DONANMA MECMUASI 59 14.Eylûl.1914
DONANMA MECMUASI 59
23.Şevval.1332 – 1.Eylül.1330 – 14.Eylül.1914 Pazartesi – numara 59
Zaman saltanatında Moskof kralı deli Petro’nun Prut’ta esaretini gören
Sultan Ahmet Salis (üçüncü)
(Karilerimiz; Geçen nüshadan itibaren derç etmeğe başladığımız “Murat-l-muzaffer” unvanlı ve nüshası madûm (yok olan) tarihi dikkatle okumalıdırlar. Bu eser; Sultan Ahmet salis zamanında Baltacı Mehmet paşa ordusunun kazandığı meşhur Prut muzafferiyetine aittir. Meydan-ı harbde yazılmıştır. Tarih, tahşiye (yazma) olunarak derç edilmektedir. Bu hususta ayrıca tetkikatta bulunulacaktır. Evvelce vaad ettiğimiz vech ile tarihi ve nedreti erbabınca musaddak (gerçek) resimlerde ayrıca takdim olunacaktır. Hâsılı tarih devri mükerrerini icra ederken, Müslüman ve Türk karileri Moskof seferlerini dikkatle takip etmelidirler.)
BÜYÜK GÜNLER
Milletin arzusu vech ile 27 Ağustos 1330 tarihi eyyam (günler) resmiye ve milliyeden addedilecektir. Milletin istiklali sahiha (gerçek) mazhar olduğu bu büyük günü, bu şerefi devri saltanatta idrak ettiğimiz sevgili padişahımızın devri senevî veladeti (doğum günü) takip etti. En doğru tabiri ile îd (bayram) bir bâlâ-yı îd (aziz bayram) oldu. “ Donanma” iftihar eder ki, milletin timsali (sembol) amelidir. O itibar ile ittihad ve terakkinin ruh feyyazından (bereket) lemeân (parlama) eden nur-u istiklale karşı tebrikatını, büyük başkumandanın, âli câh (itibar) ve kâlb sevgili sultanın böyle bir bayrama şeref tesadüf eden yevm-i mesudu tevlidi münasebetiyle tes’idatını (tebrik) ilan ile iftihar eder.
İSTİKLÂLİ OSMANÎ
Ağustosun yirmi yedinci günü akşamı idi. merkez umumiye yi cemiyet, istibşarını (müjde) pek sevdiği, hürmet ettiği muhterem millete tebliğ için bayraklarla tezyin (süsleme) edilmeğe başlandı. Halk henüz haberdar olduğu büyük müjdenin tesiriyle merkezi umumiye geliyor, sebeb soruyor, öğreniyor, seviniyor, ya durup müzika dinliyor yahut öğrendiğini bir diğer vatandaşına anlatmak için koşuyordu.
Kapitülasyon; Milletin pâ-bend (ayak bağı) terakkisi, zinciri hakiki-yi esareti idi. ittihâd ve terakki hükümetinin bir azim-i şedid lâ-yetegayyeri (değişmez) ile kırılmış, millet asırlardan beri muntazar (beklenen) olduğu, hakkı 10 Temmuz 1324 büyük inkılâbının bile bahş edemediği hürriyet hakikiyesini istihsal etmiştir.
<<kapitülasyon>> ne demektir, bu belanın refîyle millet ne kazanmıştır? Buralarını izah edecek değiliz. Çünkü bu belâyı millet senelerce değil asırlarca çekmiştir, bilir. Rüşd-ü siyasiyesini ispat etmeden evvel kudreti şikâyeti olmadığına kail olalım. Fakat ispatı rüşd gününden beri etrafı demir bir çenber ile muhât (kuşatılmış) görmüş, kükremiş aslanlar gibi savletler (hücum) göstermiş idi. Bu günkü harekât, tamam zamanında icra olundu. Millet terakki yolunda yeni bir hayata dâhil oldu. Cemiyet, fikrini Perşembe günü iyadeyi takdir ümmete takdim ettiği atideki beyanname ile anlatmıştı.
KAPİTİLASYON BELÂSI KALKTI
Hak bizimledir: Allaha hamd edelim. Ruhu Muhammedi, islamın bu günkü saadetinden münşerihtir (sıkıntısız). Revzayı (cennet) matharasına binlerce salât (salâvât) ve sellem. Hükümet hazireyi selamlayalım. Asırların sürüklediği en büyük musibete hateme çekti. Yüzlerce teşekkür ve ihtiram…
Vatandaşlar:
Yeni hayat başlıyor. Millet ve devlet şimdi istiklâl buluyor. Tarih yeni sahifelerini açtı. Bir birimizi tebrik edelim. Bir birimizi sevelim ve hükümete diyelim ki;
İşte sana bir birini seven, el ele veren, kardeş arasında ihtilaf olmadığını bir birini severek, el ele yapışarak, vatan için güle güle ölmeğe hazırlanarak ispat eden bir millet, yürü, yürü! Millet seninle beraberdir.
Donanma cemiyeti; Kapitülasyon belâsının ilgası (kaldırma) vesilesiyle de muhterem milletten gördüğü asar’ı teveccühe arzı şükran eder.
Prut’ta Moskof kralı deli Petro’yu esir eden Baltacı Mehmet paşa malum olduğu üzere bu muzafferiyet Petro’yu amansız yerinden vurmuş; Hatta kraliçe Katerina’yı bir çok hediyeler ile paşanın çadırına göndermişdi.
İsveç kralı (Demirbaş Şarl) Şarl bizim tarihlerde demir baş lakabıyla marufdur. Ve harbin sebebi zuhuru olmuş. Himayeyi Devleti âliye ye iltica etmiş idi.
Orduyu Hümayun Davud paşa Sahrasından hareket ederken – (tarihe aşina olanlara malüm olduğu üzere kadimde sefer ilan olunduğu zaman Zatı Şahane sancekı şerifi Davud paşa sahrasına kadar teşyi eder ve avdet ve azimette orada merasim fevkalade icra kılınırdı. Bâlâdaki (yukarı) resim tarihidir ve nadirdendir.)
Alman galebesinin esrarı: Baveria kraliçesi (resimde zait işaretiyle gösterilmiştir.) ve diğer prensesler Münih kadınlar cemiyeti ile birlikte askere dikiş dikerlerken.
Köylü ile Konuşma
Merhaba Ağalar!
Cenab-ı hak, Müslümanların her gününü bayram etsin. Sizin köye de haber gelmiştir. Devletimiz; kapitülasyonu kaldırdı. Anlayamadık. İmama sorduk. Ordu iyice anlatamadı. Fakat sen akıllısın. Derhal gözlerin parladı. Güldün. Anladın ki kanun önünde yerli, yabancı bir olacak… Dur ben sana daha açık anlatayım:
Sizin köyede uğrar. Başı şapkalı bir adam, yumurta alır, tavuk alır, yağ alır. Sen ona çelebi dersin. Bu çelebi o malı senden yüz paraya alır. Yüz kuruşa satar. Parayı cebine kor. Ya vergi… (Ecnebidir, kapitülasyon var) sen yol parası verirsin. O vermez. Sen esnaf tezkeresi alırsın o almaz. Adam döver. Karakola gitmez. Çünkü vaktiyle bunlara öyle ferman verilmiş… Şimdi soruyorsun niye böyle ferman vermişler? Bazısına biz, ihsan demişiz. Bazısını onlar zorla almışlar. Bazısını aldatarak yapmışlar.
Şimdi bunlar kaldı. Burada bizim yüzümüzden para kazanan ecnebilerden vergi alınacak. Devlet gümrük parasını arttırabilecek. İstediği şeye vergi koyacak. Evvel koyamazdı. Çünkü o mal ecnebiden gelirse (kapitülasyon) var diye bağırırlardı…
İşte imamın anlattığını, ben bitiriyorum. Kapitülasyon budur. Devlet birkaç milyon lira kazanacak. İstediği şeyi yapacak. Hâsılı şimdi tam bir devlet oldu. Ha! Unutma! Bu kapitülasyon kalkmak demek, ecnebilere yan gözle bakmak değildir. Zaten bizim dinimiz, terbiyemiz ona izin vermez. A… Aklıma geldi de söylüyorum. Şimdi ecnebilerde bu memlekette vergide, mahkemede her yerde bizimle beraberdir. Ona dikkat et!
Bu büyük işi başartan mevlâya, başaran hükümete dua eyle!
Donanma
Mütercim: Birsen Sezgin
– Türk İzcilerine –
Sevgili Yurt
Davran yiğidim, geçti vakit hayli oturdun
Âlem yürüdü, sen gam-ı mazi ile durdun,
Artık yürüyorsun silahı omzuna vurdun;
Çık, gez, bağını, dağlarını sevgili yurdun,
Yurdun ki: Kılıçla, kan ile din ile kurdun!
Bak, gün ve çiçek, mâî sema, müşeccer cûşân,
Havanında sabâ, karşıki dağ dalgalı ummân,
Yollar – Uzanan Erzurum’a, Van’lara virân –
Davetçisidir, bekleme de sevgili yurdun
Yurdun ki: Kılıçla, kan ile din ile kurdun!
Gez gör şu geniş ülkeyi! Ceddin neler etmiş;
Bağdat’lara çekmiş topu, Tebriz’lere gitmiş,
Osmanlı yiğitmiş, o zamanlar da yiğitmiş:
Vermiş idi hakkını bu sevgili yurdun
Yurdun ki: Kılıçla, kan ile din ile kurdun!
Gez illeri arslanlara bir dem yatak olmuş,
Aş belleri binlerce hikâyât ile dolmuş,
Gör, karşı köyün câmi’ yok, gül-şeni solmuş:
Git derdini sor, hâdmi ol sevgili yurdun,
Yurdun ki: Kılıçla, kan ile din ile kurdun!
15 Temmuz Göztepe
Ali Rıza Seyfi
Mütercim: Birsen Sezgin
HARBİ UMUMİDE HUDUDLARA BİR NAZAR
Makale – 1
Almanya ve Rusya hududu
Almanya ve Rusya hududu takriben 1200 kilometre imtidadındadır (uzanmak). Hudud; Cenubda (Vistol alil) civarından başlayıp, Cermanya Polonya büyük ovasını hemen cenuptan şimale doğru mailen kat ederek Malmö şehrinin şimalinde Bahri Baltık’da nihayet bulur. Hudud yekdiğerine nazaran makûs iki büyük kavis irâe (gösterme) edip onların noktayı teması bizzat Vistol üzerinde ve Almanya’nın Torin mevkiinin bir miktar şimalinde bulunur. Mezkûr hududun vaziyeti iki büyük çıkıntı teşkil eder. Onların biri Rusya arazisiyle husule gelip Oder nehrine doğru ilerliyerek Berlin’e takriben 300 kilometreye kadar yaklaşmış ve binaenaleyh bütün Prusya’yı şarkının yani üzerinde bulunmuştur. Diğeri Prusya’yı şark kısmı muhaddebi (tümsek) olup Rusya Polonya’sıyla Bahri Baltık arasında Niyemen nehrinin cüzi şimaline kadar mümted (uzayan) olmuştur.
Hududun iş bu teşkilat hususiyesinden müsteban (açık) olur ki Rusya’nın Almanya’yı şimali kalbgahına doğru ilerlemesi halinde Vistol’ün diğer cihetinde bulunan Purusya arazisi tahtı tehdid de bulundurulabileceği gibi Almanya dahi Rusya’nın Bahri Baltık nevâhî’sini (nahiye) ve tekmil Polonya’yı ihâfe (korkutma) ve tehdid eder bir vaziyettedir. Vasati Vistol’de ve bu havalinin garbında Rusya Berlin aleyhinde hareket etmek için daima bir üss-ül-hareke malik olabilir.
Almanya dahi Prusya şarki kısım mühaddebinde Vistol’ün geçitlerinden çıkarak Vistol’ü Niyemen’den tefrik ve Varşova ile sair Rus mevki sevk-ül-ceyş’iyesi (karargâh) beynindeki ittisalat (ulaşım) kat’ edecek bir vaziyettedir.
Mamafih Prusya şarkî vilayetinin arzının mahdudiyeti ve cepheyi setr eden muvânin (mani) zaafı ve küçük göllerin, bataklıkların, küçük tabaların mevcudiyeti hareketi cesime icrası için orasını üss-ül-hareket tesisine az müsait kılmaktadır. Zira bu halde Vistol vadisinden zorlanmak ve orduyu Almanya’nın şimal şarki köşesinde kâin Köningesburg civarında müteferrik bir vaziyette bırakmak tehlikesi vardı.
Menzilinde Danzing mevkii mühimiyle takviye bulan aşağı Vistol vadisi ve kanal üzerinde kâin bulunan Marienburg ve Vistol üzerinde Gravdinc ve Nuren mevkileri mühim olup bunlardan Nuren mevkii büyük bir mihver-l-hareke (askeri harekât merkezi) teşkil etmek üzere el-hâletü hazihi tahkim olunmuştur.
Mevkii mezkûr Prusya şarkî ile diğer şimali Almanya ile olan münasebet ve ittisalatı (birleşim) temin eder. Bu sebepten naşidir ki, Prusya şarki vilayeti Rusya aleyhine icra olunacak taarruza karşı bir üss-ül-hareke gibi kullanılırsa Almanya donanmasının Bahri Baltık’a sahip olması ve vakayı harbiyenin ilcââtına (zorlama) göre ordunun bahren ricat vesaitini tedarik ve ihzar eylemiş bulunması elzemdir. Bununla beraber Prusya şarki vilayeti sevk-ül-ceyş tedafüiyyeden (savunma) ziyade taarruzu hassaya daha ziyade maliktir. Vilayeti mezkûra Königsberg mevzii müstahkemeyle takviyet ve kudret bulup fevkalade mühim tahkimatı havi ise de memalikin müdafaası için Almanya aksamı asliyesinden pek uzakta kalmıştır. Rusya kısmı mahdubi vasi bir mıntıkadan ibaret olup Vistol’un garb tarafındaki kısmı açık ve müdafaası yalnız ormanlar, bataklıklar, umuk vadiler, küçük göllere munhasır ve elhasıl Almanya – Polonya ovasında mevcut olan bu gibi arız ve mani müteferrik bir vaziyette olduklarından bu halde az ehemmiyeti haiz ve fakat heyeti mecmuası nazarı mütalaaya alınırsa hakiki bir ehemmiyeti havi demektir. Mehaza balada beyan olunduğu üzere avarizi mezkûra bir istilaya mani olamayıp gerek Vistol’ün şark tarafından ve gerekse garbından hücum ve istila olunabilir. Şu kadar varki arazinin pek vasi bulunması onu çevirmekten hemen hemen gayri mümkün kılar. Polonya’da perişan Rus ordusu hatta Nimen ve Duna ile doğrudan doğruya ittisalatını kayıp etse bile daima surette buğ, peri, pet ve bug, dinyeper ile olan ittisalatın sahibi kalabilir.
Bristlitovski mevkii mühimi Rusya Polonya’sının mevkii sairesiyle olan münasebeti pek büyük bir mikyasta temin edecek bir vaziyettedir. Varşova mevkii sevk-ül-ceyş’isi ise vasati Vistol’e takviyet vererek buranın istinatgâhı ve üss-ül-harekât merkezi olabiliyor.
Almanya’nın hali hazırdaki tertibiyat mükemmelesi hilafına olarak Rusya ile olan şu hududun coğrafya sevk-ül-ceyş’ye göre vaziyeti umumiyesi Prusya’dan ziyade Rusya’ya fayda bahşdır. Zira hali hazırda Rusya hükümeti Polonya kısmı muhdebinden dolayı hedefe pek yakın bulunduğu halde Almanların Prusya şarki vilayeti her ne kadar Rusya memalikine doğru nüfus etmiş ise de Petersburg veya Moskova’dan pek uzak bir mesafede bulunmaktadır.
Buna binaendir ki Almanya masarifi külliye itibariyle Königsburg, Torin, Pozan, Gösterin mevkiinin tahkimatını bir kat daha tevsi ve zaten hücumu müşkül olan Bahri Baltık sahiline bir kat daha takviyat vermiştir.
Abdülfuad Refik
Liege müdafii general Le Man. Nemurda mağlup Belçika piyadesi. Nemur mevki karargahı. Namur’da mağlup Belçıka topçusu Liege fatihi general Erich
Ser muzafferiyet: Alman kadınlarının çocuklarına yemek dağıtılması. Alman galibiyetinin esrarı: on çocuğu harbe giden bir aile (Saxonyada Rudih) köyünde. <Yogi Hans> isminde bir bahtiyar.
Moskoflar Ne Yapıyorlar?
Şark-i Prusya’nın Almanya – Rusya hududunda kâin (var olan) (Eydtkuhnen) ile buradan on kilometre ba’dü mesafede (daha sonraki mesafede) (Stalluponen) arasında Alman ve Rus kuvvetleri arasında kanlı bir muharebe ve vukua geldiği telgraf havadisi olarak yazılmış idi. Mezkûr muharebeye iştirak eden Alman askerlerinden biri tarafından ailesine gönderilip bir Alman gazetesi tarafından neşr olunan bir mektupta muharebenin sürat-i cereyanında müsademeyi müteâkıb (çarpışmanın ardından) vukua gelen hadisata dair bir vech-i ati tafsilat-ı i’tâ’ olunuyor:
(Eydtkuhnen)’le (Stalluponen) arasında Ruslar ile Almanlar arasında şiddetli bir müsademe vukua geldiğine dair Pazartesi günü (Konigsberg) civarında bazı şâyialar (söylenti, haber) deverân (dolaşmış) eylemekte idi. Salı günü öğle vakti bu rivayetler teyit etmiş ve bulunduğumuz kışlada Ruslardan üç bin esir alındığı ilan olunmuş idi. Rus esirlerinin Konigsberg’e devrettikleri de haber verildiğinden gidip ilk muzafferiyetimizin semerâtını (neticeler) görmekten kendi mi alamadım.
İstasyonda ağır mecrûhleri (yaralıları) hâvî askeri otomobillere tesadüf ettim. Bundan başka eşya istasyonuna vürûd eden bir trende birkaç hafif yaralı Alman askerleri ile birçok Rus esirleri bulunuyordu. Askerlerimiz keyifli idiler. Gerek mecrûhlar ve gerek kendilerini muhafazaya memur olan askerler ilk muzafferiyatlarından kemâl-i iftihar ile bahsediyorlardı. Pazar günü akşamı bazı müfrezeler Rus kıt’atının (bölük) bulunduğu tarafa doğru biraz ilerlemiş ve fakat Rusları siper altında gördüklerinden derhal avdet (geri dönme) eylemişlerdi. Pazartesi günü sabahı ciddi müsademeler başlamış idi. Askerlerimizin ifâdâtına (ifadelerine) nazaran husûsiyle (özellikle) bataryalarımız Rus bataryalarına pek ziyade fâik (üstün) olduğunu ispat eylemişlerdir. Gerek isâbet-i endâht (isabetli atışlar)ve gerek mermilerin tesiratı itibarıyla Alman topları Rusların toplarından birkaç kat fazla iş görmüşlerdir. Hatta bazı Rus mermileri patlamamıştır. Müsademe esnasında Rus piyadelerinin siperden harice (dışarı) çıktıkları pek nadir olarak görülmüştür. Rus avcılarının en ziyade hâne-i kilâr (kiler) pencerelerinden dışarı silah attıkları anlaşılır anlaşılmaz Alman topları işe karışarak Rusları muhafız bulundukları hânelerden dışarı çıkmaya mecbur etmişlerdir. İşittiklerime göre Ruslar meydanda muharebeye girişmekten tevakki (sakınma, çekinme) eylemektedirler. Berlin askerlerinden biri bana dedi ki: “yerlerimizden kalkıp hücum eder etmez Ruslar firara başlıyorlar ve kendilerine yetişir yetişmez hemen silahlarını yere atıp teslim oluyorlardı. Diğer bir Berlin’li bir hendek içinde tesadüf ettiği beş Rus’u yalnız başına katl ettiğini müftehir-âne (övünerek) nakl ediyordu. Bir askerde memleketine ihanet eden bir değirmencinin nasıl tecziye (cezalandırma) olunduğunu nakl ediyor ve diyordu ki:
“Değirmenci değirmenini Ruslara işaret vermek için isti’mâl (kullanma) ediyor ve onu rüzgârın geldiği tarafa doğru değil, bizim toplarımızın bulunduğu tarafa doğru çeviriyordu. Fakat bu desîsenin (oyunun, hilenin) derhal farkına vardık ve işi uzun sürdürmemek için değirmenciyi değirmenin bir tarafına asarak idam ettik.”
Kendileriyle görüştüğüm askerler pek heyecanlı saatler geçirmişlerdi. Pazartesi günü akşama kadar müsâdeme (çarpışma) ile meşgul olmuşlardı. Gece ise Rus esirleri ile beraber on iki kilometre yürümeğe mecbur kalmışlardı. Bu uzun seferden sonra Konigsberg’e muvâsalat (varma, ulaşma) ettikleri zaman pek yorgun idiler. Kendilerine sigara takdim edildikçe pek memnun oluyorlar ve çoktan beri mahrum oldukları tütünün lezzetine bayılıyorlardı. Rus esirlerine gelince bunların kısm-ı azamı piyade askerlerinden ve ekserisi huduttaki Musevi ahalinden alınmış efradtan (askerlerden) ibaret idi. Hemen hepsi Almanca tekellüm ediyorlar ve Rusya’yı vatanları olarak telakki etmediklerinden istemeyerek muharebeye gittiklerini temînen söylüyorlardı. İçlerinden biri yedinde (yanında, kendisinde) hiçbir kurşun kalmamış olduğunu itiraf ediyordu. Hepsi aç, bîilaç olduğundan kendilerinden verilecek yemeğe sabırsızlıkla intizar (bekliyordu) eyliyordu. Sigara için askerlerimize hasûd-âne (kıskançlıkla, hasetçilikle) nazarlar fırlatıyorlardı. Öyle zan ediyordum ki tütünsüzlük kendilerine açlıktan daha ziyade tesir ediyordu. Esirlerden biri muhitini biraz canlandırmak için cebinden zevcesinin resmini çıkararak kendisinin ne halde olduğunu bilmediğinden dolayı zavallı kadının endişe içinde olması lazım geleceğini söyledi.
Rus esirlerine çarın ailesi ile birlikte Moskova’ya gittiği söylendiği zaman hep birden: “Korkuyor da onun için!” dedi, bağırdı.
Yalnız bir odaya bir Rus yüzbaşısı kapatılmış idi. Bu adam kendisini görenler üzerinde iyi bir tesir bırakmıyordu ve halinden pek memnun görünmüyordu. Zabit, küçük hemşire zademe tebessüm ettikten sonra bana evde kendisinin de bir oğlu olduğunu söyledi. Esir Rus zabiti burada kendisinin muharebe meydanından daha iyi bir halde bulunduğunu aşikâr olarak söyledi.
Esirler Salı günü garb-i Prusya’da Hammerstein’e nakl oldu. Orada Talim meydanındaki barakalara yerleştirilecektir. “
Mütercim: Birsen Sezgin
ATEŞİN VE HAKLI BİR HİTABEYİ HAMİYYET
Şu aşağıdaki hitabe çok senelerden beri tekrar tekrar gözümden geçmiş, her defa da beni derin derin düşündürmüştü. Senin kahır ve istibdadın siyah köşelerinde ve inkılâptan sonra Amerika hükümet müctemiası tarih istiklalinin bu müebbed satırları üzerinde ne kadar acı acı, ne kadar tatlı tatlı gönlümün çarptığını, nasiyemin ve gözlerimin yandığını şimdi bütün sefahatı heyecan averiyle der hatır ediyorum. Kısası bu Amerika’nın henüz İngilizlerin ribka-i (kement) tağlib (galebe) ve esaretinden kurtulmadığı zamanlarda Virginia eyaleti meclisi mebusanın huzurunda azadan Patrick Henry’nin (1736 – 1799) irad etmiş olduğu bir hitabedir. Mûmâ-ileyh (adı geçen) İngilizlerin daima hâkim olabildiklerini akvama gösterdikleri ânif (sert) ve şiddetten şikâyet ediyor. Azadan bazıları İngilizlerin kuvveyi bahriyesinden, parasından, şevketi askeriyesinden korkuyorlar. Adeta tekâpû (telaşlı araştırma) etmek istiyorlar. Lakin Patrick Henry’nin âli sözleri, merdane, vatan perverane coşkunluğu nihayet galebe ederek Amerika’ya istiklal tam ve güzinini (seçen) kazandıran ihtilâl muharebesinin avamil esasiyesinden oluyor.
Patrick Henry mecliste söz alarak diyor ki
Reis efendi,
İnsanlar için ümidin serap şa’şaa-darına (parlak) istiğrak (boğulma) bir haleti tabiyedir. Biz insanlar, bir hakikat müellemeye (kederli) karşı gözlerimizi kapayarak bizi nihayet, dereke-i hayvaniyete ittirecek olan ümit mağniyeyi sahiresinin nagamatını (name) dinlemeğe meyyal bulunuruz. Hâlbuki hürriyet uğrunda azim ve ateşin bir mücadeleye girişmiş olan akıllı insanların şiarı bu mudur? Biz o neviden olacaklardan mıyız ki, kendilerinin selamet diniyeleri ile bu kadar yakından methaldar olan hususatı gözleri bulunduğu halde görmezler. Kulakları bulunduğu halde işitmezler. Bana kalırsa ne kadar izdırabı ruh hâsıl ederse etsin bunun hakikati bilmek, hakikatin en müellim (elemli) ve müthişini bilmek ve ona karşı lazım geleni yapmak isterim.
Ben hatvelerime rehberlik edecek yalnız bir ziyaya malikim ki, bu da ziyayı tecrübedir. İstikbali muhakeme etmek için maziden başka delil tanımam. İşte o mazi ile hüküm edebilmek istiyorum ki, İngiltere hükümetinin harekâtında mebus efendilerin gerek kendilerini ve gerek meclisi temin ettikleri ümitlerini haklı gösterecek şu geçen on sene zarfında neler vardır?
Son zamanlarda istirhamatımızın, şikâyetimizin telakkisinde (kabullenme) gösterilen iltifat riya karanemi? Buna emniyet etmeyiniz, efendim, bu nihayet ayaklarınız için kurulmuş bir tuzak çıkacaktır. Bir buseye aldanarak kendinizi desti hıyanete terk etmeyiniz. Nefsinize sorunuz ki, mutelâbâtımıza (talep) karşı gösterilen kabul lütufkârane ile şu anda denizlerimizi setr eden, arazimizi karartan tedarikat harpçı yana nasıl tevafuk edebilir?
Bir fikir re’fet (acıma) ve fiil itilaf için ordular ve donanmalar lüzum olur mu? Biz kendimizi o kadar gayri kabili itilaf mı gösterdik ki, muhabbetimizi tekrar kazanmak üzere sade kuvvete müracaat etmek lazım gelir?
Efendim, geliniz kendi kendilerimizi aldatmayalım. Bunlar, yani ordular ve donanmalar ancak harp ve istila aletleri, müstebit kralların en son müracaat eyledikleri delaili iknaiyeleridir.
Efendim, şurada hazır bulunan zevata sorarım ki; Eğer bizi esiri tağlib (galebe) etmek değilse bu vazı cenkciyaneden maksat nedir? Efendiler bu hale başka bir maksat, başka bir ma’nâ atıf edilebilir mi? Büyük Britanya dediğimiz İngiltere, kendisini böyle bütün ordu ve donanmasını tahsiste sevk etmek için cihanın bu kesiminde bir düşmana malik midir? Hayır, efendim, bu kuvvetler bizim için gönderildi. Hedefi harekât bizden başkası olamaz. Bu ordu ve donanma İngiltere hükümetinin bu kadar zamandır dövdüğü zincirleri bize bağlamak, perçinlemek üzere gönderildi. Bunlara mukabele için neye malikiz. Mesele üzerine ilave edilecek yeni bir delilimiz var mı? Yok! Biz ortadaki meseleyi mümkün olabilen her ziya ile tenvir ettik. Lakin bütün bunlar beyhude oldu. Şimdi yalvarmağa, nâ-mer-dâne istifayı kusura mı ric’at edeceğiz? Ne tarikler, ne çareler, nasıl itilaf arzuları gösterdiğimiz halde hepsi neticesiz kaldı! Efendim, size istirham ederim ki, daha fazla vakit kendimizi aldatmayalım. Efendim, biz hemen gelmek üzere bulunan fırtınayı mani etmek için mümkün olan her şeyi yaptık. Rica ettik. İstida ettik. Yerlere düştük. İngiltere vekili hükümeti ile parlamentosunun taglib ve tahakküm ellerini üzerimizden kaldırması uğrunda bahtı karalı önünde cephe say zulmet olduk. Ricalarımıza ehemmiyet verilmedi. İstidalarımız nümayişlerimiz fazla fazla zalimler, hakaretler hâsıl etti. Tez alimlere aldırılmadı ve taht kralının önünden istihkar ve tohurla tekmelendik. Beyhudedir ki, bu kadar şeylerden sonra biz hala sulh ve itilaf amili azizini besleyelim. Artık ümit için bir yok tur.
Eğer hür olmak istiyor isek, eğer bu kadar zamandan beri uğrunda çalıştığımız imtiyazat ve hukuku ihlal olunmamış muhafaza fikrinde isek, eğer bunca zamandır uğraştığımız ve şanlı maksadımız kazanılmadıkça, asla terk etmemeğe yemin ettiğimiz âli mücadeleyi dinince terk eylememek maksadında bulunuyorsak, döğüşmeli, harp etmeliyiz! Tekrar ediyorum, efendim, dövüşmeliyiz. Artık bize kalan iş silah ile haklı cengâverlerin ilâ ahir muazzamına ilticadan ibarettir. Efendim, bize diyorlar ki, kuvvetsiz, bu kadar müthiş bir düşmanla uğraşmağa iktidarımız yok. Lakin ne zamandır o ki bundan fazla kuvvetli olacağız? Gelecek hafta mı, yoksa gelecek sene mi? Yoksa hepimizin silahları alınarak evlerimizin içine birer İngiliz neferi konulduktan sonra mı? Kararsızlıktan ve âdemi faaliyetten kuvvet mi toplayacağız? Atılane arkası üstü yatarak o kâzib (yalancı) rüya ümidi ile meşgul olurken düşmanlarımız nihayet bizim ellerimizi, ayaklarımızı büsbütün bağlayınca mı mukavemet kafiye vesaitine malik olacağız?
Efendim, eğer rab müteal (yüce) fıtretin (uyuşukluk) bizim yedd idaremize verdiği vesaiti hissen istimal eder ve edebilirsek biz kuvvetsiz değiliz. Böyle bir memlekette hürriyet davayı mukaddesi ile silahlanmış üç milyon ahali, iddamızın bize karşı konduracağı her hangi kuvvete karşı olursa olsun namağlupdur.
Bundan başka, efendim, biz muharebelerimizi yalnız, yardımcısız etmeyeceğiz. Bir Allah vardır ki; Milletlerin mukadderatı onun elindedir. Bu Allah bizim cengimizi etmek üzere bize dostlar, yardımcılar meydana çıkaracaktır. Muharebe fiil fatin (zihni açık) ve şecia olanlarındır.
Bundan başka biz intihabat icra etmeden; şimdi artık onu yeni baştan talep edecek kadar alçak olsak bile yine mücadeleyi mani edemeyiz. Artık itaat mutlaka ve esaretten başka ricat edebileceğimiz köşe kalmamıştır. Zincirlerimiz dövülmüştür. Bu zincirin tanin Boston sahralarında işitilebilir. Harp çaresizdir; bırakınız onu gelsin! Tekrar ediyorum efendim, bırakınız gelsin!
Meseleyi dolaştırmak beyhudedir. Bazı efendiler sulh! Sulh, diye bağırabilirler. Lakin sulh yok. Harp bilfiil başladı. Şimal efkârından esen birinci fırtına kulaklarımıza silahların çıkacağını getirecek. Kardeşlerimiz şimdiden meydanı harpte? Biz burada niçin donmuş duralım? Bu efendilerin istedikleri nedir? Neyi arzu ediyorlar da acaba hayat o kadar tatlı yahut sulh o kadar kıymettar mıdır ki; zincirler esaret bahasına satın alınsın? Bunu düşündürme ey Allah zü-l-celâl (ululuk sahibi Allah)!
Başkalarının hangi yolu tutacağını bilmiyorum. Lakin bana gelince “bana hürriyeti veriniz, ya ölümü!”
İşte büyük ruhların mukadderatı milliye meydana konulduğu zaman feryat hamasetlerinden adeta samedani (ulu) bir numune! Evet, koca Amerikalıların şu hitabı zamanında üç milyon feda eder iken şimdi yüz elli milyon kardeşten mürekkep olan bu milletin şu nutku esasen de yaptığı gibi bütün terbiyeyi milliye kitaplarına kalem-i zerrin (altın) ile yazmaya hak bülendi var! Bu ateşte, bu niyette, bu ismet (doğruluk) kavmiyede evlat besleyen milletler hür ve husumete bi hakkın cesbandırlar (layıktırlar). Biz Osmanlılar bu gibi kahraman evlada daima malik olduğumuz halde yukarıya sureti vazifede delilleri hamiyetlerinin, vesaik coşan ilerinin ne kadar acı maliki henüz olamamışız. Binaenaleyh, zannederim ki; şu aciz kalmak arzuvi hizmeti bu müstesna hayatı milliye günlerinde boşa gitmez. Yaşamağa talip olmuş milletlerin nasıl düşündüklerini ve nasıl yaşadıklarını böyle bir safha ile olsun gösterirler.
Ali Rıza Seyfi.
Almanyada sevkiyatı askeriye
Sır muzafferiyet: yedi oğluyla harbe giden bir peder.
Muharebe haberleri
Gazetelerde görülmeyen tafsilat
Mecmua; elinden gelen hizmeti ifaya çalışıyor. Muvaffakiyeti yalnız haktan, rağbeti yalnız milletten bekliyor. Ba’de-mâ (Bundan sonra), suret-i muntazama da derc edeceğimiz muharebe haberleri de bu hizmetler cümlesindendir.
Yevmi rüfekamızın hacmi küçüldü. Yalnız telgraf haberlerini o da bin meşakkat ile yazıyorlar. Harbin suret-i cereyanına ait tafsilat bi-t-tab’ (tabiatıyla, tabii olarak) gazetelere girmiyor. Bu vazifeyi biz göreceğiz. Harbe ait resimleri – tabii ve mazur görülecek müşkülat ve âdem-i intizam arasında – derece çalışacağız gibi, harbin en müthiş ve hunin safahatine ait olmak üzere meşhudata mübteni malumat ve tafsilatı da yazacağız. En büyük Alman gazetelerinden birinin muhabiri tarafından yazılan “Namur”’un zabtına ait bir makaleyi pek ziyade şayan-ı dikkat görüldüğünden aşağıya nakil ediyoruz:
Namur’un Zabtı
900 km’lik otomobil seyahati – Liège’de Alman askerleri – harap edilen Leusen istihkâmatını (siperlerini) ziyaret – (Huy) istihkâmı üzerinden Alman bayrağı – Belçikalılar ile Fransızların (Namur)’dan firari- topa tutulan köylerde – pek geç gelen Fransız kuvveyi muavenesi.
Otomobil ile dokuz yüz kilo metreden fazla bir seyahat icra ettikten sonra Ağustosun yirmi dördüncü günü (Liege)’e muvasalat (varma) ettik. Benimle beraber bütün ecnebi ateşe militerleri de (askeri diplomatlar) bulunuyordu. İsveç, Romanya, Brezilya, Arjantin, İspanya, Amerika ve Şili hükümetleri namında ateşe olarak sahne-i harbe giden zevat ile beraber (Yulih), (İşveyler), (Ekslaşapel) tarîkiyle (yoluyla) evvela Liège’e gitmeğe karar vermiş ve Pazartesi günü öğle vakti oraya vasıl olmuş idik. Şehir tahminen Alman kolordusunun zir (alt) işgalinde bulunuyordu. (Lombard) meydanında kâin adliye nezareti binasına Alman hükümeti yerrleşmiş idi. Sarayın avlusunda bir sahra matbahı yemek pişirmek ile meşgul oluyordu. Meşhur (goblen) salonunda belediye reisine tesadüf ettik. Kardinal (Yansen) ile on beş rahip rehin olarak taht-ı tevkife (tutuk altına) alınmışlar idi. Ahali tarafından alman askerlerine bir kurşun daha atılacak olursa bu rehinelerin derhal kurşuna dizileceği Alman hükümeti tarafından duvarlara yapıştırılan beyannamelerde herkese ilan olunmuş idi. Liège köprüsü Belçikalılar tarafından ber-hevâ (havaya uçurulmuştu) edilmişti. Fakat Alman köprücü kıtaati ber-hevâ edilen köprünün yirmi metre şimalinde derhal yeni bir köprü kurmuşlar idi. Şehir dâhilindeki bil-cümle (bütün) posta kutuları üzerinde “Alman Sahra Postası” yazısına muharrirdir. Her köşede Alman karakollarına tesadüf edilmektedir. Geceleri her tarafta karakollar nöbet ateşi yakmaktadırlar. Saat yediden sonra her taraf sedd edilmektedir (kapatılmaktadır). Ahali sükûtunu muhafaza eylemektedir.
Liège sokaklarının köşelerinde Almanca, Fransızca ve Flamandiya lisanında beyannamelere tesadüf olunmaktadır. Alman galibiyetlerini mübeyyin (beyan eden) telgrafnameler dahi bu üç lisan üzere duvarlara talik edilmektedir. Liège’de âsâr-ı tahribat (abidelerin tahribatı) görülmüyor. Yalnız Belçikalılar köprü ve buna mümasil şeyleri tahrip etmişlerdir ve (Angelan) ile (Viyor) tepelerinde ki hanelerin bazıları topların tesiratına maruz kalmıştır. Mühimmat ve me’kûlâtı (levazım) havi trenlerimiz Liège’de iken Namur’a kadar ilerleye biliyordu. Bütün nakliye katarlarından şarkı ve hurra nidaları işitiliyordu. Alman efrâdının tavır ve hareketi şayan-ı hayret idi. “Tehlikeli bir keşf-i devri icra etmek isteyen müracaat etsin!” emr-i sâdır olur olmaz bütün bir müfreze ileri atılıyordu. (Lunsen) istihkâmında (siperinde) münferit bir (Ohlan) mezarına (mezarlar) tesadüf ettim: Sanduk (sandık) tahtalarından yapılmış ve üzerinde apoletler asılı bir haç ve yanına mızrağı asılmış idi.
Şehri devr ettikten sonra (Lunsen) istihkâmlarını ziyarete gittik ve her tarafını dolaştık. İstihkâmın içerilerinde birçok Belçika çapulcuları mevkuf (tutulmuş, hapsedilmiş) bulunmaktadır. Tahribat pek müthiştir ve tarihte bir misaline tesadüf edilmemiştir. Büyük bir oda cesâmetinde (büyüklüğünde) bir bütün kütle ber-hevâ olduktan sonra tekrar sukut etmiş ve altında kalan askeri ezmiştir. Bütün kütle altında (150) asker medfûn bulunmaktadır. Bu gibi kütlelerden birinin altında başsız ve itmek üzere elini kütleye doğru uzatmış bir ceset görülmektedir. Bütün yığınları kaldırmak için kemal-i keremi ile çalışılmaktadır. Buralarda Berlinli redif efradına tesadüf ettim. Karakol vazifesini ifa eden Berlinliler pek keyifli idiler. Belçikalılar külli miktarda mühimmât-ı harbiye terk etmişlerdir. Lunsen istihkâmı on iki kilometre uzaktan topa tutulmuştur. Alman topları pek mısrane nişan almışlardı. Ne istihkâm dâhilinde ne yollarda Alman cesetlerine tesadüf ediliyordu. Zaten ötede beri de biriken yığınlar kaldırılmış ve harap olan yerler yeniden inşa olunmuş idi.
Ortalık karardıktan sonra çapulcuların arasından mürûr ederek Liège’e avdet ettik. Otomobilin önünde silah bedest bir asker bulunuyordu. Biz ise revolverlerimizi (tabancalarımızı) sağa ve sola tevcih (yöneltmiştik) etmiştik. Salimen Liège’e muvasalat ettik. Kumandan (Koleve) otele gelerek bizimle beraber taâm etti (yemek yedi). Nısf dilde odama çekilerek kapıların ikisine de sıkıca kapadıktan sonra ertesi günü saat dörtte uyandırılma mı tembih ederek yattım. Ertesi günü otel sahibi geldi beni uyandırdı. Kendisi odamın kapıları açık olduğunu iddia ediyordu. Gece garb-e doğru bir (Çepelin) balonu geçmiş ve şehre mehtablar (fişekler) atmış. Saat bir’de tayyareciler balonu takip etmiş.
Dörtten sonra yine karargâh-ı umumiye gittik. Yolda (Batis) ve (Herveh) mahallerini gezdik. Bu mevakilerin (mevkilerin) ikisi de yerle bir olmuş idi. (Herveh) de ki beş yüz haneden ancak on dokuzu kalmış idi. Her tarafta cesetler görülüyordu ve her yeri bir yangın kokusu istila eylemiş idi. Klise bir harabeden başka bir şey değildi. Fakat Alman askerlerine karşı silah isti’mâl etmeyen hanelere hiçbir şey olmamıştı. Bu gibi hanelerin üzerinde “Ateş etmeyiniz!”, “Bize düşman değildir!” veyahut “Dokunmayınız, bigânedirler (yabancıdırlar)!” gibi yazılar muharrir idi. Liège’e kadar imtidâd (uzanan) eden yol üzerinde aynı şeye tesadüf ediliyordu. Her taraf tahrip edilmiş değildi. Birçok harabeler arasında mükemmel bahçeli evler görülüyor ve bir gece evvel avdet eden o gibi hane sakinlerinin çocukları kapıların önünde oynuyorlardı. Belçika şosesi 39 metre fazla ile ortasından açılmış ve açılan hendeklere siperler inşa olunmuş idi. Tahrip edilen hanelerin kilerlerinden gayet fena bir koku intişar ettiğinden ekseriya önlerinde durmak bile kabil olmuyordu. Alman askerleri memlekete dâhil evveliyeden biri her tarafa büyük bir eser-i faaliyet görülmektedir. Ekseriya Alman redifleri olarak önünde Belçikalı aileler ile beraber oturarak mûsahabeye (sohbete) koyulmaktadırlar. Bunları gördüğü zaman insan memlekette sulh ve sükûnet hükümferma olduğuna zâhib (bir fikir veya zanne uyan, kapılan) oluyor. İcra edilen mezâlimden (zülümler) hep Belçika köylülerini teselluh (silahlanma) ederek bir çete hareketi teşkîl eyleyenler mesuldürler. Belçika zabitleri pek cesurane muharebe ve son dereceye gelinceye kadar sebat ediyorlardı.
Bütün köylerde ahali mahsus ya ellerini yukarı kaldırıyor veya hûd (miğfer, zırh başlık) şapkalarını çıkararak bizi selamlıyordu. Bütün hanelerden beyaz bayraklar, bezler ve havlular sarkmaktadır. Memleket ölmüş gibidir. Çayırlardaki hayvanlar alınmadığından sâkinâne (sessizce) otlamakta ber devamdırlar. Bazı çiftliklerde henüz birkaç tavuğa tesadüf edilebilmektedir. Zenginlerin evleri bomboş ve kapıları mesdûdtur (kapanmış, kapalı). Ahalinin efkârı artık eskisi kadar galeyanda değildir. Yerliler Belçika’nın pek kuvvetli olan Almanya’ya karşı hareket ettiğinden dolayı bir hata yapmış olduğunu söylüyorlar.
Almanların Belçika’da ve Fransa’da daima muzaffer olduklarının esbabına dair Alman mahâfil askerleriyesinden atideki malumatı aldım: Sebeplerden biri alman harekât-ı askeriyesinin süratle mevki-i icraya vaz’ (konulması) edilmesi ve diğeri de Fransızların Belçikalılara karşı verdikleri sözün tutmamalarıdır. Belçikalılar seferberliğin on ikinci gününden mukaddem Almanların Liège önüne gelemeyeceklerini hesap ediyorlardı. Bundan dolayı Belçikalılar, Belçika ve Fransa’nın anahtarı olan Liège önüne Alman ordusu geldiği zaman hazırlanmamış bulunuyorlardı. Yerlilerin ifadatına bakılacak olursa son günler zarfında Fransızlar Namur’a kadar gelmişler ise de iş işten geçmiş bulunuyordu. Şimdi Belçika’nın her tarafında Alman sahra matbahlarına (mutfaklarına), Alman mevâşî (hayvan ve mal gibi) depolarına ve Almanca sokak işaretlerine tesadüf olunmaktadır. İdari teşkilat o kadar mükemmeldir ki “ecnebi ateşe militerleri izhar-ı hayretten kendilerini alamıyorlar.”
(Lusen) İstihkâmı civarında kesilen teller şimdi Alman askerleri tarafından tamir edilmektedir.
Liège mevki kumandanı olan General (Leman) baygın bir halde bulunmuş idi. Mûma-İleyh (adı geçen general) kendisine gelir gelmez derhal baygın bir halde esir düştüğüne dair bir protokol tanzim edilmesini istemişti. İstihkâmâtın (siperler) mahzenleri de tamir edilmiştir. Kumandanlık bir yığın kâğıt ve kitaplardan başka bir şey değildir. Sonra zabitan odasını, matbahı (mutfağı) ve küçük zabitlerin odasını gezdim. Bu odanın duvarları tamir edilmiş, henüz boyanıyordu. “İttihâttan (Birlikten) kuvvet doğar” yazısını hâvî Belçika bayrağı henüz görülüyordu. Mahzenler kırk kademeli bir merdiven ile istihkâmâte merbût (bağlanmış) idi. Hendekler de Alman askerlerinin teller arasından geçerek istihkâmlâra hücum ettikleri yerleri gördüm. Yukarıda zırhlı kule üzerinde beyaz bayrak temevvüc (dalgalanıyordu) ediyordu. İstihkâm en son usule tevfîkan (uygun olarak) inşa olunmuş idi. Zırhlı kuleler üzerinde gayet kuvvetli beton tabakaları görülüyordu.
Diğer istihkâmlârıda mürûr (geçtikten) ettikten sonra ba’de-z-zuhr (öğleden sonra) saat dörtte Namur’a muvâsalat (vardık) ettik. Henüz Namur istihkâmlârı topa tutulmakta olduğundan ve kalelerin sukut (düşme) edip etmediğini bilmediğimizden oraya doğru ilerlememiz ihtiyatsızca yapılmış bir hareket idi. Namur’a muvâsalatımızdan pek az evvel Fransızlarla Belçikalılar firar etmişlerdi. Her bir askerin çantasında bir sivil elbise bulunuyordu. Firar edeceği zaman asker elindeki tüfeği tahrip ettikten sonra derhal sivil elbiseyi giyiyor ve ellerini yukarı kaldırıyordu. Esnâ-yi-râh’de (yolda giderken) yüzlerce silahlar, üniformalar, çantalar ve yüz binlerce fişek bulduk. Pek acınacak bir halde bulunan Belçika askerlerinin her yerinde ancak üç yüz fişek ile bir sivil elbise vardı. Ne yiyecek ne de su bulunuyordu. Namur’un ilk istihkâmı pazartesi günü sabahleyin saat yediyi yirmi geçe alınmış ve sekize çeyrek kala Alman bayrağı üzerinde temevvüc etmeğe başlamış idi.
Zaten esnâ-yi-râh’de (yolda giderken) (Huy) istihkâmı üzerinde Alman bayrağınu görmüş
idik. Namur’a giden (Meuse) nehri üzerinde ki köprü ber hevâ (yok edilmiş) edilmişti. Köprücüler yeni bir köprü inşasıyla meşgul oluyorlardı. Toplar üzerimizden geçerek henüz teslim olmayan istihkâmlar üzerinde patlamakta iken şarkılar terennüm ederek istihkâmlara hücuma koşan bir piyade alayı önümüzden geçti. (Meuse) nehrinin sağ tarafında kâin (var olan) (Jehab) mevki büsbütün Alman askerleri ile dolu idi. Hepsi çadırlarında oturuyordu. Ahalinin etvârı şüpheli. Köprünün yanına muvâsalat ettiğimiz zaman tam karşımızdaki istihkâm sukut etmişti. Süvari oraya dâhil olduktan sonra Alman bayrağı keşide (çekildi) edildi. Avdette (geri dönüşte) arabalarla nakl edilen yaralılara ve cesetlere tesadüf ettik. Namur kaleleri ağır sahra havan topları, 31 santimetrelik havan topları ile 42 santimlik yalnız bir adet havan topu tarafından topa tutulmuş idi. Mermilerin nasıl hedefe isabet ettiğini işitiyorduk. Herkes Alman isabet endâhtlarına hayret ediyordu. Yolda tesadüf ettiğim askeri ettıbbâ (doktorlar) Belçikalıların mezâliminden pek müteneffir (nefret eden, tiksinen) görünüyorlardı. Belçika askerlerinin ölmüş gibi göründükten sonra Alman yaralılarını süngüden geçirdiklerini doktorlar nakl ediyorlardı. (Evegnee) mevkii ahalisi oradan mürûr eden Alman askerlerine “Evegnee’ye yadigârı” ibaresi muharrir kutuları içinde sigaralar hediye etmişlerdi. Sigaraların iç tarafında bulunan bir barut şeridi sigaranın yakılmasını müteakip Alman askerlerinin gözlerini yakacak idi. Bizzat bu sigaralardan yüzlercesini gördüm.
Mütercim: Birsen Sezgin
Millet teveccühleri
Malum olduğu üzere cemiyetimiz terbiye-i vataniyenin i’lası (yükselme) maksadıyla bir heyet-i temsiliye teşkil etmiş, şehzade başında donanma cemiyeti millet tiyatrosunda işe başlamışdı. Muhterem milletten büyük büyük teveccühler gören donanma cemiyeti geçen hafta AKA GÜNDÜZÜN (muhterem katil) ünvanlı vatan faciası milletin pek teveccüh ve rağbetiyle oynandı. Cuşiş (coşku) vatanperverane ortalığı çınlattı.
Muhterem katil milletin emr ve arzusuyla bu Perşembe günü akşamı direkler arasında ferdası kazı köyünde (Kadıköy) tekrar olunacaktır. Gelecek hafta ise muhterem halka donanma cemiyeti;
Bir hediye daha
Takdim edecektir. Mevzu-i müheyyici ile bir kitle-i huruşan hamiyyete dönen millet ; gelecek haftayı sabırsızlıkla beklemelidirler.
Mütercim: Serpil Birgün