DONANMA MECMUASI 58 7.Eylûl.1914

DONANMA MECMUASI 58

0486_0010-58_Page_01

   0486_0010-58_Page_03                    Hadisat – zat-ı-Şevket simat-ı hazret padişahıye muâyede resmi hümayununa teşrif ederlerken.

DONANMA HAYATTIR

     Yavuz Midilli zırhlılarının mubayaası üzerine itilaf-ı müsellese mensub gazeteler tarafından koparılan feryadın numunelerini şehrimize gelen Fransız gazetelerinde görüyoruz.  Fuzuli feryatların siyasi cihetlerini, siyasi sebeplerini tetkik etmek vazifemiz değildir.  Fakat Türkiye’nin iki gemi alması üzerine izhar edilen bu telaş bize donanmanın ehemmiyeti hakkında ne güzel bir delildir.  Zaten iki düvetnotumuzun sebebi gasbı da onunla yeni bir hayata girecek olan devleti âliye yi o kuvvetden mahrum bırakmak değil mi idi?  onun için deriz ki:  donanma hayattır.

Harb-i Umûmîden İstifadeler

(I. Dünya Savaşından İstifadeler)

Harb-i umûmî (I. Dünya Savaşı) bütün dehşetiyle, şiddetiyle devam ediyor. Sevinçle işitiyoruz. Almanlar; şark ve garp hudutlarında galip geliyorlar. Avusturyalılar, Rusya hududunda ehemmiyetli bir iki harp kazandılar. Bunların hepsi oluyor. Fakat bu harp o kadar müthiş ki tasvîrini muhayyile bile kabul edemiyor. “Seller gibi kan akmak” tabiri az geliyor. Bütün mamureler (şehir, kasaba) harap oluyor.

Akıl ve idrak havsalasını (anlayış, akıl; zihin) yakan bu büyük musibetten ne istifade olunabilir? Bize kalırsa o kadar istifade vardır ki bu büyük dersin tekerrürünü elbette arzu etmemekle beraber, milletlerin kabiliyet-i hayatiyesi namına tavsiyeye şayan görürüz. Çünkü bir milletin ittihat ( aynı fikirde olma, birlik) , azim, fedakârlık, nizam-ı içtimaiye riayet, dindarlık, fazâil perverlik ile vâsıl (ulaşmak) olacağı mertebeyi Almanlar bize kanla gösteriyorlar. Yine harb-i ahîr (son) bize anlatıyor ki, Almanlar tek başlarına, Moskof’la, ve Fransızlarla uğraşmağı evvelinden hesap etmişler, ona göre çalışmışlardır. Bu iki hükümetin nüfusu Almanlara nispetle pek çok, bir iki misli fazla olduğu halde Almanlara bu derece cüreti, neticede muvaffakiyeti temin eden intizam – perverliktir. Fedakârlıktır. Mefkûreye (Ülkü) hizmet, gayeye sadakattir. İcabı takdirinde vatan için güle güle ölmeyi bilmektir. Ferdin hürriyetini, cemiyetin nizamını ihlal etmeyecek suret-i isti’mâli (kullanmayı) bilmektir.

İşte milletimizin Harb-i Umûmîye’den (I. Dünya Savaşı) edeceği en büyük istifade budur. İtiraf etmeliyiz ki, biz eski fazâilimizden (erdemlerimizden) pek çok şey kaybettik. Bu, o türlü ziya oldu ki, ihtimal, hissedilmeden istilasını teşdid (şiddetlendirdi) etti. Bizi perişan bıraktı. İşte Balkan Harbi… Henüz, hûn-i masumin  (masum kanı) kurumadı. Henüz gözyaşları dinmedi…

Yine itiraf etmeliyiz, itiraftan hiç çekinmemeliyiz ki, biz fazâil-i sabıka, hasâil-i fazilemizi iadeten kazanmak için misale muhtacız. Cihan kavlden faale (fiile) geçti. Gözümüz önünde söz değil, ateş, kan var. Kan içinde yüzen milletler, faziletlerini meydanlarında ispat ediyorlar. Bize istikbal için misal gösteriyorlar. Tarihimiz, bizimde bu fazaile (erdeme) sahip olduğumuzu her sahifesinde bin vak’a-i mefharet (övünülecek olaylar) ispat edip duruyor. Biz yok değil, varı arıyoruz. Kaybettiğimizi bulmak istiyoruz. Bu milletin istikbali, küşayiş (açıklık) tam gösteriyor. Vakayi (olayları) bize umduğumuzun fazlasını ihzâr (hazır etme, edilme) ediyor. Bundan istifade etmek ise İngilizlerin bile itiraf eyledikleri Alman kuvvetlerini ihzar eden feyz-i milliyenin bu güzel diyarda inkişafına (meydana çıkma) vâ-bestedir (bağlıdır). Taklîd-i sarfa hiç lüzum yoktur. Belki muzırdır (zararlıdır) . Fakat onları bu mevkii is’âd eden esbâbın (vasıtaların) bu millette vücudunu istemek en büyük hizmettir.

İşte Harb-i Umûmîyeden (I. Dünya Savaşından) edilecek istifade…

Donanma 

Mütercim: Birsen Sezgin

ALMANYA – FRANSA

Tarihçeyi münasebat

     Şimdiye kadar siyaset umumiye ye hâkim olan iki meselenin hali kabul olamamıştır.  Bunlardan biri Fransa – Almanya husumeti, diğeri de Almanya – İngiltere rekabetidir.  İngiltere ile Almanya arasında hüküm-fermâ (hüküm süren) olan rekabete ahiren Fransa dahi karışarak mesele gayri kabili itilaf bir mahiyet kesb etti.  Bir taraftan İngiltere hükümeti Fransa’yı Avrupa’daki kendi kuvveyi berriye’si (halk) makamında tutar.  Diğer taraftan Almanya Fransa’yı ganimeti harb gibi telakki eder.  İşte bu noktayı nazardan Fransa – Almanya münasebatı umum Avrupa siyaseti için son derece haizi ehemmiyetdi.  Frankfurt muahedesinin akdini müteakip Fransa’nın iadeyi kuvvet için gösterdiği faaliyet prens Bismark’ı endişelik etti.  Prens Bismark mahareti siyasiyesi sayesinde Fransa’nın Viyana ve Roma kabinelerine takrib (yaklaştırma) edemeyeceğini pek âlâ tahmin ve istidlâl (ayartma) ederek yavaş yavaş Avusturya ve İtalya hükümetlerine takribe başladı.  1873 de prens Bismark Fransa’nın belini büsbütün kırmak için tekrar ilanı harb etmek istemiş ise de İngiltere hükümeti Fransa’nın siyaseten mahvından sonra Avrupa’da kendi kuvveyi bahriyesine halel geleceğini ve hâkimiyeti bahriyenin Almanya ya intikal edeceğini düşünerek buna sureti katiyede mani oldu.  İşte o zaman prens Bismark bir gün gelip Fransa’nın İngiltere’ye meyil edeceğini istidlal ederek ittifak-ı müsellesi akit etti.  Demirden başvekil Avusturya ile akdi ittifak etmekle beraber Rusya’yı dahi gücendirmemek için Petersburg kabinesine mümâşât (yoldaşlık) etti.  Meşhur gambotunun yegâne gayeyi emeli 1870 mağlubiyetinin intikamını almaktan ibaretti. 

     Fakat bilahare çılgıncasına intikam hissi beslemekten tevlid

0486_0010-58_Page_06   Hadisat – muâyede resmi hümayununda.

edecek olan muzırratı nazarı dikkate alarak mutedil bir siyaset takib etmeğe mecbur oldu.  Hissiyatı milliye ve ahzı intikam meselesini siyasi programa ithal etmek tabii kârı akıl değildi.  Fransızlar şimdiye kadar umumi müthiş ve hûnin bir harpten ictinab (çekinme) için siyaseten her şeyi yaptılar.  Zira bu derece kuvvetli olan Almanya ya karşı kanlı mübarezetin (cenk) neticesi bir felaket olacağını pek âlâ bilirlerdi.   Hatta harbi hazır Fransızların arzusuna rağmen zuhur ettiğini iddia edenler de vardır.  Almanya hükümeti şimdiye kadar prens Bismark’ın tanzim etmiş olduğu programı harfiyen tatbik ederek harbin hadisatı siyasiye neticesi olarak gayri kabili ictinâb (sakınma) bir şekil almasına muntazır (bekleyen) oldu.  Fransa’nın Tunus’a sahip olması doğrudan doğruya Almanya’nın muvafakati neticesi olduğunu bu gün Fransızlar inkâr edemezler.  Prens Bismark’tan sonra gambotunun Fransa’yı hali infiraddan (yalnızlık) çıkararak bir itilaf veya ittifaka rabt etmekten ibaret idi.  Bunun için de müteaddit programlar tanzim eyledi ki bunlar ancak mümâ-ileyhin (adı geçen) vefatından sonra mevkii tatbike konuldu.  Ondan sonra Alman ricali siyasiyesi daima mütebassır-âne (ileriyi görerek) hareket etmişler, Fransa’ya karşı mutedil bir siyaset takip etmeğe gayret eylemişlerdir.  Almanya hükümeti daima ihtilafatı siyasiyeden ictinab etmiş iken İngiltere hükümeti hâkimiyeti bahriyesini düşünerek her zaman tezyidi ihtilaftan hâli kalmadı.  Fransa hükümeti de 1898 tarihine kadar basiret, nezaket ve teyakkuz (uyanma) siyasetinden vaz geçmedi.  Fakat ondan sonra fırka mubarezatı (cenkler), yekdiğerini veli eden kabinelerin takip etmekte olduğu muhtelif siyaset ve aynı zamanda hakaiki siyasiyenin takdiri hususunda gösterilen ihmal, Fransa’yı yavaş yavaş vartayı felakete sevk eyledi.  Hatta hükümetin müthiş bir buhran geçirmekte olduğu böyle bir zamanda da firaka münazaları elan devam ediyor.   Fransa ricali siyasiyesi on seneden beri fırsatçı bir siyaset takip etmek suretiyle eski programları adeta zir ü zir (altüst) ettiler.  Fırsatçıyane siyasetden tevlid eden mazeretler Fransız ricali siyasi için şimdiye kadar bir dersi ibret olmadı.  Bunun da yeğane sebebi tabii hissi intikam olduğu inkâr olunamaz.  Hâlbuki siyasette hissiyatın ve ahzı intikam nazariyatının katiyen ehemmiyeti yoktur.  Alman ricali siyasiyesi daima itidal demlerini muhafaza etmek suretiyle bütün teşebbüslerinde muvaffak oldular, bir taraftan çarkı siyaset mükemmel surette dönerken diğer taraftan harbiye nezareti gece gündüz kemali intizam ve faaliyetle orduyu tanzim ve âlâ etmekle iştigal ediyordu.  Bir gün konferanstan sonra Fransa hükümeti İngiltere’nin teşviki üzerine müstemlekat siyaseti takibe başladı.  İngiltere’nin bundan maksadı tabii Almanya yı denizde büsbütün tecrid ederek terakkisine mani olmaktan ibaretti.  O zaman Fransa da ricali siyasiyeden bazıları müstemlekat siyaseti Alsace-Lorraine intikamından sarfı nazar edilmesine mucib olacağından bahisle buna muhalefet ettiler.  Fakat hâkimiyeti bahriyesinin idamesini hayat memat meselesi addeden İngiltere hükümeti ileride Fransa’nın intikamını kendisi alacağını vaad etmiş ve bu suretle Fransızları böyle tehlikeli bir siyasete sevk etmeğe muvaffak olmuştur. 

     Malüm olduğu veçhile İngiliz siyasetini takdir eden Jules Ferry sonuna kadar müstemlekat siyasetinin terakkisine çalışarak Fransa’yı İngiltere’nin elinde oyuncak yaptı.  Jules Ferry’nin siyasi muarızları,<< büyük felaketlere duçar olan devletlerin ve milletlerin nazarları uzaklara matuf olmamalı, aksi takdirde bir gün büs bütün mahvolurlar>>.  Diye onun programına muhalefetinden hâli kalmadılar.  Fakat müstemlekat siyaseti nihayet galebe çaldı ve o devirden itibaren Fransa ile Almanya arasında milli husumetten maada bir de rekabeti iktisadiye meselesi

         0486_0010-58_Page_07               İntibaat –   vükelâya hilâl ahmer çiçekleri tevzi edilirken.

Hüküm-ferma oldu.  Fransa’nın Tonkin seferi hiçbir neticeye iktiran (yaklaşma) etmediği için Jules Ferry’nin muarızları artık serbestçe seslerini yükseltmeğe başladılar.  Bu cereyan kesbi şedid ede ede nihayet Bulanjon’un Jules Ferry’ye galebe çalmasını intaç eyledi.

     Fransa’nın müstemlekat siyasetini tervice (revaç) karar verdiği zaman Almanya hükümeti dahi her ihtimale karşı hazır bulunmak için bahren kesbi kuvvet etmeğe karar verdi.  Almanya’nın bu cihetten gösterdiği faaliyeti tabii İngiltere’nin hoşuna gitmediğinden bütün kuvvetiyle muhalefete başladı.  İşte İngiltere – Almanya rekabeti bu tarihten başlıyor.  Almanya nereye gitse orada İngiltere’nin muhalefetine tesadüf eder idi.  1894 – 98 senesine kadar Fransa hariciye nazırı mösyö Gabriel Hanutu İngiltere hükümeti ile on dört muhtelif mukavele imzaladı.  İmparator Wilhelm medeni Fransa’nın muharebeyi umumiyede büsbütün mahvolmasını arzu etmediği için Fransa ile Almanya arasında bir mukarenet (uygunluk) husulüne taraftar olmuş ise de Fransızlar bunu kemali huşunetle red ettiler.  Diğer taraftan İtalya hükümeti ittifakla Almanya ya merbut bulunduğuna rağmen daima Fransa ya da takribden hali kalmıyordu.  İspanya – Amerika muharebesinden sonra Madrid ile Paris kabineleri arasında bir mukarenet hâsıl olduğundan Fransa hükümeti artık Almanya ya katiyen ehemmiyet vermek istemedi.

     Fakat Bahri Sefid’in havaliyi şarkiyesinde Fransa ve Almanya‘nın münafi yekdiğerinden farklı değildi.  Her ikisi de hükümeti Osmaniye’nin tamamiyet mülkiyesinin muhafazasını, Mısır’ın istiklalatını, Bahri Ahmer ile Süveyş kanalından serbesti müruru arzu ediyorlardı.  1898 senesinde yani Gabriel Hanutu’nun istifasından sonra Almanya’nın Paris sefiri Fransa ile bütün müsail malike hakkında kati bir itilaf husulü için bir nota tebliğ etti.  Fakat Hanutu’nun halefi olan mösyö Delicase Almanya’nın müthiş hasmı olduğu için bu notaya cevap vermedi.  Delicase’nin mevkii iktidara gelmesini müteakip Fransa’nın siyaseti hariciyesinde pek mühim tebdilat hâsıl oldu.  O zaman Dreyfus meselesinin en had devri olup siyaset dâhiliye şiddetli bir harc ü merc ‘e (kargaşa) uğramıştı.  Delicase Almanya ile İngiltere arasında hüküm-ferma olan rekabetin daha ziyade kesbi şiddet etmesi için her türlü tedbire müracaatdan hali kalmadı.  Gabriel Hanutu tevazin siyasetini takip ederek Fransa’yı müthiş bir buhrandan kurtarmış iken Delicase aksi bir siyaset takip edip Fransa – Almanya husumetin daha müşkül bir mahiyet kesb etmesine sebeb oldu.  İngiltere hükümeti Almanya’nın bütün harekâtı siyasiyesine mani olmak için Fransa’nın mutaheretine arzı ihtiyaç ettiğinden yavaş yavaş mukarenet programlarını tanzime başladı ve Delicase’nin muvafakati ile arzusuna nail oldu.  Mösyö Delicase evvelleri ahzı intikam nazariyesini kabul ederek gambotunun programını tatbike karar vermişti.  Fakat bilahare bu siyasetten vaz geçerek İngiltere’nin programını kabul eyledi.  1903 senesi mayısın yedinci günü kral Edward Paris’i ziyaret ederek müteakiben reisicumhur mösyö Emile Loubet dahi iadeyi ziyaret için Haziranda Londra’ya gitti.  İşte Fas’ın istilası programı bu ziyaretler esnasında tanzim edilmiştir.

 

Fecir

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Hala mahmur uyuklayan ormandan

Çıktı bir al ata binmiş genç bir han.

Düğmeleri yakut ile elmastı,

Dizginleri tuttu biraz ve kaçtı.

Altın tacı parlıyordu başında,

Bir nur vardı kemerinin taşında.

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Öyle durdu, uzaklara bakındı,

Aradığı şey sanki bir akındı.

Henüz kuşlar ötmüyordu… Bir rüzgâr

Dalgalandı, dedi: – “Burada çok yol var.”

Ey kahraman hangi yola gidersin?

Sen Türk gibi hep cihat mı edersin?

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Genç han dedi: “- Sevgilimi bulmağa

Gidiyorum, artık dönmem oymağa.

Silahlarım asılıdır yanımda,

Aşk ateşi tutuşuyor kanımda,

Gözüm görmez ne vatanı, ne yurdu,

Ben unuttum Ergene’yi, boz kurdu”

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Rüzgârına dalgalandı: -“Sevgilin,

Dedi, düşman kucağında bir gelin.

Beyaz ayı girmeden onu sen

Alamazsın boz kurt baygın yatarken.

Böyle gitme. Pençesine düşersin,

Alageyik sana bir yol göstersin…”

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Han düşündü. Her tarafı dinledi.

Rüzgârına derin derin inledi:

-“ Erkek için yurt esirken aşk olmaz,

Matem çalar yar elinde bağlı saz.

Haydi harbe! Asıl sevgin Turan’dır.

Aşk onun düşmanını vurandır.”

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mavi gözlerini açmıştı.

 

Han atını sürdü Turan yoluna,

Bakmıyordu hiç sağına, soluna.

Alageyik öne düştü. Ormandan

Bir sel taştı: Belki yüz bin kahraman…

Aydınlandı yüksek çamlar ve gece

 

Karakulaklar gölge olup kaçmıştı,

Fecir mâdi gözlerini açmıştı.

 

Ömer Seyfettin

mütercim: Birsen Sezgin

 

NASIL GİTMİŞLER

Üçüncü makale (*)                                                                         11.Nisan.1911              

     Münşiye bahçeleri – Trablusgarb, mavi denizin sathı üzerinde, İspanyolların kuvvetli bastonlarını omuzlarına yüklenmiştir.  Hâlâ şehrin etrafını ihataya kabiliyetli olan büyük duvarlar, öyle kuvvetli ve öyle henüz el sürülmemiş gibi.  Fakat narin beyaz şehir, Akdeniz’den kabararak gelip Trablus’un eteklerine çekilen köpüklü ve ziyadar dalgalar gibi kendisini, öyle güzelleştirmiş, öyle arkaya çekmiş.  Duvarların bir haylisi şurasından burasından bazı alçak kapılarla delinmiş.  Bu kapılar hâlâ rezelerini (mandal), kanatlarını ve mahfuz tutmak kabiliyetlerini, kabl-et- tarih (tarihten evvel) olan şehirlerdeki gibi muhafaza ediyorlar.  Fakat artık kapanmıyorlar.  Bilakis, Trablus’un taze ve genç hayatı, köpürerek dışarı çıkmak için açık bırakılıyor. Bu sebeple

(*)  bize öyle geliyor ki kariler bu makaleleri dikkatle okuyorlar.  Muharriri (cuseppe Peviyone) isminde bir İtalyan’dır.  Karilerin dikkatle okumasına pek Çok mühim müsebbipler olduğu gibi hususiyle iki ucu pek mühimdir.  Biz, memleketleri nasıl kimsesiz sefil bırakmışız.  Bu acı hakikat bütün üryanlığıyla meydana çıkıyor.  Sonra onlar nasıl istifade etmişler ve çalışmışlar.  Burası anlaşılıyor.

       Bu makalelerin birinci ve ikincisi evvelki günkü nüshalarımızda idi.  yeddi idaremizde iken bile iyice tanıyamadığımız bu memleketi, bu Müslüman diyarını daha güzel tanımak için iktiza ettikçe resimde koyacağız.<<mecmua>>

 kale duvarından dışarı kuyular kazılmış, hurma ağaçları büyütülmüş, şehirler, bahçeler ve küçücük bir cennet yapılmış.

     Ve bu mamur kale harici, münşiyedir.  On günden beri, ben oraya gidiyorum.  Bazen yayan, bazen araba ile bazen bir eşek, bir atın sırtında olarak gidiyor şimdi orasını karış karış biliyorum.  Geniş yollarını, tıpkı bir nehir yatağı gibi yeşil ve pür ezharı (çiçek) bir manto ile örten Ve hatta dar, yüksek sarı çamurlarla dolu olarak nihayetleri koca fer nin incir ağaçlarıyla hıfz edilen yollarını dahi karış karış biliyorum.  Bu memleketin ilk ser hayatını hal ederek beni hükmüne inkiyad ettiren, pür münşiyedir.  Trablus’un savvet ve huzur zümrüdünü arasına, harabeyi memleketi muhit musiki, bir fena halka gibi girmiştir.  Şehrin mutat olan sükûnu mukadderanesi mebzulen duvarlarından harice taşmıştır.  Şehrin harici, fakat şehre pek yakın yollarda, güneşe ve yıldızlara kadar, sefalet bir beriyye (halk), şehrin bütün müzharefat (parlak) ve menfaati vardır.  Burada ihtimal, iki hal, bir hususiyet içinde yan yana idiler.  Arab’ın sefaleti, bu Roma vilayeti olmağa namzet olan şehrin içinde, hiçbir istinadsız karargâhını kurmuş;  kuvve müzharefat ortasında, her gün, kendi hayatına teminat, açlığa karşı bir sigorta aramakla, ölmemeği kazanmağa çalışmakla geçiyor.  Trablus’un esirgenen şeyin ne olabildiğini tasvir ediniz.  İşte, sabahtan akşama kadar, bu esirgenen şeyler aranıyor, aranıyorlar.  Bulunan kadarı, azim bir kabalalığı, aç olmaktan kurtarıyor.  Öyle iri yarı adamlar gördüm ki, Dante’nin cehennemleri gibi süprüntülüklerde koca kemikleri dişliyorlar.  Kağıt parçaları ile gıdalanıyorlar.

     Birkaç adım ötede, münşiyenin amvac zümrüdünü başlıyor.  Hurma ağaçları, afrika’yı şimali muzaheratının (çiçekli yer) nesig hayatıyedir.  Hurma ağaçları, pek narin yeşillikler için lazım olan zemin tesbiti ihzar, az derin suları da arai ederler.  Onun mebzul gölgesi, tahammüllerin yeşillenmesine ve meyve vermesine müsaade eder.  Diyorlar ki mamureyi Trablus’da iki milyon ağacı vardır.  Bu adedin tamamen doğru olduğunu bilmiyorum.  Hakikaten onun şefaf havaya açılmış, layad yeşil kırpaçlara benzeyen yapraklarının sallanmalarını görmemek için, gözlerinizi denize çevirmek lazımdır.  Bu Trablus toprağının münbitliğine en hakiki işarettir.

      Evelsi gün Naum’un bahçesini gezdim.  Bu Naum, Trablus’un yüksek ailelerinden birine mesup, münşiyenin en meşhurlarından biridir.  Bunun muvacehesinde kendinizin, en yüksek terbiye görmüş bir arap tipinin karşısında bulursunuz.  Bahçesi, her taraftan duvarlar ile çevrilmiştir.  Bahçenin ortası, küçük merbalara minkısım olarak her birinin vasitandaki kuyuya tabi kanalları vardır.  Daireyi madar ….   Civarında incir, mandalin, portakal, limon, zeytin ağaçları ekilmiştir ki:  toprakta tanbit kuvvetinin şiddetinden dalları, yaprakları biri birine karışarak her tarafı kaplamıştır.  Orta mezbalarında yüksek bir yoncalık, buğdaylık, arpalık, baklalık ve nar ağaçları, mesud bir kuvvetle yeşillenmişlerdir.  Hepsinin üzerinden;  Kati, çentik çontuk gövdesi fevkinde yükselerek, dalları ve yapraklarıyla hemen hemen dindarane tavanlar ve bir mabedin sütunları, bir mescidin kubbeleri gibi kavisler yapan hurma ağaçlarının mutedil ve latif gölgeleri dökülür.   Bu tabiat mesudenin ve semahat arziyenin bir manzarayı şehametidir.

     Hamburg kumpanyasının beyaz ve pek zarif bir tenezzüh vapuruyla sabahleyin gelen bir sürü Alman seyyahlarının hücumuyla, ziyaretimi kısa kestim.  Her senenin ilkbaharında buraya iki üç, büyük Alman, Fransız seyyah kervanları geliyor.  İtalyanlardan asla bir gölge yok.  Bizim seyahat acenteleri, vaki şinas, kıymattar tevazu.  Bahri Sefid’de İtalyanlara da Trablus tarikiyle bir seyahat, niçin hazırlamıyor?  Şimdi kendimi Alman turistlerin ortasında buldum.  Sinyor Naum, bunlara güzel bahçesini göstermek mecburiyetinde kalarak, köşkünü anahtarla kilitledi.  Kendisinin orada mevcudiyetini, oranın mutasarrıfı olduğunu mektum (gizli) tutdu.  Bu sebeble, Trablusgarb’ın kuvveyi imbatiyesine dair, pek arzu ettiğim tetkikatı yapmak, benim için mümkün olamadı.

     Benim bu istediğim malümat, daha vüs’atle (genişlik) kim verdi.

     O malumatı, bir İtalyan verdi ki, o belki Trablus garb’da toprağın ziraatine dereceyi kabiliyetini, bir tarzı tetkik mahsusada, ilk tahlil eden, ilk Avrupalı idi.  sinyor Belli, bir çuha ticareti dâhisi idi ki, çok senelerden beri Afrika’da yerleşmiş ve geçen seneden beri Trablus garb şehrine yakın bir toprak alarak, oranın ziraatini taktik ve tecrübeye başlamıştı.  Beni bu toprağına azim bir tevazu ile kabul ederek, bütün yaptığı ve yapmadığı birçok işleri, samimiyetle gösterdi.  Ayrıca Banka di Roma’dan kiralayarak vazi yedd ettiği bir çift hurmalık, tıpkı Naum’un bahçesinin tarzında, etrafı duvar ve duvar diplerinde meyve ağaçları mefruş, içleri yonca, buğday, bakla, nar… Sonra bu ziraatler öyle bir nevi satranç kari kanallarla ayrılmışlar ki, her kanal bir zaviyeyi kaimeye müntehi (sonu) oluyor.  Orada bir kuyu ve ortasında iki büyük mecra.  O hepsinin fevkinde hurma ağaçlarının kıymettarlığı.  Naum’un malikânesi bir mevkii huzur ve hazda bulunan bir sayfiyedir.  Sinyor Belli nakki bir mahal sui ve semeredir, bir servettir.   Naum’da bir meramı muayyen ve mahdud.  Mukasside daha muayyen ve muntazam olarak şer kaliliğin hâkim olduğu görünüyor.  Bazı ziraat aletleri, bazı harman yerlerinde bekliyor.  Beş altı at, kazıklara bağlanmış, güneşe karşı eşiniyorlar, tepiniyorlar.  Bir at yavrusu bayı boş annesinin etrafında dolaşıyor.  Serveti ziraiyenin canı olan kuyu, istimale gayri salih bir tarzda yapılmış.  Münşiyenin bahçelerinde her köşede her maden hurmaya iki beyaz boynuz ile idare olundukları kurulan kuyular sağlam değildirler.  Bu kuyulardan suyu, sabah tulumlarla çıkarılır.  O suretle ki, tulumlar kalın iplere merbut ve ipler öküze merbut.  Öküz, bahçıvanın kumandasıyla önündeki mahsus açılmış, kuyunun umuki tulundaki yolda yürüyor, yürüyor.

Zırhlıların ıslahı esasiyesi

Ve

Tahte-l-bahr muhafazaları

( 2 )

     Zırhlılarda faraza dört taretin fukani ve tahtâni (altı üstü) bir surette tabiyesi hakkında atideki projeler şayanı tetkiktir. 

     4 – Cümlesi hattı merkezi üzerinde olmak üzere fukani ve tahtani dört taret.

     5 – Alttakiler hattı merkezide olmak ve üsttekiler mütenazıren hattı merkezinin sancak ve iskelesinde bulunmak üzere dört taret.

     6 – Fukani ve tahtani iki gruptan mürekkep olmak ve bu gruplardan biri hattı merkezinin sancağında, diğeri iskelesinde bulunmak üzere dört taret.

     Bu projelerden birincisi Amerika’nın “Michigan” zırhlılarını temsil eder.  Diğer ikisi dahi borda ateşleri ile birlikte azami baş – kıç ateşini de temin edecek surette mürettebdir.

     Yukarıdaki projeleri tetkik edecek olur isek, evvel emirde her projede topların kabiliyeti istimalini nazarı dikkate almak icab eder.  Binaenaleyh münferit topların zaviyeyi meyyitleri (ölü açı) cem edilir ise, azami zaviye hangi gemiye ait ise onun matluba muvaffak olmadığı, çünkü toplarının kabiliyeti istimali (sahayı endaht itibariyle) az olduğu tezahür eder.  Dördüncü, beşinci ve altıncı projeleri tetkik edecek olur isek zaviyeyi meyyiti mecmuanın beher gemide proje altı olduğu görülür. 

Proje 4:  220

Proje 5:  202

Proje 6:  180

     Bu hesabat gösteriyor ki, altıncı ve beşinci projeler, dördüncü projeden daha muvaffaktır.  Çünkü topların zaviyeyi meyyit-i mecmuu daha azdır. 

     Bundan başka, topların hattı merkezinden itibaren bir bordoya kavis endahtları mecmuu dahi mukayese edilecek olur ise şu neticeye dest-res (erişmek) oluruz.

Proje 4:  610

Proje 5:  619

Proje 6:  630           0486_0010-58_Page_14             Millet meslihaya doğru:  hayatı askeriye – zabitan çadırı

     Binaenaleyh, borda endahtı için taretlerin kabiliyeti istimali noktayı nazarından dahi altıncı ve beşinci proje dördüncü projeye faiktır.

     Mecmu dirise (nişanlamak) zaviyeleri ile birlikte endahtın dereceyi tesirini de (sayı) ile göstermek için bu zaviyeleri gemideki topların adedine darp (çarpma) ederek hâsılını (toplam) mukayese etmek icab eder.  Bu hesap ile bu karideki projeler için elde edilecek erkam şunlardır.

Proje 4:  2440

Proje 5:  2476

Proje 6:  2520

     Bu netayiç gösteriyor ki altıncı ve beşinci projeler, daha büyük bir sahayı endahta malik bulunuyorlar.  Binaenaleyh dördüncü projeye tefevvuk ediyorlar.  Bundan başka gemideki taretlerden biri gayri kabili istimal bir hale geldiği taktirde, altıncı projeye göre yine takriben omurga istikametine iki taret istimal edilebilir.  Mukabil taraftaki taretin zaviye endahtı tam omurga istikametinden ancak 18 – 19 derece inhiraf eder ki, bunun da o kadar ehemmiyeti yoktur.  Binaenaleyh her noktayı nazardan altıncı proje dördüncü projeye faiktır.

     Sefin-i harbiyenin taht-l-bahr muhafazaları hususuna gelince, bu mesele hâssaten şayanı tetkiktir.  Gerek eski sefain ile icra edilen tecrübede ve gerek Rus – Japon muharebesinde tezahür etmiştir ki, sefin-i harbiyenin maruz kalacakları en büyük tehlike taht-l-bahr iştialdir (alevlenme).  Bir sabit torpidoya çarpan bir sefinenin hemen derhal battığı mücerribdir (tecrübe edilmiş).  Nitekim harbi hazırda İngiltere’nin kruvazörü bir Alman lağım sefinesi tarafından vaz edilen sabit torpidoya çarparak hemen gark olmuştur.  Binaenaleyh, sefin

0486_0010-58_Page_15 Millet meslihaya doğru:  hayatı askeriye – efrad çadırları

Harbiyeyi bu müthiş tehlikeye karşı mümkün mertebe mükemmel bir vasıtayı tedâfüiyye (savunma) ile techiz etmek iktiza eder. 

   Bunlara karşı şimdiye kadar istimal edilen vasıtayı muhafaza sefine karinesini çifte yapmak yahut hafif zırhla kaplamaktır.  Bu iki vasıta dahi, hakkıyla tesir iştiale mukavemet edemedikleri için, maksadı tamamen temin edememektedirler. 

     Mamafih tazyik istimalin mesafe ile seriyen tenakus etmesi hesabiyle taht-l-bahr muhafaza hususunun hafif zırhlı tulani (boy) bölmeler vasıtasıyla temin etmek en muvafık bulunmuştur.  Bu bölmeler sefine bordasından mümkün mertebe uzak olmalıdır.  Bu gibi tulani zırhlı bölmelerin umumiyetle sefine bordasından beş metre kadar uzak olması matluptur.  Ancak bu kadar ve daha fazla mesafede olması sayesinde taht-l-bahr iştiallere karşı bir dereceye kadar vasıtayı müdafaa teşkil eder.  Bundan başka sefine karinesi ile tulani bölmeler arasındaki sahanın dahi su geçmez arzani bölmelere taksim edilmesi lazımdır.  Bunlar tesiri iştialin cidaren tenakusunu mucib olurlar.  Mamafih her ne yapılırsa yapılsın bu bölmeler dahi iştiale karşı emniyeti kâmile temin edemezler.

     Sefinenin taht-l-bahr muhafazası gibi gayet mühim bir meseleyi matluba muvaffak bir surette temin etmek için sâlif-üz-zikr (bildirilen) tulani ve arzani bölmelerden başka, bu bölmelerin tazyiki istimale mukavemet edemeyerek kırılmaları halinde ikinci bir vasıtayı müdafi teşkil edecek zırh güvertelerine lüzum vardır.

     Zırh güverteleri su hattının üzerine tesadüf edecek surette ve balıksırtı şeklinde inşa edilirler.  Kenarları zırh kuşağının alt tarafına kesbi irtibat eder.  Kazanlar ile makineler bu güvertenin altında mahfuz bulunur.  Mamafih zırh güvertelerinin temin edecekleri başlıca muhassenat, mermi tesiratına karşı makine ve kazanları muhafaza etmektir.  Zırh güverteleri münasebetiyle şunu da söylemek icab eder ki taht-l-bahr vuku bulan iştiallerde istimalin şakuli istikametteki tesiri yukarıdan aşağıya fazla olduğu halde, aşağıdan yukarıya nispeten daha azdır.  Bunun için taht-l-bahr vuku bulan bir iştialin tesiri esasen tulunu ve arzını bölmeler vasıtasıyla bir dereceye kadar izale edildikten sonra, zırh güverte üzerine vaki olur ve artık bir zarar ifa edemez.

     Faraza 21000 tonluk bir zırhlıda taht-l-bahr esbabı müdafaa ve muhafazayı teşkil edecek tertibatın en muvaffak tarzıdır.

     1 – Zırh güverte, yan taraflarda su hattının altına kadar inmeli ve zırh kuşağının kısmı tahkanisinden ufken biraz imtidad ettikten sonra biraz yukarı vaziyet almalıdır.  Tulani bölmeler dahi zırh güverteye kadar imtidad etmelidir.

     2 – Su geçmez bölmeler bordadan bordaya kadar imtidat etmeli ve yekdiğerleriyle irtibatları olmamalı.  Geminin muvazeneti meselesinde bu cihetin ehemmiyeti vardır.

     3 – Vasat sefinede tulani bölme perdesine lüzum yoktur. 

     4 – Tulani bölme perdeleri sefinenin borda sathından lâ-akıll (en azından) beş metre mesafede olmalıdır.

     5 – Cephane nakli için cephaneliklere yandan irtibat yolları açılmamalıdır.

     6 – Vasat bölmelerin en ziyade hacimde olanları hacimen 1000 metre mikâbını tecavüz etmemelidir. 

     Bir zırhlının taht-l-bahr iştiallere karşı hakkıyla muhafazası için icab eden tedbirde kusur etmek büyük bir hatadır.  Çünkü bu gibi iştiallerin gemiler için en mühim tehlikeler sırasında olduğu tecarib ve vakayı adide ile sabit olmuştur.

Ahmet Vahid.

0486_0010-58_Page_18Hayatı askeriye:  yemek yerken

0486_0010-58_Page_18-2 Midhat paşa vapuruyla nakliyatı askeriye

ŞAYANI DİKKAT MALÜMAT

     Harbi umuminin şayanı dikkat safahatı hakkında her gün gazetelerden birçok malumat toplayan karilere, bu serlevha altında en ziyade şayanı dikkat haberleri takdim ediyoruz.  Münderecat, ne istediğimizi anlatacağı cihetle fazla söz söylemeyeceğiz.

     Bankaların İflası. – Bombay’da, Kalküta’da ve Hindistan’ın sair şehirlerinde yedi banka iflas etmiştir.  Bir banka müdürü intihar etmiştir.  İşbu buhran Avrupadaki harbi umumiden neşet eylemiştir.

     Ticaretin durgunluğu. – buhranı hazıre münasebetiyle İngiliz sefain ticariyesi Hindistan’da limanlarda muatıl kalmıştır.  İngiltere’den de Hindistan’a vapurlar seyir ve sefer etmemektedirler.  Bu yüzden Hindistan ticaretine fena bir durgunluk arız olmuş ve birçok müessesatı ticariyenin kapanmasına sebebiyet vermiştir.

     Hindistan’daki İngiliz zabitanı. – İngiltere’de ve Avrupa’da mezunen bulunan bilcümle zabitanı beriyye ve bahriye ahvali hazire üzerine geri çağırılmışlardır.

     Kal’a ve istihkâmının tahkimi. – Hindistan’daki kal’a ve istihkâmının tahkimi ile askeri mıntıkaların teşkiline memnuiyete alınmıştır.

     Telsiz telgrafların tahriri. – Hükümet müesseselerinden başka sair Hindistan müessesatında mevcut olan telsiz telgraf cihazları Hint hükümeti tarafından zapt ve müsadere olunmuştur.

     Hint ulemasının taltifi. – Hindistan’daki İslam ve putperest reisler ruhaniyelerine bir mecümle olmak üzere kendilerine İngiltere hükümeti tarafından birçok ekipler ita olunduğu gibi fakir el hal olanlarına senevî seksen bin rupilelik tahsısatta bağlanılmıştır.

     Hintli bir liderin özrü. – Öteden beri bütün mevcudiyeti ile İngiltere’nin Hindistan’daki tarzı idare ve siyaseti aleyhinde gazetesiyle, nutuklarıyla idareyi kelam eden Hindistan putperestlerinin nasyonalist rüesasından olup müebbet küreğe mahkûm edildikten sonra bir Ma eyaletine nef’i edilen Mister Tillin af edilmiştir.

     Bombay posta hanesinde bir bomba. – Hint nasyonalistleri tarafından emanet suretiyle Bombay’a gönderilen bir paket içinde bulunan bomba posta hane içinde istial ederek külli hasaratı maddi ve maneviye sebebiyet vermiştir.

     Kalküta’da ihtilâl. – Kalküta şehrine tabi Dakka kaziyesinde Hint putperestleri tarafından bir ihtilâl hazırlanıp, kasabanın posta hanesine hücum ile oradaki nakit ve kıymetli emanet gasp olunduktan sonra, sekiz polis itlâf edilmiştir.   Bu hal hükümeti mahalliyeyi telaşa düşürdüğü cihetle Kalküta ile civarına Kalin’lı bahriye askeri sevk olmuştur.

     Tasnîât (uydurma). – İngiliz matbuatıyla telgraf ajansları Hintlilere Belçika ve Fransa muzafferiyetlerini yalan yere neşir ettikleri gibi, Alman ve Avusturya donanmalarının İngiliz donanması tarafından mahvedildiğini beyan ile bu suretle ahaliyi aldatmaktadırlar.

     Matbuatta sansür. – Hindistan’daki matbuatı maliyle ile hariçten gelen gazetelere karşı şiddetli bir sansür vaz’ edilmiştir.

     Bülucistanda ve Tibet’de. – İngiltere’nin harbi umumiye ye iştirak etmesi üzerine Bülucistenda ve Tibet’te İngiliz idaresi aleyhinde isyan zuhur etmiştir.

     Hindistan valiyi umumiyesi. – Hindistan valiyi umumiyesi (Lord Harding)in siyasetteki kuşkuluğu üzerine yerine diğer bir zatın tayinine İngiltere’ce tahkik edip müşaraileyhin Paris sefaretine namzetliği vaz’ edilmiştir.

     Hint Müslümanları. – Hint Müslümanlarının vaziyeti hazırı İngiltere ricali siyasiyesi tarafından valiyi umumiyeden istizah (açıklama) edilmiş ve bu babda alınan cevap mektum (gizli) tutulmuştur. 

     Harbiye nazırının tebriği. – Afganistan sabık harbiye nazırırın, ihtiyarlığından dolayı tekaüdlüğünün icrası ile, yerine genç ve faal bir zatın tayinine Emir hazretleri tarafından o emir muktezaya (lüzum) ita olunmuştur.  “Seraç el haber”  gazetesi tayin ve ikayı met ve sena ediyor.

     Afganistan’ın hazırlığı. – Avrupa’da hüküm ferma olan ahval hazıre vezirine Emir hazretleri kuvveyi askeriyesinin techiz ve ihzarı ile manevralar icrasının lazım gelenlere emir etmiştir.

     İran’ın Rusya’ya tebligatı. – İran kabinesi değişip yerine demokrasi fırkasına mensup ve İranlıların mümkün add olunabilecek bir yeni kabine teşkilini (Mustafa el Malik)e şah hazretleri tarafından havale edilmesi üzerine yeni kabine teşkil edilmiştir. 

     İran’ın yeni kabinesi Rusya’nın Azerbeycandaki müdahalesi nihayet vermek üzere (Türkmen çay) eskiden beri Rusya ve İran beyninde minakid olan bir muahedenamede dir ki, 1911 senesinde Rusya mezkûr ahitnameyi ayakaltına alarak İngiltere ile yeni bir mukavele name akdedip İran dâhilinde kendileri için iki mıntıkayı nüfus ayırarak, İran Emir’ine karıştırmağa başlamışlardır.  Muahedesini tatbik ile ona göre davranılması lüzumunu Rusya hükümetine bildirmiştir.  Rusya hükümeti ise İran’dan askerini çektiği cihetle, İran kabinesinin bu notasına cevap vermemiş yahut vermek istememiştir.

     Fransa Tunus ve Cezayir’e hukuk-u medeniyye veriyor. – ahiren Fransa hükümeti tarafından Tunus ve Cezayir’de ilan olunan seferberliğe ahalinin ancak yüzde onu iştirak etmiş idi.  Hükümet yüzde doksan nisbetinde ahalinin seferberliğe âdemi iştirakini Avrupalılar derecesinde hukuk-u medeniyete malik olmamalarına atıf ettiğinden ahiren Cezayir valiyi umumiyesi vasıtasıyla yer beyanname neşir ettirerek yerli ahaliye Fransızlar nisbetinde hukuku medeniye verildiğini ilan eylemiştir.

     Âlemi islamda cihadı mukaddes. – Sabık İngiliz nazırı Mr. Browny, şehri carinin 11’de Londra’da (Albert Hall)da bir nutuk irad ederek demiştir ki:

     <<harbi hazır İngiliz tevfikini şarkta ve bilhassa müstemlekatta, pek ziyade tehdit eylemektedir.  O müstemlekattaki halifenin sancak’ı şerifi çıkaracağı ve bütün Müslümanları cihadı mukaddese davet eyleyeceği zaman, milyonlarca Müslümanlar, müthiş ve hatır-nak (şerefli) bir kasırga gibi ihtilal ve isyan edeceklerdir.  İşte bunun içindir ki bütün Müslümanlar, Almanya’nın muvaffakiyet ve muzafferiyatına duahandırlar, çünkü Almanlar der ki Müslümanları hapis ve ihata eden zincirleri paralayacak ve Müslümanları esaretten tahlis (kurtarma) eyleyecektir.>>

     Mr. Browny, bilhassa Hindistan’da ihtilal zuhurundan pek ziyade korkmaktadır. 

     Hindistan’da ihtilal cereyanları. – Alman matbuat adresinden:  Hindistan ahvalini ziyadesiyle vakıf bulunan bir muhabir, İngiliz hezimeti hakkında atideki malumatı veriyor:  “İngilizlerin şimali Fransa’daki hezimetleri, İngiltere için hazırlanan fena hesapların bir mukaddemesidir.  Ajans Reuters’in yalan yanlış haberlerine rağmen bu hezimet haberi pek yakında Hint imparatorluğunun her tarafına şayi olacaktır.  Hindistan’da İngiltere aleyhine mevcut cereyanın son seneler zarfında bir kat daha tevsi eylediği malumdur.

     Hint valiyi umumiyesi de dâhil olduğu halde İngiliz ekâbir memurinden birçoğu suifasıtlara maruz kalmışlardır.  Bu hal, sulh perver sakin Hindulara varıncaya kadar bütün ahalinin mustebid İngilizler hakkında nasıl bir kin ve nefret beslediklerine delalet eyler.  İngiltere’nin Avrupa’da hezimeti zamanı hulul (gelmek) etmiştir.  1310 milyon Hindu 1856 senesi ihtilalinden daha müthiş bir ihtilal çıkarmak teşebbüsünde bulunacakları şüphesizdir.  Bu defaki ihtilalin İngiltere için gayet şeametengiz (uğursuz) olacağı cereyanı ahvalden istidlal (ispat) edilebilir. Fedai olarak İngiltere’nin Balkan harbindeki politikasından fevkalade muğber (küskün) olan yetmiş milyon Hint ahaliyi islamiyesi bu defaki mücadeleye bütün gayret diniyeleriyle atılacaklardır.  Hindistan’daki yetmiş bin İngiliz askerini bu suretle bir hamlede hurdahaş edecektir.

 

Yavuz ve Midilli

Bu gün ki yeis ve azabın nedir güzel millet?

Evet, niçin, bu gün afak-ı handezar gide

Tavâfa başladı bak bir sehâbe-i zulmet,

Kâh yeis ve matemi hep kalb-i nâle-kâr gide…

 

Fakat bu yeisini terk eyle… Bak “Reşadiye”yi

Ve “Sultan Osman”’ı gasp eyleyen denî millet;

Düşman ki işte bu gün ah o, İngiliz kavmi.

O kahpe millete artık müebbeden lanet…

 

Evet, azabı ben şimdi anladım, lakin

Mukadder olma, ey Osmanlı sen bu hadaa için;

Evet, o millete artık size bu gün tel’în.

Fakat azabını terk eyle… Çünkü işte bu gün,

 

Büyük ve muhterem, âlicenap olan “Alman”

Kulûb-i millet-i İslame, hiç unutmayacak

Güzide hâtıra-i nakş etti: Pür şeref, pür şan

“Goben”, “Breslav”’a artık çekildi al sancak.

 

Mehîn emelleri mahv oldu şimdi “İngiliz”’in

Uyûn kahrı bak işte korkarak nekran.

Laka-yi saf ve bisminde şimdi Akdeniz’in

Elemli bir kamerin aksi muttasıl giryan…

 

Düşün ki ruhuna laka-yi yeis eden elemin,

O eski hâb-ı felaket, o hâl-i pür ehvâl;

Düşman ki şahit hüzün-i bu levha-i âdemin

Ebed-i nişane-i lâ’net olan zevâl-i hilâl.

 

“Goben”, “Breslav”’ın ünvân-ı şan-u muhteşemi

“Yavuz”, “Midilli”’ye kalb oldu… Ey sevgili vatan!

Çıkıp selamla denizden o ruh-u muhteremi,

“Yavuz” ki Türklüğü alâ eden büyük hakan.

 

Gözünde şu’le-i irfân ve ihtişam-ı dehâ

Parıldıyordu mehâbetle, her zaman nirân,

Onun dimağ-ı güzininde mürtesemdi zekâ,

Bütün tefekkürü, âmâli: i’tilâ’-yı vatan…

 

Evet, “Yavuz” o cihangir, o muhteşem sultan

Çıkınca taht-ı muallâ-yı al-i Osman’a,

Sada-yı tünd ve mehebbile titremişti cihan;

Düşürmemiş bizi asla hazîz hüsrâna…

 

Vatan ve milete ait tasvîrâtıyla,

Hilâle düşman olanlarda vakf-ı hayret idi;

Bülent emelleri, ulvi tahassüsâtıyla,

Bütün cihana veleh-zâ-yı sît-u şevket idi;

 

Büyük donanmayı vaktiyle eyleyip ihzâr,

Açıldı bahr-i sefidin cenah-ı şevketine;

Ki düşman işte o yerlerde eyliyordu güzâr,

Firara başladı lakin bakınca heybetine…

 

O yıl gâvurları tehdit için bahara kadar

“Yavuz”’da Rumeli sahillerinde dinlendi;

Bahar gelince sükûnetle cenge verdi karar,

Kudüs’le, Mısır’ı ve Bağdat’ı fetih için şendi.

 

Cenab-ı Hâlik-i Rahmâna eyleyip şükran,

Gazanfer ordu ile bak cihanı zapt etti;

Atıldı sahne-i hûn-rîze her zaman şâdân,

Kudüs’le, Mısır’ı ve Bağdat’ı şanla feth etti…

 

Nihayet işte o yerlerde muhteşem râyet,

Temevvüc eyledi rengi-i muhabbet alıyla;

Sürur ve fahr ile “Yavuz” ki eyleyip avdet,

Çalıştı millet-i âliye, taab haliyle.

 

Rodos’ta kan döken a’dâyı mahv için her an

Kuvvî donanmayı tarsine azim ve cehit etti;

Fakat “Yavuz” o cihangir o muhterem sultan,

Azab-u kahr ile bir günde bak vefat etti?

 

Hayır, o ölmedi, ey Türk! Düşün ki ruh-i selim,

Harîm kabe-i iclâle irtifa etti…

Doğar nigâhıma daldıkça bir hayal-i besim,

Ki şanlı bayrağa bir gün bakıp dua etti:

 

“Sen ey ele muazzam, sen ey ele kadir

Bu gün bu millete sen rehber-i beka göster…”

Deyup getirdi salâbetle bir büyük tekbir;

Hitap-ı azat ve ulvisi kalbe vecd-i aver…

 

Düşün ki ey ulu millet! Bu, bir hitab-ı selim;

Bu, bir hitab-ı mukaddes ki: hep zafer-i meşhun.

O şanlı, muhterem ecdada her zaman ta’zîm;

Âdem diyarına yükseldi çünkü bum-u şuûn.

 

Evet, o, ölmedi, bak şimdi: küştî-yi Yavuz

Kederli Akdeniz’in yaslanınca sinesine,

Tulûâ başladı her yerde bir ziya-i şümûs:

O eski devre-i haşmet gözüktü işte yine…

Küşade oldu bugün bak o eski bâb-ı necât;

Bırak, o kerbe-i hicranı, ey sevimli vatan!

Eğer, şebâb-ı münevver ederse cenge sebât,

Müebbeden yaşar, elbet büyür, güzel Turan.

Müebbeden yaşamak, işte en güzel destur:

Fakat cerîha ki artık düşünme yeisi bırak,

Ve çünkü düşman mel’ûni eyleyip makhûr,

Bu gün Cezair’i: “Yavuz”, “Midilli” kurtaracak.

O mâî kubbe-i ulvide yükselince hilal,

Adüvv-i zalimin elbette ser-nigûn olacak.

Samim ruhunu suzân eden o zehir ve melâl

Cünûd-u zalim adâdtan intikam alacak.

Senin hayatını elbette donanma kurtaracak,

İlelebet ona yardım, muavenet eyle;

Düşün ki hasm-ı zebûnun yunan dinin alçak,

O kahpe düşmanı imhaya azim ve ceht eyle…

Senin bu hizmet ve azminle bak cezirelerin

Leyâl-i târ-u melâlinde bir sabah olacak;

Senin hayatına düşman o kanlı didelerin

Haşîn nazarları artık müebbeden yanacak…

Düşün ki işte bu gün sen, cezireler bikes,

Azab-u kahr ile gözler levayı haşmetini;

Semûm-u yeis ve felaketle çırpınan herkes,

Senin de bekliyor artık cevap-ı dehşetini…

Bugün Midilli, Sakız bak, Rodosla, kanlı Girit,

Yazık ki pençe-i düşmanda bir mezar oldu;

Yazık ki boşluğu dövmekte hande-i tehdit,

Nihayet işte bu gün hepsi bir serap oldu!

Bu gün Midilli’yi feth eyleyen ebü-l-fatih,

Mezar-ı lâl ve sükûnunda her zaman giryan,

Sada-yı pak ve necîple eyleyip takbîh,

“Donanma istiyor, artık, uyan: Güzide vatan!

Donanma… Çünkü bu yurdun nücûm-ı satvetidir.

Donanma… Irzı, namusu, tahtı kurtaracak;

Donanma… Milletin iclâl-i uzv-i şevketidir,

Donanma… Çünkü o düşmandan intikam alacak…

 

20 Ağustos, 1330 (2 Eylül 1914)

Necmeddin Sahir

Mütercim: Birsen Sezgin

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.