geçen vaktin bila kaide ön kısmının boşu boşuna geçmesini mucip olan bu esbabı sakilenin izahı mümkün olmuştur. Bu hadisenin sebep esalisi evvelce harbin hal esasiyesi ile maksadına dair olan fasılda basit ve temhid edildiği üzere sevk ve idareyi harpçe tarafeyn muhasımından birinin ihtiyacatıyla diğerinin usul ve tashihatıdır.
Sayfa: 1844
Bu sebepler harbi nısıf dereceye tenzil edecek kadar bir tesir nafizi haiz olabilir ki ekseriyetle harpler mesliha bitaraflık veya harekât tabiyenin himayesi için bir vazı tehditkarane yahut az istifadeye mukabil intizar eder veyahut mekâna muhsikane ifa edilen bir vazifeyi müttefikaneden başka bir şey değildir.
İfadeyi siyasiye cüzi ve maddeyi asliye husumet zayıf bulunan düşmana çok bir şeyi yapılmayacak ve ondan pek çok korkmak lazım gelmeyecek ve pek büyük fayda beklenmeyecek olan bu ahvalin kaffesinde kabineler pek çok şey meydana koymayacağından fikir husumetkarane usulü harp hakikate nazaran gayet zayıf ve harbin sevk ve idaresi pek köşk olur.
Harp bu yarı buçuk hale tenzil ettiği derecede tetkikat ve mülahazat nazarıyeyi isnat için güvenli noktalar az bulunur ki lüzumlu şey daima azalarak tesadüfat tezayid eder.
Mamafih böyle bir harbin sevk ve idaresinde de bir makuliyet bulunacağı gibi diğer nevi harpten mütenevvi ve vasatını olması da muhtemel olur ki konsolid oyunu gibi nihayette esham paraya tebdil olunur. Harbin sevk ve idaresi ceddi ve lub arasında bir şeyi olan ileri Karagöl muharebatı, hiçbir şeyi husule getirmeyen tertibat esbabı kayıp olduğundan sonradan öğrenilmiş olacak ve fikir usulü düşünülmeyecek vaziyetlerle yürüyüşler gibi cüziyatla meşgul olacağı şu sahada nazariyatcılar fen harbi pek yerinde bulur ki nazariyatın hedef ve maksadını bu resim geçtiler bu yarım yahut rabi hücumlar da arayarak aklin maddiyata hükmünü görerek bir şey öğrenilemeyen son harbi adeta yumruk gagası gibi bir eseri vahşet addederler. Bu fikir mevzuu kadar küçüktür. Büyük kuvvetlerle büyük ihtisasatın fekdanı halinde sarf edilen akıl ve kıyasetler pek kolay ibrazı tesir eder. Fakat büyük kıtaat askeriyenin sevki, dümenin fırtınalarla dalğalarda idaresi esasen büyük bir meşğuleyi akliye değimlidir? Bu eskrim fenni o harbin sevk ve idaresinde dâhil ve mündemiç değimlidir? Gemideki harekâtın gemi hareket asliyesine merbutu gibi bunun da ona irtibatı yok mudur? Evet! Düşmanın daha iyi yapamayacağı şerud müskite de dâhildir. Bu şerudu ne kadar z man ifa edeceğini bilir miyiz?
Sayfa: 1845
eski fen harbimizin zaman emininde Fransa muharebatı (Şalon)dan (Moskova) ya atılmadı mı? Avusturyalıların itibarat Harbiyelerinin sükûnu zamanında büyük (Frederik) aynı suretle bunları basarak hükümetlerini sarsmadı mı? Bir unsuru vahşi gibi kuvvetlerinden başka bir kanun bilmeyen bir düşmana karşı böyle nim siyaset, fenni harp kırpıntılarıyla çıkan kabinene bedbahttır! Bu halde düşmana mukabil faaliyet ve mesaice noksanlığı bulunmuş olur ki bir vaziyet mübareze diğerine kolaylıkla tahvil edilemeyeceğinden en küçük bir hamle heyeti mecmuaya zir ü zeber edebilir. Serdedilen bütün bu esbabtan anlaşılır ki bir seferin efaili harbiyesi bir hareket daima suretinde eylerilmeyip müsademe ve kanlı muharebelerden sonra zaman gelir ki büyük bir maksat muktezasınca bir tarafta hücum için bir sebep mecbur görüldükten sonra tadiline lüzum his olunmakla her iki taraf müdafaada kalarak birbirini tarassut eder.
Mahmud Ali
Sayfa: 1846
SON SİSTEM TAMİR VE DEPO SEFAİNİ
İNGİLTERE HÜKÜMETİNİN <<SEN GEORGE>>NAMINDAKİ TORPİDO BOT DESTORYERLERİ VE TORPİDO BOTLARA MAHSUS TAMİR VE DEPO SEFİNESİ
<<VOLKAN>> TAHTELBAHİRLERE MAHSUS TAMİR VE DEPO SEFİNESİ.
<<SAYCLABUS>> SAF HARB SEFAİNİNE MAHSUS TAMİR SEFİNESİ.
MUİN-İ ZAFER KORVET-İ HÜMAYUNU