DONANMA MECMUASI 9 / Kasım.1910
DONAMMA MECMUASI 9 – Kasım.1910
GAZİ BARBAROS HAYRETTİN Osmanlı milleti necibesinin hamiyet ve mürüvetine istinaden açılan ianeyi milliyeye 1000 lira ihda ve namı hüviyetini dahi ketum ve ihfa suretiyle izhar mahviyet eyleyen vatanın hamiyetperver evladı Kudüslü kardeşimize dananmayı Osmanî muaveneti milliye cemiyeti millet Osmaniye namına alenen beyanı takdirat ve teşekkürat eyler.
Matbaayı Hayriye ve şürekâsı.
MÜSLÜMANLARIN BU GÜNKÜ VECAİBİ
Âlemi İslami göz önüne getirecek olur isek, pek vazıh ve aşikâr olarak görürüz ki hemen iki üç asırdan beri, hele son Rus – Osmanlı sefer ve hailesini müteakip akılları durduracak, ciğerleri parçalayacak bir surette tedenni ve inhitat yolunu tutmuştu.
Adeta denebilir ki alemi islamın yegane muntazam ve muzaffer ordusu olan ve filhakika İslami Avrupa ya, hatta Avrupa’nın göbeği olan (Viyana) surlarına kadar ulaştıran Osmanlıların, hilafeti İslami’ye devleti muazzama sının zaman idaresi bir takım naehiller eline geçipte mağlubiyet ve hezimetleri yüz gösterince bundan alemi İslam baştan başa zarar görmeğe, bir bir İslamlar bulundukları memleketlerin en faal ve namuskar insanları oldukları halde bile acanip idare ve nüfuzu altına düşmeğe başlamıştı.
Bu mukaddemattan anlaşılır ki nice asırlardan beri ancak Osmanlı devleti, hükümet muazzamayı islamiyesi hemen yalnız başına hamiyi İslam olmuştur.
İşte bunun içindir ki acanibbe Osmanlı hükümetinin inkıraz ve izmihlali ile bütün Müslümanların, İslam aleminin maddi ve manevi hüküm ve nüfuzu sahayı arzdan imha edilebileceği fikir ve emeli beslemekte bulunmuştur ve nice senelerden beri bazı ecnebi devlet ve hükümetlerin hiç olmayacak bahanelerle hükümeti Osmaniye umuruna müdahale etmeleri de hiç bu fakir vamilin hiz faile çıkması içindir!
<<karaini enzal eden biziz, onun hafizunu biziz!>>
Hakikat aleyhisinin bir tecelliyi müşkülüdür ki Avrupa devletlerinin en ileri gelen hükümdarları mülakatıyla hükümet islamiyeyi Osmaniye ye, hilafet islamiye devletine hatme vermek karar ve tasmiminde iken, adda bir kısım ibrar dinin, ihyar islamın bu din ve devlete, dolayısıyla umum alemi İslam ve insaniyete taze bir hayat vermek emel fikir ve teşebbüsünü kalıp hülasasına elham ve ilka eylemiş :
Sayfa: 770
<<Ümmetimin ricali ve kahramanları cennete salih emelleri neticesinde girmediler; Belki oraya, o dar nayme hakkın rahmeti, nefeslerinin fedakarlığı, yüreklerinin temizliği, bütün Müslümanlar için besledikleri muhabbet ve merhamet ile dahil oldular.>> Fermude mashar olan bu ricali din ve millete zulüm ve istibdat içinde kavrulan halk fevç fevç iltihak ve dahalet eylemesiyle atıl beşerin idrakinden aciz kalacağı zulm ve udvandan beri, tamamıyla insanı ve islamı büyük bir inkilab meydana gelmiş; O mahud karar ve tashihi mahküm hiç eylemiştir.
Zulm ve cebanet, israf ve sefahat, vehim ve cehalet gibi nice mesaviyi ahlakiyesi ile Osmanlı ve Müslümanların başına getirmedik zillet ve bela bırakmayan <<Abdülhamit>>in aleyhinde canibi şeri ukdesinden, makamı aliyi mesihat ve iftadan sadir olan alem ve fetva şerife mucibince hilafet ve saltanattan hal ve tecrid edilmesi; makam samiyi hilafete bütün ahali mülümanın, ve erbabı hal ve akadın, ve eshab şuri ve meşuriyetin arzusu ve mütehadden ve tuan vaki olan talip ve biatı üzerine <<sultan Mehmet han hamis>> hazretlerinin geçmesi ile inkilab müşekkürü meydana getiren kudret ve müşit ilahiyedeki nusret ve hikmet bila taraf zahir ve aşikar olmuştur: elhamdülillah hamden kesiren ve elşükürallah şükren ve firen!
Bu suretle hilafet mukatddemeyi islamiye saltanat seniyeyi Osmaniye hükümet ve devleti imkan zaman nisbetinde kitap ve sanatın, icmaı ümmetin gösterdiği esaslar üzerine yeniden yeniye tesis ve teşkil edilmiş;
<<Müslümanların işi aralarında müşavere ile olur.>>
<<ah size emanet ve memuriyetleri ehline tevciye ve ihale etmenizi emir eder.>>
<<halk arasında idare ve muamelatta ancak adil eyle icrayı hüküm ve hükümet ediniz.>>
<<Allaha, resule, emir ve kumanda sahibi olanlara itaat ediniz.>>
<<ey insanlar, biz sizi, topunuzu bir erkekle bir dişiden yarattık. Mahaza birbirinizi tanıyıp fark etmeniz için sizi şube ve kabilelere, kavim ve milletlere ayırdık.>>
<<dinde cebir ve ikrah yoktur. Doğru eğriden fark oldu.>>
Sayfa: 771
<<zalimlere sakın meyil ve müdahane etmeyiniz, sonra size cehennem ateşi ulaşır.>>
<<aranızda niza ve ihtilaflı bir mesele çıktıysa? Onu hemen kitap ve senete müracaatla hal ediniz.>>
<<israf ve zulüm eshabına sakın itaat etmeyiniz. Onlar yeryüzünde sade fitne ve fesat koparırlar. Adil ve islaha, ihsan ve umrana hiç yanaşmazlar.>>
<<umur müslümanın bir kısmına nezaret eden bir amir ve nazar bir memuriyete Müslümanlar için en faydalı olan bir şahsı bırakıp ta başkasını nasip ve tayin ederse Allah, ve resulüallah, umum müminlere hıyanet etmiş olur.>>
El hadis: <<yaradana masiyet olan işde kimseye itaat edilmez.>>
El hadis: <<valilerden size masiyetle emir edene sakın itaat etmeyiniz.>>
El hadis: <<insanlar tarak dişleri gibi şeri ve kanun nazarında hep birdir.>>
El hadis: <<ey Allahın kulları hep kardeş olun.>>
Ey hadis: <<Müslümanlıkta ne kendini, ne de başkasını zarara sokmak vardır.>>
Gibi İslam hükümet ve siyasetinin en ileri gelen asıl ve esaslarını mübin ve mevzi ayeti kerime ve el hadis şerife mucubince adalet, hürriyet, musavat, uhuvvet ilan olunmuştur.
Bu suretle hilafet islamiyete ve hükümet munzemeyi Osmaniye zir idaresindeki umum İslam, hırıstiyan, Musevi, ahalinin namus adli ilahi mucibince namı vataniyeden, sayî zatiyeleri nisbetinde berhüdar hayır ve servet olmaları esbabı temin kılınmış; cins ve mezhep farkı umur uhruyeye, yevm din ve cezaiye bırakılmıştır.
Filhakika böyle bir idareyi adilenin tesisinden dolayı umum ahali son derecede memnun ve mesrur olmuş, hatta bir çok yerlerde günlerce haftalarca şehr ayinler icra edilmiştir.
En başta <<Abdülhamit>> olmak üzere istibdadiye ve zalimanesini temsil eden ne kadar zalime aveneyi hanesi varsa, hepsi memuriyetlerinden def ve tard edilmiş; din ve millete sebuk eden meşhur ve mütevatir hıyanetleri ile mütenasip kısas
Sayfa: 772
Ve idam, nefi ve tağrib, hapis ve tescin gibi ceza ve akibetlerle islah hallerine çalışılmıştır. İşte bu latif azim ilahi sayesindedir ki bugün bütün müslim, ve hatta nemir müslim Osmanlılar: <<Allaha bin hamd ve şükür olsun: hele zulüm ve vesat edenlerin arkası kesildi.>> diyebiliyoruz!
Hilafet mukaddesi islamiye ve saltanat saniyeyi osmaniyenin böyle kitap ve senete, asır ve vakte, maslahat nas ve ümmete ufak ve ufak bir surette hayat taze iktisap etmesi nazar acanibde kadima sefere tenzil etmiş olan kıymet ve nufuzunu ihya ve tezyid ve ala etmiş; ve hatta pek başka olmak üzere yeni bir kıymet ve ehemmiyet sahibi eylemiştir; çünkü bütün ilmi islamın intibah ve tenviri, cahil ve umadan halas ve tecridi esbab dusahilini de ihzar ve teshil eylemiştir. Bununla beraber devlet muazzamayı hilafetin muhafazayı mevcudiyet ve alayı kadr ve şevket etmesi keyfiyeti de hayliden hayli masarifi müstelzim ola gelmiştir.
<<düşmanlar için gücünüz yettiği kadar kuvvet ihzar ediniz.>>
<<ey ehli iman, sizi koruyacak esbaba yapışınız.>>
El hadis: <<unutmayın: en büyük ve yeğane kuvvet remi ve endaht taki maharettir.>> o emir ulhiyesine vasi nispetinde tabiyetle evvel emirde kararlardaki kuvvetini, yani ordusunu hemen yeni baştan tensik ve tanzim: teslih ve techiz eylemiş; ve bu gün inayet hak ile cihan hükümet muazzaması içinde orduca dördüncü, beşinci dereceye irtifa etmiştir. Hemen bir milyon kadar malüm ve mükemmel mücehhez silah endaz çıkar elindedir ki cidden şayanı ehemmiyet bir kuvvetdir.
Şu kadar ki hilafet mukaddesi islamiye ve saltanat seniyeyi Osmaniye hükümet mefhumesi bir kara hükümeti olduğu kadar ve hatta daha ziyade bir deniz hükümeti de bulunmak, ve Müslümanlar ali ekseri yek diğerine mürtebit bir çok denizlerin sahilinde sakin olmak hasabiyle denizde de karadaki ve hatta daha ziyade kuvvet ve kudret, satvet ve şevket sahibi olmak iktiza etdiğini anlamıştır. Lakin donanma için, satvet bahriyenin lüzumu derecesinde hasılı için iktiza eden para, masarif o kadar çok ki bunun hükümet bütçesinden istifası gayri mümkün olabilen bir süratle hiz fiale ishali hükümetin zaruret hayatiyesinden dahi olduğu cihetle bu kere milliyet eshab fikir ve danışı, erbab Hayır ve hasenatı <<donanmayı Osmani muaveneti milliye cemiyeti>> ünvanı altında; ve halife el İslam, padişah adil osmaniyen sultan Mehmet han hazretlerinin tahtı himayesinde bir cemiyet teşkil etmişler. Umum Osmanlı
Sayfa: 773
ve Müslümanlardan bu hususta cemi ianete bedi ve mübaşeret eylemişlerdir. Cidden şükür ve mefhareti mucib bir keyfiyettir ki bu iane cemiyeti müesseseleri içinde bazı Hıristiyan salihasından efrad dahi bulunmaktadır. Şüphe yoktur ki bu, idareyi hazıre hilafetin istihdaf ettiği emrin ancak terfiye abad, ümran baladedden gayri bir şey olmadığına bir han kati; umum teba ve reayasına ancak bir mucibi nus Karain <<adil ve ihsan>> ile muamele ede gelmekte olduğuna delil satıdır. Haza min fazıl Rabbena!
En fakir ahali müslime ve gayri Müslimenin bu hususta izhar hamiyet ve fedakarı etmeleri; ve hamisi mübarek ve muhterem bir halifeyi İslam olan cemiyet müşaraileyha müessin ve azasının fert akdam ve istikametleri ile az bir zaman içinde <<Yadiğarı millet, Muaveneti milliye, Numuneyi hamiyet, Gayret vataniye>> ünvanlı torpido muhriplerinin; ve <<Barbaros>> <<Turgut>> adlı zırhlılarının Osmanlı donanmasını ihya ve takviyesine hadim olmuş; elmentelillah donanmada ordumuza yardım edebilecek bir hal vahiyine katkımızın dahil olmuştur ki sırf ihtiyari olan ianat iledir.
Binaenaleyh bu günü hayat arzıyesini yaşayan her Müslüman gözlerini açmalı, iyi kulak tutmalıdır ki alem Osmaniyede hasıl olan inkilap bütün alemi İslam için mucib feyz ve ala, badeyi sad ve beka olmak için kendinin de büyük bir hissi hizmeti vardır. O da büyük dinine sadakattir.
<<siz verdiğim nimetlere şükür ederseniz, ben de onları size çoğaltırım>> buyuran dinimiz, bugün alem islama tevci eden namı elhiyenin şükrünü bilfiil eda etmemizi emir eder. Bu eda ise ancak her ferdin hilafet kuvvet ve kudretini, rabıtayı ittihat ve uhuvvetini gücü yetdiği kadar malen tenmiye ve alaya çalışması ile olur.
Peygamberimiz, seydallanebiyya efendimiz hazretlerine <<efezel nas kimdir>> diye vaki olan suale cevaben irad buyurdukları: <<sebil hakda canıyla, malıyla mücahede eden mümindir.>>
Kelamı aliyeleri de vakit sulh ve huzurda, tecessüs cihad ve gazada bizzat bulunmağa bazı muvani kuya hayli ettiği o ende hasise fezalik, unvan fahir efdalliyetin ancak sebil hak ve islamda bezıl mal ve menal edilerek ihraz edileceği beyan buyurulmuş; ve hatta kitap azim elşanımızda bir çok yerlerde bezil mal bezil cana murad olarak zikir ve tavsiye kılınmıştır.
Şüphe varmıdır ki Osmanlı donanması umum mevcudiyetinin beyinlerindeki uhuvet ve teavünün maddeten izhar mevcudiyet, ve erai esar hayır ve bereket etmesine her vasıtadan ziyade hizmet eyleyecektir? Şüphe mi edilir ki Osmanlı donanması bütün Osmanlıların bütün Müslümanların haricen ve siyaseten haiz nüfus ve itibar olmalarına, ve biri birine
Sayfa: 774
Daima mütezaid bir irtibat tamıyla el uzatmalarına her kuvvetden ziyade muavindir?
Artık her Müslüman bilmelidir ki ahid ve misak islamiyesi Osmanlı Müslümanları arasında yüz gösterip de makamı mukaddes hilafetten hali ve tecrid edilen Abdülhamit devrinde amih müsliminin refah ve selameti için ikdam ve ihtimam ne kadar müşkül ve tehlikeli idiyse; bu gün o makamı mukaddese cidden elyak olduklarını bütün icrait adilane ve teşebbüsat müttekiyaneleri ile meydana koyan halifeyi kaffeyi müminin vekili resul rabbelalemin sultan Mehmet Reşat han hazretlerinin devirlerinde de o kadar sehl ve mesmurdur.
Zaten: el hadis; <<İslam ile sultan ikiz kardeştir. Herhangi biri ötekisiz selah ve kemal bulamaz. İslam binayı emin ve imanın esası, sultan ise daima bunun nikhiban ve hırsıdır. Esası olmayan şey yıkılır, hamisi olmayan kaffeyi hukuki ziyaa uğratılır.>>
Hadisi şerifide bu hakikati daha açık gösterir. Kemali ehliyet ve liyakatle makamı ikdas hilafete ve tahtı alî saltanata geçen bir halife ve sultanın andıallah ve andıalem kader ve hizmetini bildirir.
Abdülhamit devrinde ziya a uğrayan, haysiyetsizlikten dolayı pa-mal ecanip olan hukuk islamiye o kadar çökükdür ki sahayı tasvir ve beyana sığmaz.
Artık dinimizin gösterdiği en büyük farz siyaseti islamiye, ve sultanat seniye Osmaniye hükümeti muazzamasının velev bir zerre kadar olsun, tezayüdfer ve şevketine, taliî ikbal ve satvetine hizmet etsin. Her şeyden evvel türlü türlü nam ve kıyafetlerle bu yeğane ve muntazam büyük İslam hükümetinin aleyhinde bulunacak münafıkeyn facire, maksadın zaleye katiyen yüz vermesin. Hatta bu gibilerinin kahır ve izmihaline, mahf ve inhizamına ali kadirallahmekan sırf ihtimam etsin!
Bununla beraber unutulmamalıdır ki cihan hiçbir zaman menfaat zatiyesi uğrunda hür gezip duruğu mecaz gören kesandan hali kalmamıştır. Binaenaleyh bu hususta aldanmamak şurada burada hilafet mukaddesi islamiye ve sultanat seniye Osmaniye namına olarak kendi cep ve keselerini doldurmağa çalışanlara kapılmamak lazımdır: bu da ancak makr hilafeti islamiye ile sureti emniyette tesis revabet sayesinde mümkündür. Öyle ise artık tanışalım, aynı levayı saadet ihtivayı Mehmedi altında toplanalım. İslamda Arablık, Türklük, Acemlik, Kürdlük, Çerkeslik, Arnavutluk ve saire olmadığını gösterelim. Mezhep ve kavmiyet namına hazreti şeri envarın şiddetle meni etmiş olduğu ve hatta katil nüfustan ziyade şiddet hürmetini bildirdiği her türlü fitne ve nifakı,
Sayfa: 775
Husumet ve fesadı giderelim; ta ki aramızda: <<bütün Müslümanlar kardeştirler.>>
<<iyilik ve takavvi hususunda birbirinize yardım ediniz.>>
<<ahkam dini daima ittihad ve ittifak ile icra ediniz; hiçbir zaman fırka fırka, taraf taraf olmayınız.>>
Hak fermanları cay tatbik ve icra bulsunlar. İşte böylece habil metin ilahiye sıkı sıkı sarılır. İçimizden bu din mübinin temin etmiş olduğu cihet camia ve ittihad aleyhinde kavlen ve faalen bulunacaklara kavlen ve faalen biz de darılır isek çok zaman geçmez:
<<hakiki müminlere nusret bizim mukattezayı ahd ve vadımızdır. >>
Ser i zuhur, koca alemi islamı hazret Karainin naşiri olduğu hürriyet kamileyi insaniyeye mazhariyetle şad ve mesrur eder. Mamafih şu da unutulmamalı ki Müslümanlar:
<<daima af ve safh ile muamele et, ummece hoş görülüp kabul edilecek umuru emir et.>>
<<cennet gazap ve öfkesini, gayz ve husumetini yenerek nase af ile muamele edenler içindir.>>
Desturlarına tevfik harekete mecburdurlar;
Binaenaleyh şark ve garpta, Çin ve Fasta her Müslüman bütün din kardeşleriyle, bütün vatandaşlarıyla hoş geçinmek, hissen muaşeret ve medara eylemek cihetine elden geldiği kadar çalışmalıdır. Allahları bir, peygamberleri bir, kıbleleri bir, olan umum Müslüman kardeşleri ile islamın hak ve ulviyetini, izzet ve ref atını göstermek hususunda hep methaden ve yalnız fikren ve nakten savaşmalıdır! Hilafet muazzama islamiyenin, devlet mefhumeyi Osmaniyenin alayı şanı, tezyid nüfusu yolunda himmetsizlikten katiyen çekinmelidir. Her Müslüman emin olmalıdır ki sülbünden Müslüman olarak gelecek evlad ve encdadının Müslümanlığı, kemali serbesti ile ayın pak Muhammediyi icra etmesi evvel bavel haizi hilafet, hami bizeyi İslamiyet olan devlet muazzamayı Osmaniyenin nezayedfer ve satvetine vabestedir.
Binaenaleyh bugün Osmanlı donanmasının, ordusunun, kuvvet ve satvet hasıl etmesine nakten çalışmak kendine cennet ve mahşerde yer hazırlamaktır!
Osmanlı devletidir ki alem islamı Avrupadan gelen ve gelmekte olan sivil tecavüz ve teadiye karşı durmuş, ve hatta bir zamanlar bütün Avrupayı bile kendi hüküm ve nüfusu altına koymuştur.
Osmanlı devletidir ki asırlardan beri <<nameyi fahir ve mübahati ittihaz etmiş, Sultanları Mülük islamiyenin şeri ikdas ve envare karşı en meti ve münkadleri olmustur.
Sayfa: 776
Osmanlı devletidir ki bütün Hıristiyanlık alemine karşı meydan okumuş olduğu gibi, arz üzerindeki umum Müslümanları da hissen ve fikren ve amilen muttahat ve muttefik bir hal zi kemale kavmak için de en yorulmaz himmetler, en emsalsiz gayret ve fedakarlıklar izhar ve ibraz etmiştir; şimdi diyebiliriz ki bir Müslüman bu devlet azama islamiyeye muhabbeti derecesinde haiz feraset ve iman, ve bu gün hilafet islamiyeyi tanımayanlar varsa bila şuphe bi din ve bi iman münafık ve şeytandır!
Bugün Osmanlı devletinin bütün efrad müslimeye karşı haiz olduğu matbuiyet ve mutaiyet zede kadar şık ve tereddüd gösterilmeyecek derecede haiz metanet ve selabittir.
Binaenaleyh bu günkü teklif maliye diniyenin birincisi her müslümanın Osmanlı ordu ve donanmasına ali bezel ianat ve himmetdir.
Ancak bu ianat ve himmet ile olacaktır ki muhiddin şarken ve garben mezhur azadını saadet türban olacaktır. Aralarında hasıl olan çok tarif ve tenasır, tavin ve tuvaddi his ile bahtiyarlığı bulacaktır. Ve mineltevfik !
2 eylül 1326
Sayfa: 777
TARİH Muaveneti milliye cemiyeti merkez umumisi heyet idaresi azasından ve katibi hususi Ziya Bey.
Gayet vasi manasıyla tarih, mazide cereyan eden kaffe i vukuat meselelerinin mürettep ve muntazam bir surette hikaye ve tasvir ve tersiminden ibarettir. Müşahir hakmadan <<Renan>> << insaniyetin teşkil ve tekmiline ait malümatımızın tablosudur.>> diyerek tarihi tarif ediyor. Tarihin Fransızca mukabili olan <<HİSTOİRE>> kelimesi Yunanca <<İSTORİA – istorya>> kelimesinden mehuzdur tecerriye demektir. Filhakika tarihde kainat hakkındaki malümat tecerribiyenin bir şeklidir. İnsanlar ve cemiyeti beşeriyeye dair muhakkak ve müsbet bir surette bildiklerimizin kaffesi mazinin mütalaası sayesindedir. Fakat
Muaveneti milliye cemiyeti Malatya şubesi reisi mutasarrıf leva Hasan Fehmi Bey efendi.
Mazi ve hal yek diğerine merbuttur. Hal maziden mürekkeptir, mazinin devamıdır. Merih şehir<<SEİGNOBOS’un kavline göre vukuat hazıre dediğimiz malümatın hemen kaffesi anları mütalaa edenlerce vukuat maziye demektir. Beşeriyetin tekmil ve teşkil tarihiyesi yakın bir zamanda nazarı itibara alınarak malüm olmuştur. Küremizin ilk asırlarında bir devir müddet zarfında hayat beşerin asar maddiyesi bir takım mecmu nebatat ve hayvanat kabil eltufaniyede keşif edilir. Salah, bazı alet ve edevat, ve buna mümasil şeyler gibi. İlim tatbik el arz noktayı nazarından bile daha henüz layıkıyla malüm olmayan bu devrin tarih ile münasebeti yoktur. Bu devir kabl el tarih aserı atika devrinden ibarettir. Bir müddet sonra insanların, cins kebiresinin tevziat ve teşkilat coğrafyası başlar ki bu devre ait ne bir vesika tahririye, ne bir vukua muhakkaka malum değildir. Bu devir dahi tarihten hariçde kalmıştır.
Malümat fikriye beşeriyenin artık bir derece tealiye başlaması üzerine bazı taş, maden, tahta ve bir müddet sonra parşömen, papirüs, üzerlerine bazı vukuat mühimmenin tahtr edilmesi için yazılmağa başlandığı andan itibaren tarihte zuhura gelir. Ezmine tarihiye ancak altı yedi bin senelik vukuatı ihtiva eder.
Fakat ilk bin seneler pek boştur üç bin seneye ait vukuatı bir derece tarih mükemmelen zabta muvaffak olmuştur. Böyle zamanen mahdudu muayyen olan tarih mekanen de tahdid ve taksir edilmiştir. Beşeriyetin pek kalil bir kısmından bahis eder.
Kadim Yunan ve Roma muharrirleri Avrupanın Asya ve Afrikanın Bahri Sefid sahillerinde sakin insanlardan maada diğer kıtaat ve mahalde meskun olanların mevcudiyetlerine bile vakıf olmadıklarından ancak bu kıtaat sahiliyede meskün insanların vukuatını zabt etmişlerdir. Şimali Avrupa, şarki Asya ve Amerika hakkında bilahare malumat ihazine muvaffak olunmuşdur.
Teşkilatı maziye ve tekemmülat hazirelerince bir güne malumat zabtına muvaffak olamıyan veyahut mazilerinden bi haber bulunan akvamı mevcudeyi hazırenin bile tarihleri pek mahdut ve muayyendir. Mazileri olan milletlerin tarihi var demektir görülür ki tarihi olmak için bile bize takdim eden islafımızın bir medeniyete malik olmaları icab ediyor. İşte böylece tarik medeniyette hatuve endaz terki olan milletlerin tarihleri de bil tedriç terki, tevsi ve tekmil eder. Böyle pek mahdut, son derece dar bir daire dahilinde tarih şınas en küçük, en ehemmiyetsiz mazinin bir eserini, faaliyeti beşeriyenin izlerini tedricen ahz eyledikleri eşkal mütetabileri ile zamana, mahiyete, ecnas ve cemiyete göre takip ve mütalaaya mecburdur. Bu teşkil ve tesis sayi mütemadisinde, bütün hakikatin endişesiyle, hakikatin muhabbetiyle, tabiatın mütalaasında yürütülen muhakemat gibi muhakeme ederek harekete mecburdur. Fransa müşahir Gabriel Mevnun fikrine göre bütün mazinin izlerini bir muntazam ve mürettip
Muaveneti milliye cemiyeti Dersim şubesi reisi mutasarrıf leva Sabit Bey Efendi.
Bir istiksa aslına tatbik eyle biltedriç hususiyetten umumiyete, cüziyattan küllüyata geçmek ve bu suretle bütün nekad mezamenin tenviriyle mükemmel ve tamam tablolar vucuda getirmek, layıkıyla zabt edilmiş vakayı mecmuaları üzerine kabul isbat (efkar umumiye) tesis ve teşkil edebilmek lazımdır. İşte bu tarz taliki zamanımızın tarih hakkındaki efkar cedidesini izah eder. Tarihin hal ibtidaisi bütün medeniyet ibtidaiyeye has bir tarzda cereyan eylemiştir. Hayat dünyaya müteallik yahut ahval siyasiye ve askeriye ait bir milletin vukuat sahihesi, papazlar, hakemler, memurlar vasıtasıyla zabt ve tahrir edilir idi. Bunlar efsane, şuur, edebi ve milli şarkılar tarzında insanların hafızasında nakış olur idi. Bu gibi eserde ne bir fikir tenkit, ve bir nazar umumi görmek değil idi. dere beyleri ve ahali salip muharebatı esnasında kervan vasıtada bu tarzda pek ziyade tesadüf edilir. Tarihin bu şekil ibtidaiyesine bir müddet sonra medeniyet tekamül ettikce tarzı edebi kaim oldu. Bu hal hayli zaman imtidad etti. Vukuat
Sayfa: 778 – 779 – 780
Maziyeyi bir nazar dürbün ile gören bilhassa tarih erbabı tarafından yazılacak iken bilakis muharririn keram tarafından vukuata istenilen şekil, arzu edilen mahiyet edebiye verilerek bazen tenakus bazen de tezyid vukuat edilerek yazılmağa başladı. Maziden müstehriç ibreti vukuat vasıtasıyla tenvir ahlaka, arzu ve meyle göre bazı zevata mali, bazı eşhasa da ithaf maddi edilerek aleme ilana, bazı kavim terzil, bazı millet tekrim ve tebcil edilirdi. Bunun kadim, Roma ve Fransa ve İtalya merhaleri bu tarzı hayli zaman taklid ve idame eylemişlerdir. Bu tarz edebi her halde tarzı ibtidaiye tercih edilir. Çünkü bir derece vukuata bir şekil edebi ve fayda bahş bir tarz ilavesiyle beraber fikir tenkit ve muhakemeyi, netayiç ve esbabın tahrisini talim eylemiştir.
Şu tarz edebinin başlıca iki büyük hataya meydan verdiği ba tecrübe sabit olmuştur. Evvela,
Sayfa: 781
Bazı zevat aliye ve vukuat nadireye daha ziyade ehemmiyet verilerek vakayı adiye ve cariye ba lensibe nazarı dikkatten devir tutulmuş ve bu suretle hayat içtimaiye mal ve akvam meçhul kalmıştır. Saniyen tezyinat sanayiye ihtimalat siyasiye veya diniyeye gösterilen rağbet ve inhimak sebebiyle hakikat tarihiye feda edilmiştir. Müverrih edibin müphem vesaiki şüpheli delili bila tenkit kabul ile taharri hakikat yerine tezyin ilfaz eylediği görülmektedir. On altıncı asır miladının üstüne doğru idi ki tarihin mana ve maksat hakikisini elfarz ve mebani ve edebiyyeye feda edilerek bu suretle teşkil eden tarzı edebi artık hissen taliki edilmemeğe başlamıştı. On yedinci ve on sekizinci asırda muellifin mutebere tarihin terkisine fevkalade ibraz mesai etmişler ve MONTESKİYO ve VOLTER fikir felsefesine ilavesiyle daireyi tarihiyeyi tevsi eylemişlerdir. Hayat içtimaiyede tahvilat azime vucuda getiren Fransa inkılap kebiri hayat maneviye ve fikriye de dahi tebdilat ve terkiyat ve siayeye sebebiyet vermiştir. Karun kadimede hayat nazar olan akvamın ahval ictimaiyeleri, tarz hayatları hakkında her nevi vesaik toplanmağa başlanmış ve Mısır, Asya sagir, İran, Hindistan gibi medeniyet kadimeye muhde zuhur olan kıtaatta asarı antika tahrisi, tetkikat lisaniye hususuna ehemmiyet ve vusat verilmiştir. Hemen Avrupanın ekseri kıtatında darülfünunlarda, mekatipte tarih tedrisatına son derece ehemmiyet verilmiş ise de Almanya darülfünun ve muallimleri hemen bütün cihana bir hususta tevfik eylemişlerdir. Fransada Gizou, Michelle, Ten, gibi azam yetişmiş Almanyada Ranke, Mausen, gibi müverrihin muktedire zuhur eylemiştir. İşte bu gibi azam müverrihin sayesinde tarih mühim bir fen şeklini iktisap etmiştir. Tarihin şu tarz cedidi başlıca dört nevi evsafı haizdir. Evvela asıl tarihin mevzuunu teşkil eden cemiyeti beşeriyenin asır bad asır tekemmülat mütevaliyesi nazarı itibar ve mütalaaya alınıp yalnız hükümdaran, serdaran, hüküme vazı kanunlardan mafsalen bahis ile iktifa edilmeyerek bi nam asarı mazinin enkaz malzemesinde payidar kalan bir takım halkın, bir heyinin de ahvali nazarı tetkikten geçirilmek lazımdır.
Binaenaleyh müşahir kadime ile beraber anlarla yaşayan, anların icraat ve harekatına iştirak eden heyetlerin de ahvalini de meydana çıkarmak, onların mazilerinden haber verebilmek için yalnız ihbarı resmiye ve samimiye değil fakat vesaik hususiyenin kaffesini, hatırat, mektup ve evrak, alameti adiliye, eser ve alet sanayiye müracaat elzemdir. Saniyen – tarih, müddeti medide muharebat, fütuhat, terki arazi, sulh veya ittifak muahedatı, tebdil saltanat, fırka münazzati, saray entrikaları gibi vakayın zikir ve tadadından ibaret idi. halbu ki tarzı ahir icabınca bütün cemiyet ve heyetin tekmil ve teşekkül tedricisi, daimi
Sayfa: 782
Kuvvetli bir surette husul bulan vakıa muntazama mütalaa edilmeli. Bir cemiyet ve heyetler ne suretle teşkil etmiş, eşkal etnografileri, neden ibarettir, emval ve emlak, umur adliye, maliye, askeriye, hakkındaki tesisat neden mürekkeptir. Ticaret ve ziraat ne derecedir. Malumat fenniye ve edebiyeleri nedir. İşte gayet ağır ve yavaş fakat muntazam bir surette tahvil eden ahval maruza için gayetle mühim teşkil eder. Bunlar tarzı atikin başlıca menbağı olan ahval askeriye ve siyasiyeyi tamamen geride bırakmıştır. Salinen – cemiyet ve heyetlerin tekemmülat tarihiyeleri bir takım harekat keyfiyetinin zuhurundan neşet etmeyip her şeyin merbut ve tabi bulunduğu tekmil tedrici kaidesine tabiyetten vuku bulmuştur. Bazı ani haller veya hemen icad olunuvermiş ifal gibi zan olunan tahvilat az çok zahir bir takım rabıtalar ile vakayı salifeye bağlıdır. İşte bu gibi vakayı salifenin tetkiki o gibi ahvalin na kehzehur olmadığını izah eder. Mesela Fransa inkilabı kebiri ne on altıncı lui’nin sui idaresinden, nede inadından neşet etmeyip bilakis bir çok senelerden beri sürüklenen, devam eden vakayı taht tesirinde bulunarak zuhur etmiştir. Bu gibi inkilabat, zan olunduğu gibi ahval umumiye cariyeyi birden bire bir tarz cedide ifrağ edemez onun tesiratı da bi-t-tedriç zuhur eder. Yine Fransa inkilap kebiri buna da bir misal teşkil eder hemen iptal edilen, yok edilen bir takım adet ve usul yine idame edilmiş ve tedricen zaman onları büsbütün ilğa etmiştir. Tarih, binaenaleyh hiçbir vakada ani tebdil göremez.
Rabian – vakayı salifenin sureti mütalaa ve tarz telakkisi her şeyden evvel muverrah için bu vakanın icabatınca kaideler ve usul tecrübe dahilinde takip edilecek bir tarzı fenniyede olmalıdır. Bir takım malümatın tecrübi bir fen halini iktisap edebilmesi için bunların mevzuunu kabili tahlil ve tabiben vakayı hakika teşkil etmelidir. Tarihinde nebatat, hayvanat, hükümet tabiiye fennende olduğu gibi mevzuya geçmiş insanların ve cemiyetlerin ifal ve ahvali olmasına nazaran fennen tecrübiyeden bulunduğu şu suretle tezahür ediyor. (1) Fransa müşahir hakimesinden <<Ten>> diyor ki: Tasvir, meslek, hikayat, uslup, tarz, ifade gibi bütün aksam sanat fen sayesinde husul bulmuştur. Fen ne kadar tekemmül ederse sanat da o nisbette mükemmel olur, bu çiçeğin bir nebatı ikmal ve tezyin etmesi gibi sanat da fenni ikmal ve itmam eder.
Sanat edebiye ile tarihin münasebatı aşikardır fennen tecrübiyeden olmakla beraber sanatın da tarihçe pek büyük ehemmiyeti vardır. Sanat edebiye ile tezyin ve tekemmül eden tarih fenni bir mükemmel fen olmuş demektir.
Şimdi tarihin inkisam eylediği şubelerden bahis edelim: Cemiyet ve hayat beşeriyenin vaki salifesinden umumi bir suretin bahis olan kısmına tarihi umumi derler. Gerek faaliyet
Sayfa: 783
İctimaiyenin işgali noktai nazarından gerek heyeti ictimaiyeler noktai nazarından gerek azmine ve edvar itibariyle tetkik edilerek tarih hususi namına olur. Faaliyet ictimaiye noktayı nazarından tarih berveçe ati taksim edilir: (1) vakayı siyasiye, ictimaiye ve iktisadiye tarihi. (2) muessesatı siyasiye, diniye, adliye, maliye ve askeriye tarihi. (3) ticaret, ziraat ve sanayi tarihi. (4) edebiyat ve sanayii nefise tarihi. (5) fünûn, felsefe ve adayan tarihi. (6) adat ve mesalik tarihi.
Heyeti içtimaiye noktayı nazarından ber veche ati taksimata tesadüf olunur.
(1) yalnız bir devletin tarihi. (2) bir takım hükümetin yekdiğeriyle olan münasebetten bahis tarihi, mesela Avrupa tarihi gibi. (3) Irk veya cemiyeti diniye tarihi. (4) Bir hükümet dahilinde müteşekkil bir takım heyetlerin tarihi mesela bir eyalet, bir şehir, meşhur aileler, bir sınıf mümtaz, cemiyeti mahalliye, mektepler tarihi gibi. (5) teracimi ahval müşahir.
Edvar ve izmine itibariyle tarih şu suretle de taksim edilir. (1) Karun evveli veya nedime tarihi: İzmineyi kadimeden milattan (476) sene sonra vuku bulan Garbi Roma imparatorluğunun sükütuna kadar olan vakayı muhtevidir. (2) Karun vasati tarihi: baadelmilad 476 dan İstanbulun Türkler tarafından fethine kadar devam eder. (1453) bazı müverrihin 476 dan beri ile Amerikanın Kristof Kolomb tarafından keşf tarihi olan 1492tarihine kadar temdit ederler.
3 karavan cedide tarihi – on beşinci asrın nısıf ahirinden (yani 1453)den itibaren Fransa inkilap kebirine kadar devam eder. (1789) (4) asır hazır tarihi (1789)dan zamanımıza kadar cereyan eden vukuat ahireyi ihtiva eyler.
Babı ali hukuk müşaviri muavinlerinden
SUAT MUHTAR
Sayfa: 784
CAN KURTARAN
Sağlam olarak yalnız bir tek direk kalmış (sayfa: 790)
Bu küçük ceviz kabuğu (filika) adeta yukarıya, semaya doğru. . . (sayfa:794)
Muaveneti milliye cemiyeti Mudanya şube reisi Selahattin bey.
Kendi kendine batmaya bırakılır kalır, denizin zevki; İşte bu kadar büyüktür.
GEMİCİ.
Sayfa: 789 – 798
DURAK REİS – KARA MEHMET
Muaveneti milliye cemiyeti Edirne merkez şube heyeti
1 – reis Fuat bey 2 – aza Dilaver bey. 3 – aza Hamdi bey. 4 – aza Yuda efendi. 5 – aza İhsan bey. 6 – aza yüzbaşı Riza efendi. 7 – aza Vasilaki efendi.8 – müdür yüzbaşı Asaf efendi. 10 – katip Sami efendi.
Muaveneti milliye cemiyeti Kandiye merkez şube heyeti.
4.reis evvel Çiçikaki Hasan salih bey. 3. Reis sani Çiliyo zade Ahmet bey. 5. Aza şıh Mustafa efendi. 6. Aza Osmamaki Mustafa Galip efendi.
9. İmza makraki Mustafa Şükrü efendi. 8. Aza müezzin Mehmet Kutsi efendi. 1. Aza Hami Arif efendi. 2. Aza Çiçikaki Hasan Kazım efendi.
7. Aza mazlumaki İbrahim efendi. 10. Tahsil memuru Karadanaki Mehmet ağa.
Bahriye erkanı harb kaymakamı
Saffet
Sayfa: 799 – 806
MEFAHİR MALİYENİN HÜVİYYETİ MİLLİYE ÜZERİNDE TESİRATI
VE
Tarihimizde meçhul bir kahramanımız.
Geçenlerde bir eseri karıştırır iken kahraman hürriyet ve iskiklal Amerikalıların çoktan vatan toprağına karışmış eshabı irfanından EVERETTE’in bir hitabeyi hakimanesi gözüme ilişti. Müteesir oldum. Çünkü hemşehrilerine değil, adeta bize şu halimizde hitap ediyor gibi geldi. Bir parçasını tercüme ederek milletdaşlarımın gözü önüne koymak benim için bir vazife olduğuna kanaat eyledim. EVERETTE ananat kavmiyyenin hüviyet kavmiyeyi tesis hususundaki tesiratından bahis ile şöyle devam ediyor:
<< ve , hatırat ve müfahir tarihiyesinden iktisap şevk ve fikir etmeksizin her bir milletin ruh hürriyet ve kuvveyi milliyeti nasıl vücut bulur? Bizim için hala ve bundan sonra da (Maraton) ve (Termopil)leri tağni etmek fazilet vatan perverane misalleri bulacağız diye müphem Yunan ve Latin klasiklerine ricat eylemek mi lazım gelecektir? Çok şükür biz bu misalleri pek yakınımızda ve kendi vatanımızda, yurtlarımızın cürüm usulünda de bulabiliriz. Bu ana kadar beşerin sinesini şişirmiş olan en nezih ve ali nefhalar, tarih vatanımızın her sahifesinde ve lisan mader zademizin her lafz beliğinden bize doğru uçup geliyor. Yine şükür ki: Amerikamızın merkez ve eyalet meclisleri, Yunanistan kadim, Roma namlarına akvamı cihan içinde o fahir ve meziyeti vermiş olan ruh ve mahiyetin en güzel misallerini arz etmektedir. Biz talim milliyet takviyeyi kavmiyet için işte oralara gitmeliyiz? Alınacak ders vazıh, aşikar ve kabili tatbik.
<<tarih kadime ricat ettiğimiz zaman orada tesadüf eylediğimiz haysiyet ve müessesatın, adet ve ahlakın bizimkilere olan mağyereti içinde perişan fakir kalıyoruz, düşmanlarına karşı vatanı uğrunda kahramanane fedayı hayat eden (levenidus)un hatırasına taktir etmezi, alkışlarımızı ibzale hazırız. Lakin nazarı ıtlağımız anı hanesine kadar takip ettiği zaman, hayatını termopilde namına feda ettiği yine o Isparta kanun kahramaniyesi icabatından olarak oğlunu zayıf, hastalıklı doğduğu için valdesinin ağuşundan koparıp (Tacetüs) dağına kurt ve kuşlara yem olmak üzere attığını görüyoruz ve bütün ruh şevkatimiz, ruh insaniyetimiz ile feveran, isyan eyliyoruz!
Evet, tehlike, istila ve esaret altında titreyen Yunanistanın on bin kahramanının
Sayfa: 807
(Maraton)da gösterdikleri şecaate karşı ruhumuzda bir ateş tahsin ve gabza yanıyor; lakin yine unutamıyoruz ki:
Bu on bin muharipten bir çoğu angariye mahallerinden efendilerinin kapı bekçiliğinden zincirleri sökülerek hürriyetin muharebelerini etmeğe getirilmiş esradan ibaretti!
Demek istemiyorum ki: bu haller asırı kadime tarihini bizi tetetbua sevk eden havahoş istifadeyi maf etmelidir; bilakis: ihtimal bu vakayı arz ettikleri ahval mütezade ile merak ve istifademizi tezyid bile eder. Lakin necibe bize dürüst ameliye vatan perveraneyi yine kendi vatanımızdan aramamızı, kendi vatanımızın sahneyi vuku olduğu efal kahramananeyi icraat fedakaraneyi görmekliğimizi ve kendi babalarımızın ruhlarından istifa etmekliğimizi ihtar eder. Biz onları, kendi babalarımızı biliyoruz. Ali ruhlu, saf, tabii kahraman hemşehriler idiler. Onlar mağmum ve abus orduğahlara gitmek için nasıl mesut ve asude ocak başlarından ayrıldıklarını tanıyoruz, nasıl halim
Muaveneti milliye cemiyeti kasaba şubesi heyeti
1-reis belediye reisi Mehmet Hilmi efendi. 2-aza ticariden Dimitri Kahya efendi. 3-aza ticariden Yani efendi. 4-aza ticariden Arnavut zade Hasan Tahsin efendi. 5-aza müderrisinden naip zade Mustafa Niyazi efendi. 6-sandık emini Yenişehirli Mustafa Nuri efendi. 7-İzmitli Hüseyin Hüsnü efendi.
Sayfa: 808
Ve sakit itiyadat içinde meydan harbin mehalikine göğüs verdikleri de malumumuzdur. Onların etraf hüviyetlerinde öyle şövalyelik namına hiçbir şey, hiçbir ser ğüzeşt harikulade, hiçbir çılgınlık yoktur. Baştan aşağı vicdan ve hürriyet hatırı için azimkarane, merdane bir metanet ki: sadece kahir bir kuvvetin değil – ancak çoktan beri yoruluşmuş itiyadatın, vatan perverane bir hab intizam ve mesallimetin neticesi.
Bundan başka onların kanları üzerine bastığımız şu topraktan bize hitap ediyor. Ve bu uğurda giden ilk fedailerin dedikleri gibi <<oğullarım, esir olmaktan sakınınız!>> sözüyle kanaat etmeyerek daha fazla bir belağat müheyyice ile bağırıyor:
<<çocuklarım, babalarınızı unutmayınız!>> çabuk; ah yazık ki, pek çabuk – mani etmek için ve ika olan bütün mesaimize rağmen – onların babalarımızın kıymettar hatıraları solup gitmektedir! Mefahir maliyeye ait muharreratımızın kesreti ile beraber o meşhun hatırat zamanlara ait büyük bir kısım henüz bir hayat olan bazı zevatın hafızasında kalmış, bir daha iade olunamayacak surette sahayı madümiyette yuvarlanmak üzere bulunmuştur.
Tarih istiklal maliyemizin mebdei olan korkulu zamanlarda takil, tatbik edilmiş nice tedbir, hürriyetin hiyanet ve cinayet ad olunduğu vakitlerde teleffuz olunmuş ne kadar mahüç dilsizler, şecaat vatanperveranenin mükafat muaddesi eklil ihtram değil satır izar ve intikam bulunduğu dimalarda yapılmış ne kadar bahadırane icraat faillerinin ve kaillerinin mezarları içinde çürüyüp unutuldu!
O günlerin şahidi olan zevat ile her an münasebet mesahebette bulunmağa fırsatıyat iken onların bir zamanki mazlum ve meşbu endişe saatlerine, tasvirat esrarengizine, elhasıl ona kehani mübarezenin çalak, müteakip ve mahalik vakayına ait ne kadar az bir şey biliyoruz! Bu kıymettar şahidler etrafımızda son bahar yaprakları gibi dökülüp giderken ve zaten pek ziyade sıyrılmış bu mubarezeyn hürriyet saflarından her gün bir zat yokluğa çağırılırken biz onların ianat aliyesini çocuklarımıza rabt etmek, ilk inşaal muhteşemi içinde teslim aldığımız meşaleyi hürriyeti saf milliyede bizden sonra duranlara bütün ulvi, parlaklığı ile teslim eylemek üzere bir şey yapmaya çekmeyiz? Şunun için ki: şimdi babalarımızın yattığı toprağa birer birer bizimde gömülmek sıramız gelince çocuklarımıza diyebilelim:
Her ne kadar miras şan ve mefaherenizi tezyid edemedikse de israf da eylemedik!>>
Şu satırları tercüme ettikten sonra kalktım on sene kadar evvel ADULPHUS SLADE’in seyahatnamesinde hikaye eylediği bir vakayı hamiyeti kayıt etmiş, hıfz eylemiş olduğum evrakı bularak bu sahifeyi ilave ettim. Şuphesiz tanımış ve kabir manevisini keşf etmiş olacağınız şehidimizin ruh per fetvahane vesilesileyi rahmet olur.
Sayfa: 809
AYDOS KAHRAMANI
Altı yüz çadır hakkı iken alemlerin seyf celadet ve hamiyetine boyun eğdirmiş, garbda kralları himaye, şarkta imparatorları ihafe etmiş olan şu koca Osmanlılar mefahiri maliye noktayı nazarından garaz üzerinde davayı şahamet eden bütün milletlere tevfik etmektedir.
Cihangir Roma, son deminde kadınlar tarafından bile muhafaza edilen Kartaca, denizleri benimseyen Venedik şehamet ve hamiyeti milliye noktayı nazarından bizden pek geri kalmışlardır.
Diğer devletlerin memalikinde, başka milletler efradı tarafından vukua getirilse tarih milliyelerinin birinci sahifesine hattı zerrin ile yazılacak nice bin vakayı kahramanane, serğüzeşt fedakarane vardır ki: Osmanlılarca bu gibi hareketlerin vakayı adiyeden mutad olması cihetiyle ehemmiyet verilmemiş, mürur zamanla unutulup gitmiştir.
Mekteplerde tarih dersi görürken Roma imparatorluğu bahsinde muallimlerimiz bu milletin (Mucüs İsçevla), (Kovkulüs) gibi fedakarlarını anlatır, vukuatlarını kitaplarımızda derkenar ettirirlerdi.
Acaba Türkler arasında bu kahramanlarla hempa, belki daha belagad edilecek fedakaran yokmudur? Evet, (Mucüs İsçevla) memleketi uğrunda kolunun bir kısmını yaktı, ya İslamiyet için bir kolu omuzuna kadar yakıldığı halde düşmanlarına yine tebessüm ile niğah etmekte devam eden, binlerce kişilik bir Fransız ordusunu bu harekatı Eyyüp pasendanesiyle havf ve haysiyete düşüren şehid muhterem Süleymanı unutmak reva mıdır? Evet, (Kavkulüs) bir köprüyü düşmana karşı başlı başına müdahale etmeğe kalkıştı, namı tarih aleminde görülür.
Ya, yüz bin kişilik bir orduya tek başına karşı çıkan ve şimdi hakkında acizane birkaç söz söylemek üzere kalemi elime aldığım bir merd Haydar pesendi tanımamalımıdır?
Osmanlılar içinde yetişen bu fedakaran ümmetin zabt sergüzeştlerinde vukua getirilen tekasül sebebiyle nice bin kahramanlarımızın namı, vakayı harikulademiz güya hiç yokmüş, hiç vuku bulmamış gibi zehabı nisyan altında kalmıştır.
Lakin, artık mazide vücut bulan bu noksanı tamamlamak zamanı geldi. Mefahir milliyemizi tetkik ederek, yazarak, bilmeyenlere öğreterek o kahramanların vucudu memleketin toprağının altında yatarken nam ve şöhretleri için Türklerin gönlünde asla harap olmayacak bir mezar vücuda getirmek vazifeyi mukaddessesi bize mevdua bulunuyor.
İngilizler, Fransızlar en küçük, en ehemmiyetsiz harekatı harbiyeleri için, muharebede vurulan tek bir nefer hakkında müftehirane sahifeler dolusu yazılar yazıyorlar. Bizim aleme hayret veren kahramanlarımız, şanlı vakalarımız ne için yok yerinde tutulsun? Şu satırları yazmak için kalemi elime aldığım zaman büyük bir heyecanın tahtı
Sayfa: 810
tesirinde bulunuyordum, çeşm tahayyülüm önünde bir heykel salabet, bir baraka şehamet vardı. İşte, asıl maksadım bu heykeli tasvir, bu barakayı tarif etmekten ibarettir; Lakin, kalemi maksadı usulü için kullanmadan mukaddem yukarıki satırları karalamak lazım geldi.
Sultan Mahmut han adli deviri islahatında ve 44 senesi esnasında talih harp Osmanlılara yardım etmemeğe başlamıştı. Bunun neticesi olarak Aydosta bulunan Osmanlı ordusu şehirleri tahliye ederek çekilmeğe mecbur oldu. (Aydos kasabası Burgaz şehrinin şimali garbisi istikametinde ve altı, yedi saat mesafede bir kasabadır.)
Bu kasabanın bütün ahalisi çekilmekte olan Osmanlı ordusuna refakat ettiğinden dahilinde kimse kalmamış, etrafı mahuf bir ıssızlık istila etmişti. Kimse kalmamıştı dedik hayır, bu sözümüz yanlıştır. Çünkü, yalnız yalnız bir Osmanlı tek başına memleketini müdafaa için kaldı. Issız, metruk şehrin önünde, tenha sokaklarında bir müddet dolaştıktan sonra düşman alayları toz, duman içinde görüldüler, bahadır Osmanlı bunlara doğru, yüz bin kişiye karşı bir tek olduğu halde ilerledi; koca orduya sadrgah olmak istedi. Karşısında ovanın bir nihayetinden diğer nihayetine kadar uzanmış olan düşman saf
Muaveneti milliye cemiyeti Mudanya ve Bozöyük şubesi heyeti.
Sayfa: 811
harbine doğru <<Durunuz! Ben ölmedikce buradan bir adım ilerleyemezsiniz.>> diye bağırdı.
O cesim alay bahtı azim içinde durdular. General büyük bir hiddetle <<şu deliyi buraya getiriniz!>> dedi. Bir düşman neferi safdan çıkarak Türke doğru yürüdü. Kahraman tüfeğiyle nişan aldı. Düşman neferi yere yuvarlanmıştı. Bunu müteakip kendisine hücum eden diğer bir neferi de tabancasının kurşunuyla hakkı halaka serdi; Üçüncü bir düşman da aynı hisseyi aldı: nefsinde koca bir ordu ile uğraşmak iktidarını his etmiş gibi yatağanını çekerek ordunun üzerine atıldı. Bu anda yüz bin kişi bir kişiden korkuyordu; Bir alay tarafından dehşetli yaylım ateşi etrafı dumana, gürültüye boğdu.
O ateşpare şahadet al kanlar içinde elindeki yatağanıyla hakkı şahadete sarılmış, o Timurdan metin olan kalb, o muazzez vucut yüzlerce kurşunlarla delinmişti!
Acaba böyle bir vaka kaç milletin tarihi hamiyetinde görülür? Bu malumat biraz evvel benden başka bütün Osmanlılarca meçhul idi. ben de bir acanibi kitabından öğrendim, ve öğrendiğimi umuma temamlamış oluyorum.
Hayfa ki: Vakayı o zaman neşir ettiği kitabına yazan bu ecnebi zat bu kahramanımızın ismini bilmiyor. O da bu vakayı Rusya zabitanından öğrenmiştir.
GÖZTEPE
Ali Riza Seyfi.
Sayfa: 812
CEZAYİRLİ HASAN PAŞA
( mabat )
Ma haz; Cezayirlinin – bizce meçhul olan bu cevabı pek de iltifat yerine geçmediğini vakayı taliyeden anlıyoruz. Bu mesele üzerine kaptan paşa ile Emir Hac arasındaki, zaten pek incelmiş olan, rişteyi irtibat birden bire kopmuş, paşanın yüzündeki maske, Cezayir dayısının şir efgan elleriyle koparılmış, ve Emir el Hac: Müraraileyhe, <<Emir Hac her şeyden akdemdir>> kelamıyla topu, cephaneyi yüz üstü bırakarak, calib mal için devre çıkmıştır.
İşte bu cereyanı hal, Suriye isyanın mahiyetini hakkıyla gösterir bir levhayı müvesfedir. Kim bilir kaçıncı olarak tarih burada ispat ediyor ki: Bir tahammü, neşvü nema bulmak için mutlaka kuvveyi namiye mahiyette müftekirdir. Bulut kapanın ehatı, ve Şıh Tahirin denaeti, hiçbir veçhile bahis endişe olmazdı vala ona mahayat, yardım etmiş, onu mahayat büyütmüş, onu bir (Suriye ihtilali) şekline mahayat getirmiştir. 139 yıl sonra biz bu hükmü veriyoruz. Daha sonra, daha vatanperver kalemler, daha fatih ve şiddetli hüküm tarihi vereceklerdir. . .
Recebin yirmi dördüncü (8.eylül, rumi) Salı günü Cezzar Ahmet paşa da geldi. Ve kaleyi kaptan paşadan teslim eyledi. Halbuki bazı Osmanlı tarihleri Cezzarı, Cezayirlinin yerine ika fatihi göstermekten zevk alıyorlar. Mesela, tarihi siyasi Osmani (c.2 s.195) diyor ki:
<<Akkada tahsin ve isyana devam eden mahud Şıh Tahirin terbiye ve tenkil kaptan paşaya havale ve biran dahi Şam valisi Azam zade Mehmet paşa ve Seyda eyaleti valisiyle Kudüs şerifi mutasarrıfı paşalar ve Şam sahili muhafazalığına tayin buyurulan Cezzar Ahmet paşa memur edilmiş idi. Merkum Şıh Tahir Akka kalesinde bulunduğu halde bahren tazyikinde müdafaa edecek olmuş isede kendi askeri olan mağribiler padişaha asi olmadıklarını beyan ile top atmaktan tevakki etmeleri üzerine merkum hemen firara karar verip şehir kapısından çıkarken Mağribilerden biri tarafından atılan kurşunun isabeti ile maktül olmuş ve Akka kalesi Cezzar Ahmet paşa tarafından zabt olunmuştur. Bade Seyda eyaleti valiliği Cezzar Ahmet paşaya tevciye ve müteakiben rütbeyi vezaret dahi ihsan buyuruldu.>>
Bütün bunlar, Cezzar Ahmet paşanın Akka zabtından tamam yirmi sekiz gün sonra
Sayfa: 813
Sayfa:814
gelebildiğine mükafat olmak gerek! Kendisine zayi bir kalenin kumandanlığı vaad olunarak zabta teşvik edilen bir paşanın,böyle hazır bir lokmaya konması da doğrusu pek şayanı mükafattır! Tarih siyasi evvel emirde Akka zabtının kaptan paşaya havale edildiğini ve kalenin dahi bahren tazyik olunduğunu zıkir ettiği halde bilahare şeref teshiri, Ahmet paşaya bahş etmesi anlaşılmaz zuhullerdendir.
En mevsuk, en şayanı itimat müsteşhedatımızdan olan (netayiç elvukuat) ise (c.4 s.7)bakınız, vukuatı ne kadar müntaki ve mecmul ifade ediyor: <<bir Elşam taraflarında matin mindan iken tahsil servet ve kudret ve devlet aliyenin Rusya muharebesiyle iştiğalinden istifade ile sahil Şamiyeyi zabt ve Akka kalesinde tahsin eden Tahir Umur namlı müteğallip, Mısırda teferruat eden bulut kapan ali bey ile ittihad ve mesku donanması amiraliyle devlet aliye aleyhinde icrayı muhaberat ve müzakerat etmekte iken ebu elzeheb Mehmet beyin seyf satvetiyle ali bey maktul ve o aralık mesahe dahi menakad olmakla müşaraileyhe Mehmet bey canip saltanat seniyeden Tahir Umurun tenkiline memur edilmiş ise de bir el Şama ve savlinde mürtehil darı ahret olmakla bu hizmet kaptan müşavirileyh ahdeyi dirayetine havale olundu. Binaenaleyh seksen dokuz senesi ahirinde donanmayı hümayun ile azimet ve Akka kalesini muhasaraya mübaşeret edip Tahir Umurun ekseri askeri mağribi; ve kaptan müşaraliye dahi garip ocakları yanında sahip nam ve şan olduğundan mağrubilerden el tutarak bağı merkumun katl ve izalesine muvaffak olduğu misalle, ertesi sene dahi olhavalide bulunan evlat ve itibaının eşkiyasını katl ve idam ile bakiyesini istanbula getirdi.>
Her ikisi de ricali devletten ve bunun için her türlü menabi resmiye ve hususiye kendi ellerinde bulunmak münasebetiyle nakkak milleten bu iki muverahın ifadesi; işte o iki ifade arasındaki tenakus. Hakikati ahval ise, daha sizavar itimat eserlere müracaatla bir veçhe bila tasrih edildi. Artık manihan febhamıza rücu edebiliriz.
Eylül, kıyamet gibi hulül etmiş; Bahri Sefid suları, hiçbir barınacak veya tamire yarayacak limana malik olmayan bir el Şam sahillerine doğru ruaved ve tehditkar kabarmağa başlamıştı. Cezayirli ise adet ve ananatın mütaasıb bir esiri olduğunu vakayı müteaddide ispat eylemiştir. Bu derece adetperest olan bir emi gemici için, bu zamanlara kadar dışarılarda kalmak büyük bir fedakarlık idi ki buda Cezayirlinin dereceyi mecburiyetini gösterir. Cezzarın, yani asıl kale kumandanının vusulü üzerine keşide eylediği bir ziyafette, ona bir vech ade, samur kürkler, ipek kaftanlar giydirdi. Sonra bir köşeye çekip tamam iki saat mülakatta bulundu. Ona kalmanın bütün kendi malumu olan meziyet ve nekayesini anlattı. Akkanın kıymet ve vaziyet müdafaasını, topoğrafyasını, bahri ve beri müşterek bir muhacemeye karşı nasıl bir meslek tedafii tutmak lazım geleceğini,
Sayfa: 815
Ahalinin ahlak ve tabiatını, her şeyi anlattı. Bu muhakkaktır, bilaahire Cezzarın namını tarihe bir <<büyük>> olarak kayıt eden o meşhur Akka müdafaasında, bu nasihatın eseri feyzini ümit etmek acaba hatamıdır?
Cezayirlinin kaledeki vazifesi, bu muamele ile hitam bulmuştu. Binaenaleyh filikasına binip gemisine geldi. İki günü levazım seyriyenin ikmaliyle geçirip Recep ayının yirmi altıncı Perşembe günü Akkadan hareket etti. Bütün Suriye sahilini Cezzar Ahmet paşanın ahte kifayetine bıraktı.
Pazar gecesi saat beşte Kıbrısın (Tuzla) limanına muvasalat edilmişti. Orada iken (Murtaza bey) vedavetiyle hediye padişahı, ve selam hümayun geldi. Donanma, muzafferiyetinin neşveyi gururuyla, bu atıfet şahaneye karşı muhteşem bir resmi selam yaptı: Ve o gece saat üçte hareket olundu.
Uzun bir seyahatten sonra, şabanin on ikinci günü zuhurla beraber, Cezayirlinin muzaffer donanması (Finike) limanına demirledi.
<<Finike limanı>>, tarih kadimin bize kadar vasıl olabilen bir yadiğar kıymetdarıdır. Bu güzel havzanın, saray bahçelerindeki havuzlara benzeyen letafet faniyesi bize Finike bahriyesinin azimet ve iktidarını kemaliyle gösterir. Orası bir filonun her türlü levazım seferiyesini ikmale elverişli mühim bir mevkifi bahri olmak liyakatını elan muhafaza etmektedir. Osmanlı bahriyesi, bu kadim havzayı selametten pek çok defalar istifade etmiş ve etmektedir. İşte Cezayirli donanması da burada dört gün kaldı, suyunu aldı, mürettebatı dinlendirdi. Mahı mezkürun on altıncı Salı gecesi saat birde Finike limanını terk eyledi.
O esnada Akdenizin asabi bir heyecan hadise resanı vardı. Muhip fırtına, her kul direklerinden itibaren Rodos heykellerine, ehram sahillerine ve Finisya kıyılarına kadar bütün bahri sefidi çalkalıyordu.
Hasan paşanın avdet eden donanması (Meis burnu) açıklarında bu dehşetli fırtına ile karşılaştı.
Bu kadar vesait seriye muhabere ile beraber, zamanımızda bile bir filonun idaresi tek bir sefine gibi metot ve yek amil tahriki, oldukça matah mümarese hünerlerindendir. Halbuki yelken devrinde bu emir, daha müşkül, daha düşvar idi. Lakin Cezayirli, anasırı tabiatın bu gibi sahneyi cedellerinde kim bilir kaç yüz defa bulunmuş olduğu için fırtınanın muhacematına, Arşıbelin bu kabil istikbaline karşı metanetini bozmadı. İcap eden manevraları icra ederek ileri harekette devam etti.
Meis burnundan, 30 mil açık idiler. Kaptan paşa, baştardasıyla filonun önünde gidiyordu. Bütün sefineler muharebeden çıkmış bir halde idiler. Hakikat halde ise muharebe devam ediyordu. Filoklar, serenler
Sayfa: 816
Sallanıyor, ana direkler çatırdıyor, ve hepsinin fevkinde fırtınanın simayı mahv ve mazluma acı acı haykıran ulumalı ağzını açıp donanmaya ateşin dişlerini gösteriyordu. 30 mil açıkta! Dalgalar, şimşekler, yıldırımlar hepsi mütehaddilisan, Cezayirliye <<geri>>diyorlar. Fakat onun muhip ve lerze bahş sedası kendi kumandasını, kendi arzusu bütün bu karışık iniltilerin belayı rühcanında tutturdu: <<ileri!>>
Mamafi orada, kendi baş tardasının su ittiğini haber verdiler. Tekmil tulumbalar çalışmağa başladı. Gemi alabandadan alabandaya yatıyor, postalar sarsılıyor, yelkenlerin idaresi gittikce gayri mümkünleşiyordu. Suyu yenemediler. Nereden girdiğini keşif edemediler. O kadar gayret ve akdamına rağmen, az zamanda amakını artırdı. Nihayet, Hasan paşa kararını verdi, ve kat kolladı ve tam anında kumandasını verdi: – poca alabanda!
Şimdi her direk dibinde bir başka silsileyi
Sayfa: 817
Muhip o emir feveran ederek, cesim geminin bütün serenleri tebdil istikamet eylemiş, yelkenler bir dakika titreşerek söndükten sonra, yeniden dolmuş, ve baştarda fırtınayı pupa omuzluğuna almıştı. Diğer gemiler de amirlerini taklit ettiler. Tabiat galiba itti: Hasan paşa (Kekova) limanına pocaladı.
O gece yine su yenilememiş ve girdiği yer bulunamamıştı. Bütün bir gece uğraşıldıktan sonra ertesi gün aşağıya inen dağlıçlar bunu bulmağa muvaffak oldular. Tamirat lazime icra edildi. Ayın on sekizinci Cuma gecesi saat ikide Hasan paşa, donanmasına, <<vira!>> kumandasını verdi.
21 nci gün Rodosa muvasalat ettiler. Cezayirli, bir kalyonun çıkması vesilesiyle Rodos limanını temizletti ve Perşembe gün asrdan sonra Rodostan hareket etti.
Cezayirlinin bir çok hayrat nafiasını muhtevi olan İstanköy adasına geldiği vakit (26şaban) orada barınmağa bir liman mevcut olmadığından donanma (çatallar) limanında yattı. Cezayirli burada kaptan sabık Cafer paşanın inşa ettirmekte olduğu kalyonun hitamını beklemek için ramazanın yedisine kadar oturdu. Ve hareketinde, Sisam boğazından geçerken başka bir Osmanlı sefinesine tesadüf etti.
Bu gemi, kaptan paşayı selamladı! Sonra tevkif etti. Cezayirli, biraz sonra bu Osmanlı firketesinin bir filika maniya ettiğini gördü. Bu filikada padişahın lalası Mehmet ağa vardı. Paşa baştardasına çıkarak davetnameyi hümayunu takdim etti.
O tarihlerde harpten avdet eden gerek ordu ve gerek donanma, padişah tarafından resmen davet edilmeden dersaadete gelemezdi. Bu, eski bir adet olup sonraları her ne kadar hükmü kalmamış ise de saray, bu adeti yine muhafazada sebat eylemiştir. Hatta Selim salisin hali üzerine, istanbula adeta hücum ederek gelen Alemdar ordusu, Daver paşa çayırında – adet yerini bulsun diye – Mustafa Rabi tarafından resmen payitahta davet olunmak gibi bir garibeyi tarihiyemiz vardır.
Her ne ise, donanma, davetçi ile birlikte ramazanın on ikinci Pazar gecesi saat dörtte limanına girdi. Ertesi gün, amiral gemisinde bir divan fevkalade akid olundu.
Cezayirli bundan beş sene yüz seksen dokuz gün mukdem, yine bu limanda bulunuyordu. O vakit Hasan bey isminde bir kaptandan ibaretti. Kendisini tarih ve millet tanımıyordu. Yalnız tayfasının ve yoldaşlarının mahbub kalbiydi. Şimdi ise?
Ve o zaman bu rakit sular üzerinde koca bir hükümet kuvveyi bahriyesinin guruphaven evladını görmüştü. Dört asrın yaptığı bir bina zi haşmet, kendi akver faaliyetine rağmen burada titremiş, ve ser nekaven olmuştu. . .
Sayfa: 818
Zir zelamında Osmanlıların (1184) münhazim donanması bir makberi ümit halinde yatan o diliferib suların satıh güdende, Cezayirlinin sefinesinde, ferman hümayun merasim fevkalade ile okundu ve asman efken toplarla selamlandı. Biraz sonra da lalanın gemisi avdet etti. O da ayrıca selamlandı. . .
Ramazanın on beşinci Çarşamba gün donanma da kalktı. Akşam üstü (Yunda adalarına) muvasalat ederek suyunu aldıktan sonra ertesi gün oradan hareket ederek ve bir gurup vaktinde Nara burnuna funda etti.
Bir gece dahi çay ağzı denilen mevkide geceledikten sonra İstanbula doğru yol verdi. Ramazanın yirmi ikinci Çarşamba günü ahalinin bütün server ve saadeti arasında vakur ve muzaffer, saray burnunu bordaladı, ve saat yedide kurşunlu mahzen pişgahına lenger endaz istikrar oldu.
Ramazanı şerifin yirmi beşinci cumartesi günde yalı köşkünde Abdülhamit evvel, Hasan paşayı huzuruna kabul ve iltifata müstağrik etti. Bu resimi kabul ile 89 senesinin <<mevsim deryası>> hitam bulmuş oluyordu.
Cezayirlinin bu seferine umumi bir nazar atıf olunursa, teessüf edilecek bir çok cihetleri olduğu gibi, oldukça teselliyet bahşı derun olacak muvaffakiyetler dahi ihtiva eylediği anlaşılır. Bir kere hamid evvel zaman saltanatı seylabı mazinin asırlardan beri sürükleyip getirdiği o tad mesaibin karşısında zebun ve gayri metinler zedar olan bir teneke siper gibiydi. Her şey, her şey bu siperi tahribe hadim buluyordu. Şanlı, fakat muvaffak siyaset olmayan (Purut) muahede namesinin imzalandığı günün devir senevisinde akit edilmiş olan (Kaynarca) mesalihası, bahri sefid ve bahri siyahide Rusya hükümetini serbest birakıyor, ve Osmanlı bahriyesini Marmara mahbusuna sıkıştırıp İstanbul ve Gelibolu boğazlarında vardiya mevkilerini Moskof filolarına terk ediyordu.
Ma haza, o tarihte hakimiyet bahriyenin mahiyet muhammesi her iki tarafça dahi layıkıyla anlaşılamamış ve yahut muahede nameyi tertip eden lisanı siyaset bir şeyde tağribe bulunmuş olduğundan, yirmi sekiz maddeden mürekkep bu ahit name bize denizlerimizin ziyaındaki fecaatı ceryan ve kati göstermiyor. 16 – 17 – 18 – ve – 19ncu maddeler bizim için bir kati kaybın hudutlarını çizdiği halde bunlar meyanında yegane felaket bahriyemizin denizlerimize Rus ticaret bahriyesinin hulülünden ibaret olduğu görülüyor.
Lakin tarih, pek az zaman geçtikten sonra bahri siyah hakimiyetinin ehemmiyet azimesini ve Kaynarca muahedesinin rekik ül lisanıyla söyleyebildiği mani malzemeyi parlak ve yüksek belağat ve fezahatiyla ilan eylemiştir. Sırası geldikçe zikir edilecektir ki, Cezayirli en ziyade bu yarım ağızla söylenilmiş maddelerin ihtiva eylediği
Sayfa: 819
Dehşet mailden korktuğu, çekindiği için – kerim uğruna istial eden – naireyi harbi elinden geldiği kadar tehire çabalamış, tedarikat bahriyemizi ikmal etmeden ilan edilecek bir harbin daima aleyhinde bulunmuş, fakat kendisinin Mısırda bulunmasını fırsat bularak İstanbul bu harbi nihayet vaktinden evvel ilan eylemiştir. Mağlubane biten bir muharebe, bizde her vakit bir takım esarı ihtilal, bekayı şüriş bırakır. Hükümet uzun müddet bunlarla uğraşarak adeta ikinci bir muharebeyi müdhişeye girişmiş olur. Kaynarca musalehasını takip eden seneler ise idareyi hükümetin en buhranlı zamanlarıydı. Babı ali sağlam bir meslek siyasi tutamamış Mahsun zade öldukten, Halil Hamit paşa öldürüldükten sonra, siyaseti dahiliye ve hariciyemizi tahammül edecek sağlam bir düş hamiyet kalmamıştı. Mısırda, Suriyede, Bağdadta, Morada, ve bütün Cezayir ve bahri sefidde mahallin hamuleyi iğtişaşı muhtevi siyah bulutlar dolaşmakta idi. Bir taraftan (Soğucak)ta zaviye neşin gayret ve hamiyet olan (Ferh Ali paşa) Rusların
Muaveneti milliye cemiyeti Çarşancak şube heyeti
1- reis eşraf mahaliyeden mahkeme azası Abdullah ağa. 2-Aza polis komiseri Abbas Hilmi efendi. 3-veznedar Ahmet Harem efendi.
4- aza Mustafa efendi. 5-aza belediye reisi Ebkar efendi. 6-aza muteberandan Kirakos efendi.
Sayfa: 820
Moradaki politikasını Osmanlılık menfaatine Çerkezistanda tesise çalışıyorken babı aliden nasihatten başka bir şey alamıyor. Diğer taraftan Yanyada (Tepedelenli Ali paşa) tuttuğu meslek faaliyetler zayi milletden inhiraf eylemişken hükümetin mezhur takdir ve tesahili oluyordu.
Bir gün Sultan Abdülhamit ola:
Şevket penah! Bir zaman biraderiniz, asakir muntazama tertibine niyet ve nizamnamelerini tertip ettirmeye de himmet buyurmuştu; Sefer zuhuriyle tatbikine muvaffak olamadı.
Demişler, o da
İnşallah kardeş muvaffak olur! Cevabını vermiş. Bununla beraber timarlı ve sipahiler hakkında bir talimatname yaptırmaktan başka bir iş yapamamıştır.
İşte böyle bir devir keşmekeşte asrının en debdebeli, en cesur, en sahip raiy ve en zengin bir veziri Hasan paşa idi. onun eli veya fakiri müdahale etmeksizin bu devirde hiçbir iş yapılmamıştır. Bu defaki bahri sefid seferinde Suriye ihtilalini bertaraf ettikten maada, Ak denizin inzibatını temin etmiş, oralarda bir muktedir Osmanlı hükümetinin mevcut olduğunu parlak ve kahir, ispat eylemiştir.
Ali Haydar Emir
Sayfa: 821
DENİZDE SİS
İngilizceden
MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ KERMESTİ ŞUBESİ HEYETİ
1-REİS MÜFTÜ OSMAN EFENDİ. 2-AZA EŞRAFTAN AYAZ KÖYLÜ MEHMET BEY. 3-AZA ZİRAAT BANKASI MEMURU TAHİR EFENDİ.
4-AZA ZİŞTEVİLİ HASAN AGA. 5-AZA SARRAF ESTEPAN EFENDİ.
Sayfa: 822 – 823
MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ TAŞLICA ŞUBESİ HEYETİ
1-REİS HACI OSMAN BEY. 2-VEZNEDAR LEVA MAARİF KATİBİ HAYRETTİN EFENDİ. 3-AZA BELEDİYE AZASINDAN OSMAN AĞA.
4-AZA MİLANKOVİK YUD AĞA. 5-AZA SELMANVİK EŞREF BEY. 6-AZA ZEYNEL EFENDİ. 7-YANİKOVİK KURKU AĞA. 8-AZA MEHMET EFENDİ.
Sayfa: 824 – 825 – 826
SEYİR HEVÂYİ
Hakimiyet cevvi – muhaberat mustakbel.
Muaveneti milliye cemiyeti Aydın şubesi azasından Gelibolulu Rifat efendi.
Muaveneti milliye cemiyeti İnebolu şube heyeti.
1-reis evvel rüsumatmüdürü Şevki efendi. 2-reis sani ticariden Harelmebus efendi. 3-aza mülazım İbrahim efendi. 4-aza ticariden Mehmet efendi.
5-aza mülazım evvel Abdülhalim efendi. 6-aza dava vekili Tevfik efendi. 7-aza korvet katibi Umur Latif efendi. 8-tahsildan Nazmi efendi.
Ahmet Vahid
Sayfa: 827 – 828 – 829 – 830 – 831 – 832
SEVGİLİ DONANMAMIZIN ALAYI ŞAN VE ŞEVKETİ İÇİN OSMANLILIK CEMİYETİNE İSTİNADEN AÇILAN İANEYİ MİLLİYEYE CEMİYETİMİZİN BİDAYET TESİSİ OLAN Fİ 6TEMMUZ SENE 1325 TARİHİNDEN İTİBAREN CEMİYET PERVERAN AHALİMİZ TARAFINDAN İHDA EDİLEN MEBLAĞI NATIK LİSTEDEN: (mabad)
İLAN
BAHRİYE TOPÇU HATIRASI
ESER
Mütekaidin erkanı harbiye bahriye N.miralay
HÜSEYİN FUAT
************
MÜKEMMEL
SEYRİ SEFAİN VE HEYETİ BAHRİYE
Müellifi: mektebi bahriye seyir sefain ve heyeti bahriye muallimi
Yüzbaşı İsmail Faik
Sayfa: 833 – – – 863