DONANMA MECMUASI 103/152 17,Ocak,1918

Perşembe

17, RABUİLAHİR SENE 1336 – 31, KÂNUNUSANİ SENE 1334

İştirak şartları:

İstanbul ve taşra için seneliği kırk kuruş,

Ecnebi memleketlere on iki franktır.

Mecmuaya ait her iş için donanma cemiyeti merkez

Umumiyesinde daire-i mahsusaya müracaat edilmelidir.

Nüshası 40 paradır

Merkez tevzii bab-ı âli caddesinde Ay yıldız kitaphanesidir.

Donanma madalyası

     Kuvve-i bahriye-i Osmaniye’nin terakki ve teâlisi zımnında itayı ianette ve hizmet fevkalade de bulunmuş olan imalat-ı harbiye müdüriyeti Zeytinburnu fabrikaları ser idare memuru Binbaşı Rıza Bey ile harbiye nezareti muamelat-ı zatiye piyade kısmı mümeyyizliğinden mütekaid Tahir Beye tebdilen, lavazımat-ı umumiye-i askeriye karıştıran ziraat taburu kumandanı Binbaşı İsmail Hakkı, ikinci menzil Dicle hatt-ı kumandan sabıkı Binbaşı Reşid ve Diyarı Bekir vilayeti kadısı faziletli Ali Necip Beylere müceddeten gümüş, Asma altında ip tüccarı Agop Torosyan, tahniye ve fırınlar idaresi müfettişlerinden Yüzbaşı Kazım, bahriye çarkçı kıdemli yüzbaşılarından Üsküdarlı Asım bin Salih, bandırma kaymakamı Mahmut Ali, bandırma belediye kalfası Andon, fişekhane-i bahriye memuru korvet kaptanı Sabri bin Mahmud, fişekhane-i bahriyeden korvet tabibi Memduh bin Rıza, beşinci ordu hümayun menzil müfettişliği der Saadet mubayaa ve sevk memuru kıdemli Yüzbaşı Abdülrahman, Demir kapı erzak ambar müdürü Yüzbaşı Mahmud Rüştü, Konya jandarma alayının merkez taburunun Yenişehir bölüğü kumandanı Yüzbaşı Mustafa Kadri, Tersane-i amire makine demir hanesi ve çekiç hadde fabrikası usta başısı Alber Tokalkona, Ayazağa köşkünde süvari küçük zabit mektebi kâtibi Cemil Bey mahdumu İsmail Suat, bahriye çarkçı kıdemli Yüzbaşılarından Hüseyin ve Hakkı bin Mahmud, bahriye çarkçı mektebinde kıdemli kâtip Hafız İsmail Bey efendiler vekil donanma maliyeleri ihsan buyurulmuştur.  

     Kuvve-i bahriye-i Osmaniye’nin terakki ve tealisi zımnında itayı ianatta bulunmuş olan bahriye Yüzbaşılarından Galatalı İhsan bin Mustafa, numune-i hamiyet sefine-i hümayununda çarkçı Yüzbaşılarından Kandiyeli Hamdi bin Mahmud,  Avusturya – Macaristan ordusu topçu mülazım evvellerinden Roman Kessel Saring, Halep’te Avusturya – Macaristan kıtaatı menzil kumandanı mülazım Edward Yening, fişekhane-i bahriye da güverte kıdemli Yüzbaşı Kamil bin Abdülkadir, Yüzbaşı Mahmud Fuad bin Tevfik, İlyas bin Sadık, kâtip Muharrem Mustafa, fırkateyn imamı Hamza bin Ahmed, çarkçı mülazımı Süleyman bin Yusuf, Baalbek’de dördüncü ordu makinalı tüfek endaht mektebi müdürü muavini mülazım evvel Halid bin Abtah, Kara Hisar sahib levası ser komiseri Hüseyin Fehmi, bahriye çarkçı yüzbaşılarından Haydarlı Halil  bin Ömer, Hamidiye sefine-i hümayununda çarkçı kıdemli Yüzbaşı Mahmud Rıza bin Şevki, Hüseyin bin İbrahim, bahriye çarkçı yüzbaşılarından Mustafa bin Mahmud, katib yüzbaşılarından Mehmet Sadettin, Hamidâbâd sefine-i hümayunu süvarisi güverte yüzbaşısı Ali Haydar, güverte yüzbaşısı İsmail Necati, çarkçı Yüzbaşı Fazıl, Niyazi, çarkçı mülazımı Süleyman bin Hasan, Avusturya Macar ordusu mülazım sanilerinden mösyö Oskar Şofgur, eshab-ı emlakten Bursalı zade Andon Beyefendilerle Kara Hisar sahib-i levası ser komiseri Hüseyin Fehmi Beyin zevcesi Bedriye Hanime Tunç donanma madalyaları ihsan buyurulmuştur. 

DENİZLERE HÂKİM OLAMAK İSTERSENİZ. . .

Milli inşaat bahriye anonim şirketi

Hisse senedinden alınız

Sermayesi 100,000 Osmanlı lirası

     Beheri 10 lira kıymetinde 10,000 hisse senedine müşteri kaydına başlanmıştır.    İlk taksit olan iki buçuk lirayı veren bir hisse senedime kayıt olunur.  Hissedarlara senevi yüzde altı temettü maktuadan maada hasılat safiyenin yüzde ellisini verir. 

     Şirketin tersane ve inşaat tezgâhları için Beykoz’da Sultaniye çayırı ittisalında ve sahil bahride kırk iki bin metre murabba arazi satın alınmış ve inşaat için lüzumu olan kerestenin meccanen kat’ena hükümet seniyeden müsaade istihsal edilmiş olmakla kariben işe başlanılmak üzeredir. 

     Hisse kaydı için Cuma’dan maada her gün şirketin Galata’da / Perşembe pazarında arslan hanında dördüncü kattaki merkez idaresine  veyahut Osmanlı donanma cemiyeti merkez umumiyesine müracaat olunabilir. 

     Taşradan vuku bulacak taleplere derhal cevap verilir ve posta ile hisse senedatı rebu’ olan meblağın irsali  takdirinde senedat muvakkate irsal edilir. 

     Hisse senedatı büyük bir rağbete mazhar olmuş ve miktarı az kalmış olduğundan talip olacak zevatın biran evvel müracaatları ehemmiyetle tavsiye olunur. 

Mülahaza:

Maksada doğru

Halden istikbale

     Hali mevzuu bahis ederken istikbale hazırlanmak için ne suretle çalışmak lazım geleceğini izah yolunda yazılmakta olan makalelerin üçüncüsü, vicdan müleyyinin müttehid bir gulgule-i tevkir ile iştirak ettiğine mütmain bulunduğumuz, vazifenin ifasıyla ibtida ediyor.

     _ müdelli kahramanlarına bin tuhfe-i taazzum. . .

     İngilizlerin heyulayı gurur ve ihtişamı karşısında bi-perva istisgar-ı mahalik, istisgar-ı hayat eden o kahramanlar öteden beri menakib hamaseti sutürdan, sudura intikali eyleyen bahriyemizde de ne yüksek bir his fedakârı olduğunu ispat eylemişlerdir.  Hûn kahramanı ile muvaşşah olan bir berat-ı ulviyet, istikbali için mübeşşir teali ve minnettardır.  Artık, ay yıldızın aşinayı kadimi, gördüğü havarik teceddütün asırlardan beri mecburiyet kerimi olan Akdeniz, onları sinesinde uyutarak mazinin destan şevketi, istikbalin, mefahir azimetini okuyup duracak.  Bu türlü müstesna vehimiz hadisat.  Bize istikbal bahri için ümit bahş-ı necat olduğundan denizciliğimize pek emin nazarlar ile bakıyoruz.  Maneviyatı himmetleriyle, rüzgârlara bile hükm edecek kadar büyüklükler gösteren ecdadın, ahfadını tamam denizci görmek için maddi, manevi âlemi, içtimai atılacak her adım, bizi sevindiriyor.  Asrın takibat ve terakkiyata, yürümek ve yaşamak için binlerce tarik sa’y açmış, fakat her biri de bence bin destura tabi tutulmuştur.  İşte bunun içindir ki, istikbal bahrimiz hakkında yapılacak pik çok şey görürken, yapılabilenlerin de kabiliyet tatbikiyesini, kabiliyet ilmiyesini, nihayet hamuledar feyz olduğunu gördükçe bu desturlardan birinin daha istihraç olunduğunu anlıyoruz.  Şayan-ı memnuniyettir ki geçen her gün hamil-i himmet oluyor.  Faraza, gazeteler, Anadolu ve Rumeli hisarlarının bir bahriye müzesine tahvili için verilen karardan dûr ü diraz bahis ettiler.  Nezaret-i celile-i aidesinin silsile-i muvaffakiyet ve hizmetine bir zamime olan bu karar, ruh ıslafı şad ettiği kadar, istikbal içinde bir rehber talidir.  Ayrı ve belki uzun bir makale ile teşrih edilecek olan bu âlemi ve içtimaı teşebbüsün yanı başında ameli ve iktisadi bir değerini daha kayıt etmeği münasip görüyoruz. 

     Bu toprağa meşru ve namuskârane servetleriyle nice hayırlı işler yapmış, vatanın ihtiyacat bahriyesini suret-i takdirini hamiyet kârane muavenetler ile ispat eylemiş olan bir zat-ı muhterem ile üç refik gayretinin teşebbüsleri ile payitaht saltanat seniyedir [dalgıç, tahlisiye ve cer sefain ] şirketi teşekkül etmek üzeredir.  Hatta nizamnamesi el-yevm şurayı devlette der-dest tetkiktir.  Bu sütunlarda çok söyledik.  Yine tekrar edeceğiz.  Eğer denizci bir millet olduğumuzu biliyorsak, eğer istikbalimizin denizlerde olduğunu takdir etmiş isek, onun her şubesi üzerinde pek çok tevkif etmek, sonra icabat asra muvafık bir hatt-ı hareket tayin eylemek gerek olduğunu da unutmamalıyız. 

     Yeni teşkil eden şirketin bu lazımeyi hakkıyla anlamış olduğunda, yalnız ismi delaletiyle, mutmain olabiliriz.  Çünkü deniz üzerinde gezen her geminin anasır-ı asliye mahrekesinden biri de evlad-ı memleketin eline geçiyor.  Zira şimdiye kadar gemiciliğin ruhu demek olan bu üç sanat, ecnebi elinde, hatta İngilizlerin zebun inhisarı idi.  memnuniyetle karşılarız, harp umumi, bu inhisarı esasından mahvetti.  Şimdi o müteferrik eczayı fiili denizciliğin şubat mühimmesi etrafında toplamak, dağılanın yerine milli sermayeyi, milli erbab-ı sa’y’ ve sanatı ikame etmek lazım, belki elzem idi.  yıkmak kâfi değil, yapmak farzdır.  İşte yeni şirket yapıyor.  Hepimiz tahattür ediyoruz.  Tahlisiye ve dalgıçlık “garak” unvanlı İngiliz kumpanyasına inhisar etmiş, cer işleri ufak tefek, ekseri yabancı eller ile idare olunup büyük ameliyeler için yine bu kumpanyaya müftehir kalınmış idi.  kumpanya temin ettiği azim kazanç mukabilinde bu memlekete ufak bir hizmet hasene ifası hasından çok uzak olduğundan – mülkün idari, siyasi, iktisadi, ticari birçok fevâidi heder olup gidiyordu.  Nasıl olur ki teşebbüs ahir ve cedid ile telâfi-i mâ-fât edilmek ihtimali kesb-i takviyet eder de hayr-endiş vatan olanlar sevinmez.    

     Bir memlekette ufak sermayelerin telahukuyla ne kadar büyük işler görürlerse görülsün, büyük sermayelerin kıymeti hem delalette, hem de halka ilkayı emniyette büyük bir amil olur.  İnsan, hiçbir suretle calib-i itiraz olamayacak surette iktisab-ı servet edinebilir, buna kimsenin diyebileceği olamaz.  Fakat bu servet umur-ı Hayriye ye muavenet, vatanın teşebbüsat iktisadiyesin de delalet, muazzamat iktisadiye de saf evvelini işgale gayret hususlarında imsak olunursa maddeten bir şey denilemese bile elbette calib-i tekâmüldür.  Bir de bunun aksini düşünelim.  O zaman bu türlü eshab-ı hamiyet ve gayrete, ne kadar teşekkür edilse azdır.  Halkın mutavassıt sınıfında telâhuk servetten hâsıl olacak istifadeler hakkında epeyce fikirler uyanmağa başlamıştır.  Erbab-ı servet arasındaki cereyanlara yeni teşebbüs fâl-i hayr olursa iftihar umuma, ecri ibtidaen numune olanlaradır.  Ticaretin karlı olsa da mahdut bazı hutut umumiyesini takip ile iktifa halinde, müteşebbüsü zengin olsa da memleket zengin olmaz.  Hayr-ı azim, nef’kesîr, teşebbüsat mümasilededir. 

     Artık görülüyor ki, denizcilik hakkında memlekette umumi fikirlerden maada, ilmi ve ameli düşüncelerde vardır.  Denizciliğin bütün şuabâtı aslen yekdiğerine pek sıkı surette merbuttur.  Birinin ihmali, diğerinin akim kalması demektir.  Bu akamet ise heyet-i umumiyesini mahkûm zeval eyler.  Şirket cedidenin başlamak üzere olduğu iş ise bizi iftikar gyri zemimesinden kurtardığı kadar mülki favaide, iktisadi menafi cemidir.  Bunu da defter-i muvaffakiyete kayıt etmeği muvafık buluyoruz. 

     Donanma denizciliğin şuabât umumiyesindeki en ufak bir eser intibahi kayıt etmeği meslek asliyesi bildiğinden, sırası geldikçe bundan da bahis ederiz.

          Donanma.

Rusya ile musâlahalarımız:

RUSLARLA İLK MUAHEDE-İ SULHİYE

     Muharriri: Ahmed Rasim

     Sultan Mehmed Han râbi’de tahta cülusunda nahif ve zaîf, hatta yedi yaşında bir çocuk idi.  kırk senelik müddet saltanatı ittişaşat ve taklidat ile geçerek devlet haricen Nemçe, Macar, Venedik, Leh, İran, Papa, Malta hükümetleri ile muharebat mütevaliye de bulunduğu gibi dâhilen de henüz asarı zail olmayan şekavet, irtişa’, irtikâp ve yangınlarla rahnedar olmuş, bunlar yetmiyormuş gibi 1070 tarihine doğru bir de Moskof gailesi belirmeğe başlamıştır ki bu gaile bilahare beliyye şekline girmiştir. 

     Filvaki şimali Avrupa’yı şarkide Moskova çarlığı namı altında bir hükümet gittikçe ihsas-ı mevcudiyet ediyor ve iki gözünden biri Lehistan’a diğeri cenuba yani Karadeniz’e Kırım hanlığına dikilmiş duruyordu.  Bu hükümet de biraz evvel Lehistan’ın parmağıyla müthiş bir devr-i igtişaş geçirerek mahf olmak derecesine gelmiş fakat Romanof namı altında yeni bir sülale-i hükümdarı ile belini düzeltmiş idi.  1645 de yani bizim ikinci Viyana muhasarasından otuz sekiz sene evvel 1056 – 1057 Çar olan Aleksey hükümdarlıkta sultan Mehmed Han Rabi’ için bir iki sene takaddüm etmiştir.

     Zamanın vakayı tarihiyesine sathi bir nazar bile atıf edilse görülür ki hükümet Osmaniye inhitata doğru gittiği, ahval-i dâhiliyesi son derece-i tezabzübe gelerek ne dini, ne milli, ne içtimai, ne de siyasi ıslahattan hissedar olmadığı halde Moskova hükümeti bilakis Müthiş İvan, Boris Godunov, Dimitriyus, Mihail Fyodoroviç Romano gibi hükümdaran ve patrik Filaret gibi ruhanilerin sevkiyle ikmali Büyük Petro’ya nasip olan devir ıslahata yakınlaşıyor, biz Avrupa’da nev-be-nev vücuda gelmekte olan müessir medeniyeden gafil ve mütecanib kaldığımız halde Moskova hükümeti bir hareket ta’ciliye ye uğramışçasına garba temayül ediyordu.  Binaenaleyh zatin er geç bir sınır bulup çarpışacaklardı. 

     Maa-hazâ bu hükümette âsûde değil idi.  Onun da dâhili, harici düşmanları var idi.  Lehistan ile İsveç şimal, garp ve garp cenubisine mesâtır olduğu gibi dâhil memlekette bulunan boyarların rekabet ve adem-i itaatleri, büyük şehir ahalisinin velule-i ifsâdâtı, Don, Volga, Terek, Uzi, Kazakları namlarındaki şarki kazak cengâver cumhuriyetlerinin şer-Keşlikleri mütemadi gavailinden ma’dûd, ıslahat mezhebiye ye karşı bizdeki Fakileri andıran ve “Raskols” yani “eski itikadcılar” unvanı ile meydana çıkan bir zümre bütün taassubu ile mevcut idi.  işte bu sıralarda idi ki 1071 “Krianitch” namında anasıl Sırp ırkına mensup Hırvatistanlı bir Katolik papası Moskova’da türedi. Bu türedi Roma’da “Grec Collage” tahsil etmiş, oradan küçük Rusya’ya geçerek küçük Ruslara nutuklar ser-nameli bir eser yazmış, Moskova’ya intikalinde ağzına geleni söylediği için Çar Aleksi’nin emriyle [Тобольск, Dobolsk] şehrine nefy edilmiştir.  Merkum, menfâsında on beş sene kalmış ve fakat bu müddeti boşuna geçirmemiştir.  Çar Aleksi’ye ithaf eylediği eserinin mukaddemesinde Rus kavminin ayrıldığı Rus, Leh, Çek, Bulgar, Sırp ve Hırvat kabailinin hiç olmazsa bir rabıta maneviye ile birleştirilmesini ve bunun için de Rus kavminin düşman garbisi olan Almanların ve cenubisi bulunan Türklerin boyunduruklarından tahlisini istirham ederek Panslavizm denilen ittihad-ı milliyet fikrini icad eylemiştir. 

     Panslavizm’in şu san seneye gelinceye kadar Osmanlılık âlemine iras ettiği mazarrat lâ-yuadd velâ yuhsâdır. 

     Bizim Ruslarla vukua gelen musadematımızın evveliyatında Kırım hanlığı bir amil-i müessir gibi görünür.  1070 senesine doğru Mançeli kalesi denilen mevkide hadis olan müsademeye dair Na’ima tarihinde münderiç fıkrada Moskova hükümetinin bizce ta o zaman anlaşılmış olan maksad siyasiyesi hakkında mûciz ve mücmel ta’rifât vardır. 

     Na’ima diyor ki:

     Devlet Aliye’de on seneden mütecaviz Venedik kâfiri gailesi bertaraf olmadığından maada Anadolu’da Celaliler ve kâh Macar fecar seferi iktizasıyla asker İslam’ın kimi cezirelerde ve kimi yalılar muhafazasında olup ve ekseri kale Serhatlarda muhasara ve mücâhedeye iştigal ile müteferrik ve perişan bulunmakla bir yere tecemmümleri hiz imkândan olmamak tasavvuru ile moskof kralı mahal fırsattır diye bir canibden izhar-ı asker bi-şamar ve tahrip dar-ı dünya ile devlet ebed-peyvend Osmaniye dağdağa-i perişani vermek sevdayı battalına iki seneden mütecaviz cem’ asker ve tedarik-i mühimmat sefer ile tekayyüd edip <ekfer mellet vahde> musadâkınca Macar ve Eflak ve Buğdan voyvodalarının ser-gerdânlıklarından bi’l-külliye sabra mecali kalmayıp galebe-i hamiyet ve siyanet merasim-i din ve devlet ve milletleri için harekete şürû’ edip evvela “Ten” Don nehri kazağı namında olan küffar hâk-sâr ki mâ-tekaddem evvel canibde olan kefere hükkâmının birine ser-fürû ve inkiyad üzere olmayıp evvel muvazzun sa’b ve bataklık yerlerinde mekân tutup fırsat elverdikçe şapkalar ile Karadeniz’e çıkıp leb-i deryada vaki olan karayı ve kasbatı yağma ve talan edip serhad İslamiye den olan muvaza garat ve hesarattan hali değiller idi.  mezkûrlara meblağ bi-şümâr irsal edep mümkün olduğu mertebe sabıkalar ile Bahr-ı siyaha çıkıp itiraf ve canibe gezend isabet ettirmesi için te’kid edip ve Uzi kazağı ki mukaddema Leh kralına isyan edip mezkûrdan ahz intikam için İslam giray han ile ittifak ve ittihad etmekle on sene miktarı Leh memalikin peyderpey sefer ile harap ve yebab ettikleri mahallerde moskof kralı ile dahi akid-pevend mesadikat ve uhuvvet edip mesalaha etmişler idi.  ana binaen moskof kralı dahi mezkûra mahsus elçi gönderip mazmun namesinde aksayı murad ve netice amalimiz:

     Memalik İslamiye ye azimet edip hem dem ve hem milletimiz olan tavaifin ahd-ı intikamlarıyla makzi-l meram olmaktadır.  Evvela mühimmat diniyemizden olan asakir bî-girân ile Tatar üzerine varıp evvel set sedid ehlini harap ve viran etmektir.  Onların karı tamam olduktan sonra sair mesalaha şeri tasmim olunmuştur.  İmdi gayret-i din ve himayet mesâlih ayyen muktezasınca bizimle ma’en bulunup hizmetimizde bervechile tekâsül ve ihmali tecviz etmeyesiniz. diye vaad ve ayydi meşur kelimat ile kat’ kelam ve irsal piyam eylemiş.

     Na’ima’nın bu fıkrasında en ziyade calib-i dikkat olan madde Panslavizm fikrinin Çar Aleksey’e işlemiş olduğunu gösteren son hamle muhteviyatıdır.

     Mançeli muharebesini Kırım hanı Menmed Giray idare etmiştir. 

     Uzi kazakları on seneden beridir Kırım hanlığından gördükleri muavenet ve himayete müteşekkiren ordunun pişdar vazifesini görmüşlerdir. Ordu 1069 senesi Şevvâl’inin birinci yani îd-î fıtr’ın ilk günü Uj nehrini geçmiş ve moskof hududuna doğru yürümek azminde bulunmuş ise de Mançeli kalesinin muhasarada olduğu haberi alınca bu tarafa dönülerek Faraş bey namında bir kumandan on beş bin kişilik bir fırka ile fiş-darta’yin edilip moskofların on bin kişilik bir fırkasıyla beş bin Uzi kazağından ibaret asakir muavinesine tesadüf eylemiş, üç saat devam eden harp neticesinde düşman hezimet kahkahriye ve zayiat azimeye uğradığı gibi bey bin mültehik Uzi kazağından da bir dil kalmamıştır.  Ba’de kuvve-i külliye, ismi Na’ima’da muharrer olmayıp yalnız “Kazağın taht-ı hükümetinde vaki bir kale-i müstahkeme üzerinde elli binden ziyade moskof askeri olup” suretinde mukayyed bulunan ve nehrin geçitlerinde tahaffuz etmiş olan moskof ordusu üzerine, bataklıklardan mürur ederek önde Uzi kazakları oldukları halde bir saat imtidad eden muharebe neticesinde Han ordusu galebe-i tama ihraz eylemiş, pek çok esir almıştır.

     Çar Aleksey’i 1682 de “Fyodor”  [ III. Fyodor (Teodor) Alekseyeviç Romanov] namında fikren, bedenen zayıf bir hükümdar ta’kip eylemiştir.  Bu esnada Moskova hanedan hükümdarısı “Miloş Lavski” ve “Narychkine” namlarıyla iki fırkaya ayrılmış idi. 

     Müteveffa Çar ibtida (Maria Miloş Lavsky) namında bir kadın ile teehhül ederek bundan erkek olarak [ Fyodor ve İvan} ve kız olarak da Altı çocuk, (Natali, Narihkin) namındaki ikinci zevcesinden de [Petro] ile iki kız çocuk dünyaya gelmiş idi. 

Denizlerde kin;  bir karakol gemisi nöbette.

“Miloslavsky” ler “Naryshkin” i sihirbazlık ve çar “Aleksey”i tesmim bahanesiyle itham ederek bunları nefy ül tağrib ile mevkii iktidardan düşürdüler ve “Fyodor” namına innin hükümeti ele aldılar.  Hakikat halde hükümdar Fyodor değil, hemşiresi Sofi idi, maa-haza bu tefrika arasında Moskova hükümeti Ukrayna meselesini hal etmekle meşgul bulunuyordu.

     1084 tarihinde Lehistan aleyhine açılan seferde Sultan Mehmed Hân-ı Râbî’in bizzat hazır bulunmuş idi.  ordu hümayun Çevcura sahrasına muvasalatla ârâm istediği esnada idi ki moskofların kazak hatmanı “Derviş niko” üzerine bil-hücum birkaç palankasını zapt ettikleri haber alındı. 

     (Derviş Niko) sendikan devlet Aliye’den idi.  binaenaleyh evvel emirde (bu maddeye misal verilmek) için (Leh seferine takdim ve moskof üzerine hücume-i intikam salınmak tasmim) olundu 1085.

     Moskoflar Ukrayna’da hile-kâr-âne davranıyorlardı.  Bu tarihte kazak memleketinin dar-ül-ahkâmı olan “Çehrin” i istila etmişlerdi.  Kırım Hanı Selim Giray bu kaleyi de istirdad etmiş ve Dervişniko ile beraber nail-i iltifat olmuş idi.  fakat Dervişniko moskof parmağıyla bi-karar olarak 1708 de kaleyi tekrar onlara teslim edince Leh seferinde serdar olan vezir İbrahim Paşa, Anadolu, Karaman, Sivas, Atina, Rumeli, Bosna eyaletleri askeri ve ordu hümayunun dört bölük halkı ile dergâh-ı mualla yeniçerileri cebeci, topçu, top arabacıları ile kalenin teshirine memur edildi.  Selim Giray da maiyetinde bulunuyordu.  İbrahim Paşa bu seferde muvaffak olamadı.  Vezir-i azam Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın Topkapı haricindeki bahçesinde erkân-ı zevat ile vuku bulan müzakerede (sene-i sabıka gibi serdar irsaliyle iktifa olunmayıp ale-l umum sefer olunmak hususu) tasvip olunarak 1088 senesi zilhiccesinin yirmi sekizinci günü Tuğ hümayun edildi.  Ordu hümayun (Hacı oğlu pazarı) na vürudunda sadrazam, serdar-ı ekrem tayin kılınarak 1089 senesi cemaziyel evvelinin yirmi dokuzuncu günü Cehrin kalesinin pişgahına muvasalat müyesser oldu.

     Tarih-i Râşid’e göre moskof ordusuna Romancekov namında bir serdar kumanda ediyordu.  Moskoflar kuvvetli bir ordu ile Uzi nehrini mürur etmek üzere bulunuyorlardı.  Bunların maksatları da Çehrin kalesi idi.  fakat Selim Giray ve sair ümerayı askeriyenin manevralarıyla muvaffak olamıyorlardı.  En nihayet bir bataklık kenarında ahz-ı mevki ettiler.  Çehrin kalesi tarafında olan boğazlarda kırk kadar şahi denilen toplarımız, moskofların kaleye takriblerini men ediyordu. 

     Moskoflar, burada dahi bir hile-i harbiye ile bizimkileri ibtidai ahvalde bozdular.  Kendilerini istihkâm ve tabiye inşasıyla meşgul göstererek kaleye gitmeyeceklerini ihsas ettiler.  Tamam asakir İslami iğfal edip hareket a’da ihtimalinden fârig-ül-bâl ile herkes çadırların kurmak dağdaasına işgal ettikte kuşluk vakti ale-l-gafle Tatar askerin ve cürh feleklerin ve topların önüne alıp asker İslam’ın zapt ettikleri boğaz tarafına top ve tüfek atarak hanazır hücuma ikdam gösterdiler.  İmdadın vürudu üzerine moskoflar sahraya döküldüler ve elhasıl lağım atılarak köprüler zapt edilerek Çehrin istila edildi. 

     Şu halde Osmanlı askeriyle moskofların ilk müsademeleri Çehrin piş-gâhi olmak lazım gelir.

Iskajerak muharebesinden bir hatıra:  bir İngiliz kruvazörünün güvertesinde.

     Tarih-i Râşid’de 1091 tarihi vakayı arasında moskof elçisinin akid-i sulh için der-saadete geldiği ve 1092 vakayı arasında da [tecdid-i sulh ve selâh bicar hilekâr moskof] ser-namesiyle şöyle bir fıkra münderiçtir. 

     Bundan akdem devlet âliye üzerine sû-i kastı müş’ir olan tecemmu’ ve tedariki han hazretleri tarafından ilam olunmakla üzerine bizzat sefer hümayun vukuu tasmim olunan moskof çarına havk ü haşyet kahr sultani galib ve tecdid-i sulh ve salaha talip olup ferman fermayı iklim karim olan Murad Giray Han hazretleri tarafına mutemed elçileri vürud etmeğin ahval-i musâlahayı müzakere ve temkinleşmek üzere ruhsat iletmesiyle han müşarünileyh tarafından ilam olunduğu üzere Atebe-i aliye-i hüsrevani ye arz olundukta musade-i hümayun arzani buyurulmağın mükâleme-i ahval sulh ve müsalemeye şürû’ olunup sene akti ve tesmin ve elf ayar ayının üçüncü gününden yirmi seneye dek müddet tayiniyle nehir Uzi’nin beri tarafında olan memleket bilcümle şehriyar kişver hazretlerinin zamime-i memalik-i mahruseleri olmak üzere ve Kiyu kalesi kadimi sınırı ve kale-i mezbureye tabi Vasiliko ve Etribulya ve İspanka palankaları ile meskûn Çarinin zaptında kalmak üzere ve Kiyu kalesi sınırı ve Botkal ve Erince Uzi suyunun iki tarafında tarifinden kale bina olunmamak şartıyla mâh-ı muharremin yirmi ikinci günü taraf sadrazamdan temessük alınıp verildi. 

     [Ernest Lavisse] tarihiyle sair ecnebi tarihlerden bazıları Bahçe Saray tatil muhasamatı namıyla 1681 de yirmi senelik bir mütareke akid edildiği, bu mütareke münasebetiyle Ruslara Dinyeper nehri Kazak memaliki dâhil olduğu halde ta nehir mezkûr ağızlarına kadar iki Ukrayna’nın bırakıldığı mahkîdir.  Şu esas mütareke “Tarih-i Raşid” ile karşılaştırılınca gerek müddet ve gerek hudut nokta-i nazarından bir dereceye kadar mütevafık görülüyor.  Hâlbuki tarih mezkûrda belâde muharrir fıkra-i sulhiyeden sonra “avdet name resan moskof” ünvanlı bir fıkra daha var ki bunda da:   

     (Moskof Çarının küçük elçi nam name resanı mukaddema südde-i sultaniye sulh ricasıyla gelip tebliğ sefaret etmişti.  Mâh mezburun onuncu günü götürdüğü namenin cevabını sadrazam hazretleri divan hümayunda kendi eliyle teslim ve kendi taraflarından dahi name-i hümayunun mazmununu müebbed mektup tahrir ve terkim eylediler) kaydı var.  Acaba bu name, esas mütarekeyi mi natık idi?  tarihimizin muğlakiyeti, vakayı salifeden pek çoğunun meçhul kalmasına mucib olduğu bununla da sabit olur.  Şu harp umumi Ukrayna meselesini yeniden ihdas etmiş ve balâdaki tarihe nazaran Ukraynalıların üç yüz otuz altı seneden beri moskof tahkimi altında kaldıkları mütazahir bulunmuştur. 

     Şurası da hatırda bulunmalıdır ki Osmanlılar, bu harb-i hazırda dâhil olduğu halde on iki defa Ruslarla harp etmişlerdir. 

KONYA KİTABELERİ

     Beyrut sanayi mektebi müdürü Osman Ferid Beyin Konya’da Osmani kitabeler unvanıyla 95 nci nüshamızda münderiç makalesindeki suallere cevaben mevzu-i hümayun müdür Fazlı Halil Bey Efendi atideki cevabı göndermek lütfunda bulunmuşlardır.

     Beyrut Sanayi mektebi müdürü Osman Ferid Bey Efendiye;  Konya kitabelerinden bazıları hakkında irad buyurulan isale biraz geç muttali olduğum gibi bir müddet de verebileceğim cevabı düşünmek mecburiyetinde idim.  Binaenaleyh bu tehirden dolayı affınızı rica ederim.  Filvaki Konya’ya olan müteaddit seyahatlerimde mezkûr kitabeleri mükerreren görüp okumuştum ve sonra da bunlar için bir hayli tedkikatta bulundum.  Maa-teessüf kanaat bahş hiçbir netice istihsal edemedim.  Bununla beraber hatırıma gelen bazı şeyleri yazıyorum.  Kusura bakmayınız efendim. 

     Pek doğru beyan buyurulduğu veçhile ” Kadı Sirâcüddin Urmevi” Sıracuddin türbesi tarz-ı mimarisine nazaran Selçukiler zamanından kalma olmayıp Asar-ı Osmaniye’dendir. Türbe kapısındaki kitabede ismi muharrer olan Şeyh Halili’nin kim olduğu anlaşılamadı.  Ancak üçüncü beytin ikinci mısraının altında rakamla 998 tarihi yazılı olduğundan şeyhin bu sene Muharreminin on dokuzunda vefat ettiği anlaşılıyor.  Son beyitteki mısraında “pençeni tarh et eyle hesabı” denildiğinden türbenin tarih-i inşası 1006 olmak lazım gelir.  Türbe derununda gördüğüm merkadın baş tarafı mevcut ise de burada yalnız bir ayet-i kerime mahkûk bulunuyor.  Bu türbenin ahale-i mahaliye tarafından Kadı Sıracuddine atıf edilmesi batıl bir fikre müstenid olduğunda hiç şüphe yoktur.  Her halde muhafazaya şayan bir Osmanlı eser-i mimarisi olmakla kapı ve pencereleri kapatılarak has muhafaza edilmesi ve bulunduğu şu hal-i perişaniyeden kurtarılması lazımdır.  Bu türbe hakkında ahiren Hamdi zade Abdülkadir imzasıyla Konya’da münteşir (Türk Sözü) gazetesinin 27 Kanun-i evvel 1334 tarihli nüshasında intişar eden mucib-i istifade bir makaleye müracaat edilebilir. 

     Konya’nın cihet-i şimaliyesindeki musallada bulunan “Şecaeddin” türbesi dürûsundaki Selçuki tarzında mermer merkadın üzerinde görülen kıta filvaki gayet nefis bir hatt ile muharrerdir.  Yazılarının arasında mevzu’ nakış Selçukiler zamanında, hatta Araplar ve Bizantinler zamanında dahi müstamel idi.  kitabenin son mısrağı <<dân behişt bih cây-i o>> gibi okunuyor ki 790 senesi irae eder.  Bu da Karamanoğlu Alaeddin Halil bin Mahmud’un zamanına müsadiftir.  Binaenaleyh bu bina Karamanoğulları devrine aittir.  Sahib-i türbenin kim olduğunu öğrenemedik.

     Dergâh hazret-i Mevlana müştemilatından olup vezirîâzam damad İbrahim paşa tarafından 934 de inşa ettirilen kilâr kapısının kitabesinde münderiç <<l-ruh harîm el-şehid. . . >> sureleri hali müşkül bir muammadır. ( harim) kelimesinin parçası olan mim filvaki düşmüş H’nin üzerinde nokta görülemediğinden harm değil belki harm gibi okumak lazımdır.  Bu halde acaba İbrahim Paşa burayı bir zevcesinin ruhu için mi yaptırdı?  Fakat zevce manasına olarak harm tabiri kitabelerde görülmüş şey değildir.  Yoksa bu kelimeyi buyurduğunuz gibi mesrur ve müferrih manasına ve ruh ’un saffeti olarak harm daha doğru bir mana ifade ederse de aradığımız şahıs hakkında bir şey söylemez.

     Her halde türbe şerifeye ait vakıfnameler ile vesaik saire meyanında gerek bu mahal ve gerek 4 ve 5 rakamlarıyla işaret buyurulan ve dergâhın erzak deposu olarak istimal olunan 971 tarihli Hüseyin Bey türbesinin ve 981 ve 982 senelerini muhtevi Sinan Paşa türbesinin sahipleri hakkında malumat bulunmak lazım geldiğinden bunların taharri ve tetkik edilmesi pek ziyade istifadeyi mucib olur.  Konya’da bu gibi sahipleri bilinmeyen daha nice mebani mevcuttur.  Yazdığı makalelerdin anlaşıldığına göre Konya’ya dair pek vasi malumat-ı tarihiyesi olan Hancı zade Abdulkadir Bey belki gerek zat-ı aliyenizi ve gerek bu abd âcizi bu mesail hakkında tenvir etmek lütfunda bulunurlar.

     Mevzu-ü hümayun müdürü

          Halil Edhem

HARP HAZIRIN MENŞEİ

Geçen nüshadan mabad

     Devlet-i âliye birkaç kere Karadağ isyanının teskiniyle meşgul oldu.  Hersek ihtilalinin zuhurunda 1875 ihtilalciler Karadağ’dan külli muavenet gördüler ve çetelerine Karadağ ser-gerdeleri kumanda eylediler.  Asker bu ihtilalatı bastırmakla meşgul iken mesele teşennüc edip Sırp Beyi Milan ile beraber Karadağ dahi ilan-ı isyan eyledi 1876.  Sırbistan bir beyan bâlâ te’dib olunduğu sırada müşir Süleyman Paşa “Duga” boğazından Karadağ’a girerek öbür taraftan İşkodra cihetine çıktı.  Fakat bu hareket azime-i askeriye ile de Karadağlılar sarsılmamıştı. 

     Berlin muahedesi Karadağ’a dahi arazi-i mümbite ve birkaç iskele ilhak itmek suretiyle istiklal verdi.  Prens “Nikola” yine zaruret içinde idi.  Rusyalıdan daima yardım gördüğü gibi Sultan Abdülhamid Sani dahi bu arsız ve açgözlü herifi rahat durdurmak için münasebet düştükçe hedâyâ irsaliyle taltif eder idi.

     Yunanistan:

     Edirne muahedesiyle 1829 devlet-i Osmaniye’den ayrılarak hükümet müstakile-i meşruta teşkil etmiş olan Yunanistan 1877 seferinde diğer Balkan akvamına uymayıp muharebeye karışmadı.  Fakat Berlin kongresinde müra-i horluk davasını ikameden de çekinmedi.  Düvel-i muazzama tashih hududu icra edip Yunanistan’a muayyen miktarda ta’vîzât mülkiye itasını esasen kabul ve aralarında uyuşmağı devlet-i âliye ile hükümet Yunaniye ye bıraktı.  Yunanistan’ı hoşnut etmek müşkül idi.  Taraf devlet Osmaniye’den terkine muvafakat edilen Galos ve Yenişehir ve Trikkala ve Narde hatalarını kâfi görmüyor idi.  üç sene kadar dirilti ettikten sonra düvel-i muazzamadan yüz bulamayıp razı oldu 1881.  Yunanistan on üç bin iki yüz kilometre murabba araziye daha sahip oluyordu ki içinde iki denizde iki “Galos ve Narda” ile beraber mümbit ovalar dahi var idi.

     Ahali-i Yunaniye mizaç ve tabiatı iktizasınca davalı ve münferit olmağın hiçbir vakit parlamentarizm anarşisinden kurtulmadı.  Fırkalar prensip ve program etrafında değil bir şahsın başına toplanıp münakaşaları ekseriya sarf-ı şahsi ve istirkabı olur idi.  sen git ben geleyim politikasından başka bir şey değil idi.  politikacıların ve işimiz avukatların torba dolusu lafları nifakı tezyid ile efrad nasın ezhanını taglit eyler idi. herkes politikaya karışır idi. kral Yorgi’nin devr-i hükümetinde altmış kadar kabine tebdili vuku bulmuştu. 

     Ordusunu ve kuvve-i bahriyesini ve yollarını ve iktisadiyatını tanzim etmeden çok evvel son Yunanistan hırs ve tasavvuru hayalhane-i nâsda mücessem eylemiş idi. bi-d-def’at ve senelerce başvekâlette bulunan “Trikoupis” Yunanistan umurunun tanzim ve ıslahına en ziyade hizmet eden zattır. 

     Girit meselesi ve Yunanistan muharebesi:

      Girit devlet-i âliye ile Yunanistan arasında bitmez tükenmez bir maya-i ihtilaf oldu.  Hükümet-i senniye teb’a-i gayri müslimeyi kendisi terbiye etmek mühimmesini asla nazar-ı itibara almayıp adaları ise büsbütün ihmal ile havalarına bırakmıştı. 

     Yunanistan’dan gelen papazlar ve hocalar adaları ifsâd eyliyorlar idi.  Girit’in büyük ihtilalini müteakip sadrazam Ali Paşa bizzat Girit’e giderek galeyanı teskin ve bazı devletlerde Yunanistan lehine uyanan temayülü itfa için idare-i mahalliyece bir takım musaidat bahş edip huzur ve aşayişi temine muvaffak oldu.  Hatta Fuad Papa gerek Bab-ı âlide ve gerek Sultan Abdülaziz’in Paris’e seyahatinde Girit’in Yunanistan’a bahş olunmasına dair vaki olan nim resmi tekliflere dehan padişahiden olarak memlekette en son fetih olunan yer Girit’tir, en son gidecek yer orasıdır cevab-ı katiyesini vermekle Girit meselesinin önünü almış idi.

     Girit Rumları rahat durmayıp bir taraftan ahali İslamiyeyi hicrete icbar ve diğer taraftan Berlin muahedesine dahi geçmiş olan Ali Paşa teşkilat idaresini 1868 şekilden şekle ifrağ eyliyorlar idi.  Maksat Yunanistan’a iltihak idi. 1897 o aslında bir kere daha ihtilale kıyam etmekle “Etniki Eterya” cemiyet fesadiyesi hükümet Yunan iyeyi fiilen müdahaleye sevk ederek Girit’i ilhak etmek üzere Yunanistan’dan miralay Vassos kumandasında bir kıta-i askeriye i’zâm kılındı.  Ve bundan dolayı devlet-i Osmaniye ile Yunanistan arasında harb-i tahdis idi.  “1897”

     Alasonya’da tahşid eden Ethem Paşa ordusu bi-t-tecavüz müddet kalile zarfında Teselya’yı zabt ve cünûd Yunan iyeyi perişan ve girizan Mora’ya doğru tard etmekle Yunanlıların büyük hayalleri sükûta uğradıktan başka asakir Osmaniye’nin Mora’ya duhulüne mani olacak hiçbir kudretleri kalmadı.  Düvel-i muazzamanın tavassut şifaat karanesi İmdatlarına yetişip tazminat-ı harbiye ve müdafaa nokta-i nazarından ufak bir tashih-i hudud ile iade-i sulha muvaffak oldular.  Girit ba’de-mâ düvel-i mütevassıtanın birer müfreze-i askeriyesi işgali altına mevzu oldu.

     Makedonya meselesi:

     Bir nebze bahis ettiğimiz şu beş Balkan hükümetinden Romanya inkişaf iktisadi ile tezyit servete mukaddem olup yavaş yavaş Tuna’ya iki taraflı malik olmak emeli kendisinde uyanmış idi.  Bulgarlar istiklal tamlarını istihsal ile beraber büyük Bulgaristan ve Sırplar büyük Sırbistan ve elenoslar büyük Yunanistan hülyalarına düşmüşler idi.  ve vilayet mütecavire-i Osmaniye’de propagandaya başlayıp o husus için dâhili cemiyetler teşkil etmişler idi.  Hepsisin göze evvela Makedonya kıtasında idi.  Bulgar ve Sırp ve Rum ahali ile meskûn olan bu kıtayı müstakbel için aralarında paylaşamayıp biri birinin ayağını kesmeğe uğraşıyorlar idi.  Bulgar propagandacıları meslah çete halini alarak Karay Müslime’sini vurup yakmağa ağaz ettiler.  Sırplar devlete yaranmak için muhbirlik ederek Bulgarları tepeletmek mesleğini bir müddet takip ettiler.  Hükümet-i seniye seyyar müfreze-i askeriyeler tertibiyle Bulgar çetelerinin def’i şer ve mazarratı zemininde tedabir cebriye ye tevessül edip eşkıyayı taharri ve ihtifagâhlarından ihraç için Bulgar köylerini basmağa mecbur oldukta Bulgarlar ve oylayı koparır Türk mezaliminden şikâyet ananesini Avrupa’ya a isal eylerler idi.  Hükümet-i seniyece ittihaz olunan tedabir ile eşkıyanın kökü kazınamayıp bir noktada tedmir olunan çeteler diğer cihetlerde zuhur ile tahribata şah ü berk verirler idi.  huzur ve asayiş muhtell olarak ne takip müfrezelerinin musadematı ve ne hükümet-i mülkiyenin takyidatı şekaveti tamamıyla istisale muktedir olamıyor idi.  düvel-i muazzamarnın teklifi üzerine cevalangâh mefasıd olan Selanik ve Manastır ve Kosova vilayetlerine nezaret etmek memuriyeti ile bir müfettiş umumilik ihdas kılındı.  1902 ertesi sene büyük tertipte Manastır ihtilali vuku buldu ki Bulgar köylüleri eşkıya ile birleşip karî İslamiyeyi ihrak ve sakinesini katliam ile şinâat başlayarak bağteten Manastırı basmak ve ateşe vermek gayretindelerken hükümet mahalliyenin basıret ve kudreti karşısında tenkil olundular.  Müfettiş umumi nasip olunan Hüseyin Hilmi Paşanın ihtimamatı ve tesiskeresi olan usul inzibatiye sayesinde çete vukuatı azaldı ve vilayet selase sükûn ve istirahate nail oldu.  Mamafih Bulgarlar ve Sırplar ve Elenuslar Rumeli yi mukasseme sevdasından keff-i natr etmemişlerdi.  Avrupa Osmani böyle sergüzeştler geçirirken Afrika Osmanide Tunus Fransızlara ve Mısırı da İngilizlere kaptırmış idik.  Bakiyyet-üs-süyuf olan Trablus garp vilayetini menfâ ittihaz edip ve idareyi mülkiye ve askeriyesini gözden düşen menkubin ricale tevdi’ eyleyip imaret ve ıslahat namına bir şey yapmamış idik.

     Mabadı var

          Abdurrahman şeref.

MİLLET DONONMAYA NE VERMİŞ?

     10 İle 31 Kanun-ı evvel 1333                             258504,00

     1  ile  21 Kanun-ı Sânî  1334                                15439,10

                                                                                    273943,10

YAVUZ İLE MİDİLLİNİN AKINI

20 Kanun-i Sânî 1334

     Sabaha karşı Yavuz ile Midilli Çanakkale, boğazından çıkarak İmroz adasındaki İngiliz kuvveyi bahriyesine taarruz etmişlerdir. 

     Gerek Osmanlı gerek İngiliz tebligat-ı resmiyesinden anlaşıldığına nazaran ani bir baskın tarzında vukua bulan bu hareket muvaffakiyetle neticelenmiş ise de Midilli kruvazörü bir İngiliz mayın tarlasına [sâbih torpiller dökülen deniz sahasına maşın tarlası denilir] düşerek batmıştır. 

     Yavuz ile Midilli bu akın esnasında adanın Kefalo burnundaki düşman telsiz telgraf ve işaret istasyonlarını tahrip ve takriben 2000 tonluk büyük bir nakliye gemisi ile karakol sefinesi melhuz olması bulunan iki eski harp gemisi “Kefalo” limanında gark ettikleri gibi kendilerini müdafaaya çalışan iki monitöre da taarruz eylemişlerdir.  Monitörün biri Yavuz’un üçüncü yaylım ateşinde iştial etmiş, diğeri de “Midilli”nin endahtı ile aynı akıbete maruz kalmıştır.  Bu gemilerin mürettebatından birinde 484 diğerinde 224 kişi boğulmuştur. 

Kahraman Yavuz

     Midilli müteakiben İmroz’daki tayyare karargâhını topa tutarak yangınlar ika’ eylemiştir.  Esnayı avdette, “Midilli” torpil tarlasına girerek üç torpile çarpmış ve 14 dakika zarfında batmıştır.

     Düşman tahtelbahirlerinin mevcudiyeti his edilince donanma kumandanı muhriplerimizi çağırmış ve kahraman “Basra” torpidosunun mahal-i hadiseye vasıl olması üzerine “Yavuz” boğaza doğru yol vermiştir. 

     İngiliz muhriplerinin hücumu üzerine Türk muhripleri de geri çekilmiş ve ingilizler “Midilli” nin takriben 400 e baliğ olan mürettebatından 172 kişiyi tahlis etmişlerdir. 

Kahraman Midilli

     “Yavuz” ve muhriplerimiz boğaza girdikten sonra düşman tayyareleri sefainimize hücum etmişlerse de üç düşman tayyaresi ıskat ve tahrip edilmiştir.  Gark edilen düşman monitörlerinden biri takriben 4 – 5 bin tonluk, 35,6 santimetrelik iki ağır top ve müteaddit tayyare toplarıyla mücehhez “HMS Raglan” sefinesi ile 500 tonluk ve 33,4 santimetrelik bir, 15,2 lik bir ve ayrıca tayyare toplarıyla mücehhez M28 numaralı monitördür.  M28 numarasından da anlaşılacağı üzere İngiltere son zamanlarda bu neviden kırk kadar gemi inşa etmiştir.  Bu monitörler, gayet ağır toplarla mücehhez, tahtelbahirlere karşı gayet az su kesimi olan ve torpil isabetinden pek o kadar müteessir olmayacak bir surette inşa edilen garip ve acaib-l eşkal küçük teknelerdir.  Bunlar, harb-i hazır esnasında ihtiyacın tevlid eylediği bir sınıf sefaindir. 

     Harp meydanında gark olan (Midilli) kruvazörü 4500 ton cesametinde idi.  A.G.Vulcan tezgâhlarında 1911 – 1912 senelerinde inşa edilmiş olup eslihası evvelce 12 adet 10,5 luk iken muaheren 8 adet 15 likle tebdil edilmişti.  4 tane makinalı top ve 2 adet 50 santimetrelik torpido kovanıyla da mücehhez bulunan (Midilli) nin tecrübe sürati saatte 27,60 mil idi.  zırh güvertesi 20 – 50 kaptan kulesi 80 – 100, su kesimi 60 – 100 milimetre sihanında Krupp çeliği zırhlarla mahfuz idi.  “Midilli” Karadeniz’de icra ettiği müteaddit akınlarda pek mühim hizmetler ifa eylemişti.

MUHAREBE GEMİSİ Mİ -TAHTELBAHİR Mİ?

     Tahtelbahir tehlikesini bertaraf etmek üzere düşmanlarımız birçok tedabir ittihaz etmekte ve birçok ihtiraat peşinde koşmaktadır.  Aşağıya nakil ettiğimiz mektup Amerika bahriyesinin en namdar amirallerinden biri tarafından Amerika tayyare kulübü reisine hitaben yazılmıştır.  Bu mektup hem tahtelbahirler yüzünden düşmanlarımızın namzet olduğu kararlılık akıbeti ve hem birçok münakaşaya meydan açan tahtelbahir ve dretnot meselesini bir parça tenvir etmektedir. 

     8 Temmuz 1917

     Azizim,

     Avrupa’ya fazla tayyare gönderilmesini talep etmek üzere sevk üç ay zarfında size müteaddit mektuplar yazmıştım.  Bu talepte şimdi daha ziyade ısrar ediyorum ve müsaadenizle hemen faaliyete geçmenizi istiyorum.  Zira karada mümkün ve muhtemel olan zaferler tahtelbahir tehlikesini bertaraf edemez ve böyle bir muvaffakıyet de tahtelbahirler maksatlarına nail olmadan evvel istihsal edilemez.  Keza bu güne kadar denizlerde tatbik edilen tedabir mana husul maksada kâfi değildir.  Bu babdaki esbab şunlardır;

     Meşhur İngiliz münekkit bahriyesi. . .  <<itilaf devletlerinin istihlası için 1919 senesi Martından evvel tahtelbahir tehlikesi izale edilmelidir.>> diyor.

     Son beş ay zarfında tahtelbahirler o kadar çok gemi batırmışlardır ki, zayiat bu nispette devam edecek olurlarsa itilafçılar, Amerika muharebat dâhiliyesinin son aylarında cenupluların düştükleri ümitsiz vaziyete düşeceklerdir.  O vakit şimallilerin ablukası yüzünden tahaddüs eden bu hali bu sefer tahtelbahirler tevlid edecek demektir. 

     Hatta batırılan gemilerin adedi son beş aydaki zayiatın vasatisinden az bile olsa yukarı ki mütalaa yine doğrudur.  Vakit geçtikçe Amerika’dan Avrupa’ya asker ve levazım-ı harbiye nakil edilmek için fazla gemiye lüzum görüldüğü zaman iş büsbütün fenalaşacaktır.  Derece-i garkıyatın tenakus edeceğini beklemekliğimize hiçbir sebep yoktur. 

     Son aylar zarfında itilafçılar, Almanları tedricen (Rhein) Ren nehrine doğru geriye sürmüştür.  Fakat bu hareket o kadar batıdır ki, 1 Mart 1919 dan evvel Almanları Berlin’e kadar ters yüzü göndermek şüpheli görünmektedir.  Ne mali hülya? Mademki mezkûr tarihten evvel Almanların Berlin’e sürülmeleri mümkün değildir, o halde mader vatandaki ahval ve şerait dolayısıyla, itilaf devletleri bu hususta fazla mesaiden sarf-ı nazar etmelidir. 

     Alman ordusu 1 Mart 1919 dan evvel Berlin’e kadar ricat ettirilse bile Almanya’nın bu tarihten dört ay geçmedikçe aman dilemesini ümit etmek yanlıştır.  Fakat bu esnada tahtelbahirlerin kemal-i şiddetle vazifelerine devam ettiklerini hatırdan çıkarmamak lazımdır.  Binaenaleyh 1919 senesi Temmuzundan evvel bizim için tahtelbahirlerden halas olmak çaresi yoktur.

     Bu sebepten harekât-ı berriye ile itilafiyunun tahtelbahirler tehlikesinin feci’ akıbetinden kurtarılacağını ümit etmek budalalıktır.  Keza denizlerde ittihaz olunan sarf-ı tedâfü’ tertibatından medet ummak da aynı derecede budalalıktır.  Harpte sarf-ı tedâfü’ usul, şimdiye kadar, felaket saatini tehir etmekten başka hiçbir işe yaramamıştır.  Bu halde müessir bir taarruz planı ihzar ve kemal-i şiddetle tatbik olunmadıkça, tahtelbahirleri keşf etmek hiçbir fenni usul, yakalamak için her hangi bir ağ tertibatı, ne gemilerin bordalarına vaz’ olunacak siper ve ne de aldatmak, gizlenmekle firar etmek gibi çareler, Almanya’nın tahtelbahirler muharebesini güçleştirmekten ve son zaferini geciktirmekten başka bir şeye yaramaz.

     Şimdi mademki tahtelbahirler tahribatına devam ettikçe itilaf ordularının kazanmak ihtimali yoktur ve mademki tahtelbahirlerin men’ tahribatı için bu ana kadar tevessül edilen tedabir boşa çıkmıştır, bu halde harp gayelerimizin tahkiki için mutlaka başka çareler ortaya konulmalıdır.  Bu da ancak Alman muharebe gemileriyle kruvazörlerini tahrip etmek veya onları zarar vermeyecek bir halde, limanlarda mahsur tutmakla mümkündür. 

     Alman filosunu tahrip veya muhasara için yegâne çare, seri’ harp gemileri himayesinde Kiel ve Wilhelmshafen gibi limanlara bomba ve hususiyle torpido atan birçok tayyarelerle hücum etmektir. 

     Az bir zaman evvel Amerika bahriyesi harekât bahriye – erkân-ı harbiye – riyasetini terk eden “Amiral l Bradley Fiske”nin mektubunda şu hakikatler göze çarpıyor:

     1 – denizler ve ale-l umum münakalat-ı bahriye, müterakki memleketler için bir kıymet-i hayatiye ye haizdir. 

     Tahtelbahirler yüzünden husule gelen felaket, münakalat bahriyenin sekteye uğraması, kara zaferleriyle kabil-i tazmin değildir. 

     2 – tahtelbahir tehlikesinin önüne geçmek için Alman donanmasının tahrip edilmesi en kestirme ve doğru bir çaredir. 

     Bundan da tahtelbahirlerin, üss-ül-harekelerinde her an harekete hazır büyük muharebe gemileri sayesinde limandan çıkıp ifayı vazifeden sonra limana avdet ettikleri anlaşılıyor. 

     Binaenaleyh, yalnız tahtelbahirlerin batırdıkları sefainin ziyadeliğine bakıp bunun ne suretle temin edildiğini görmeyerek büyük muharebe gemilerine lüzum kalmadı.  Demek doğru olmasa gerektir. 

     Mehmed.

meşhur Alman tahtelbahir kumandanları

kaptan Roberbek kaptan Morat kaptan Ernest

GİRİT SEFERİ

2

Mosatti, Eugenettu’nun Venedik tarihinden

     Bu badireden sonra Türkler, “Antonio Barbarigo”’nun, ancak iki bin insanla muhafaza ettiği Hanya’nın muhasarasına gittiler.  Ve bu muhafızlar, pek ziyade faik kuvvetlere karşı harikulade besâlet kârane müdafaalardan sonra [22 Ağustos] büyük bir şeref askeri ile huruç ederek, Suda’ya gitmek üzere gemilere binmişler iken;  bu aralık limana, nihayet 4 Eylülde Zanta’da birleşen kırk kadırga, otuz büyük kadırga, dört mavna, on kalita, ve diğer bir takım merakib saireden mürekkebe ehl-i salib donanması, nazır-ı umumi  “Girolamo Zane” kumandasında olarak vasıl olmuştu. 

     Meclis-i harp in’ikad etti, Venedik kumandanlarının Hanya’dan bir hareket teşebbüsünde bulunarak, bu suretle sessizce 16 Eylül gecesi limandan çıkmak ve bir darbe ile sante Larapetra’ya hâkim olmanın çaresini aramak reyleri galip gelerek, icrasına başlandı ise de;  Fena bir tesadüf olarak aksi bir rüzgâr Hristiyanları tekrar limana girmeğe mecbur etti.  Mamafih birkaç gün sonra, papanın yeğeni ve amirali kont Niccolò Ludovisi, donanmasıyla Hanya’nın önünde bulundu ve bu defa da haça tekrar ziyade fenalaşarak, onları Suda limanına kaçmağa icbar etti.  Artık müttefikler Venediklilerle birleştikleri tarihten yalnız otuz altı gün sonra, mevsimin ilerlediği ve erzakın azaldığı özürleriyle gitmek istediler. 

     Hanya’nın zıyaına ve cumhuriyetin taht-ı hâkimiyetinde bulunan Girit hükümetinin aksam-ı sairesi üzerinde dolaşan diğer diğer tehlikelere karşı müdafaa, hiç başka bir muayyen olmayarak, yalnız cumhuriyetin kendi kuvvetlerine terk edilmişti.  Adanın payitahtı ve her tarafı Türklerle muhât, pek çok muvazi’ Türk dalgalarıyla mâl-a-mâl idi.  fakat bilhassa güçlük, donanmanın umumi kumandasını tevdi edecek, mücerreb, namdar, kavi, umumun itimadını kazanmış bir kaptan bulmakta idi.

     Senato içtima ederek bu mesele-i müşküleyi hafiyyen müzakere ve rey hâfiye müracaat etti.  Her azanın intihab ettiği kaptanın ismini bir kâğıda yazmasını kararlaştırdı.  Bu suretle intihab seksen yaşındaki “doge Francesco Erizzo” ismi üzerinde ekseriyet buldu.  Doge’dan donanma umumi kaptanlığını deruhte etmesini rica edeceklerdi.  Muhterem prens, bu ricanın karşısında tahtından kalktı, müessir ve pür galeyan bir nutuk vererek, şahsı ile beraber bütün varını vatanın hizmetine hasrettiğini söyledi.  Fakat gemisine rükûbunun bütün tertibat ve ta’zimatı ikmal edildiğinden sonra, hayatı münkatı’ oldu.  (31 Kanun-i Sânî 1646) binaenaleyh az sonra dukalık tahtına “Francesco Morosini” ve donanma kaptanlığına da “Giovanni Cappello” nasb olundu. Müslümanlığın kudret muazzamasına karşı harp etmek için cumhuriyet devamlı vesait maliye aramağa başladı.  Mütenevvi ağır vergiler ihdas ederek, büyük mahrumiyetlere katlanmak mecburiyetinde bulundu.  Böylece senatonun kararıyla 1646 senesi Temmuzunun on yedisinde büyük meclis kuruldu.  Aynı ayın yirmi dokuzunda altmış bini hazineye terk edilmek ve kırk bini için darphaneden faiz almak üzere yüz bin Duka altını tediye eden her hemşerinin, Venedik asilzadelerine mahsus altın kitaba ismini kayıt ettirebileceği kararı ilan edildi.  Bu sayede yetmiş yedi aile değil, tekmil Romanın aileleri altın kitaba kayıt olunmakla şerefyab oldular. 

Ayan azasından iken irtihal eden Emir Abdülkadir zade

Muhittin paşa merhum

      Türkler, Hanya’yı aldıktan sonra, çoktan ihtiyar hicretle Hanya’da tesis ikamet eden Venedik kadim ve asil bir ailesi reisi olan (cakam pera marin) i Türk kıyafeti giyerek, kendisine verilecek olan bir kadırga ile Suda önünde bulunmağa mecbur ve Hanya’yı tecavüzden sıyanet için rehine olarak alınmış olan nazır-ı umumi “Cervelamo Minotto” ile Mikele MalipiyeRubi de, kendilerine paşalık unvanı ve mevkii verilmek üzere, Türk tabiyet ve hizmetini kabul etmeleri için, büyük hediyelerle iknaa çalışmasını emir ettiler.  Fakat bunlar, Premarine:  vatana hıyanet etmektense, kendileri vatanının enkaz harabiyesi altına gömmeğe razı oldukları, hic olmazsa bu kadarla vazifelerini ika etmiş bulunacakları cevabı verdiler. 

     Bu kati cevap alınınca, Osmanlı ordusunun başkumandanı Hüseyin Paşa tabiaten ve sanaaten pek mükemmel kalelerle müstahkem Suda’nın muhasarasına cesaret edemeyerek, Hanya ile adanın payitahtı arasında ve her nevi tahkim ve takviyeden duçar iflas olmuş bulunan Retmovi muhasaraya tevcih ve itina etti.

     Bunun üzerine, yine kardinal Mazzarino’nun emiriyle bir Fransız filosu limana gelerek kalenin müdafaası için karaya birkaç takım piyade çıkardı.  İlk bir iki ihracı ve kaleden bir huruç hareketini müteakip donanmadan ve imtisalen kaleden en şerir ve seri bir halde başlayan top ateşi, Hüseyin Paşanın tereddüt ve cüretsizliğini izale ettiğinden, marinanın müşkül-l teshir burç ve bârûlarına hücum emrini verdi. [20 Teşrin evvel]

     Tam bu sırada, kale dâhilinde iki varıl barut ateş alarak müthiş bir surette patlamıştı.  Bunu düşman tarafından konulmuş bir lağım patlaması zan eden müdafiler, şiddetli bir korku ve cinnetengiz bir acele ile mevkilerini terk ettiler.  Bu anda Türkler bir hamlede yalın kılıçlar ve çok kıymettar bir şecaatle şehre girmeğe muvaffak oldular.  Burada Girit’in levazım-i umumiye nazırı “Andre Akurnar”ın kahramanlığı, bir imtihan devresi geçirdi.  Müslümanların şehir içinde caddelerin ortasında, askerleri ve ahaliyi yalın kılıçlarla müfterishane parçalamalarına karşı, Andre Akurnar diğerlerine numune imtisâl olarak, azim bir şecaatle hücum ve fedakârane bir besaletle muharebe etti.  Ve kendisini süratle ölüme çeken bir kurşun darbesiyle yaralandı.  Bununla beraber, şükür olunur ki, müdafaalardan büyük bir miktarı, kale içinde kendilerini kurtarmağa muvaffak oldular.  Ve Teşrin-i Sânî’nin on üçünde “Cervelamo Minotto” nun kumandası altında temerküz ederek, cümlesi kaleden askeri dâhilinde çıkmağa muvaffak oldular. 

     Mevsimin ilerlemiş olmasından dolayı, Hüseyin Paşa kendi askerini kışlatmak için yeni zapt ettiği mahallelere yerleştirdi.  Adanın pây-i tahtını muhasara tertibatı alarak, vakit merhunun hululüne müterakkib oldu. 

     Umumi kaptan “Giovanni Capello”, Venedik’ten pek ağır hareket etti, müdafilere hiçbir yardım yetişemedi.  Dolayısıyla bazı felaketler zuhurunu bahane ederek, yerine gemiciliğin bütün derecatını, kemal-i şan ve şerefle takip ve etmam etmiş olan Cambantista Garimani’yi nasib ettirmişti.  Fakat fena bir talihin ika ettiği müthiş bir fırtına, onun umk ruhunda beslediği bütün ümitleri, biz şimşek darbe-i ziyaiyesi gibi biran serîada tamamen tahrib etti.  Bununla beraber Grimani, İpsara’ya [CezayirYunaniyeden Giviye yakın] hareket etti.  Buradan düşmanı boğaz geçidinde kapamak,, hapis etmek gayretinde bulunduysa da; 17 – 18 Mart 1648 gecesinde o kadar müthiş kasırgaya tutuldu ki;  Kendi gemisiyle beraber diğer on sekiz kadırga da birkaç dakika içinde denizin a’mâkına gömüldüler.  Umumi kaptan Lovici Mocenigo, ondan daha mesut zuhur ederek, Kikladi adalarından Paros adası sularında Türk nâvîlerine rast geldi.  Azim bir şiddet, nihai bir galebe azmiyle hücum etti.  Bu muharebede Müslümanlar lâ-akall on beş nâvî, bir mavna yahut hafif kadırga ve iki ince kadırga zayi ettiler ve gelen gece, bu mühim, gayr-i kabil nisyan harbin hitamını kayıt etti.  10 Temmuz 1651 muharebenin iptidalarında “Tomasso Lavici Velazzaro, Francesco Morosini kendi büyük kadırgalarıyla, düşman donanmasının ortasına öyle kahramanca atıldılar ki, onları düşmanın mahallik bir kuşatma vaziyetinden, kadırgaların cesur kaptanı Françesko Morozini Fortardi.

     Fakat ne bu ve ne diğer galibane deniz müsademeleri, Hanya muhasara kumandanı Hüseyin Paşanın kuvvetini, vaziyet galibanesini duçar zayıf ve inkisar etmeğe muktedir olamadılar.  Bilakis o, daima kavi, daima müterakkib zabt ve istila olduğu için, Lavici Movceniko, bu müthiş tehlikeyi def ve imhaya muvaffak olamamaktan muztarib, İstandiya adası civarında fena halde hastalanarak 1654 senesi içinde, hayatı münkat oldu. 

     Onun öldüğü haberi Venedik’e vasıl olduğu vakit, senato Moçenigo namına tazimen matem ilan ve donanmanın kumandanlığını, donanma levazım nazırı Françesko Morozini’ye tevdi etti.  [Moçeniko’nun mimar Joseppe Sardi tarafından tasavvur edilen, Türklere karşı galebelerine mümessil, matem heykeli, şimdi o bitale çivile – medeni hasta hane – olan Saint Lazzarodi Mendikantide kilise ile medhal arasında merkuzdur.]

     Naklî:  Ali Fahri  

   [ 1 ] – Her Venedikli malik olduğu altın ve gümüş eşyanın dörtte üçünü darphaneye teslime davet olundu. Cumhuriyetin en yüksek munassabları müzayedeye konuldu. Asaletin para ile teveccühüne müsaade edildi.  “St. Mark” muhafızlığı yirmi beş bin dukaya satılığa çıkarıldı. Venedik patrisiyenleri evvelce beş aileye münhasır iken seksen aileye iblağ edildi.  Buna talip olan ailelerden her biri bin askeri bir sene iaşe edecek ve bunu temin etmek üzere hazine-i hükümete def’aten altmış bin duka depozit bırakacaktı. Hatta patrisiyenler, Türkler ve müseviler müstesna olmak üzere, gayet yüksek ücret mukabilinde birkaç ecnebi aileye bile verilmek fedakârlığına katlanıldı.  [Akdeniz boğazı muharebeleri:  Ali Haydar Emir]

     [ 2 ] – Paros – Yunan Cyclades Cezayir’den olup, Şirenin cenup şarkisinde ve Takiyanın garbında olarak 47’ 3’’ arz şimali ile 22’ 5’’ tul şarkıde vakiadır.  Mesaha-i şathiyesi 165 kilometre murabba olup 3000 ahalisi vardır.  Kitlada eyaletinin taksiya kazasına mülhak olup şimal garbi sahilinde bir koyun içinde Parikiya ismiyle bir kasiyesi vardır.  Merkezinde Ayus İlyas ismiyle bir dağı olup, arazisi bunun eteklerinden ve sahile karib bazı düz yerlerden ibarettir.  Kanuni Sultan Süleyman zamanında meşhur Hayrettin Paşa tarafından zamime memalik-i Osmaniye olup Yunanın istiklalinde bu devlete terk olunmuştur.  [Kamusu’l A’lam]

Harp hatıraları:

“YAVUZ” VE “MİDİLLİ” NİN MÜNÂFÎİ

Karadeniz musadematı

     Alman Menâbî’inden:

     Yavuz ve Midilli, 7 Teşrin-i Sânî 1914 tarihinde Marmara da yatarken nagehan, Rusların Zonguldak limanını bombardıman ettiği haberi geliyordu.  Midilli der-akab hareket emri aldı.  Düşman Poti’yi bombardıman etmek suretiyle mukabelede bulunacaktı.  Hava yağmurlu ve biraz da puslu olduğu için top ateşi altına alınacak antrepo vesaire, 3000 metreden bile layıkıyla fark edilemiyordu.  Poti limanında bir iki yelkenli gemiden başka bir tekne yoktu.  Bu yelkenliler ile şehir, top ateşinden masun kalıyordu.  Beş ila on dakika sonra gizli bataryalardan ateş açılıyordu.  Sis, bidayeten bunların mevzilerini keşfe mani olmuş;  Bu esnada yalnız alev görünmekte bulunmuştu.  Öteden alev görünür görünmez Midilli’de Ateş kumandası veriliyordu.  Yavaş yavaş ziya ve seda arasındaki fasılanın tarassudundan mesafe hesap edilebiliyordu.  Midilli’nin ateşi müessirdi.  Bir iki yaylım ateşinden sonra düşman toplarından bir kısmı ıskat edilmiş;  Evvela birkaç, müteakiben iki ve en nihayet bir top ateş etmekte bulunmuş, bilahare bu da susturulmuştu.  Rus yaylım ateşlerinin mükemmelen idare edilmesine rağmen Midilli hasardan masun kalmıştı.  Tek bir humbara parçası gemiye isabet etmişti.  Bu parça, Midilli’nin en nazik, en aziz bir kısmına vurmuş, lakin hiçbir zarar ika’ etmemişti.  Yani sancağın bir tarafından girip diğerinden çıkmıştı.  Mermi parçası, sancağın yalnız kırmızı şal kısmından geçmiş;  necm ve hilâl masun kalmıştı.  Bu günden itibaren efrad mutaassıbane bir muhabbet ile bu sancağa merbut bulunmuş;  Bundan böyle “harbe hazır ol” emri verildikçe 7 Teşrin-i Sânî’deki sancak çekilmek itiyad edilmişti. 

     Poti dönüşünden sekiz gün sonra, o parçalanan sancak yine çekilecekti.  Çünkü Midilli ayın 13 ncü günü on günlük bir seferden avdet etmiş:  Beş gün sonra da <<Baaklava>> muharebesinden dönmüş idi ki;  Teşrin-i Sânînin 21 nci günü on günlük bir sefere daha kalkıyordu.

     Rus torpido botlarının Batum’dan kalkıp garba doğru seyir ettikleri haberi alınır alınmaz Midilli kömür gemilerini bunların taarruzatından vakaya itmek üzere emir alıyordu.  Trabzon önlerinde gece gündüz geşt ü güzar edildiği için kömür fıkdanı yüz gösteriyor, bunun üzerine kömür almak üzere gemi poltthaneye demirliyordu.  Burası rıhtımdan, iskeleden ari ufak bir kasabadan ibaretti. 

     Deniz kenarında 500 ton kadar kömür vardı.  İki motorbot ile beraber civarın bütün sandalları, buradan Midilliye kömür taşımağa davet edilmişti.  Sandallardan ekserisi ancak 5 ila 6 çuval taşıyabiliyordu.  Bununla beraber her şey yolunda gidiyordu.  Çünkü her Rençber, her kasabalı ve her balıkçı olanca gayretiyle çalışıyor;  bir hoca, talebesine emir vererek kömür taşıtıyordu.  Mahalli muteberan;  Gemiye fasulye, fındık, yumurta, koyun getirmişlerdi. 

     Bilahare Karadeniz boğazını muhafaza etmek hususu mevzu-i bahs oldu.  Yavuz Mayısın ilk günlerinde Midilli ile beraber Karadeniz’e çıkmış;  bu sıralarda yeniden boğaza tasallut etmek isteyen düşmana tesadüf edememişti. 

     Mayısın 9 ncu günü sabahleyin diğer kruvazörlerle beraber <<Kagül>> ün Ereğli’yi topa tuttuğu, Ereğli civarına filikalar gönderdiği haberi varid oldu.  Saat 11 de düşman, Ereğli önlerinden uzaklaşıyor, açıkta beklediği görülen bir hatt-ı harp gemisine iltihak ediyordu.  Bunun üzerine Yavuz saat 1,10 da berrak bir hava ile denize açıldı.  Maksadı bu hatt-ı harp gemisiyle kruvazörlerin yolunu kestirmekten ibaretti.  Biraz seyirden sonra Yavuz uzaktan iki tahtelbahir görmüş;  Bunların üzerine tevcih etmişti. Tahtelbahirler kayıp olmuşlardı.  Bu tahtelbahirler şimdi düşmanın kendilerini takip etmekte bulunduğunu donanmalarına ihbar edebilirlerdi.  Yavuz boğaza doğru yol vermek üzere döndü.  Ve Tekrar boğaza girecek imiş gibi vaziyet aldı.  Haricin nazarından uzaklaşınca tekrar dönerek şimale doğru açılıyordu.  Bu aralık karanlık basmağa başladı. 

Avusturya – Macaristan hariciye nazırı

Kont Czernin

     Düşmanla telaki, ertesi sabaha talik edilmek lazımdı.  Bunun üzerine Yavuz Rusların da geceleyin denizde kalıp ertesi sabah boğaza gelmeleri ihtimalini derpiş ile Ereğli istikametlerinde geşt-ü güzar ederek sabaha kadar eğlendi. 

     Ertesi sabah 10 Mayıs, saat altıda nöbetçi bir torpido bottan şöyle bir telsiz işareti geliyordu.  Keşişlemeye doğru seyir eden 7 düşman harp gemisi, boğaz karibinde görüldü.  Bunun üzerine Yavuz boğaza yol verdi.  Yarım saat sonra düşman gemilerinin dumanları görünüyordu.  Saat 7,15 de üç düşman hatt-ı harp gemisi görülmüş idi.  bunların az gerisinde diğerleri bulunuyordu.  Düşman hatt-ı harbi tam yolla nizama konuluyordu.  Çünkü düşman, boğazın bombardımanında iltizam isti’câl ediyordu.

     Şimdi ise, gerisinden bastırıldığı için, der-akab şimale doğru uzaklaşmak teşebbüsünde bulunuyor, aynı zamanda muharebe vaziyeti alıyordu.  Yavuz bu esnada düşman donanmasının ilerisinde ahz-ı mevki ediyordu.  16 bin metrede mesafe müsâîd bir şekil alır almaz Yavuz dönüp açılmış;  düşmanla muvazi rotada muharebeye kıyam eylemişti.  Her iki muhasım, saat 7,55 de bir anda yekdiğerine ateş açmıştı.  Kruvazörler, vapurlar, torpido muhripleri ve bir tahtelbahir, uzak mesafeye açılırken beş hatt-ı harp gemisi, bütün silahlarıyla mütehevvir-âne ateş açıyordu.  Düşman ateşi, mükemmelen idare ediliyordu.  Yavuz tam yolunu vererek mesafesini tezyid etti.  Çünkü cesim Rus hatt-ı harp gemileri, daha büyük çapta top taşıyorlardı.  

     Yavuz düşman amiral gemisine üç isabet vukua geldiğini görmüş, kendisine de iki isabet vaki olmuştu.  Bu isabetlerden biri, baş tarafında vukua geleni;  mermi üç güverteyi delip geçtiği halde, yangın çıkaramamıştı.  Diğer humbara, su kesiminden aşağı, zırhın alt tarafına isabet etmiş.  Ufak bir rahne açmış.  Ve bir topa pek az zararı dokunmuştu.  Ateş kesildikten biraz sonra Yavuz denizde iki torpido izi görüyordu.  Bu halde Yavuz’un vazifesi, ancak;  Rus donanmasını, boğazdan açığa çekmek, müteakiben boğaza dâhil olmaktan ibaret olabilirdi.  Bu sebeple Yavuz, mümkün mertebe düşman kuvve-i külliyesinin nazarından hariç kalacak, veçhile hareket ediyor.  Aksi takdirde düşmanın Karadeniz boğazında ispat-ı vücut ederek beklemesi ihtimal dâhilinde bulunuyordu.  Saat 12,35 de Rus donanması, ağleb ihtimal boğaza tekrar avdet için dönüyordu.  Aynı zamanda Yavuz da dönüyor, düşman donanması etrafında bir kavis resm ediyordu.  Düşman, bir saat sonra Yavuz’un yolunu bu sefer de kesmenin adem-i imkânı fark ediyor, saat 2,10 da takipten vaz geçerek nazardan kayıp oluyordu.   

     Ruslar, bu defa hiçbir şeye muvaffak olamamışlardı.  Yavuz ise yalnız başına bütün Karadeniz donanmasının boğazı bombardıman etmesine mani olmuştu.

          Ahmed.

Şuûn-ı bahriye

14 – 24 Kanun-ı Sânî 1334

     Tahtelbahirler, şimal sahne-i harp bahriyesinde altı vapur batırmışlardır.  Hafif Alman kuva-i bahriyesi 14 – 15 Kanun-ı Sânî de şimal denizinin kısm-ı cenubunda bir akın icra etmişler, Thames mansubinin şimalinde İngiliz sahilindeki liman muessesatını topa tutmuşlardır.  Düşmanın ne harp ne ticaret gemisi müşahede edilmemiştir. 

     Alman tahtelbahirlerinden biri İskenderiye önünde dolu bir İngiliz nakliye gemisi ile bir torpido muhribi ve İskenderiye’nin şarkında mevad-ı infilakiye yüklü olduğu zan edilen bir vapur, Port-Said önünde de asker yüklü büyük bir nakliye vapuru batırmıştır.

     Alman tahtelbahirleri ahiren, İngiltere’nin garp sahilinde dört vapur, bir Fransız karakol gemisi, bir yelkenli ve bir balıkçı vapuru gark etmeğe muvaffak olmuşlardır. 

     İki İngiliz torpido botu 12 Kanun-ı Sânî gecesi, tipiye tutularak İskoçya sahilinde mürettebatlarıyla beraber gark olmuşlardır. 

     Alman tahtelbahirleri 14 ila 24 Kanun-ı Sânî zarfında 117.000 tonluk sefine-i ticariye batırmışlardır.  

     20 Kanun-ı Sânî sabahı Yavuz ile Midilli ve muhriplerden mürekkeb bir filo, Çanakkale’den çıkarak İmroz adasına hücum etmişler ve düşmanın liman tesisatını yaktıkları gibi iki monitörünü batırmışlardır

     [bu bab da kısm-ı mahsusumuz da tafsilat vardır.]

————————————————————————-

Evkaf-ı İslamiye matbaası.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.