DONANMA MECMUASI 55 10.Agustos.1914

DONANMA MECMUASI 55

                 0486_0007-55_Page_02-2 0486_0007-55_Page_01      

                        55           pazartesi Ramazan 18

                                                        Temmuz 28                         DONANMA

Donanma cemiyetinin haftalık gazetesidir.

Bahası 40 paradır

                     Matbua Hayrettin ve şürekâsı

0486_0007-55_Page_02-3 18.Ramazan.1332   28.Temmuz.1330   10.Ağustos.1914

YAPIŞTIRMALARIMIZ

0486_0007-55_Page_02

BİR PARALIK                                                                                    ON PARALIK

     Yukarıya iki türlüsünün resmini bastığımız yapıştırmalar “1” paralık (eflatun) “2” paralık (lacivert) “5” paralık (yeşil) “10” paralık (kahverengi) “40” paralık (kiremidi)  olmak üzere nevidir.  Bu yapıştırmalar her suretle istimal olunabilir.  Mesela teati olunan mektuplarda alelumum ticarethanelerde – ki ticarethaneleri müşteriler mecbur kılacaktır.

Bir elbiseci dükkânından bir kat elbise aldığınız vakit tabii bir paket yapılacaktır.  Bu paketin üzerine alınan elbisenin kıymetine göre kırk paralık birkaç pul yapıştırtabilirsiniz.  Mağaza sahibi yapıştırmak istemezse yapıştıran diğer mağazaya gidersiniz.

Tuhafiyeciye, kunduracıya, bakkala, gazinocuya varıncaya kadar kullanmaya mecbur edilebilecek.   Bilumum tüccar ve esnaf sevki hamiyetle ihbar ve ihtara hacet kalmaksızın bu pulları seve seve istimal edeceklerdir.   Mevkii tatbike konulduğu zaman ayrıca izahat verilecektir.

****************************************************************

     ABONELERİMİZE:  bazı zevat tarafından abone kayıt olunmak için diğer seneler abone fiyatı olan otuz kuruş gönderiliyor, hâlbuki o vakit mecmua aylık olarak intişar ediyordu.  Şimdi ise haftalık olarak neşir edilmekte olduğundan – şimdiye kadar emsali görülmemiş bir ucuzlukla – senelik abone bedeli kırk kuruştur.   Binaenaleyh noksan olarak vuku bulan irsalâtın itmamı rica olunur.

*****************************************

     MİLLET TİYATROSU:  Cemiyetimizin Şehzade başındaki millet tiyatrosunu tahtı himayesine almış ve tiyatro cemiyet muhtereme edebiyesinin nezareti altında olarak muktedir bir heyeti temsiliye ye mühim ve ciddi piyesleri vazi-i sahne ettirmekte bulunmuştur.   Mateessüf tiyatro namına teessüs etmiş rezalet hanelerden halkı kurtarmak ve bu memleketin de bir sahneyi edebi olduğunu herkese göstermek için elden geldiği kadar çalışılıyor.

Marifet iltifata tabidir.          Müşterisiz meta zayidir.

0486_0007-55_Page_05Terakkiyat muhibbanı bahriyeden:   Bu gün için dehşetli vakalara hazırlanan dretnotlardan.

Köylüyle Konuşma

Yiğit, irsalen yürekli kardeş; sana bu gün söyleyeceğim söz, canını sıkacak ama olanları her halde duymalısın.

Dişimizden, tırnağımızdan attırıp, biriktirip verdiğimiz paralarla alınan Sultan Osman, Reşadiye yılmazlarını haksız yere İngilizler zapt ettiler. Utanmadılar, sıkılmadılar.

Fedakâr köylü kardeş; sen Allahını Peygamberini bilir ve iman edersin Allah bu kahpeliği onların yanında bırakmaz.

Sen çok kahır gördün çok kahpelerle uğraştın lakin dinin için vatanın için hiçbir şeyini esirgemedin canını verdin, malını evladını verdin, verdin, verdin, verdin.

Senin damarlarındaki Müslüman kanı, Türk kanı kurumadıkça sen daha neler ne yiğitlikler göstereceksin. Senden çaldıkları iki yılmaz yerine beşini koyacaksın. Seni ezmek, senin kanını içmek isteyenler görecekler ki müslümanın yapacağı şeyler geri kalmaz! Müslümanın göreceği daha çok işler var.

Ah dini bütün Müslüman; göreceğimiz epey işler var biz böyle iki yılmazımızı; çaldılar diye duracak mıyız? Hayır, kardeş şimdiden sonra çalışmamızı bir kat daha arttıracağız.

Dinimizi vatanımızı kurtarmak için bir şeyimizi esirgemeyeceğiz meyûs (ümitsiz) olmayacağız ağlamayacağız yiğitlerin şanına ne düşerse onu yapacağız, kahpelerin bir daha yüzlerine bakmayacağız. İnşallah kendi işlerimizi kendimiz göreceğiz.

Cenab-ı Allah yardımcımız olsun.

Donanma

tercüme:  Birsen Sezgin

MUHTEREM MİLLETE

     İstikbaline hazırlanırken hiçbir vicdan ve kanun ve mantıken kabul edemeyeceği bir surette İngilizler tarafından bedeli tediye edilmek üzere <sevgili Sultan Osman ile Reşadiye>mizin gasb ve müsaderesi cemiyetimiz için fevkalade badi-i (sebep olan) teessür ve teessüf olmuştur.  Yalnız bir şey bizi müteselli edebilir ki o da vatan ve millet payidar oldukça bu azim zıyaın telafisi, büyük fedakârlığımızın azim ve sebatı sayesinde birkaç Sultan Osman tedariki taht-ı imkânda bulunduğuna kanaatimizin, imanımızın kefil ve vasık (güven) olmasıdır.  Her zaman dostluğumuzdan istifade eden İngiliz hükümeti bu hareketiyle yalnız Osmanlıları değil bütün âlemi islamı dilgir (kırgın) etmiş olduğuna şüphe yoktur.  Bu iğbirâr (kırgınlık) ve infialin İngiltere için teessürden hali kalmasına ihtimal verilemez.  Böyle büyük felaketler milletler için en büyük dersi intibah (uyanış) ve ibrettirler.  Vazifemiz, fedakârlığımızı, azmimizi bir kat daha artırmaktır.  Yaşasın millet, yaşasın vatan, yaşasın âlemi İslam.

Donanma cemiyeti.

******************************************************

 0486_0007-55_Page_06

Terakkiyat mühibbe-i bahriyeden: Yeni ve müthiş vakaya hazırlanan zırhlılar, zırhlı kruvazörler.

Devletlerin Kuvây-yi Bahriyesi

Avusturya Donanması

Avusturya donanmasının büyük harb sefinesi olarak mecmû (toplam) (157.600) ton hacminde 14 adet zırhlı vardır. Bunlar miyânında (20.300) ton hacminde 4 adet dretnot sisteminde zırhlı bulunmaktadır. Maa-hazâ (Bununla birlikte) bu zırhlılardan el yevm (SMS Tegetthoff-1912) ve (SMS Viribus Unitis – 1911) dretnotlarının inşaları hitam bulmuştur. Diğer ikisinden (SMS Szent István – 1914) namında olanı kızak üstündedir. (SMS Prinz Eugen – 1912) namındaki dördüncüsü ise henüz dest-gâh (tezgâh) inşaata vaz’ olunmamıştır. Bu zırhlıların sürati saatte 20 mildir. Yalnız (SMS Viribus Unitis) zırhlısı (20,8)  mil kat etmektedir. Her bir dretnotda 12 adet  (30,5) santimlik 12 adet 15 santimlik 18 adet 7 santimlik ve 2 adet 4,7 santimlik top vardır. Bundan mâ-adâ (başka) zırhlılar ikişer adet makineli tüfek ve dörder adet torpido muhribi ile teslîh (silahlandırma) edilecektir. Dretnotlar 900 ila 2.000 tona kömür istîâb (alabilecek) edebilecek ve makineleri 25.000 beygir kuvvetinde olacaktır. Her bir zırhlının dolu 160, arzı (eni) 27,3 ve su kesiminden aşağı 8,6 metredir. Mürettebatı ise 988 kişiden ibaret olacaktır. Diğer on zırhlıdan üçü 14.500 tona hacminde (Çerini), (Aveçeki) ve (Arşidük Franz Ferdinand), üçü (10.600) ton hacminde (Arşidük Ferdinand Max – 1905), (Arşidük Frederick – 1904) ve (Arşidük Karl – 1903), üçü (8.300) ton hacminde (SMS Babenberg – 1902), (SMS Árpád – 1901) ve (Habsburgh – 1900) ve üçü de 5.600 ton hacminde (SMS Wien), (SMS Budapest) ve (SMS Monarch) zırhlılarıdır. (14.500) ton hacminde olan zırhlıların süratleri saatte (20,3), (20,5), (20,6) mildir. Bunlar dörder adet 30,5 santimlik, sekizer adet 24 santimlik yirmişer adet 20 santimlik, altışar adet 7 santimlik ve ikişer adet 4,7 santimlik toplarla mücehhezdirler. (20.600) tonluk zırhlılara gelince bunların süratleri de diğerlerinden aşağı değildir. Birincisi saatte (20,8) ikincisi (20,5) ve üçüncüsü (203) mil mesafe kat eder.

Her bir zırhlı dörder adet 24 santimlik, on ikişer adet 19 santimlik, on ikişer adet 7 santimlik; altışar adet 4,7 santimlik 6 adet makineli tüfek ve ikişer adet torpil topu ile teslîh olunmuştur. Zırhlar 1.300 ton kömür istîâb eder ve makineleri 18.000 beygir kuvvetindedir. Mürettebatı 748 kişiden ibarettir.

(8.300) ton hacmindeki zırhlılar ise yirmişer mil süratinde olup her biri üçer adet 24 santimlik, on ikişer adet 15 santimlik on dört adet 7 santimlik, sekizer adet 47, santimlik, altışar adet makineli tüfek ve ikişer torpil topu ile teshîl edilmiştir. Bunların makineleri 16.000 beygir kuvvetindedir ve her biri 3.600 ton kömür istîâb edebilir. Mürettebat 653 kişiden ibarettir.

5.600 ton hacminde olan zırhlılar eski sistemde olup süratleri saatte 17 mildir. Her biri dörder adet 24 santimlik, altışar adet 15 santimlik, on ikişer adet 4,7 santimlik, ikişer adet 3,7 santimlik toplar ikişer makineli tüfek ve ikişer torpil topu ile müsellâhtır (silahlanmış). Bu zırhlılar ancak beşer yüz ton kömür istîab edebilmekte olup makineleri de 9.000 beygir kuvvetindedir. Her birinin mürettebatı 441 kişiden ibarettir.

Avusturya donanmasında (13.700) ton hacminde iki adet zırhlı kruvazör ile (14.050) ton hacminde beş muhafazalı kruvazör vardır. Zırhlı kruvazörler 7.600 ton hacmindeki (SMS Saint Georg) ve (6.300) ton hacmindeki (İmparator VI. Karl – SMS Kaiser Karl VI)’dır. Bunlardan birincisinin sürati saatte 22 mil ve diğerinin sürati (20,8) mildir. (SMS Sankt Georg) kruvazörü iki adet 24 santimlik 5 adet 19 santimlik, 4 adet 15 santimlik, 9 adet 7 santimlik, 6 adet makineli top, 2 adet makineli tüfek ve iki adet torpil topu ile mücehhezdir (donatılmıştır) [1]

İmparator (VI. Karl) zırhlısı da hemen hemen aynı toplarla teslîh olunmuştur.

Muhafazalı kruvazörlere gelince bunlardan el yevm (Saida), (Amiral), (Aspavon), (Aspern) ve (Çensa) namında olanları donanmaya iltihak (katılma) etmiş bulunuyor. (Novara) ve (Helgoland) kruvazörleri ise hal-i inşadadır. (Saida) gibi bu son iki kruvazör (3.500) tonilato hacminde olacaktır. Bunların her biri saatte 25 mil sürate malik dokuz adet on santimlik, birer adet 4,7 santimlik toplar, ikişer adet makineli tüfek ve ikişer adet torpil topu ile mücehhez bulunacaktır. Makinelerin kuvveti 24.000 beygir kuvvetinde ve mürettebat 320 kişiden ibaret olacaktır.

(Amiral Aspern) kruvazörüde 3.500 ton hacminde ve sürati de saatte 27 mildir. Yalnız mezkûr kruvazör 7 adet on santimlik ve bir adet 4,7 santimlik toplar ile müsellâhtir. Makineleri de 21.000 beygir kuvvetindedir. Baki kalan üç kruvazör ise (2.350)’şer ton hacminde ve süratleri de saatte 20 mildir. Her biri sekizer adet 12 santimlik, onar adet 4,7’lik ve üçer adet seri atışlı toplar ile dörder adet makineli tüfek ve ikişer adet torpil topu ile mücehhezdir.

Bundan mâ-adâ Avusturya donanmasından ikisi hal-i inşada ikisi yeni ve dördü eski sistemde olmak üzere sekizer adet nehir gambotu, on dokuz adet torpido muharibi, otuz adedinin inşası hitam bulmuş elli bir adet açık deniz torpidosu, 31 adet âdî torpido, altısının inşası hitam bulmuş on bir adet tahte-l-bahr (denizaltı), topçuluğun tahsili için iki mekteb sefinesi, torpidolara refakat eden beş adet sefine, bahriye zabit mektebi için bir sefine, tahte-l-bahrlere refakat için dört sefine, karakol vazifesini ifa eden bir sefine ve ihtiyat için üç sefine vardır.

[1] Milletin enzar-ı dikkat ve hamiyetine vazi ederiz. Bu türlü zırhlı kruvazörlerin bizim için elzem olduğunu erbab-ı ihtisas söylüyor. Ve böyle iki kruvazöre malik olmak Yunan’ın Averof’una fakat diğer uzviler tamam olmak suretiyle malik olmaktan pek çok fayda temin eder. Bu kruvazörler hem zırhlı, hem seri, hem kavidir. Eğer millet isterse, faraza, bunlardan birinin inşasını – hem de nispeten ucuzdur – temin edebilir; izaha hacet olmadığı üzere bir donanma mükemmel olmak için birçok aksamın vücuduna vabestedir.

tercüme: Birsen Sezgin

 

Kervan

Ruhum, kalbimle konuştu:

–          Hemşire! Tut kolumdan…

–          Niçin kalkıyorsun?

–          Kardeşim, kır atımı hazır etmiş çıkacağım.

–          Yavru kul! Gel sar!

–          Gitmede sarayım.

–          Hayır… Sen de terkiye bin… Yolda sararsın

–          Silahın var mı?

–          Var.

–          Dokunma var?

–          Hayır hemşire… Kervan geçireceğiz.

–          Nereye?

–          Seyre.

–          Cirit mi oynanacak?

–          Hayır…

–          Talan mı?

–          Hayır…

–          Ya ne?

–          Küçük ve öksüz muhâcir kızları… Haste (hasta) ve yetim muhâcir kızları kervan yapmış, çağırdılar, ağa oldum, kan seyrine götüreceğim.

–          Kan seyrine mi?

–          Evet!

–          Orada kan mı akacak?

–          Evet!

–          Başlardan mı?

–          Yangın da var mı?

–          Güneş kadar.

–          Baykuşlar ötecek mi?

–          Fırtına gibi

–          Ya küçükler!

–          Ne küçükler mi?

–          Kan!

–          Deniz gibi…

–          Küçük muhacir kızları, yetim yavru kızanlar hep görecek mi?

–          Ya!…

–          Nereden

–          Yurdun yıkılmış burclarından.

–          Sevinecekler mi?

–          Tabii…

–          Öksüz sevinir mi?

–          Anasını bulacak?

–          Anasını mı?

–          Yurdunu…

–          Hasta kızan sağır mı?

–          Isınacak…

–          Yangında mı?

–          Benzetecek…

–          Babasına mı?

–          Viranesine.

–          Ağabey!

–          Ne var?

–          Ya kadınlar?

–          Gelsinler…

–          Hangi yüzle?

–          Korkma!

–          Neden?

–          O kara

–          Ney?

–          Beyaz oluyor.

–          Nasıl…

–          Köpüklü kanlar,

–          Akacak!

–          Yıldırımlı yangınlar,

–          Yakacak!

–          Zalim sarayları!

–          Yıkılacak!

–          Melekler,

–          Gelecek!

–          Allah,

–          Yardımıyla!

–          Hepsi

–          Hepsi?

–          Ay gibi…

–          Ay gibi?

–          Nur olacak!

–          Kardeş!

–          Ne var!

–          Kır atın kişniyor! Silahın asılı!

Ben hazırım…

–          Tut Kolumdan!

–          Beni… Çabuk! Çabuk! Haydi!

Aka Gündüz

 

Fransa Reis-i Cumhuru Rusya’da:

Dostu çar ile Mösyö Poincaré (Raymond Poincaré) Rus efrad’-ı bahriyesi önünde

tercüme: Birsen Sezgin.

NE KADAR GAFİLİZ?

1283 den 1333’e

     Ne kadar gafiliz…  Bunu tekrara hacet var mıdır?   Şan ve zaferle dolu koca bir tarihin hangi sahifesi idari, siyasi bir gafletimizi yazmaz…  Hükümet idare fenninde, ibtidayı tesis saltanatta devşirme usulünü tatbik edecek kadar âli desturlar icad eden Türkler, vahdeti İslami muhafaza için 40000 şiinin katline rıza gösteren padişahlar tarihin sahifeyi zabtına geçmiş, geçmiş ama o sahifenin yanı başında: – faraza Saffet Bey merhumun vaktiyle yana yakıla anlattığı gibi – Eğri boz’da, Girit’e unsuru İslami akliyata düşürmek için dâr-ül-hilâfe’den  (hilafet merkezi) birkaç kuruşa tamah eden edanii (bayağı) ekâbirin tesvilatıyla (kandırmaca) emirler kondurulmasını da yazan yine o tarihtir.

     Ne kadar gafiliz…  Bir zamanlar Enderun mektebine Hersek’den, Sırb’dan, Romanya’dan, Mora’dan getirdiğimiz etfali kabul ederek meratib dünyevinin en büyüğü olan sadarete âlâ edecek kadar terbiyesine, mefkûresine hizmet eylediğimiz halde aradan bir asır mürur edince akvamı mağlubeyi kin ve garaz ateşinin en şiddetlisiyle pür tefavüd (farklı) gördüğümüz halde ses bile çıkarmamışız.  İtiraf etmelidir ki, bir asırlık nazariyat ve telkinatını asrı diğerin içtihadat ve ihtiyaratıyla muhakeme etmek, doğruyu bulamamak demektir.  Onun için asır ahirin eyyam müstai heresinde efkâr ve telakkiyatın iki asır evvelinde bulunamamasını, yahud nazariyat cedideye muvaffak düşmemesini muahede edecek genç beyin olmamakla iftihar ederiz.  Asıl teessüfümüz ibtida da bulduğumuz, intihada (son) kayıp ettiğimizdedir.  Zaten bizde teşkilatın kaffesi bu sayi ile harap olup gitmiştir.  İfrat (fazlalık) ve tefrit (aşırılık), nabeca (yersiz) taassubla nabemehall (yersiz) teceddüt perverlikte bu teşkilatın esasına akıl erdirmemekten tevlid eylemiş, hala devam etmekte bulunmuştur.  Ne ise sadede gelelim:

     Ne kadar gafiliz…  devri Mahmut Sanide Yunan isyanı başladığı zaman ondan pek çok zaman evvel keşf edilemeyen bir yaranın uzvu devleti istilası açığa uğradığı halde, biz mahud haletin ilkaatı (bırakma), şunun bunun tasvilatında vakit geçirip gitmişiz.  Beri tarafta Yunanlılar, mekteple, kalemle, nazım ile nesir ile hatta Avrupa’da İngiltere ve Fransa gibi iki zahîr kıymettar bularak bütün bir cihan tümden ve husumetle maksat uğruna bir hin serapa dağlara çıktılar.  O zaman İstanbul’da tebayı saltanat seniyeyi desti ifsadına geçirecek varlığını gösteren heyeti ifsadiye ise ruh ve kalbe nüfuz etmeği pek güzel öğrenmişti.

     Ne kadar gafiliz…  O zaman öğrenememekle, sonradan olsun bir eseri kiyaset (zekilik) göstermemişiz.  Belki Avrupa’dan esen havayı milliyet ve istiklal, Balkanlarda ne kadar akvam varsa kâffesini izlal (yoldan çıkarma) etmiş, birer birer ayrılmağa, ayrılmadan evvel fikirleri kazanmağa başlamışlar.  Fikir..  Ne büyük kusurdur.  Ona hüküm eden her şeye hüküm eder.  Bugün cesim memleketten hangi uzvu sakat olmuş ise onu iskat edenler, evvela fikre hüküm ederek ölmüşlerdir. …………. İşte bunu asıl rencideyi ruh eden burası değil midir?  Henüz yeni yeni uyanmaya başlamışız.

     Bir fenni müjgan, eşyayı mevcudiyeyi ancak tanıyabiliyoruz.  Âlemde sevdayı milliyet, muhafazayı milliyet, izzeti nefsin milli var olduğunu pek acı tecrübeler ile öğreniyoruz.  Müsamaha, lakaydi, belki cümüyle pervazi (ketebeden olmadığı halde olduğu kaydedilen kimse) af, büyük alettedan gülmekten başlayıp rezalete kadar varmış.  Bakın 1283 de öyle etmez.  1333 de bir hatve ancak ileriye gidebildik.

     Bunu ben söylemiyorum.  Üstadı lâ-yemût (ölümsüz), büyük Kemal 1283 senesinin cemazievvelsinin 22.nci günü neşir ettiği “bir tasviri efkâr”da şöyle bir ateşin fikre  yazıyor.

     <<Beyoğlu’nda Tepebaşındaki çalgı takımı akşamları “ey keskin kılıcım Türkleri şöyle kes kes, vay ateşli tüfeğin zalimleri böyle öldür”>>  yollu Yunan ifsadatının (kargaşa) cenk ahengi makamında evvel vakitler şöhret bulmuş olan bir şarkı ile âli mela’ ünas, nefha saz olarak yerde birunluğa ictisar (cesaret bulma) etmekte ve başına bir takım edepsizler toplanıp türkü bittikçe tekrarı arzusuyla tepinmekte olduğu ve bunların ekseri tebayı ve hatta hizmeti devletten bulunduğu tasviri efkâra sureti mahsusa da haber verilmiştir. 

     Böyle payi taht saltanata milleti hakimeyi İslamiyenin tahkiri ile akvamı mahkumenin tahrikini mucib olacak tefevvühatın (boş boğaz) tabl (davul) ve zurna ile ilan olunabilmesine taaccüp olunur (1).

     Hâlbuki gerek zabıtanın ve gerek Beyoğlu’nda bu misilli ahval nezareti şamilesi olan daireyi belediyenin lisanı aşina bu kadar memurlar beslediği malumdur. 

     Hele aldığımız malumata göre mezkûr çalgı takımı icrayı ahenk için bir resmi çizgi mukabelesinde daireyi belediyeden ruhsat almıştır.  Bir dairenin ise kendi mezuniyeti tahtında hareket edenleri edep ve terbiye hududu dahilinde tutmak vazaifi memuriyeti iktizasındandır.

     Acaba bu çalgılara bazıları silah derdest olarak Girit’te hükümeti saltanatı seniyyeyi iğtisaba (zorlama) çalışan Yunanlılar mı gayret veriyor?

     Eğer öyle ise deriz ki:  Bizim de cenk harbiyemiz onlar hakkında bazı manzumelerle etrafa gala gala vermiş idi.  hatta Mora’nın Fatih ahiri olan şehid Ali Paşa namına tanzim olunmuş olan bir mehmüs (gizli) ki, hatırda kalan bir bendi şudur (2):

     Nev cihangirane etvarıyla (tavır) her bir askerin

     Mahveder unvanını, daratını (şan) iskenderin (3)

     Hışımla meydana çıksın tığ-ı ateş kestirin

     Koşver Yunanı yek-ser (ansızın) eylesin zir ve zir

     Nara yaksın ehlını versin cihanımdan haber

(hala sahayıf hafızada mestur bulunur.  Bir çalgı da Atina şehrinde bunlarla ahenk etse Yunanlılar rıza gösterirler mi?

     Kemal, bu hitabı ateşin vatanperver hanesi üzerine zabtiye nezaretinde itabe (azar) maruz kalmış.  Zaten o zaman muntazır ve tabii olan bu garibe, bitmiş mi?  83 den 333 e kadar devam etmiş.  Asıl acınacak ise burasıdır.  Bugün her zerreyi hakkı bir kahramanın cevher canına bedel olan Rumeli’nin, Girit’in ziyaı hep bu acı gafletlerin semeresidir.  Gözümüzü açtık mı dersiniz?  Gazeteler, her gün bir fıkra ile Venizelos marşı çalanlardan, “kahrolsun Türkler” diye bağıranlardan bahis ettikçe biz, terbiyeyi haysiyet, namına yapacağımızı biran evvel yapmalıyız.  O zaman hizmeyi devletten bazıları bağırırlarmış.  Şimdi keza büyük ada belediye dairesi hademesi yarı çektiği bayraktan dolayı divanı harbe gidiyor.

     İntibah 83 teki feryat, ancak şimdi semalara geliyor, İntibah ki, yarın tarih bizim için (ne kadar gafillermiş) demesin…

     Ne söylüyorum?  Ben bu intibahtan emin olmakla beraber yine bir cerihayı elem kanıdır.  Bu makaleyi kitaphaneyi Ebuzziya’ya ait bir cüzden nakil ettim.  Noksan olan o cüzü almak için kitaphaneye gittiğim zaman, kitapçı mütaacibane yüzüme baktı:

     — efendi, o kitap satılmaz ki..

     Perişan hal, oradan çıktım…  “afiyet” isminde bir gazete, malumat risalesi (fen dosya kalın) nakil bi hayâsı ad olunabilecek bir iki varaka – ki cepheyi milliyette leke olmak üzere kadin ismini taşır – hakkında malumat almak için bir diğerine gittim.      Ağladım…

Hüseyin Kazım

     1 – makalenin tarihi tahriri nazarı dikkate alınmalıdır.  “mecmua”

     2 – bu mahasin tamamının irsal ve ihsanını mecmua erbabı tenbi ve tetkikten istida eder.   “mecmua”

     3 – büyük İskender, tarihin sabit olduğu üzere kadim Yunanlıların ırkını nahvetmiş, şuraya buraya dağıtmış, binlercesine evvel yapılan bu ameliye <tesalib> nazariyesiyle birleşmiştir ki, bugün eski Yunanlılardan katiyen eser yoktur.

NASIL ÇALIŞIYORLAR

     Bu nüshamızda inzarı ibrete bir bilet numunesi takdim ediyoruz.  Yunanlıların nasıl çalıştıklarını yakından bilen hamiyetkar bir karimiz, Girit’in zavallı bir müslümanı, evvelki nüshamızda: <<Yunanlılar nasıl çalışıyorlar>> unvanlı fikrimizden müteessiren, atideki mektuba leffen (zarf içinde) bu bileti göndermek lütfünde bulunmuş…  Biz hem müteşekkiren, hem müteessiren inzarı ibrete vazi ediyoruz.

     –efendim:

     (donanma mecmuasını her vakit seve seve okuyorum.  Dördüncü nüshanın kabında Pire’ye ve Atina’ya uğrayarak Girit’den İzmir’e gelen bir vatandaşımın Anadolu gazetesindeki beyanatını iktibas etmiştiniz.  Pek doğru ve hakiki olan bu beyanatı tastik ederim.  Buna mütemmim olmak üzere birkaç kelime daha ilave etmek arzu ediyorum, şöyle ki;  imtihanlarım hitam bulmuştu.  Tatilden bilistifade ailem ile görüşmek üzere Hanya’ya gitmiştim.  İstanbul’a dönmeğe hazırlanırken Balkan muharebesi ilan olunduğundan çar ve naçar orada tıkıldım kaldım.  Muharebat biriye ve bahriyenin bütün safahatını gazeteler ve ahaliyi Hıristiyaniyenin tezahürat fevkaladesiyle pek yakından takip ettim.  Etniki-Eterya’nın o kadar senelik propagandaları boşa çıkmadığı ve Yunaniler ve umum Rumlar, milliye, vatanperverliği ve fedakârlığı hakiki olduğu bu muharebe ile meydana aleniyete çıkmıştır.  Muharebe ilan olunur olunmaz Etniki-Eterya bir beyanname umumi neşir ederek yeryüzünde mevcut Yunan ve Rumların muaveneti maddiye ve maneviyesini taleb ve cemiyetin programında en mühim mevki işgal eden maddenin (eski Bizans imparatorluğunun ihyası hakkındadır.)  Tatbiki için vakit muayyen hulul ettiğini beyan ve hepsini salib (haç)  BANDARASI altına cemi ve davet ediyordu.  Türkyeden, adalardan hatta Amerika’da yirmi, otuz frank gündelik alan Yunanlılar bundan haberdar olunca işlerini terk ederek seve seve mukaddes bildikleri cemiyetin nasihatini ifa için Yunanistan’a akıp geliyorlardı.  Yunan prensi ve prenseslere varıncaya kadar bütün Yunanlığın hizmeti görüldü.  Venizelos ve sair fırka rüesası (reisleri) bile çocuklarını muharebeye gönderdiler ve mecruh da oldular…

     Para toplamak için de Rum ve Yunanlı bulunan her yerde müdafaayı milliye şubeleri açıldığı gibi Hanya’da da METROPOLİTİN tahtı riyasetinde muhtelif fırka azasından mürekkep bir komisyon teşekkül ederek “harp ianesi” ibaresini havi biletler tabı ve tevzii ediyorlardı.  Komisyon en küçük bakkal ve zerzevatçıya varıncaya kadar müracaat ederek muavenet taleb ederdi.  Her Rum metropolitin heyecan amiz sözlerini işitince varını yoğunu feda eder.

     Muharebenin devamı müddetince iktidarına göre her ay başında vermek üzere birkaç frank yazılırdı.  İşte bu hesapsız ianeler ile Yunanistan muharebeyi o kadar zaman temdid ettirdi ve bukadar muavenetlere istinad eden Venizelos Londra’da st. James’s Palace’da bi-muhâbâ murahhasımıza;  ordu ve donanmamız İstanbul’a girinceye kadar muharebeyi temdit ettirecek kadar kuvvetlerimiz vardır. Demiştir.

     Muharebeler bitince bu harp ianesi “donanma ianesi” ne kalıp bunun muntazaman cibâyet (vergi toplama) için Amiral Kondor Siyutik’in tahtı riyasetinde bir cemiyet teşekkül ve 5.Kânunusani sene 1914 ten beri kemali fedakârla ifayı vazife ediyor.  İane verenlere ita edilmek üzere tab edilen biletlerin bir numunesi geçenlerde (Amerika’dan alınan zırhlıların şerefine olarak izhar ettikleri server ve şadımanı dolayısıyla) Atina gazeteleri resim ediyorlardı.  Biletin numunesini o gazeteden kesip lafen gönderiyorum ve münasip görülecek olursa muhterem donanma mecmuasının bir köşesinde çıkartılıp Yunanilerin ne suretle çalıştıklarını Osmanlı İslamlarının inzarına vazi edersiniz.  Resimde en ziyade göze çarpan ve herkesin öğrenmesini merak edecek nokta kral Kostantin ve Yunanistan’ı temsil eden kadının elindeki iki satırlık yazı olduğundan onun tercümesini yazıyorum:  Öyle bir Yunanistan meydana getireceğiz ki dostları indinde (kendince) pek kuvvetli ve muhterem, düşmanlarına da titretici olsun!)

     Bu sözler Kral Kostantinin muharebeden sonra ordusuna hitaben söylediği nutuktan müstahircedir.

     Donanma reisi Konderiyotis’de yeryüzünde mevcut erkek ve dişi Yunanlılarına hitaben gayet müessir bir beyanname neşir ve tab ettirerek Pire’ye uğrayan Rum yolcularına hafiyen verildiği gibi Türkiye vesair diyardaki Rumlara gönderiliyor.  Ben de Pireden geçerken bin türlü hile ile bir tanesini elde ettim.  Neşri için o vakit Tasviri – Efkâr gazetesine gönderdiğim halde mütercim efendinin kesret (bolluk) müşağından mıdır ve yahut tercümesine tenezzül etmemesinden midir ki nihayet o kâğıt parçasını tercüme etmeden cebinde çürümüştür.  Onun mütalaasından aklımda kaldığı bir iki parçayı yazıyorum.  “ey rüvi zeminde yaşayan Yunaniler!  Mukaddes emelimize yalnız ve yalnız donanma sayesinde nail olabileceğiz.  Para veriniz, veriniz ki İstanbul’da o eski ve şanlı Bizans’ın topraklarında yatıp mahzun nazarlar ile bize bakan kahraman imparator ve ecdadımızın bize miras bıraktıkları şanlı tahtı ve taçlarını ihya edelim.

     Bütün Yunan gazeteleri her gün donanma hakkında sitayişkarane makaleler neşir eder koca Anadolu sahili onların mülk sarihi olduğu ve onu barbarların (?) mülevves (kirli) ayaklarından kurtarmak için ancak bir muhib (seven) donanma ile kabil olabileceğini yazarak Yunanlıları iatayı ianatta teşvik ediyorlar.  Bu haftaki gazeteler Yunan hükümeti Arjantin ve Şili hükümetinden bir dretnot almak için pazarlıklara bile giriştiğini buna Kral Konstantin namını vereceklerini ihbar ediyorlar.  Yunan donanması menfaatine de piyango tertip ve biletler Amerika’nın en hücra maden ocaklarında çalışan Yunanilere gönderiliyor Türkiye’ye de gönderilenlerin adedi her halde hesapsız olacaktır…

0486_0007-55_Page_12Madam kayuu    metr la bori                          madam kayuu

0486_0007-55_Page_13

Fransa reisi cumhuru Rusyada

Dostu çar ile mösyö Raymond Poincare Rus efradı bahriyesi önünde

0486_0007-55_Page_13-2 0486_0007-55_Page_16

Bahriye nazırımız Fransa bahri manevralarında  kuriye zırhlısında.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.