DONANMA MECMUASI 104/153 17,Şubat,1918

DONANMA MECMUASI 104/153   17,Şubat,1918

Salı

1 Cemâzî-yel-evvel:  sene 1336 / 12 Şubat 1334

12/Şubat/1918

İştirak şartları:

İstanbul ve taşra için seneliği seksen kuruş ecnebi memleketlere

Yirmi dört franktır.

——————————————-

Nüshası 2 kuruştur

Mecmuaya ait her iş için donanma cemiyeti merkez umumiyesinde daire-i mhsusaya müracaat edilmelidir.

Merkez tevzii Bab-ı Âli caddesinde <Ay yıldız> kitap hanesidir.

Muhterem kâri’lerimize

kari’în keramın ibraz ettikleri şayan-ı teşekkür rağbete mukabil gösterdiğimiz fedakârlıklara rağmen Donanma’yı bir müddetten beri muntazaman her hafta neşir etmek kabil olamıyor. harbin matbaalarda ihdas ettiği işçi fıkdanı, mecmuanın intizam intişarını sektedar ediyordu.  Bu intizamsızlığı gidermek, Donanma mecmuası, ayandan ustad mükerrem Abdurrahman Şeref Bey Efendi,  Ahmed Rasim Bey Efendi, Ali Rıza Seyfi Bey Güzide muharrir ve müverrihlerin ve diğer muharirin meşhure bahriyemizin kıymettar eserleriyle tezyin ettiğimiz gibi, mukannin zamanlarda neşrini de temin eylemek emeliyle bu defa yeni fedakârlıklarda bulunduk.  Binaenaleyh Donanma şimdilik muntazaman her on günde bir intişar edecek ve bir müddet sonra inşallah, evvelce olduğu gibi, haftada bir neşri de taht-ı temine alınacaktır.

     Fazla işçi istihdam etmek ve binaenaleyh fazla masraf yapmak suretiyle elde edilecek olan bu intizam intişara mukabil, mecmuamızın fiyatını 2 kuruşa tezyid etmek mecburiyeti hâsıl olmaktadır.  Esasen Donanma mecmuasını hal-i sulhta olduğu gibi yalnız bir kuruş fiyatla çıkarmak imkân haricinde olduğu ve bunun ceraid yevmiye ve resâil mevkute fiyatlarını iki üç misli tezyid ettikleri halde Donanma cemiyeti, milletin ruhunda deniz muhabbet, Donanma aşkı, ticaret-i bahriye hevesi uyandırmak gibi muazzez ve mukaddes emeller uğurunda fedakârlıklar ederek şimdiye kadar tezyid-i fiyattan içtinap ediyordu.  İhtiyarına mecbur olduğumuz yeni fedakârlıklar ise mecmuanın tamamen zararını mucib olacak masarifi istilzam ettiğinden, muhterem kari’lerimizin;  esasen milletin muavenet hamiyetkaranesiyle intişar etmekte olan Donanma’nın zararını tecviz etmeyeceklerini düşünerek tezyid fiyata karar verdik. 

     Bu hususa dair aldığımız müteaddit mektuplar, kari’în muhteremimizin, Donanma’nın tezyid-i fiyatını hatta memnuniyetle karşılayacakları hakkındaki fikrimizi teyid ve tasdik eylemektedir.  Ezcümle bu mektuplardan birinde atideki suretle beyan-ı mütalaa edilmektedir. 

     Donanma ianesinin tezayüdü için ne yapmak kabilse, icrasına tevessül buyurulmasını rica etmek istiyorum.  Bu gün Donanma mecmuasının bir kuruş gibi pek az olan fiyatıyla Midilli’nin kahramanca zıyaını göz önüne getirdim.  Ve size diğer kari’lerin de kemal-i meserretle karşılayacağı bir teklifte bulunmağı kararlaştırdım.

     Balkanlar harbinde, Hamidiye’nin şanlı akınından müteessir olan Makedonya muavin kruvazörünün tamiri için Yunanlıların ne kadar büyük bir şevk ve hevesle i’tâ’  ianâta iştirak ettiğini gören gözlerim, Midilli’nin zıyaından sonra halkta anı cûş ü hurûş aradı, maalesef görmeğe muvaffak olamadı.  Harb-i umumide Mecidiye ve Barbaros’tan sonra Osmanlı donanması Midilli’yi de kayıp etti.  Zayi olan sefain-i Harbiye’mizin yerini dolduracak gemilerin masarif inşaiyesine muavenet etmek üzere milli bir faaliyet görülmedi. 

     Büyük hükümetlerin bu gibi ahvali nasıl karşıladıklarını bilmem.  Fakat Osmanlı donanmasını yakından takip eden Yunan milletinin, gemilerimizin duçar-ı zıyaı olduklarını görerek bahr-i Sefidde hâkimiyet-i bahriyeyi temin için Yunanistan’da yüksekten atıp tuttukları şüphesizdir. 

     Zengin değilim, olsaydım, milletime ne suretle yardım ve hizmet edeceğimi bilirdim.  Zengin olmamda kabil değil ki bunu atiye terk ederek teessürümü izale edeyim.   Balkanlar harbi ile onu takip eden günlerde Yunanistan’da bulundum.  Yavuz ve Midilli’nin Çanakkale’ye vürudu keyfiyetinin Yunan efkâr-ı umumiyesin de nasıl bir yıldırım tesiri husule getirdiğinin şahidi oldum.  Bilmukabele nasıl hummalı bir faaliyete başlanılmak üzere olduğunu işittim. 

     Şimdi bize düşen vazife, milleti birkaç Midilli için i’tâ’ ianeye teşvik etmektir. 

     Bütün mecmualardan çok ucuz satılan Donanma’nın fiyatı yüz paraya iblağ edildiği takdirde bu tezayüd seve seve karşılanacaktır, bu fazla alınmış paralarla yeni Midilli’nin birkaç çivisi yapılabilirse teklif eden için ne büyük şeref.

     Kari’lerimizden gördüğümüz bu teşvik ve tergibden, bir mecburiyet tahtında vaki olan tezyid fiyatının istiktar edilmeyeceğine ve Donanma’nın her vesile ile ibraz-ı cemiyet eden fedakâr vatanperver milletimizin yine muzahir rağbeti olacağına emin ve mutemetiniz. 

     Fiyatın tezayüdünden dolayı mevcut abonelerimize, hakları olan nüshaların yalnız nısfı gönderilecektir.   Mesela altı nüsha sonra müddeti hitam erecek olan bir abonemize üç nüsha gönderilecektir.  Beş nüsha yahut on bir nüsha sonra hitama erecek abonelerimize ise üç, nüsha, atı nüsha gönderilecektir.

     Yeniden abone kayıt edilmek üzere 40 kuruş göndermiş olanlara yalnız altı aylık nüsha irsal edilecektir. 

     Senelik abonemiz bundan sonra memalik Osmaniye için 80 kuruş, memalik ecnebiye için 24 Franktır.

e için 24 Franktır.

RUSLARLA 1112 MUAHEDESİ

     Muharriri:  Ahmed Rasim

     1110 senesi Recebinin yirmi altıncı günü hitam bulan “Karlofça” muahedesi yalnız devlet âliyenin değil, Rusların da ilk defa olmak üzere Avrupa diplomatlarıyla hal-i ihtilafat ettikleri bir kongredir.   Ancak şeklen ve mahiyeten, bahusus menafi siyasiye nokta-i nazarından fark vardır. 

     Devlet-i âliye, bu muahede ile istila politika-i hatıme çekiyor, gerilemek üzere ilk adımlarını atıyor, Rusya ise istila politikasına başlayıp ilerlemek üzere ilk adımlarıyla Azak kalesine, hatta Azak denizine giriyordu. 

     Avusturya, Leh, Venedik, Rus hükümetleriyle on altı seneden beridir devam eden bir uzun harp, devletin tab-ü tevanni kestiği gibi zaten bozulmuş olan idare-i dâhiliyesi de bütün bütün rahnedar etmiş idi. “ Procope Bochdanowihcz Vosnitsyne”  Rus murahhası [Procopios Begdanowitch Vozhnitsin] bu kongrede akid muahede edilmemesine son derecede gayret ediyordu. 

     Bu tarihte devlet-i Âliyenin ser-kârında ikinci Sultan Mustafa, Rusya’nın reis idaresinde de Büyük Petro bulunuyordu.  Fakat Büyük Petro pek ziyade havadar emel olmuş idi.  Biz tarih inkisâmımızın başlangıcında bulunuyorduk.  Buğdan’da bulunan boyar “Kantemir” kendisine “Constantinof” namında birini yollayarak himayesini istediği gibi “olah” boyarı bir an kovan (Brancovane) de “Georges Casteriote”  yürümesini istida etmiş, Çar bu nümayişlerden ziyadesiyle mütehassis olarak şark Hristiyanlığın hamiliğini korumuştur.  Rusya’nın bilahare bu hamilik yüzünden başımıza açtığı gavâîl müteaddite Romanya, Sırbiya, Karadağ, Mora, Yunan, Kudüs, Bulgaristan vilayet şarkiye, boğazlar meselelerini ihdas ettiği malumdur. 

     Mehaza Avrupa hükümetleri diplomatları Ruslara ehemmiyet vermiyorlardı.  Hatta Karlofça muahedesinde Petro’yu Azak kalesiyle bıraktılar.  Hâlbuki müşarünileyh Kırım’a el atmak, hiç olmazsa civarında bir kale kapmak emelinde idi.  bundan maada akid muahede edilince yalnız başına bizimle harp edemeyeceğine müdrik idi.  Prokop entrikasında devam ederek o esnada zuhur etmek üzere bulunan “İspanya veraset” muharebesini ileriye sürerek bizim murahhasımız Reîsü’l-küttâb Râmi Mehmed Efendiyi divan hümayun tercümanı “Maver vekordato” nun tavassutu ile caydırmak ve bu harp zuhur edince devlet-i Âliye’nin Avusturya’da açılacak meşâgıl mühimmeden pek çok menfaatdar olacağına kandırmak istedi ise de kongrede bulunan Felemenk ve İngiltere sefirlerinin, Avusturya ordusu Fransa aleyhine istihdam fikriyle akd-i sulh lehinde ibraz ettikleri metanet ve faaliyete galebe edemedi.   Bu meyusiyetle diğer murahhaslardan evvel bizim murahhas ile uyuşarak üç senelik bir mütareke akid eyledi. 

     1112 de “Ayasofya” da veziriazam Silahtar Mustafa Paşa konağında yine Reisü’l-küttâb Râmi Efendi ve divan-ı hümayun tercümanı (İskerletzade) ve Rus murahhası “Onkraintsof” tarih-i Raşit ikinci cildinin 494 ncü sahifesinde bu muahedenin kâffe-i mevadini yazmış ve fıkra-i evvelada;

     (Movad musalih karardade olduktan sonra mukaddema <Karlovice> de cümle ile olan mükâlemede Moskov cari murahhaslarına üç seneye değin mütareke-i cenk şartıyla tarafeînden verilen temeskat muzır sadrazam da mübadele olundu.)  demiş ise de illet ve suret akdine dair tafsilat vermemiştir.  Hâlbuki “Ernest Lavisse”  tarihinin altıncı cildinin 775 nci sahifesinde buna dair oldukça mühim bir vakadan bahis edilmiştir. 

     Bu vakayı, okuduğu Osmanlı tarihlerinde görmedim.  Öyle zan ederim ki ilk defa olmak üzere eser acizanem olan resimli haritalı tarih-i Osmani ’de muhtasaran mezkûrdur. 

     Fransa müverrihîn meşhuresinden “Rambaud” un yazmış olduğu (Şimal muharebesi;  Rusya, İsveç, Lehistan, Türkiye) namındaki eserinin fasl-ı mahsusunda diyor ki;

     Çar, esas mütareke üzerine müzakeratta bulunmak memuriyetiyle “Onkraintsof” namında bir sefiri İstanbul’a yollamağa karar verdi.  Don nehri kızaklarında inşa edilmiş, “Fortresse/ tabiiye manasındadır”  namında fark toplu ve Felemenkli (Pamburg) kaptan kumandasında bir sefine-i Harbiye’ye rakip bulunuyordu.  Sefine sarayın suru piş-gâhında lenger endaz olupta bütün toplarını foga ederek resm-i selamı ifa ettiği zaman harem hümayunda, şehirde büyük bir heyecan tevlid ettiği gibi Mustafa Sânî’ye de büyük bir hayret istila etti.  Bu emvaç mukaddese üzerinde ilk defa ser-nümây zuhur olan moskov sefine-i Harbiye’si bu idi.  hâlbuki sultana muttasıl Rus donanmasının adem-i mevcudiyeti ve yahut mevcut olsa da Don nehrinden çıkamayacağı teminaten arz ederlerdi. 

     Mustafa Sânî sâika-i merak ile sefineyi gezmiş ve içerisinde gördüğü hasen intizamdan fevkalade mütehayyir kalmıştır.  Bir gece Rus yortularından biri münasebetiyle kaptan Pamburg bütün toplarını foga edince sultan müşarülileyh son derecede korkmuş ve bunun Çar’ın diğer sefain-i harbiyesine verilmiş bir parola olduğuna hüküm etmiştir.  Gerçi sefain mezkûra görünmemiş ise de sarayda yeni bir emniyetsizlik husule getirmiştir.  Bu ana kadar Karadeniz taht-ı hükümran-ı padişahide bulunuyordu.  <<bu deniz hiçbir kâfirin dokunamadığı bir bikr idi.>> işte müzakerat-ı sulhiye, bu vesveselerin darbesiyle başladı.  Büyük Petro İsveç ile harp etmeği zihninde takrir ettiği cihetle Osmanlı hükümeti ile akd-i sulh etmekte isti’cal ediyordu.  Bu isticalini sefir “Onkraintsof” yazdı.  Türkler bu babda haberdar olarak müsellâhayı tesrî’ ettiler.  1700 sene-i miladiyesi Temmuzunun üçünde otuz (?) müddetle sulh değil, bir mütareke akid eylediler.  “Gazi Kermân” gibi Dinyeper nehrinin alt taraflarında bulunan dört mevki müstahkemin hedmiyle arazisinin sultana terki, bilmukabele Azak ile havalisinin moskovlar idaresinde ikası, Azak ile Kırım arazisinde hali ve bitaraf bir mıntıka ihdası, velhasıl moskovların bu ana kadar Tatarlara vermekte oldukları cizyenin ilgası karâr-gir olarak Mongol boyunduruğunun son izi silinmiş oldu.  Çar’ın bu kadarcık bir ilhak ile kanaat edişine az derin ve Yeni kale boğazıyla kapalı bulunan Azak denizinin arzu ettiği mahreç olmaması sebep olmuş idi.  ne Azak Denizi, nede Bahr-i Beyaz maksadına muvafık gelemiyordu.  Ancak Baltık denizi Avrupa âlemine takrib için bir güzergâh-ı münasip görünüyordu. 

     (Tarih-i Râşid) de münderiç bulunan şerait on dört maddeden ibarettir.  Mevad mezkurenin şayan-ı ehemmiyet olanları ber-vech-i âtîdir. 

     İkinci madde:  Özi suyunda vaki (doğan) ve (Gazi Kerman) ve (Şahin Kerman) ve (Nusret Kerman)  kastelleri hedm oluna.  Ve fîmâ ba’d evvel yerlerde kastel ve mesken yapılmamak üzere arazi-i merkume toprakları ile bu cenkten evvel oldukları gibi mumaileyh moskov ve Rus Çar’ı tarafından yine devlet-i Aliye’nin zapt ve tasarrufuna ret olunup kelevvel devlet-i Aliye’nin zapt ve tasarrufunda ola.  Ve bu zikir olunan kastellerin hedmi dahi büyükelçi ile gelecek tekid namenin akabinde otuz gün içinde bila tehir icra ve tekmil oluna.  Ve mumaileyh moskov Çarının evvel kastelleri içinde olan zabiti ve askeri cümle top ve cephane ve mühimmat ve zahireleriyle emniyet ve selamet ile çıkıp kendi vilayetlerine gide.  Ve çıktıklarında ve avdetlerinde Tatar taifesi  ve der devlet Âliye’ye tabi’ asker ve riaya ve gayri her kim olursa asla kendilere bir türlü taaddi ve rencide ve remide ve zarar ve ziyan etmeyeler.  Ama moskov Çarı ve Kazak askeri dahi bu aralıkta gerek zikir olunan kastellerde iken ve gerek çıkıp avdet üzere iken mahkûm zabit alınıp ber-vech-ile el uzatmayalar.  Ve bir nesne talebinde olmıyalar.

     Dördüncü madde:  Arak kalesi ve hala ona tabi cümle atîk ve cedid kasteller ve bu kastellerin arasında olan gerek arazi ve gerek su, hâliyâ mumaileyh moskov Çarının zaptında olmakla yine ol veçhe üzere hamlesi asude hal ile Çar mumaileyhin zapt ve tasarrufunda kalalar. 

     Beşinci madde. . . . “Or” kalesinden başlayıp on iki saat mesafe olan  “Or”  Boğazının toprağı intihasından Azak kalesinin beri tarafında “Meyiş” suyunda vaki cedid kastele varınca mabeyinde olan topraklar ıssız ve hali ve cümle sevâkinden tehi ve hali kala.  Ve nehir “Özi” tarafında moskov maliki hududu dahilinde vaki <<Potkal>> şehrin olan mahalden Özi kalesine değin Özi suyunun iki tarafında olan topraklar dahi varoş ceditten gayri ümran sevâkinden hali kala.  Lakin varoşlar karibinde bağ ve bahçe için müstevi ki yer alıkonula.  Ve hadm olunan kasteller tekrar yapılmayıp tehi kala. . . .

     Altıncı madde;  Özi nehrinde ve nehir mezbure cereyan eden küçük nehirlerde ve Muyiş kasteli ile Or boğazı toprağı tabir olunan mahallerin arasında ittifak ile hâlî kalacak yerlerde ve sularda ve Karadeniz’e karîb mahallere Âsûde-i hâl ile yat ve silahsız gelip gidilmek şartıyla hüsn-ı civara ve hüsn-ı muameleye layık olduğu üzere ta’yîşe lazım olan odun kesmek ve kovan tutmak ve otluk almak ve tuz götürmek ve balık avlamak ve ormanlarında şikâr eylemek caiz-i görüle.  Ve bu makale intiifa’ için gelip gidenlere kimse mani olmaya.  Ve Kırım ceziresinde ve zikir olunan Or boğazında taşlık olmağa hayvanat ve davarları kadimden Or boğazından dışarı çıkıp yayılma;  Yayıla gelmekle yine bu makule yayılma yapılanlara bir türlü zarar ve ziyan ayrıştırılmayıp yayılmaları mûtâd kadim üzere emniyet ve istirahat ile ola.

     Yedinci madde:  Azak kalesine öbür canibinden dahi vech-i münasip üzere toprak tasrifi lazım olmakla rakiben beyn-en-nas müstamel ve müteârif olan mesaha veçhiyle Azak’tan Kuban canibine doğru on saat arazi saha olunup tayin oluna. 

     Sekizinci madde:  mumaileyh Moskov Çarına tabi gerek Moskov ve gerek Kazak gayrileri, Taman ve Kırım ve sair serhad-ı İslamiye reâyâsına bir türlü tecavüz ve taaddi etmeyip ve Kazak eşkıyası ve şapka ve kalpaklar ile Karadeniz’e çıkmayalar ve bir ferde zarar ve gezend eriştirmeyeler.  Şekavet ve tecavüzden muhakkem men’ olunup sulh ve silahın şeraitine mugayir ve merasim hissen civara muhalif evza’ ve etvarları zahir oldukta aşikâr ve mahakim haklarından geline. 

     Ve devlet-i Âliyem tarafından dahi serhadlerde olan hikâm ve Kırım hanlarına ve Kalgay’a ve Nureddin ve gayri sultanlara umumen tavâif-i Tatar ve ordularına ferman-ı akid ile tenbiye oluna ki;  Devlet-i Âliyeme olan itaat ve inkiyad hissi ile kemal-i riayet ile bilâ-tebdil ve lâ-tağyir şerait-i sulh ve salaha muvafakat ve mütâbaat eyleyip fîmâ-ba’d Moskov canibine ve Çar’ının zabtında olan varoşları ve kastelleri ve şehirleri ve büyük Rus ve küçük Rus memleketlerinin reâyâ ve berâyâlarını ve Özi ve Don ve gayri nehirlerde vaki Kazak şehirlerine ve varoşlarına ve Azak semtinde olan varoşları ve kastelleri ve reâyâları ve Çar müşarünileyhin cümle sınırları üzerlerine az ve çok asker ile varmayıp taaddi ve tecavüz olunmaya ve esir alınmaya.

     Ve Moskov Çarlığı müstakil devlet olmakla bu ana değin Kırım Hanına ve Kırımlıya beher sene verdiği ve bir köyü vermek gerek güzeşte ve gerek hâlâ ve gerek ba’d el-yevm Çar müşarünileyhe haklarının deruhteleri olmaya.

     Dokuzuncu madde:  bu sulh ve salah akdinden ol tarafeynden ahz olunup zindanlarda kalan esirler bu mübarek sulh ve salah bahanesiyle mübadele-i müstahsene ile tedricen ıtlak olunup ve bir taraftan dahi ziyade muteber esir bulunur ise sonra onların dahi ıtlakı için iltimasa cevaz ola.  Tarafeynin şanlarına ve bu sulh ve salahın lâyıkı üzere riayet oluna.  Maadasının dahi sair kimsenin zapt ve rabtında ve Tatarların yanlarında olanlar münasib ve mümkün mertebe mutedil ve makul baha ile tedricen ıtlaklarına sa’y olunmak caiz ola.  Lakin mabeyinde tevfike imkân olmaz ise ya ispat veya yenin ile sabit olan verile.  Ve cenk esnasında alınanlar mukabili veya bedeli ile bilâ cebir söyleşmek haiz ola.  Ve hakimler bil-cümle rızalaştırmalarına sa’y edip bu makul ıtlaklar da vaki ihtilafı layıkı üzere tarafeynin rızasıyla mabeynlerin fasıl edeler.  Ve sulh ve salahtan sonra bu mevâid metinde Moskov Çarının memleketinden esir ahz olunup getirildikte Kırımda ve Kuban canibinde ve gayri memâlik–i mahrusemde  Osmanlı ve Tatar ve Çerkez içlerinde bulunduruldukta bilâ baha ıtlak ve red oluna. 

     On ikinci madde:   Moskov taifesinin avam rahipleri “Kudüs-ü şerif” e varıp ziyaretgâhlarını ziyaret etmeğe izin ve ruhsat ola ve bu makule ziyarete gidenlerden “Kudüs-ü şerif” de ve gayri yerlerde gümrük ve haraç ve peşkeş talep olunmaya.   Lazım olan yol kâğıtları için akçe alınmaya ve memalik mahsusumda olan Rus ve Moskov ruhbanlarına hilaf-ı şeri’ şerif dahl ve rencide olunmaya. 

     Görülüyor ki devlet birinci defa olmak üzere dördüncü madde mucibince kale ve arazi terk ettiği gibi sekizinci madde mucibince dahi Moskov hükümetini müstakil tanıyıp Kırım hanlarına vermekte olduğu vergiyi ilga ediyor. 

     Devlet-i Âliye ile Moskov hükümeti arasında Fatih Sultan Mehmet Han zamanında başlayıp Sultan Bayezid Sânî devrinde te’kîd edilmiş olan münasebet siyasiyede bu ana kadar böyle bir muamelenin vuku mazbut değildir.  Büyük Petro bu muahede-i sulhiye ile devlet-i Osmaniye aleyhine muzmer olan tecavüzatını izhar eylemiştir.  Ba’d-el-salîha (İsveç) üzerine saldırmasına da bizimle olan işini sağlam kazığa bağlamış olması cüret vermiştir.  Rusların şimal, garp, cenup düşmanları olan İsveç, Lehistan, Osmanlı hükümetleri bu hükümet cedidenin tesirat imha karanesini ayrı ayrı his etmişlerdir.  Harp hazır esnasında Çarlığın inhidamı üzerine Rusya’da zuhur eden hükümet-i müteaddide dahi, bu imparatorluğun ne bi-aman bir gasıb olduğu meydana çıkarmıştır.  Bizim bu harb-i umumiden en birinci kazancımız Rus çarlığı gibi müthiş bir düşmanın sadematından kurtulduğumuz olduğunda şüphe yoktur. 

     Bu muahedenin te’kid namesi yani Çar tarafından musaddak sureti altı ay içinde büyükelçi ile gelmek meşrut idi.  müzakerata iştirak eden sefir  “Ukrainşkov “ orta elçi payesini muhrız bulunduğu cihetle ticaret muahedesi yapılamamış ve onuncu maddede bu cihet tasrih edilmiştir.  On üçüncü madde, Çarın Bab-ı Âli nezdinde ma-tercüman bir kapı kethüdası bulunduğunu, on dördüncü madde dahi gelecek büyükelçinin [mevad-ı sulhiyenin te’kidi için yeddine ahidname-i hümayun teslim edilerek veçhile layıkı üzere avdetine] ruhsat verileceğine mütezemmildir.  Madde-i mezkûrede akid sulhun 1112sene-i hicriye sinin Seferinde vaki olduğu da mezkûrdur.  

Tetebbu’

Denizci milletler nasıl yetişir?

98.ci nüshadan mabat

5 – halkın seciyesi:

     Kuvve-i bahriyenin, filhakika vasi’ ve asude bir ticarete istinat ettiği kabul olununca iktisadi istidat her hangi bir zamanda denizlere hüküm eden milletlerin ve saf mümeyyizi olmak lazım gelir.  Tarih bu hükmü daima tasdik eder ve Romalılar hariç olmak üzere bu hususta hiçbir istisna kayıt etmez. 

     Herkes kazanç arar ve az çok parayı sever;  Fakat kazanç aramanın usulü milletlerin tali’ ticariyesi ve âli-l-umum tarihi üzerinde aşikâr bir iz bırakır. 

     Tarihe inanmak caiz ise;  İspanyol ve Portekizlilerin taharri –i servet usulü, yalnız bu milletlerin seciyelerini ihlal etmekle kalmadı, aynı zamanda hakiki bir ticaretin husulünü ve ticaretin istinat ettiği sanayinin terakkisini baltaladı ve bil netice yanlış yollardan elde edilmeye çalışılan servet-i milliyeyi felakete uğrattı.   Kazanç arzusu bunlarda şedid bir ihtiras şeklini almıştı.  O derecede ki, Avrupa’nın tüccarı ve bahri inkişafını bâdî olan yeni keşif olunmuş kıtalarda bu milletler, yeni bir sa’y ve amel sahası yerine altın ve gümüş taharrisine koyuldular. 

     İspanyollarla Portekizliler cesur, müteşebbis ve milli duygu sahibi idiler.  Bu hasaise İspanyanın mevki-i coğrafisi ile Atlas Denizi kıyılarındaki limanları ilave edilecek olursa, bu milletin neden, en evvel Amerika’nın büyük ve zengin parçalarını ele geçirdiği ve bir cedidin keşfinden bir asır sonraya kadar Avrupa’nın baş hükümeti olduğu derhal anlaşılır.  Vaziyet-i coğrafisi ve halkının hasais itibariyle İspanya’nın bahri devletler arasında birinciliği almış bulunması lazımdır.  Hâlbuki bunun tamamen aksi vukua gelmişti.  Birçok deniz muharebelerine iştirak ettiği halde İspanya tarihinde hiçbir muzafferiyet-i bahriye mukayyed değildir.  Ticaret bahriyesinin sukutunu harp gemilerinde müşahede ayan-beyan acınacak, hatta gülünç, istidatsızlık kâfi derecede izah eder.  Fakat böyle bir neticenin yalnız bir sebebe atfî haiz değildir.  İspanya hükümeti, şüphesiz, hür ve salim teşebbüsat şahsiyeyi kıracak mahiyette idi.  bununla beraber büyük bir milletin seciyesi, ya hükümetin istibdadını kırar veya ona kendi şeklini verir.  Ve halkın temayülü ticarete doğru olsaydı hükümetin de o mecraya sürükleneceği tabiidi.  Bundan başka vasi müstemlekeler eski ispanyanın büyümesine mani olan merkez-i i istibdattan pek uzakta idiler. 

Tahtelbahirlere karşı:  İngilizler tahtelbahir tehlikesinden kurtulmak için sal ile nakliyat yapıyorlar. 

     Amele ve yüksek tabakadan binlerce İspanyol memleketi terk etmişlerdi.  Fakat hariçte tuttukları iş, kendilerine, bir parça baharat ile az gemiye ihtiyaç gösterir bazı emtia temin ediyordu.  Bi-n-nefs İspanya yük, meyve ve demirden başka bir şeyi yetiştirmiyordu.  Sanayi hiç ve nüfusu daima tenakusta idi.  gerek İspanya ve gerek müstemlekenin levazım hayatiyelerini Hollandalılar taşımakta idi.  bu suretle İspanyolların kemal-i hırsla kazandıkları servet ellerinden kaçıyordu.  İstihsalat yükte hafif bahada ağır olduğundan pek az tonaja muhtaçtı.  Ve harp zamanında birkaç İspanyol gemisinin zapt ve tahribi ispanyanın harbe devam kudretini imha ederdi.   Hâlbuki ara sıra acı darbelere maruz kalmakla beraber, İngiltere ve Hollanda’nın ticareti binlerce gemilerle dünyanın her tarafına yapılmış bulunduğundan yine artmaktan geri kalmazdı. 

     Portekiz’de aynı halde idi.  Meksika ve Peru madenleri İspanyayı mahv ettiği gibi Brezilya madenleri de Portekiz’i harap etmişti.  Çok geçmeden türlü balık ve hububata varıncaya kadar her nevi eşyayı İngilizler ithal etmeye başlamışlar idi.  Portekizliler altın peşinden koştukları için kendi topraklarını terk ettiler.  İngilizler, ithal ettikleri emtia mukabili Portekizlilerin ellerinden satın aldılar.  Elli sene zarfında Brezilya madenlerinden beş yüz milyon dolarlık servet istihsal edilmiş;  Fakat neticede Portekizlilerin elinde ancak yirmi beş milyonluk baharat kalmıştı.   Bu hal hakiki ve yalancı servetler arasındaki farkı şayan-ı hayret bir vuzuh ile izhar eder.

     İngilizlerle Hollandalılara gelince:  Bunlar da kazanmak hususunda cenup milletlerinden daha az haris değildiler.  Fakat bunlar serveti kılıç ile değil sa’y ve amel ile elde ediyorlardı.  Yani servete zahirde kestirme görünen yol yerine, uzun ve güç yollardan ulaşıyorlardı.  Esasen aynı ırktan olan İngilizlerle Hollandalılar tabiaten iş adamı, tüccar, müstahsil ve uysal idiler.  Bu sebepten bunlar gerek vatanlarında ve gerek hariçte olsun, ister medeni, ister barbar hakimlere tabi limanlarda veya kendi tesis-gerdeleri müstemlekatta bulunsun, oturdukları her yerde menabi’ mahaliyeyi inkişaf ve terakki ettirmeğe savaşırlardı.  Fıtrat-i tacir olanlar mübadele için, daima yeni eşya arar ve nesilden nesile devam eden mesai dolayısıyla bunların müstahsil olmaları gayet tabiidir.  Mader vatanda sanayileri tezayüd ediyor.  Hariçte kontrol ettikleri mevaki daima zenginleşiyor ve istihsalat tezâuf ediyordu.  Binaenaleyh anavatanla müstemlekat arasındaki mübadele çoğaldığından sefin ticariyede tabiatıyla artıyordu.  Bundan dolayı bu iki millet her cihetten büyük bir kuvve-i bahriye olmak yolunu tutmuşlardı.

     Ticaret istidadı ile ticaret edilecek mevadın istihsali kabiliyeti, denizci olmak için iktiza eden şiâr-ı milliyenin en birincisidir.  Bu istidat ve kabiliyete iyi bir sahil hattı da inzimam ederse, mahallin bahriye veya denizden nefret, bir milleti tarik bahriye ile servet aramaktan men edemez.  Servet başka yollarla da taharri edilir ve bulunabilir.  Fakat bu yollar, bizzarure, denizciliğe müntehi olmaz.   

     Mesela, Fransa’yı ele alalım.  Fransa güzel memlekettir, ahalisi çalışkan ve vaziyet coğrafisi gayet müsaittir.  Fransa bahriyesi birçok şanlı vakaya maliktir.  En düşkün zamanlarında bile şeref askeriyesini muhafaza etmiştir.  Fakat vasi bir ticaret-i bahriyeye müstenit denizci bir millet olmak nokta-i nazarından hiçbir vakit diğer tarihi melel bahriye ile kabil-i mukayese bir mevkie sahip olamamıştır.  Seciye-i milliye nokta-i nazarından bunun başlıca sebebi para kazanmak usulüdür. 

     İspanya ve Portekizliler topraktan altın çıkarmak suretiyle servet aradıkları gibi Fransızlar da tasarruf, hisset ve biriktirmek suretiyle kazanmak isterler.   Hâlbuki para saklamak para kazanmaktan daha güçtür.  Ve fazla kazanmak için ellerindekini tehlikeye koyanlar, ticaret kastıyla dünyaları fetih edenlerle müsavidir.  Tasarruf ederek bir tarafa koymak milli ve korkarak, az mikyasta, vaki olan teşebbüsat;  Servetin, yine az mikyasta olarak, umum halk arasında dağılmasını mucibdir.  Fakat bu, ticaret hariciye ile menafi bahriyeyi terakki ettiremez.  Bu tarzda ihtiyat, şahsın serveti nokta-i nazarından, belki doğrudur.  Fakat umum bir millet için muvafık değildir.  Bilakis fazla ihtiyat ve iktisadi korkaklık itiyad-ı milli şekline iltibas ederse tevsii ticaret mümkün olamaz.  Para cihetinden vaki olan bu lüzumsuz ihtiyat hayatın diğer nukatından da kendini göstermiş ve hisset çocuk tevellüdatını da tenkîs etmiştir.   Bu veçhe ile Fransa’nın nüfus umumiyesi azalmaktadır. 

     Kurûn-ı vustâdan miras olarak Avrupa’da asilzadeler ticarete karşı bir nefret beslerlerdi.  İspanyolların gururu bu hiss-i nefretle pek çabuk itilaf ettiğinden bunlar çalışmaktan kaçmışlardı.   Aynı hal Fransa’da da vakiydi, zadegânın şan ve şerefi bunları pek parlak gösterdiğinden asilzadelerin istihfaf ettiği her sanat halk tarafından da duçar-ı nefret olmakta idi.  Fakat toprağın zenginliği, halkın zekâsı ticaret umumiyeyi tamamen mahf olmaktan kurtarmıştı. 

Tahtelbahirlere karşı:  suni sislerle Alman tahtelbahir taarruzundan tahaffuz eden bir İngiliz tahtelbahri

     Zadegân sınıfı Hollanda da dahi mevcuttu.  Fakat memleket cumhuriyetle idare edildiğinden hürriyet şahsiye ile teşebbüsat hususiyenin sahası pek genişti.  Azamet milliyenin esası para, daha doğrusu, servetti.  Para hükümet üzerinde de sahib-i kuvvetti. 

     İngiltere’de de aynı netice elde edilmişti.  Asilzadeler pek mağrurdu.  Fakat bir hükümet meşruta da servetin nüfuzu ihmal edilemez ve her nevi servet herkes tarafından ihtiram görür. 

     Bu dört memlekette hissiyat-ı milliye tezahürü olan hissiyat-ı içtimaiye, milletin ticarete karşı andığı vaziyette ayan bir iz bırakmıştır.

          Şevket

Tahtelbahirlere karşı:  suni sislerle Alman tahtelbahir taarruzundan kaçan bir İngiliz gemisi.

HARP HAZIRIN MENŞEİ

     Muharriri:  Abdurrahman Şeref

4

Meşrutiyet-i Osmaniden Sonra

          1908 Temmuzunun 23 / 10 nunda meşrutiyet Osmani ye fevkalade şevk ve server içinde iade-i ilan kılındı.  Bu bir zaruret mübrem idi.  ufk-ı istikbal devlet, keşif ve mazlum bulutlarla mestur idi.  bulutların sıyrılması ve “Hurşid Fellah’ın tulû’ ancak hürriyet ve kanun ile mümkün idi.  otuz seneden beri hükümden sakıt olan kanun-ı esasi vaki her sene salnamelerin başına yazılır ve mütefekkirin onu okumaktan hali kalmaz ise de metnine vakıf olmak kâfi olmayıp muhteviyatını hissen suretle tatbik eyleyerek kavâid meşrutiyeti memlekete yerleştirmek ve sindirmek muktezi idi.  senelerce devam eden istibdadın birden bire yeni usule tahvili sarsıntılar hudûse getireceği tabii olup tezelzülatı memleketin iliklerine kadar işlemeden geçiştirmek ve aksi tesirler husulüne meydan vermemek Avrupa taklibat geziştesine derin bir ıtla’ ve inkılabımızı millet Osmaniye’nin terkibi, ananesi, havsalası ile telife mütevekkif idi.  Hâlbuki dimağlarda esen havalar itidal-i fikir eshabını dahi sürüklüyor idi.  Melel mütehabenin alkışlarına neşe-i muvaffakıyet dahi manzum olarak ve matbuatın adedi her türlü tahminin fevkinde çoğalıp lisanı da boşanarak ferce bulan taşkınlıkları vesile adile bazı mesail malikenin sürat tesviyesine kıyam edenler oldu.  Ez an cümle Avusturya hükümetini Bosna – Hersek’in katiyen ilhakını ve Bulgaristan’ın istiklalini ilan eylediler.  Bu iki hadise meşrutiyet perveran için nazar-ı itibara alınacak intibahlar idi.  Gavailin çorap söküğü gibi tevalisi ihtimali şayan-ı teemmül idi.  Ama halk ve zümre-i şübbân ilan-ı meşrutiyetle gavailin bittiğine ve mülk ve devletin müstağrak füyûzât olduğuna kanaat gösteriyor idi.  Tırâz meşrutiyetten olan uhuvvet ve ittihat kaziyesi meserret ammenin hararetli demleri geçtikçe güvenilemeyecek bir esas olduğu tezahür eyliyor ve alışmadığımız fırka rekabetleri ve sunacağı bir de uyanan hissiyat münferide-i milliye yekvücut olması lazım gelen ümmet arasına alakayı beynûnet ediyor idi.  Bundan dolayı bazı vilayette iğtişaşlar zuhura gelerek asker sevkine lüzum görüldü. 

     Ve bir de bütün faaliyetimizi umur-ı askeriyeye hasr eyleyerek mebnâyı hayat olan iktisadiyata dair hiçbir eser vücuda getiremiyor idik.  Bidayeten bizi alkışlayan ve harekât ve sekenâtımızı dikkatle takip eyleyen melel mütehabbe meşrutiyetimizin aldığı istikameti ihtiyat ile telakki etmeğe başladılar.  Bir ecnebi bana demişti ki, << siz askerlikten başka bir şeye heves edip çalışmıyorsunuz.   Meşrutiyet, meziyet kadime-i kavmiyenizi uyandırdı.  Tırnağınız uzar ise galiba yine veya neye doğru gitmeğe kalkışacaksınız.  Sanayi ve ticaret hususunda hiçbir teşebbüsünüz görülmüyor.>>

     Trablusgarp muharebesi:

     Devr-i sabıkta devlet-i Osmaniye’nin beka-yı satvetinden ümit var olmayan düvel-i muazzamanın kıtaât malûmeyi kendilerine mıntıka-i nüfuz eylemiş oldukları malumumuz olup meşrutiyetin tazmin eylediği kuvvet-i cedide ile bu sevdalarının önüne geçilmiş gibi farz olunmuş iken bu kuvvet cedide mahalline masruf olmadığından maneviyat sabıkaları hal-i sükûnda ber devam oldu.  En evvel İtalya ref’ nikab ile Trablusgarp’ı işgal ve bize ilan-ı harp etti. “1911”

     İşbu hadise onu zuhur etmiş mesailden değil idi.  İngilizler Mısırın ve Fransızlar Tunusun tasarrufuna bedel İtalya’nın Trablus hakkındaki muzmırâtını fiile çıkarmasına göz yumacaklarını işrab etmişler idi.  Mevkiin uzaklığı ve vesait-i muvasalanın fıkdanı sebebiyle hata-ı mezkureyi müdafaa etmek devlet-i Âliye için bir emr-i düşvâr ise de gasbın eline terk edivermek de vazaif hâkimiyete menafi olacağından imkân dairesinde tedabir tedaâfüiyye tevessül olundu. 

     Diplomasi bize fiilen yardım etmedi.  İngiltere ve Fransa adem-i müdahaleyi İtalya’ya zaten vaat etmişler idi.  Aynı senede teceddüt eden Fas meselesi hal olunmak için Almanya’nın ivaz mukabilinde muvafakati istihsal kılınmıştı.  Gerçi ilan-ı meşrutiyeti müteakip İngiltere’ye karşı birden bire halkta zahir olan teveccüh-i azim esbab-ı malumeden dolayı yavaş yavaş hafiflemiş ve Alman Sefiri Baron Marshal’ın dirayeti sayesinde Almanya ya dönmeğe başlamış ise de Kongo’yu elde etmek cazibesi Almanya’yı Trablus meselesine fiilen müdahaleden müstağni kılmış idi.  Bu istiğnasına iki sebep daha var idi.  Biri Akdeniz’in daire-i faaliyetinden baîd olması ve diğeri İtalya ile müttefik bulunması idi. 

     Vaki İtalya ittifakına bel bağlayacak metalardan değil idi.  Hatta Avusturyalı İtalya’nın kancıklığını evvelden beri bildiğinden Avusturya erkân-ı Harbiye’sinin İtalya ittifakının feshiyle ilan-ı harp olunmasını teklif ettiği işitilmiş idi. 

     Trablus’ta bir avuç Türk kuvvetiyle başa çıkamayan İtalyan ordusunun Avusturya ) mukavemeti mahal ve hezimeti muhakkak idi.  Politika alemine tesiri ve neticesi meçhul olan bu teklif Viyana hükümetince kabul olunmamıştı. 

     Trablus hadisesi şeref meselesini tazeleyeceği ve uykuda bulunan mesaili uyandıracağı aklımızca his olunmuş idi.  Trablus’u müdafaa edelim der iken hal olunamayacak başka müşkülat karşısında bulunacağımızı söyleyenler ve ne yapıp yapıp İtalya ile bir süret-i tesviye bulmağı tavsiye edenler mesmu’ olmadı. 

     Rusya’nın teklifi:

     Rusya sefiri [Çarikov (Nikolai V. Tcharykow)] hükümet matbuasının güya hiç malumatı olmaksızın sırf kendiliğinden olmak üzere Bab-ı Âliye muharrem bir nota tebliğ edip boğazların Rus gemilerine açılması şartıyla Rusya ile bir ittifak akid olunmasını ve o takdirde Rus askerinin dahi boğazların muhafazasına iştirak etmesini teklife kıyam eyledi. (1911)  Sadrazam Sait Paşa böyle bir emr-i azime teşebbüsün mevsimi olmadığını İtalyan ile notayı meskûtane bırakmak istedi ise de sefir ısrar ve te’kîdden feragat etmediğinden keyfiyeti bil mecburiye meclis vükelaya koydu. 

    Balkan harbi:

     Rusya’nın böyle bir teklife cüreti evliyayı umuru ikaza kâfi idi.  Mahmud Şevket Paşanın harbiye nezaretinden çekilmesi ve Said Paşa kabinesinin istifası üzerine 1912 dahili dırıltılar meydan aldı.  Makedonya’yı paylaşamamaktan dolayı kaynaşamayan Balkan hükümetleri devlet-i Âliye’ye târî olan za’f-ı nifaktan istifade etmek zamanının hululüne hüküm ettiler ve itilaflarına ihtimal verilmeyen Sırplar ve Bulgarlar ve Yunaniler sayd müşterek iştihasıyla birleştiler 1912.  Meşhur Girit pişdar ihtilali Venizelos Yunanistan’da başvekil olmuş idi. 

     Girit’te düvel-i erbaa müfreze-i askeriyelerinin müddet-i muayyene-i ikameti münkazi olmakla cezire-i memalik Yunaniye misille Atina parlamentosuna mebus intihap etmiş idi.  hükümet-i seniye Girit mebuslarının kabulünü vesile-i harp edeceğini Yunan kabinesine tebliğ edip bir taraftan Bab-ı Âlinin tazyiki ve diğer taraftan efkâr-ı milliye-i Yunaniye’nin galeyanı arasında sıkılan (Venizelos) Girit mebusları parlamentoya girmemek için meclis mebusanı dağıtmış idi. 

Bir millet nasıl terakki eder?

Mâ-ba’d

     İtiyadatınız nazikâne ve kanaatkârane olsun, başkalarını da kendiniz gibi seviniz.  Mütalaat ve tetebbuatınızda sebat, mensup olduğunuz sanaat ve meslekte hamiyet ve gayret ediniz;  Kuvayı fikriyenizi tevsi ve tezeyyüd, hissiyat ahlakiyenizi tezyid ediniz.  Menafi umumiye ve fevâid ictimaiyeye hadim olunuz.  Kanun-ı esasi memlekete, imparatorluğun bütün kavânînine itaat katiyede bulunuz.  Şecaat ve metanet medeniyenizi ibraz ederek imparatorluğumuzun şeref ve saadeti temin hususunda zat-ı hükümdarıma muavenet ediniz.

     Tarafınızdan gösterilecek bu suret-i hareket yalnız iyi teba sınıfının icabatından olmakla kalmayıp ecdad-ı keramınız tarafından size tevarüs eden adât ve ananat-ı mukaddese ve mübecceleyi de ispat edecektir. 

     Zat-ı imparatorum ile tebaama, takip edilmek üzere ecdat imparatorumuz tarafından zat-ı imparatoruma tevarüs etmiş olan işbu talimat ve anânât hal-i hazırda olduğu gibi, bütün edvar-ı mazide dahi her memlekette ali ve muteber ad olunmuştur.  Binaenaleyh gerek kendimizin ve gerek tebaamızın bu kavaid mukaddeseye kemal-i sadakatle itaatten bir an müsamaha etmeyeceğimize eminim bir berkemaldir. 

     [kanun-ı esasi ve mecâlis teşriiye teşkilatına ait iradeler az çok memalik meşruta-i sairede sadır olan iradelere, hükümdar nutuklarına müşabih olduğundan tercümesinden sarf-ı nazar olunmuştur.  Aşağıdaki parça Japon imparatorunun saray mabedinde merasim mahsusa-i diniye ve kavmîye ile ettiği yemin der ki bazı şayan-ı dikkat nukatına nazaran arz olundu.]

     Ecdadımızın taht-ı mukaddes ve bahtiyarına sahip olan biz, hanedanımızın müesses haşmetpenahına ve sair ecdad-ı muazzamımıza kemal-i tevazu ve sadakatle arz ediyoruz ki:  Cihan ve asuman ile alakadar olan tarz-ı siyasetimize göre tarz-ı kadim hükümetimizi sukut ve ihlalden vikaye ederek eyleyeceğiz.

     Umur ve muamelat beşeriyenin tarz-ı müterakkisine nazaran ve medeniyetin ilerlemiş hadisesine göre, hanedanımızın müesses haşmetpenaı ve sair ecdat muazzamamız tarafından tevarüs eden kavaid ve talimatı daha ziyade tavzih ve tayin için bir takım kavânîn-i esasiye vaz eylemeği münasip gördük ki:  bir taraftan ahfad-ı imparatorumuz takip edecekleri tarik-i harekette mükerrer rehberlere malik oldukları gibi diğer cihetten de tebaamız bize ibraz-ı muavenet etmek üzere daha vasi bir sahne-i harekete malik olsunlar ve bu kavânîn mukbilin en baîd devrelerine kadar mamul be ve muteber olsun. 

          Bu veçhile biz vatanımızın metanetini ve kuvvetini daha ziyade taht-ı emniyete koyacak ve hudud-ı hükümetimiz dahilindeki bütün ahalinin saadet ve rahatını daha ziyade temin eyleyeceğiz.  Hanedan hükümdarı kanun namesi ile kanunname-i esasinin hükümet tertip ve tatbiki işte budur.  Kanunlar hakikatte hanedan muazzamamızın müesses ve sair imparator ecdadımızın vesâyâ ve talimatının izah ve ilanından başka bir şey değildir.  Zaman ve ahvalin tarz-ı ruşene göre bu fiil müfid ve hayrı icra ve tatbike muvaffakiyetimizi ancak hanedanımızın müesses muazzamı ile sair imparator ruhlarına medyunuz. 

     Şimdi onlara ve muhteşem pederimize kemal-i hürmetle takdim-i dua eyler, ervah-ı mukaddeselerinin avn ve inayetini istirham eder ve ne zaman halde, ne de zaman müstakbelde iş bu kavanin mevzuaya adem-i riayette bulunmayıp itaat hususunda bütün tebaamıza hüsnü misal olmağa, onlara karşı, ahid-ü yemin eyleriz.  Ervah-i semaviye bu ahdimizin şahidi olsunlar.

     Sefain-i harbiye inşası için fevkalade tahsisat hakkında

Nutuk-u imparator

     İmparatorluğumuzun iptida teşkilinde hükümdar, umur-u hükümeti yalnız memleket hududu dahilinde değil, mavera-yı ebharda dahi himaye ve tesviye etmeği taahhüd eylemişti. 

     İnân hükümeti ele aldığımızdan beri mürur eden yirmi seneyi mütecaviz müddet zarfında derebeylik usulü idaresi lâğv olunarak yerine terakki ve teceddüd hükümeti kaim olundu ve alem-i hariciyede cereyan eden ahvale alakadar bulunmak icap ettiğinden münasebat beynelmilele dehâlet tarikini iltizam ettik, lakin umur-u idaremiz umumiyetle ve birer birer ecdad-ı muazzamamız tarafından tayin edilmiş kanun ve ananeye mutabık olup maksad-ı asliyemiz tebaamızın saadetini ve hükümetin şeref ve minnetini istihsalden başka bir şey değildir.

     Meclis-i milliyenin teşkili, müşaverelerin tezyidiyle umur-ı umumiye milletin idaresinde daha ziyade suhulet olacağı mütalaasına mebnîdir.  Kanun-ı esasi fiiliyatının eblek devresinde bulunuyor.   Nihayette mazhar-ı muvaffakiyet olabilmek için iptida emirde tedbirli ve mutebassır bulunmak icap eder.   Yarın her şeyin heyet-i umumiyesi kemal-i vuzuh ile tayin edilmek üzere bugün kabataslakları çizilmek lazım geliyor.  Her memlekette terakki ve tekâmül hareketi gittikçe daha fazla bir kuvvet iktisap eder.  Böyle mühim ve âli bir anda faidesiz mücadelelerle izaâ zaman veyahut memleketin saadetini tezyid edebilmek fırsatlarının fevti, ecdad-ı muhterememizin ruhlarına karşı arz edilmesini istemediğim manzaralardandır.  Zaten mebussan ictimailerinden maksûd olan hedefe bu tarikler ile usul olabilmek de mümkün değildir.  Bu hususatta vazaif müterettibenin ifasını vükelayı hükümetten beklediğimiz gibi saadet-i memleket namına zat-ı hükümdarımızın sabah akşam his ettiğimiz endişe ve itinanın mebussan-ı millet tarafından da his edileceğini ümit ediyorum. 

     Kanun-ı esasinin 67 nci maddesinde mevcut olan mesarif miktarları maddenin hükmüyle vazıh surette taht-ı emniyete alınmış olup zann-ı galibe göre ihtilafata meydan vermeyecektir. 

     Müdafaayı milliye meselesine nakl-i mütalaa olunursa bu hususta bir günlük tekâsül bir asırlık peşîmânî tevlid eder.  Zat-ı imparatorum hanedan-ı saltanat mesarefatını tenkıs ederek altı senelik bir müddet için senevi 300000 iane vereceğiz.  İmdi, bir takım ahval-ı mahsusanın haylûleti müstesna olmak üzere, bu altı sene müddet için bütün memurin-i askeriye ve mülkiyemize maaşlarının onda birini memlekete sefain-i harbiye inşası için terk etmelerini teklif ediyoruz. 

     Kabinemizi ve meclis-i teşriiyemizi hükümet meşrutiyetimizin makinası tanıdığımızdan her birinin kendilerine tahassüs dire-i nüfus ve salahiyeti dayanacaklarını ve bu veçhile vatana muvaffakıyet azime teminine masaruf mesaiyemizde bize yardım edeceklerini kaviyken ümit ediyorum.

          Ali Şükrü

Mabadı var.

Harp hatırları:

<<Yavuz>> un ve <<<midilli>> nin menâkıbı

Kırım sularında  – Balaklava muharebesi

     Alman membaından:

     Rus donanması, görünmüyordu.  Bu iki gemi, Yavuz ile Midilli, (Sivastopol) a karşı vuku bulan daha ilk taarruz hengâmında dışarı çıkmağa nefsinde cesaret görmemiş olan Rusları arayıp bulmak üzere üç hafta kadar Karadeniz’de dolaştılar.  17 Teşrin-i Sânîde gemiler, Tuzla körfezinde sakin ve müsterih yatarken nagehan;  <<17 cüzü tamdan mürekkeb Rus donanması, Trabzon’u topa tütüyor>> işareti geliyordu. 

     Amiral, bu iki gemi ile Karadeniz’e çıkıp poyraza yani Kırım’a doğru yol veriyordu.  Çünkü Rusların bu gibi taarruzatı müteakip süratle Kırım’a dönecekleri müsellem idi.  binaenaleyh bunlara nerede rastlayabileceği de basit bir hesap meselesinden ibaretti.  (boğaz – Sivastopol) arasındaki mesafe ile Trabzon – Sivastopol beyyinindeki ba’dın yekdiğerine nispeti 3/2 dir. 

     Ayın 13 ncü günü sabahleyin sert bir havada Kırım,  kışın bu sahili nim mestur bir hale koyan sisler içinde göründü. 

<<Yavuz>> un menakıbı intibaatından:  Balaklava muharebesinden avdette.

Yavuzun telsiz kamarasında dikkatle tarassut edilen Rusların telsiz telgrafı muhaberatı, hesabı teyit ediyordu.  Çünkü bu muhaberat, şifreli olsa bile Rus cihazlarının kuvveti malum olmasına nazaran bunların suret-i takribleri işitiliyordu.  Aşağıda bir telsiz telgraf çavuşu:  <<artık behemehâl görüneceklerdir>> diyordu.  Her hale nazaran yekdiğerinden ayrı olarak seyir eden Yavuz ve Midilli arasında saat 12 de bir mev’id telafi kararlaştırılmıştı.  Midilli saat 12,10 da “Balaklava” açıklarından telsiz telgrafla: <<sancak baş omuzluğunda bir kruvazör göründü.>> işaretini veriyordu.  Bu düşman, Kagol kruvazörü idi.  Midilli düşmanı görür görmez alabanda ederek döndü.  Aynı zamanda bir ikinci kruvazör daha görüyordu.  Çünkü daima toplu olarak seyir eden Rus kuvveyi küllüyesi, ileriye iki kruvazör çıkarmayı itiyat edinmişti. 

     “yavuz” ve “midilli” bunların peşine düştüler:  Lakin birden bire yakından yakına evvela üç müteakiben daha çok gemi heyulası, sisler arasından doğru zahir olmağa başladı.  Rus donanması, latif bir hilal şeklinde vaziyet almış bulunuyordu.  Havanın hali, vaziyetin icabeti, bizim taraf için pek gayri müsaitti.  Düşman sahilin kesif sisleri içinde bulunuyor;  Bizimkiler de uzakta nispeten berrak ve açık bir mevkide kalıyordu.  Açıklık öğle üzeri daha ziyade artıyordu.  Yavuz ve Midilli;  Hiç birisi göremez, hiçbir hedef kestiremez iken Ruslar, her şeyi yapabilir bir vaziyette idi.  on yedi vâhîd harbe mukabil iki cüz’-i tam sise karşı açıklık;  Mamafih Amiral dönmedi, taarruza geçti.

     Amiral, Rusların 6500 metre mesafeye takrib etmesine müsait bulundu.  Burada hemen Ruslarla aynı zamanda atışa başlandı. 

     Yavuz, düşmanın hilal vaziyetini temsil eden teşkilatı etrafından hem son süratle dönüyor, hem de bilâ fasıla ateşinde devam ediyordu.  Etrafa müthiş bir şamatat, mahûf bir gürültü istila etmiş.

     Denizde cesim su sütunları yükseliyordu.  İlk Osmanlı yaylımında düşmana üç humbara isabet eylemişti.  Ruslar 30 telef ilan ettilerse de bilahare esirlerin ifadelerine nazaran telefat miktarı 200 e baliğ olmuştu.  Düşmanın amiralinden başka erkân-ı Harbiye’si de sakıt olmuştu.  Amiral gemisi Sivastopol’e girer girmez havuza sokuldu.

     Ruslar faikıyet adedîye ve ahval-i ziyaiye itibariyle ele geçirmiş oldukları, o büyük fırsatlardan adeta hiç istifade edememişlerdi.  Bizimkiler, dönüp uzaklaşırken Ruslar, tek bir muhribi bile takibe memur etmeğe lüzum görmeden Sivastopol ‘a avdet ediyorlardı. 

     Midilli, sisler içinden doğru evvela projektör ile müteakiben flama ile işaret veriyordu.

     Yavuz, Midilliye işaret ile emir vermek üzere iken daha muharebenin başlangıcında işaret savloları kesilmiş, kopmuştu.  Bunun üzerine emir için el flamalarıyla verilebilecekti.  Buna nazaran Midilli Yavuz’un ateşi altında seyir edecekti. 

Sulh müzakeratı etrafında Rusya’nın kadın murahhası

Madam Yiva cenkov

     Ateşin tam hararetli zamanında bir varda bandıra, taretten dışarı fırladı.  Bu emri, el flamalarıyla Midilliye veriyordu.  Fakat Yavuz’un dumanları içinde bu işaret Midilli’den alınamamış idi.  midilli, bu sebeple kesif ateşler arasında Yavuz’un dümen suyunda kalmış, bu esnada kalin denizler ve tam yol ile seyir icabatından olarak kendisi endaht edemediği halde düşman humbaralarından masun kalmıştı.  Lakin Yavuz, muharebenin bidayetinden pek az sonra Rus nazım sefinesinden 30,5 luk bir humbara isabeti alıyordu. 

     Bir neferin ifadesine göre;  <<adeta biz endaht ediyormuşuz gibi, bir taraka his edildi.  Lakin ışıklar söndü, her halde bir isabet almış olmalı idik.>> biraz sonra “Kazamat”i hasara uğradı, mürettebatı öldü haberi geldi.  Bunlar on iki kişi ve bir de pek değerli bir küçük zabitten mürekkepti.  Düşman humbarası dışarıda patlamış, zırhı isabet ettiği noktadan parçalamıştı.  Bir parça diğer Kazamat’in tarassut lombozundan girerek bir kişinin çenesini yarmıştı.  Asıl kazamat de hava manikası ve boyalar yanmış, bir de bel vermişti.  Vasat perde parçalanmış, gaz husule gelmiş, geminin seyri icabı olarak gaz ve duman delikten aşağı doğru nüfuz eylemişti.  Filhakika der-akab mumlar hazırlanmış ise de dumanların ve müteakiben zehirli gazların istilasıyla efrat öksürmeğe, gözlerinden yaşlar inmeğe başlamıştı.  Burun bağları ile süngerlerin hiç bir faydası olmadı.   İçerde duman gittikçe kesafet peyda ediyordu.  Lakin efrat, imkânın son haddine kadar muharebe mevkilerinde ispat-ı vücut etmek üzere emir almış oldukları için yerlerinde kalıyordu. Biraz sonra duman başlıkları takınmış cephaneci çavuşları geldi.  Tehlikeyi bertaraf ederek dumanlarla bayılmış bulunan biçareleri kurtardı.  Sukut eden “Kazamat” dahilindeki efrat olmuşsa da top sağlam kalmış bulunuyordu.  Yalnız nişan tertibatı birbirinden ayrılmıştı. 

     “Yavuz” ve “Midilli” boğaza yaklaşırken açıkta durdular.  Yavuz’da  ölenler sancaklara sarılı oldukları  halde geminin kıç tarafına dizildi, sancak mezestre edildi.  Muzika matem havası çalmağa başladı.  Amiral, vatan uğrunda terk-i hayat eden kahramanların hatırasını tebcil etti, müteakiben on iki ceset denize atılmıştı.  Bir muharebenin hatırasına izafetle, Yavuz ve Midilli’nin bu muharebesine de” Balakavala muharebesi” denilmişti.

          Ahmed

Alman tahtelbahirlerinin bir senelik yekûn tahribatı

Alman tahtelbahirleri, şiddetli tahtelbahir muharebesinin ilanından beri mürur eden bir sene zarfında:

9023091 tonluk

Sefine-i ticariye gark etmişlerdir.

     Bu yekûn dünyada mevcut umum sefain ticariyenin dörtte birini teşkil eder.  Bilmukabele itilaf zümresinin ve bitarafların, bir senelik inşaat cedidesi ancak 2.500.000 tondur. 

İSKAJERAK MUHAREBE-İ BAHRİYESİ

15

Geçen nüshadan ma-ba’d

     Almanlara göre gece muharebesi:

     (sms Pillau) küçük kruvazörü sekiz hücuma uğradığı halde hiçbir isabete maruz olmamıştır.  Sms Rostock küçük kruvazörü bir torpido isabetiyle hareketten kaldığı gibi sms Pillau’nun eşi olan sms Elbing kruvazörü diğer bir gemi ile müsademe ederek ağır surette hasar zede olmuş ve tahlisten kat-ı ümit edildiği cihetle mürettebatı kurtarıldıktan sonra terk edilmiştir.  Sms Rostock dahi, mürettebatı tahlis olunduktan sonra batmıştır.

     Alman tarihçe-i harbiyesinden:

     <<. . . . . Bu hengâmede dostun düşmandan tefriki mümkün değildi.  Alamet-i farika işaretleri ile her gemi, kiminle muamele edilmek lazım geleceğini tayine çalışıyordu.

İskajerak muharebesinde ölen İngiliz amiralleri

                            Amiral Sir Robert Arbuthnot,                                  Amiral Horace Hood

Ateş ile hırpalanan düşman muhripleri, hemen bilâ istisna, donanmanın tarik seyri üzerinde iki taraflı büyük lambalar gibi yanıyorlardı.  “HMS Tipperary” ve “HMS Turbulent”  burada batmış ve mürettebatı esir edilmişti.  Düşman Almanların yoluna sâbih torpil dökmüştü.  Alman torpido botlarından biri bunlarla batıyordu.  Almanların iddiasına nazaran gece muharebesi esnasında Alman muhriplerinden gark olan yegâne gemi bu idi.  “sms lützow” henüz yarım yolla seyir ederek diğer kruvazörler civarında bulunuyordu.  Gün doğuşu şark istikametinden şafak sökmeğe başladı.    

     “SMS Pillau” ve “SMS Elbing” kruvazörleri harpten mukaddem 1912 senesinde Alman inşaat tezgâhlarında sipariş edilmiş ve muahharen Alman bahriyesi tarafından zapt olunmuş SMS Movasky ve SMS Moravief Amorsky namındaki Rus gemileridir.  4300 tonluk 27,5 mil süratinde 8 adet 12,7 2 adet 6,3 lük toplarla mücehhez olması meşrut idi.  fakat teslihatın 8 adet 15 lik tahvil edilmiş olması muhtemeldir.  Ayrıca dörder tane 45 lik torpido endaht kovanları vardır.  95 milimetrelik bir zırh kuşakla mahfuzdurlar. 

İskejerak muharebesinde telef olan

İngiliz kumandanlarından

Kaptan wintour

Torpido hücumu tehlikesi, artık bertaraf olmuş gibi bir şeydi.  Bu sıralarda Pomaren zırhlısı torpilleniyordu.  Müthiş bir su sütunu birkaç dakika sonra o eski zırhlı, denizlerin içine gömülüyordu. 

     İngilizler ne diyorlar?

    Amiral Jellicoe’nun raporunda torpido botların gece hücumları hakkında şu tafsilat vardır:

     Geceleyin büyük İngiliz gemileri torpido hücumuna maruz kaldılar.  Fakat dördüncü, on birinci ve on ikinci filotillalar düşmana müteaddit ve muvaffakiyetli hücumlar yaparak ağır zayiat verdirdiler. 

     Bu hücumlar esnasında dördüncü filotilla gayet mühim zayiata uğradı, bunlar meyanında  “HMS Tipperary” muhribiyle filotilla kumandanı kayıp olmuştu.  Mezkûr kumandan “Capitan Wintour” filotillasını yüksek bir derece-i mükemmeliyete is’âd etmişti.  Her ne kadar düşman ateşinden fevkalade zayiata uğramış ise de yine düşman gemilerine mühim darbeler indirdi ve filotilla tarafından birçok kahramanlıklar icra edildi. 

     Dördüncü filotillanın hücumları neticesinde düşman sefainine iki torpidonun isabet ettiği görüldü.  On ikinci filotillanın yaptığı hücumlarda pek şayan-ı takdir bir surette icra edilmiştir.   “Kayzer” sınıfı gemilerle beraber altı büyük gemi ve hafif kruvazörlerden mürekkeb olup hücuma uğrayan düşman fırkası baskına duçar olmuştur.  Düşmanın ikinci ve üçüncü gemilerine birçok torpidolar endaht edildi.  Üçüncü gemiye atılan torpidolar tesirini icra etti ve mezkûr geminin berhava olduğu görüldü.  Mened muhribi tarafından mütebaki bey gemiye ikinci bir hücum daha yapıldı.  Ve bu vakıada dördüncü gemiye torpido isabet ettirildi. 

     Hattın nihayetine vasıl oldukları zaman muhripler şedit bir ateş altında kaldılar.   Fakat maddi hasara uğrayan yegâne gemi “HMS Onslow” muhribi idi.  mezkûr muhrip amelden sakıt olmayan bir güverte mülazımı ile bir mühendis tarafından salimen mevkii harpten çıkarılıp mensup olduğu limana getirildi. 

İskajerak muharebe-i bahriyesinde batan:

İngiltere’nin HMS Queen Mary muharebe kruvazörü

     On birinci filotillanın komodor gemisi olan HMS Castor muhribi bir düşman torpido botu ile harp ederek mezkûr botu kayıp kısa menzilden batırdı.

     Amiral Beatty filosunun muhripleri:

     Diğer taraftan Amiral Beatty de kendi fırkasının nizam harbine mülhak bulunan on üçüncü ve on birinci filotillalar ile ikinci hafif kruvazör filosunun harekâtı hakkında şu suretle izahat vermektedir: 

     On üçüncü filotilla, gece harp filosunun gerisinde mevki almıştı.  Nısf-ül-leyl den sonra yarımda büyük bir Alman gemisi tam yolla filotillanın arkasından geçiyordu. Bu gemi HMS Petard ve HMS Turbulent muhriplerinin yanından geçerken, projektörlerini yaktı ve bunlara müthiş bir ateş açarak HMS Turbulent ‘i hareketten ıskat etti.  Saat 3,30 da HMS Champion küçük kruvazörü dört düşman muhribiyle birkaç dakika kadar çarpıştı.  HMS Moresby  muhribi 2,35 de SMS Deutschland sınıfı dört gemi gördüğünü ve bunlardan birine torpido endaht ettiğini bildirdi.  İki dakika sonra HMS Moresby ve HHMS Obdurate muhripleri tarafından bir infilak his edildi.

     HMS Fearless küçük kruvazörü ile birinci filotilla, Mayısın otuzuncu günü tahtelbahir haili olmak üzere pek faydalı bir surette istihdam edilmişti.  Bu gemi geceleyin “Kayser” sınıfı bir sefinenin tamamen yalnız ve büyük bir süratle seyir ettiğini gördü ise de bu düşman zırhlısına hücum etmeğe muktedir değildi.  Çok geçmeden arkadan şedid bir infilak duyulduğuna nazaran Alman gemisine diğer muhriplerin hücum ettiğine hüküm edildi. 

     İkinci kruvazör fırkası nısf-ül-leyli 20 geçe düşmanın bir kruvazörü ile dört hafif kruvazöründen mürekkeb bir fırkası ile çarpışmıştı.  Bu mücadelede

İskajerak muharebesinde batan:

İngilterenin “HMS Indomitable” muharebe kruvazörü

Aynı muharebede batan “HMS Indefatigable” da aynı şekildedir.

HMS Southampton, ve HMS Dublin küçük kruvazörü ağır zayiata uğradılarsa harp ve seyir kabiliyetleri tenakıs etmemişti.  Düşmanın mükemmel ateşi pek müessir idi.

     Gece muharebesine ait olarak Alman ve İngiliz menbaından verilen malumat-ı resmiye bundan ibarettir. 

     Iskajekak muharebesinin ferdayı vukuunda intişar eden Alman tebliğat resmiyesine nazaran, gece muharebesi esnasında ingiliz muhripleri tarafından icra edilen torpido hücumlarının defi’nde SMS Westfalen dritnotuna büyük bir hisse-i şeref ayırmak iktiza eder.  Bu sefine yalnız başına beş altı ingiliz muhribi gark veya hasar zede  eylemiştir. 

          Abidin Daver

BAHR-İ MUHİTTE KRUVAZÖR AVCILIĞI

Evvelki nüshadan ma’ba’d ve hitam

     Mermilerin tesiri, bereket versin ki, pek azdı.  Hiçbir tarafta yangın zuhur etmedi.  Yalnız bir defa 15 lik bir mermi bana pek yakın olarak ahşap güverte arasından geçti.  Beni yaralamaksızın, altımdaki güverteyi parçaladı.  Küçük bir yangın zuhur ettiyse de merminin tahrip etmiş olduğu itfaiye borusundan taşan su ile serien söndü.  Biz yalnız hadiseyi seyir etmekle iktifa eyledik.  İngiliz mermilerinin tesirsizliği bizi müsterih etmişti.  Hatta birbirimizle latife bile ediyorduk.  Böyle bir şekerden şapka başımıza bile isabet etse yine bir şey yapamaz, diyorduk. 

     Topçu zabiti, muharebe başlar başlamaz kendi mermilerinin ki “HMS Highflyer” e yetişemediğine büyük bir teessür  ve kederle görmüştü.  İngiliz gemisi 8000 metreden fazla uzakta duruyordu.  Bizim topların mermileri ise ancak 8000 metreye kadar gidiyordu.  Fakat topçu zabitimiz az bir tadil ile buna da çare buldu ve ateş etti.  Umumun meserret alkışları arasında uzakça endahtlar temin edildi.  Bu topların biri böyle bir endahta uzun müddet dayanamadı, topun namlusu tepe taklak güvertenin üzerine uçtu.  Bereket versin ki, hiç kimseyi yaralamadı.  Bizim topçu zabiti memnun etmiş olmak için HMS Highflyer  7500 metreye kadar yaklaştı ve bu suretle topçu zabitimiz birkaç yaylım da Highfliyer’e beş mermi isabet ettirmeğe muvaffak oldu. Düşman gemisinden bazı buhar bulutu yükseldi eğer ingiliz biraz daha yakın gelse idi, mermilerimiz kendisine epeyce zarar verecekti.  Lakin daima toplarımızın endaht mesafesi haricinde bulunuyordu.  Böylece muharebe bir buçuk saat kadar sürdü.  Bu müddet bize birkaç dakika gibi geliyordu.  O müddette sefinemiz ciddi olarak hiçbir zarara uğramamıştı.  Lakin mühimmatımız tükenmişti.  Bunun üzerine kumandan gemiyi berhava etmek için emir verdi.  Ben tahlisiye sandallarını hazırlattım ve mecruhları bir sandala yerleştirdim.  Topların aksamı ve tüfekler küpeşteden denize atıldı.  Şu suretle düşmanın eline hiçbir şey geçmiyecekti.  Ba’de vatanına bu muharebede o kadar sadıkane hizmetler ifa etmiş olan güzel gemimizin sinesinde  boğuk infilaklar işitildi.  Torpido usta başısı, geminin henuz patlatmış olduğu tarafından gayet mahzun bir halde çıkıp geldi.  Meyusane küpeşteden tırmanıyordu.  Kayser yavaşca derine dalıyordu.  İskele tarafına yattı.  Su dört cesim bacasından gürültü ile içeriye doluyordu.  Diraklerin tepelerindeki harp bayrakları denize daldı ve SS Kaiser Wilhelm der Grosse, o güzel muavin kruvazörümüz kaynayıp gitti.

     Kruvazörden en son cıkan kumandanımızdı.

     Bindiğimiz üç tahlisiye sandalından vakurane dalıp giden gemimiz için üç “hurra” sedası yükseldi ve karaya çıkmak üzere hareket ettiğimiz sırada << deutschland über alles>> vatan şarkısı aks-endaz oldu. 

     İngiliz kruvazörü de sandallar techiz etmiş, bizi takibe koyulmuştu.  İngiliz sandallarımıza nispetle pek de hafif idiler.  Çünkü biz sandallara pek sıkışık olarak binmiştik.  Benim sandalımda kürekde uzun sakallı, altmış yaşına yaklaşmış ihtiyar bir adam oturuyor, ötekilerden pek iyi kürek çekiyordu.  İngilizler gittikçe yaklaşmakta ve esaret tehlikesi artmakta  olduğundanadamlarımı tehyic ettim ve haykırdım:  ha gayret daha  iki yüz metre.   sonra karadayız.  İngilizin ellerine esir düşmekten ise sahillerde ölmek daha iyidir.  Bunun üzerine ihtiyar şiddetle işe koyuldu, sandal çıkıntılı kayaya doğru uçuyordu.  Daha birkaç uzun endişeli dakika geçirdik.  Kürekçiler birkaç kuvvetli kürek darbesi daha indirdiler.  Kayadan içeriye girdik.  Sandal yanaştı, o sırada içerisine birkaç dalga girdiyse de bunun artık hiçbir tehlikesi olamazdı.  Adamlar sandaldan dışarıya çıktılar ve sandalı sahilin kuru bir yerine çektiler. 

     İki ağır mecruhumuzun yaralarını mümkün olduğu kadar sardık;  kendilerine yelken bezinden ve kayışlardan birer sedye yaptık.  Kovalarla iyi su aldık ve tekmil ceplerimizi peksimet ve saire gibi yiyeceklerle doldurduk.  Bade yüzleri gözleri kömürle kararmış olan zabitan ve taifeden ibaret kafilemiz, bu sahil kumları arasından, takriben 12 kilometre mesafede bulunan İspanya kalesine gitmek üzere hareket etti.

     Grup inmekte olan güneşin açık kırmızı bir renkte tenvir eylediği bi payan sarı kumdan başka hiçbir şey görülmüyordu. 

     İngiliz sandalları, bizden bir çeyrek sonra karaya yanaştılar.  Gemilerinden verilen bir işaret üzerine tekrar açılıp avdet ettiklerini en yakın bir kum kümesinin üstünden gördük.  Her birimiz kendi hülyasına dalmış olduğu halde kumlar arasından yolumuza devam ettik. 

     Bu sahranın, bu sefil kum deryasının sonu gelmiyordu.  Ayaklarımız batıyordu.  Adımlarımızı güçlükle atıyorduk.  Efkarımız vatana, akraba vâhibaya doğru uçuyordu.  Bunlar uzakta şimalde bulunuyorlardı.  Yarın sabah,  en geç, öbür sabah;  Muavin kruvazör SS Kaiser Wilhelm der Grosse battı! diye bir telgrafname okuyacaklardı.  Bundan fazla malümat  yok.  Delikanlı yaşıyor mu?  Yoksa Afrika sahilinde  gemisi ile beraber battı mı?  Dimağımızda bu fikirler dolaşıyor, nihayet yine Afrikanın bu parçasına saplanıp kalıyordu.  Şimali Afrikada iki sene ikametten sonra vatanıma avdet edeli daha çok olmamıştı.  Orası ne kadar güzeldi!  Hurma ağaçlarıyla müzeyyen şarki Afrika müstemlekemizin sahillerini, Darüsselam ı düşündüm ve şimdi üzerinde bulunduğumuz bu hali ve ölü arazinin o Afrikanın bir kısmı olmasını bir türlü anlıyamıyordum.  Böylece sâkıt vesamet, ilerliyorduk.   Birden bire, bizden birkaç yüz metre ileride iki zenci zuhur etti ve tekrar kayıp oldu.   Ne olacağını anlamak için tevkif ettik.  Bu havalide kayıp cengaver, yağmager Berber kabilelerinin sakin olduklarını, bunların zaten Avrupalalılara çok defa taarruz, ettiklerini de biliyorduk.  İçimizde tabancaları bulunan pek azımız önde olarak topluca yolumuza devam ettik,  ben zaten harbin başlamasıyla beraber “Browning” tabancamı çantamın cebine yerleştirmiştim.   Zenciler bir daha göründüler, beş altı kadar vardı.  Fakat en yakın kum tepesinde daha neler bulunduğunu  kim bilebilirdi.  Zenciler kollarını sallıyor ve görünüşte bizimle konuşmak istiyorlardı.  Filvaki böyle idi.  Bunlar İspanya kalesi kumandanı tarafından gönderilmiş olup bizi kaleye giden yola götürmek istiyorlardı. 

     Pek az yakında bulunan küçük kaleyi dairen  mader ihata etmekte olan Berber haymegahına yaklaştığımız sırada  ortalık kararmış ve yalnız küçük beyaz bir hilal açık renkli kumları hafifçe tenvir etmekte bulunmuştu.       Zenci kadınları ve çocukları da saika-i tecessüsle bizi takip ediyorlardı.  Kim bilir bizi ne sanıyorlardı?  İhtimal ki bizi de kabilelerine mensup zan ediyorlardı.  Zira kömür tozundan hepimiz kap kara olmuştuk.  Haymgahı  hemen geçmiştik ki yüksekten kale mazgalından nöbetçi  haykırdı.  Bütün kafile olduğu yerde d’rah kaldı.   Zenci rehberlerimiz hep bir ağızdan yüksek sesle (ne ispanya ) diye cevap verdiler.  Sonra yirmi metre kadar geniş tel mânianın arasındaki yoldan kalenin havlusuna girdik.  Burada ispanya kale kumandanı, dostane bir nazarla bize bakmakta olan binbaşı ayakta duruyordu, son silahlarımızı da aldı.  Bu dakikadan itibaren ispanyanın himayesine iltica ettik, artık kalebent olduk. Mecruhlar taht-ı tedaviye alındılar, efrada çay ve bir de pirinç yemeği verildi.  Herkese birer yün örtü tevzi oldu.  Kâfi mahal bulunmadığından adamlarımız geçitlerde maltalar üzerinde yattılar.  Bu vaziyet güzel bir şey değildi.  Ama son müheyyiç günlerden sonra sinirlerini o derece gevşemişti ki hemen cümlesi uyuya kalmışlardı.  Kale kumandanı  zabitlerle beraber papaz dahi dahil olduğu halde, bulunduğumuz vaziyette bize iltifat olmak üzere her ne mümkünse pek ziyade şayan-ı teşekkür bir surette yaptılar.  Kendi gömleklerini ve çoraplarını getirip bize verdiler.  Bizi küçük gazinoya “taamhaneye” götürdüler.  Burada zabitan ve efrad için bir ziyafet tertip edilmişti, herkesin önünde biri biri üzerinde beş tabak duruyordu.  Ne âli!!!  Yalnız kâfi kumandanı sofraya oturmadı, bilakis sırasıyla hepimize kırmızı şarap ikram etti ve Kaizer’imizin şerefine üç “hurra” bağırttı.  Bu hurra sedaları gece yarısında küçük Afrika kalesinde gök gürültüsü gibi aks-endaz oldu.  Sın kadehleri de, zabitanı tarafından pek büyük bir lütuf misafir perveri ile kabul edilmiş olduğumuz İspanya kralı Alfons’un sıhhatine boşalttık.  Orta cesamette bir odada bizim için yatak hazırlanmıştı.  Kumandanımıza bir karyola verilmişti.  Bizler de birer ot minder, üzerlerinde birer keçe ve birer battaniyeye nail olduk.  Evvel emirde bir müddet uyuyamadım.  Birçok efkâr ve tahayyülat  zihnime gelip gidiyordu.  Ne garip bir Tesadüf ki ikinci defa olarak gemi kazasıyla ispanya sahiline çıkmış ve samimi bir hissen kabule mutahhar  olmuştum.  İlk defası 1900 tarihinde idi.  mektep sefinemiz “SMS Gneisenau” , Malaga önünde karaya oturmuş ve batmıştı.  Ben o vakit bahriye talebesi idim, Malaga belediye reisi tarafından kendi öz evladı gibi hanesine kabul edilmiştim.  İspanyanın ve ispanya misafir perverliğinin gemicilik hayatımda pek büyük hadisat ve vakayla sıkı irtibatı vardır.  Bir müddet sonra müsterih oldum ve uyudum.  İspanyolların yanında kalebentlik suretiyle de olsa işimizin daima iyi gideceğini biliyordum. 

     Ertesi sabah, mevcut olan tek lavabo da sıra ile cümlemiz yıkanıp temizlendikten sonra ilk defa olarak esir-i harp olduğumuzu, artık istediğimiz gibi hiçbir şey yapamayacağımızı tahattur ettik.  Ezcümle kalenin küçük kalenin havlusundan başka bir tarafa gitmeğe mezun değildik.

     Muharrir küttab, bundan sonra, İspanyaya nasıl nakil edildiğini ve oradan Almanya ’ya suret-i avdetini hikâye eyleyerek ser-güzeştine nihayet vermektedir. 

Hitam

Şuûn bahriye

     25 kanun-ı Sânî – 8 Şubat 1334

     Şimal sahne-i harp bahrisinde tahtelbahirler ( 6 ) vapur ( 2 ) balıkçı vapuru batırmışlardır. 

    Londra da itilaf bahriye erkânı ve ricali bir konferans akid etmişlerdir.

     13000 tonluk (İndian) namındaki bahr-i muhit vapuru torpillenmiştir. 

     Hadiyoya kumpanyasının 4041 tonluk Osmaniye vapuru, şarki Bahr-i sefidde muavin kruvazör hizmeti ifa ederken 166 mürettebatıyla beraber gark edilmiştir.  Aynı mahalde 9558 tonluk Arguvan nakliyesi de 900 askerle beraber gark edilmiştir.

     Bitaraf bir membadan Felemenk gazetelerine varit olan haberlere nazaran büyük bir İngiliz sefine-i Harbiye’si “ Firt of Fort” harp limanı karibinde torpile çarparak batmıştır. 

     26 Kanun-ı Sânî tarihli tebliğ resmiden:  Çanakkale’de düşmanın iki harp sefinesi karadan icra eylediğimiz ateşlerle geri dönmeğe mecbur edildi.  Cendereli köyüne girmek isteyen bir torpil taharri gemisi ateşlerimizle kaçırıldı ve üç isabetten sonra büs bütün geri çekildi.

     29 Kanun-ı Sânî tarihli tebliğ resmîsinden:  Çanakkale sahil bataryalarımızın ateşi ile E – 4 İngiliz tahtelbahri Kumkale önünde batırılmıştır. 

     Nara yakınında ikinci bir İngiliz tahtelbahrinin E – 83 periskopu mermi isabetiyle tahrip ettik.  Vuku bulan iki isabetten sonra denizde büyük bir yağ lekesi görüldü.  Bu tahtelbahrin de mahv olduğuna hüküm edilebilir. 

     E – 4 tahtelbahri 1912 senesinde inşa edilmiş olup fok bahride 730 daldığı zaman 825 ton cesametindedir.  Satıh deryada 16 ve mağtus iken 10 mil sürat seyrine haizdir.  4 tane 53 lük kovan ve 2 tane 7,6 lık topla mücehhezdir.  Mürettebatı 27 – 30 kişidir.

     <<E – 84 >> tahtelbahri en son sistem İngiliz tahtelbahirlerinden biri olup kuvvet, cesamet ve sürati hakkında elimizdeki salnamelerde malumat mevcut değildir. 

     Kanun-ı evvel zarfında tahtelbahirler 702000 tonluk sefine-i ticariye batırmışlardır.

     Rusya’nın Karadeniz donanması, Ukrayna’ya tabi olduğunu ilan etmiştir.

     Amerika matbuatının istihbaratına nazaran Brezilya, Şimali ve cenubi Amerika sularında Alman tahtelbahirleri görülmüştür.

     Tahtelbahirlerin bir senede batırdıkları sefain ticariye 31 buçuk milyar mark kıymetindedir. 

     Tahtelbahirler, bir haftada 3 milyon İngiliz liralık mevâdd-ı şahmiyye, 4 milyon liralık da peynir batırılmıştır.

     Tahtelbahirler, şimal sahne-i harbinde 6 vapur batırılmıştır.

     Tahtelbahirler, 25 Kânun-i Sânîden 8 Şubata kadar 135,000tonluk gemi batırılmıştır.   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.