DONANMA MECMUASI 21 / Kasım.1911

DONANMA MECMUASI 21  –  Kasım.1911

TERAKKİ FAZİLETLER TE’ALÎ MÜVEDDET VE SAMİMİYETLE KAİMDİR

dolmabahçe saray hümayunu.

HARBİ HAZIRDAN EDİLEN İSTİFADELER

     Harp. . . Telaffuzu bile kalplere dehşet veren bir kelime.  İnsanın ağzından çıkar çıkmaz göz önüne nice levhalar gelir.  Parça parça cesetler, hurdahaş olmuş başlar, kemikler, kanlar, son nefeste mecruhlar, inleyen, kıvranan zavallılar, feryatlar, figanlar, dumanlar, dehşetler, sonra binlerce yetimler, dullar, boynu bükük analar. . .   Fakat beşeriyet hakkını ancak kılıçla müdafaa edebilir.  Âdemoğlu dünya yüzüne ilk adımını attığı zaman, ilk düşüncesi silah olmuş.  Onun için harp zaruri, harp mecburi tabii oluyor.  <<nebil>> sulh mükâfatı daha birçok seneler boşu boşuna verilecek.  Sosyalistler daha birçok seneler bağırmakla, çırpınmakla iktifa eyleyecek.  Çünkü harp hiçbir zaman minkıta olmayacaktır.  Onun içindir ki cenabı hak Müslümanlara kuvvet hazırlamağı, daima kuvvetli bulunmağı emir ediyor.

     Harp. . .  Ne hoş kelime.  Telaffuzu bile lezzet veriyor.  Fakat bunca mazarratları, bunca hasarları mukabilinde faydelerini de bulmuşlar.  İşte bu sebepten hukuk ilimleri, ilmi idari ve içtimai müdakkikleri <kangren olmuş bir uzun cerrahi bir ameliyeye ihtiyacı olması gibi millet denilen uzuv da tefessühe başladığı yahut tefessüh etmek için sebepler, müesserler görüldüğü zaman harp kaidelidir.  Ameliye yerini tutar.  Tefessüh etmiş olan zararın temadisine meydan vermez, diyorlar. 

     Donanma mecmuasına yazılacak bir makalenin serlevhası (harp hazır eden edilen istifadeler) cümlesi olursa harbin bu içtimai faydalarını tadat etmekten ziyade makalenin daha başka mevzulara bina edileceği ufak bir mülahaza ile de anlaşılır.  Onun için bu makalede harp hazır eden edilen istifadeyi donanma cemiyeti gözüyle tetkik edeceğiz.  Eğer (muaveneti milliye) cemiyeti siyasi bir cemiyet olsaydı mecmuada kahpe düşmanın siyasi vaziyetlerini, muvaffakiyetsizliklerini iyice şerh eder idik, İslam mücahitlerinin bütün cihana hayret veren şecaatten, büyüklükleri yevmi gazetelerde her gün sütunları işgal etmektedir.  Donanma cemiyeti, bu vatanda vatanın

Sayfa: 1890

selamet ve muhafazasına ait ve pek ulvi bir vazife ifa etmek, Osmanlı hamiyetine rehber olmak itibarıyla düşmanın haksız tecavüzünden ne derece dil hun olmuş ise, şeci askerlerimizin, dilâver Arap kardeşlerimizin cihan tarihinde altın yazılar ile yazılacak kahramanlıkları ile iftihar etmektedir.  Donanma cemiyeti, bu harpten edilecek istifadelerden birinin bu kahramanlık, bu büyüklük, gösterilen bu vatan muhabbeti olduğuna kaildir.  Hiç yoktan, kumlar içinden büyük bir ordu çıkaran, ittihat aşkı, İslamlık fedaisi dalaverelere karşı bütün vatan evlatları gibi donanma cemiyeti de ebedi minnetler takdim eder.

     İşte bu büyüklüktedir ki cihana, din, vatan, millet, padişah uğurunda ölmek için bütün cihandan fazla bir hamiyet ve fedakârlık cevherine malik olduğumuzu yine cihana anlattı.  İstifadelerin en büyüklerinden biri bu olduğuna kaniyiz.  Çünkü bizim manevi ve maddi kudretimizi ispat emekliğimiz, yine bizim için türlü, türlü emeller besleyenlere karşı en büyük silahtır.  Biz şimdiye kadar hamiyet cevherini, fedakârlık incisini – hem de en kıymetlisine sahip olduğumuz halde – cihana göstermek, ne olduğumuzu takdir ettirmek için vesile bulamadık, demek caizdir.  Milletlerin büyüklüğü, kendi hâkimiyetlerine, emellerine sahip oldukları zaman tezahür eder.  Yarım asırlık bir zaman zarfında bu millet azim ve idaresini istibdat menbalarının vereceği emirlere imtisal etmekle zayıf düşürmüş idi.  vatka ki, hamiyetini eline aldı, milletteki şehamet, necdet her defada kendini göstermeğe başladı.  Bunun en büyük parlak, veleh veren misali donanma cemiyeti, yani donanma ianesidir.  Bizde istibdat olanca şiddetiyle, hiçbir memlekette, hiçbir tarihte görülmeyecek dehşetiyle devam ederken böyle bir cemiyet teşkiline bittabi müsaade etmezlerdi.  Bunun için mantık sebep aramağa hiç lüzum yoktur.  Fakat milletin iradesi kendini gösterir, göstermez, donanma yokluğuyla çırpınan kalpler ancak bir sene tahammül edebildi.  Herkes bir ittihat noktası orıyordu ki, bunu cemiyet temin etti.

     Şu sözleri bir neticeye eriştirmek lazım ise deriz ki, İtalya cenginden istifade noktalarını arayan cemiyet, bir musibet ders olmakla beraber istikbalin ikbali namına büyük bir muvaffakiyet fatihası görmektedir.  İtalya hukuk düvel tarihinde yegâneliğini muhafaza edecek bir şenaatle ültimatomunu göndererek Trablusgarp’a şekavet ayağını attığı zaman biz ne için müteessir ve del hun eden, düşman, vatan diye anıp sevdiğimiz mukaddes annemizin bir uzvunu parçalamak istemesi, oraya haydut gibi, hırsız gibi, cani gibi tecavüz eylemesi elbette bize tesir eyler, fakat asıl –

* donanmasızlık *

Herkes böyle söylüyor, kalpler böyle çırpınıyordu.  Çünkü elimizde donanma olsa o toprağımıza uzatılan elleri pek çabuk kıracak,

Sayfa: 1891

idik.  Kalbimiz bunun için kan ağlıyor, imdat gönderememekten mütevellit bir azap ile kıvranıyordu.  Bir hiçbir zaman İtalya ordusuyla karşı karşıya gelmekten ictinab edecek bir derekeye düşmedik.  İşte bu gün hiçte sevinçle, iftihar ile görülüyor ki, bu kadar vasıtasızlığa rağmen kumlar içinde çıkan bir İslam ordusu İstanbuldan yığın, yığın gelen, toplarıyla, mitralyözleri ile duran İtalya askerini bir karış ileriye gitmekten de mani ediyor.  Sırası gelince demir, ateş, taş üzerine hücum ederek o namzetleri sürüyor, öldürüyor.  Bir de düşünün ki, İtalyanın her halde na ehil eline düştüğüne şüphe olmayan donanmasına karşı koyacak, ona (Andrea Doria) ya vaktiyle verilen ders gibi hiç unutulmayacak ebedi dersler verecek bir donanmamız olsaydı. .  Neticenin ne olacağını en basit zihinler bile elbet anlar.  Bir kere İtalya, oraya tecavüz etmek değil, askerini gemiye bindirmeğe bile çok düşünürdü.  Kuvvetli bir Osmanlı donanmasının nakliye gemilerine karşı icra edeceği hücumun dehşeti tasvir edildiği zaman bile İtalyanları titretmeğe kâfi gelirdi…  Hâlbuki düşman ferih, fahur işine devam etti.  Trablusgarp kaleleri düşmana ne kadar mukavemet ederse etsin Trablus civarına çıkacak İtalya askeri şehre hücum ve iki taraftan tazyik edebilirdi.  Çünkü İtalya’nın sahilleri icra edeceği harekâta mani olacak donanmamız yok. . .

     Trablusgarp’ı vatanın sair cüzlerinden ayıran koca denizler var ki ancak zırhlar ile ancak donanma ile aşılır.  O ana toprağı, o mücahit ocağı, ne için garip, bikes duruyor.  İşte donanmasızlıktan.  İtalya Arnavutluk sahillerinde gezindi, durdu.  Fakat (Şıngın) olduğu gibi en ufak mukavemetlerde perişan olarak çekildi.  Bu çekilmesine sebep, Avusturya’nın ihtarı olduğunu söyleyenler siyasete derinden derine aşina olanlardır.  Zaten o ciheti muhakeme etmek bizim işimiz değildir.  Fakat emin olmalıdır ki İtalya, Arnavutluk sahillerinde uğrayacağı şiddetli mukavemetleri hiçbir zaman unutmadı.  Çünkü Arnavutluğa istediğimiz surette imdada gönderebiliriz.  Fakat Trablus. . .  Orası uzak. . . Arada iri dalgalı denizler, köpüklü dalgalar, haşiyetli, haşiyetli köpükler var.  Oraya aşmak, oraya koşmak için donanma lazım.  Din için, vatan için denizleri yüzerek aşacak kadar nefislerinde cüret gören, zaten bu derece hareketler ibrazına altı yüz senelik bir fetih ve zafer destanına şerefler bahşeden Osmanlılar:

     Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın

     Yakasın Rum elinin dost hamiyetle almışsın

     Sırrına yine kendi hamiyetleriyle, yine kendi hamiyetleriyle altı yüz sene sonra rengin ulvi

Sayfa: 1892

bir misal göstereceklerini anladıkları içindir ki İtalya cengi bize büyük, büyük faydalar temin etti.

     Değildir şirdir zincire töhmet aciz akdamı

     Felekte baht utansın bi nasip erbabı hamiyetten

     Din yine bu millettir. Fakat nasibine razı olmak için evvela çalışmak lazımdır.  Çünkü Tevfik İzli gayrete âşıktır.  Osmanlılık kendisini pek bi iman yerinden vurmağa çalışan düşmana karşı donanmasızlık yüzünden kâfi derecede mukabele etmemekle müteessir ise istikbali, onun yapacağı, musibet mektebden alacağı ibret dersiyle ikmal edeceği donanmasının tam Osmanlılığa layık olduğu için elbette müftehir olmalıdır.  Biz sırrına ezilen itikat edenlerdeniz.  Elbette donanmasızlık yüzünden duçar olduğumuz bu musibette pek çok hayır olabilir.  Hem de vardır.  Çünkü bize donanma ihtiyacı hakkında acı fakat sarih ders verdi.  Hal kalplere kadar veriyormuş, istikbalin parlak olmayacağını bize şimdiden kim temin edebilir?  Milletler ise istikbal için yaşarlar.  İstikbal ise bize birçok şeylerde olduğu gibi donanma için de pek parlak görünüyor.  Çünkü millet donanma ihtiyacını makale ile konferansla, şiir ile hâsılı söz ile anlamadı.  Musibet mektebden öğrendi.  Düşmanı karşısında gördü.  Demek kavl değil, fiil hükümferma.

     Bu sebepler göz önünde bulundukça İtalya cenginin kaideleri olduğuna hüküm etmek zaruridir.  Zaten millet bu hükmü donanma ianesine gösterdiği mütezayit bir tehalikle her dem ispat edip durmaktadır.  İane yekûnu bir milyon lirayı geçmiş, her gün neşir edilmekte olan cetveller bize, donanmadan ziyade şimendiferin lüzumu olduğunu iddia edenlerin sözlerini milletin hiçbir suretle kabul etmediğini ispat eylemekte bulunmuştur.  (bir milyon lira) demek ihtimal bir millete, cihandaki servete göre kolaydır.  Fakat bir kere bizim memleketin iktisaden ne halde olduğunu düşünelim.  Sonra ianeye iştirak miktarını hesap edelim.  Daha sonra da bütün cihanda mevcut iane cemiyetlerini, hayatlarının müddeti, teşkillerinin hikmetini, sayilerinin miktarını tetkik edelim.  O zaman toplanılan bir milyon liranın on milyon kıymetinde olduğunu tastik ederiz.  Yine tastik için vicdanımızdan bir nida gelir ki (bu iane devam edecek.  Bu iane parlayacak bu millet, donanmasını yapacak…)

     Birkaç satır yukarıda demiş idik ki millet, <<donanmadan evvel şimendifer>> iddiasına hiçbir zaman kulak asmamıştır.  Bu söz (efkârı umumiye) kelimesini sui istimal ederek:  efkârı umumiye böyle böyle istiyor, iddiasında bulunanların sözüne elbette benzemez.  Çünkü elimizde rakam kadar beliğ, rakam kadar kati, rakam kadar yanılmaz, elzem edilmez bir delil var.  Milletin, tevci ettiği ittihat naktesine yürümesi, orada birleşmesi için ika edilmek istetilen manaların hiçbir ehemmiyeti olamayacağına (şimendifer) makalelerinin intişarı

Sayfa: 1893

üzerine iane miktarının eksilmeyip artması en kati delildir.  Çünkü millet donanmasızlığı kati, müessir musibet dersleriyle anladı.  Şimdi hiç nazariye onu yolundan çeviremez.  (Girit)in şimdiki elim, karma karışık haline donanmasızlık sebep olduğunu yüreğindeki kanlı yaraları ile halen anan bu millet, İtalya kahpelerine karşı

–         Ah donanma

Derken bin makale yazılsa, bin fenni söz söylense, bütün sevk ül ceyş, tabiiyet ül ceyş nazariyeleri ona sorulsa hiçbirine aldırmaz.  Varsın ona bu işte his galebe etsin.  Bir defacık böyle olsun.  Fakat netice, donanma cemiyeti ümit vardır ki, erdiği bir milyonluk netice pek çabuk kendi işini bulacak, elbette iki milyon olacaktır.  Çünkü:

     Giritin derdi büyüktür.  Onu hiç açmayalım diyen şairin lisanı bugün Trablusgarp için feryat ediyor.  Çünkü oraya düşman ayağı basmış, sahralara mücahit kanı akmıştır.  Akan kan, bu devlet ağacına abutab verecek çünkü millet, donanma ihtiyacını anlamış, istikbalde takip edeceği yolu pek güzel tayin eylemiştir.  Bu yolda yürümek, bu yolu tırmanıp iktiham etmek yine Osmanlılığa has büyüklüklerden olduğuna şüphe edenler var ise bed endişedir.  Yahut bedhah dır.  Bu iki kısmın ise bize hiç lüzumu yoktur.  Bu milleti yaşatacak bed endişeler değil, fedakârlardır.  Donanma cemiyeti ise vatanın en yiğit, hicri köşesinden en parlak misaller görmekle bu milletin ruhunu çoktan takdir etmiştir.

Arş ileri bizimdir felah

Donanma mecmuası.

Sayfa: 1894

Musâhebeyi içtimaiye

KANUNLARIN MENŞEİ VE ESASI

-Fransızcadan-

     Birçok vakayı siyasiye vardır ki ruhlarda layıkıyla yerleşmiş kalil olmakta ve bir takım prensiplerin eser inkişafı gibi talik olunabilir.  Kanunların kudret hakimesine karşı perverde edilen itimat, işte bu prensiplerin en müessirlerinden biridir.

     Fransa’da, bilumum mutakadat diniyeden kurtulmuş olduklarını iddia eden birçok adamlara tesadüf olunur.  Onlar artık mabudata inanmadıkları, hurâfât ve muhayyelatı tahkir ettikleri halde, yalnız su menamebulların beyanat kaşıfanesinden veya on üç rakamın tesiri meşumundan havf ederler.

     Mamafih, efkâr her endişane mukarri olan bu memlekette, müessesat ve kanunların nüfus mutlakları hakkında en hafif bir şüphe perverde ettiğini söyleyen bir kimseye metinlerinin bir milletin haleti ictimaiyesini istediği şekle vazi edeceğine katiyen kanıyız;  kanunlar ile bilumum ıslahat kabildir.  Fakiri zenginin zararına olarak zenginleştirmek, şerait hayatiyeyi müsavileştirerek bir saadet umumiye temin etmek ancak kanunun desti iktidarındadır.

     Nüfus kanun hakkındaki bu uknum mukaddes, elyevm ehemmiyetini kayıp etmeyerek nazariyecilerin hala inzar tebcilini celbeden belki yegâne uknumdur.  Eğer bir fırkayı siyasiyenin gayeyi hayalisi, bunu tarif ve tayine müsaade etseydi, Fransa’daki fark siyasiyenin yegâne bir gayeyi hayalleri vardır:  Emirnameler, kararnameler vasıtasıyla heyet ictimaiyeyi ıslah etmek, efradı milletin hayat ictimaiyelerine hükümetin mütemadiyen müdahalesini talep eylemek her hangi bir Fransız’a tesadüf olunursa olunsun, onun ruhban taraftarı veya aleyhtarı olduğu malum olmazsa da, <<étatiste>> yani her işte nüfus hükümetin müdahalesi taraftarı bulunduğu muhakkaktır.

     Kanunların nüfuz hâkimiyetine itikat esasi,

Sayfa: 1895

Fransa tarihinin en büyük ve en mühim amillerinden birini teşkil eder.  İhtilal kebir adamları bir heyeti ictimaiyenin müessesat vasıtasıyla yeniden yapılabileceğine kani oldukları için nihayet, emirnamelerini namına neşir ve ilan eyledikleri <akıl ve idrak>ki teliye ettiler.

     Kabiliyet dimağının diniyesi fevkalade mütekâmil olan milletlerin, kendilerini muazzep eden fenalıklara idareyi çareye ıslah ve tahvin aramalarında birçok avamil muhtelife methaldardır.  Böyle milletlerde semadan harikalar, mucizeler vürudu talep edilemediği için, bu talep vazi kanuna tevcih edilir.  Nakz kanun el yevm nakz mabudat makamına kaim olmuştur.

     Bu muaccezat idariyenin sahayı zuhura isali gayet kolay addedilir.  Çünkü her şeyin esbabı baidesini fehm ve tefrik fevkalade müşkül olduğu halde, meydan bidahette olan esbabı cealiye ve suriyesini anlamak gayet kolay görünür. 

     Halkın iradat umumiyesinin tahtı tazyikinde

 TRABLUSGARP KUMANDANI KAHRAMAN MİRALAY NEŞET BEY.

 TRABLUSGARP KAHRAMANLARINDAN ORDU ERKÂNI HARB REİSİ BİNBAŞI FETHİ BEY.

 TRABLUSGARP HİLALAHMER HEYETİ REİSİ DOKTOR KERİM SEBATİ BEY.

Sayfa: 1896

olarak kabul edilen kanunların âdemi muvaffakıyeti, nüfusu kanun hakkındaki itminanı hiçbir veçhile haleldar etmiyor.  Kanunlar ekanim mezhebiye nüfuzunu muhafaza eyliyor.  Kanun namelerin ahkâmı katiye ve vecizesi her zaman esrarengiz bir nüfuz manevi icrasına muvaffak oluyor.  Kanunlarda ilahlar gibi yalnız emir ile iktifa ederek esbabı tafsil eylemiyorlar.  Onları meydana getirenler, medarı bahş ve münakaşa olan bir kuvvetin artık mazharı riayet olamayacağını pek iyi anlamışlardır.  Filhakika nüfuz hakiki emir edenin kuvvetinde değil, ona riayet edenin teslim ihtiyarısındadır.

 YEMENLİ MUSA BEY                                                                                      BİNBAŞI BESİM BEY.

CANAVAR İTALYANLAR TARAFINDAN UZUN MÜDDET BOMBORDIMAN EDİLEREK BİR TARAFI CÜZİ HASARZADE OLAN ZÜVAREDE KUMANDANLIĞA MAHSUS BİNA.

     Latin akvamında pek münteşir olan bu fikir, teşkilat içtimaiyenin kanun ile ıslah olunacağı fikri, tarihin şimdiye kadar sebatı sayfa ettiği en meşum hatalardan biridir.  Bu fikri müdafaa için, milyonlarca adam sefilâne ölmüş, büyük imparatorluklar hafreyi inhitata düşmüştür.  Hâlbuki meşum bir eser mukadderat olarak, bu fikir bu gün her zamankinden daha kavi, daha zi nüfuz bulunuyor. 

     Nadir bazı feylesoflar, bu fikrin cidden badi muhalik ve yanlış olduğunu iraeye çalışmışlardır.  Fakat cemaatlerin tesirat gayri sabiteleri üzerinde muharreratın nasıl bir tesiri olabilir?  Onlar, büyük bir bayağılıkla kendi his tabilerini okutmayan safsata perdarlardan başkasını dinlemezler.  Mamafih, aynı hakikatleri daima tekrardan bıkmayalım.

Sayfa: 1897

efkâr, bazı vakit, nihayet mazharı neşv ü nema olabileceği bir zemin musaide tesadüf eder.

********

     Bizzat kanunların nüfuz mutlakına kani mütemmin bulunan vazıı kanun, esbabı kendisine meçhul kalmış meri bazı fenalıklara çare saz olmak için vazıı kanun eder.   Fakat kabul edilen kanunun gayri müesser kaldığını veya netayiç memuleye gelen zıt neticeler verdiğini görünce fevkalade mütehayyir olur.  Bu hale hiddetlenerek yeniden vazı kanun eder, nazırlardan istizahatte bulunur, infaz mükerrerata nezaret için komüsyonlar teşkil eyler, yorulmaz bir surette idare makinasının her cihetine karışır, müdahale eder.  Parlamento usul idaresi işte bu sebebe mebni Fransa’da <<convention>> nı hatırlatacak bir hale gelmeğe meyyal bulunuyor.  İstibdattan henüz kurtulmuş olan Latin akvamı, daima istibdada avdet ediyorlar.  Bu kavimlerde <istibdat ferdi> yerine <<istibdat müşterek>> kaim oluyor.  Vakayiden istinbat edilebildiğine göre, istibdat müşterekte diğeri gibi fena ve zalimane olacaktır.

     Fransa tarihi, en iyi niyet ile tanzim ve neşir olunmuş kanunların netayiç meşimesiyle mal a maldır. <1848> cumhuriyeti muhtelif amele kanunları neşir ve bütün efrat millete iş bulmak maksadıyla milli dar ül sanayiler tesis ederken, hayırhahane bir iş yaptığını zan ediyordu.  Vazıı kanunların emel ve iradatını pek bu yönden idare eden icabatı iktisadiye, bu dar ül sanayilerin seydini istilzam edince, bundan bir ihtilal ve şayanı tedhiş mukatelat zuhura geldi.  Bunun en son neticesi, imparatorluğun yeniden teessüsü, onun neticesi de <sedan> mağlubiyeti ve ecnebi istilası oldu.

     <<muhib insaniyet>> olan adamlar, beşeriyet için gayet muzırdırlar.  Onların eseri teşvikat ve ilka ati olarak güya insaniyet perverane bir takım kanunlar yapılıyor ki, bu kanunların tevlit ettiği netayiç ekseriya muzır ve mehlekedir. 

     Evvelce arzu ve ümit olunan netayice tamamen zıt bir netice tevlit eden tedbir idareye na kabil tadattır.  Mesela seyrü sefain şirketlerine mükâfatı naktiye edası hususunda tanzim edilen kanunlar, Fransa ticaret bahriyesinin bu günkü hali elim inhitatının en müessir sebeplerinden biridir.  Biz bu hususu kariben vazıh bir surette arz ve izah eyleyeceğiz.

     Yine bu veçhile, kanunların nüfus hakimanesi esasına tabiyetle, tahtı hükmümüzde bulunan bilumum akvama kendi müessesatımızı tatbike çalışıyoruz.  Hâlbuki böyle bir usulün müstemlekatımızın harabiyesine badi olabileceğini asla anlamıyoruz.

     Avamir ve mükerreratın nüfus tebdilkarısı hakkındaki bu Latin aknumi, halkın iradat tehevvülesinin tahtı tazyikinde, en şiddetli kanunların kabulünü mucip oldu.  Esnayı kabulde, irtikab edilen adaletsizlik asla nazarı ehemmiyete

Sayfa:1898

alınmadı.  Heyeti ruhbaniyenin malik olduğu servet cesime, sınıflar amelenin inzar hırsı önünde arz ve teşhir olunduktan sonra, halkın hiddet ve galeyanı karşısında bu serveti gasp edecek kanunlar tanzimi lazım geldi.  Vahşiyane ve gayri ma hak olduğu halde, mugayir adalet bulunduğu vazi kanunlarca nazarı itibara alınmayan bu hareket, şayanı havf ve dehşet bir emsal teşkil etti.  Bir rey tesadüfî neticesi olarak hükümet bir gün ihtilalcı sosyalistlerin eline geçerse, onlar hükümetin hukuk aliyesine, yani <hak kuvvetin> esasına istinaden efradı milletten bir kısmını diğer bir sınıf ictimaiyenin zararına olarak terfih ve tesrir edeceklerdir. 

     Fransız heyeti içtimaiyesinin, kendi vazi kanunlarının neticeyi mukerreratı olarak husul pezir olan <<infisah>>dan biraz korkulabilmesi, mukarrerat mezkürenin ekseriya kabili tatbik olmamasından ileri gelmektedir.  Her kanun, onu teneffüs ve icra vazifesiyle mükellef bir zümreyi memurin vücuda gelmesini intaç ettiği için, bazen masarifin kesreti karşısında sırf nazara mecburiyet görülüyor.

     Mesai hakkındaki kanunların tatbikini teftiş için beş yüz bin kişilik bir müfettiş ordusu teşebbüsünde şimdiye kadar bu sebeple tereddüt edildi.  Memuriyenin amele hanelere ithali neticesinde vukua gelecek inhitat amik sınâî, mehaza bu sayede vücut pezir olamayarak sanayimiz nasılsa kurtuldu.

     Hükümet, na kabili tatbik olan kanunlardan nihayet kendi kendine sarfınazar etmeğe mecbur oluyor, çünkü herkes onu ihlalden geri durmuyor.  Tamim eden bir cürüm, derhal bir hak haline münkalib olur.  İşte bunun için bu rese muamelatı, anonim şirketler ve bilumum işgal mukavelat gibi, tekâmül ahir iktisadi neticesi olarak meydana gelen şeylere memanet maksadıyla yapılan bir takım kanunlar asla mazharı muvaffakıyet olamadı.  Kanunların tarzı tevlit hakikilerini tetkik ederken, bunun niçin böyle bir neticeye müncer olduğunu kemali suhuletle anlayacağız. 

     Şimdiye kadar serdettiğimiz mülahazattan şu netice müsteban oluyor ki, tarzı idarede yani tedbir idare vasıtasıyla neşir ıslahata kalkışmamalıdır.  Bu hususta yanlış hareket etmektense bi hareket durmak daha faydalıdır.  Yukarıda kendilerinden bahis ettiğimiz <1848> vazi kanunları, neticeyi o kadar mehalik kanunlar yapacaklarına hiçbir şeş yapmamış olsaydılar, şüphesiz ki daha iyi hareket etmiş olacaklardı.   Fakat bu neticeyi bedbinane her zaman kabili tatbik değildir.  Haklarında tedkikat lâzımede bulunacağımız bazı zaruretlerin tahtı nüfusunda tevlit eden ve ekseriyetle vazi kanunların amal varidatına ecnebi bulunan bir takım kanunlar vardır ki bilakis gayet kaidelidir.  Kanun hususunda neler yapmak, bilhassa nelerden içtinap etmek lazım geldiğini öğrenmek için evvela onların tarzı tevlidini anlamağa çalışmalıdır.

Sayfa: 1899

     Her şeyden evvel şuna peydayı kanaat etmeliyiz ki, bir millet, kabiliyet dimağıyesi kendininkinden başka olan diğer bir milletin müessesat ve kanunundan – bu kanun ve müessesat ne kadar mükemmel olursa olsun – asla istifade edemez.  Hukuk şinaslar, Roma hukukunun bazı milletler tarafından, İngiliz meşrutiyetinin de diğer bazı memleketler tarafından kabul olunduğuna bizi ikna etmek isterlerse, tetkikat ruhiye ye gayet bigâne olduklarını göstermekten başka bir şey yapmış olmazlar.  Roma hukuk lalettayin bir millet, mesela Almanlar tarafından kabul olununca, derhal Alman hukuku olmuş olur.  İngiliz meşrutiyeti, birçok milletler tarafından kabul edilmiş olmakla beraber, İngilizlerden başka hiçbir millet tarafından tatbik olunamamıştır.  Bu husus sade en ufak bir istisnası bile kabil değildir.

Köprülü zade

Mehmet Fuat

Sayfa: 1900

SÜLEYMAN NAZİF BEYE

 PREVEZEDE İTALYAN MELUNLARININ CANAVARCASINA İLANI HARPDEN EVVEL GÜLLELER YAĞDIRARAK GARKINA SEBEBİYET VERDİKLERİ NUKAT TORPİDOSU ZABİTANI.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ SİNA ŞUBESİ HEYETİ

1 – REİS EVVEL TAHRİRAT AMİRİ AHMET TEVFİK EFENDİ.  2 – AZA POLİS MÜDÜRÜ NURİ BEY.  3 – AZA ALAY EMİNLİĞİNDEN MÜTEKAİT MEHMET ALİ BEY.  4 – AZA SEYİD İBDAH CENANİ EFENDİ.  5 – AZA SEYİD ABDURRAHMAN EFENDİ.

Mithat Cemal

Sayfa: 1905

EKREM BEY

 MECLİS AYANI KEREMİNDEN EDİP MUHTEREM RECAİZADE EKREM BEY EFENDİ HAZRETLERİ

 BU RESİM RENKLİ KARTPOSTAL OLMAK ÜZERE MERKEZ UMUMİDE SATILMAKTADIR.

AZİZİYE TABYASI:  93 SENESİNDE ANADOLUDAKİ OSMANLI RUS MUHAREBESİ.

BU RESİMİN RENKLİ KART POSTALI MERKEZ UMUMİDE SATILMAKTADIR.

NÜZÜL TEPE NAMI DİĞERLE GEDİKLER MUHAREBESİ: 93 SENESİNDE ANADOLUDAKİ OSMANLI RUS MUHAREBESİ

Şahabettin Süleyman

Sayfa: 1911

 

İngiliz edebiyatı numunelerinden

<<Butler>>  Batler’in bir manzumesi.

 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ HAYMANA ŞUBESİ HEYETİ

1 – DİVAN UMUMİ KÂTİBİ MUSTAFA EFENDİ.  2 – DOKTOR ABDİ EFENDİ.  3 – REJİ MEMURU MUSTAFA EFENDİ.

10 – teşrinisani – 1327

GÖZTEPE

Salime Servet Seyfi.

Sayfa: 1915

ARNAVUTLUGUN CENUB KAPISI

     Şark sahili – kervansaray körfezinden sonra gelen şark sahili mezkûr körfezin müntehasından itibaren 2 ½ mil imtidad edip Emru körfezine mülaki olur.  Bu körfez şarktan garba doğru bir mil imtidadında sığ bir tuzlu gölden ibaret olup dar methali cenup cihetine küşadedir.  Buradan 3 mil şimale doğru imtidad eden sahil Mavrunu cibali eteğinin şimal ve cenubunda vaki <Velika>  <Varayi> kariyelerinden mürür eder ki onu yarım mil kadar açıklarında sığlıktır ve civarlarındaki arazi münhat ve bataklık olup arazinin hemen şark tarafında Kostakurnu gölü vakidir.

     Makrinur ve Sertının eteği boyunca sahili gayet dik olup dağların mabeynindeki derin derelerin eteklerinden gayri mahallerine suud gayri mümkündür.  Bu derenin teşkil ettiği kumsal köyün sahiline sandallar çekilir fakat bu derelere öyle dağlar sık ağaçlıklarla müstevirdir ki derunundan bir geçit bulup mürur etmek mümkün değildir. 

     Makrinur ve Sertinin şimal nihayetinde ve körfezin şimal şarki zaviyesinde Palu pir gust Siklopin harabeleri vardır.  Yunanistan’ın garbından Arnavutluğun kısmı sefalasına mümtedd olan yol bu sırtın üzerinden geçerken harp noktayı nazarınca müruru müşkül bir geçittir.

     Şimal sahili – memalik şahaneden olan Arta körfezinin şimal sahili yekdiğerine müşabe surette, fakat gayri muntazam ve muhtelif imtidatta bataklık ve sazlık sığ göllerden ibaret olup ekseri mahallinde dar kum ve çamurdan müteşekkil bir mıntıka ile denizden ayrılır.  Kışın bu mıntıka da su altında kaldığından körfezin imtidadı gayet vasi görünür.   Çünkü bu göller ve bataklıklar hayli

Sayfa: 1916

mesafedeki dağlara kadar imtidat eyler.

     Hiç kurumaz olan cesim bataklıklar ve göller hususiyle bazen ağustos ve eylül aylarında bu memlekete müstevli olan tifo hastalığını hâsıl edip memleketin ahvali sıhhiyesini ihlal eyler, bunların içinde ekserisi zehirli cesim yılanlar meskûn olduğu gibi körfezin her tarafına sivrisinekler müstevlidir.  Bu göllerde kasir ül miktar balık ve (gampre) namı verilen büyük teke ve pek çok su kuşları ve hususiyle saka kuşları vardır.  Kadimde <<Ambre kus minus>> kesret miyahindan dolayı şöhret gir âlem olduğu gibi bu gün dahi o şöhreti muhafaza etmektedir.  Kadimde Çar Edrus namıyla muanvan olan Lorus nehri suları fizan edip her iki taraftaki cibal mertefeyi beynindeki ovaya yayılarak cesim bataklıklar hâsıl eder idi.  şimal sahilinde boydan boya iskandiller pek gayri muntazam olduğundan hin takripte iskandil ianesiyle seyir etmekten başka çare yoktur.  Arta nehri – Devleti aliyeyi Osmaniye ile Yunan hükümetleri ilkası beyninde hudut olan bu nehir Palupirgü’nun takriben 4 ½ mil garp tarafında körfezin şimal şarki zaviyesinde körfeze mensup olur.   Yılan kavi dolaşarak Arta’dan mensubuna kadar gelir 4 mil mesafe içeriye kadar filikalar ile seyir ve sefer kabildir.  Fakat ağaç gövdeleri ve sel ile inen birikintiler kaldırılacak olursa köprünün civarına kadar seyir ve sefer kabil olur.  Nehrin asıl ağzı tebdile duçar olmuştur.  Eski ağız şimdikinin 2 ½ mil garp tarafındadır.  Bu nehrin sahilinde yukarı doğru müteaddit kariyeler vardır.  Nehrin takriben 30 mil yukarıda ve sol taraf sahilinde Komanov 2 mil daha yukarıda sağ sahilde Nehvuz ve keza bunun üç mil ilerisinde Kalamo karileri vardır.  Bu kariyeler civarında parça parça bir takım mertefi arazi var ise de fena bir surette zer olunur.  Bu arazi suların ceryaniyle teraküm etmiş muvad terbiyeden olduğundan kavi inbatiyyesi pek ziyadedir.

     Arta şehri – 1881  Senesinde memalik Yunaniyeye ilhak olunan Valium Asamaniye vilayetinin merkezi bulunan Arta şehri bu nam ile meşhur olan nehrin mansubundan bir hat müstakim üzere 7 ½  mil mesafede nehrin sahil şarkisi üzerinde vakıadır.  Fakat yılan kavi bir suretle hareketle müteaddit düreler hâsıl etmesinden dolayı nehrin işbu mesafenin iki misli bir mesafede vakıadır.  Şehir mezkûr kısmen kadim amirasiye şehrinin üzerinde mini olup bunun enkazı el yevm mevcuttur.  Enkazı Osmanlılar ve Rumlar tarafından inşa kılınan mübaniye hususuyla kalelere nakil ve sarf olunmuştur.  Muntazam ve mustatil el şekil cesim taşlar tuğla

Sayfa: 1917

gibi gayet dakik bir surette aralarına harç ve çimento kullanılmaksızın yekdiğeri üzerine vazı olunmuş ve Yunan fen mimarisi denilen usulde bir kale yapılmıştır ki bunun üzerine Venedikliler bir istihkâm yaptıkları gibi Osmanlılar dahi kendi usul mimarilerine tatbikaten kalenin iç tarafına bir takım binalar ilave eylemişler idi.  bu kale duvarının şark tarafındaki salonda 15 kadem tulünde 5 kadem arzında bir taş vardı ki ekseri taşlar da buna yakın bir cesamettedir.  Şehir mezkûrun nüfusu on beş bine baliğdir.

     Fener – Arta şehrinin mensubunun şark sahilinde vaki Araklı Burunu üzerinde bir kırmızı fener vardır ki beş mil mesafeden rüyet olunur. 

     Lugaro dalyanı – Palyabukadan Salhureye kadar kumsal sahil mıntıkasının gerisinde Salhureye kadar mümtedd vasi göl Lugaro dalyanı namıyla meşhur olup divanı umumiye idaresi cenabından senevî 73000 kuruşa iltizama verilmektedir.

     Karakoniçe karıyası – Arta nehriyle Salhure beynindeki kumsal sahil mıntıkasına muttasıl taşlık mıntıka garbisinde on beş kadar hane ile bir kiliseden müteşekkil balıkçı kariyasidir.  Mıntıkanın şarkisinde 1282 senesinde bu neme taştan inşa olunmuş bir Karagölhane mevcut ise de on yedi sene mukaddem terk olunduğundan sakfi vesair ahşap kısmı harap olmuştur.  Körfez dâhilinde yegâne kariye Karakoniçe olup Lorus kazasına tabidir.  Eylülün on beşinci günü burada bir panayır küşat olunur.  Siyaseten pek ziyade ehemmiyeti vardır.  Panayıra her taraftan züvvar gelir.  Karıyanın önündeki adacıklar arasında vaki Sakaliç dalyanı kariyeyi mezkürede vaki kilise vâkıfındandır.

     Kurako adaları – körfezde Arta nehriyle Salhure beyninde vaki Korakov cezire müctemiası başlıca bir gurup teşkil eder.  Püsani burnundan takriben 1 ½ mil cenuba doğru imtidad edip teşkilatı tabiyesinden bir vakitler mezkür buruna mülasık olduğu anlaşılmakta ve hareket irzar veyahut daima vaki olan tağyanlar sebebiyle araziyi asliyeden ayrıldığına şüphe edilmemektedir.  Çünkü buralarda bu iki hadise kesr ül vukuadır. 

     Bu mücettianın mintiha cenubisinde vaki Vovolus, adası adaların en büyüğüdür.

Sayfa: 1918

     Üzerinde bir göl vardır.  İş bu adalarla Arta nehri beyninde uzun olan burun cenuba doğru hayli imtidat edip etrafı kâmilen sığdır.  Bu civarda seyir etmek behemehâl iskandilin delaletine muhtaçtır. 

     Salhure mersası – bu mersa Korakov cezair müctemiasının takriben 2 ½ mil Karayıl cihetinde vaki olup takriben 3 ½  kulaç derinlikte olan mahal sahilden ½  kulaç derinliğinde olan mahal sahilden ½ mil mesafededir.  Sahure tepesinin tamam mukabiline düşer ve bu tepe Arta körfezinin şimal sahilini tehdit eden arazinin en yüksek ve yegâne tepesidir.  Mezkûr tepenin şark tarafına doğru <Logarokoli> vaki olduğu gibi garp tarafına <Çokalyokoli>  vakidir ki bunların her ikisi de denizden dar ve münhat bir kum mıntıkasıyla ayrılır.  Salhureden Lorus çayına kadar tevsi ve imtidat eden bu dalyan senevî 40600 kuruşa iltizama verilir.

     Salhurenin garp tarafında <Avlari> namında bir dalyan daha vardır ki Faik paşa vakfındandır. 

     Larus nehri – bu nehir gayet süratle ceryan edip Çokalyo gölünün garp tarafındaki bataklıklar içerisinden körfeze mensup olur.  Mensubdan 7 mil yukarıda ve Hüseyin paşanın buharlı değirmeni önünde bir varakla köprü dubası vardır. 

     Nehir seri olduğu gibi arzıda ancak 100 yardadır.  Lorus nehri münsabinnin biraz cenuba doğru Nikopolisin şimal tarafındaki dağlardan inen sırtın çemen zar etekleri körfez sahiline vasıl olur.

     Lorus nehrinin eski Pruze tarafındaki sahilinde <Çuçil> namında bir dalyan daha vardır.  Nehir mezkûrun ne derecelere kadar seyri sefaine müsait olduğunu tahkik için fi 17 Eylül 1321 tarihinde bir dört çifte filikaya rakiben Prevezeden hareket olunarak meşhudat ve tahkikat acizanem fi 24 Eylül 1321 tarih ve 183 numaralı rapor ile vilayeti celileye arz ve takdim kılınmış, mezkûr raporun bir sureti büroca zir derç edilmiştir. 

     Yanya vilayet celilesinin temin inzibatı ve memuriyeti ve teshil ticaret ve muvaridatı hususunda zatı samii vilayetpenahileri canibinden musarruf buyrulan himmet ve hizmet efhamiyerine iktizaen ve naçizane bir hizmet arzı niyet hülasasıyla Lorus çayının seyir ve sefaine dereceyi kabiliyetini keşif ve tayin için eylülün on yedinci Cumartesi günü dört çifte bir filikaya rakiben Prevezeden hareketle dört buçukta dokuz mil bahri mesafede bulunan Lorus çayına azimet

Sayfa: 1919

olunduğu gibi üç saatte dahi Loru kariyesi civarında ve sahilde mebni değirmene kadar çıkılmış ve buradan kıyam olunduktan sonra bir saat daha bila mezahim yelken kürek seyir olunmuş ve bir saat gidildikten sonra çayın her iki sahilindeki ağaçların bazıları mecra üzerine yıkılıp mürura mani olduğu görülmekle tesadüf edildikçe baltalarla kesilip yol açılıp ve bu ameliyatın icrasından dolayı haylice vakit zayi edilerek saat on ikide İmam Çavuş kariyesi civarındaki Vare Kle köprü dubası mevkiine yanaşılmıştır.  Buradan Hamidiye köprüsüne kadar kalan saatlik tarik

BİR DRITNOTUN KIZAK ÜZERİNDE İNŞASINA MÜBAŞERET.

dahi geçilen mahallerde tesadüf olunan muvakkaten başka türlü bir maniye havi olmadığı muahharen icra edilen tetkikat ile anlaşılmıştır.  Buraya kadar icra edilen tetkikat ve tarhiyattan müsteban olacağı veçhile çayın her tarafında derinliği üç kulaçtan ziyade umuk ve taş vesair türlü tehlike ve avarızdan tamamıyla masun olup ancak on iki ve daha ziyade mevkide ağaçların yıkılmasıyla hâsıl olan mani kati ve ihraç edilebileceği ve bu sayede yüz tonluk vapurların Preveze’den Hamidiye köprüsüne kadar üç dört saatte kemali

Sayfa: 1920

acilden yolcuların Yanya’dan Preveze’ye, Preveze’den Yanya’ya bir günde azimet ve avdet edecekleri imkân dâhiline gireceği gibi navlunun miktarı dahi şimdikinin nısfına tenzil eyleyeceği tezahür etmiştir.  Mamafih yolcular hakkında vaki olan bu sürat ve ehveniyet bittabi hamuleye dahi şamil olduğundan ve tüccar ise menfaati olan tariki ihtiyar edeceğinden bir vakit sonra sahire tariki muattal olup Yanyadan harice çıkan ve hariçten gelen emtiayı ticariye transit muamelesiyle Preveze’den nehir ve öbürlerine aktarma edilip Lorus’ta Hamidiye köprüsü civarındaki

 DRITNOTUN ÇELİKTEN MAMUL ALT GÜVERTESİNİN İNŞASI.

gümrükte teslim olunmak üzere bir muameleye mani tutulacağı bir emir tabiyedir.  Hususat muarıze rey Âliyi Asıf Ekremlerine tevafuk ettiği takdirde lazım gelen tafsilat ve teferruatı arz olunacağı malum Âliyi Asıf Afhamileri buyrulmak babında emir ve ferman hazret i men leh ül emrindir.

     24.Eylül.1321

     Çopul dalyanından çıkan ince uzun kumsal burun cenuba doğru uzayıp pek çok ve mebzul balık seyd Mazuma gölünü teşkil eder ki bu gölün körfeze iki

Sayfa: 1921

     Çopul dalyanından çıkan ince uzun kumsal burun cenuba doğru uzayıp pek çok ve mebzul balık seyd Mazuma gölünü teşkil eder ki bu gölün körfeze iki

Sayfa: 1921

küçük medhali vardır.  Bu dalyanlar zir vebal namıyla tefrik olunup bila onbeş ve zir on iki bin kuruşa iltizam olunur.

     Nikopolis şehri harabesi gölün arkasından muhteşem bir manzara arz eder.  Bade sahilin dik ve onu derin yarlardan teşkil edip keşişleme cihetine doğru temayül ile 4 mil mesafede vaki Mertavi burnuna müntehi olur ki altıncı sahifede tarif şube cezirenin müntehasını teşkil eder ve bu veçhile körfezin sahil tarifatı hitam bulur.

İ n t i h a

Süleyman Natifi.

Sayfa: 1922

TÜRK ADALARI

 DÜVELİ MÜTEADDİNEDE ASAKİRİ BAHRİYE KIYAFETLERİ.

Taif, 20.ağustos.1327

Mahmut Muan.

TOSUN ONBAŞI

Elif. Mim.

DEVAM EDEN KISIMDA DONANMA CEMİYETİ GENEL KURUL TOPLANTI TUTANAKLARI VE YÖNETİM KURULU KARARLARI İLE ÖDEME YAPANLARIN TAM LİSTESİ MEVCUTTUR.  

ÇOK TEFERRUATLI OLDUĞUNDAN ÖZEL İSTEK ÜZERİNE TEMİNİ MÜMKÜNDÜR.

S O N

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.