DONANMA MECMUASI 22 Temmuz 1915 105/55
DONANMA MECMUASI 105/55 22 Temmuz 1915
Perşembe: 9,Ramazan,1333 – 9,Temmuz,1331 – 22,Temmuz,1915
DONANMA CEMİYETİNİN HAFTALIK GAZETESİDİR – Numarası 105 / 55
Hatırat: Konya istasyonunda; Vali-i vilayet, erkân vesaire [foto; Solakyan] Konya
. . . . . . . . . . . . .
Şark sahnesi
Bu satırları yazdığımız dakikada bütün şark sahne-i harbinde, 700 kilometrelik vasi bir cephe üzerinde Almanlar ve Avusturyalılar moskof sürülerine hücum etmişlerdir. <<Donayiç (Dunavecse) “Gorlice”>> hattının yarılmasıyla başlayan bu gîrûdâr azim, cihan harbinin en müthiş safhasıdır. Cihanda bu kadar büyük bir taarruz-i askeri görülmemiştir. Varşova’nın akıbeti görünüyor. Zafer bizimdir.
DONANMA
Îd-i millinin Halîfe-i müslimîn sevgili padişahımız efendimiz hazretlerine ve umum millete mübarek olmasını niyaz ve cümleye arz-ı tebrik eder.
10 temmuz
* * *
Îd-i Milliyi tebrik
Yarın 10 temmuz. . Donanma cemiyeti îd-i milli hakkındaki nokta-i nazarını, o münasebetle söyleyeceği sözleri yazın îd-i hamiyete takdim edeceği beyanname ile izah etmektedir. 10 Temmuzun ulu kader-i milliyesi hakkında çok söz söylemek zaiddir. Yedi sene oluyor ki bu memlekete meşrutiyet girmiş ve bugün istikrar-pezir olarak feyz-i âti için yollar açılmıştır. On Temmuz cihanı hayrete duçar etti. Avrupa bir zamanlar mütehayyir-âne; Müslüman inkılâbcıların cüret ve fedakârısına nigerân veledi. Müslümanda ruh inkılâb değil kudret-i hareket bile tasavvur edemeyen cihan, şarktan bir avuç azim ve himmetin azim bir deha-i i’tisâf şeklinde Türkiye’nin her tarafına kök salmış olan şecere-i istibdadı bir hamlede devirişini bir hadise-i uzemâ olarak telakki ediyordu.
Mecmua, ne zaman devri senevisini idrak etse; bu emr-i hatır inkılâbdan ders-i ibret almak için düşünmeği, düşündürmeği büyük bir vazife bilir. A’yâd-ı milliye, mefahir-i milliye nümayiş sürü için tekrar edilmez. Her safha-i mefharet averi kuru kuruya tekrar da maksada kâfi gelmez. İbret-bin olmak, istikbal için o şevk mefahirle bezenmek hâsılı tehzib-i nefs; Teşvik-i nefs eylemek bu gibi merasimin hikmeti tekrarı demektir. <<10 Temmuz geldi, meşrutiyet o gün dest-i zulümden istirdad olundu>> demekle iktifa edeceksek hiç 10 Temmuzu düşünmeyelim. Yok 10 Temmuzu ilâd eden vakayı ile onu millete takdim eden eshab-ı inkılâbın medarı temayüzü olan azim, salâbet-i iman, kanaat-ı milliye, ıtmi’nân halas, istihkâr-ı hayat, istisgar-ı mehalik, habb-ı milli, habb-ı vatan, endişe-i istikbal gibi heves ile ileriye doğru adımlar atacak isek 10 Temmuzu düşünelim.
Merasim-i milliyenin faideyi tekrarı umumi ve millidir. Her ferdin hissesi vardır. Bahtiyardır, o ferd ki kendi hissesine düşen vazifeyi idrak eder. Biz her ferdi kendi seviyesine göre vazifesine müdrik görmeği temenni ederiz. Çünkü o zaman cemiyet bahtiyar olur.
.Donanma.
…………………………………………
YARINI UNUTMAYIN
Donanma cemiyeti îd-i milliyenin bir hatırayı mesudesi olmak üzere yarın erbab-ı hamiyete matbu bir şekilde rozetler takdim ediyor; En ufak bir teşebbüste bile muhterem milletin büyük, büyük atıfetlerine mazhariyetle mübâhî bulunan Donanma Cemiyeti fazla söz söylemekten ictinab ile yalnız nazar-ı hamiyyeti celb eder.
MUSÂHÂBAT-I İCTİMÂİYYE
Me’mûrîn, esnaf, sınıf-ı bedîi ve ilmiye.
– 6 –
mabad
Muharriri: Cenab Şahabeddin
Me’mûrîn ile esnaf ahali – bâ-husûs sınıf-ı ictimâiyyenin pek az muhtelit bulunduğu küçük beldelerde denebilir ki El Muhit-ül Basra’da temyîz edilebilir. Memurların her hal ve kalanda mesâî-i muntazamaya alışmış olmaktan mütevellid bir mehânikiyyet eseri vardır. Bir me’murun sözü, revişi, kıyafeti, evzâ, hatta edayı nazarı vazifeyi resmiye ifa edenlere mahsus bir gayret irâe eder.
Bundan başka bilumum memurinde de mensup oldukları mesleklere göre bazı hususiyetler his olunur. Muallim, kâtip, asker, bahriye zabiti, adliye memuru – bunların her birinden şüphesiz ayrı bir zihniyet tereşşuh eder. Ömründe bir kere olsun bir vilayetin meclis idaresinde bulunan adam vali, hâkim, defterdar, mektupçu ve a’zâ-yi mütehâbeden her birinin başka bir tarz muhakemesi, ayrı nukat-ı nazar olduğunu görmüştür. Hâlbuki diğer cihetten bütün defterdarlar, bütün hâkimler, bütün mektupçular ale-l-takrib aynı tarik fikir ve makalı takip ederler. Her daireyi resmiyede münteşir fikirler, adetler, Karakuşi hükümler, darbımeseller, fıkralar, modalar ve hatta bir tarz-ı hatt vardır; Az çok devam eden bir müddet nihayetinde memur müntesibin ruhu dairenin kalbini alır. İfadesi, kravatı, her hal ve hareketi az çok meslektaşlarınınkine benzer. Artık o <<dairem;>> Dediği cemiyet-i hususiyenin bir hücresi olmuştur.
Memurin teşriiyye, siyasiye, harbiye, bahriye, adliye, ilmiye, zabtiye, ziraiyye, sanayi, maliye, rüsûmiyye, sıhhiye, diniye her ne olursa olsun her sınıf memurin kendisini kürreyi idarenin mihveri, cismi cemiyetin ruhu ad ederek sunuf saireyi memurini cüzi külli istihkar eder. Elif ba okutan hocanın lisanında Bismarck’ın cümleyi malumesi tekrarlanır; “Sedan muharebesini mekâtib-i ibtidâiyye muallimleri sayesinde kazandık! Posta mevzuu: <<ben o telgraf nameyi on dakika sonra götürmüş olsaydım. . . . >> Diye başlayarak münci-i memleket olmak davasında bulunur.
Reviş idaredeki batâet ve esaiti her sınıf memurin diğerlerinin atalet ve adem-i istitaatına atıf ve isnad etmekten çekinmez. <<zabıta ıslah edilmedikçe. . . . >> Yahud <<efendim, bu heyet-i adliye ile . . . . >> Başlayan cümel-i iştikaiyye hepimizin kulaklarındadır. Her memur kendi dairesini mu’dilât mesaîl ve muazzamat-ı umurun mev’id mülakatı addeder: Her memur için hem devair kendi mensub olduğu dairedir. Hürmet umumiye ye, en yüksek maaşlara, en ciddi teşvikkata kendi meslekdaşlarını layık görür mesela; <<Ziraat müfettişlerine verilen ehemmiyeti Avrupa’da görmeli; herifler. . . . >> der. Nazarında memurin saire az çok tufeyli ve akl bütçe birer gürûh mahmidir!
*birinci resim; Şevk-i cihad: Urban ile zabitanın Al Waih’de ziyafeti.
*ikinci resim: Şevk-i cihad: Al Waih bombardımanından sonra harita üzerinde tetebbu.
Memuriyet gizli bir esaret ve taharri-i memuriyet ale-l-ıtlak zımnî bir itiraf-ı aczdir. Ancak maarifin mahdut tarz-ı talim ve terbiyenin nâkısa-dar olduğu yerlerde memuriyete rağbet olunur. Hür ve müstakil, ekmeğini tedarike muktedir bir adam kılâde-i memuriyeti gerdanına geçirmek istemez. Memuriyet büyük fedakârlıklar, büyük tahammüller ve bazen pek ağır tezellüller bahasına olarak insanı ancak orta halli denebilecek bir halde yaşatır. Hükümet kesesi dardır. Nefsine biraz itimadı olanlar orta halde yaşamağa razı olmamalı ve hükümetin dar kesesine el uzatmamalıdır.
Ale-l-ıtlak memurlar iki büyük sınıfa ayrılabilir; Mesaiyi fikrîye sarf edenler, mesaiyi adeliye icra edenler. Mesela meslek askeriyede kumandanlar, erkân-ı harbiye sınıfı. . Kalemlerde müsevvidler. . Gemilerde kaptanlar. . Heyet-i zabıtada polis müdürü. . Mahkemelerde reis, müddei-i umumi ve müstantik mesai-i fikrîye sarf eden sınıfa dahildirler ve bilakis ordularda efrad-ı esakir, kalemlerde mübeyyizler, gemilerde tayfalar, heyet-i zabite de polis ve jandarma efradı, mahkemede zabıt kâtipleri, mesai-i adliye icra eden sınıftadırlar. Mesaî-i fikriyede bir manzara-i necabet his edildiği için o nevi mesaiyi istilzam eden memuriyetler daha ziyade celb-i rağbet eder. Mamafih tekrar ediyorum ki bu rağbet ancak müessesat-ı medeniyyenin derece-i kifayete münteşir olmadığı ve hürriyet-i zatiyenin kem-kıymet görüldüğü yerlerde şayan-ı dikkat bir nispete çıkar.
Esnaf üç büyük zümreye ithal olunabilir; İstihsaliye, istihzâriye, tevziye.
Mesela çiftçiler zümreyi istihsaliyeden, diğer münciler ve fırıncılar zümre-i istihzâriyeden ve ekmekçiler zümre-i tevziyedendir. Yine mesela madenciler zümre-i istihsaliyeden, madenleri alet, edevat, evânî veya huliyyât şekline ifrağ eden fabrikatör ve sanatkârlar (bakırcılar, kuyumcular, dökmeciler, ilh. . . ) zümre-i istihzâriyeden, o muamelat-ı madeniyeyi satan mağaza sahipleri zümreyi tevziyedendir.
Zümre-i istihsaliyeye dahil olan esnaf bi-n-nisbe pek mütenevvi değildir. Çiftçiler, madenciler, oduncular, keresteciler, kozacılar, yapağıcılar, yüncüler, tavukçular, sütçüler, keçi koyun ve inek yetiştirenler.
Zümre-i istihzâriye bütün sanayie şamildir. Sanayi-i nesciye (çulhalar, halıcılar, ilh.), sanayi-i inşaiye (dülgerler, duvarcılar, tuğlacılar, marangozlar, ilh.).
Zümre-i tevziyede büyük küçük her nevi erbabı ticaret dahil olur; Seyyar satıcılar, dükkâncılar, mağazacılar, ilh.
Esnaf da memurin gibi iki ayrı tabaka arz eder. Mesai-i fikrîye sarf edenler, mesai-i adeliye icra edenler. Mesela ehli ziraat sınıfına dahil olan çiftçiler, çobanlar mesai-i adeliye icra ederler. Hâlbuki ziraat mühendisleri, ulûm-i ziraiye muallimleri, alat-ı ziraiye mevcutları mesaiyi fikrîye sarf ederler. Yine mesela maden mühendisleri ile maden amelesi, mimarlarla duvarcılar ve dülgerler, inşaiye mühendisleri ile tersane amelesi biri fikren diğeri bedenen çalışan esnaftandırlar.
Mamafih hatırdan çıkarılmamalıdır ki ne tamamıyla fikri, ne de tamamıyla adelî bir sa’y-ı beşer yoktur. Bir feylesofun tefekkürât-ı rakikası ancak kâğıt üzerine indikten veya sem’imize vasıl olduktan sonra bizce bir “sa’y” mahiyetini alır ve yazılmak veya söylenmek için de az çok bir sa’y adelî sarf icap eder. Ve bilakis tamamıyla bedenen çalıştığına zâhib olduğumuz bir kayıkçı veya bir rençber vazifesini hissen ifa için cüzi külli dikkat sarfına mecburdur. Her sa’y beşer aynı zamanda faaliyet-i fikrîye ve adeliyemizi istilzam eyler. Ancak nev’i sa’y’e göre faaliyet-i fikrîye ve adeliyenin nispeti ale-l- ekser dereceyi fahişede tahlif ettiğinden faaliyet-i galebeyi nazar-ı dikkate alarak mesaiyi fikrîye veya adeliye diyoruz.
Ma’şer-i ibtidaiyede sınıf ictimaiye avcılık, balıkçılık, çobanlık ve çiftçilikten ibaretti. Hatta akvam-ı ibtidaiyeyi bu sınıflardan birinin nisbet-i galebesine göre tevsim edenler olmuştur.
Avcı kabileler, balıkçı aşiretler, ilh. Bermutat aşâir-i iptidaiye evvel emirde ya avcı veya balıkçıdır. Bilahare çobanlık başlar. Avcı veya balıkçı olan ve çobanlık devrinde bulunan kabileler hal-i bedâvette yani göçebe halinde bulunurlar. Çiftçilik ancak efrad-ı kabile hal-i hazariyyete geçtikten yani bir kıta-ı araziye üzerinde yerleşerek terki bedâvet ettikten sonra ibtida eder. Ale-l-ıtlak avcı aşiretler cenkçi ve cengâver olur. Balıkçı ve çoban kabileler ikayı harb etmemekle beraber daima muharebeye hazır, her zaman hal-i tedafiyyede bulunurlar. Çiftçi kabileler hemen ale-l-umum taraftar-ı sulh ve asayiştir.
Edvar-ı ibtidaiyede hal-i vahşette kalan bazı aşiretler de “yağmacılık” da bir hirfet gibi telakki olunurdu. Kurtlar nasıl kuzuları kaparak yaşarlarsa öylece emval ve ağdiyeyi ahiri yağma ederek geçinen insan sürüleri vardı. Zabıta-i medeniyye sayesinde bu yağmacı sınıfı gittikçe azalmış ve elyevm ma’dum nispetine yaklaşmıştır.
Diğer cihetten bazı memalikte efrad için sunuf ictimaiye arasında hakk-ı intihab yoktu. Bir insan arzu ettiği sanata giremezdi. Her çocuk ancak silk pedere intisaba mecburdu. Meslek de servet gibi ırsen intikal ederdi. Bir sanat bir yadigâr aile idi. Ezcümle Mısır kadimde bu kaideye tamamıyla riayet olunurdu. Bundan dolayı orada pek mahir sanatkârlar yetişirdi. Zira bir sanata sülük eden adam eben-en-cedd o sanatı icra edegelmekte olduğundan hemen kabl-et-tevellüd çıraklık etmiş gibi büyük bir istidat fıtrı ile talime başlardı.
Teşekkül-i tavaife müncer olan bu kaide ezmine-i ahireye kadar hiçbir sıfat kanuniyeye haiz olmayarak bizde de cari idi. Saraçlar, hafaflar, yorgancılar adeta birer taife teşkil etmiştiler. Herkes için sanat pedere sülük şayan-ı riayet bir adetti. Bir yaştan sonra her erkek çocuk babasının destgahı yanında ittihaz-ı mevki eder ve babasının sanatına, dükkânına, alâtına ve müşterilerine varis olurdu. Her çocuk yalnız bir emel beslerdi. Maharetinde babasını geçmek! Hariçten bir çocuğun sanata intisabı veya bir zade-i ehli sanatın meslek pederden ödevli bir hadise-i nadire idi. Muhtelif esnaf cemiyetleri üzerinde ananenin hüküm ve nüfusu asıl o devirlerde görüldü. Esnaftan her birine mahsus sözler, süsler, nümayişler, adetler, efkâr-ı ahlakiye ve mefahir-i muhtelife vardı. Bilahare mekteplerin taaddile maarifin intişarı üzerine çocuklar için daireyi terbiye tevsi etti, sanat pederden başka şayan-ı talim şeyler bulunduğu anlaşıldı; Ve esnaf da çocuklarını kendi sınıflarından
İngilizlerin ukde-i hayatı: Süveyş kanalında bir manzara.
Daha yüksek sınıflara geçirmek hevesi uyandı; İşte çocuk okuyup yazıyordu, hesap, coğrafya ve daha neler neler biliyordu ya, şimdi bu genç alimi hafaf, saraç veya yorgancı yapmak günah değil mi idi? Ona sadârete kadar bütün münasip ve mefahiri vaad eden devair ve aklâmdan birine girmesi daha münasip değil midir? Bahusus ki peder oğlunu kendisi gibi esnaf yapmak için mi o ağır masarif-i tahsiliyeyi ihtiyar etmişti? Esnaflığa girecek olduktan sonra mektebe devamın, şahadetname almanın ne lüzumu vardı? İşte bütün bu mülahazat sakimesiesi olarak tezgâhlarımız ve dükkânlarımız boşaldı. Devair-i devlette müthiş bir izdiham husule geldi. Bu izdihamın iztırabat-ı maliyemize müncer olan neticesi hepimizce pek malumdur. Bereket versin ki senin ahirede devair-i resmiye kapıları daraldı. Her isteyen sellemeh-üs-selâm giremiyor ve bu mani semeresi olarak sanat ve ticarete temayül asarı görülmeğe başladı. Bu cereyan pek şayan-ı teşviktir.
Sunuf ictimaiyenin bir şekli irsi alması her ne kadar pek eskiden kalma bir anane ise de – Hindistan’da görüldüğü gibi hürriyet şahsiyeye pek mütearız bir kuvveyi ırkıye teşkil etmedikçe mani terakki değildir. Bu davanın parlak bir delilini bu günkü Almanya’da görüyoruz. Filhakika orada maarifin fevkalade terakki ve taammümüne rağmen bizim eski esnaf ananesi cari gibidir; Meslek pederden adûl eden çocuklar ancak birkaç müstesna teşkil ederler. Bu müstesnalara dahil oldukları tariklerde ancak pek solgun bir istikbal vaad olunur. Mesela bir amele çocuğu sevk-i ihtirasla meslek siyasete dahil olsa sefaret kitabetinden ileri geçemez. Nezaret ve sefaret gibi parlak mevkiler parlak zadegâna mahsustur. Ve bu tahsisat irsînin hissen tesirine kanaatten mütevellit bir karardır.
Esnaf bahsine hitam vermezden evvel sunuf bediiye ve ilmiye hakkında da iki söz söylemek isterim. Devletçe istihdam edilen resim ve musiki muallimleri, nakış muallimeleri, sanayii nefise esâtizesi memurin ilmiyedendirler. Hâlbuki bunlardan serbestçe icrayı sanat edenler esnaf bediiye, ilmiye veya sıhhiyedendirler.
C, Ş,
MENŞE-İ HARB
Mütercimin mütalaası
<*> <*> <*>
ALMANYA’NIN TERAKKİYAT-I AHİRESİ
O O O O O
Harika nema himmetler: moskofları takip eden Avusturya – Macaristan askerinin bir nehirden müruru.
Arşidük Ojen: İtalya’ya karşı hareket eden Avusturya –Macaristan kumandanı.
Bir kahraman daha: General von Linsingen
Firar: Mahva doğru yaklaşan moskof ordusunun hali ricattaki dehşeti.
Bu da bir şey yapabilir mi? Fransız erkan-ı harbiye-i bahriye reisi (Joffre)
Maruf sima: Amerika’nın müstafi hariciye nazırı Mr. Bryan
Düşmanlarımız ne diyecek: Almanya’da esira nasıl eğleniyor?
HATT-I HARB GEMİLERİ
Çünkü zırhın yüzünde bulunan delikler, mermi isabet ettiği takdirde, zırhın çatlamasını teshil eder. Bu sebepten sert yüzlü levhalar, şekildeki tarzda, arkalarından bağlanıyor. Dikkat edilmelidir ki cıvatanın bedeninin kutru yivli kısmın yivlerinin dibindeki kuturdan daha azdır. Böyle olunca beden cıvatanın en zayıf kısmı olur. Binaenaleyh zırha bir mermi çarptığı vakit levhada hâsıl olan geri sekmek tesiriyle cıvatanın bedeni uzar ve zırhı yine mahallinde muhafaza eder. Eğer cıvata yivinde zayıf olsa cıvatanın kırılması ve zırha levhasının düşmesi ihtimali vardır. Cıvata ile arkalık arasındaki halkavi kısım, bir nevi macun ile doldurulur. Bu macun oralara suyun girmesine mani olmak içindir. Cıvatanın nihayeti levhaya bitiştirilmez. Bir miktar geride bırakılır. Bu da levhanın silkintisinin cıvataya mümkün mertebe az nakil olunmasını temin içindir. Bir levha için bir hayli miktar cıvata kullanılır ki bu veçhile, eğer muharebe esnasında levha paralanacak olursa parçaların yine geminin üzerinde kalması ve himaye vazifesini kısmen ifa etmesi temin olunur.
Zırh levhalarının katları ve şekilleri, amillere, ağaç kalıplarla verilir. Bu kalıplar endaze hanede [ * ] çıkartılır. Çünkü levhanın şeklini geminin üzerinde alacak derecede geminin inşaatının ilerlemesini beklemek gayri mümkündür. Bu takdirde levhaların imali pek geç kalır. Bu kalıp çıkarmak işi pek muktedir ustalar tarafından yapılır ki bunlar ender olarak hata yaparlar. Kolaylıkla anlaşılır ki bu kalıplarda yapılacak ufak bir hata pek pahalıya oturur. Zırh levhaları amilleri münhani olan satıh haricisine göre eğmeğe mecburdurlar. Geminin satıh haricisi inhinâsı, bazen levhaların yalnız bir cihete eğilmesiyle temin edilemez. Bu takdirde levhalar her iki cihette de eğilir. Levhaları eğmek ameliyatı pek mahirane icra edilir. Levhanın miktar-ı kâfi eğildiğine meleke ile hükm edilir. Çünkü levhalar sıcak iken eğildikleri için soğudukları zaman matlub inhinâda kalabilecek veçhile eğilmelidirler. Zırhın yüzünde deliğe ihtiyaç gösterecek olan tekmil tertibat resim hanede ve bidayetten yapılmalıdır. Bunlar frengi [**] ve saire delikleri ile torpido ‘şipka’sına mahsus tertibat için olan deliklerdir. Bu gibi deliklerin ebat ve mevkileri âmile verilir. Ve âmil, son sertleştirme ameliyatından evvel, delikleri keser ve deler ve deliklerin içerilerine lazım gelen yuvaları [***] ve kılavuzları açar. Sertleştirildikten sonra zırhın yüzü mevzii olarak yumuşatılmadıkça – delinemez. Zırhın yüzünün mevzii olarak yumuşatılmasına da müsaade edilemez. Çünkü bu takdirde zırhın sertliği zail olur. Zırh levhaların kenarları – en son olarak – bir sahk ameliyatıyla düzeltilir ki bu veçhile levhalar biri birine sıhhatle ısınır yani kenarları birbirine iyice muntabık olur. Kuşaklarda beher sırada bir zırh levhanın siparişi diğerlerinin yerlerine bağlanmasından sonraya bırakılır. Çünkü olabilir ki endaze hane döşemesinden yapılan gemi ile hakiki yani yapılan gemi arasında cüzi bir fark bulunur. Ve bu yüzden tekmil elvahın mecmuu tulü, matluptan ya fazla veya eksik olur. Fakat bir tanesinin şekli, diğerleri bağlandıktan sonra alınmakla, bu mahzur ortadan kaldırılmış olur. Dairevi barbetlerin levhaları amilin imalathanesinde tam olarak çatılır. Dairevi barbetlerin elvahının arkası da levhalar ve postalarla beslenir. Ve bunlar gemide, daha barbet gemiye getirilmezden evvel yapılır. Bu sebepten imalin yapıldığı barbet, gemide yapılmış olan dairevi ölçüye göre hep birden yapılıp, kuşakta olduğu gibi, sonradan ikmal edici levha usulü kullanılmaz. Barbet işinde sıhhati temin için zırh amilleri ve gemi münşileri tarafından muayar gereçler kullanılır.
[ * ] – endaze hane gayet cesim bir salondur. Bu salonun zemini gayet muntazam bir surette ağaç ile döşenmiştir. Yapılacak bir geminin resmi kâğıt üzerine yapıldıktan sonra, endaze hane döşemesi üzerine tam cürmde olarak yapılır. Ve hududun gidişindeki hatalar tashih olunur. Muhtelif aksamın kalıpları dahi bunlardan çıkartılır.
[**] – güverteden ve saireden suyun akmasına mahsus olan deliklere frengi deliği denir.
[***] – kılavuz yiv demektir.
Mabadı var.
İCMÂL
Bir haftalık vakayı berriye ve bahriye
Garp cephesinde, Şark dar-l-harbinde, Cenub-i Garbi dar-l-harekâtında, Denizde, Çanakkale’de.
Garp dar-l-harbinde: Geçen hafta zarfında garp dar-l-harbinde cereyan eden muharebat, hep Alman kıtaatının muvaffakıyetiyle neticelenmiştir. Arras ve Soissons karibinde vukua gelen şiddetli muharebelerde, Fransız hücumları daima def edilmek akıbetine uğradığı halde mukabil Alman muhacematı az çok müntic muvaffakıyet olmuştur. Argonne ormanında 20 Haziran efranciden beri şiddetli bir surette icrayı taarruz eden Almanlar, epey ilerlemeğe muvaffak olmuşlar ve Fransızların bütün mukabil hücumlarına rağmen zapt ettikleri siperleri ve mevzii muhafaza eylemişlerdir. Alman veliahdının kumandasında bulunan ordu tarafından icra edilen bu harekât-ı tecavüziyenin ehemmiyeti pek azimdir. Çünkü bu tecavüz biraz daha ilerlediği takdirde Almanlar Fransa içerilerinden Verdun mevki-i müstahkemine gelen şimendifer hattını tutmağa muvaffak olacaklardır ki bu suretle Verdun kalesi tamamen ihata edilmiş olacaktır. Fransızlar, Argonne’daki Alman taarruzunun ehemmiyetini takdir ettikleri için, îd-i millilerine müsâdif olan 14 Temmuz efrancide gayet şiddetli bir mukabil hücum icra etmişlerse de bütün bu muhâcemât Almanların ahenin hatt-ı müdafaasına çarparak akim kalmıştır. Alman ordusu, geçen hafta zarfında Fransızlardan 14 zabit 5085 nefer esir 4 top ve 11 mitralyöz ve birçok cephane ile eslihayı hafife iğtinam etmiştir. Arras’daki Fransız zayiatını Almanlar 75000 kadar tahmin ediyorlar.
Şark dar-l-harbinde: Geçen haftanın ilk günlerinde garip bir sükûn içinde bulunan şark cephesinde son günlerde müthiş muharebeler infilak etmiştir. Alman orduları birden bire hem şimalde hem cenupta taarruza geçmişler ve moskof ordularını mağlup etmeğe, azim miktarda esir almağa başlamışlardır.
Geçen Şubattan beri Varşova etrafında hiçbir harekette bulunmayan Mareşal von Hindenburg 14 Temmuzda ani bir taarruzla Przasnysz mevkiini yed zabtına geçirmiş ve ordusunun sol cenah müntehâsında harp eden General Otto von Below’un kıtaatı da Daugava nehrini Curshany karibinde mürur ederek Rusya’nın Courland eyaleti dâhilinde bir müddetten beri tevakkuf etmiş olan taarruzunu tekrar ilerletmeğe başlamıştır.
Lehistan Rusya’nın cenubunda Vistul havalisinde bulunan birinci ferik Remus von Woyrsch’de taarruza geçmiş ve Elza’nın şimalinde terakki etmekte bulunmuştur. Daha aşağıda Bug ile Vistul nehirleri arasında icrayı harekât eyleyen General August von Mackensen ve Archduke Joseph Ferdinand’ın orduları da 6 Temmuzdan beri devam eden tevakkuflarına birden bire nihayet vererek moskofları tazyike ve Lublin istikametinde def ve tarda başlamışlardır. Mezkûr orduların ikmal istihzarat için vuku bulan tevakkuflarını Ruslar, Krasnik muzafferiyeti diye âleme ilan etmekten çekinmemişlerdi. Hâlbuki moskof ordusunun muzaffer olacak değil; Hatta mağlubiyetten bile kurtulacak kadar bir iktidarı haiz olmadığı iki Alman müşirinin sağ ve sol cenahlardan vaki olan ihata hareketlerine, mukavemet gösteremeyişinden tamamen sabit olmaktadır.
Alman ordularının bu taarruzatı gayet mühim ve muazzam bir hareket sevk-ül-ceyşiyenin başlangıcıdır. İki mareşal cenahlardan Rus ordusunu çevirmeğe sa’y bulunuyorlar. Moskoflar, bu kıskacın tazyikine mukavemet edemedikleri takdirde kemali süratle ricat ederek İvangorod – Varşova hatt-ı müstahkemini tahliye etmek mecburiyetindedirler.
Aksi takdirde, yarım yamalak bir mukavemet ibrazına kalkışırlarsa, bu muazzam ihata hareketinden yakalarını kurtaramayarak ordularının büyük bir kısmını daha mahvettirmiş olacaklardır. Şark cephesinin garbi Galiçya’daki kısmında dahi son günlerde Flancher – Balten, Alexander von Linsingen, Eduard Freiherr von Böhm- Ermolli orduları da, moskofların yukarıki sahayı harplere asker nakline mümânaat etmek üzere, şiddetli taarruzat icra eylemişler ve bazı mevzii zabt etmişlerdir.
Geçen haftaki muharebatta Rusların umum şark cephesinde verdikleri esira ve top ve mitralyöz miktarı ber-vech-i âtîdir;
129 zabit 38195 nefer 26 top 80 mitralyöz.
Cenub-i garbi dar-l-harbinde: Bu dar-l-harbde vaziyette hiçbir tebdil yoktur. İki aya yakın bir zamandan beri, İtalyan ordusu hâlâ hudutta, yerinde saymakta ve Avusturya ordusunun müdafaa-i şecîanesi karşısında mütemadi adem-i muvaffakıyetlere uğramakta berdevamdır.
Geçen hafta zarfında İtalyan hücumları en çok Doberdò yaylasına tevcih edilmiş ise de ber-mû’tâd müntic muvaffakıyet olmamıştır.
Denizlerde: Geçen haftanın en mühim hadise-i bahriyesi, Rusya’nın Avrupa ile yegâne ithalat ve ihracat limanı olan Arkhangelsk limanının kâin bulunduğu Bahr-i Beyaz’da Alman tahtelbahirlerinin bazı moskof ve İngiliz gemilerini batırmış olmalarıdır. Esasen bu denizde birkaç vakitten beri sabh torpillere de tesadüf edilmekte idi ve tabiidir ki bu torpiller Alman gemicileri tarafından dökülmüştü. Arkhangelsk limanı buzların çözüldüğü üç dört aylık müddet zarfında, topsuzluk ve mühimmatsızlıktan bitik bir halde bulunan Rus ordularının bu noksanını meh-mâ-emken izaleye hizmet edeceği cihetle Alman tahtelbahirlerinin o civarda görünmeleri ve nakliye vapurlarını torpillemeleri pek ziyade haiz-i ehemmiyettir. Her halde Çanakkale boğazını Osmanlı silahlarının müdafaayı kahramananesi sıkı sıkıya sedd ettiği gibi Arkhangelsk tarikini de Alman tahtelbahirleri, mümkün olduğu kadar, kapayacak ve Ruslar kışın olduğu gibi yazın da mühimmatsız kalacaktır.
Muharebenin ilk aylarında ibhar-ı muhitadaki düşman ticaret bahriyesine tahribat-ı azime ika eden fedakâr Alman kruvazörlerinden SMS Königsberg ahiren mahpus bulunduğu Rufiji nehri munsabbında gark edilmiştir. Mezkûr sefine geçen Teşrinisani ibtidalarında İngiltere’nin HMS Chatham zırhlı kruvazörü tarafından takip edilmiş olduğundan, Almanya’nın Afrika-i şarkî müstemlekesinde Rufiji nehri munsabına girmiş ve denizden altı mil içeride, İngiliz gemisi tarafından nehirde bir kömür vapuru gark edilmek suretiyle hapis ve abluka edilmişti. Kruvazörün bir gün denize açılmasından endişe eden İngilizler, kendi kruvazörlerinin su kesimleri fazla olması hasebiyle, nehir dahiline giremeyeceğini görerek; Belçika sahil muharebatında istimal ettikleri, Monitors, Severn ve Mersey namındaki topçekerleri, ta İngiltere’den oraya göndermişler ve ikişer tane 15 lik topla mücehhez bulunan bu gemiler SMS Königsberg’i bil muharebe gark etmişlerdir.
Königsberg 3400 ton cesametinde 24 mil süratinde 10 adet 10,5 santimetrelik küçük topla mücehhez idi.
18 Temmuzda son günlerde şayan-ı takdir faaliyetler ibraz eden Avusturya tahtelbahirlerinden biri Giuseppe Garibaldi namındaki İtalyan zıhlı kruvazörünü Ragusa açıklarında gark etmiştir. Mezkûr kruvazör 1899 senesinde inşa edilmiş olup diğer iki eşi daha vardır. 7400 ton cesametinde 19 – 20 mil süratinde, 1 adet 25,4 lük 2 adet 20,4 lük 14 adet 15 lik 10 adet 7,6 lığ 6 adet 4,7 lik olmak üzere 33 topla ve bir adet torpido kovanıyla mücehhez ve mürettebatı 556 kişiden ibaret idi.
Çanakkale’de: 29 Haziranda düşman, gerek Arıburnu gerek Seddülbahir mevkiinde hücumlar icrasına teşebbüs etmiş ve 60000 topçu mermisi yakmış olduğu halde yine ilerlemeğe muvaffak olamamış, Arslan askerlerimizin mukabil taarruzatıyla eski mevkilerine sürülerek iki makinalı tüfeği ile birçok esliha-i sairesi tarafımızdan iğtinam edilmiştir. Sair günlerde, harekât-ı mühimme vukua gelmemiş, yalnız topçu ve piyade ateşleri ile bomba teati edilmiştir.
Pazartesi 6 Temmuz
Abidin Daver
İDMAN SÜTUNLARI
GÜZEL VÜCUD
Nedir?
Hokey birliği intibaatından: İdmanyurdu – Beşiktaş takımları.