DONANMA MECMUASI 70 / 30,TEŞRİNİSANİ,1914 (Kasım)
DONANMA MECMUASI 70 / 30,TEŞRİNİSANİ,1914
11,Muharrem,1333 / 17,Teşrinisani,1330 / 30,Tesrinisani,1914
Pazartesi
ZAFERDEN AVDET
* * *
Rusların Karadeniz boğazını kapamak için vaki olan hainane teşebbüslerini akim bırakan sonra Odessa limanında iki Moskof top çekerini gark ve mezkûr limanı birçok saat mütemadiyen bombardıman ettikten sonra avdet eyleyen gayreti vataniye ve muaveneti milliye torpido bot muhripleri
ZAFER HELALİNDİR
* * * * *
Yâdı fezail (uzaysal) hiçbir zaman hatırayı hürmetten çıkmayacak olan Baban zade İsmail Hakkı Bey merhum, tarihi epey eski olan bir makalesinde İngiltere’nin âlemşümul satvetinden bahis ettiği sırada bu satvetin pek çürük esaslara ibtina ettiğini, o binayı muhikilde yer yer rahneler göründüğünü pek vatıfane izah etmiş idi. Aynen hıfz edemediğimize pek çok müteessif olduğumuz o makale, Baban zade merhumun kendisine göre pek çok düşünülerek, her cümle, hatta her kelime uzun uzadıya vezn edilerek yazılmış idi.
Vakit sulhta cihanı titreten fakat bir heyuladan başka bir şey olmadığı harbi hazırın her safhasıyla meydana çıkan İngiltere’nin bir acz ve miskinti karşısında duyduğumuz haz ve müserret geçen akşam cemiyetin tahtı idaresinde bulunan millet tiyatrosunda üstadımız Fazıl Muhterem Übeyde Efendi hazretleri tarafından verilen bir konferans esnasında bilmünasebe söylenilen bazı hakaiki ilmiye ile inkişafpezir oldu ve dehan takdirden bila ihtiyar;
– Zafer helalliktir.
Nidası fırladı. Übeyde efendi hazretleri bir eseri meşhurun delaili alemiye ve tarihiye ile gösterdiği hakikatleri meydana koyuyor, med ve cezir akvamdan bahis ediyordu. Tarihin birkaç bin seneden beri kayıt ettiği akvamı galebenin menafiini birer birer sayıyor, milletlerin mağlubiyet ve galibiyet avanlarındaki vukuatı mütekaddimeyi inzarı ibrete vaz’ ederek maziyi hal ile mukayese eyliyordu. Düşündük ve helallik safahat inhafını düşündük. Sonra bu güne baktık. Ebedi düşmanlarımız ile ne gibi şerait dâhilinde harp ettiğimizi muhakeme ettik. Yine o zaman bir daha:
– Zafer helalliktir.
Demekte aramsız kaldık. Çünkü tarih hükmünü icra ediyor. Zulm yıkılır. Mazlum intikamını alıyor. Acz ve zaafa karşı sıkılan yumruklarda eski şiddet kalmıyor. İslam’da idraki nefs, şuur’u milli, vicdanı umumi hâsıl olmuş, zalim, dört taraftan yediği silleyi teeddüb ve tenkil ile sersemlemiş, hâsılı hak şaşaayı galebesiyle hatıf enzar etmeğe başlamıştır. Med ve cezir akvamı âli bir hakikattir. Bu gün ise, ne Moskof’un fazla insa’ına imkân vardır. Ne de İngiltere bir heyulayı muazzam şeklinde cihanın ne kadar mazlumu var ise ona itale-i dest tecavüz edebilir. Ne de Fransa Rusya’nın satvet muhayyilesine güvenerek âlemi siyasiyede bir mevki kazanabilir. Onun için:
– Zafer helalliktir.
Her zaman tekrar ettiğimiz veçhile âlemi İslam âlemi mazlumundur. Zulm, neticeyi efalisiye olsa bile bugün hak yoluna ilan olunan cihat, sabık siyaitimizin kifaret belğesi olmaktan gecikmez. Onun içindir ki, biz vukuat ahireden ferahyab tefail olarak:
– Zafer helalliktir.
Demekte tereddüt etmiyoruz. Hele farkı muhtelife İslam arasında görülen heb vudad, makamı âli Hilafete karşı, manayı vazifeyi hakkıyla idrak etmeyenler tarafından bile küstürülen itimad, kahır düşman için fedakarane içtihat kalbinizde ne şaşaalı zaferler, ne zaferli ümitler tevlid ediyor. Yine onun içindir ki:
– Zafer helalliktir.
Demekte ihtiyarsız bulunuyoruz. Bir milletin efradından hâsıl olan itimadı zafer, galibenin yarısını temin etmiş demektir. Bu itimat ise yalnız kuru bir hayalden ibaret ve aklen, şeraen merdud teslimiyetler nevinden değildir. Azim, fedakârlık, istihkarı nefs, istisgarı mahallik, temin vesait, hâsılı maddi, manevi kâffeyi mechuzatı zafer ikmal olunduktan sonra ileri hareketi için bir nokta kalır:
– İtimat zafer.
Bu itimat ile yürüyen milletler ise daima galip gelir, daima ezer. Daima ezilmez. Bütün âlemi İslam şimdi bu itimadı gösteriyor. Bu içtihat ile yürüyor. Onun için:
– Zafer helalliktir.
Donanma.
Yakında Alman bayrağının temevvüçatını görecek olan bir Fransız limanı.
ALMANYA HÜKÜMDARLARI
Tarih sahifelerine bakılırsa aynı hanedan hükümdarının uzun müddetler için gayrı mahdut ve mutlak bir kudret ve serbesti ile zimâm (geçerli) hükümeti elinde tutmaya muvaffak olmuş bulunduğunu gösteren misallere tesadüf olunmaz değildir; lakin aynı zamanda mühim bir husus nazarı dikkatimizi celb eder ki: bu da, makamı hükümette bulunan, şahsı vahid olsun, yahud bir hanedan hükümdarı bulunsun tebaasından yalnız bir iki sınıfının sevgilisi değil, fakat umum tabanın aheng-dâr surette muhabbet ve itimat kemalinin mazharı bulunmadıkça – hatta mümkün olan en muvaffak şeraiti umumiye tahtında bile – memleketin lüzum olduğu suret ve derecede terfi ve tekâmüle yürüyemeyeceğidir. Fazla olarak bu ahvali gayri tabii (suni durum) yüzünden netâici haşine (haşin sonuçlar) ve müessifeleri (verdiği keder) ile beraber bir takım inkilabat (devrim) ve ihtilalatın zuhuru bile ihtimalatı kuviyyedendir. Şu mukaddematı aklımızda tuttuktan Almanya’nın tarihine atfı dikkat edecek olursak görürüz ki: Malik olduğu tab’anın amâl ve temalüyatını, muttalibi milliyesini his ve takdir edebilmek hususunda hiçbir hanedan hükümdarı bugün namı şevketi dünyaları dolduran (Hohenzollern) hükümdarları kadar bahtiyar çıkmamıştır.
(Lüksenburg) hanedanının (Brendenburg) Kıta’sında hâkim bulundukları esnada yalnız bir sınıf tebaayı, yani eski asil zadegânı himaye ve muhafaza ettiklerinden dolayı memlekette daima değilse de sık sık isyanlar, ihtilâller eksik olmazdı. Lakin (1415) senesinde (Brendenburg) elektörlüğü (imparator seçimine katılma hakkına sahip prens ya da piskopos) (Hohenzollern) hanedanının eline geçince bu tarz idare birden bire tebdil etti. Birinci (Hohenzollern) elektörü olan Birinci Frederik hemen asil zadegân sınıfına hadlerini bildirecek icraata tevessül eylemişti. Bu sebeple memlekette asayiş ve terakkiyatı müstakbele devri açılmış demekti.
İşte bu tarihten iki asır sonraya kadar (Hohenzollern) hanedanına mensup olan hükümdarlar (Brendenburg) hükümetini büyük bir dehayı siyasi gösterememekle beraber oldukça adilane ve ahalinin memnuniyetini celb bir surette idare ettiler.
(1640) ta “ Büyük elektör” Lekbi ile daha ziyade malum olan (Frederik- Vilhelm) tahtı hükümete çıktı. Bu zat zimâm idareyi ele aldıktan sonra o kadar seri bir surette hasais-i mümtazesini gösterdi ki: memleket için cidden “devri cedit” tabirine ser olabilecek bir zaman açıldı: müşarünileyhe hükümet adilâne ve serbestane esas metin vâsii üzerine müstenidi umumi bir politika ittihaz etmiş ve bu politika kıymetdar, mukaddes bir miras gibi o zamandan beri pederden oğula intikal eylemiştir. Tabii zaman ve ahvale göre tadilât makuleye mazhar olmak şartıyla Hohenzollern handanı için bir meslek mevrûs (miras kalmış) olan bu umumi politikanın, bu açık mesleğin nakil ve intihabı (Büyük elektör) ün en büyük muvaffakiyeti olup Prusya kraliyetinin validesi olan (Brendenburg)un temini istiklâli bu politika cümlesinden bulunmuş, muahharen (sonradan) Prusya kraliyeti de Germen İmparatorluğunu tevhit ve tesisde şanlı, ruhlu bir saik vazifesini ifa eylemiştir.
Kesb-i azamet etmiş, mazhar terki ve tekâmül olmuş milletlerin tarihine bakılırsa bu milletlerin kudretten, arifanen zayıf olan hükümdarlarının taht hükümeti pek az müddet işgal etmiş oldukları görülüyor ki: İş Prusya da dahi böyle olmuştur. Prusya’nın en zayıf iktidarsız hükümdarlarından biri Human (Grand Elektör)ü yani müşarünileyhe birinci (Frederik Wilhelm) i istihlaf eden üçüncü elektör (Frederik) idi ki; bu zat tarihte “Kral birinci Frederik” ünvanlıyla daha iyi malumdur. Bu zat memleketi ve tabası için en iyi şeyleri yapmak heves ve arzusunu pederinden tevarüs (miras) etmiş ise de pederinin hassas mümtazesinden iktidar müstesnasından mahrumdu. Ancak kral Birinci Frederik’in devreyi hükümeti devredişi, kıyasatı siyasiye ve idareyi dâhiliyece azim ve metaniyetten o kadar hisse-mend olamamakla beraber şurası da itiraf edilmelidir ki: müşarünileyhe memlekette ilim ve sanatı büyük mikyasta denilecek surette neşir ve tesis eyleyen birinci Hohenzollern Hükümdarı idi. Öyle bir zamanda Halls deki üniversiteyi, Berlin’de ki ilim ve sanat encümenini kendisinin himmet ve gayreti meydana getirmişti.
Müşarünileyhin oğlu birinci (Frederik Wilhelm) ise tab’aen babasına benzemiyordu. O daha ziyade dedesinin, büyük Elektör’un ihlafını tevarüs etmişti. Mevkii hükümete gelir gelmez ilk işi saray hayatına, âlemine ait israfat ve fazla ve fazla ihtişamatı kapı dışarı etmek olmuş idi. Milletin bahtiyarlığı eseri olarak bu zat, bu metin ve azim hüviyet bütün amâl ve mesaisini kendisine teslim olunan hükümetin temini saadet ve kuvvetine hasreylemişdi. Onun sayesindedir ki Prusya birkaç sene zarfında diğer Almanya hükümetlerininkinden daha büyük mikyasta ve intizamı itaati askeriyenin, en ciddi müşekkil kavaidine göre terbiye edilmiş bir muntazam orduya malik bulunuyordu.
Hükümdar meşhur Büyük Frederik’ in pederinden aldığı en kıymetli miras Prusya ordusu olduğunu şüphe yoktur. Müşarünileyhin bu ordunun kıymetini nasıl takdir eylediği ve onu his ist’iamal ettiği ne derece bildiği herkesçe malum bulunduğundan burada tafsilata ihtiyaç yoktur. Tarih nükteyi nazarından şurasını söylemek lazımdır ki: o vakitte kadar Prusya ordusu memaliki sairede istiğfaf (küçük görme) ve istihkar ile telakki olunurken bu ordunun Silezya’daki muzafferiyetleri bütün Avrupa kıtasının silah bedest ittifakı olduğu halde ondan Silezyayı çekip kurtaramaması her tarafa hakikati anlatmış, bundan sonra Prusya kuvveyi askeriyesi nazarı dehşetle görülmeye başlamıştır.
Tarihin tekrarından ibaret olması keyfiyeti Hohenzollern Hanedanı’nın tarihinde pek bariz suretde müşahede olunabilir. “ Büyük elektör” ün halefi olan zatın siyasetçe olan zaafından yukarıda bahis olunmuştu. Hâlbuki Büyük Frederik ’in halefinde dahi aynı ile bu eksiklikler mevcut idi. İkinci (Frederik Wilhelm) de israfa meyyaldi; büyük bir mikyasta sarayın ihtişam ve tantanası meydan almıştı. Hâlbuki bu hal mazide olduğundan ziyade tehlikeli idi. Çünkü ahalisinin sabıkaya nispetle maarif ve terbiyei medeniyye ile daha fazla tehalluk etmiş olduklarından hükümdarlarını, saray hayatını taklide düşmeleri muhtemeldi.
Üçüncü (Frederik Wilhelm) her ne kadar manai teamüleyi bir kral değilse de silsilesinin fezaili halkıye ve mevrusetinden de mahrum değildi. Müşarünileyhin hususi tasvirlerine dahi bakılacak olsa görülür ki hayatı şahsiyetçe şayan hürmet ve takdir bir zat idi. Zaten deviri hükümeti tarihinin tetkiki de bu fikri teyit eyler. Bu zat bütün heyecan engiz ahvalden, ihtizaratdan nefret ettiği için kemali sükûnet ve asude ile yaşamağı istiyordu ve eğer bütün ömrü tanzim edilmiş ve nimeti salih ve müsellimetden hissedar bir memleketde mevkiyi hükümdariyi işgal etseydi tarihi istikbaleyi tabiyesi tarafından muhabbetle daima tahtir edilen bir hükümdar olarak intikal eyleyecekti. Lakin selefinin zamanında hadis olan (tahsis) suiistimallatın, tantananın önünü alabilecek azim ve metanet müstenaya malik olmadığı cihetle işler süratle büsbütün fenalaşarak Prusya Kraliyeti bir raşeyi izmihlal ile titremeğe başladı ve sükût etti. (1805 milat).
Dördüncü (Frederik Wilhelm) in devreyi hükümeti Prusya Hükümetinin tecdid ve tekrar ittılası tarihinde en mühim ve şayanı dikkat safhayı arz eder. Çünkü Hükümeti meşrutenin Prusya’da muayyen ve daimi bir esas üzerinde tesisi bu müstesna devreye musadüftür. Mamafih hükümdarı meşrutiyetin vatanına bahş ettiği fevaidi azimeden istediği gibi mütelezziz olamadı; meşrutiyetin tesisinden birkaç sene sonra müşarünileyhin duçar olduk tehlikeli bir hastalık biraderinin evvela “naibi hükümet” saffeti ile mevki hükümete isadını icap etmiş ve bu naibi hükümet mühren imparator Birinci Wilhelm olmuştur. Hükümdar hayatı siyasiye ve hususiyesinden burada bahsetmeye hacet yoktur; çünkü: merbut ve muhtevi olduğu vakayi azimeyi tarihiye ile bu cihet herkes nazarında sureti kafiyede tezahür eylemiştir.
Müşarünileyhin oğlu ve halefi olan İmparator Üçüncü Frederik ise daima “asil ve alicenap Frederik” ve 1866, 1870 mücadelat azimesinin büyük veliaht ı olmak üzere derhatır edilecektir.
Şimdiki İmparator İkinci Wilhelm hazretleri ise zaten tahta gelişinden beri cevval ve muktedir bir hükümdarı adil olduğunu tanıtmış ve bütün cihanın nazarı takdirini üzerine celb etmiş iken son zamanda insaniyet, medeniyet ve hak ve namusun müdafai kahramananesi uğrunda âlemi cebabireyi müthişesine karşı giriştiği cidali şan aver (şan mücadelesi) ve kazanacağı zafer müebbetle tarih müstekbale intikal edecektir. Osmanlı hanedan hükümdariyesi ve Osmanlı milleti böyle pak sima ve tiyzi şimşir bir hanedan milletle yan yana döğüştüğü için müftehirdir (şerefli).
MÜTERCİM: AYŞE ÖNEM AYDOĞAR
Avusturya generali Oskar Potiorek Rusları hezimetten hezimete uğratan.
RUSLARLA BİRİNCİ MUHAREBE
– Bahçesaray mütarekesi –
Bin yetmiş iki senesinde Büyük Köprülü vefat etmiş ve oğlu Fazıl Ahmet Paşa makamı sadarete geçmiş idi. Girit meselesi uzadıkça uzadığı gibi Venedikliler izacattan (rahatsızlık verme) hali kalıyorlar, diğer taraftan Avusturyalılar da taaruzatta bulunuyorlardı. Fazıl Ahmet Paşa St. Gotthard’da bozulduktan ve baade Girit’e azimetle cezireyi zabt ve ilhak ettikten sonra 1080 nazarı dikkati şimdiler Küçük Rusya ve o zamanlar Ukranya tesmiye olunan hudut şimaliye ötelerine mün’atıf (yönelme) oldu, çünkü;
Bir taraftan Kırım hanı Adil Giray o taraflarda bulunan Potgali taifesine yine kendilerinden bir bey nasib ederek aralarında ihtilali andırır karışıklıklar husulüne sebep olduğu gibi diğer taraftan dahi Lehistan krallığı vaktiyle der-bar-ı devlete iltica ile tabl ve ilim ihsan edilerek tahtı himayeye almış olan Sarıkamış Kazaklarına tecavüz ede bilinmekte idi. Bu hal evvel emirde Adil Giray’ın azlini icap, saniyen Lehistan üzerine ilanı harb edilmesini intaç etti.
1084 Sultan Mehmet râbi (IV Mehmet) zamanı idi. Padişah, avdan vaz geçmiş, Leh seferine azim olmuş idi. Tarihin nakil ve tasvir ettiği üzere hakan müşarünileyh Edirne sarayından hini hareketinde: murassa zırh ve cevher çep ü râst pöstin ve mücevher tirkeş, ve bir murassa şimşir taklid buyurup ser-penâh (yalan) sâhib-kırânileri (başarı) yeşil şal destâr (sarık) sarınıp çifte ser-guşlar takınmışlar idi. Mücevher şaçaklı bir esb (at) düldül endama süvari ve Enderun ağaları zırhlar ve murassa rahat vezin ile mezin rakip oldukları esban (atlar) dilkeş fitar ile hayresaz çeşmi nazar olmuşlardı..
Yolda Lehistan krallığından varid olan bir cevap namede hükümeti mezkûr Akgerman Kazaklarının tecavüzlerinden bahisler bunların mani taadiyatı (zulüm) emrinde çalışıldığı, Karadeniz’e Kazak eşkıyasının çıkmalarına mani etmek için müceddeten kale ve palanka (kale) yapıldığı için Kazaklar şekavetten geri kaldıklarından naşi kâh Tatarların imdadı ve kâh Moskofların muaveneti ile tecavüzattan hali kalmadıkları, Ukranya’nın Lehistan’ın memalik mevrûsesinden (miras) olduğu, hatman Duruşenkov’un kendi reayasından bulunduğu, merkumun (adı geçen) bundan evvel Moskoflara iltica eylediği ve bu sebeplerle sulh ve asayişin ihlali lazım geldiği bildirilmiş ve bu cevap nameye taraf sadaretten yazılan bir mektupta Lehistan’ın beyanını ret edilerek (mektubumuzun cevabını acele üzere gönderesiz.) Zira malumunuzdur ki serhatte karib oldukça hermanzelik hükmü ve cevabı başka olmadadır. Tehdidi dahi ilave edilmiştir.
Hareketi hümayun Lehistan’ın Podolya denilen vilayetin merkezi olan Komaniçe kalesi üzerine vaki oldu. Kaleyi mezkûr fetih olunarak bundan maada Levpol, gibi sair mevkiler ve palankalar alındığı peşkeş vermesi, Podolya’nın hudut kadimesiyle Kazaklara verilmesi gibi bir takım şerait mevcuttur.
Mehaza şerait mezkureyi Lehistan’ın Diyet Meclisi kabul etmedi. Moskoflar dahi işe karışmışlardı. Hatta bilahare Lehistan kralı olan III. Jan Sobieski, Hotin şehri üzerine bilhücum zabt eyledi.
Hotin’e imdada giden Silistre valisi Hüseyin Paşa şehrin karşısındaki köprüden geçerken köprü çöktü ve pek çok gazavatı (din savaşçısı) İslam gark oldu. Bu sebeple Leh seferi ilkbahara bırakılıp ordu Babadağ’ına ricat eyledi.
1805 de Lehistan üzerine giden orduyu hümayuna Moskofların Sarıkamış Kazakları arazisinden birkaç palanka zabt ettikleri haberi geldi. Bunun üzerine Leh seferinden feragat olunarak Moskoflar üzerine yürümek tensip edildi ki, bu esnada Moskof ser yer hükümraniyesinde Teodor bulunuyordu. Bizde Teodor Alkısyeviç diye maruf olan bu hükümdar Çar Alges’den büyük olup Alges hin vefatında bunu çar olmak üzere tabiyen ve en küçük Petro’yu hatman Matveyef namında birinin vesayetine tevdi eylemişti. Petro Alges’nin ikinci zevcesi Natali’den dünyaya gelmiştir.
Teador fikren zayıf, cismen naif idi. Bu sebeple validesi müteveffa Miloslavisky’nin akraba ve taraftaranı zimam hükümeti ele almışlardı. Bahusus kız kardeşi Sophi büsbütün hâkime kesilmiş idi.
İşte bu Çar’ın zamanında idi ki, Osmanlı – Rus muharebesinin birincisi vaki oldu.
Bu muharebe Çehrin (Çıgirin) muharebesi namıyla maruftur. Çehrin Ukranya’nın merkezi idaresi idi. Tarihi Raşid’de:
“Moskof keferesinin Çehrin kalesinde muhasara eylediği Kazak hatmanına imdad, lazımeyi gayret Sultan hamiyet mutad olunmakla Kırım hanı Selim Giray han huzuru hümayuna davet buyurulup husus mezbure memur ve samur kürk ilbâsıyla mesrur oldular. “ kaydı mevcuttur.
Yine bu sefer esnasında idi ki Lehistan kralı Mişel vefat etmiş ve meşhur Jan Sobieski makamı hükümdarıya geçmiş idi. Jan Sobieski’nin irsal ettiği elçi, orduyu hümayunun Temtuka namı mevkiine vasılında yetişmiş ve teceddüdü (yenilenme) sulh ve selaha ait namesini sadrazama takdim ederek fakat lisanen Podolya ve Ukranya’nın istirdadına da memur olduğunu bildirmiş olmakla eline bir mektup iatasıyla iade edilmiştir.
Asıl mesele Duruşenko’nun bu harbi ve Selim Giray’ın Lehistan ile akit müsâliha (sulh) eylediğini müteakip 1807 de Çehrin’i Ruslara vermesi Rus seferi şekline girmiştir. Filvaki 1090 tarihinde Kırım hanı Murad Giray’dan Babadağı’nda bulunan ser asker Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya varid olan bir mektupta Moskova keferesinin azim cemiyet ve tedarikleri oldukların ilam edilirdi. Bu haber üzerine in’ikâd (bağlanma) eden divanı hümayunda Moskova üzerine ilanı harp tekrar eyledi. Zaten hali harp devam edip duruyordu. Mehaza bundan emin olalım ki Ruslar küçük Rusya yani Ukranya meselesini hal etmek emeliyle çalışıyorlardı. Bizim tarihler, Duruşenko’nun Ruslara ilticasını bildirdiği halde Rus tarihleri Samulovic namında bir Kazak Hatmanın Moskofların yardımıyla Duruşenko’yu Özi yani Dinyester nehirinin sağ sahilinden sürerek iki Ukranya’nında Moskof tahtı hâkimiyetine girdiğini ve Tatarlarla Osmanlıların vuku bulan muhalefetleri müsmir (verimli) olamayıp Sultan Mehmet Râbi’nin 1681 seneyi miladiyede 1092 de Murad Giray’ın tavassutuyla Bahçesaray’da yirmi senelik bir mütareke aktedildigini yazıyorlar.
Mütareke mezkurenin sureti aktine dair tarihi Raşid’in birinci cildinde mezkûr olan fıkra bir veçhe atidir.
Teceddüd (yenilenme) sulh ve selah biçar hilekâr Moskof “bundan akdem Devleti Âliye üzerine sui kastı meşur olan tecemmu (toplanma) ve tedariki han hazretleri tarafından ilâm olunmakla üzerine bizzat seferi hümayun vukua tesmim (zehirlenme) olunan Moskof Çarına havf ve haşiyet kahr Sultanı galib ve teceddüd sulh ve selaha talip olup ferman fermanı iklim kerim olan Murad Giray han hazretlerine mutemedi aliye elçiler vürud etmeğin ahval mesalihayı müzakere ve temessükleşme üzere ruhsat iletmesiyle han müşarünileyh tarafından ilam olunduğu üzere atebeyi (basamak) âliyeyi hüsrevâniye (hükümdara layık) arz olundukta müsaideyi hümayun erzân (layık) buyurulmağın mükâlemeyi ahval sulh ve müsalemeye şeri olunup sene ahdi (bir) ve tis’in (doksan) ve elf (bin) ayar aynen üçüncü gününden yirmi seneye dek müddet tayiniyle nehir Özi’nin bir ve tarafında olan memleket bilcümle şehr-yâr (hükümdar) kişver (şehir) küşa hazretlerinin zamimeyi (artırma) memalik mahrusaları olmak üzere ve Kıyu kalesi kadimi senveri ve kaleyi mezbureye tabi Vasiliko, Etreboliya ve Ispanka palankaları ile Moskof Çarının zir zabtında kalmak üzere ve Kıyu kalesi sınırı ve bu nakle varınca Özi suyunun iki tarafında tarafeynden kale bina olunmamak şartıyla mah (ay) muharremin yirmi ikinci günü taraf sadır azamiden temessük olunup verildi.
İşte birinci Rus seferinin neticesi böyle bir mütarekeden ibarettir.
Diyoruz ki: mesalihayı mezkureye taraf devletten iyi gözle bakıldı. Çünki Avusturya ya karşı elimiz bağlı bulunmamak lüzumu his ediliyordu. Avusturya (Erdel)de zuhur eden (Rakoczy Györgi) , (Akoş) ihtilalleri hasebiyle üç Macaristan’dan yalnız Osmanlı ve Nemçe Macaristan’ın kaldığını anlamış ve ona göre hareket etmekte bulunmuş orta Macar prensi Tökeli İmre dahi devlete iltica etmiş idi.
Ahmet Rasim
Meşhur General Von Hindenburg Rus ordularını mağlup etmeğe giderken
Rusları Mazuri bataklıklarında bir hezimet kahriyeye uğratan Alman generali ahiren Varşova’dan gelen Moskof ordularını tekrar tepelemiş ve bataklıklar kralı unvanını bihakkın kesbi liyakat etmiştir.
İNGİLTERE VE HARBİ HAZIR
Makale 2
Almanya’nın yeşil kitabından.
Rusya’ya Almanya’nın bağteten (aniden) hücum edeceğine dair olan zehâbları cerh etmek için bundan kanaat bahş bir delil tasvir edilebilir mi?
Rusya hariciye nazırı mösyö Sazanof’un İngiltere sefirine söylediği sözlerden sarahaten anlaşıldığına göre Rusya hükümeti muttalibata karşı itaat etmediği takdirde Avusturya’ya karşı silaha sarılmağa karar vermiştir. Rusya için mesele yalnız Sırbistan değildi. Onun asıl maksadı Avusturya’nın Balkanlarda tefevvuk nüfusuna mani olmak idi. Petersburg kabinesi Fransa’nın muavenet ve muzaheretinden emin olduğu için icrayı harekete sureti katiye de karar vermişti. İngiltere sefirinin raporu harbin mesuliyeti Almanya ya tertip ettiğine dair kelimeyi vahide ihtiva etmiyor. İngiltere’nin Petersburg sefiri 27 Temmuz tarihiyle mösyö Sazanof’a tebliğ ettiği bir notada Rusya’nın tedbiri askeriye ittihazından sarfı nazar etmesini tavsiye etmiştir. (mai kitap no:44) hâlbuki İngiltere hariciye nazırı Sir Edward Grey tarafından sefire böyle bir emir verilmiş olduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Sefir kendi notasında diyor ki: – mesaiyemizin mintaçı muvaffakiyet olması için Rusya hariciye nazırı meseleye ihtilafa müncer (netice) olacak bir şekil vermekten ictinab (çekinme) etmelidir. İşte bu şerait dairesinde Rusya hükümetinin umumi seferberlik emrini mümkün olduğu kadar tehir edeceğini ümit ederim. Hatta emirnamenin ısdarından (çıkarma) sonra dahi orduları derhal serhada sevk etmemelidir.
İngiltere hükümeti Rus seferberliğinin tehlikesine dair Petersburg sefareti vasıtasıyla evvelce iktiza eden malumatı aldığı gibi Berlin sefareti dahi aynı tehlikenin mahiyeti masumesini Sir Edward Grey’e ihsas etmişti.
İngiltere’nin Berlin sefiri Sir Edward Goschen Alman başvekili Mösyö Teobald von Bethmann Hollweg ile vaki olan mülakatı hakkında hariciye nazırı Sir Edward Grey 28,Temmuz tarihiyle ve telgrafla şu raporu göndermiştir:
“mai kitap no: 71”
Başvekil Mösyö Teobald von Bethmann Hollweg Rusya’nın şimalinde on dört orduyu seferber hale vaz etmiş olduğuna dair gazetelerde malumata tesadüf etmiştir. Bu havadis doğru ise vaziyeti umumiyenin gayet vahim olduğu anlaşılır. Mösyö Teobald von Bethmann Hollweg dahi bundan dolayı pek meşgul bir mevkide bulunuyor. Zira ahval mümaselede tabii Almanya hükümeti Avusturya’ya ordusunu seferber hale vaz etmekten mani edemeyecektir. Alman başvekili Avusturya’nın şimdiye kadar ancak kısmen seferberlik icra etmiş olduğuna dair bana teminatı katiyeyi kaviye verdi. Fakat Rusya’nın hareketi neticesi olarak Avusturya – Macaristan hükümeti dahi tedbiri katiyeyi askeriye ittihazına mecbur olacağından şayet naireyi harp (harp alevi) iştial edecek olursa bütün mesuliyet Rusya’ya terettüp edecektir.
Yine İngiltere’nin Berlin sefiri Sir Edward Goschen Almanya hariciye nazırı Gottlieb von Jagow ile vaki olan mülakata dair 30,Temmuz tarihiyle Sir Edward Grey’e atideki telgraf nameyi keşide etmiştir.
(mai kitap numara: 98)
“Almanya hariciye nazırı Gottlieb von Jagow Rusya’nın seferberlik ilanı dolayısıyla Almanya’nın pek müşkül bir mevkide bulunduğuna dair size malumat vermek için bana rica etti. Paris’ten gelen raporlara göre Fransa hükümeti dahi Rusya’ya imtisalen (boyun eğme) tahşidat (asker toplama) ve tedarikatı askeriye başlamıştır.”
İngiltere’nin neşir etmiş olduğu mai kitapta buna mümasil pek çok raporlar vardır. Bunlar meyanında sabık Viyana sefiri Sir Maurice de Bunsen’in de mühim bir raporu derç edilmiştir. Bu vesikanın Eylül bir tarihini havi olduğuna nazaran ilanı harpten tam bir ay sonra yazılmış olduğu anlaşılır. Sir Edward Grey’in bu vesikayı mai kitaba derç etmekten maksadı mesuliyeti harbin Rusya ve İngiltere hükümetlerine ait olmadığını ispattan maada asıl mesuliyetin Avusturya – Macaristan’dan evvel Almanya ya tereddüb ettiğini anlatmak ve bu suretle iki müttefik arasında ihtilaf tohumları ekmek idi. Sir Maurice de Bunsen’in raporuna göre, güya Almanya hükümeti Temmuzun otuzuncu günü derhal Rusya’ya ilanı harb ederek bu suretle Petersburg ile Viyana arasında husulü itilafa mani olmuştur. İşte o rapor:
“Temmuz’un 28.ci günü Rusya’nın Viyana sefiri Mösyö N. N. Shebeko Avusturya – Macaristan hariciye nazırı Count Leopold Berchtold’a müracaatla mösyö Sazanof ile müzakere etmek için Avusturya’nın Petersburg sefiri count Frigyes Szapary’ye selahiyeti kamile verilmesini teklif etmiş ve müzakeratın bir neticeyi haseneye iktiran edeceği ümidi izhar eylemiştir. O gün kont Berchtold Rusya sefirinin teklifini ret etmiş ise de iki gün sonra yani Temmuzun 30.cu günü sefiri tekrar kabul ederek müzakeratın devamına razı olacağına dair teminat verdi. O zaman Rusya henüz kısman seferberliğe başlamış olup müzakeratın neticesi itilafa müncer olması ümitleri kavi idi. Ağustos’un birinci günü mösyö Shebeko Avusturya’nın Sırbistan’a tebliğ etmiş olduğu notada münderiç ve Sırbistan’ın istiklaliyetle gayri kabili telif olan nokta hakkında vaki olacak tavassutu kabul edeceğini bana bildirdi. Fakat maatteessüf Viyana ile Petersburg kabineleri arasında cereyan eden müzakerat derhal münkatı oldu. Almanya ve Rusya arasında hâsıl olan bir ihtilaf dolayısıyla vaziyet gayet vahim ve mühlik (öldürücü, helak) bir şekil aldı. Almanya hükümeti Temmuzun otuz birinci günü Fransa ve Rusya ya tebliğ ettiği ültimatomlar ile meseleye müdahale etti. Halbuki bunun birkaç gün tehiri Avrupa’yı tarihin elinde müthiş ve hunin muharebesinden kurtarabilir idi.”
Şu bedhah hane isnadatı ret etmek için burada ancak birkaç delil zikir etmek kifayet eder. Petersburg ile Viyana kabineleri arasında müzakerat muntazaman devam etmesine doğrudan doğruya Almanya hükümeti sebeb olmuştur. İmparator Wilhelm hazretleri sulhun muhafazasına son derece hava hoşkar olduğu hasebiyle müzakeratın bir neticeyi haseneye (iyilik) iktiran etmesi için son dakikaya kadar bütün mesaisini sarf etti. Fakat İngiltere’nin sabık Viyana sefiri bu hakikati kasten zikir etmek istemiyor. Bundan maada İngiltere hariciye nazırı Sir Edward Grey’in neticesinden emin göründüğü müzakeratın müntaç muvaffakiyet olmak mahiyetinden devir olduğunu delili müspet ile göstermek mümkündür. Viyana’da münteşir gazetesi “Für Modenblatt” yirmi beş Eylül 1914 tarihli nüshasında bu mesele dolayısıyla Avusturya’nın maksadını gayet sarih bir surette şerh ve izah etmiştir. Sir Bunsen Eylül bir tarihli raporunda Avusturya – Macaristan Sırbistan’a tebliğ etmiş olduğu notanın bazı noktalarından sarfı nazar etmeğe rıza gösterdiğini beyan ediyor, halbuki “Für Modenblatt” gazetesi bunu sureti katiye de cerh ve tekzip ederek diyor ki:
“Menabi mevsukadan (belgeli menfaat) aldığımız malumata göre Sir Bunsen beyanatı asıl hakikate katiyen tevafuk etmiyor. Avusturya – Macaristan hükümeti Belgrad kabinesi nezdinde icra etmiş olduğu teşebbüsün esbabı hakikiyesini evvelce resmen beyan etmiş olduğundan artık onun bir noktasından bile sarfı nazar edemezdi.”
Zaten raporun tarihi Sir Bunsen’in beyanat vakıasının yalan olduğunu ispata kifayet eder. Mumaileyh Temmuzun 31.nci günü Avusturya – Macaristan hariciye nazırı kont Berchtold’un Petersburg ile müzakerenin cereyanına razı olduğunu söylüyor. Bu merkezde iken mezkureye Temmuz’un otuz birinden evvel başlanamazdı. Halbuki Rusya hükümeti Temmuz’un 30-31. nci gecesi Almanya’ya karşı umumi seferberlik ilanına emir vermiştir. Hal bu merkezde iken Almanya’nın Viyana kabinesi nezdinde icra edeceği tavassuttan hiçbir netice hâsıl olmayacağını tabii herkes tastik eder. İngiltere ve Rusya hükümetleri hakaik ahvali katiyen nazarı dikkat ve ibtisardan devir tutarak bütün mesuliyeti Almanya ya tahmil etmek istiyorlar. İcrayı müzakere için mehil tayin edilmemiş iken İngiltere’nin müzakere teklifinden birkaç gün sonra muharebe ilan edildi. Rusya’nın seferberliği tabii Alman efkarı umumiyesi üzerine pek fena bir tesir hâsıl etmiştir. Hususiyle Rusya hükümeti Temmuz’un yirmi dördüncü günü İngiltere hükümetine tebliğ etmiş olduğu resmi bir beyannamede <<Sırbistan – Avusturya ihtilafına karşı Rusya’nın katiyen bitaraf kalamayacağını>> beyan eylemiş ve beyanat vaki Berlin’e kadar aksetmiş olduğu için Rusya’nın asıl maksadına vakıf olan Almanya hükümeti tabii bilmukabele ittihazı tedbire lüzum hissetmiştir. Rusya hükûmeti marrü’z-zikr (geçmiş olan) beyanatı müteakip derhal seferberliğe başlayarak harbin mahkuk ve gayri kabili içtinap olduğunu âleme ihsas etmiş oldu.
Temmuz’un 27.ci günü Rusya harbiye nazırı General Vladimir Sukhomlinov seferberlik için hiçbir emir verilmemiş olduğunu Almanya sefarethanesi ataşe militerine namusu üzerine temin eder. Güya o ana kadar Rusya hükümeti hiçbir beygir toplamamıştı. Almanya ataşe militeri Rusya’nın Avusturya – Macaristan hükümetine karşı seferberlik ilan etmesi Almanya tarafından bir tehdit gibi telakki edileceğini Rusya harbiye nazırına açıktan açığa beyan etmişti.
Bu mübahaseden bir gün sonra Rusya’nın kemali faaliyetle seferberliğe başlamış olduğuna dair mevsuk şayialar deverana başladı. Temmuz’un 29.ncu günü neşir edilen bir emirname Rusya’nın cenubi ve cenup şarki kıtalarındaki bütün redifleri tahtı silaha davet ediyordu. Temmuz’un 30-31.nci gecesi Almanya hükümeti ve hususiyle imparator Wilhelm hazretleri sulh ve müsalemetin muhafazası için son gayretlerini sarf etmekte iken Rusya hükümeti umumi seferberlik ilan etmek suretiyle artık muhâsemeye başlamak fikrinden katiyen sarfı nazar etmeyeceğini ihsas etmiş oldu.
VELİAHT-I ÂLİ- SALTANAT
ve
donanma cemiyeti
Hediye-i şitaiyye-i sergisi münasebetiyle
Gün geçmiyor ki, cemiyetimiz veliahd-ı ali saltanat hazretlerinin bir lütf-u nevin(yeni hoşluk/güzellik) fahimanelerine( büyüklüğüne) mazhariyyetle mübahi (övünen) olmasın… nesh-i selefimiz; bu iltifat-ı mütevaliyenin (devam eden bu iltifatın)bir ma’kes şükranperveri idi. Bu nüshada hediye-i şitaiyye (kışlık hediyeler) sergimizin te’sis ve güşadi (açılış) vesilesiyle de mazhar olduğumuz iltifat ve sahabetin (koruyan/sahip çıkan) mukabele-i şükranı ile ziyneti-yab oluyor. Ceraid-i yevmiyye (günlük gazeteler) ile de ilan olunduğu üzere veliahd-ı müşarül-ileyh (adı geçen) hazretleri donanma cemiyeti merkezinde bir hediye-i şitaiyye sergisi te’sisi üzeri arzuy-u ulviyyesini (yüce isteğini) izhar ve lutfen bir sergiyi tahtı-ı himaye-i celile-i necib-anelerine( nesli pak olana yakışır şekilde) alarak cümleyi rehin (garanti altına alarak) buyurmuşlardır. Din ve vatan tehaccüm-ü (saldırı/hücum) iddiaya maruz kaldığı böyle bir mühim zamanda savlet(hücum) düşmanından ma-ada (bundan başka) şedad ı şitaiyye(sert kış) maruz kalan sevgili askerleri hissitayat-ı muazeze ve necibe ile çırpınan büyük bir kalbin büyük asar ile düşündüğünü izhar buyurması o kadar büyük bir levha-i refet (merhamet) oluyor ki, donanma cemiyeti, heyet-i idaremiz azasından Reşid paşa hafidi (oğlu/torunu) Reşit bey efendi vasıtasıyla şeref-i tebliğ ettiği bu emri eşk-rizi(ağlayarak) minnet olarak karşılamış derhal lazım gelen istihzarata (hazırlıklar) koyulmuş idi.
Maksaddaki ehemmiyet, hamiyi aliyyesinin (himayesinin) büyüklüğüyle birleşerek yevm-i küşadı bizim için yevm-i iftihar olmuşdu. Donanma cemiyyeti, hıfz-ı vatan (vatanı korumak) yolunda her fedakarlığı zaman-ı mevcudiyeti bildiği cihetle serginin istihzaratına büyük bir keremi vermiş ve bi-lutfihi (lütuf yardımıyla) teali (yükselme) geçen pazartesi resmi- küşad (açılış töreni) pek parlak surette icra kalınmışdır. Yine tekrar ederiz, o gün bizim için bir yevm-i iftihar idi. Çünkü merkez-i cemiyyet veliahd-ı mübeccel (yüce/ulu) saltanatın kadim-i aliyyesiyle şeref-i ebedi (sonsuz şeref) kazanıyor, gayesi hıfz-ı istiklali (geleceği korumak), temin-i namus millet olan cemiyyetimizin böyle bir emr-i hayra hanedan-ı cellü’ş-şan (şan ve şerefi pek büyük) saltanatın bir uzv-u kıymetdarı tarafından şeref-i vaki olan irşad ilemazhariyyetini tarihçe-i icra altına kaydediyordu.
Veliahd hazretleri cümleyi celileyi fahimanelerinde bulunan serginin resmi küşad-ı arzusuyla birinci otomobilde zat-ı celil el-sefalet necib-aneleri ile yaverleri Nail bey ikinci arabada heyet-i idaremiz azasından (üyelerinden) Reşad paşa hafidi Reşid bey efendi ile ser-yaverleri hüsn-ü bey enedi olduğu halde ikiye doğru merkez-i cemiyete şeref-i endaz meymenet oldular. Kapı önünde miktar-ı kafi jandarma ve polis istade-i mevki ta’zim (saygıyla ayakta durma) idi. Muzikayı marş ile terennüm-saz (şarkı söyleyen) oluyordu. Teşrif-i al-i fahimaneleri üzerine evvelce daireyi cemiyyete teşrif eylemiş bulunan dahiliye ve adliye nazırlarımız; Talat ve İbrahim bey efendiler ile şehremini İsmet bey efendi vesair mebusin kiram(şerefli milletvekilleri) ve heyet-i idare reis-i evveli Şefik ve reis-i sani Rıza, müfettiş umumi Sudi, müdür umumi Ziya bey efendiler ve zevat-ı saire (diğer kişiler) tarafından kemal-i ihtiram ile istikbal ve suret-i mahsusede tezyin (süslemek) edilen daireyi mahsuseyi (özel daireye) isal (bulundurulma) edilmişlerdir.
Veliahdı saltanat hazretleri orada bir müddet istirahattan ve Talat ve İbrahim beyefendiler mülakattan sonra donanma cemiyyeti heyet-i idaresi meyanında henüz müşerref iltifatları bulunmayan zevatı lutfen (hoşlukla) huzuru necib-anelerine bil-kabul-u mazhar az hitab fahimaneleri eylemişler ve cemiyetimize tarik mesaiyyide(çalışma yolunda) büyük bir şevk ve gayret verecek kelimat-ı telatufiyyeyi (nazik davranış) erzan (layık) buyurmuşlardır.
Ba’deyi müşarul ileyh hazretleri sergi dairelerini teşrif ve sevgili askerlerimiz için bir çok eşyanın meblasını ferman buyurarak küttab-ı al-i refete bir fazl-ı şefkat ve ulviyet ve terdif (arka arkaya söyleme) buyurmuşlar ve yine biraz istirahattan sonra müstakbilin (karşılayanlar) müşar’ül ileyh tarafından ihtiram ve ta’zim (saygı) ve kemal-i şükr ve tefhim (yüceltme) ile hazır bulunan askeri muzikasının marşı arasında teşyi (uğurlama/selamlama) edilerek avdet eylemişlerdir.
Cemiyet; hissiyat-ı minnet-dar-anesini( minnetli olarak) hak-payi (ayağın tozu) al-i fahimanelerine arz ile ilan-ı ibtihac (sevinç) ve iftihar ve esniyyeyi celile-i (büyük övgüler) necabet penahilerini min şükran ile tekrar eder. Bu lütuf-ü nevin hem cemiyetce ebedi imtinan ve hem de umumi millete bir irşad baliğ el-beyandır. Çünkü bu zamanda askere kışlık tedariği demek, hıfzı vatan yolunda ahdemize düşen vazifenin en büyüğünü eda etmek demektir.
Taraf-ı celil necib-anelerinden vaki olan emr ve işaret ise umum-u hamiyet-karan (milli onur/haysiyet sahibi) halkı tenbihe kifayet eder. Cemiyet bu intibahada (göz açıklığı/uyanıklık) saye-i (koruma) lütuf fahimanelerinde delalet ettiği için şükran endazdır.
Vasıta-i beyanı olan mecmua ise sütunları arasında bu vaka-i mesudeyi kaydettiği için yekün mesaiyyesini büyük bir hadisenin muharrir (yazar) ve şahidi sıfatıyla itmam ve hissiyat-ı ta’zimiyyesini kayd u ilam eder.
DONANMA
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
En müthiş intikamını hak ile yeksan eden 42 liklerin mühendisi
doktor Frich Ozneberker
VUKUAT-I AHİRE-İ BAHRİYE
Belçika’da sahil muharebeleri- kahraman(EMDEN)’in şanlı akibeti- (EMDEN) battıysa yaşasın (Karlsruhe!)- Belçika’da sahil muharebeleri epey müddetten beri şimal ve Manş denizlerinde hiç bir hadise-i bahriye vukua gelmedi. bu mevsimlerde o denizlerde hükümran olan sisler anlaşılan sefain-i harbiyenin harekatına mani oluyuor. havali-i mezkurede doğrudan doğruya harekat-ı harbiye vukua gelmemekle beraber (garb-ı Flandre) de (Manş) sahillerini zapt ve müdafaa etmek için Alman ordusuyla Belçika, İngiliz-Fransız kuvvetleri arasında vukua gelen muharebata denizden İngiliz gemileri de iştirak etmektedir ki bu suretle kanallar arasında, bataklıklar içinde cereyan eden o hunin ve müthiş muharebe beriyye sahil muharebeler i de inzimam (katılma) ediyor demektir.
Hem müttefikin ordularının sol cenahına denizden muavenette (yardım) bulunmak hem de her gün yeni savletler(hücum/saldırı) icra etmekte olan Alman kıtaat’ının (bölük/askeri birlik)sağ yanını müessir (tesirli) bir surette dökebilmek üzere İngiliz gemileri sahile mümkün olabildiği kadar sokularak hısımlarına karşı ateş açıyorlar, fakat Almanların sahilde komşular arasında, tepecikler arkasına yerleştirdikleri ağır bataryaların mukabelesine (karşılık) maruz kalıyorlar, Bu cümleden (bütün/hep) olarak (mid grek) de amiral (huud) in komutasında bulunan bir İngiliz filosu ile alman sağ cenahı arasında üç dört gün devam eden muharebe İngilizlerin bazı sefain kaybetmeleri ile neticelenmiştir.Alman sahil bataryalarının daha ilk ateşiyle bir İngiliz gemisi batmış, bir kruvazör ile iki torpido hasara uğrayarak hatt-ı harbten çekilmiştir.
İngilizler ertesi gün daha fazla miktarda gemi ile tekrar sahili bombardıman etmişlerdir. bir taraftan taht’ül-bahrilerin hücumuna maruz kalıp batmak korkusuyla, diğer taraftan o sahillerin ekseriyetle sığ olan sularında karada ki muharebenin icap ettirdiği mevakiye (mevkilere) sokulabilmek emeliyle bir İngiliz filosu mümkün mertebe az su çeken sefain-i hafifeden mürekkkep bulunmakta idi. Hafif kruvazörler, torpido bot muhribleri(yıkan/yok eden), ganbotlardan( küçük ama ağır toplu harp gemisi) teşkil eden bu filoya muharebeden evvel (Brezilya) hükümeti hesabına İngiltere (VICKERS) fabrikalarında inşa ede gelmekte (edilmekte) iken bizim REŞADİYE VE SULTAN OSMAN dretnotları gibi zapt edilen üç nehr-i top çekeri de ilhak olmuştu. ikişer adet 15 santimetrelik mutavassıt(ortalama) toplarla mücehhez (donatılmış) olan bu top çekerlerinde, filoyu teşkil eden muhtelif-el-cins sefain gibi, güverte vesair aksam (bölümler/parçaları) hayatiyyeleri tamamen zırhsız olduğu için Almanların sahile vaz’i ettikleri ağır bataryaların ateşine mukavemet edememekte ve tek bir merminin isabeti üzerine hatt-ı harbi terke mecbur olmaktadırlar.
İşte bu gibi hafif gemilerden mürekkep olan İngiliz filosu ikinci defa Alman toplarıyla düelloya giriştiği zaman bini mütecaviz (saldıran/sataşan) mermi attığı halde, Alman bataryalarının sahildeki kumluklar arasında gayet iyi mevzi almış oldukları hesabıyla, ancak ehemmiyetsiz bazı cesaret ve telefat (zayiat) ika edebilmiştir. Buna mukabil (Berilin) ismindeki 18 toplu 3400 tonluk ve 20 mil sürati haiz ikinci sınıf muhafazalı kruvazör ile diğer iki gemi isabet eden Alman mermileriyle rahne-dar (zarara uğramış) olarak saff-ı harbden çekilmeye mecbur olmuşlardır. Gerek bu sefinelerde gerek diğerlerinde mürettebatça da epey mühim telefat vukua gelmiştir.
Ertesi günü İngiliz gemileri yine alman bataryalarını iskata (susturma/durdurma) çalışmışlarsa da sahilden atılan ilk mermiler, bombardımana iştirak eden bir torpido çekerin kazanını patlatarak batırmış ve bunun üzerine bütün İngiliz filosu ric’at (geri çekilme) etmiştir.
O havalide kemal-i şiddetle devam eden muharebat-ı beriyye esnasında İngiliz gemileri yine ara sıra Alman ordusunun sağ cenahını iz’ac (rahatsız etme/tedirgin etme) eylemek üzere sahili bombardıman etmeye geliyorlarsa da her defasında da; bataryalarının mevzi ve mevkilerini her gün daha ziyade tahkim eden (sağlamlaştırma) Almanların müessir endahtına (silahla ateş etme) maruz kalarak avdete(geri dönüş) mecbur oluyorlar.
Kahraman (EMDEN) in şanlı akibeti — kahraman (EMDEN) nihayet kendini bekleyen şanlı akibete kavuştu. Bu küçük Alman kruvazörü hind denizlerinde, o bi- payan (sonsuz) ummanlarda tek başına dört aya yakın bir müddet hükümran olduktan sonra, kahramanlığını ilan eyleyen müthiş bir dövüşmeden sonra yine Hindistan sularında battı. (EMDEN) in bu muazzam İngiliz müstemlekesinin sahillerinde yatan; batmış, delik deşik olmuş harp teknesi kırık fakat muzaffer bir kılıç gibi daima İngiliz bahriyesinin sinesine saplanıp kalacaktır.Genç Alman donanması bu kahraman kruvazörünün bi-misal (emsalsiz) muvaffakiyet ve muzafferiyatı ile ne kadar iftihar etse sezadır.(yakışır/uygundur) Çünkü şimdiye kadar (EMDEN) in yaptıklarını hiç bir gemi yapmaya muvaffak olamamıştır. Bahr-i Muhit-i Hindi (Hind okyanusu) gibi bir denizde, Asal-harekeden ve her türlü muavenetten mahrum bir halde 3600 tonluk hafif bir kruvazörün dört aya karib (yakın) bir müddet daima muzafferiyatlarla tetevvüc( taçlanmış) eden akınlar yapmış, yüz bin tona yakın ve kırkı mütacaviz sefain-i ticariyyeyi zapt ve gark etmiş, düşman sahillerini topa tutarak petrol sarnıçlarını yakmış, kendi cesamet(büyüklü/irilik) ve kuvvetinde bir kruvazörü ile bir torpido çekeri ale’l-gafle (dalgınlığa getirerek) bastırarak batırmış ve nihayet faik bir düşman kruvazörüyle şeciane(cesur/yürekli) çarpışarak batması hakikaten emsalsiz ve şayan-ı hayret ve takdir bir silsile-i menakıb, bir destan zafer teşkil eder.
Kendisinden ser’i ve kuvvetli yetmiş kruvazör tarafından takip edilen, binaen aleyh mütamadiyyen seyr-ü sefer, firara mecbur olan bir gemi değil; hatta alelade ahval ve şerait tahtında Karakol vazifesini if’a eden bir sefine bile asal-hareke’den mahrum olarak hind denizlerinde dört ay müddet böyle dolaşamazdı. (EMDEN) kruvazörü ise dört ay müddet yetmiş harp sefinesinin peşinde koştuğunu bildiği halde tesadüf ettiği her düşman tüccar gemisini ka’r bahre (denizin dibi) indirmek suretiyle hind denizlerinin hakim ve sahibi olmuştu. Telli ve telsiz telgrafların, kabloların vesair işaret-i ziyaiyye-i (işaret ışıkları) muhaberenin (haberleşme) dünyayı bir ucundan öbür ucuna kadar kat’ eylediği böyle bir devirde İngiliz, Fransız, Rus, Japon kruvazörlerinin elinden dört ay müddet kaçıp kurtulmak hakikaten harika adına seza (yakışır) bir vaka-i harbiyedir. (EMDEN) in süvarisi (VON MÜLLER) in bu al’i-maharet ve dirayetinde büyük bir hiss-i insaniyette inzimam ediyordu. Zapt veya gark ettiği gayrı muharib-i sefain-i ticariyyenin mürettebatını adetleri biraz tezayüd (artınca/çoğalınca) edince, en son eline geçen sefineyi bi’l-irkab (bindirilerek) müreffehen (rahat) bir limana gönderiyordu. Halbu ki Alman kaptanının telef etmeye kıyamadığı bu yüzlerce insan, kruvazörün bulunduğu mevki-i düşmanın takip sefinelerine haber vermek suretiyle Alman gemisine pek çok fenalılar ettiler. Şüphesiz (VON MÜLLER) in yerinde bir İngiliz zabiti olsaydı gemisini kurtarmak, mevkini düşmanlarından gizlemek için bütün o sefain-i ticariyyeyi mürettebatıyla beraber denizin dibine göndermekten çekinmezdi.
3600 ton cesametinde (büyüklük), saatte 24 buçuk mil sürati haiz ve 12 adet on buçuk santimetrilik küçük topla mücehhez bulunan bu kruvazörün İngiliz ticaret bahriyesine indirdiği mütevelli darbeler pek müthiştir.300.000 lira kıymetinde bulunan (EMDEN) 96.000 küsur tonluk ve iki milyon liralık sefain-i ticariyyeyi batırmış, kendi kıymetinde bulunan (YEMŞU) namı Rus kruvazörüyle la-ekal (en azından) yüz bin liralık bir Fransız torpido çekerini ka’r bahre (denizin dibi) indirmiştir. iki buçuk milyon liraya baliğ olan bu hasar üzerine (Bengal) körfezindeki petrol sarnıçlarının ihrakından(yakılmasından) mütevellid zarar ve ziyanda caba!…
En sonunda hind limanlarından birinde ki kabloyu keserken yakalanan ve üç yüz kişiye baliğ olan mürettebatının iki yüzü maktul düştükten sonra kendi kendini batıran bu kahraman kruvazörün badi (sepep) olduğu müthiş zararlardan İngiltere ve müttefiklerini kurtarmak şark-ı (SİDNEY) ismindeki seri’ İngiliz kruvazörüne müyesser olmuştur. 5600 ton cesametinde 25 buçuk milyon süratinde 50 çap tul’unda (uzunluğunda) 15 santimetrelik sekiz topla mücehhez olan bu seri kruvazör her cihetçe (EMDEN) e faik idi. Esasen inşa edilen İngiliz gemilerinden dun (aşağı) bir kuvvettedirler. bil-hassa (KÖNİSGBURG), (EMDEN) (menz) sınıfı seri ve hafif Alman kruvazörleri 3500’den 4500 tona kadar cesameti haiz oldukları halde yalnız 40 çap tul’unda (uzunluğunda) 10 buçuk santimetrelik on veya on iki topla techiz dilmişlerdir. Halbu ki bu sınıf kruvazörlerle aynı senelerde yapılan İngiliz kruvazörlerinin süratleri bazen mesavi (kötü) bazen biraz daha noksan ise de, her halde kısm-ı azami (büyütülen parçalar) 45 veya 50 çap tul’unda 15 santimetrelik mutavassıt (ortalama) toplarla mücehhez bulunmaktadırlar. Böyle uzun çaplı 15 santimetrelik topların ise 40 çap tul’undaki 10 buçuk santimetrelik toplara nispetle çok kuvvetli ve mücerreb( tecrübe olunmuş) olduğu (EMDEN) in zabıtan ve efradının maharet ve şeceat-i fevkaladesine rağmen (SİDNEY) kruvazörüne mukavemet (yardım) edemeyişinden pek aşikar bir surette anlaşılıyor. Almanların biraz daha noksan ton ile biraz fazla sürat elde etmek için kruvazörlerini yalnız 10 buçukluk toplarla tecavüz eylemekle hata ettikleri anlaşılıyor. Eğer (EMDEN) hiç olmazsa iki adet 10’luk veya 50 çap tul’unda 10 buçukluklarla mücehhez bulunsaydı (SİDNEY) kruvazörüne karşı şüphesiz ki daha ziyade mukavemet (dayanıklılık) gösterir, daha fazla bir ümid-i muvaffakiyetle harp eyler, belki galebe bile ederdi.
Bila-de zikr ettiğimiz ahval ve şeriat tahtında (EMDEN) tarafından elde edilen muvaffakiyeti azime(büyük başarı) daha pek genç olan ve hasımları tarafından bu harpten evvel tecrübesizlikle itmam edilmek istenilen Alman bahriyesi için cidden şayeste-i iftihar ve tarih harbi bahride şimdiye kadar bu derece muvaffakiyetle sevk edilmiş bir misali daha görülmeyen şanlı ve şerefli bir vak’a teşkil eder.
Evet, (EMDEN) battıysa yaşasın (KARLSRUHE) ! Alman donanmasından ayrılıpta İngiliz ticaret bahriyesini mahva azmetmiş olan Alman kruvazörleri anlaşılan fedakarlık ve kahramanlık sahnesinde yekdiğeriyle müsabakaya çıkmışlar. (Gineisenau), (Şharnhorst) ismindeki zırhlı kruvazörler ŞİLİ sularında iki İngiliz gemisini tepelerken hafif kruvazörlerde İngiliz tüccar gemilerini bi-aman bir takip ile mütemadiyen denizin dibine indiriyorlar. Bütün ibhar-ı muhiteyi dolaşan düşman kruvazörleri nihayet (EMDEN) i ile geçirip bitiriyorlar. Diğer bir Alman kruvazörü, (Karlsruhe), hind sularına gömülen arkadaşının intikamını almaya yemin etmiş gibi, eskiden beri devam edip gelen faaliyetlerini ahiren teşdid (şiddetlendirme) ve tezyid (arttırma/çoğaltma) ediyor. Ahiren Amerika cenubunda ki (SANTA CRUZ) limanına musallat eden (karfield) namındaki İngiliz sefine-i ticariyyesi (Karlsruhe) kruvazörü tarafından gark edilen on İngiliz gemisinin, mürettebatını teşkil eyleyen 439 kişiyi mezkur limana çıkarmıştır.
Abidin Daver
MÜTERCİM: SERPİL BİRGÜN
İTALYANIN ALMAN MUHİBANIYLA MEŞHUR YENİ HARİCİYE NAZIRI MÖSYÖ SİDNEY SONNİNO
NASIL GİTMİŞLER
Altıncı makale
Sirenayka (1) sabahı – erkenden güneş, kamaramın pencereciğine (lomboz) vurdu, uyandım. Acele giyindim. Yukarı çıktım. Kara, sağımda, ancak iki mil mesafede idi. Bana kendisinin tatlı dere yataklarını, uzun burunlarını, güzel sahillerini, şarktan garba bir teselsül seri ile imtidad (uzanmak) eden ve denizden iki kademeyi muhaceme ile semaya çıkan dağlarını gösteriyordu. İşte Sirenayka’nın kıymeti. Ben onu görmeği ne tatlı hararetlerle arzu ediyordum. O kadar ki: Evvela onu görmek için, Bingazi’de çıkmadım. Bu toprağı ve bu dağı ki: Onun en yüksek tepesinde Sirenayka’nın bütün hüsnü şahanesi doğar ve ölür. Bütün bu güzellikleri ben hayalimde bir yabani cennet gibi tasavvur ediyordum. Uzun uzun seyir etmek için, küpeşteye yaslanarak kendimden geçtim. Öyle durdum. Pür dikkat ve pür tecessüs idim. Fakat teheyyücümden (heyecan) nereye baktığımı, neyi gördüğümü bilmiyordum. Gözlerimden bütün varlığıma müsterih ve kuvvetli bir sevincin döküldüğünü his ediyordum. Fakat bunda, bedia (beğenilen) hiçbir zevk yoktu. Birkaç muntazam hattan, basit bir bi-intihaiyeden (sonsuzluk) ve nihayet güzel bir manzara olmaktan fazla bir şey olmayan bu karşımdaki toprak, kendisiyle, o kadar dikkat ve heyecan ile meşgul olmağa değmezdi. Deniz ve sema hattın mütevaziyesinin arasında, mutedil bir irtifada, bir silsileyi cibal… İnsanı müteheyyiç etmek için pek az bir güzellik.
Fakat bu toprak ve bu cibali müteselsile, nihayete kadar yeşil ve nebattar idi. Dar ot dar pür ruh ve pür hayat. Güzün vasıl olabildiği müntehaya kadar, bir şehir, bir köy, bir ev beyazlığı yok. Hep yem yeşil, her taraf sakin ve sâkit. Hemen hemen denebilir ki; Suları ve dağlarıyla metruk ve esmer toprakların üzerinde, bunun büyük olması lazım gelen işleri, parça parça, küçük demetler halinde, çadır altında yaşayan bedevi aileleri yapmışlar; Bu manzarayı zümrüdünü vücuda getirmişlerdir. Bu mülahaza ile kuvvetli dürbünü gözüme dayadım, bütün o âlemi ihzarda, bir çadır, bir duman, bir işareti hayat adam aradım. Böyle bir işaret keşfine, uzun aramalardan sonra dahi, zaferyab olamadım. Bu manzarada doğru, mümtedd (uzayan) ve bi-intiha (sonsuz) az açık yeşiller karışan bu cihan eşcarda (ağaç) insan hayatı bulunmayınca, sabahın bu vaktinde renklerin nazarı tağlid (yanılma) ettiği zannında bulundum.
Fakat hakikaten insan işi olmayan bu karşımdaki sathı zümrüdün kısmen kuyu ve kısman az açık yeşil olarak, o kadar hâkim ve müstevli idi ki: Dağların iniş ve çıkışlarını dahi örtüyor, bazı yerlerde yamaçlarda, süratle akıyordu. Bu azim yeşilliğin münbağı hakikiyesini aramaktan gözlerim yoruldu.
(1) Sirenayka – Afrika kıtasının sahil şimaliyesinden bir büyük hattadır. Hattı Mısır ile Sırte körfezi arasındadır. Şimal garbiye doğru denizin içine uzanmış bir burç şeklindedir. Birka zamanı kadimde Kirnayık ismiyle maruf olup, sahili bazı Yunan muhacirleri tarafından iskân olunmuştu. Elyevm kâh Trablusgarp vilayetine mahak, kâh müstakil mutasarrıflık ve bazen de ayrıca bir vilayet suretinde idare olunup merkezi olan Bingazi ismiyle maruftur.
Sırte körfezinde 30.17.43 arz şimali ile 16.39.9 tul şarkideki noktasından Mısır hududundaki reis el-Kınıs burnuna dek Birka’nın sahili 805 kilometredir. Memleket cenuben sahrayı kebire doğru hayli vasidir. Fakat iç tarafları çöldür. Vasi bir burç ve sibh-i cezire (yarımada) suretinde denizin içine uzanmış kısmı mürtefi dağlıktır. Bu dağlardan birçok dereler ve çaylar akmakla ve gayet güzel meralar ve çayırlarla mesturdur. Asla Afrika’yı andırmayacak ve İtalya’nın en güzel yerleriyle müsabakaya girişebilecek bir haldedir
<<Kamüs-ül-a’lâm>>
SÜVEYŞ KANALI VE İNGİLTERE
Müttefikimizin muharrirlerinden (Stefan Çuiğ) Süveyş kanalının İngilizler için haiz olduğu ehemmiyet-i fevkalade hakkında bazı şayan-ı dikkat mütalaalar serd (düzgün söyleme) etmektedir. mu-ma ileyh (sözü geçen kişi) diyor ki:
Kurun-u vusta (Ortaçağ da) nasıl edvar -ı(zamanlar/asırlar) muhtelifede nam-dar mimarlar büyük katolik kiliselerini vücuda getirdilerse ensal-i adidede İngiliz rical hükümeti (hükümetin ileri gelenleri) İngiliz hakimiyeti bahriyesi denilen binay-ı muhteşemi müttehid (birleşik/birlik olmuş) bir plan takip etmek suretiyle inşa eylemişlerdir. Birinci kanal olan Manş denizi İngilizlere hediye olunmuş idi. Cihana hakim olan ikinci boğazı Cebel-i Tarık’ı ispanyalılardan cebren makam-ı teşekkürde aldılar, üçüncü ve dördüncüyü desise (hile) ve politika ile gasp ettiler. Üç asır zarfında bütün vazife hitam bulmuş, bütün geçitler elde edilmiş, ve hakimiyet bu suretle el geçirilmiş idi. Çünkü İngilizler dar boğazlara hakim olanın vasi'(geniş) denizleri yed-idaresinde bulunduracağını ve dünyaya hakim olan yollar kimin elinde bulunursa varidatın (gelir) ona akacağını biliyorlardı. Üç asır zarfında küçük İngiliz adaları bütün adalara ve kıtaat-ı arza (bütün topraklar/ülkeler/memleketler) yolları sedd etmiş(kapatma/tıkama) idi. O suretle ki İngiliz toplarının nazar-ı tehdidinden geçmeden dünyanın hiç bir tarafına gitmek kabil değildir.
Halbuki İngilizlerin listesinde bir açık vardı. Onlar bütün bahri yolları işgal etmişlerdi. Fakat tabiiyyetin kuvve-i endişesiyle değil fevka’l -beşer (insan üstü) bir azim ve sebat neticesinde münakalata (nakil/ulaştırma işleri) küşad edilen (açılan) Süveyş kanalı açıktaydı. Süveyş kanalı fikri pek eski, tarih-i beşeriyet kadar eskidir. Milad-ı İsa’dan beri çok asır mukaddem(üstün/değerli) Mısır hükümdarları esirlerini mezkur kanalı hafr etmeye( kazmaya) gönderirlerdi. Halbuki o zaman arzuy-i beşerden daha kuvvetli olan sahra esirlerin açtığı mavimtırak su yolunu tekrar yutar ve bunca mesai pek az zaman zarfında kaybolup giderdi.
Bilahare geçen asrın nısfı sanisinde (ikinci yarısında) (lespes) yüz kilometre tul’unda (uzunluğunda) olan araziyi yarıp Hindistan tarikini sülusan (üçte iki) nispetinde tenkıs (azaltma)etmek ve orasını ticaret-i cihana küşade bulundurmak planını tatbike teşebbüs eylediği zaman İngilizler bu teşebbüse karşı lakayt duruyorlar idi. Onlar uzaktan bakmakla iktifa (yetinme)ediyorlar ve hiç seslerini çıkarmıyorlardı. Fikr-i tesbit hiç bir zaman İngilizlerde görülmemiştir.İngilizler Hollandalıların Amerika’yı, Fransızların Kanada’yı, Portekizlerin Hindistan’ı zapt etmelerini beklemişler ve en büyük müşkülat iktiham (saldırı/hücum) edildikten sonra bitap düşen bu devletlerin üzerine hücum ederek ellerinden say’ilerinin mükafatını almışlardır. İngiliz kavminin bir diğerinin yem toplamasını, yuva yapmasını bekledikten sonra onun üzerine yine hücum ve aynı yuvasını zabt eden hayvanlara benzeyen bu hareketi Süveyş kanalı meselesinde dahi iş muvaffakiyetle neticelenmedikçe İngilizleri intizar ve sükuta davet eylemiş idi. Kanalın esnayı hafrinde (kazılma sırasında) müşkülatın yekdiğerini vay (yazık etmek) ettiğini gördükleri zaman İngilizler için için istihza (alay etmek) ediyorlardır. Mühendislerin azim ve metaneti bütün müşkülata rağmen kanalın inşasını hitama (son/netice) erdirdiği zaman İngilizler şüphe ve tereddüde düşmeye başladılar. 1869 senesinde bu muazzam teşebbüs muvaffakiyetle hitam bulmuş, Avrupalıların ancak hayallerinde tecessüm(görünen/beliren) eden Hindistan ve Japonya Avrupa kıtasına yaklaştırılmış idi. Kanalın resm-i küşadında (açılışında) bütün Avrupa prensleri hazır bulunmuşlar ve her tarafta şenlikler icra olunmuş idi. Yalnız İngilizler bu merasime iştirak etmiyorlardı. Onlar da şenlik yapmıyorlar yalnız hesap edip bekliyorlardı.
Bir kaç ay sonra Almanya-Fransa muharebesi başladığından İngilizler Süveyş kanalı meselesinde çok beklemeye mecbur olmadılar. Dünya yine birbirine karıştı. Bu gün Avrupa harb-i umumiyyesinden dolayı Panama Kanalının resmi küşadı nasıl sükunetle geçiştirildi ise o vakit de Süveyş Kanalının ehemmiyeti sakıt(itibardan düşmek) oldu. Kanal teşebbüsünde alakadar olanların ümidi zail(sona erme) oldu. Tahvilatı (borç senetleri) fiyatı da düştü. Bir taraftan Fransa Almanya’ya harp vergisini i’ta (vermek) ile meşgul iken diğer taraftan Almanya devletinin yeniden te’sise uğraşıyordu. Artık ingiltere için şikara(ava) atılmanın zamanı gelmiş idi. Disraeli (Beaconsfield)(Benjamin disraeli), o ihata-i recül siyasi, fırsat zamanını epeyce takdir ederek parlamentoyu haberdar etmeden gizlice hidivden bütün Süveyş hisselerini saatın aldı. Parlamento meseleden haberdar olduğu zaman müthiş bir gürültü koparmaya başlamış idi. Gazeteler ve avam kamarası kıyamet koparıyordu. Ve eshamın (senetler) hiç bir kıymeti haiz olmadığı söyleniyordu. Disraeli ise işin gayet mühim olduğunu söyleyerek kendisini müdafaa ediyor, fakat onun ehemmiyet-i azime-i siyasiyyesini yine mektum (gizli) tutuyordu. O ehemmiyet-i azime cihana hakim olmak için lazım olan son anahtarın İngilizlerin eline geçmesi idi. (Disraeli) az zaman zarfında varidatın (gelir/aylık/yıllık) terfi( yükselme) etmesinden dolayı her iki cihetten ihraz-ı galibiyet (galibiyet kazanmak) eyledi. Herkes onun yaptığı işin ehemmiyetini takdire başladı. Yalnız kanalın İngilizlere aid olması için civarındaki arazinin İngilizlere geçmesi lazım geldiği ileri sürüldü. Bunun üzerine İngilizlerin teşvikiyle bir ihtilal çıkarıldı, bu müdahale için vesile-i ittihaz edildi (kabul edildi), Mısırdan sonra Sudanda zabt oldu ve İngilizlerin nazarları daha ilerilere Kongo’ya doğru teveccüh (yönelme) başladı.
Avrupa’dan Süveyş kanalına dahil olundu mu, insan şarkın (doğunun) elvan-ı muhtelifesine (birbirine zıt renkler) bürünmüş gayet dil-rüba (gönül alan) bir manzara karşısında bulunur. Kanal ikinci defa olarak mürur (geçme) edildi mi, artık bu manzara nazar-ı dikkati celp etmez, sahra pek ıssız olur, önünüzde ki muhtelif renkler size de bir te’sir bırakmaz. Sizin için en ziyade calib-i (celb eden /çekici) dikkat olacak şeyler vapurların ne büyük bir kayd u ihtiyat ile (ileriyi görerek) kanalı mürura (geçmek) çalışmaları, kılavuzların ihtimamatı(dikkatle çalışmak), diğer bir vapur ile karşılaşıldığı zaman derhal ittihaz edilen tedabir (tedbirler) vesairedir. Kanal her gün tathir (temizlemek) edilmeli, kumları taranmalı ve en küçük bir dalganın bile duvarları tahrip etmemesine dikkat olunmalıdır. Kanalın bütün sahili duvarların akmaması için sırıklarlarla taht-ı muhafazaya alınmıştır. Vapurlar içeriden hatve ve hatve kemal-i itina ile ilerlerler, açık bir ovada yürüyen bir yolcu gibi değil, gizli yollar takip eden bir kaçakcı gibi yol almaya gayret ederler.
Ahval bu merkezde iken der saadette cihad-ı ekberin (en büyük savaş) ilanından beri ve devleti- Osmaniye muhasamata (düşmanlık) ibtidar (bir işe süratle başlama) ettikten sonra İngiltere de hasıl olan endişenin neden ileri geldiğini anlamak müşekkel değildir. İngilizlerin cihana haki olmak için ellerinde bulunan diğer geçitleri kolayca müdafaa edebilirler. Cebel-i Tarık ve Manş denizi ne bir donanma tarafından işgal ve ne bir ordu tarafından tahrib edileblir. Bunlarda İngilizlerin en mühim geçitlerinden ibaret olmakla beraber donanmaları ve zırhlıları sayesinde kabil-i müdafaa bir haldedir. Halbuki Süveyş kanalıda İngiltere’nin en mühim ve bekası için elzem bir kanalı olduğu halde orasını müdafaa etmek kolay değildir ve mahir-ane (ustalıkla) bir darbe ile bir anda kanal tahrip olunabilir. Orada münakalatın (ulaştırma işleri/nakil) kısa bir müddet için inkıtayi (kesilme) İngilizlerin hakimiyetini mahv edebilir. Bundan iki sene mukaddem dinamit ile dolu bir vapur kanalda battığı zaman İngilizlerin ticaret bahriyesi de boğulmak derecesine gelmiş idi. O zaman vapur kanal sahilinin tahrip edilmesinden kurtularak bir türlü ber -hava(infilak) edilemiyordu. Onun için vapurun ortadan kaldırılması ve kanalın tathiri (temizlemek) için günler geçti. Bütün bu günler zarfında Hindistan ve Avrupa alem-i ticareti küçücük bir vapurun yüzünden beklemeye mecbur kaldılar. Tam yerinde küçük bir vapur batırmak, sahilde ki sırtları en müesser noktasında tahrip etmek ve bu gibi küçük icraat kanalda bi hadd (hadsiz/sınırsız) ve hesap neticeler tevlid(sebep olma) edilebilir. Hindistan, Avustralya ve İngiliz hakimiyeti tahtında bulunan diğer memleketler o zaman binlerce mil uzaklaşacak ve askerlik nokta-i nazarından ayrışılamayacak bir hale gelecektir. İngiliz ticaretinin cereyanı düçar-ı tevkif olacak ve ötede beride bu tevkif İngiliz hakimiyetinin iflasını intac(sonuçlandırma/doğurma) eyleyecektir. Bahri İngiltere de ancak Süveyş kanalında kat’i bir darbe indirilebilir, başka yerde değil!
Türkler bunu biliyorlar, aynı şey İngilizlerce de ma’lumdur. Ticaret vapurlarının korkusuzca seyrü sefer ettikleri kanal sularında şimdi İngiliz zırhlıları tarassud (bekleme/gözetme) icra edebilirler. İngiliz zabitleri ellerinde dur-bin (dürbün), Türk askerlerinin ve bedevilerin gelip gelmediklerini ufukta taharri (arama/araştırma) ile meşgul bulunuyorlar. Süveş kanalındaki müsadama İngilizlerin tali’leri(talihleri) için büyük mahiyyeti haiz olacak, oradaki muharebe bir muharebe-i kat’iyye olacaktır. Sahranın aldatıcı dumanı arasından hilal bütün halet-i tahuri(tertemiz hal) ile arz-ı endam edecek ve Mısır hükümdarlarının, İranlıların, muazzam Roma imparatorluğunun ve daha bir çok devletlerin ihtişam ve zevalini hiç bir his duymadan müşahede eden şark yıldızları bu defa kendilerini de ihata eyleyecek olursa İngilizler pek garip düşüncelere dalacaklardır.
Mütercim: SERPİL BİRGÜN
mısır hakkında
tarihi
. . .
Kıbt (Mısır’ın eski halkı) bu kelime lisan-ı Arap’a İslamiyet’in mebde’-i zuhuruna doğru geçmiştir ki aslı lügat-ı Yunaniye’deki aigyptos (bu kelimenin açılımı Aigos İptios; yani Ege’den sonraki anlamına gelen bileşik sözcükten gelmektedir ki bu sözcük coğrafi olarak düşündüğümüzde de şimdiki Yunanistan’dan güneye doğru baktığımızda Ege Denizi’nin ardındaki Mısır’ı simgelemektedir) kelimesidir. Araplar memleketin sekenesine (yerli halkına) kıbt veyahut ya-i nispetle (çoğunlukla) Kıpti tabir ederler, asıl memlekete ise bir lügat-ı kadime-i samiye olan Mısır ismini verirler [1]
[1] Elsine-i samiyeden (Sami dillerinden) olan İbrani’de Mısır kelimesi Mısraîm şeklini ahz eder. Kadim Asurîlerin Mısır’a muvassaran ismini verdikleri bazı müdekkikîn (tedkik edenler) tarafından iddia olunmaktadır.
Mısır’ın fethi ve teshirine on sekizince asır hicrette ibtidar (bir işe süratle başlama) (Miladi: 639) tarihi fetihten itibaren bu hattı mübareke, İslâmın siyaseten, zihnen, dinen inkişâf (meydana çıkma) ve tevessü (yayılma) ettiği bir merkez-i mühim halini iktisap etti. Mısır’ın ahval-i kadimesi – bu makaledeki hedef-i maksude (kasdolunan) göre – on sekizinci asır hicretten bin iki yüz on iki tarihi hicrisine kadar güzerân (geçen) eden zamandan ibarettir; ahval- i hâzırası (zamanın şartları) ise bin iki yüz on iki tarihi hicrisinden bed-i ile (başlayarak) zamanımıza kadar mümtedd (uzanan, sürekli) olan devredir.
Mısır’a icra-i hükümet etmiş olan
Tarihi Miladi | Hulefâ-u-Selâtin | Tarihi Hicri |
639 – 641 | Amr ibn el-As tarafından Mısır’ın fethi | 18-21 |
641 – 658 | Hulefâ-i Raşidinin (ilk dört halife dönemi) valileri tarafından Mısır’ın İdaresi | 31-38 |
658 – 750 | Beni Ümeyye (Emevi) Valileri tarafından Mısır’ın İdaresi | 38-132 |
750 – 868 | Hulefâ-i Abbasiye Valileri tarafından Mısır’ın İdaresi | 132 – 254 |
868 – 905 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş Olan Beni Tolun Sülalesi | 254 – 292 |
905 – 935 | Hulefâ-i Abbasiye Valileri tarafından Mısır’ın İdaresi | 292 – 323 |
935 – 969 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş Olan İhşidiye Sülalesi | 323 – 358 |
969 – 1171 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş OlanFatımiye Sülalesi | 358 – 567 |
1171 – 1250 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş Olan Eyyubiye Sülalesi | 567 – 648 |
1250 – 1390 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş Olan Memalik-i Bahri Hanedanı (Memluklar) | 648 – 792 |
1390 – 1517 | Mısır’da İcra-i Hükümet Etmiş Olan Memalike-i Burciye (Memalik-i Burjiye) Hanedanı (Memluklar) | 792 – 923 |
1517 – 1898 | Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır’ın Saltanat-ı ebed-müddet-i Osmaniyeye zamm ve ilhakı | 923 – 1212 |
***
Tekâmül Tarihi
İslamiyetin zuhuruyla beraber vukua gelen fütûhât-ı azimeden vâsi’-ül-huhûd bir devlet-i muazama-i İslamiye teşükkül ve teessüs etmiş ve mehd-i mukaddes İslam, makarr-ı hilafet-i uzemâ (Hilafet büyüklerinin merkezi) olan Medine-i Münevvere (Medine şehri) – mevki coğrafyası itibariyle – bu muazzam devletin Bahr-i Ahmer’e karîb (Kızıldeniz’e yakın), etrafı yadıyalarla muhât (çevrilmiş) bir nokta-i baîdesinde (uzak) kalmıştı. Bu esnada Bizans’ın zir (alt) hükümetinde bulunan Mısır İslam için bir tehlike-i daime teşkil ediyordu, çünkü Bizanslıların bir askeri limanı olan Süveyş (Araplar Süveyş)’e Kalezm’de derler ki Yunanca eski ismi olan (Kalisma’dan muharriftir) kurbiyeti (yakınlık) hasebiyle Medine-i Münevvereyi tehdit eyliyordu. Diğer cihetten Mısır, arazisi feyz ve bir kütle, mahsulâtı kesir bir memleket olup Hicaz’ın iaşesi için iktiza (lazım gelen) eden erzak ve hububat buradan Bahr-i Ahmer tarafıyla, Suriye ve Irak gibi kıtaat-ı baîdeden (uzak ülkeler) daha ziyade suhuletle (kolaylık) naklediliyordu. Zaten fethi müteakip Mısır’dan Hicaz’a muntazaman erzak ve hububat nakledilmeye başlanmıştır. İşte biri siyasi, diğeri iktisadi bu iki dalıyla istinat ederek bazı müverrihler (Tarihçiler) Mısır’ın halife-i sani Ömer Bin El Hattab’ın rey ve arzusu hilafında olarak Amr Bin El-Âs tarafından icra edilmiş bir hareket-i askeriye neticesinde zapt edildiği mutâlaa-i tarihiyesini cerh (çürütürler) ederler. Hicret-i nebeviyyenin on sekizinci senesinde Ceziret-ül-Arap’ta (Arap Yarımadasında) sükûn ve asayiş tamamıyla teessüs etmiş ve dâhili gazvelere ( iç savaşlara) artık nihayet verilmişti; bu tarihten itibaren Ceziret-ül-Arap’a mücavir (komşu) olan memalik (memleket) ve büldânın (memleketler, şehirler) feth ü teshiri siyaset-i İslamiyenin hedef-i yeganesi oldu. Ale-l-husûs (hele) bu sırada nizaat-ı mezhebiye (mezhep kavgaları) ile baştanbaşa tezebzüb (kararsızlık) ve iğtişaş (karışıklık) içinde yuvarlanan Mısır’ın hal-i mevkii haricen istilasını teshil (kolaylaştırmış), adeta davet ediyordu. Mısır’da, İranlıların on sene kadar imtidâd (süren) eden hâkimiyeti imparator Heraklius’un galibiyetiyle hitam bulduktan sonra, Bizans aleyhinde kuvvetli bir amel-i ma’kûs peyda olmuştu. Havza-i memaliğinde (idaresi altında bulunan memleketlerde) vahdet-i mezhebiyeyi tesis ederek fark-ı muhtelife-i nusarâ beyninde hükümran olan nizaat (çekişme) ve müsâdemata (çarpışmalara) nihayet vermek maksadıyla Herakliyos cenab-ı yesûîn (Hıristiyanlığa ait) yalnız lahûtiyetine (ilahiliğine) mu’tekad (inanılan) bulunan fırka ( insan grubu) ile hem lahûtiyetine, hem de nâsûtîyetine (lâhûtun zıttı, insanlıkla ilgili) itikat eyleyen fırka mâ-beyninde (iki şeyin arası) bir zemin-i itilaf bulmak üzere Kadıköy’ünde içtima eden Meclis-i ruhaniyi (Hıristiyanların, mezheplerine ait işlerin tetkikiyle vazifeli bulunan heyet) akd ettiriyordu. Kadıköy meclis-i ruhanisinin icat eylediği destur-u itilaf, Cenab-ı yesûîn (Hıristiyanlığa ait) yalnız lahûtiyetine itikat etmekte sebat ve ısrar eden Nasârâ-i Kıptıye (Hıristiyan Kıptıler) tarafından şiddetle reddedildiğinden, netice-i me’mûle (umulan) husûl-pezir (hâsıl olmuş) olmadı. Yekdiğeri takiben vukua gelen muharebat-ı azîme hasebiyle mazâyıka-i maliyeye (mali sıkıntıya) düçâr olan Bizans’ın ağır vergiler talep etmesi ve umûr-i ruhaniye (ruhani işler) ile umûr-ı maliyeye (dünyevi işleri) patriklerin uhdesine ihale eylemesi Kıptileri Bizans İmparatorluğundan teberride (yüz çevirme) hizmet eylemiştir. Altı yüz otuz bir tarihi miladisinda İmparator Heraklius, Phasis (Phasisli Kyros) namında bir rahibe memleketin bütün idare-i mülkiyesinden riyasetini de tevciye ederek İskenderiye Patrikliğine tayin eyledi. Phasis, Piyapi on sene devam eden mücadelatı esnasında Kıpti kilisesini Anfalibyan meclis rahiplerinin vaz ettiği destur-u itilafı kabule sevk etmek ve cehti maliyenin varidatını tezyid eylemek için en şedid vesaite müracaatla uğraşmakdan bir an ferağ olmadı. An’anât-ı Kıptiyeye (Geleneksel Kıpti) nazaran Mısır’ın ehl-i İslâm tarafından istila edilmesi esbabını tehiye eden Phasis olduğu gibi Mısır eşraf-ı-rüûsanından İslamlarla muâhede (antlaşma) akd eyleyende yalnız Phasis’tir. (1) Tarihi meşhur olduğu üzere Mısır’ın fatihi, Suriye gazalarında İslâm’a hizmet-i mebruresi (hayırlı, makbul) sebk (ileri geçme) etmiş olan eshab-ı kirâmdan (Hz. Muhammedîn sahabeleri) Amr Bin El-Âs’dır. Hicretin on sekizinci sâlında (yılında) Amr Bin El-Âs, Mısır’ın askeri muhafızadan hali bırakılmış olan hudut-ı şarkiyesinde birdenbire göründü. Hemen bir ay sonra, Kanun-i sani, 640: Miladi – Muharrem 19) ancak üç dört bin kişiye baliğ olan askeriyle, Pelusa (Pelusium) şehrini zapt etti. Amr Bin El-Âs, sahabi meşhur Zübeyir bin Avvam’ın taht-ı riyasetinde olarak isbâl (yollanılan) edilen takriben beş bin kişilik kuvve-i imdâdiyyenin kendisine iltihâkından evvel muharebe-i kat’iyyeye girişmedi bu kuvve-i imdâdiyenin vürûdu üzerine vukua gelen Heliopolis muharebesinde Agustalis Theodoros’un kumandası altında bulunan Bizans askeri perişan ve münhezim (hezimete uğrayan) oldu; bu harbi müteakip Âmr derhal Babil Mısır’ının mahallerinden birini işgal etti. (19 Recep, 18 sene) Babil’in kalesi birçok zaman mukavemet etmeye muvaffak olduysa da mahsûrin (kuşatılmış) miyanında bulunan Kyros, Bizanslıların muhalefetine rağmen, Amr Bin El-Âs ile müzakerata başlayarak tarafeynin akdine (iki tarafın anlaşmasına) karar verdiği ahitnameyi imparatora tasdik ettirmek üzere Kostantineyeye azimet etti. İslâmlarla böyle bir ahitname akd olunduğunu istihbar eden Heraklios pek şedid bir hiddet ve azap ezhar eyledi; hain-i vatan (vatan haini) olmak töhmetiyle itham edilen Kyros nefy’ ve iclâ (sürgün) edildi. Ceza-i bir müddet sonra Heraklios vefat ettiğinden gerek bu hadisenin husule getirdiği tesirat, gerek her türlü imdad ve muavenet ümitlerinin inkitayı Babil kalesinin teslim olmasına badi oldu. (21 Rebiülahir – 9 Nisan, 641) Babil Mısır’ı Nil Vadi-i ulyâsının (Yukarı Mısır Vadisi) miftahı (anahtarı) mesâbesinde (derece, kadar) olduğundan şark deltasıyla geçti. Bundan sonra Nil’i mürûr ederek nehri garb cehtindeki kolunu takip ede ede reh-güzârına müsâdif olan Negev (Necef) şehrini sulhen teshir edip İskenderiye’ye doğru ilerlemeye başladı. İskenderiye karşısında şedid bir mukavemete mütesadif oldu ve Aka şehri muvakkaten (geçici olarak) istila edebilse de kuvvetli bir surette müdafaa ederken deniz cihetindeki kaleyi fiilen zabt etmeye muktedir olamadı. Mısır’ın aksam sairesi üzerinde Amr Bin El Âsr’ın batâetle (ağır davranma) tevessü’ (genişleme, ilerleme) etmiş olan fütuhatına dair malumat kafiye-i tarihiye mevcut değildir. Bu sıralarda Kostantiniyenin meslek-i siyasetinde bir tebdil husule geldi. Mukaddema nefy (sürgün) edilmiş olan Kyros, Amr Bin El Âsr ile mümkün olduğu kadar Bizans’ın menafine (faydasına) muvaffak bir muâhede akd etmek için tekrar Mısır’a gönderildi.
Mabadı var…
Nakli: Lütfeddin Ahmet
(1) Âlem-i İslâm’da, Kokus, Mukokus, Kyros namlarıya iştihâr (şöhret bulmuş) eden zat işte bu patrik Phasis’tir.
Mütercimi: Birsen SEZGİN