DONANMA MECMUASI 28 / Haziran.1912

DONANMA MECMUASI 28  –  Haziran.1912 

O-169_0165

İLÂVEYİ MÜVEZZİLERDEN İSTEYİNİZ / HAZİRAN 1328 -HAZİRAN 1912

O-169_0166

DONANMA MECMUASI
VE MÜBAREK MİLLİ BAYRAM VESİLESİYLE DE ŞEVKETLİ BAŞ KUMANDAN AKDESİNE VE FEDAKAR MİLLETİNE ARZI TARHİYAT VE TEBRİKAT EYLEMEKLE BAHTİYARDIR.

OSMANLILIK

     Osmanlı ruh mukaddesi, seciyeyi irsiyesini tetkik edenlerin cümlesi indinde malumdur ki Osmanlılar, mevcudiyette, hali iktidarda mütevazı, kerim, rahim, mürüvetkardırlar.  Azimet, tekbir onların yanına uğramaz;  Benliği sevmezler, nefislerini bu gibi şaibelerden nezaket bulundurmak isterler.  Çok kere de nezaket bulundurmağa muvaffak olurlar.

     Osmanlılar yoklukta, muhtaç oldukları kudreti, istedikleri kuvveti, vasıl olmak istedikleri gayeyi elde etmek için fedakârdırlar.

     Osmanlılar, aciz ve zaafa karşı Allaha rabt ve kalb ederek fütür getirmezler.  Nefislerine itimat ederek azim ve sebatlarından dönmezler.  Bu gibi ahvalde Osmanlıların her biri zi hayat birer kale maakib amal olur.

     Osmanlılar;  Maksatlarına ermeğe engel olan hiçbir maniye karşı meyüs(ümitsiz) olmazlar.  Boyun bükmezler.  Yollarından dönmezler.

     Osmanlılar, dine, vatana, millete, namusa karşı ruhlarının büyüklüğünü, hislerinin ulviyetini, maksatlarının kutsiyetini bilirler.  Bu uğurda can vermekten, kan dökmekten çekinmezler.  Tarih meydanda, çekinmemişlerdir. 

     Osmanlılar yoklukta, aciz ve zaafta ispatı mevcudiyet etmeği severler.  Her zamanda ispat ve hasımlarına tasdik ettirmişlerdir.

     Dünyada bir mesele olmamıştır ki, Osmanlı ruhu, Osmanlı mevcudiyeti iyi idare olunduğu halde ruh emeline nail olmamış olsun.

     Ne garip haslet, ne acayip fıtrattır (yaradılış) ki Osmanlılar, hali yeis ve füturda gülmeği, hiçbir şey yokmuş gibi bulunmağı severler.  Kemali sükûnet ve itidal ile görünürler.  Hasımları zan eder ki ölmüş, donmuş, çürümüş bir ruh karşısındadırlar.  Fakat ne kadar aldanmışlar ve ne kadar aldandıklarını anlamışlardır. 

     Şimdiye kadar binlerce defa ispat olunmuştur ki Osmanlı ruhu, Türk yüreği ölmez, sönmez, çürümez o daima ebedi bir ruhtur. 

     Ey bu devletin altı yüz semelik mukadderatını düş hamiyetinde taşıyan, hala da taşımaktan usanmayan Osmanlılar!  Donanmasızlık yüzünden geçmiş, bugün vücutları vatanın saf, pak toprakları altında çürümüş, kemikleri bile kalmamış olan babalarımızın topraklarını, son ölülerini düşmanlar murdar ayaklarıyla çiğnemek, mabetlerimizi yıkmak, temellerinden bile nişane bırakmamak istiyorlar.  Ey koca Osmanlılar!  O büyük ruhlar bundan müteessir olmaz mı?  Saf, pak kalplerimiz bu hale karşı titremez mi?

Sayfa: 146

     Ey kahramanlığı cihanca bilinen Osmanlılar!  <<donanmasızlık>> dan dolayı düşmanlar, o sefil vatan hainleri evlatlarımızın, kardeşlerimizin, hemşirelerimizin, kızlarımızın, zevcelerimizin aziz ve namusunu pay mâl ettikten sonra onları öldürmek istiyorlar.  Bu fecaate, bu cinayete karşı sizin o koca yürekleriniz ağlamadan, çırpınmadan durur mu?

     Bu kadar muhacemelere, bu kadar tecavüzlere karşı muhafaza

O-169_0168 MUAVENETİ MİLLİYE CEMİYETİ SAMSUN ŞUBESİ HEYETİ
1 – REİS EVVEL TÜCCAR MUTEBERANDAN HACI SAVAM OĞLU AVRAM EFENDİ.  2 – REİS SANİ TÜCCARDAN ÇUBUKÇU ZADE MEHMET SUBHİ BEY.  3 – REİS SANİ ECZACI RAHMİ BEY.  4 – AZA EŞRAFTAN CEMAL EFENDİ.  5 – AZA ECZACI HIRISTAKİ EFENDİ.  6 – KÂTİP ÖMER LÜTFÜ EFENDİ.  7 – CEMİYET HADEMESİ HÜSEYİN AĞA.

 Ettiğimiz dinimizi, vatanımızı, milliyetimizi, bahri kuvvetimizi artırarak, büyülterek bundan sonra müdafaa ve muhafaza etmek istemez miyiz? 

     Düşmanlarımızın alçak, zalim ellerine bıraktığımız kardeşlerimizin halleri, geçirmekte oldukları ömür gözlerimizin önünde dururken donanmamızın kuvvetli olmamasından dolayı bizim de onlar gibi olmamıza o büyük gönülleriniz razı olur mu? 

     Babaların hayırlı evlatlarına yakışan babalarının

Sayfa: 147

Bıraktıkları maddi ve manevi mirasları saklamak, kimseye vermemek, oğullara, torunlara tevdi etmek değil midir?

     Ecdadımızın – bazıları – çürük çarık da olsa bize bıraktıkları manevi, maddi mirasları oğullarımıza, torunlarımıza bırakmaz isek biz babalarımızın, vatan için, din için, millet için can veren o büyük adamların hayırlı evlatları, torunları mı oluruz?

     Turgutların, Barbarosların, Kemal reislerin, Piyalelerin, gazi Hasanları, Akdeniz’in, Karadeniz’in yüce dalgalarına son nefeslerini veren levent atalarımızın afakımızda çırpınan ruhları, zamanlarındaki Osmanlı kuvveyi bahriyesinin şevket ve azametinin, şan ve şerefinin, iade ve muhafazasını temenni ederken biz o koca, kahraman, fedakâr ruhlar karşısında kayıtsız kalabilir miyiz? 

     Kalmak o kandan gelen biz evlatlara yakışır mı?  Namus için, şan için, şeref için, vatan için, din için dökülen kan gibi al, silah gibi beyaz renkli sevgili muhterem bayrağının bir zamanlar olduğu gibi Hint ve bahri muhit denizlerinde değilse bile Akdeniz de, Karadeniz’de şan ve şerefin kemaliyle, azametiyle, ihtişamıyla temevvüç ettiğini, dolaştığını görmek, istemez misin? 

     Karalarının, deniz kıyılarının servetini kazanan, sana bir lokma ekmek bile vermeyen, ayrıca da adalarını fetih etmek için kan, can verdiğin vatanını elinden almak isteyen düşmanlarının elinde bırakmak ister misin?

     Eğer bu acı günleri görmemek, makûs olarak tatlı günleri görmek ister isen;  Senin evlatlarının atılası için namusuyla, vicdanıyla, samimiyetiyle çalışan donanma cemiyetini unutma!  Ona ver.  O büyük kalplerin hazineyi fetveninden kopan naktine hamiyeti, mürveti vermekten çekinme.  Ver ki, o maden parçaları inkılâp edecekleri ahinin kalelerle bizim namusumuzu, ırzımızı, canımızı, vatanımızı, milletimizi muhafaza edeceklerdir.

     Donanma mecmuası.

Sayfa: 148

Terbiyeyi vataniye

VATANPERVERLİK İHTİYACI

     Rakik ve avare kalplerde bir zehireyi mehil gibi açılan <<insaniyet>> fikri, vüreykat (yaprakçıklar) nerm (yumuşak) ve bakiri arasında, mahalik (tehlikeli yer) ve meraret alud (acıya bulaşık) zehir katreleri taşıyor..

     İnsaniyet fikri,  hayal delibrile ser azat kalpleri mest ederken, tenemmü (gelişme) ettiği yerin ufuklarını tehlikeli bulutlarla tehdit eder, insaniyet eğer harbin ve harbi intaç edeceği için vatan perverliğin aleyhinde bulunmak, yalnız muhabbeti beşeriye ile kamiyab (arzusuna kavuşan) olmak ise, aziz fakat hayal olmaktan ve tezahür ettiği tarlaya muzır bulunmaktan başka bir mahiyeti haiz değildir.

     Zira bu fikir bütün insanları sayan bir muhabbetle sevmemden ve bu sevdayı nezihe dokunabilen her şeyin aleyhinde bulunmaktan başka bir şey olmadığı için.  Evvela, toprağın bütün insanları besleyen sineyi müşfikinin her köşesine aynı aşk minnettarı ile bakmaktır.  Saniyen, vicdanı içtimai yenin, idealin, binaen aleyhe ruhu akvamın ufkunu istemektir.

     Bu ise, tabiata, kanunu tabiata muhaliftir.  Evvela bizim maddi ve maneviyatlarla merbut (bağlı) bulunduğumuz toprağa vücut ve maneviyatımızın kuvveyi nam iyesini veren bu muazzez yurda karşı kalbimizde sevki tabii ile hâsıl olan his şükürengizarının zuvalini istemek, hem mugayir akıl ve fikirdir, hem de asırlardan beri devam edip bir ihtiyaç içtimai halini alan bu hissin saikasıyla sarf ettiğimiz sayi ve gayret vatan perveraneden, vatanımızı mahrum ederek yaşadığımız toprakları metruk ve ihtimamsız bırakmaktır.  Bu hissin yerine diğerinin kaim olacağı tabiidir.  Fakat rekabet maliye ve siyasiye kalktıktan sonra, bunun bu kadar kavi olacağına kani değiliz…

     Saniyen, muhit, iklim, vaziyeti coğrafiye, din gibi avamlık ibreyi tekvine (yaratmak) göre bir muhit kabiliyet ve istidat teşkil eden ve akvam, seviyeyi medeniye itibariyle yekdiğerine yaklaşsalar bile, o müessirata tabi olarak seciye itibariyle yine farklıdırlar.  Hâlbuki mal ve ırkın azimet ve şevketi, bünyeyi akliyesinin ahlakına, idealine tabidir ki bunlar seciyenin mahsulü, evladıdır. 

     Seciyesizlik idealsizlikle tevemdir (ikizlik).  Böyle bir millet, mutlaka üful (kaybolma) edecek, diğer bir milletin pâyı istila ve temsili altında kayıp olacaktır. 

     Zekâ itibariyle müterakki ve medeni akvamın, her nasılsa – bazı avamlık sevkiyle – seciyelerini,

Sayfa: 149

kuvvetli ideallerini kayıp etmesi, yanlarındaki hattı nim medeni akvamın hırs tefevvukunu (yükselme) ikaz ederek, ihtimali galebe ve istila ile bunlarda bir ideal teşkiline sebep olur.   Bu suretle bunlar tahrip ettikleri medeniyetin harabeleri üzerinde kendi zevk seciyelerine göre bir binayı medeniyet kurarlar.

     Demek istiyorum ki, zaman ve şeraiti hayatiye tahtı tesirinde ayrı ayrı yaşayan cemiyetler, müruru zaman ile hissiyat, münafi ve itikadat müştereki tesiriyle bir ayniyet kesp eden seciyeleri itibariyle yekdiğerinden ayrılmışlar ve o kadar derin ve metin bir ruha malik olmuşlar ki, sonra tekrar birleşmeleri için asırlara ve dehalara ihtiyaç hâsıl olmuş.

     Bir millet haline gelmesi için pişevalarının (reis) o kadar uğraştığı İtalya bile ittihadından sonra henüz bir millet teşkil edememiştir.  Gustav Lobin diyor ki;  İtalya’da Piemonteliler, Sicilyalılar, Venedikliler, Romalılar görüyorum.  Fakat henüz İtalyanlar görmüyorum.  Bu böyle olduktan sonra, zaten her ayrı

O-169_0171

SİRTE MUTASARRIFI EMİR ABDÜLKADİR ZADE EMİR ALİ PAŞA HAZRETLERİ

ruha malik olan cemiyetler başka ideale maliktir.  O halde ruh müştereke malik her millet vatan fikrinin müeddasını idrakten sonra, yekdiğerine karşı adeta bir düşman kesilmiş, yani her birinde hırs tefevvuk, ihtiras cidal uyanmıştır.  Eski Yunanlılar <<Medine fikrinin kuvvetine çıkamadıkları>> yani menfur ve müstakil ruhlara malik olup da bir birine karşı ecnebi bulundukları için daima muharebe halinde yaşıyorlardı.

     Sonra düşünelim ki ırken inkısama uğrayan hamiyeti beşeriyeti hazıra da, sui medeniye, dereceyi temeddün (uygarlaşma) itibariyle de farklı olan her kıtada, haritalarda muhtelif renklere malik olan devletler, muhtelif avamlık saikıyla muhtelif, yekdiğerine mütezadd hisler ve emeller peşinde dolaşırlar.  Bazıları kendi bekayı hayatını, diğerinin üful ebediyetinde biliyor.  Bazıları yaşamak için kuvvetli olmağı düşünüyor.  Bazıları fazla ahaliyi nakil için büyük hayaller peşinde koşuyor ve gayeyi emeline vasıl için her vasıtayı meşru buluyor.  Diğerleri bazısına karşı

Sayfa: 150

Samimiyet ve ittihat teşkil etmek üzere telkinatda bulundular.

O-169_0172 CEZAYİRLİ EMİR MEŞHUR ABDÜLKADİR HAZRETLERİNİN HAFİDİ VE EMİR ALİ PAŞA HAZRETLERİNİN MAHDUMU EMİR ABDÜLKADİR HAZRETLERİ.

     Alman müellifleri, bütün Almanya’nın nispeten daha müterakki olan Prusya etrafında toplanması için çalıştılar ve muvaffak oldular.  Sonra da Fransa’ya karşı kin ve intikam hisleriyle kavrulan reyyan (suya kanmış) zafer kalpleri, 1870 de Bismark teskin etti.  Napolyon’un intikamını aldı.

O-169_0172-2 EMİR ALİ PAŞANIN SİREN AHALİSİNE HİTABEN İRADI NUTUK ETMESİ.

     Hâlbuki <<bugün Fransa’nın gayeyi emeli, nehibeyi (yağma) maksadı, en birinci arzusu, <Concorde > meydanında zavallı <Strasburg> heykeli üzerine mevzuu âlem matemi kaldırmak, Alsace-Lorraine’den gaspı defi etmektir.  Reisi hükümet mösyö Faliyer bunun için çalışıyor.  Encümen danışta koltuğun üstünde düşünen mösyö Barer hep bu endişededir.  <<Finistere>> eyaletinin ismini bilmediğim bir sahrasında, önüne bir sürü koyun alıp dolaşan çoban kızının efrat sayi ve ameli hep bunu içindir.  Toplayıp müthiş bir kin ve intikam ateşi yakıyor ve fırsat gözetiyor.

     On sekizinci asırda bütün reviyy zemin için çalışan insaniyet kasideleri besteleyen Alman mütefekkirleri, şairleri, İyyena felaketini halk eden Napolyon’un haşin ve kahır top sesleriyle uyandılar.  Bundan sonra mesur ve hayırkar bir intibah ve tikaz ile her tarafta, mektepte ve kilisede, ırklarının halası uğrunda bir kalp

Sayfa: 151

hazineyi devlete verdiği sanatımlar ile bir gün birinle alınacak, onunla Komardaki Alman istihkâmına atılacak, Fransız neferatı kaleyi fetih edecek… 

     Almanlar İngiltere’ye tefevvuk için çalışıyor.  İmparatordan tutunuz da Bavyera’nın en ıssız köyündeki Katolik papazına varıncaya kadar herkes Büyük Britanya donanmasına faik olacak gibi çabalıyor. 

     Lehlerin maksadı hürriyet sabıkalarını istirdat (geri alma), Yunanların emeli Bizans’ı iade, Bulgarların matlubu Ayastafonos Bulgaristan’ıdır.  İlh.

     Paris’te ikmali tahsilde bulunan pek muhterem bir arkadaşım da bir mektubunda

O-169_0173 MISRATA MUTEBERANININ İÇTİMAI

Diyor ki:  Dünyada milliyetin giremeyeceği en serbest bir borsadır.  Burada herifler hissi milliyi oraya da sokuyorlar.  Bunlar karşısında kim amel eder, <alsace – lorraine> burada ismimden ziyade işittim.  Almanlar, bunlardan ziyade milliyetçi, İngilizler keza…

     Bakıyorsun en koyu asker düşmanı olması lazım gelen Joresleri yeni ordu diye bir kitap yazıyor;   Efendim, diyor,  Fransa’da askerlik hali hazırdaki gibi olmamalı, her Fransız asker doğup asker olmalı.

 O-169_0173-2MISRATA BELEDİYE REİSİ MAHMUD PAŞA

     İtalyanlara gelince, bütün müellif ve muharrirleri, mensup oldukları kavme, emeli ideal olarak ve hudut mefkûresini telkin ve İtalya devleti teessüs ettikten sonra, bir İtalyan milleti vücuda

Sayfa: 152

getirmeğe gayret ettiler. 

     Vatanlarının insicamını (düzgünlük) kuvvetleştirmek ve kabiliyeti inşaiyesini artırmak için, istiyorlar ve çalışıyorlardı ki, İtalyan yarımadasının her noktasından gelen adamların kalpleri aynı ruhu milli ile çarpsın.   <<Aduva>> hezimeti bu milli gayeyi sekteye uğrattı.  Lakin onlar yorulmadılar.  Nefislerinde büyük bir itimatla bütün gazeteciler, âlimler, darülfünun muallimleri hep bu fikirleri telkin ediyorlardı.  Bunun husulü de, vatan fikrinin idrakine, efrat milletin aynı kalp ve vicdan ile faal olmasına mütevakkıf olduğunu düşünüyorlar.  Bunun için diyorlardı ki, <<İtalya bir esir sürüsünden başka bir şey değildi.  Bu gün bir kavimdir.  Fakat muharebesiz hiçbir zaman bir millet haline gelemeyecektir.  Bize, muharebe lazımdır.>>

O-169_0174MISRATA ŞEHRİ

onlar, bu suretle gururu milliyi teheyyüç ve milleti bu <ümit ve necat muharebesi>ne teşvik ediyorlardı.  İstediler, kazandıkları veya kayıp ettikleri bahsi ahir, maksadımız seciye ve ideallerini anlamaktan ibaretti.

O-169_0174-2 ZLİTEN  CİVARINDA SEYDİ ABDÜSSELAM CAMİİ ŞERİFİ

     İnsaniyet fikrinin haddizatında güzel, fakat mehil ve hüsranengiz olduğunu söylemiştik.  Mademki, terbiye ve şeraiti hayatiye kadın ile erkek arasında bu kadar farklar husule getirdiği gibi, birçok amil ve müessirat (tesirler) bu sübutun başka seciyelerle cemiyetler, milletler hâsıl etmiş ve bunları büyük uçurumlarla yekdiğerinden bu kadar ayırmıştır.  Mademki, her cemiyet başka arzu ve iradeye malik, yekdiğerine düşmandır.  Siz isterseniz insaniyetçi

Sayfa:  153

olunuz.  Fakat emin olunuz ki bu fikir ve mesleğinizden kimse istifade etmeyecek, hiçbir millet mağlubiyetten kurtulamayacaktır.

     Şüphesiz melel (usanç) saire ye ve efradiyene yabancı nazarlarla bakmak ve birçok eşhasın felaketine sebep olmak iyi bir şey değildir.  Lakin ne yapalım ki bu bir emir tabiidir.  Biz başkalarını yabancı addetmesek bile muhakkak ki onlar bize düşman nazarıyla bakıyor.

     Eğer komşu devletler, vatanınızın haremi pakina tecavüz etmiş ise, mezhep ve âdetinizi, milliyetinizi ayaklar altına alarak eziyorsa, sizin harpten sakınmanızla hiçbir fayda temin edilmiş olmayacaktır.  Çünkü vatanınıza taarruz için yalnız kuvvetli olmasını bir hak, bir sebebi meşru addeden bu düşmana – tahsisatı insaniyetinizden – mukavemet etmeyip de, zir idaresine girseniz bile, mülkünüzü gasp ettikten sonra, sizin her hakkınızda, mezhep ve âdetinize riayet edeceğinden, sizi eski saadetinizle yaşatacağından emin misiniz?  Farz edelim ki, bunlar tamam ve vaki olsun.  Fakat şimdi daha ziyade büyüyen ve esasen muharip olan bu devlet sonra sizi de askere alacak.  Evvelce vatanınızı müdafaadan içtinap ettiğiniz halde, bu defa diğer bir devletin arazisine tecavüz ederken, sizi de sevk edecektir. 

     O halde, bu müşfik ve rahim prensibiniz sizin zalim olmanıza saik oldu demek değil mi?  Hâlbuki vatanperverlik, sizi hiç fenalığa sevk etmiyor.  Düşünülürse bu daha sade, daha insaniyet kar bir histir.

     Mademki, beşerin tabiatında hırs tefevvuk ve ihtiras cidal (cenk) mevcut, vatanperverlik bir ihtiyaç halini almıştır.  Sükûn ve aşayış umumiyi muhafaza için senin de cenge hazır, senin de kuvvetli olmak, bunun için de en ileri milletlerle adım atmak lazım.  Sulhen istikrarı için yegâne ilaç, yine kuvvettir.

     Zayıf ve tefrika içinde bulunursan, hiç kimsenin fikrini, prensibini sormaz ve bir gün sineyi vatana dikenli pençelerini salar….

     İşte İtalya’nın taarruz ahiri gözümüz önünde.

     Bahusus, bizde her iyi düşünen ve his edenin kabil olduğu kadar, en muferrit (hata yapan) ve bütün manasıyla vatanperver olması icap eder.

Mustafa Haluk

Sayfa: 154

HOŞ BİR HATIRAYI TARİHİYE

     Saffet isminde bir şair tarafından meşhur kaptanıderya <<çengel oğlu Tahir paşa>>nın Osmanlı donanması ile Cezayir Bahri Sefide azimet etmek üzere bulunduğu bir demde yazılıp paşaya takdim olunmuş olan şu teşyiye (uğurlama) filhakika edebiyatı hakikiye noktayı nazarından bir kıymeti haiz değil.  Ancak o zamanın haleti ruhiyesine bir delil olduktan maada donanmanın murekkeb olduğu sefain isimlerinin birer münasip latife ile zikir olunması bahriyelilerin, hususiyle eski kalyoncularımızın ruhunu bir nefhayı (güzel koku) müheyyiceyi (heyecan) hatırat ile canlandırır.  Hususiyle teşyi ye (uğurlama) ye nakrat (oyma, vurma) ittihaz olunan beytin son mısraında <avn ı ilahi> isminin yâd olunması Beyrutta kahpece batırılan bedbaht sefine ile şanlı, kanlı şehitlerini ihtar ettiği için bir asırlıktan fazla olan şu hatırayı bahriyenin bu vesile ile mecmua sahifelerinde bulunması ve ziyaaden (telef) vakayesi münasip görülmüştür. 

     *anlaşılacağı veçhile kavisler içindeki isimler ve terkipler o zamanki gemilerin namlarına aittir.*

Ali Rıza Seyfi

Sayfa: 158

MEMALİKİ OSMANİYENİN CENUP KAPISI

     Şu satırları yazarken memleketimin mukadderatı siyasiyesine ait muhakematı katiyyemi dermeyan ettiğimi bildiğimden bütün samimiyetlerimi, kırk senelik hayatı askeriye ve hayatı maliyeyi tatbiatımı (araştırma), refakat vicdaniyeme aldım.  O veçhile söylüyorum ki;  Bir kaziyeyi sabite ve gayri mütebeddil (değişen) olmak üzere İngiliz dostluğu devleti Osmaniye ve İslamiyet için lazımı gayri mefariktir (baş üstü);  Yine kaziyyenin (husus, iş) mütemmimatından (tamamlayıcı) olmak üzere diyorum ki:  İngiltere hükümeti gibi beşeriyet muvacehesinde ve İslamiyet karşısında bütün hükümetlerin kinden fazla mesuliyet temeddün (medeniyet), himayeti hukuk, sahabeti (sahiplik) İslam davasını deruhte etmiş bir hükümette Osmanlı devletiyle nahoş ve bard (soğuk) bir tarzı siyasiyat takip eylemekten hali hazırda bir şey kayıp etmese bile müstakbelde tekemmülatı mülkiye ve resmiyeti iktisadiye ile beraber hatta az çok siyasetten dahi duçarı zayiat olacağını bilir ve işte bu bilgidir ki;  İngiltere’yi bizim tarihimizin en şanlı devirlerinde ve onların kötülük, din muhacematı (hücum) altında ezildikleri vakayede bizi yekdiğerimize bend ederek ondan sonra da bütün safahat manzumeyi (kusurlu) siyasete karşı sureti katiyede ayıramadı.  Şunu aklımızda iyice tutmalıyız ki:  İngiltere ananetine (geleneğine) sadık ve bütün istinatlara rağmen Avrupalılar içinde en mert bir millettir.  Mutaassıp Avrupa ya karşı Protestanlığı himaye ederek ve davasından vazgeçmemek üzere sultan Süleyman Kanuniye <<hiç olmasa iki yüz tekne ile imdat ediniz>> diye müracaat eyleyerek merdaneyi ve serbesti efkârını göstermiş olan İngilizler hala Osmanlılara karşı itimat ve içtihatlarında değişmemişlerdir.  Buna misal olarak daha dünkü gazetelerde Bahri Sefid muvazenesi bozuldu fikriyle ileri sürülen İngiltere – Fransa ittifakı fikir ve çaresine karşı İngiliz efkârı umumiyesinin <ananatı külliyemize mugayirdir>.   Suretiyle vaki olan isyanı gösterilebilir.  Filhakika ananatın her zaman doğru olması icap eylemez ise de bu misal bize şu hususu ispat eder ki:  Türk – İngiliz muhabbeliği ananesi bizce hissen istimal olunursa İngiltere ile olan rabıtamız bu veya şu İngiliz kabinesinin lütuf ikbaline kalmaz, ancak kabinelerini halk eden İngiliz efkârı umumiyesinin tahtı tekeffülünde bulunur.

     İngiliz – Türk ittifakını henüz gayet hissen niyete makrun (yakın) bir maksat baid (uzak) addeylesek de –

Sayfa: 159

doğrucası İngiliz – Türk muhabeliğini ve itilafını olsun gayri kabile usul bir ideal telakki etmiyoruz.  Aynı hedefe azmi olanların aynı yollardan murverlerinin zaruri olmasına binaen er geç bir İngiltere ile hatta ittifak edeceğiz.  Teessüf olunur ki:  Bu ittifak ne kadar uzak vakitte husul bulursa, bugün her devlet kendisine münasip ve müfid olan siyaseti takip edebilmekte muhatar (tehlike) olduğu umumen müsellim (veren) olduğu halde acaba biz bu kadar hissin niyetimiz, gayretimiz uğrunda dereler gibi kanlar döktüğünü iddia silahımızla beraber her şeyi bilen ve anlayan eski

O-169_0181 MAKLA KASABASININ MANZARAYI UMUMİYESİ

düşmanımız İngiltere’nin yanında şu Yunan devleti kadar olsun, niçin emniyet kazanamadık?  Bütün bu şeyler salim, metin, hakikate olduğu gibi bakmaktan korkmaz bir fikir ile muhakeme olunursa arada bir noksanı, bir yanlışlık olduğu sabit olmaz mı?  Şüphesiz ki bu

O-169_0181-2 MEKLA KASABASININ GARP LİMANI

yanlışlık her halde emsal addidesinin delaleti ile bizdedir.  Filhakika İngiltere ile uyuşmak bazı hususatta izzeti nefsiyemizi rahatsız edebilecek ahvale mütefekkir olsa bile, ihtiyari yine münafi hakikiyemize hizmet eder.  Kati olarak düşünmeliyiz ki, biz bir müzahiri (koruyan) samimi ve refik i siyasi peyda etmek (meydana getirmek) ister isek hangi hükümetle hem dost vefik (uygun) olacağız ki, ona arz edeceğimiz fedakârlık İngiltere’ye arz edeceğimiz fedakârlıktan ehven olsun ve hangi hükümet vardır ki, ekseriyet

Sayfa: 160

ve nüfus ve hayatları beynindeki ciheti camiayı İslamiyet noktayı nazarından İngiltere kadar siyaseten ve menfaat’en bizimle saadet medar bir ittifaka arz ihtiyaç edebilsin?   Makalemizde serlevha iddihaz ettiğimiz <Memalik’i Osmaniye’nin cenup kapısı> hikmetine istinat eden efkârımızı izhan (akıl) münevvereyi Osmaniye muvacehesinde teşrihe (açılma) hacet yok.  Hindistan ve umum şeri ihtiyar eylemek icap ederse söylüyoruz, bu gün Bağdat hattı müzakeratına İngiltere ile aramızda başlanılmasa yedi yevmen fe yevmen (gittikçe) bir neticeyi şark ilmi İslamiyet ile hilafet muazzamayı arasında bir şehrah (ilerleme) tevafuk

 O-169_0182BENDER HAYŞAYİM BURNUNUN MERSADAN GÖRÜNÜŞÜ

(uyum) ve irfan olan Basra körfezi ile Ceziretül-Arap sahili Acemistan dahi dâhil olmak üzere bugün baştanbaşa İngiltere’nin tahtı nüfusundadır.  Fi-l-asl (aslında) nüfus meşrui ve hakikimizin cevlangahı (dolaşım yeri)  olan bu sahnelerde

 O-169_0182-2MAKLADA BİR KALE

İngiltere’nin tahkimi bize ağır gelir.  Ancak kendi haseneye (iyilik) iktiranını (kira) gördüğümüz uyuşmak keyfiyeti hayal ve amalde kalacak, bu veçhile aramızda yalnız amarı mülke değil, hududu şarkiye ve şark ı cenubumuzda elimizi oynatmağa meydan bırakmayacak ve böylece, dağlar gibi müşkülatı siyasiye baka kalacaktı.  İngiltere’nin Hindistan

Sayfa: 161

ülkesine karşı gösterdiği fedakârlıkları hepimiz biliriz.  Basra körfezi, Ceziretül-Arap sahili bununla merbut bulunduğu için yüz elli seneden beri İngiltere ve satvet (baskı) emini ile kazandığı tefevvuku kimseye vermeyecektir.  Bunun ispatı da Muskat imamlığından Fransa hükümetinin kömür deposu olmak üzere ehemmiyetsiz bir mevki talep etmesine karşı İngilizlerin Muskat’ı topa tutmuş ve sultanın vaadini geri aldırmış olmalarıdır.  İngiltere bir takım muahedat ile kendisine bağladığı Ceziretül-Arap ve Basra körfezi sahil meşayihi üzerinde devleti Osmaniye’nin haiz olduğu nüfusu maneviyi tamamıyla bilir.  Binaenaleyh hükümet mezküreye karşı bizce mühim bir politika takibi bir faydayı müfit olmadıktan başka, İngiltere’nin bizim harekâtımız hakkında sui nazarını celp etmeğe ve memaliği Osmaniye’nin cenup kapısı hakkında aleldevam eden emniyetle bunun neticesi olarak arai müşkülat suretini ihtiyarına vesile olmuş ve olmaktadır. 

     Şayet aradaki sui tefihimattan (anlayış) münbais (gönderilen) bu müşkülatı defi ile mesaili muallakayı hal edersek emniyeti mütekabile avdet eder.  Hesaplarını yapmayan ortaklar arasında emniyet mütekabile müebbeten ve kattiyyen cari olamaz.

     Bu husustaki mütalaat müekkidemi 1298 senesi o esnadan itibaren bu unutulmuş havaliyi biyade (uzak) ve şarkiyeyi İslamiyet başlayan seyahatlerimin müşahede muhakemi olduğu için tekrar ederim ki:  mavukua tamamıyla mutabıktır.  Tarihi mezkürde vaki olan seyahat evveliyemde bu havalide ne kadar elim asarı tekâsülsümüzü (tembellik) gördüm ise 27 sene sonra dahi aynı ahvali müşahede ve tecrübe ettim.  Muhakematımı da buna göre teyit eyledim.  Bu seferki seyahatimde ruhu mecruh milliyetimi bir dereceye kadar şifayab eden hususatı da ma l misar (maşa) görmeğe muvaffak oldum.

     İngiliz siyasetinin şarkta ne suretle idare olunmak lazım geleceğine ait beyanat sahifemizde ilave şu noktayı nazarı ibtisara (başlangıç) arz ederim ki;  donanma mecmuasının son neşir olunan nüshasına derç olunan fotoğraf, Basra’nın delili saadet ve siyaset ve selametini bir dereceye kadar ifham eder.  Şurasını bilelim ki, Basra körfezi sahilinin hâkimi olan bütün şeyhler, nasıl soğuk siyasiye ye tabi olurlarsa olsun, akıbet l emir İslam derler.  İngiltere bunu bildiği içindir ki, *bize yaptığı gibi* Basra körfezine giren en küçük gambotumuzun peşine ne yaptığını anlamak için bir koca kruvazör takar.

     Bütün bu ahvale karşı Basra’da İngilterenin nafiz (sözü geçen) i nikâh siyaseti iki noktayı nazar görmüştür;  Biri (Kuveyt) şeyhi, diğeri Muhamara şeyhidir.

Sayfa: 162

Bu iki zattan Kuveyt şeyhi Sabah el Mübarek hazretlerinin müesser hamiyet Osmaniye’si ile beraber içinde bulunduğu mevkii müşkül malumdur.  Muhamara şeyhi (Hazil)e gelince matbuat Osmaniye’de kendisinden vefakârından uzun uzadıya bahis olunmakla beraber bazı mesailde, İran’ın en mutağallip meşhuru gösterilmiş, bazısında fazla ül şeyh müşaraleyhe atıf olunmuştur.  Şurasını akla getirelim ki;  şu resimde bizim hükümet muhtereme ve hilafet İslamiyet memurini ile hem meclis vefak olduğunu gördüğümüz şeyh (Hazil)in mevkii siyasiyesinin ehemmiyet azimesiyle beraber bilhassa İran’ın hali teşviş ve inhitatı içinde İngiltere hükümetinin haiz olduğu ve başa çıkarmağa çalıştığı ahvali bir daha nazarı itinaya alırsak yukarıdan beri taraftarı göründüğümüz makarenet ve uyuşmak hususunda ne derece sürat ve maharet ibraz eylemek lazım geldiğini takdir eyleriz.  Büyük siyasilerin vatanları için nasıl müşkül ahvalde bile gayet mühim itilaf ve ittifaklar vücuda getirmeğe muvaffak oldukları malumumuz bulunduğundan müstakbelde her şeyi ümit edebiliriz.  Ben bütün müşahedat ve tecrübem ile nefi ve tanı böyle düşündüm ve şimdilik bu ahvali meşruhenin dermeyanını kâfi addeyliyorum.

Süleyman Nutku

Sayfa: 163

İTALYADA

KAMURA CEMİYETİ HAFİYESİ

 O-169_0186ZİRVE BİR HİZİBİ MEKRUH:

NAPOLİNİN KAMURA CEMİYETİ REİS VE AZASINDAN BAZILARI

O-169_0189 BİR TEMRİN SEFİL VE NEFERİN

GENÇ KAMURİSTLERİN BIÇAK TALİMİ VE BİR BASTON MUALLİMİ

 O-169_0189-2SEZAYI LANET BİR CEZAYI VAHŞET

KAMURA CEMİYETİNE MAHSUS (SEFREHCU) DENİLEN YÜZ KESMEK CEZASI

O-169_0190 KİM KİMİN GÜNAHINI ÇIKARA?

BİR KAMURİST İÇTİMAI Kİ AYAKTA DURAN BER PAPASDIR.

O-169_0190-2 KAMURA CEMİYET HAFİYESİ

Göztepe

Ali Rıza Seyfi

Sayfa: 170

HALİ SEYİRDE BULUNAN SEFAİNDE KUVVEYİ CAZİBE

_ SON BİR MUSADEME MÜNASEBETİYLE_

O-169_0193

 HAYRETİ ŞAYAN BİR ESERİ UMRAN

FRANSANIN MANŞ SAHİLİNDEKİ DUNKERQUE KASABASI

O-169_0194 NİYET AZİM VE GAYRETTİR:

DUNKERQUE LİMANI VE DOKLAR

 Sayfa: 174

Kırım harbinden bir safha

SERDAR EKREM UMUR PAŞANIN MAVERAYI KAFKAS SEFERİ

VE

KARS NİÇİN SUKUT ETTİ?

Geçen nüshadan mabad:

     Ferdası günü üç saat kadar (Kapi)ye müteveccihen yürünüldü.  Arazi gittikçe daha ziyade kesbi letafet ediyordu.  Nehre muvasalat edilince üç yüz kadem irtifaında bir tepe üzerine bina edilmiş olan Kopi manastırı görüldü.  Topçu ve piyade nehri geçip karşı sahrada çadır kurdular.  Gece esnasında herkes birçok top gürültüleri ile yatağından fırladı.  Seslerin bir iki saat ileride bulunan İskender paşa fırkası cihetinden geldiği zan olunduğu ise de sabahleyin ordunun cenup şarki cihetinde ve biraz uzakta olan Mustafa paşa fırkasından geldiği anlaşıldı.  Ayın on dördüncü günü kısa bir yürüyüş yapılıp (Redvet) kalesini (Kutaisi) ve (Tiflis)e rabt eden yol göründü.  Ordunun tariki hareketi (Zugdidi)den sonra doğru Kutaisiye giden cihetten cenuba biraz fazla meyil etmiş idi.

     Redvet kale ile kolayca muhabere olunabileceği için bu sahile yakın olarak hareket etmek faydalı görünüyordu.  Bu tarik ile levazım safriye denizden bir gün zarfında orduya yetişiyor idi.  Ordu Kolunide yüksek bir tepe üzerinde çadır kurdu ki, buradan Riyun sahrası görünüyor, onun üzerindeki karlı Uzurghen tepeleri yükseliyordu.  Bu civarlarda dahi Rus askeri firarilerinin bakiyesi görülmüş, ancak üç saat ileride oldukları anlaşılmış idi.  Lakin Osmanlı ordusunun süratine mümasil bir süratle katı mesafe ve sureti muntazamada ricat eylemekte idiler.

     Ayın on sekizinci günü ordu hareketine devam etti.  Yollar iyi ise de tesadüf olunan bütün köprüler tahrip edilmiş idi.  Binaenaleyh topçu beygirleri mükemmel ve süreti idareleri mahirane olmasına rağmen tesadüf olunan çamurlu dereleri ve kayalık hendekleri geçmekte pek ziyade müşkülata duçar olunuyordu.

     Bir aralık makdema (dönüp gelme) Rusyalıların işgal ettiği Sekarit mevkiinde ordu kuruldu.  Bu mevzi Rovi suyu üzerinde idi.  Arkadaki dağlardan inip vücuda gelen bu derede şimdi

Sayfa: 175

O-169_0197 ALMAN HAYAT BAHRİYESİ LEVHALARINDAN

pek az su var idi.  Hatta insanın dizlerine bile vasıl olamıyordu.

     Ordunun burada sebebi tevkifi bütün nakliye hayvanatının erzak için tekrar geriye gönderilmesinden mütevellit idi. 

     İki aydan beri bir katre bile yağmur düşmediği halde bugün badelzuhur hava da tebdil alaimi göründü.  Ordunun burada tevkifi esnasında bir de Rus casusu tutulmuş idi.  mumaileyhe (bahsi edilenler) her ne kadar yerli ahali kıyafetinde ise de Rus generali Mukranesky’nin yaveri harbiye olduğu anlaşılıp bazı yerli reisler ve ahali tarafından tanınıp ispat edildiğinden der akap (hemen) kurşuna dizildi.  Birkaç gündür İskender paşa fırkası Tekva deresi üzerine köprü kurmakla meşgul idi.  çünkü buranın suları şimdi az ise de yağmurlu vakitlerde köprüsüz geçmek pek güç olacak idi.  Nihayet şedit bir yağmur yağmaya başlayarak arz etmekte ve bir gece zarfında tam on dört kadem irtifa kesp ettiği için mevcut şelaleler kayıp olmakta idi.

     İskender paşa bu belayı asmani (göğe ait) gibi dökülen yağmur esnasında dahi bir köprü kurmağa muvaffak oldu.  Bu köprü adeta yalnız piyadenin mürurunu tahtı emniyette bulunduracak dereceyi metanette olmakla beraber vaktin kıymeti azimesi takdir edildiğinden bir dehşetli fırtınanın hüküm ferma olduğu 2 kânunuevvel efrancide hareket emri verildi.  Yukarıda söylendiği veçhile erzaksızlık yüzünden Zavi nehri sahilinde

 O-169_0197-2ALMAN HAYAT BAHRİYESİ LEVHASINDAN

Sayfa: 176

pek büyük bir kıymeti olan beş günlük olan İskender paşanın ikmalini sarf ı mesai etmekte olduğu köprüyü yıktı.  Bu halde ordunun iki nısıfları arasındaki rabıta ve münasebatı külliyen mınkıta olmuş bulunuyordu.  Biraz evvel sakin akan dere şimdi bir tiğyan (taşma) ı müthiş bir müddet zayi edilmiş idi.  Burayı terk ettikten sonra Senaki’yada tevkif olunup bardaktan boşanırcasına düşen yağmurdan tahaffuz (korunma) için çadırlar kurulmağa başlandı.

O-169_0198 ALMAN HAYAT BAHRİYESİ LEVHALARINDAN

     Ertesi sabah tekrar yola düşülmüş idi.  En güç mesele kabarmış olan Tekva nehrini atlamak idi.  herkes sahrada dizlerine kadar sele ve çamura gömülmüştü.  Yavrular öteye beriye koşmağa çalışıyor, asker her tarafta şayanı hayret bir sabır ve metanetle uğraşıyor, toplar her yerde yan üstü yıkılıp kalıyordu.  Çadırlarla mekarih (sıkıntılar) hayvanatının ahvali de pek fena idi.

O-169_0198-2

ALMAN HAYAT BAHRYESİ LEVHALARINDAN

     Şimdi elli yarda kadar vasat peyda etmiş olan nehir üzerine metanetsiz, tehlikeli bir köprü inşasına muvaffakıyet elvere bilmiş idi.  Buna ilaveten iki katına da kabaca yapılmış duba vardı.  Asker tek sıra olarak seylâp ve sakaletin tesiriyle cidden sırat köprüsü gibi sallanan bu köprüyü geçmeğe ve karşı sahile tabur olmağa başladı.  Toplar kemali dikkatle sahile indirilip bin meşakkat ve tehlike içinde dubalara tahmil olundu, lakin ameliyatın usreti (güçlük) ordunun karşı sahile varışının uzun saatler devam edeceğini evham eyleyordu.  Bereket versin biraz aşağıda mürveri

Sayfa: 177

sahil bir geçit keşfi olunduğundan bu veçhile harekât askeriyenin tesrii (hızlandırma) mümkün olabilmiş idi.

     Bu esnada zabitan dürbünlerle uzaktaki tepeler üzerinde bir takım mızrak uçları fark ettiklerinden Umur paşa der akıp keşfiyat için bir miktar Çerkez süvarisi ile birkaç nişancı gönderdi.  Çerkezler birkaç kurşun teatisinden sonra avdet edip görünenlerin keşif için çıkmış Rus ordusuna mensup Hıristiyan Gürcü süvarileri olduğunu ihbar ettiler.  Öğleden biraz evvel umum ordu nehri geçip ilerlemekte bulunmuş idi.  Hava biraz kesib sükûnet eder gibi olduğundan akşama kadar yürünüp bir küçük dereciğin yanında gecelendi.

     Ertesi günü takip olunan yol dizlere kadar çamur idi.  bunun için tarlaların ve ağaçların arasından yürümek icap ediyordu. 

     Her bir mil mesafe, hatta kesir bir saha dâhilinde bir yeni dereye tesadüf olunuyor, geçmek lazım geliyordu.  Bu ise büyük tehirata sebep olmakta idi.  Bu derelerden biri olan Abaza suyu Tekva kadar dehşetli olduğundan şimdi herkes bunların ikisinden de vasi, coşkun olduğu malum bulunan Sikanisikal deresini düşünmekte idi.  Ancak hava iyiye döndüğü zan olunduğundan oraya vasıl zamanına kadar suların geçit verecek derecede çekilecekleri ümit olunuyordu. 

     Ordu Sikanisikalden iki mil mesafede tevkif etmiş ve yine düşman mıntıkasına girmiş olmakla ileriye ve etrafına karakollar azamiyle bir teyakkuz daimi halinde bulunmağa lüzum görülmüş idi.  Bu gün Serdar Ekrem Umur paşa hayvanına rakiben ordunun içinde gezerek ihtimal yarın Ruslar ile kavgaya tutuşulacağını söylüyor, efrat bu suretle vaki olan teşciyete hava hoşkarane <inşallah, inşallah> diye cevap veriyordu.

     Filhakika alınan malümattan düşmanın nehirden iki mil uzaktaki Mihrani’de tevkif ile hazırlanmakta ve tekrar bir muharebeyi umumiye ile tecrübeyi talihi kıyam fikrinde olduğu öğrenilmiş idi.

     Mister Lornes Olifenet hatıratında der ki:

     Biz ise edeceğimiz bu muharebenin neticesinden tamamıyla emin idik.  Bir kere nehri geçince yarın İnfor muzafferiyetimize takdim edecek ve birkaç saat sonra Kutaisi’hih tarafımızdan zaptıyla tatüvic (taç) eyleyecek bir muzafferiyet kazanacağımızı pek ala his ediyor idik.  General Muvariyef tarafından Rus maverayı Kafkas kavl ordusu kumandanlığına tayin edilmiş olan General Tiybutof’uh hayli miktarda asakiri imdadiye ile geldiği onun malumat cümlesinden idi.  Ne olursa olsun seferimizin müntaç muvaffakiyeti ve muzafferiyet olacağından ümit var olarak ileri karakolları mevkiinden ordugâha henüz avdet etmiş idik ki;  Yüzlerimize, hifa ki:  Aynı zamanda bütün ümit ve emellerimiz de iri

Sayfa: 178

yağmur taneleri düşmeğe başladı ve daha fenası bu yağmur bütün gece devam etti.  Menatık ı harreden (ekvator) başka hiçbir yerde bu derece şiddetli ve adeta tufan asa bir yağmur görmemiş idim.  Bu kabil bir çadırın mukavemet edemeyeceği şüphesiz idi.  Nitekim bizim pek muntazam olan çadırımız da bir mukavemet cesuraneden sonra akmağa başladı.  Binaenaleyh, bu ahvali müşküle tahtında uykumuzun son derece hafif olmasına ve sabaha doğru işitilen tufanın sesleri bu tufanın asa yağmurun düşmanı bir baskın hareketi icrasından geri bırakamadığını alim ettiği zaman hemen yataklarımızdan fırlamış olduğumuza taaccüp etmemek lazım gelir.

     Mister Olifenis’in söylediği baskın düşmanın keşif maksadına müsteniden icra eylediği bir hareketten başka bir şey olmadığından birkaç kurşun teatisiyle resideyi hitam oldu.

     Sabah çorbası içildikten sonra miralay Balard iki nişancı taburu alarak bu hareketin icra edildiği cihete doğru ilerlemiş ise de bir şey görülememiş.  Yalnız, ayak izlerinin muayenesinden mütecavizlerin sade süvariden ibaret olduğu anlaşılmıştır.

     Nişancı taburları bu hizmet keşfiyeyi son derece mezahim (zorluk) ve müşkülat ile ifa eylemişlerdi.  Çünkü her dere bir coşkun dere, her dere bir şiddetli nehir haline gelmiş olduğundan piyade için bunları mürver etmek pek müşkül idi. 

     Civarımızdaki ve uzaklardaki arazinin kısmı azamisi şimdi su altında bulunuyor idi.  Her tarafı kaplayan bu derelerin ne derece süratle kabardığına dair bir fikir hâsıl etmek için söyleyelim ki, nişancıların kararğahını serdar Ekremin çadırından ayıran ve bir gün evvel beygirlerin dizlerine çıkamayan ufak derecik şimdi ne insanlara, ne de hayvanlara geçit vermiyordu.

     Ertesi gün İskender paşa nehrin yukarı sahilini ve miralay Balard ile miralay Smith aşağı kısmını keşif için muhalif cihetlere doğru hareket ettiler.  Lakin nehrin manzarası insana hiç ümit ve emniyet vermiyordu.  En dar mahallinin lâakal iki yüz yarda vasatında olduğu görülürdü.  Şedit cereyana nazaran köprü kurmak gibi ameliyatın da hiçbir suretle kabil olmayacağı aşikârdı.  Seylâp büyük bir şiddet ve tehevvürayla (öfke) cesim kütükleri, dalları, çalıları önünde yuvarlayarak sürüklüyor, götürüyordu.  Bununla beraber İskender paşa katı ümit etmekten içtinap ile altı yedi mil kadar sahili takipte ısrar ettiyse de yine bir geçit bulamamıştı.  Bu esnada ara sıra karşı sahilde düşman süvarilerinin ve nöbetçilerinin tüfekleri görünürdü.  Yerliler, nehrin yağmursuz havalarda geçit veren bazı noktalarını arai ettilerse de bu zaman buralardan mürvere teşebbüsün cinnetten başka bir şey olmadığını da söylüyorlardı. 

     Hal bu ki, ordu bir defa karşı sahile geçebilse iki saat zarfında Kutaisi mevki muhammine dâhil olabilirdi.

Sayfa: 179

     Bilâ fasıla yağan yağmur ordugahı pek fena bir hale getirmiş idi.  İşgal ettiğimiz sahra baştan başa su ile mestur olduğundan çadırların içi birer göl halinde idi.

     Mister Lorenis-Olifenet yazıyor:  Miralay Balard’ın yaveri olan Umur bey yakınımızda olan çadırına bizi çağırarak güle güle bir manzara gösterdi ki:  Biz de bu kadar meşak ve sıkıntı içinde gülmeğe mecbur olduk.  Umur beyin çadırı bir göl halini almış ve bir köyden satın almış olduğu iki ördek de bu gölün suları üzerinde kemali süratle yüzmekte bulunmuştu.  Umur bey bizimle konuşurken elindeki peksimet parçalarını bunlara atıyor idi.

     Bütün ordu efrat, zabitan ve kumandanlar hep beraber adeta çamur içinde yatmakta idiler.  Bundan başka erzak da her an azalıyordu.  Büsbütün açıkta, şedait havaiye ye maruz kalmış olan beygirler git gide fena bir hale geliyorlardı.  Yalnız hayvanat değil, insanlar da böyle olup etraftaki köylerden parasıyla erzak almakta mümkün değildi.  Köylüler Osmanlı ordusuna manevi bir udavet (düşmanlık) den fariğ (vazgeçmek) olmuyor, ne istenilse Rusların giderken beraber alıp götürmüş olduklarını söylüyorlardı.

     Nişancı taburları bilâ fasıla çalışmakta idi.

     Mister Lorenis-Olifenet bu bahadırlar için diyor ki:  Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar metin, sabır ve cesur bir asker olduğuna inanamam.  Yürüyüşlerde bu taburlar daima ileride ateşin gözünde, keşfiyatında istihdam olunmakta idiler.  Ordu işte bu hal ve müşkülat içinde çaresiz kalmış idi ki:   Kanunuevvel efrancinin sekizinci günü de havanın tebdil ve yağmurun tevkif etmediği, mevsimi şitanın (kış) bütün şiddetiyle geldiği görülerek geriye hareket emri verildi. 

     Filhakika evinde bulunan mevani (engeller) azimenin gayri kabili iktiham (göğüs germe) olduğu herkesçe malum ise de yine bu emir bütün zabitan ve efrat tarafından gayet azim bir keder ve yeis ile telakki edilmiş idi.  Bu ana kadar bunca muhalike (tehlike), metaibe (meşakkat) rağmen ilerlemiş, düşmanına kendisinin tamamıyla faik bulunduğuna kanaat etmiş olan bu Osmanlı ordusu için, nihayet düşman ile bir daha çarpışmak ve muzafferane Kutaisi’ye dahil olmak ümit ve maksadını külliyen terk ederek uzun, ızdırapengiz bir avdete başlamak cidden tahammül fersa bir musibet demekti.  Bununla beraber yayılacak başka bir tedbir kalmadığını da herkes pek ala biliyordu.

     Ordunun arkasındaki nehirlerde mütemadi yağmurlarla pek ziyade yükselerek Dzveri’deki depolarla olan hat muvasalayı külliyen katı etmiş idi.  Mevcut erzakın miktarı mahdut ve muayyen olup bunun da askeri avdet esnasında ancak idare edebileceği hesap edilmişti.  Filhakika nişancılar ile bazı alayların bir iki günlük fazla erzakı mevcut ise de bunun da hiç ehemmiyeti

Sayfa: 180

yok idi.  Zaten ordunun Dzvari’de on beş gün tevkifi depo tesisi için idi.  Çünkü uzak yerlerden erzak nakil edecek kadar elde mekkare hayvanatı yoktu. 

     Dzvari’de bu kadar vasi mikyasta, binaenaleyh tesisi o derece uzun müddete ihtiyaç gösterecek depolar tesisine lüzumu hakiki var mı idi?  veyahut ordu hareket umumiyeti bundan daha seri olarak idare olunamaz mi idi?  Buralarını doğruca tahmin şimdi mümkün değildir.  Lakin şurası muhakkaktır ki, ordu malik olduğu vesaiti nakliyenin üç misline malik olaydı bundan daha on beş gün evvel Kutaisi’de bulunacak idi. 

     Ricata hakikaten kimse razı değildi.  Hatta asker ricattan ise her an fazlalaşan bu sular ve çamurlar içinde mahvolmağı tercih edeceklerini söylüyorlardı.  Bil tabii bu mümkünsüz idi.  Diğer cihetten biraz daha fazla sebat için tahriki havahoş eyleyen asıl maddede Redvet kale’de yatan mavnaların erzak dolu olarak Rioni nehrini çıkmağa hazır bulunması ve bir kere Sekaniskal nehri geçilebilse Rusların mağlup edilecekleri muhakkak olduktan başka ordunun nakliyat sayesinde erzak ve levazımını doğrudan doğruya üss-ül-harekattan almağa mukadder olacağı idi. 

     Lorenis-Olifenet’in hatıratından;  Çadırlar toplandı, nişancı taburları demdar (ordunun arkadan gelen birlikleri) fırkasını teşkil etmekte olduklarından bütün ordu yürüyüş nizamına geçip yola düşünceye kadar nişancılar dizlerine kadar vasıl olan çamur batak içinde ve elan görülmemiş bir şiddetle berdevam eden yağmur ve fırtınanın altında beklemeğe mecbur oldular.  Bu esnada Kars kalesinin nihayet Ruslar tarafından elde edildiği haber keder bahşası da orduya vasıl olmuştu.

     Ricatlar esnasında demdar fırkasının kazandığı şeref hakikaten büyük olursa da bu vazifenin müşkülat ve mehalik (tehlikeli) azimesi de malumdur.  Kahraman nişancı taburu her sabah cümleden evvel silah başına koşuyor ve her gece herkezden sonra istirahat için çamurlu, batak çadırlarına girebiliyordu.  Göçün tariki de daha ileriden giden yirmi beş bin kişilik bir kuvvetin ayak izleri büsbütün batak bir hale getirmiş bulunuyordu.

     Bu halde saatte ancak bir iki mil kat olunabiliyordu.  Her dört beş adımda bir tevkif edilmek lazım geliyor, bu müşkülat da başlıca topların yüzünden vuku buluyordu.

     Nihayet Abasa suyuna muvasalat olunup kısmen su ile mestur bir sahrada ordugah kuruldu.  İskender paşa ve sair büyük zabitan bu metaib (yorgunluk) ve mevani (engeller) azime içinde bile intizamı muhafazaya son derece sırf gayret ve mesai etmekte idiler.  Çünkü intizamın en ziyade lazım olduğu zaman, hususiyle bu derece taab engiz (yorgunluk)

Sayfa: 181

ve gayri müsait ahval tahtında vukua gelen ricatlar esnası olduğu malumdur.

     Ordu bu son karargahta iken İskender paşanın yaveri harbi Mehmet Ali Efendi maiyetine iki bölük nişancı alarak keşif için azimet etmişti.  Biraz sonra işitilen silah sesleri bu küçük fırkanın düşmana tesadüf ettiğini ve imdada ihtiyacı bulunduğunu ilam ediyordu.  Der akıp dört nişancı bölüğü silah başına alındı.

     Mister Lornis-Olifenet’in hatıratından:  Miralay Balard ile beraber Mehmet Ali efendiye imdat için beygirlerimizi hazırlar iken sahraya bakınca iki süvari gördüm.  Bunlardan önde olanı gerek tezyinat ve gerek cinsçe cidden müstesna bir Arap beygirine binmiş idi ve elbisesi de Arap elbisesini andırmakta olan bu süvari tüfeğini başının üzerinde çevirerek yıldırım gibi bir süratle silah seslerinin geldiği tarafa doğru şitab (acele) ediyordu.  Kezalik tüfeğini sarığı üzerinde mağrip (batı-Tunus, Cezayir) usulü çevirerek arkasından takip eden diğer bir zenci süvari olup ihtimal hayvanı o derece olmadığından refikinden geri kalmamak için uğraşıyordu.  Üç dört tane gayet nadir cinsten acem tazıları da beygirlerin etrafında koşarak bu heyeti muhacemenin (saldırı) romanlara yakışır heybet ve letafetine itimam etmekte idiler.

     Ben sefer esnasında bu adamları bir defa bile görmemiş olduğumdan hikayelerdeki eşhası fevkalade gibi zuhur nagehanileri (ani olay) pek ziyade taaccübüme(şaşkınlık) mucip olmuş idi.

     Dört nişancı bölüğü almış olan miralay Balard ile mehil müsademeye yetişince askeri biraz geriye saklayarak cereyan ahvali anlayabilmek üzere ilerledik.  Mehmet Ali efendinin yüz elli kişiden ibaret olan nişancıları ağır, ağır beş yüz kişilik bir Kazak-Gürcü müfrezesi önünde ricat ediyordu.  Düşman pek şedit surette ateş etmekte idi.  Ancak pek âla tanıdığı nişancılara yaklaşmaktan ihtiraz (sakınma) ettiklerinden iras (verme) hasar eyleyemiyordu.  Küçük fırkamızın kurşunları mahirane kullanılan tüfeklerden çıktığı için oldukça tesir gösteriyordu.  Burada biraz evvel sahrada gördüğüm Arap süvarisi ile zenci hizmetçisinin pek mehalik (tehlikeli) bir nokta tutmuş olduklarını müşahede ettim.  Bu iki garip süvari nişancıların ateş hattından dahi dışarıya çıkıp düşmana beş on yardaya kadar yaklaşmışlar ve iki taraf ateşinin de o mıntıkada temerküz ettiğine zerre kadar ehemmiyet vermeyip son derece çevik, seri hareket ile tüfeklerini lakaydi doldurarak ateş etmekte bulunmuşlardı.  Miralay Balard görür görmez düşmanı tertip ettiği pusuya düşürebilmek ümidiyle süratle ricat emrini verdi.  Bu esnada Ruslar da şüphesiz bir ihata (kuşatma) hareketi yapabilmek fikriyle hattı

Sayfa: 182

ricatımıza bir müfreze göndermişlerdi.  Lakin nişancıların mukavemet bahadıranesi bunları takriben bir düzüne kadar maktul verdirerek firara icbar eyledi.  Osmanlılarda zayiat yok idi. 

     çok garip değil midir ki, Rusların sonradan okuduğum resmi raporları bu küçük müsademeyi bir muzafferiyet gibi göstermiş, güya pek çok zayiat vermiş olduğumuzu kumandanları bildirmiştir.

     Ordugaha gelir gelmez ilk işim böyle ateşi harbin en mehalik noktasına sokulan ve şimdi şetaret ve süratle karargaha avdet etmekte olan Arap süvarisi hakkında istihsali malumat etmek oldu.  Meğer bu şecii zat vatanı olan Cezayir’i Fransız ordularına karşı yirmi beş otuz sene müdafaa eden kahraman şehir şeyh Abdülkadır’in muavini ve refik cihadı Ebu Musi imiş.  Bu zat Cezayir’in zaptından sonra İstanbul’a gelerek Osmanlı ordusunda bin başı rütbesini ihraz etmiş ve Afrika’da alıştığı tehlikeli ve macera engiz muharebat alemine müştak bulunduğu cihetle bu defa gönüllü olarak Umur paşa ordusuna iltihak eylemiş.

     Bu vakanın ertesi günü ordu hareketinde devam etti.  Nişancılar yine Abasa suyu geçidini muhafaza etmek vazifeyi meşgalesiyle muzif olduklarından ordunun ancak hepsi mürver ettikten sonra karşı sahile geçtiler.  Bu esnada geçen günün emirar olunduğu sahrada birkaç Kazak süvarisi görülmekte idi.  nişancılar bunları görünce etrafındaki çalılar arasına yatarak pusular tertip etmiş iseler de Ruslar aldıkları derslerden mütenebbih (uyanık)  bulunduklarından ancak bir kere kurşun menziline sokuldular. 

     Bu günkü yürüyüş dünkünden daha güç oldu.  Bir çok hayvanat telef olup yollarda kalıyorlardı.  Efradın ekserisi de yağmur altında ve yorgunluk içinde bitap olduklarından bin gayret ve meşakkat ile yürümekte idiler.  Yağmur elan devam ediyor, Takva suyu her zamankinden şedit ve coşkun akıyordu.  Ancak gösterilen fevkalade gayretler sayesinde bu belalı geçitte mürver olunup karşı yakada gecelemek nasip olabildi.  Gece esnasında birkaç silah sesi işitilmiş demadar fırkasından bir nöbetçi vurulmuştu. 

     Memleketin ahalisi Hıristiyan olduklarından gerek erzak ve gerek rehberlik hususatında düşmana daima fevk al hadd (haddinden fazla) muavenet göstermekte idiler. 

     Ertesi sabah biraz ilerideki köyün sokaklarında bizim Çerkezler ile Gürcü taburu arasında küçük bir müsademe vaki olup her iki taraftan birer kişi vuruldu.  Gürcüler kendilerine doğru ilerlemekte olan nişancı taburunu görünce süratle çekildiler.  Nihayet ordu bin müşkülat içinde, ancak düşman tarafından dahi tarize cesaret olunamaksızın Koloni’ye muvasalatı mümkün oldu.

Sayfa: 183

     Kanunuevvel efranci vasatında dahi Kurga’da bulunur idik.  Filhakika buradan Redvet kaleye olan mesafe ancak on dört milden ibaret ise de elan devam eden yağmurlar sebebi ile gayri kabil mürver bir hale gelmiş idi.  Bereket versin ki;  Kavi nehri vasıtasıyla ordunun erzakı buraya kadar gelebiliyordu.  Şurası da unutulmamalıdır ki;  Soğuk ve açlık orduda hükmünü pek müthiş surette icra etmiş, nüfusça dahi bir hayli zayiat vukua gelmişti.  Kurgaya takrib edildiği zaman ecnebiler Osmanlıların mukavemet ve tahammülüne hayret etmekle beraber kendilerinin meşak seferiyenin bu derecesine mukavemete gayri muktedir olduklarını his ve itiraf ile orduyu bırakıp birer, birer Redvet kaleye sıvışmışlar idi.  Miralay Saimon Miralay Kadil ve daha bir takım Miralaylar ve yüzbaşılar bu cümleden idiler.  Osmanlı ordusu ile ecnebi olarak yalnız miralay Balard kalmıştı.  Bu genç ve cesur zabit Silistrede Osmanlılarla mahsur kalıp Osmanlı efradı askeriyesinin cesaret ve şecaatlerine hayran kalmış ve o zamandan beri nişancı taburu kumandanlığını deruhte ederek her türlü eyyamı mesaib (felaket) ve meşakkatte, edvar şeref ve muzafferiyette bahadır maiyetini, Osmanlı sancağını terk etmemişti. 

     Bu esnada düşman tembel bulunmuyordu.  Osmanlı ordusunu hareketinden alıkoymak mümkün olmadığı anlaşılınca Gürcistan prensi Garagovar maiyetinde beş altı yüz Gürcü askeri olduğu halde Zugdidi’ye hırıstiyaniyesini itaat etmezlerse katl am (toplu katliam) ve hanelerini ihrak eyleyeceğini söyleyerek kendi fırkasına ilhak etti.  Bir gece yarısında burada hastalandıkları için terk edilmiş olan yüz seksen kişiden ibaret bir Osmanlı müfrezesinin ikametgahını bastı.  Düşman bu hareketi namerdanesi duyulmadan evvel üç dört nefer talep ve otuz iki neferi de yataklarında esir etmeğe muvaffak olmuş ise de müfrezenin diğer kısmı hemen büyük bir haneye tahaffuz (saklanma) ederek kendilerini müdafaaya başladılar.  Hatta biraz sonra bunun ile de iktifa etmeyip kahramanlara yakışır bir azim ile altı yedi misilleri olan muhasırların üzerine hücum edip altmış beş kişi telef ettiler.  Bu telefat içinde yalnız sekiz tane kendi şecaatine köyünün Gürcü beyi dahil idi.  Prens Garagovar bu cesur askeri sığındıkları mahalden çıkarmak mümkün olamayacağını anlayınca kendisine isyan ederek Osmanlı ordusuyla teşriki harekat etmiş olan yerli reisadan birini teeddüb (edep) için Zugdididen hareket ve gayet sarp bir tepedeki kalesine avdet eyledi. 

     Bu vaka Serdar Ekrem Umur paşaya malum olunca İskender paşa hasta ve muhasarada kalan askeri kurtarmağa memur olmuş idi.  Bu gayur kumandan düşmanın birkaç mil ileride bulunduğunu anlayınca bir alay süvari ve miralay

Sayfa: 184

Balard kumandasında bir nişancı taburu alarak ilerledi.  Nişancıları pusuya koyup süvarisi ile prens Garagovarın üzerine yürüdü.  Prens cenapları ise hücuma ilerleyen fırkanın azlığını görünce hücum etti.  İskender paşa süvarisiyle hücum önünde ricat ederek düşmanı pusu mevkiine getirince nişancılar bir sürat ve maharet fevkalade ile ateşe başlayıp tüfeklerinden çıkan minih kurşunları pek az müddet zarfında yüzlerce telefata sebep oldu.

     Prens perişan bir halde firar ederken İskender paşa da Zugdidiye yürüdü.  Oradaki küçük lakin kahraman Osmanlı müfrezesini tahlis ederek bu senenin harekatı harbiyesine fasıl verildi.

     Umur paşanın Kars kalesini kurtarmak üzere icra ettiği maverayı Kafkas seferine ait dest-res (erişmek) olduğumuz malumat bundan ibarettir.  Meseleyi daha muayyen hudut ile izah edecek bir takım vesaiki resmiye dahi bulunabilmek mümkün olmakla beraber bu kadar mühim bir seferin şuunatını gözle gördüğü gibi yazan mister Olifenet gibi bir meşhur muharririn verdiği şu malumatta kıymeti hakikiyeyi haiz ve seferin neden mintaç muvaffakıyet olamadığını ve Karsın sebebi sukutunu pek vazıh surette natıkadır.

Ali Rıza Seyfi

Sayfa: 185

S  O   N

HÜSEYİN VELİ EFENDİ

GEÇEN NÜSHADAN MABAD

ŞAHABETTİN SÜLEYMAN

SEVK üL CEYŞ

Yirmi yedinci nüshadan mabad

(strateji)

Mehmet Ali

DÜNYADA

GEÇEN SENE NELER OLDU

Haziran.1327

     1327 senesinin bu sıcak semalı dört haftası, ahvali siyasiye ve umumiye üzerinde kemali hararetle derç şuûn (olaylar) hadisat eyledi.  Zan olunur ki mevsim seyfin bu ilk günü tabiatındaki neş ü nemayı, sahayı siyasette de, fakat kendine has tezahürlerle tatbik etti.

     1.Haziran – bu gün Üsküdar’da, çarşı boyunda epeyce mühim bir harik zuhur ederek hasar azimeye mucip oldu.

     SS – isyanın refi kuvveyi karibeye geldiği şayiaları devran etti.

     SS – Kosova vilayetinin merkezi olan Üsküp şehrinde şerefi celil cenabı padişahîye azim ve umumi şenlikler icra edildi.

     2.Haziran – zatı ukdes hazreti padişahı Priştineye muvasalat eyledi.  Üsküp istasyonundan Priştine’ye kadar her yerde kemali hararet ve sadakatle teşyii olunduktan sonra 160 bin Arnavut tarafından istikbal olundu. 

     3.Haziran – tarihi bir gün.  Bir ruzi firuz u (talihli gün) milli…  Zatı hazret şehriyarı Kosova sahrasında.  Ceddi emced (onur) hümayunları cennetmekân sultan Murad hüdavendiğarın türbeyi Şerifelerini ziyaret ettiler.  Cuma namazını bu sahrayı bi nihaye hüdavendiğarda eda ettiler.  İki yüz binden fazla tebaayı sadıkayı şahaneleri bu namaza iştirak eylediler.  O lüzumanın sadrazamı hatta nam namı i hazreti hilafetpenahiye mufassal bir nutuk beliğ pederane irad ettiler.  Bade ifazıl (bilgili) ulemayı islamiyeden ve ayanı azayı keramenden (layık) Manastırlı İsmail Hakkı efendi hazretleri zemin ve zamana muvafık ve nasret i (yardım) Osmaniye’yi müstedi (davacı), beliğ ve muhteşem bir dua okudular.  Yüz binlerce kahraman, ortalarında mukaddes halifeyi Zişan ve şehriyar celil i elşan olduğu halde cenabı hakka el açıp yek-ruh ve yek-zeban (ağız birliği) olarak âmin huvan (okuyan) oldular.  Arnavutluk vukuu zailesiyle esbabı saireden mahkûm olanlar için bir affı umumi ilan buyuruldu.  Bu suretle sevgili padişahımızın kalbi şefiki ve ruh rakik hümayunlarında münceli (parlayan) asar lütuf tabii perveri bir daha zahir oldu ve âlemi dil şad ve dilsir (gözü tok) eyledi.

     Bade Ayısı Bulatin namı şahsı meşhur huzur hümayunda lütfen şeref mesule nail olarak cebin (korkak) sadakat ve ubüdiyyetini (kölelik) haki pay meali ihtivayı padişahîye ye sürerek teyidi sadakat eyledi.

     4.Haziran – Bayazıt ta (Rusya hududu civarında) Osmanlı ve Rus askerleri arasında hududu geçmek isteyen beş Kazak askerinden dolayı bir müsademe vuku bularak tarafından 6 mecruh ve maktul vuku buldu.

SS – İtalya namındaki hükümetin Karadağ halkına ve henüz mehil mezkurede bulunan asi milislere silah ve mühimmat tevzii etmekte olduğu haberleri geldi.

     5.Haziran – İtalya matbuatı Karadağ ve Malisur meselelerinde kendi hissesine isabet eden istinadat mevsukayı tevil ve tekzip etmeğe lüzum görmeksizin Trablus hakkıdaki ameli mahfuza ve maktumelerini yavaş yavaş daha doğrusu açıktan açığa neşir etmeğe başladı.

Sayfa: 97

     6.Haziran – Malisur asileri af umumiyi kabulden istinkâf ederek isyanda devam ettiler. 

     SS – Selanik’te şeref padişahîye azim ve muhteşem şenlikler icra olundu.

     7.Haziran – Girit’e tayin ve izam olunacak kadı meselesinden dolayı gerek Giritliler ve gerekse Yunanistan la ihtilaf zuhur etti.  

     8 / 9.Haziran – Zatı hazret padişahî Manastıra..  Tarihi şenlikler…  Umumi iyd ve sürur (bayram ve kötülükler)…  Mücahideyi hürriyet kahramanlarından Niyazi ve Eyüp Sabri Beyler ile refikayı muhteremesi tarafından mukaddema ilan ve istirdad (ret) meşrutiyet avanında Manastırda vukua gelen ahval Huda pesendaneyi ihya eder bir surette büyük ve mutantan bir resmigeçit icra edildi.

     SS – Karadağ ile muharebe şayiaları deveran etti. 

     10 / 11.Haziran – Tranovada Bulgar meclisi kebiri milliyesi ukud (akitler) ictima etti.

     12.Haziran – Manastırda 116 Bulgar mahkûmun siyasiyesi muzahir af âli buyuruldu. 

     SS – Bulgaristan kralı Ferdinand Tranovaya gitti.

     SS – Malisur asileri meyanında Rus ve İtalyan gönüllülerinin mevcudiyeti hakkındaki şayialar teyid etti. 

      SS – İngiltere kralı beşinci George hazretlerinin resmi tetvici merasimi icra olundu. 

     13.Haziran – zatı akdes hazreti hilafetpenahi Rumeli’ye şerf vuku bulan seyahat hümayunlarından avdet buyurdular.  Mukaddema vuku bulan merasim mutantanayi teşyiye daha şaşaadar ve daha fevkalade bir surette muludat şehriyarilerinde de vuku buldu.  Onun bütün İstanbul asırlardan beri hasret kaldığı milli bir iyd saadetin enfes menfuratıyla taşdı.  Coştu.  Kabardı.

     14.Haziran – Londra’da bulunan veliaht saltanat seniye Yusuf İzzetin efendi hazretlerinin şeref necabet penahilerine mükellef bir ziyafet keşide olundu. 

     15.Haziran – Malisurların arzı inkiyad edecekleri şayeleri duran etti.

     SS – Rumeli’nin muhtelif mahallerinde şiddetli fırtınalar zuhur etti.

     16.Haziran – veliaht saltanatı seniyye devletli necabetli Yusuf İzzettin efendi hazretleri Londra’dan Paris’e azimet eylediler.

     SS – Sadr esbak (evvelki sadrazam) Hüseyin Hilmi paşa Yusuf İzzettin efendi hazretlerini istikbal için Roma ya azimet etti. 

     17.Haziran – Karadağ kralı Nikita zatı akdes hazret padişahıya bir name arz ve takdim eyleyerek kendisinin ve hükümetin hissiyat ı samimiyeyi mahal arz eyledi.

     SS – İşkodra harekâtı askeriyesini idare eden Şevket Turgut paşaya karşı teşebbüs olunan suikast cürümünden dolayı maznunen bir Malisur tevkif edildi. 

     18.Haziran – Müntefekte müessif bir vakayı isyaniye zuhur etti.

     SS – Almanya Agadire bir sefineyi harbiye gönderdi.  Bu Fransa muhafil i siyasiyesinde bir heyecanı mühim tevlid etti.

     19.Haziran – Şahrah gazetesi tahaddüş i ezhan (üzüntü)  meselesinden dolayı tatil olundu.

     20.Haziran – Şevket Turgut paşa Malisurlara hitaben bir beyanname neşir etti.

     21/22/23.Haziran – Karadağ ordusunu seferber hale vazi etmekte olduğu şayiaları üzerine Balkanda umumi bir heyecan tevlid etti.

Sayfa: 98

     SS – İsmail Kemal beyin Çetine ye azimet edip asi malisurlarla mülakat ettiği şayiaları meydan aldı.

     SS – Çetine de Karadağ kralının vermiş olduğu ziyafette İsmail Kemal Bey ve sefirimiz de meduvven (çağırılarak) hazır bulundular.

     SS – Karadağ hükümeti bazı şerait ve tezvirat altında malisurların vatanlarına avdet etmelerini işkâl etti.

     SS – hassaten Osmanlı vicdanlarını ezen bir takım içtimaiyat ve müzakerat müessifi maluma neticesinde malisurluların on iki maddeyi havi malum ve mahud mahturelerinin vürudu.

     SS – İsyan devam ediyordu.  İşkodra Katolik piskoposu Karadağ’a firar eden malisurlulara icrayı nesaih eylemek üzere Çetine ye azimet etti.

     26.Haziran – Şirazede müthiş bir ihtilal irtica akarına zuhur etti.

     SS – Kirman şah da ihtilalciler hükümet konağını tahrip ettiler.

     SS – Karadağ Podguriçe ordusunu seferber hale vazi etti. 

     26/27.Haziran – Çarşamba gecesi Makri köyünde Hovan sokağında divan umumiye mah amme mediri Zeki bey ruverver kurşunuyla katl ve telef edildi.

     29/30.Haziran – Gerek tahkikat ı resmiye, gerek Çetine de Osmanlı sefaretinin tahrirat ı resmiye ve münteşiresi artık Kemal beyin malisurlar meselesinde zimmedhal olduğu resmen tahakkuk etti.  Mehaza burada ne fazla bir şey söylemeyerek tarihin desti teeddübüne terk olundu.

Sayfa: 99

ŞEVKETLİ DONANMAMIZIN ALAYI ŞAN VE ŞEVKETİ İÇİN OSMANLILIK HAMİYETİNE İSTİNADEN AÇILAN İANEYİ MİLLİYE YE CEMİYETİMİZİN BİDAYET TESİSİ OLAN Fİ 6.TEMMUZ.1325 (19.TEMMUZ.1909) TARİHİNDEN İTİBAREN HAMİYYET PERVERAN AHALİMİZ TARAFINDAN İHDA EDİLEN MEBLAĞI NATIK LİSTE:

 

S  O  N 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.